Gönderen Konu: EŞCİNSELLİĞİN GÜNDELİK HAYATTA AÇMAZLARI: VİŞNE SUYU (5. BÖLÜM)  (Okunma sayısı 2069 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4382
    • Profili Görüntüle
BÖLÜM 5:

   Önceki terapiden bu yana bir aydan fazla süre geçmişti. Anlatacak çok şey vardı haliyle. Bence en önemli olan kısım terapinin düzenini bozmam. Terapinin düzenini bir kez bozduğunuzda, bir daha düzeltemiyorsunuz kolay kolay. Terapinin içeriğine geçmeden önce size daha önce bahsetmediğim ufak bir ayrıntıdan bahsetmem gerek. Çocukken minderlerle falan ev yapıp evcilik falan oynarsınız. Hah! İşte biz de onu oynuyorduk kuzenimle. Sonra minderleri kullanmamıza kızınca annem, biz de çarşafı aldık ve balkonun üstünü kaplayıp çadır gibi yaptık. Biraz oynadıktan sonra oyun oynamaktan yorulmuştuk ve biraz uzanmaya karar verdik. Sonra nasıl olduysa konu cinselliğe geldi. O günü hayal meyal hatırlıyorum. Birbirimizin penisini elledik ve üstümüzü çıkarıp sarıldık. Lakin henüz mastürbasyon yapmayı bile bilmiyordum, onun benden üç yaş küçük olmasını da göz önüne alırsak, o hiç bilmiyordu. Bu yüzden ilişkimiz birbirimize sürtünmeden öteye uzun süre geçemedi. Eşcinsellikte cinsellik günlerimin başlangıcı bu olmuştu ama psikolojik olarak çok daha önce eşcinsel olmuştum galiba.

- Çok şey geçti başımdan hocam.
- Ne oldu? Anlat.
- Geçmişte ilişki yaşadığım kuzenim vardı ya. İşte yeniden yaşamaya başladık.
- Sen mi başlattın yoksa o mu başlattı?
- Ben başlattım.
- Peki nasıl oldu?
- Bilmiyorum işte, oldu.
- Tamam da, hani buna sen mi gerek duydun?
- Evet.
- Bir can sıkıntısı mı veya bir arayış mı?
- Can sıkıntısı.

Daha terapinin ilk dakikalarındayken yalanlar havada uçuşmaya başladı. Bilinçaltım kendisini korumak için savunma mekanizmalarını acımasız bir şekilde kullanıyor. Hayır, neyin can sıkıntısı? İnsanlar can sıkıntısı yüzünden yanındaki kişiyle sevişmeye mi başlıyor hemen? Can sıkıntısı başka bir şeyler yaparak geçmiyor mu? Geçiyor elbette, fakat kolay cevabı vermek adına "can sıkıntısı" diyorum kısaca çünkü diğerini söyleseydim HK bana çok daha fazla soru soracaktı. Terapi sürecimin uzun olacağı buradan bile belli oluyor.

- Bu arada bayağı sorun çıktı.

Savunma mekanizmasının ikinci aşaması olan konu değiştirmeye şahit oluyorsunuz. Kuzenimle yaşadıklarımı örtbas etmek için daha büyük sorunların olduğu izlenimini verdim ve ebeveynim arasında geçen klasik kavgadan bahsettim. Ne kadar da olağandışı bir konu bulmuşum. Helal olsun bana!
-   "Siz kavganıza devam edin, ben gidiyorum" dedim. Onlar da "Otur önce. Konuşalım biraz." dediler. Ben de "Yahu siz başlı başına problemsiniz, neden boşanmıyorsunuz hala? Zaten en büyük hatanız da yıllar önce boşanmamış olmanız. Eğer boşanmıyorsanız huzurlu bir ortam sağlayın, yoksa ben gidiyorum." dedim.

-   Bunları daha çok babana mı söyledin, annene mi?
- Babama.
- Peki bugüne kadar boşanmak istemiş de boşanamamış mı?
- Boşanmak istememiş de boşanmamış. Bence işine geliyor böyle olması. Evi silen, süpüren var, yemeğini yapan var, çamaşırını yıkayan var. Bu yüzden boşanmıyorlar.
- Kendisi söylüyor mu bunu? Yoksa senin yorumun mu?
- Benim yorumum.
- Bu olay seni ne kadar gerdi peki?
- O günün içerisinde sinirlendim fakat ondan sonra geçti.

Gördüğünüz üzere kuzen muhabbetini sıradan bir olay için değiştirmiş oldum. Amacımın konuları saptırmak olduğu çok açık bence. Çünkü kendim hakkında neredeyse hiçbir şeyden bahsetmiyorum. Sürekli başkaları üzerinden konuşuyorum, başka olayları anlatıyorum.


