HEİDEGGER'DE ÖLÜM KAVRAMININ ANALİZİArslan Topakkaya*
Parg. 1. Heidegger ölümle ilgili düşüncelerini baş yapıtı olan “Varlık ve Zamanda“ ‘Varlık ve Zamanlılık’ başlığı altında inceler. Konumuzu sınırlamak bakımından şunu belirtmeliyiz ki; Heidegger`in ilgilendiği ölüm, insanın iradesiyle kendi yaşantısına son vermesi olmayıp, insan iradesinin dışında kalan ve günlük hayatta ’ölmekten’ anladığımız şeydir. Ona göre ölmek zorunda olmak insanın kendi isteğiyle seçmiş olduğu bir varlık biçimi değildir. Heidegger`de insanın ölümlü olması onun özgürlüğü ile yakından ilgilidir. İnsan ölüm sayesinde kendi özgürlüğünün farkına varmaktadır.
Parg. 2. Heidegger ölüm tahlilinde intiharı bir kenara bırakır. ‘Varlık ve Zamanda’ bu konuyla ilgili septiklerin insanın kendi hayatına son vermesini niçin olumlu bulduklarına dair birkaç satırlık bir açıklama bulunmaktadır. Ona göre; septiklerin intihara olumlu bakmalarının sebebi onların ’Varlık ve Gerçeklik`ten’ şüphe etmeleridir.[1] Heidegger daha sonraki eserlerinde bu konuyu ele almamış ve ölüm analizinde bu konu etkili olmamıştır.[2] İnsanlar ölümü ancak ‘Ölebilmek’ olarak algılayabilirler ve bu anlamda ölüm düşünce ve güç açısından insan iradesini aşmaktadır.[3] Heidegger`e göre ölümün insana ’sevecen’ gelen bir tarafıda vardır. Biz ölümü ’Hiçliğin Çığlığı’ olarak severiz ve varlık olarak varlığa ait özsel ilişkimizi ölüm sayesinde düzenleriz. Bundan dolayı Heidegger`de insan özünün gerçekleşme şartlarından biri, insanın ölüm karşısında duymuş olduğu korku ve kaygıdan kurtulup ona kaşı durma ve ona dayanmasıdır.
Parg. 3. İnsanın kendi olması, kendi varlığını gerçekleştirmesi sadece kendi eylemiyle ilgilidir.Kendini gerçekleştirmede başkaları temelde söz sahibi olamazlar. İnsanın kendini gerçekleştirmedeki bu yalnızlığı aynı zamanda kendi ölümünde de geçerlidir. Ölüm sadece ve sadece benim ölümümdür ve bu başkaları tarafından benden koparılamayacak bir gerçekliktir. ”Hiç kimse başka birinin ölümünü elinden alamaz ve engelleyemez. Herhangi birisi başka birisi için ölüme gidebilir. Bu her zaman insanın başkaları için belli bir şeyde kendisini feda etmesi anlamına gelir. Böyle bir ölüm hiç bir zaman en dar anlamda başkasının ölümüne sahip olmak, onu yaşamak anlamına gelmez. Ölüm her defesında, her varolanı kendisi olarak almak zorundadır. Ölüm, ölüm olduğundan dolayı özsel olarak benimkidir. Ölüm bu açıdan hakiki anlamda ‘Varolma İmkanı’ anlamına gelir. Burada sadece bireyin kendi varlığı sözkonusudur (....). Ölüm verilmiş bir şey olmayıp aksine kendisi en üst düzeyde özsel olarak anlaşılan bir fenomendir.“[4] Ölüm varlığın kendi üzerine almak zorunda kaldığı bir varlık imkanıdır. Ölümlü olan varlık kendi özüne ait varolabilmenin karşısında durabilmektedir. Böyle bir durumda bireyi sadece bu dünyada olmak ilgilendirmektedir. Varlık ‘Daha fazla varolmama imkanı’ ile karşı karşıya kaldığında ve kendi temel özünü oluşturan bu imkanla yüzleştiğinde kendisini kendi en özsel varolabilmesine yönlendirmekte ve diğerlerine karşı tüm ilişki ve ilgilerini ortadan kaldırmaktadır. İnsan varlığının böyle bir özsel imkanı, aynı zamanda kendisinin en görünen ve en son şeyidir. “Varolabilmek olarak varlık, ölüm imkanını ortadan kaldırmaz.“[5] Başka bir ifadeyle; “Ölüm kendisini en insani, en ilişkisiz ve ortadan kaldırılamayan bir imkanlılık olarak gösterir.“[6] Ölümün getireceği bu hiçlikle beraber her şeyin değerini yitireceği düşüncesine kapılmak yanlıştır. Hiçbir ideoloji, hiç bir mezhep ya da din beni ölümün ekzistansiyel tecrübesinden alıkoyamaz. Ölüm karşısında hiçbir dayanağımız ya da avunabileceğimiz değerlerimiz yoktur. Ölüm bir varolma çeşididir ve insan bu varlık çeşidine doğar doğmaz sahip olmaktadır.“Ölüm bir varoluş tarzıdır, böyle bir tarz varlğın doğar doğmaz taşımayı üstlendiği varoluş biçimidir.“[7]
