XI
Sen var ya sen; seni her arayışımda gönlüme cemre düşmektedir. Senin haberin yok. Hayatımın içindeki bütün üzüntülerim bir yana öylesine üzülüyorum ki anlatamam. Allah şahidimdir. Senin bir eşin, bir kızın olabilir. Benim de bir eşim, bir kızım olmayabilir. Eşin senin dostun olan beni sevmeyebilir ve hatta sende beni sevmeyebilirsin. Sen benim hayatıma öyle veya böyle girdikten sonra benim gecelerimde, gündüzlerimde, duygularımda ve düşüncelerimde hep sen ışıdın . Anlatsam inanmazsın. Seni nasıl sevdiğimi sadece ve ancak Allah bilir. Herkes her şeyi söyleyebilir ve eleştirebilir. Ne önemi olabilir ki? Gönül seni çağırmaktadır, biliyorum gelmeyeceksin. Allah’ın güzelliğini anlatamayacağım için sen belki de hiçbir zaman gelmeyeceksin ve ben belki de gözü yaşlı öleceğim. Eğer gideceksem Allah’a yalnız olarak gitmek istemiyorum. Asla seni bana çok görmesinler. Kader de çok görmesin sevdiklerinde. Ben sana ne verebilirim ki? Bütün varım yoğum sermayem göz yaşlarımdır. Göz yaşı da senin için bir anlam ifade etmeyebilir. Candan gönülden dostum demek isterdim. Yalnız sana ve yalnız senin için hayatımı anlamlandırmak isterdim. Bilirdim ki ben için istediklerimi sen için istemedikçe ben ben olamazdım. Seni sevmedikçe Allah’ı sevemeyeceğimi de bildim. Seni sevdiysem Allah’ı sevdim. Allah’ı sevebildiysem eğer sana olan sevgimi kimse alamaz eledim. Yalnız Allah yine de Allah. Sen de Allah, ben de Allah. Anla artık beni. Ben almış başımı giderken bu dünyanın varından yoğundan. Seni bırakamam buralarda. Dostum! Dostum! Elim de yanıyor sözlerimde yanıyor. Bir kar yağıyor yüreğimde. Anla artık anla ve söz söyletme bana. Herkes gömlek giyerken benim de gömlek giymemi bekleme benden. Herkes gömlek giyerken sen de gömlek giyme. Ya herkes gibi olacaksın ya da ben gibi sen gibi yaşayacaksın. Ki ben seni seviyorsam sen olduğun için seviyorum. Eğer ki sen sen değil de herkes gibi bir herkes olsaydın seni nasıl sevebilirdim?
Yılları kapsayan bir hayalin hem de çocukça bir yansıması olarak aradım. And hayalinde dostluğu aradım. Sana gelinceye değin kaç yürek eskittim? Kaç kere yüreğim kırıldı? Fakat biliyordum ki tüm ümitsizliğime rağmen “ Allah kalbi kırıkların yanındadır. “ Yine de bıraktım bir ömür boyu bir dost aramayı. Ben bıraktım fakat o beni bırakmadı. Eninde sonunda geldi beni buldu. Kaygılarımda, acılarımda, anlaşılmamışlığımda, yalınlığımda, kovulmuşluğumda ve yalnızlığımda hep* sen varoldun. Geldin ya, orada da olsan varsın ya,
Yine de inadına ayrılmadık ya o halde sen de beni seviyorsun. Beni dinleyen bir avuç dostum değil bir sen kaldın. Hala inadına sen diyorum.
