Evet bu gün bunu başlatıyorum iyileşmek için bir kitaptaki bütün soruları cevaplamaya başlıyorum. Bu gün 14 Aralık 2022 aslında az önce kız arkadaşıma yapmış olduğum çıkma teklifimin olumsuz yanıtımı aldım ama buna rağmen kendi sağlığım için bunu kafaya takmayacağım ve hiç strese girmeyeceğim. Neticede kazanmak ta kaybetmekte bir tecrübedir. Başarısızlıklar insanı başarıya götüren adımlardır. Bu gün yapabileceğim şeyler arasında kendimi teselli etmek, stresi pmo yaparak atmaktan şiddetle kaçınmak. Ve kitaptaki soruları cevaplamaya gayret göstermek.
2. Nelere ihtiyacım olacak?
Bir dostla konu hakkında konuşmaya ihtiyacım var. Moral ve motivasyon desteğine ihtiyacım var.
Eylem planım nedir? Bugün hangi alıştırma(lar) üzerinde çalışacağım?
Bu gün birinci alıştırma üzerinde çalışacağım biliyorum bu çok yorucu ve detaylı bilgi içeren bir yazı olacak belki saatleri belki de günleri veya haftaları kapsayacak ama neticede bu yararlı bir iş olacak. Haydi başlayalım.
1. Babanızla olan ilişkinizi anlatın; geçmişten (en eski anılarınızdan itibaren) günümüze (günümüzdeki durumunuza).
Babamı ilk hatırladığım kadarıyla 2.5 yaşındaydım. Ve geçici olarak bir evde yaşıyorduk. Bir gün komşunun kümesinden bir tavuk yumurtası aşırıp babama getirmişim, babam da yumurtayı elinden alarak bana bir Osmanlı tokadı atmış ve yere yapışmışım. Yumurtayı orada bizi izleyen komşuya vermeye gitmiş ve o yaşlı adam babama vicdansız nasıl el kadar bebeğe vurursun? Ben zaten onun yumurtayı aldığını gördüm ve göz yummuştum, senin bu yaptığın iş mi böyle bak çocuğu ne hale soktun demiş. Bu tokadın ardından Ben 3 gün boyunca hasta olmuşum, babam da bu halime üzülüp pişman olmuş. Hatırladığım en eski hatıra O gün o evden taşınırken babamın dışarıda telaşlı bir hâlde traktörü kullanan kişiye geri geri yanaşma manevrasında seslenmesi ve o esnada romörkün pencereye dayanarak camı kırmasıyla babamın sinirlendiğini ve traktörü kullanan kişiyle münakaşaya girdiğini hatırlıyorum. Babam bağırıyor ve etrafa dehşet ve korku saçıyordu.
İkinci anı olarak 3 yaşındayken babamın evimizi inşaa edenlerle beraber çalıştığını ve bir keresinde beni kucaklayıp evin temelini gösterdiğini hatırlıyorum. Temel çok derindi sanırım bir metreden fazlaydı. O an temele düşmekten ürkmüştüm.
Üçüncü olarak evin duvarlarının yükseldiğini ve tavan yapıldığını ve kendimi tavanın üzerine olduğunu ve babamı orada da gördüğümü hatırlıyorum. Yani bu kişinin babam olduğunu biliyordum. Ve o düşmemden korktuğu için beni uyarıyordu.
Dördüncü hatırada ise 4 ve yaşında olduğumu düşünüyorum. Bir kış günüydü ve bir metreden fazla kar vardı. İçerisi çok sıcaktı soba çok ısıtıyordu ve kıyafetlerimi çıkarıp çırılçıplak kaldığımı hatırlıyorum, annem ve babam giydiriyor biraz vakit geçtikten sonra tekrar çıkarıyordum, ve kıyafetlerimi giymem isteniyordu. Giymiyordum ve oyun oynamak istiyordum o an babam haydi sırtıma bin dedi ben de bunun bir oyun olduğunu düşündüm ama babam beni alıp buz gibi karın üzerine yalınayak ve çırılçıplak bir hâlde bıraktı ve nasıl oğlum böyle iyimi diyordu bense bunun da bir oyunun parçası olduğunu düşünüyor ve anın keyfini yaşıyordum. Sonradan babamdan öğrendiğim bir rivayete göre babam üzerimi çıkarmamdan çok sıkılmış ve bir gün yine beni sırtına alıp köylülerin çayır dediği yere götürüp bir metre karın üzerinde bırakıp eve doğru dönmüş gidiyormuş yaklaşık 25 metre gittikten sonra arkasına bakmış ve o an ben şunu demişim. "Baba Ben nereye gideyim?"
