Defalarca tecavüze uğradım!!!
Merhaba ismim Hakan, 24 yaşındayım. Ailemle yurtdışında yaşıyorum.
Ailenin en küçüğü benim. 4 kardeşiz.
Ablam, abim, ortanca abim ve ben.
Tutucu bir aile yapısına sahibiz diyebilirim.
Babam inşaat ile uğraşıyor ve aynı zamanda kalorifercidir kendisi. Sessiz, pek konuşmayan, otoriter kişiliğe sahip. Annem ise ev hanımı, zamanının bütününü çocuklarını büyütmekle geçirmiş ve bakıldığında asıl otorite sahibi olan kişi odur. Evin içerisindeki düzeni ve kuralları asıl annem belirler. Babamın gözetimi ve otoritesi sadece sembolik olmakla kalır.
Klasik bir Türk aile yapısı diyebiliriz.
Ne olduysa 8 yaşımdan sonra oldu.
Hayatım, kelimenin tam anlamıyla karardı diyebilirim. Tecavüze uğradım!... Hem de öz abim tarafından!!
Hayatımın baharında böyle bir şeye maruz kalacağımı nereden bilebilirdim?
Musmutlu, okuluna giden, arkadaşlarıyla oyunlar oynayıp, vakit geçiren, kısacası hayatının tadını çıkaran bir çocuktum.
Ama bu mutluluk dolu günlerim fazla uzun sürmedi. O korkunç günden sonra hayatım zehir oldu. Sanki bu hayatı bana çok görmüşlerdi. Arkadaşlarımla oynamayı bırakın, gülmek nedir bilmiyordum. Yüzümdeki mimikler yok olmuştu adeta. Geriye kalan ifadesiz bir yüzdü.
O korkunç anıları sizler için derin arşivlerden çıkarmam gerekirse, şunu diyebilirdim ki; o an sadece ölmeyi istemişimdir. Kendimi bir seks isçisi olarak görüyordum. Abimin o son derece iğrenç şeyleri bana yaptığında ve o anki yüz ifadesini dün gibi hatırlıyorum. Ömür boyu unutulmayacak şeyler.
8 yaşındayım henüz, abim ise 16-17. Lise öğrencisiydi. Sıradan bir gündü. Beni ansızın odasına çağırdı. Sessiz olmamı, ses çıkardığım anda canımı yakacağını söyledi. Son derece ciddiydi. Sonrasında kapıyı üzerimize kilitledi.
Ne olup bittiğinden habersizdim. Korkuyordum. Daha öncesinde abim kızmak dışında bu tarz davranışlar sergilememişti hiç.
Hiçbir şeyin farkında değildim.
Seninle bir oyun oynayacağız demişti. Kalbim hızlı atmaya başladı. Nasıl bir tepki vereceğimi bilmiyordum. "Korkma" dedi. Duraksadım. Tepkisizdim "Hadi?!!" Ne yapacağımı bilmiyordum. Titriyordum, tehdit altındaydım. Güçsüzdüm, çaresizdim. Dediğini yapmak zorundaydım. Yoksa canımı yakacaktı.
Çok korkuyordum. Daha da korkmuştum. Kalbim yerinden çıkacaktı sanki. Bir şeylerin ters gittiğini biliyordum.
Vücut dilim yapma diyordu. Çırpınıyordu. Sesimi çıkaramıyordum. Yüz ifadesi çok korkutucuydu. O an ölmeyi arzuluyordum.
Bir müddet böyle devam ettikten sonra, çaresizlik içindeydim. İzliyordum. Tepkisiz bir şekilde izliyordum.
"Bu yaşananlar sadece aramızda!! Hiç kimseye hiçbir şey söylemek yok!! Yoksa kötü yaparım deyip odayı terk etti. Ağlamak istiyordum, ağlayamıyordum. Bizimkilere bile söyleyemiyordum. Kelimeler boğazımda düğümleniyordu.
Annemin babamın yüzüne nasıl bakardım??
Sanki her an anlayacaklarmış gibi yüz yüze gelmekten kaçıyordum. Göz teması olduğunca az kuruyordum. Korkuyordum.
Abimle hele karşılaşmayı hiç istemiyordum. Tekrar böyle bir şeye maruz kalmaktan korkuyordum ki nafile. Aradan bir zaman geçtikten sonra bu tecavüz sahnesi tekrarlandı. Tekrarlanmakla yetinmeyip farklı konum, pozisyon ve fantezilere büründü.
