Yahudiler, "cisimleşmiş yabancılık", ebedi göçebe,
topraksızlığın nümunesi, evsizlik ve köksüzlüğün özüydüler;
mutlaklık diyarındaki defedelimez cemaatselliğin, yerleşiklik çağında,
göçebe bir mazinin hayaletiydiler.
Zygmunt Bauman Modernlik ve Müphemlik
1 Bölüm: Yahudiler Bencil Birer Vahşidirler.
Hz. Musa tarihsel serüveninde öz anne babası ile büyümek yerine üvey anne baba elinde büyümüş bir çocuk olarak üvey baba travması yaşamıştır. Hz. Musa’nın, ‘Dilimdeki düğümü çöz’ yakarışı öz aile hayatı yaşamamış bir çocuğun büyüme sürecinde yaşadığı ilk travmanın delidir aslında. Rivayetlerde anlatıldığına göre bebekken sakalını çekerek kendisine zarar veren Musa’nın, kendi sonunu getirecek kişi olduğunu bir an düşünen Firavun, onu sınamak ister. Bir tarafta hurmayla dolu olan diğer bir taraftaysa ateşten közlerin olduğu iki kaseyi önüne koydurur ve bebek Musa’dan bir seçim yapmasını ister. Firavun’un düşüncesi Musa’nın bir peygamberse korunacağı ve ateşe dokunmayacağı yönündedir. Bu sınama karşısında Musa tam ateşe değil de hurmalara uzatmışken elini Cebrail gelir ve Musa’nın elini tutup ateşe uzatır. O ateşten bir parçasını ağzına atar Musa ve dilini yaralar. Firavun’a göreyse Musa sınavı geçmiş ve kendisi için bir tehlike olmadığını kanıtlamıştır. Bu rivayet dahi gösteriyor ki, Hz. Musa öz ailesiyle büyümemesinin sancılarını daha bebekken yaşamaya başlamıştır.
Hz. Musa’nın kendi öz ailesinde büyüyememesine benzer şekilde Yahudiler de bir millet olarak kendi devletlerini kuramadıklarından, tarih sahnesinde üvey imparatorluklar ya da devletler tarafından sürekli olarak esaret ve sürgünler görmüş, bu zor ve kötü şartlar altında hayatlarını sürdürmek zorunda kalmışlardır. Böylesi tecrübeleri dolayısıyla daima içe kapalı travmatik hayatları olmuştur. Travmaları’nın sonucu olarak sevgi ve güven odaklı ilişkiler kurmak yerine ihtiyatlı, korku dolu ve çıkara dayalı ilişkiler kurmuşlardır. Sürekli olarak güç ve iktidar odaklı bir yaşam anlayışları gelişmiştir. Zira ancak böylesi bir güç ve iktidarla kendilerini tehlikelerden koruyup güvenli hissetmek mümkün hale gelebilecektir. Altında bulundukları şartlar gereği bunun yolunu, yani güç ve iktidara götüren yolu Yahudiler parada, ticarette bulmuşlardır. Şartların değişmesiyle ise 1948 yılında güç ve iktidarı elde etmenin sonucunda Yahudiler İsrail Devleti’nin kurmuşlardır.
Yahudilerin kendilerine nasıl baktıklarını anlamak için ise Tevrat’a başvurmak en doğru yol olacaktır. Tevrat’ın ‘Tekvin’ Sifri’nde ‘Yukab’un Tanrı ile güreşmesi’ şu şekilde geçmektedir:
“Ve Yakub yalnız başına kaldı; ve seher sökünceye kadar bir adam onunla güreşti. Ve onu yenmediğini görünce, uyluğunun başına dokundu ve onunla güreşirken Yakub’un uyluk başı incindi. Ve dedi: Bırak gideyim, çünkü seher vakti oluyor. Ve dedi: Beni mübarek kılmadıkça seni bırakmam. Ve ona dedi: Adın nedir? Ve o dedi. Yakub. Ve dedi; Artık sana Yakub değil, ancak İsrail denilecek, çünkü Allah’la ve insanlarla uğraşıp yendin. Ve Yakub sorup dedi: Rica ederim ,adını bildir. Ve dedi: Adımı niçin soruyorsun? Ve orada onu mübarek kıldı. Ve Yakub oranın adını Peniel koydu. çünkü Allah’ı yüz yüze gördüm ve canım sağ kaldı, dedi. Yakub Peniel'den ayrılırken güneş doğdu. Uyluğundan ötürü aksıyordu Bunun için bugüne kadar İsrailoğulları uyluk başı üzerindeki kalça adalesini yemezler; çünkü Yakub’un uyluk başına kalça adalesine dokundu.” (Tekvin, 32: 22-32)
Yahudilerin nasıl bir millet olduğuna dair tarihten bir şahit ise el-Mağribidir. Hayatının ilk yıllarını Yahudi olarak yaşayan el-Mağribi, daha sonra ihtida etmiş ve eski dini ve dindaşlarını eleştiren bir de risale yazmıştır. Yahudi kültürüyle yetişen el-Mağribi, Yahudilerin inat, haset ve kibirleri sebebiyle Kuran, İslam ve Hz. Peygamber hakkındaki gerçekleri örttüğünü belirterek Yahudiliğin özünde olmayan , din adamları tarafından cemaati bir arada tutma ve Yahudi kimliğini koruma gayesiyle getirilen pek çok yasağı da şiddetle tenkit eder. Bu yasakların asılsızlığını ortaya koyan el-Mağribi'nin en büyük tenkiti ise, bu yasakların dindenmiş gibi olmasına yöneliktir.