Yani babamın beni terk ettiğini daha o yaşta anlamışım. Bu arada babam o yıllarda bir kaç ay diğer illerde hamallık ve recberlik işinde çalışıyormuş, öyle sanıyorum ki babam belki 6 ay belki de daha fazla evde yok gibiydi. Beş ve altı yaşına geldiğimde ise babam bana annemi işaret ederek bu kadın senin annen değil benim bir eşim daha vardı adı Safinaz dı o öldü sen O'nun oğlusun. (Gerçekte böyle bir şey yoktur)
Sanırım babam anneme olan aşırı bağımlılığımdan dolayı, kim bilir belki de ondan kopmam için böyle bir yalana başvururdu. Bazen de seni bulduk sen bizim oğlumuz değilsin derdi.
Sonra şöyle bir şey derdi. Seni şu gelen seyyar satıcıya satacağım. Ben bunu duyduktan sonra gidip annemin çeyiz sandığına saklamnıştım. Sanırım bu bir kaç kez oldu.
7 yaşındayken bir gün babamla üzüm bağımıza gitmiştik ilkbahar aylarıydı üzümleri budadı ve bende budanan dalları bir araya topladım daha sonra bu budamış olduğumuz dalları babamla birlikte eşeğe yüklemeye başladık , babam sürekli kendisine yardım etmemi istiyordu ama benim gücüm ne eşeği tutmaya yetiyordu ne de istiflenmiş o dalları kaldırıp semere bağlayabilirdim. Babam çok güçlüydü, pazıları çok çalıştığından dolayı kaslıydı. Yedi yaşındaki dünyam henüz çok küçüktü ve babamı güçlü yeşil gözlü, saç sitili ve simasından dolayı televizyonda gördüğüm Cüneyt Arkın'a benzetiyordum. O an merakla Baba, Cüneyt Arkın bize Akraba geliyor mu diye sordum. Babamın ne cevap verdiğini şuan hatırlamıyorum ama böyle bir babam olduğu için kendimi şanslı görüyordum. O zamanlar Babam çok konuşmuyor ve işine odaklanıyordu. Benimle çok yakından ilgilenemiyordu. O zamanlar Benden başka 3 çocuğu daha vardı. Ve onlar daha nazlıydı. Hele ki küçük oğlu onun gözbebeği idi. Bütün kızı annesinin adı olduğu için ona ayrı bir sevgi ve ayrıcalık gösterirdi. Ne zaman ablamla tartışıp kavga etsek haksız kabul edilen ve sonunda dayak yiyen ben olurdum. Küçük oğlunu ise benden daha çok sevdiğini sürekli söyler o benim oğlum, Ferhat ise annesinin oğlu derdi. Evde herhangi bir elektronik eşya bozulsun bunun sebebi ben mişim gibi potansiyel olarak suçlu bulunurdum. Şunu kabul ediyorum ki dikiş makinasının ayarları ile ben uğraşırdım bunu merakımdan yapardım ve neticede bozulurdu. Fakat bir daha makineye el sürmemek ile cezalandırılmak belki de bir yeteneğin önüne geçmek oldu. 8 ve 9 yaşında iken de babamla pek baba oğul ilişkisi kurabilmiş sayılmayız. Sürekli sinirli bir baba, sağda solda herkesle kavga edip eve gelen küfürbaz bir baba, akşam olunca sürekli haber izleyen bir baba. Okul dönemi genelde soğuk havalara denk geldiği için sonbahar kış ve ilkbahar mevsiminde köy evlerinde sobanın yandığı odada yaşanır. O odada yemek yenir, herkes o odada uyur. Televizyon açık oldukça asla dikkatimi verip ders çalışamazdım. Gece ise annem ve babamın cinsel beraberliklerinin seslerini duymak utanç, tiksinti ve korku karışık bir his verirdi. Babam cinsel ilişkide çoğunlukla anneme acı çektirirdi. Sanki annem istemediği hâlde onunla beraber olurdu. Nedense o yaşlarda sofranın başında babam beni azarlar veya bir nedenden dolayı bana vurudu. Belki de kardeşlerim arasında itişme kakışma olurdu veyahut da sofradayken osururdum. Babamın kızması, vurması veya kovmasıyla sofradan kalkar ya annemin yada sobanın arkasına saklanır boynumu eğip küsüp ya ağlardım yada somurturdum. Annem bana merhamet eder ve yiyecek içecek bir şeyler verirdi ve teselli ederdi. Bu durumun tek bana yapılması beni oldukça küçük düşürür ve incitirdi. Neden başkalarının babaları böyle yapmıyordu? Benim babam artık Cüneyt Arkın'a benzemiyordu bilakis Erol Taş'a benziyordu.