-   Galiba üniversiteyi şehir dışında okusam iyi olacak. Yeni yeni tikler üreyip duruyor bende. Yaşadığım ortam beni harap ediyor.
-   Hazırlık yapıyor musun peki sınava?
-   Bir şeylere çok hazırlık yaptığım söylenemez pek. Rutinimi bozmuyorum.
-   Tamam da çalışman gerekmiyor mu?
-   Bizim bölüm pek ağır değil bence. Yapacağımı düşünüyorum
-   Şehir dışı olarak İstanbul'u düşünür müsün?
-   İstanbul'da okumayı düşünmüyorum hocam.
-   Neden?
-   Kalacak yer falan her şey hazır burada ama çok karışık geliyor İstanbul.
-   Karışıklık altı ay sürer maksimum, sonra buranın doğasına alışırsın. İstanbul'u yaz bir kenara.
-   Zaten düşünüyorum İstanbul'a gelmeyi. Eskiden Ankara'da okumak istiyordum, şu an sadece memleketimi ya da İstanbul'u tercih etmeyi düşünüyorum.

Bir insan yalan söyleyebilir ya da bir insanın fikri değişebilir. Ama bu kadar da değişken olunmaz ki! İstanbul'a gelmeyi düşünmediğimi söyleyeli daha bir dakika bile olmamışken fikrim nasıl da değişmiş hemencecik. Karşıdaki insana uyumlu ve iyi biri gibi gözükebilmek için bukalemun gibi değişebiliyorum.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4382
    • Profili Görüntüle
Bu bir başarı mı yoksa "yavşaklık" mı bilemedim. Bunu istemli bir şekilde yapmadığımı biliyorum ama biriyle aramda geçen konuşmadan sonra kendi kendime "Ne kadar da çok taviz verdin!" deyip suçlu hissediyorum.

-   Ankara daha monoton bir kent değil mi zaten? İstanbul'da okuldan çıkarsın Kadıköy, Eminönü vs. gezersin. Ankara bir süre sonra rutine bağlamaz mı? Bence senin tempoyu artırman lazım biraz.
-   Haklı olabilirsiniz.
-   Sorunlar olarak bunları mı düşünüyorsun sadece?
-   Genel olarak bunlar. Özellikle aile içinde olan şeyler uyku problemi oluşturuyor bende.
-   Stresten mi kaynaklanıyor sence?
-   Kesinlikle stres. Bu sorunlarla başa çıkabilmek için ders çalışma ve evdeki ortamın yanında başka aktiviteler de yapıyorum. Gitar çalıyorum ve satranç oynuyorum boş zamanlarımda
-   Tamam, peki kuzenle olan olay bu stresli dönemin ardından mı oldu?
-   Evet.
-   Babana bir nevi kızmış mı oldun böyle yaparak?
-   Babama her zaman kızgınım zaten.
-   Tamam da hani sen bir şeyler yaptın, çaba sarf ettin ama ondan beklediğin karşılığı alamadın.
-   Bu arada babam terapiye gelmeyecek büyük ihtimalle, terapiye onsuz devam edelim.
-   Gelmesi çok bir şeyi değiştirmeyecekti belki ama senin için bir şey yapmayı göze almış olacaktı.
-   Gelmesini de asla istemiyorum bu saatten sonra zaten. "Arabayla gidelim." diyorum, "zamanım yok, benim derdim başımdan aşkın vs." diyor. "Uçakla gidelim." diyorum, "Ben uçağa binmem." diyor. Kısacası sürekli ertelemeye çalışıyor. Ben de içimden "Gelmezsen gelme!" dedim.
-   Babanın bu tavrı yalnız hissetmene mi sebep oldu?
-   Yalnız kaldığımı düşünmüyorum.
-   Ne peki?
-   Okulda birçok kişi benim eşcinsel olduğumu biliyor.
-   Nasıl öğrendiler? Sen mi söyledin?
-   Ben söyledim.
-   Erkeklere mi söyledin, kızlara mı?
-   İki cinse de söyledim.
-   Öğretmenler?
-   Öğretmenler bilmiyorlar.
-   Neden söyleme gereği hissettin?
-   Beraber çözebiliriz diye.

Yahu arkadaş! Bu kadar da yalan söylenmez ki. O sırada söylediğimin yalan olduğunu çok iyi biliyordum. Herkese söyledim çünkü acındırmaya çalışıyordum kendimi. Babamın bu tepkisinin oluşturduğu yalnızlığı başka bir şekilde kapatabilmek gelmemişti aklıma. Nitekim isteğimi bir nebze de olsa elde etmiştim. Hem eskisi kadar yalnız hissetmiyordum hem de babamdan intikam aldığımı hissediyordum.