Defalarca tekrarlandı. Kendimden nefret ediyordum. Tecavüz sahneleri gelişigüzel tekrarlandığında garip bir şekilde bir yerden sonra sevmeye başladım. Asla anlamayacağım bir şekilde tahrik olmaya başlıyordum. Belki de bir uyuşturucu etkisi vardı bilmiyorum. Belki de bilinçaltım pes edip, tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bak diyordu. Hem acı çekip hem zevk duyuyordum. Tıpkı bir mazoşist gibi. Sürekli seks arzuluyordum. Sürekli bir penis hayal ediyordum. Zevk almak istiyordum. Belki de psikolojim ağır depresyona girmemek adına tutunma yolları arıyordu. Bilinçaltı mekanizması düşündüğümden çok farklı işliyordu. Tahmin edebileceğimden fazla kompleksti. Bu olanlar beni tam bir seks bağımlısı yapmıştı. Beni aslında sekse bağımlı kılmışlardı. Dışarıda abim yaşlarında erkek gördüğümde ilk baktığım nokta onun penisiydi. Keşke ağzıma verse diye dua ediyordum. Yalamak istiyordum. Onu tatmin etmek istiyordum. Bu düşünceler peşimi bırakmıyordu. Beni rahatsız ediyordu. Gitgide sonu görünmeyen bir boyuta ulaşıyordu. Kimseye bu durumu açıklayamıyordum. Bu olanlar derin bilinçaltıma yerleşmişti. Artık psikoloji denen mekanizmam farklı çalışmaya başlıyordu. Sanki Hakan'ın fabrika ayarlarıyla oynanmıştı. Davranışlarım, hal ve hareketlerim değişiyordu. Sanki derin bilinçaltım beni yönetiyordu. Bir şeylere zorluyordu. Kendince bu ağır post-travma etkilerinde kalmamak için çabalıyordu, saçmalıyordu. Tuhaf düşüncelere kapılıyordu, kapılıyordum. Kendisi, yani hayatta kalma mekanizmam kendini korumaya çalışıyordu.
İçimde bitmeyen bir tedirginlik hissi vardı. Birçok şeyden korkuyordum artık. Bilhassa abim yaşlarındaki erkeklerden. Hem onlardan korkuyor hem de beni becermelerini istiyordum. Belki de bana zarar vereceklerini düşünüp, bilinçaltım onlar üzerinden seks fantezileri kurup, onları tatmin edip, öfkelenmemelerini sağlayıp, bana aslında zarar vermesinler diye çabalıyordu. Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Lanet olsun ki bilmiyorum!! Keşke bilinçaltım ve bilincim eşit oranda çalışsa da bir bok anlasam. Hetero erkek ortamlarından hiç hoşlanmıyordum, tedirgin oluyordum. Mümkün olduğunca muhatap olmamaya çalışıyordum. Yolumu değiştiriyordum. Bir grup erkeğin yakınından geçsem bile kalbim hızlı atıyordu. Terlemeye başlıyordum. Asla göz teması kurmuyordum. Hızlıca uzaklaşıyordum. Bana bir şey yapacaklarından ve beni aşağılayacaklarından korkuyordum. Her defasında cehennemi yaşıyordum.
Benim dostlarım kızlardı. Onlardan bana zarar gelmeyeceğini düşündüğüm için kızlarla takılıyordum. Sürekli kızlarla takılmam davranışlarımı etkiliyordu. Fark etmeksizin feminen bir yapıya bürünüyordum.
Konuşma tarzım olsun, hareketlerim olsun mizahım olsun çok feminendi. Sanki içime bir Kerimcan kaçmıştı. Bir de sürekli bel altı şakalar yapardım. Yaşım henüz küçük olduğu için pek bir şeylerin bilincinde değildim. Bu yüzden de bu davranışlarım beni açıkçası rahatsız etmiyordu. İçgüdüsel olarak bir de ortamdan ortama role bürünürdüm. Maskülen bir ortam ise hal ve hareketlerim anında değişirdi. Asla feminen olduğumu belli etmezdim ya da etmemeye çalışırdım. Her an beni aşağılayacaklarından korkardım. Kendimi erkeklerin yanında asla rahat hissetmezdim. İçimden geldiği gibi davranamazdım.
Annemin yanında arada kendimi tutamadığım zaman travesti gibi davranırdım. Onlar gibi konuşmaya başlardım. Öyle davranırdım. Annem fark ettiğinde ve bana kızmak istediğinde anında "Ne var yaa, tiyatro da mı yapmak yok! Yetenekliyim işte!! Rolden role bürünebiliyorum. Tabi ne yazık ki bu yeteneklerimi göremiyorsunuz. Vizyonsuzlar sizi" deyip kendimi hemen savunuyordum.
Güya tiyatro adı altında böyle şeyler yapardım. Aslında tamamen içimden geldiği için yapardım.
Babamın yanında böyle davranamazdım. Öyle bir lüksüm yoktu. Çünkü babamın yanında makara bile yapamazsın. Fazla otoriter. Bize yüz vermez. Her defasında onu kabuğundan çıkarmaya çalışsam da. "Hanım, kaç defa diyorum, fazla yüz veriyorsun şunlara, verme" derdi.
Ve çok üzülürdüm. Anlam veremezdim. Bir baba neden çocuğuyla eğlenmez ki?
