Gönderen Konu: ‘ben gizli bir hazine idim, sevdim ki bilineyim’  (Okunma sayısı 7276 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
‘ben gizli bir hazine idim, sevdim ki bilineyim’
« : 26 Şubat 2010, 02:08:16 ös »
‘ben gizli bir hazine idim, sevdim ki bilineyim’
İnsanın doğasında yaşanmayı bekleyen birçok kodlar olduğu muhakkak, yazgı da yaşanacakların yazılımı olmalı.


Define gibi orada var olduğu halde bulunup değerlendirilemeyen zenginlik kişinin temellük edemediği kendiliği; yaratıcı tarafından doğasına gömülen değerlerdir ve onları keşfedip işletmesi için yaşatılır insan denebilir, bir söylem türü olarak. 
         İnsan potansiyelindeki olasılıklar içerisinden kinetik kıldığı tercihleri ile oluşur yaşamının tarihi, gizli olanının açığa çıkarılmasıdır bu bapta kaderin kazası. Toprakta her element var ise de buğday ektiğinde o toprağa, buğdaya ilişkin olanları toplar alır oradan da sunar sana doğa. İnsan doğasının işleyişi ve insan toprağının yapısı da başka değil ya, ona da ne ekersen onun programına göre harman sağlıyor zira. Duvar ustası ya da gen uzmanı olması bir insanın, doğasının duasına göre şekillenmesinden ibaret.
       Her define gibi insan doğasındaki definenin de haramileri vardır, kişi kendini keşfetmeden keşfedenler olur onu ve kullanır kul edinir bu kâşifleri onu. İş kendi kaynaklarını kendin bulup işletmek ve işlemektir elbette, kimlik ve kişilik sahibi olmak budur belki; özgürlük de buna söylenmeli. İnsanlar da kolektif bağlarla zenginleşirler her doğal gelişim ve tekâmülde olduğu üzere. İlişki kurma sanatıdır sosyalite, varlığını devam ettirmede önemli bir unsurdur bu ayrıca yarında da. Zira çimlenmek dış etkenlere uyarılmak ve onlarla etkileşime girmektir, uyuyakalan tohum sene geçirir hatta uyanmadan ömrü dolan tohum dahi bildirilir.
    Her bir insan da ilahi bir özle hazinedir özündeki öznellikle, bilinmek ve kalımlı olmak ister yine ilahi ihsas cihetinde. Bilinmek için bilinen formlara dönüşmek bir yineleme olacağı için, bilinmek için bildirim formlarını kullanmak yeğlenmelidir önce. Özgün ve özel olanın varlığı yadsınmamalı, olağanlıkla olduğu halin tekâmülünü sağlamasına olanak bulundurulmalıdır. Bilinmek deşifre olmak olarak algılanıp yağmaya tellal sayılmak yerine, herkesin kendini servis yapmasında bir sanat aramalı. Armut piş ağzıma düş demek yerine, uğruna efor harcamalı; onu ağaca çıkaran doğaya hürmetle düğünde evinden kız almaya gidilir gibi onu dalından koparmaya varmalı.
Bilinmeyi sevip kendi zenginliğini milli servete katmayı amaçlayan, kitleyi önemsemiş ve onlara kendini bezletmekle sevgisini göstermiştir denmeli. Gizli kalmayı ve karanlıkta saklanmayı yeğleyen ise kitleden korkan ve kitle için korku saklayan bir özle çimlenmediği olasılığı hesaba katılmalıdır. ‘zuhuru perde olmuştur zuhura, gözü olan delil ister mi nura’ sözü çerçevesinde gören için her öz çevrime girmeden de görülür belki fakat özünü kendi gözü görsün için kişinin kendisi bile define halinden sefine gibi harekete geçip ermeli ereğine. Kendini tecrübe etmeyen kendine ermiş olmaz zira mutlak manada, rüya da bir gerçektir ama uyanıkken yaşanandır esas yine de. Her şeyin hesap üzere yaratıldığı bu dünyada rüyalar muhasebeleştirilemiyor zira dahaca.
Saklanmayı gerektirecek çevresel etkenler, haramilerin ve ilkimin sertliği saklı defineleri saçmaya engeldir pazarda. Baharla gelen cemreler ile doğar Yunus Emre’ler, Celalettin Rumi’ler. İnsan da topraktır ve toprağa ait doğa kuraları onu da ilzam eder, ancak insanın içinde bir ruh vardır gömülü define; onu oraya elbette ki Tanrı koydu. Şeytan bu defineyi sahiplenme ve işletmeye sokmama derdinde iken, insan da bu defineyi temellük edip işleme derdinde olmalıdır. Bireysel değerler cemiyetin ceminde milli servettir haliyle, içimizdeki ruh ile ruh katmadıktan sonra bu topraklara; hayvanat ve nebatat gibi yaşamış oluruz coğrafyayı, insanlığımız işleme girmeli ve işletmeli değil mi doğayı.
O halde her gizli hazine bildirilmeli, yastık altında sermaye gibi çevrim-döngü dışı tutulmamalı. Doğal kaynaklarımızı ferden ve cemiyeten kuvveden fiile doğurmalı ve onunla millet ve memleket hamurunu yoğurmalıyız. Bireyimiz olurken cemiyet olarak da oluşmalıyız yani, sevgi bildiğini bildirmekten geçer. Kim kendini bilirse Rabbi bilir, kendini bilmeze de cahil denir. ‘bilirim ve bildiririm ki tanrıdan başka yoktur tapacak’, herkeste bir hazine var saklı madem kim ötekisinin hazinesini ne yapacak. Mesele kendini tecrübe etmektir hayatla, gir çevrime gör kendini; sen seni bil sen seni. En uzun gece şebiyelda, daha karanlık 21 Aralık; ışıyana aşk olsun.

Ömer ÇELEBİ
iyisaatteolsunlar@hotmail.com