Bir seferinde 8-9 yaş arasında ablamla kavga ettiğimde babam beni tuvalete kitlemişti ve bunu da bir marifetmiş gibi başkalarına anlatıyordu. Bu ne biçim bir babaydı böyle insan 8-9 yaşındaki çocuğunu yaramazlık yaptı diye pis kokan o köy tuvaletine kitler mi? Hadi diyelim bunu sinirden yaptı peki bunu iyi bir şey yapmış gibi başkalarına övünerek anlatmak ta neyin kafası? Köyümüzde ve ilimizde bunun başka bir örneği olduğunu sanmıyorum. Üçüncü sınıfta tam 9 yaşındaydım ve okul genelindeki bütün öğrencileri hatta dördüncü ve beşinci sınıfa giden bütün öğrencileri eleyip okul birincisi olmuştum ama ne yazık ki benimle övünmesi gereken babam gurbetteydi ve bu başarımdan uzun yıllar haberdar olmadı. Bütün öğrenciler kıskançlık krizine girdi ve sanırım o zaman bana nazar değdi. Sonra dersler kötüye gitti. Eğer bu başarım babam tarafından takdir edilseydi sanırım başarının devam gelirdi. Babam sürekli beni azarlıyor, tehdit ediyor, dövüyor, sövüyor ve korkutuyordu. 10 yaşına geldiğimde kardeşim de 6 yaşını doldurmuştu o sene sünnet düğünümüz oldu. Düğün günü akşam karanlığında bir adam gördüm ve onu korku filminde izlediğim çocuk kaçıran adama benzettim. Çok korktum ve farkında olmadan dizlerim yere düşmüştü, tam beni yakalamak isterken bir güç beni ayağa kaldırdı ve anaaa diye bağırarak düğünü yarıp içeri kaçtım. Babam çok sinirlenmişti silahı alıp mermileri arka arkaya boşattı ve kim oğlumu korkuttu diye ağzına ne küfür geldiyse saydı. Ben ise yarım saatten fazla lal olmuş konuşamıyordum. Davul zurna durmuş ve herkes ne olduğunu anlamak için yanıma geliyordu. Mehmet amcam ve teyzem annemle birlikte beni teselli etmeye çalıştı ve dilimin çözülmesi için bazı cahiller bana bira içirdi. Kimisi şeker kimisi çerez kimisi oyuncak vererek beni sakinleştirmeye uğraştı. Ortam biraz dağılınca dilim de çözülmeye başladı ve kunuşmaya başladım. Gördüklerimi anlattım ama kimse inanmadı. Önce uzaktan hasan amcamı gördüm yavaş yavaş geliyordu, amca burada ne yapıyorsun gel bizim kapıda düğün var düğüne gidelim dedim. Biraz daha yakınlaşınca bütün kılık kıyafet ve tip değişti ve üztü başı yırtık kafasının ortası kel ama yanlardan ve arkadan uzun kıvırcık saçları olan bir elinde altın dolusu siyah kadın çantası diğer elinde peşinde gelen köpeğin yal tenekesi. Ve bir an beni yakalayıp kaçıracakken, o güç beni geri itti ve yere çökmüş dizlerim, mucizeyle ayağa kalkıp kaçtığımı anlattım. Neyse aradan iki gün sonra sünnet olduk ve kuzenlerimiz bize para taktı ama babam bütün paraları elimizden aldı babamdan 10 TL yi iki beşlik yapmasını istedim biri kardeşimin diğeri benim olacaktı, onu bile yapmadığı gibi bunu istemem çok ayıp bir şeymiş gibi oradakilere sözlü olarak ifade etti hem de bunu kendine has bir davranışla yaptı. Yakınma, mızmızlanma, söylenme, gibi o bunu sürekli yapıyor.