“ Dostum Kadir Tekeli “
MED CEZİR
ŞEMS ve DERVİŞ
Bin dokuz yüz doksan dokuzun ilk ayları, ölümü sarsan barış gününün gecesinde Konya Meram Expresi. Biraz sıcak çoğu soğuk bir yolculuk. Gecenin karanlığından bana gelen dostun yürek sesleri. Üç defadır karşılaşmadın dördüncüde karşılaşman gerek. Üçünde bir ötekinin sesi yok; bu gelişinde bir ötekinin sesinden söylenen gelişinin haberi var. Bir rüyanın (sami) ve uykunun mahmurluğundan sonra dostun bekleyişini görüşün var. Buruk bir sarılışın yüreğe sinen kokusu da var. İşte bak bu da bir dost. Yüzünden heceleyebildiğim kadar kayıplarına dair yüreğinde bir hüznü de var. Söylemeye cesaret edemediğim kayıplarını bir ben bilirim. Beklemek gerek ve söylemek gerek. Bir öğle sonrası Ali Babayiğit’in kapısını çalmak da gerek. Kapıdaki kilidi görmen gerek. İnce bir ipliğin incele incele sağlamlaşması gibi Mevlana’ya doğru salınman gerek. Şems’e doğru yönelişlere de teslim olman gerek. Bir derviş, bir mabed, bir kuyu ki derinliğinde yer alan kan lekeleri. Allah sözü şahittir.(* Beni bir kenara bırakalım, “ en çok sevdiğim, bir kan olacak “ diyen yeni yeşermiş yürekler de gelecek.) Ölmeyecek olanlar asla ölmez. Ölmez olan kan lekeleri ile söyleşmeyi bilmek aydınlanmak demektir. Bir kan lekesi:
- Sen güzellikler saçarak ilerliyorsun. Fakat yalnızlığını da muhafaza etmen gerek. Bilirsin ki O’nun huzuruna yine de yalnız gidilir. Her ne kadar sağında biri, solunda biri, dost yürekli sevdalar olsa da yine de herkes yalnızdır. Ağlamamak için diren. Yine de her şeye güvenme. Bir gün bakacaksın ki herkes gülerken sen ağlayacaksın ve herkes yıkılırken sen dirileceksin. Ama bunları bir sır olarak saklayacaksın. Sırları kalbinin dehlizlerinde gizleyeceksin. Kalbinin dehlizlerinde yürüyenler sadece ve ancak o sırları bilebileceği kadar bilecek. Bütün bunları unutma ve yanlışlara sapma. Ama yine de yanlışlarına o kadar da üzülme. Bir gün öz kurtuluşuna ereceksin. Gün gelir insan günahlarına da dua eder. Tevbenin (evrenin) kapısı açılırsa ağlamak yaraşır. Beni unutmasınlar dediklerin seni unutacaklardır. Unutulmak kaderse sen melekleri hatırla ki onlarda seni hatırlasınlar. Allah’a senden haber iletsinler. Dostluk nedir? Bilirsin sen. Yüreğinde açan bir yürek aslında bin yürektir.
- Ya Şems! Ben dememek için ne yapmak gerek?
- Beni parçalayacaksın, sevgiyi kuşanacaksın. Parçalanmış benin her bir parçasını bir yürekle değiştireceksin. Ağlamak senin gönül kitabında gül diye anılacak.
- Ya Şems! Şehitler ölmez, aşkın şehidi olan sen neredesin?
- Allah’ın aşkı yürekleri yakar, beni de yakar. Yakacaksa seni de yakar. Ağlamak, gözyaşı bu yangını söndürür. Bu yangın dertlerine devalar sunacaktır. Sen sabrı kuşanacaksın ve sabırsızlığın içindeki sabrı da arayacaksın. Yüreğin terlese bile asla yorulmayacaksın. Umudunu da yitirmeyeceksin. Bir gün yüreğindeki güzellikler gözlerine yansıyacak ve yürekler yakacak. Belki de yeni yürekler yeşerteceksin. Bahar çiçekleri, bayram çiçekleri, peygamber çiçekleri senin bakışlarında yeşerip damla damla hayata gülümseyecekler.
- Ya Şems! Gurur?
- Gurura kılıç gerek. Her saniyenin içinden bir kere bir kere daha geçerek yürümen ve yanlışlarına bakman gerek. Beni af etmen gerek, seni af etmen gerek, onu da af etmen gerek. Kısasa kısası bir kenara bırakıp, affın içindeki hayrı görmen ve anlaman gerek. Her yüreğe konuk olman gerek. Nasıl ki şeytan her yüreği tek tek yoklarsa, bize de her yüreğe konuk olmak gerek.
- Ya Şems! İblis?
- İblise ağlamak gerek. İblise sunulan her gözyaşı aslında İblis ile savaşmak demektir.
Gözlerinde değil tırnaklarımda
tanrı değil Allah esenlikleri
salınır gider peygamber menekşeleri
rüyalarımda toprak altından
toprak yeşertir ellerim
sarı bir ısırılmayla sarsılır
bir ölüm alır gider gelir
ağlamadan bir daha dirilirim
bir başkacadır ellerim
tırnaklarım sevgilim
İLHAM& YAĞMUR& KAR TANELERİ
Ruhum karanlık bir oda gibidir. Oraya ışık vurmadığı müddetçe ruhumda uçuşan duyguların, düşüncelerin idrakinde olamam. Çünkü karanlık bir odaya anacak ışık vurunca uçuşan toz zerreciklerini görebiliriz.