Parg. 4. İnsan vicdanı ve aklı kendisine devamlı sonlu ve ölümlü olduğunu hatırlatır. Günlük bilincimiz de sonlu olduğumuzun farkındadır. Şimdiki zamanda yaşayan ve zamanı tüketen bir varlık olarak insan, günlük yaşantısında da ölümün kesinliğinin bilincindedir ve bu bilinç insanda daima aktueldir. Bütün bunlara rağmen insan ölümün bu yönünü görmezden gelir. Böyle bir sapma aynı zamanda ölümün öznelliğinden, bağlantısızlığından ve kesinliğinden de bir sapmadır. “Ölümün kesin olarak geleceği fakat şu anda varolmadığı söylenir. Bu ‘fakat’ kelimesiyle ölümün kesinliği izafileştirilmektedir. Şu anda ölümün gelmemiş olması yalın negatif bir yorum olmayıp; başkalarının (das Man)[8] tabi yorumudur.(...). Gündelik yaşam kendini kaygının zorlamasına bırakır, ve kendini hiçbir şey yapmadan ölümü düşünmeye verir. Fakat bu düşünce genelleştirilerek ileri bir tarihe ertelenir. Her zaman olabilecek ölüm hakikatinin üstü onu başkalarına maletmek suretiyle kapatılır.“[9]
Parg. 5. Ölümlü olan varlığımız, kendi ölümünün belirli bir zamanda olacağına inanarak, ölümün her zaman gelebileceği gerçeğinden kendisini bir nebze alıkoymuş olur. Böyle bir belirlilikte ölümün ne zaman geleceği hesap edilmemektedir. İnsan varlığı böyle bir belirlenmişlikten bile kaçmaya çalışmaktadır. Ölümün belirsizliği günlük kaygılarımızı belirlemekte ve bu kaygılar her defasında gelecek günlere devredilmiktedir. Fakat belirsizliğin bu örtüsüyle ölümün kesinliği birbiriyle kesişmektedir. Böylece ölümün özsel imkanı ortaya çıkmaktadır. “Yani kesinlik ve bunun yanında belirsizlik, ölümün her an mümkün olması anlamına gelmektedir.“[10] İnsan her zaman ölümle karşı karşıyadır[11] ve bu insanı hayvanlardan ayıran bir özelliktir. Hayvanlarda kendi sonları geldiğinde ondan kaçmak kurtulmak isterler; fakat kendi sonlarını düşünerek hareket etmezler, tehdit olmadan kendi ölümleri üzerine düşünmezler. Onlar kendi varlıklarının sonlu olduğunun idrakinde değillerdir.“Sadece insan ölür. Hayvan ancak son bulur. O, ölüme ölüm olarak ne kendinden önce nede kendinden sonra sahiptir.“[12].İnsanla hayvanı birbirinden ayıran şey sadece insanın akıl sahibi bir varlık olması değildir. Ölümün gerçek anlamda sadece insana ait olmasıda iki varlık türü arasındaki temel bir ayrımdır.
Parg. 6.7.8.9.10.11.12.13.14.15.16.17.18.19.20.21
Parg. 22. Sonuç olarak şunu söyleyebilirizki Heidegger’in Tanrı kavramından anladığı şey ile geleneksel felsefe ve Metafiziğin Tanrı kavramından anladığı şey birbirlerinden farklıdır. Heidegger’i daha fazla sonlu varlıklar ilgilendirmektedir. “Onun Tanrıya ilişkin düşüncesi onto-teolojik ve metafizik açıdan değerlendirilemez. Onun amacı en yüksek ilkeye ulaşmak değildir. Çünki sonlu düşünce tamamen ve gerçekten genel anlamda sonlu bir düşüncedir.“[43] Heidegger’in Tanrısı sonlu varlığın bir belirlenmişliğidir ve böyle bir gerçeklik hiçbir zaman ölümsüzlüğün garantisi olamaz. Herşeyden önce onun Tanrısı tamamen soyut ve apersonaldir. Bu tespit Heidegger’deki ’Kehre’(Dönüş) ile yakından ilgildir. Kehre basit bir şekilde insandan varlığa (Von Dasein zum Sein) bir dönüştür. Kehre bir perspektif değişimidir ve varlıkla insan arasındaki ilişkinin yeniden belirlenmesidir. Varlık burada insan varlığına göre aşkın açıdan ontolojik üstünlüğe sahiptir. Kısaca Heidegger’de bir Tanrıdan söz edebilsek bile bu Tanrı tamamen apersonal, genel ve soyut bir Tanrı olup teolojinin ve klasik felsefenin anladığı anlamda bir Tanrı değildir.
* Freiburg Ünv. Felsefe Bl.Doktora Öğr.
[1] Bak. Heidegger, M.: Sein und Zeit, s.225, 7.baskı.Tübingen 1953.
[2] Bak. Sternberger, A. Der verstandene Tod, s.117, Leipzig 1934.
[3] Bak. Heidegger, M. Vorträge und Aufsätze. s.150, Pfullıngen 1959.