Yahudilerin tüm bu tavırlarına ve hususiyetlerine rağmen, ilk dönem İslam fetihleri sonrasında devletleşen İslam idaresinde Yahudilere ne Sasani devletindeki gibi pislik ve dejenerasyonun kaynağı ne de Hristiyanların nazarındaki gibi Hz. İsa'nın katilleri gözüyle bakılıyordu. Müslüman hakimiyetiyle beraber Yahudilerin hem hukuki hem de sosyal statülerinde büyük bir değişim ve gelişim yaşanmıştı.
Tüm bu aktardıklarımız ve de Yahudilerin Hz. Peygamber'in Medine'de en fazla ilişki kurduğu dini grup olması, asırlar süren sürgünlerde dini ve kültürel kimliklerini asla kaybetmemeleri, çok erken dönemlerden itibaren yazılı bir kültüre sahip olmaları gibi pek çok neden, Yahudi tarihinin değişik kesitlerinin daha fazla araştırılmasını zorunlu kılmaktadır.
Araştırılacak daha pek çok şey olmakla birlikte şimdi cevaplanması gereken soru şudur: Hz. Musa, öz ailesiyle büyümemesinin getirdiği tüm sıkıntılarıyla baş etmenin yolunu bulup insanlığa hizmet ederken, Yahudilerin bunu başaramamalarının, aksine insanlığa zulümlerinin sebebini nedir? Bu sorunun en kısa yoldan cevabı Hz. Musa’nın, Allah’a iltica etmekle, ona yönelip onu dost edinmekle kendi yolunu çizmesidir. Acı ve ıstıraplar yaşayıp mazlum olsa dahi Sırat-ı Müstakim’den ayrılmayıp zalim olmamasıdır. Onun Allah’ına, onu yaratan ve çokça rahmette bulunan Rabbine karşı duyduğu sevgi, onu zalim olmaktan korumuştur. Anne ve babasız yaşadığı zamanların acısını diğer insanlardan çıkarmak yerine, bir başkası da kendisinin yaşadığı şeyleri yaşamasın diye çabalamıştır. Hz. Musa’nın bu tavrına karşı kendi peygamberlerinin gittiği yoldan yürümeyen Yahudiler, tarih boyunca tam aksi bir tavır geliştirmişlerdir. Yalnızca kendilerini ve kendileri gibi olanları önceleyen bu aksi tavırları, insanlığa hizmet değil zulüm getirmektedir.
Yahudilerin ben-merkezli bakışı diğer insanlara ve belki de kendinden olmayan tüm insanlığa bencilce yaklaşmasını beraberinde getirir. Bu aşırı kibirli, narsistik ve egoist bir tavırdır. Bu narsizmin ve egoizmin ise bir sınırı yoktur. Özellikle devlet kurup güç ve iktidarı ele geçirdikten sonraki 60 yılda yaşanılanlar bize bunu göstermektedir. Hz. Musa’yı takip etmeyen Yahudiler, bir vahşet dini ortaya çıkarmışlardır. Tanrı ile güreşen Yakup'un çocukları bugünden geleceğe Tanrı'yı kıyamete zorlamak için Tanrı'yı kendilerince köşeye sıkıştırarak bencilliklerinden güç alarak vahşetlerinden taviz vermeden Süleyman Mabedini inşa etmek için Mescid-i Aksa'yı yıkmak adına bıkmadan usanmadan Filistin'li kanı akıtmaktadır. Zalim Yahudiler’e karşı Mazlum Müslümanlar. O halde soruyoruz: Zulme karşı Allah’a iltica edip onu dost edinen Müslümanlar mıdır Hz. Musa’nın öz çocukları yoksa firavun gibi zalim olan Yahudiler mi?
EK OKUMA:
Musa ve Yahudilik, Hayrullah Örs
Kendini Arayan İnsan, Rollo May
Freud ve Psikanalizin Temek İlkeleri, İsmail Ersevim
İslam Toplumunda Yahudiler, Nuh Arslantaş
https://www.habervakti.com/profil/28/huseyin-kacinhttps://www.akasyam.com/kose-yazisi/7661/yahudilik-ensest-bir-dindir.html