Allah’ın varlığında benim yokluğumla birlikte diğerleri de yoktur. Varolana doğru yönelmiş yok olanlarla bir aradalığımın anlamı olabilir. Ayrıca benim yolculuğum için diğerlerinin ancak varolanda gelen ilhamların yansıtılması açısından anlamı olabilir. Sağımda biri, solumda biri varsa bunlar beni varolana götürecek birileri değil, birlikte varolana yöneleceğimiz birileridir.
Yıldızın yıldızla sarıldığını
Öpüşüp sarmaş dolaş olduğunu
Gördün mü? Hiç
Anladın mı yıldızın yalnızlığını
Gökyüzünde uçan kuşların
Ne yıldızı ne yalnızı sevdiğini
Gördün mü? Hiç
Her insan “ Marace’l- bahreyn “ gibidir. İnsan ancak varolanla bütünleşebilir. İnsanlar “ iki denizi salıvermiştir. “ hükmüne göre görüntü sahnesinde oldukları gibi ya da olmaları gerektiği gibi yaşarlar. “ Ey örtüsüne bürünmüş olan kalk “ uyarısının idrakine varabilenler aşkın sırlarına yönelmişlerdir.
Fatih’te yağan yağmur, biz ilhamla delice sevişirdik. Bir ben bir de ilham. Soğuk kış geceleri, rüzgarla sevişen ağacın inlemeleri. Oysa bütün bu delice sevişmeler alice sevişmek adı
İmiş.Hayat “ geriye döndürülemeyen “ oluşlardan mürekkeptir. Hayatı sadece ve ancak görünenlerle yaşamak olgusunu termodinamik bilimindeki “ entropi “ kavramı ile ilişkilendirebiliriz. Sadece ve ancak görünenlerle yaşamak inançsızlıktır. Dar bir bölgede sıkışmış entropisi küçük, moleküllerin (insan) statik (durgun) yaşantılarında bitkisel hayat ne anlam ifade ediyorsa, görünenlerle yetinenler içinde aynı şey söz konusudur. Zahiri (görünen) yaşantıdan batını (görünmeyen) yaşantılara açılm sağlanırsa, insan (moleküller) düzensizlik içindeki bir düzenle, entropisi büyük, dinamik (aktif) bir yaşamın mutluluğunu elde eder.
Eski dostları alevlendirmek görevi bize düşer. Uyanın dostlar!
Yeni dostluklar adına hayat yeniden değil eskiden filizlenir.
Nasıl ki gökyüzünün yağmurları, kar taneleri varsa ilhamında incileri, mercanları vardır. Bilinmez ama bu sözler belki de inci ve mercandırlar. Doğrusunu yalnız varolan bilir. Yok olanlara sükunet yaraşır. Edep ya hu!
Şeytan ve Melekler de “ Marace’l-bahreyn “dirler. Şeytanın kara incileri, kara mercanları; meleklerin kara incileri, kara mercanları vardır.
Kıyamet kopmaktadır. Bir dünya yıkılıp, bin kainat kurulmaktadır. Mahşer toplanmaktadır. Sırat köprüsünün önünde bir adam ağlamaktadır. Sevinç mi? Kahır mı? Hiç mi?
tanrıdan yana ağlarken
gerçeğin sanrısına uzattım ellerimi
bakire döl yataklarından süzüldüm
beni doğuracak gebe kadınlar aradım rüyalarımda
mercan kayalarına tutundum
senin denizlerinin
birbirleriyle öpüşmeyen sularında
sen hüsransan ben de hüsran
uzat ellerini
yürek yeşertelim bahçemizde
çölün esintilerine
doğurgan develer sabredermiş ancak
peygamber yüreği değil belki
peygamber gözüne tanıklık eden
bir kirpik de olsa yüreğim
adı kalem olsun ama biz yine de
sabır diye çağıralım
kim demiş erkekler doğurmaz diye
gözlerimde döllenenler yüreğimde büyüyor
rüyalar meleklerin fısıltılarıdır
işitenlerden daha fazla işitecek
konuşanlardan daha az konuşacaksın
yüreğimde bir iblis
ağlamakla ağlamamak arası kararsız
biliyorum ağlamayacak
senin döllerini parçalayan ben
bilirim iflah olmaz
savaşan eller elbette ki kutsal
saldıran eller elbette ki lanetli
kara lekeli gömleklerde büyütme beni anne
kan lekesi sızsın sarıp sarmaladığın
gömleklerden yüreğime
İstanbul’da kısır yürekleri eşelersen
altından Yesrib çıkar
bir kentin fethi çıkar
bir şeyler kopacak
bir şeyler yırtılacak
bir şey olacak
elinde bir fidan varken söyleşemez inasn
sabır bir anlamda sükut bir anlamda kıyamet
sabır
sükut