[4] Sein und Zeit. s.240
[5] Sein und Zeit. s.250
[6] A.g.e. s.250
[7] Ag.e. s.245
[8] Man almancada belirsiz özne için kullanılır ve tam olarak belirlenemeyen her hangi bir insanı ya da insan grubunu ifade eder.. Mesela ‘man liest etwas’ türkçeye’bir şey okunur’ şeklinde daha çok pasif anlamıyla çevrilir. Das Man`ı türkçeye ’başkaları’ olarak çevirebiliriz . Das Man Heidegger`de genelleme ve ortalamayı ifade eder ve varlığın kim olduğu sorusuna cevap verir. Böyle bir varlık aslında hiç kimsedir. Ortalama yada genel bir varlık olmak Man`ın varoluş karakterini oluşturur.’Bu kavram toplumsal açık fikirlerin ve görüşlerin bireyselleşmiş eşitlenmesi olarak tanımlanabilir. Das Man hem belirli bir şey değil, hemde herşeydir; fakat bir toplama anlamında her şey olmayıp, o günlük hayatın varoluş tarzını belirler. Das Man devamlı bir kendine güvenme, kendinde yok olmak, kendinde tutsak olmak ve kendine yabancı olmak denemesidir.’ Philosophishes Wörterbuch.: Hrsg.Georgi Schichkoff. S..404.405, Stutgart 1974
[9] Sein und Zeit. s.258
[10] A.g.e.
[11] Bak.Heidegger, M.: Gesamtausgabe.Beiträge zur Philosophie (vom Ereignis), s..230 Frankfurt am Main 1989.
[12] Heidegger, M. Vorträge und Aufsätze. In: Das Ding, s.171
[13] Sein und Zeit. S.252 ve devamı.
[14] A.g.e.,s.253
[15] A.g.e.,S.257
[16] Sein und Zeit. S.233
[17] Ag.e.,S.245
[18] A.g.e.
[19] Bak.Teitoso de oliveira,R.C.: Das Denken der Endlichkeit und die Endlichkeit des Denkens. s.118-119. Berlin 1999.
[20] Sein und Zeit. S.266
[21] Bak. Müller,Christian.: Der Tod als Wandlungsmitte. s.184, Berlin 1999.
[22] Sein und Zeit. s.266
[23] Vorträge und Aufsätze. S.177
[24] Heidegger „Dilin Özü“ adlı konferansında hayvanların ölüme kabiliyetlerinin olmamasını onların konuşma kabiliyetlerinin olmamasına bağlar. “Ölümlüler öyleleridir ki; onlar ölümü ölüm olarak tecrübe ederler. Hayvan bunu yapamaz. Fakat hayvan aynı zamanda konuşamaz da. Burada ölümle dil arasında özsel bir ilişki ortaya çıkmaktadır.“. Heidegger,M: Unterwegs zur Sprache, S.215, Pfulligen 1990.
[25] Bak. Sein und Zeit. s.212,230.
[26] Heidegger,M.: Zur Sache des Denkens, s. 69,Tübingen 1969.
[27] Sein und Zeit. s.238
[28] a.g.e
[29] a.g.e. s.149.
Heidegger’de başkalarının ölümü önem taşımazken, yine bir Ekzistansiyalist olan G.Marcel bu konuda Heideggerden tamamen farklı düşünmektedir. Ona göre bireyin kendi ölümü değil asıl başkalarının ölümü genel anlamda varlığı ilgilendirmektedir. Bak. Gabriel,M. Gegenwart und Unsterblichkeit.,Farnkfurt am Main,1961
[30] Rainer, M.: Der menschliche Tod. s.48, Paderborn 1987.
[31] Sein und Zeit. s.247 ve devamı.
[32] Krş. Stegmüller, W.: Hauptströmungen der Gegenwartphilosophie, s.152, Stuttgart 1965.
[33] A.g.e. s.152
[34] Krş. Edwards, P.: Heidegger und Tod. Eine kritische Würdigung, s.126, Darmstadt 1985.
[35] Diemer, A.: Grundzüge Heideggerschen Philsophierens. In: Zeitschrift für philosophische Forschung 1950-1951, s.562
[36] Edwards, P.: A.g.e. s.123
[37] Heidegger, M.: Sein und Zeit, s.184
[38] Bak. Der verstandene Tod. s.146
[39] Demske,J.M.: Sein, Mensch und Tod. Das Todesproblem bei M.Heidegger. S.67, Frankfurt am Main 1963
[40] Donner,H.: Das Göttliche und der Gott bei Heidegger. s.150, Meisenheim am Glan,1970.
[41] Bak.Heidegger,M.: Wegmarken, S.181.Frankfurt am Maın.1967
[42] a.g.e.S.169
[43] Müller,Max.:Existenzphilosophie.S.83, Freiburg/München 1986.
KAYNAKhttp://www.e-akademi.org/incele.asp?konu=Heidegger%60de%20%D6l%FCm%20Kavram%FDn%FDn%20Analizi&kimlik=-1725874829&url=makaleler/atopakkaya-1.htm