- Kuzene nasıl döndün peki?
- O konuyu atlayalım. Gereksiz bence.
- Atlamayalım, içinde kaldığı zaman bir kısır döngü oluşuyor ve içini kemiriyor. Gelelim konuya, planlı mı oldu? Uzun aradan sonra mı oldu?
- Bir yıl sonra oldu ve bildiğiniz üzere bir şeyleri planlamadan yaşayamıyorum. Kısacası evet, planladım.
- Nasıl planladın?
- Anneannemin evinde kalacaktık o gün. Evde bizden başka kimse yoktu. Sonra faaliyete geçtim.
- Peki sonrasında bir değerlendirme oluyor mu? Sende veya onda bir suçluluk duygusu oluyor mu?
- Evet, suçluluk oluyor her seferinde.
- Ne konuşuyorsunuz?
- "Bir daha yapmayalım", hatta "Görüşmeyelim." falan diyoruz hep.
- Buraya geldiğini biliyor mu?
- Evet, biliyor.
- Peki tepkisi nasıl?
- Onun anlayabileceğini sanmıyorum. Çünkü kabullenmiyor o. Olayı şehvete bağlıyor sadece. "Her insan cinsel arzular duyar." diyor. Ben de "Erkeklere karşı böyle şeyler hissedilmez durduk yere." diyorum. Bu yüzden anlaşamıyoruz bu konuda.
- Hissedilmez zaten normal şartlarda. Arkada başka bir problem vardır ki böyle bir olay yaşıyorsunuz. Onun yaşı kaçtı?
- Benden üç yaş küçük, şu an lise birinci sınıfta. İleride yanınıza gelmeye başlar bence.
- O henüz arayış safhasında. "Ben eşcinsel miyim, değil miyim? diye sorma aşamasında. Peki şu anki tikin bu olaydan sonra mı gerçekleşti?
- Tiklerimin gerçekleşme zamanları farklı olabiliyor. Tiklerim bir şeyle meşgul olmadığım zaman ortaya çıkıyor.

Saçmalığın daniskası! Çok basit bir cevap gerekiyordu. Evet ya da hayır. Ama ben, ben ki büyük, kutlu insan, konuyu uzattım, başka yönlere çektim. Cevap ise basit bir "Evet." idi.

- Kaygı var mı peki ders konusunda falan?
- Hayır, öyle şeylerle işim olmaz benim, kazanamazsam "Hayırlısı buymuş." deyip geçerim.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4382
    • Profili Görüntüle
- Tik sence cinsel içerikli değil mi? Sevişme sırasında anal ilişki yaşamadığınıza göre dudakları kullanmadın mı?
- Evet kullandım.
- Sence dudak tikinin bununla bir alakası olabilir mi?
- Olabilir.
- Olay sonrasında utanç, pişmanlık gibi duygular oluyor.
- Utanç, tiksinme, pişmanlık ve daha birçoğu. Ağzımla ilgili olduğu için bir iğrenme var.
- Tamam işte, bu tikin sebebi o olay olamaz mı? Sanki dudaklar işin sorumlusuymuş gibi sadece onlardan çıkarıyorsun hıncını bu şekilde. Daha önce olmuş muydu bu tik?
- Hayır.
- Bir yıldır irade vardı, sonra o kırıldı. Bundan olabilir mi?
- Hayır, benim iradem hiç yok bu konuda. O benden uzak kaldı bir yıl boyunca. Ben ise sürekli zayıf anını kolladım onun. Ben yapmak istediğimde o "Hayır!" diyordu ve ben mutlu oluyordum. Çünkü ondan uzaklaştığımı hissediyordum içten içe.
- O cinsellik için yapıyordu sadece. Peki senin ona karşı cinsellik haricinde duyguların var mıydı?
- Yoktu.

Yine koca bir yalan! Vardı arkadaş, hatta hala var. Birçok şey paylaştık onunla. Nasıl olmaz başka duygular. En kötü ihtimalle nefret vardır yani.

-   Dine yaklaşıyorum, sonra bu hataları yapıyorum sürekli. Bu yüzden kuzenimle sevişmek istemiyorum bir daha.
-   Dinin içeriği ne peki?
-   Beş vakit namaza falan başlıyorum.
-   Tövbe anlamında mı yani?
-   Evet.
-   Peki, kendini günahkar görme oranın ne kadar?
-   Şimdi affettirmeye başlasam, herhalde cennete girecek en son kişi ben olurum.
-   Kurtulmak istiyorsan birinci kural; kendini suçlamayacaksın, pişmanlık çatışmalarına girmeyeceksin. Geçmişte olan şeyleri düşünmeye başladığın an, kısır döngüye giriyorsun. Bizi cezalandıracak olan kim? Allah'ın kendisi. Ya cezalandırır, ya cezalandırmaz. Burada kimsenin bilgisi yok. Ama insanlar ne yapıyor? Kendi kendilerini peşinen cezalandırıyorlar. Burada kendine ceza kesmemen gerekir. Bu işle alakalı yaptığın şeyler yüzünden pişmanlık duyma. Bu bir günahsa, "Ben bu günahla karşısına çıkarım, affeder ya da etmez." diyerek bir irade ortaya koyman lazım.

HK'nın söylediklerini şu an daha iyi anlıyorum. Gerçekten çok mantıklı şeyler söylemiş o zaman. "Tanrı'ya güvenmek" diye bir şey yok pişman olma takıntısında. "Tanrı affeder mi, affetmez mi?" diye bir döngüye girdiğinizde bunun sonunu getiremezsiniz. Umut etmek , inanmak zorundasınız bu noktada, çünkü siz "Tanrı" değilsiniz!