10 ve 11 yaşları arasındayken babam Elma fidanı dikmişti ve bunları ara sıra sulamak gerekiyordu henüz köyümüzde şebeke suyu yoktu ve kovalarla suyu çekmemiz gerekiyordu çeşmeler biraz uzaktı Ben üşeniyordum yaşıtların futbol ve diğer oyunları oynarken Ben çalışmak zorunda olduğum için işi hiç istekle yapmazdım Ve çoğu zaman kaytarırdım bu da çok göze batardı ablam kovalarla su getirdiğinde babam onu övücü şeyler söylerdi ama ben su getirdiğimde az getirmişsin daha çok getirmelisin gibi şeyler söylerdi ve benim hevesim kaçardı. Elma fidanlarını çok seviyordum çünkü artık bizim de ileride elmalarımız olacaktı. İlk defa elma fidanları görmüştüm daha küçük yaşlardayken babam odundan geldiğinde 2-3 tane elma getirirdi ve ben Baba bu elmalar nasıl yetişiyor nerede yetişiyor diye sormuştum babam ise bunlar kayaların arasında yerde yetişiyor demişti halbuki bu elmalar yukarıda ormanın arasında Bir bahçeden alınmış olabilirdi ama babam bana gerçeği söylememişti elmanın bir ağaç üzerinde yetiştiğini öğretmemişti bana. Bir seferinde elma fidanlarımızın her birinden bir yaprak kopararak hatıra olarak saklamak istedim tabii babam yaprakları elimden görünce bana bayağı bir kızmıştı ne yapacaksan onları ağaçlara zarar verdin neden kopardın o yaprakları diyerek beni bayağı azarlamıştı. Bunları hatıra olarak saklayacağımı söylediğimde öyle hatıra mı olur onların yapraklarını koparacağına onları sula da kurmasınlar, sizin için yapıyorum oğlum sulayın ki yarın öbür gün meyvesini yiyesiniz diye söylendi durdu, sonra da bütün aile bireylerine elma yapraklarını kopardığını söyledi Bir daha koparırsam cezalandırılacağımı da söyleden geçmedi. Aradan birkaç yıl geçtiğinde elmalarımız 2 kasa meyve vermişti, kirvemiz ve eşi yoldan geçiyordu bunlar yaşlı insanlardı babamla selamlaştılar ve kirve elmaların güzel görünüyor dediler.
Babam da hemen beyaz elmadan bir tanesini yaşlı adama verdi Ben ise içimden neden bir tanesini de kadına vermedi diye mahcubiyet hissettim ve gizlice elmalardan bir tanesini aldım adam ve kadın evlerine doğru gidiyordu Ben de uzaktan onlara yetişmeye çalışıyordum yolda halamın kızı elimde elma olduğunu gördü ve elmayı benden istedi ben ise elmayı ona vermedim 10 metre daha ilerledikten sonra elmayı kirvemin karısına verdim ve halamın kızı da elmayı ona verdiğimi gördü ve bize gittiğinde beni babama şikayet etmiş. Dayı biliyor musun Ferhat elinde koskocaman bir elma ile yukarı doğru gidiyordu elmayı istediğim bana vermedi ama gidip o Sultan kadına verdi demiş. Bunun üzerine babam çok sinirlenmiş ben onlara bir elma vermiştim Ferhat neden bir elma daha onlara götürmüş. Eve geldiğimde başta babam olmak üzere tüm aile bireyleri beni o kadına elma vermekle kınıyor dışlıyor ve suçluyordu. Ve yaklaşık 5 yıl boyunca bunu başıma kaktılar ve sürekli sen o kadına elma götürüyorsun diyerek beni suçladılar. Halbuki ben kadın ve erkeğin eşit muamele görmesini istemiştim Eğer adama bir elma verildiyse kadına da bir elma verilmesini istedim acaba çok mu şey istedim veyahut da bir elmayı pay edip birini kadına diğer yarısını adama verebilirdi. Ah Baba ah bir elma yüzünden ne kadar incittin beni. Annem ve kardeşlerim de bu oyuna alet oldu. Ne zaman elimde bir elma ile dışarı çıksam elmayı kime götürüyorsun diye sorarlardı. Bu durum utanç vericidir. Şimdilerde ise 1500 kilodan fazla elmamız oluyor ne satabiliyorlar ne de bir işe yarıyor. Elmaların çoğu öyle çürüyüp gidiyor.