Neyse bir zaman sonra, ortaokula geçiş yapınca, orada bir şeylerin ters gittiğini hissetmeye başladım. Olması gereken heteroseksüel erkek psikolojisine sahip değildim. Farklıydım. Farklı olduğumu gören kızlar etrafımda toplanıyordu. Kızların favori gey arkadaşıydım. Kızların en iyi dostu geydir. Geylerin de en iyi dostu kızlardır. İlgi çekiyordum. Birde üstüne tiyatral ve vokal yeteneğim olunca kızların vazgeçilmezi oluyordum. Zaruri olmadıkça erkeklerle muhatap olmuyordum.
Ortaokul 2ye geçince bir de üstüne yurt belası çıkmıştı.
Belletmen abiler ve ailem beni yurtta kalmam için zorluyorlardı.
Neyse istemeden girsem de, aslında benim için bir erkek cennetiydi. Her taraf penis kaynıyordu. Penisler havada uçuşuyordu. Sanki röntgen gibi penisleri görebiliyordum. İnanılmaz bir şekilde tahrik oluyordum. Asla belli etmiyordum. Her ne kadar belli etmesem de bir şekilde bu penis arzusu dolaylı yollarla davranışlarıma yansıyordu. Herkes bu denli gey hareketleri makara amaçlı yaptığımı düşünse de, tamamen isteyerek yapıyordum. Bir gün öyle bir boyuta gelmişti ki, artık bir arkadaşı baştan çıkararak ona sakso çektim. Hem de mescidhanede. Benim için hayal edilemeyecek kadar zevkliydi. Üstüne bir de arkadaşın penisi XL çıkınca nirvanaya ulaşmıştım. Zevkin doruğundaydım. Arkadaş boşaldıktan sonra depresyona girdi. Neden, nasıl böyle bir şey yaptığına anlam verememişti. Bense onu şeytani bir şekilde teselli ediyordum. Böyle şeylerin olabileceğini, fazla takmaması gerektiğini söylüyordum. Ama içten içe başardığım için kendimle gurur duyuyordum.
Bu tür baştan çıkarma olayları benim için bir klasik haline gelmişti artık. Birçok kişiyi baştan çıkarıp sakso çekiyordum.
Okul hayatım eğlenceli geçiyordu. Notlarım ise pek de iç acıcı değildi. Lise döneminde hele tam bir felaketti. Konsantre olamıyordum hiç. Tahtaya bakmak yerine sürekli penislerine bakıyordum, bolca fantezi kuruyordum.
Okuldan çok usanmıştım. Sürekli kaytarıyordum. Belki de bu bölümü istemiyordum. Fen Lisesi bana göre değildi.
Yeteneklerimin olduğu alanlarda ilerlemek istiyordum. Sanat, tiyatro, müzik gibi mesela.
Ama babam izin vermiyordu. Hayallerim kursağımda kalıyordu. Liseyi bitirmek zorundaydım. Üzerimde çok fazla baskı vardı. Notlarım da kötüydü üstelik. Sınıfta kalacağım 2 x 2 = 4tü.
Bir yolunu bulmam gerekiyordu. Çalışmakla olmayacağı kesindi. "Mission Impossible" (Görevimiz Tehlike) film sahnelerini aratmayacak şeyler yapardım. Planımı projemi çizip, kendimi hazır hissettikten sonra müdür odasına girip sınavları çalmaya koyulmuştum. Kalbim yerinden çıkacaktı. Son derece yasak ve riskli bir şeyle uğraşıyordum. Epey bir uğraş sonrasında o koca odadan doğru anahtarı ve doğru dolabı bulduktan sonra nihayetinde o elmas değerindeki sınav kâğıtlarını bulmuştum. Derhal fotoğraflarını çekerek olduğu gibi yerine koydum. Sonra hemen izimi kaybettirdim. Görev tamamlanmıştı. Kendimle gurur duyuyordum.
Ta ki acıma duyguma yenik düşerek ve o sınav kâğıtlarını arkadaşla paylaşana dek. Kendi kuyumu kendim kazmıştım adeta. Bir şekilde müdürün kulağına gitmişti bu olay. Arkadaşın ağzını tutamayıp başkalarına söylemiş olması gerek. Ve bir şekilde bir yerden sızıntı yapıp müdürün kulağına gitmişti. Günah keçisi ben olduğum için, acımaksızın okuldan atılmıştım.
Dünyam başıma yıkılmıştı. Napıcam ben, lise diplomamı nasıl alıcam?! Babam benden umudu kesmişti. Telefon dükkânımızda çalışmak zorundaydım. Baskı altındaydım. Depresyondaydım. Hayattan asla zevk alamıyordum. Üstüne bir de bu eşcinsellik sorunu olunca gerçekten intihar etmek geliyordu içimden. Çıkış yolu arıyordum. Evden işe, işten eve. Böyle hayat olmazdı. Hiçbir sosyal aktivitem yoktu.
Lise diplomamı inanılmaz zorluklarla açık öğretim sayesinde tamamladım.
Bir süre böyle dükkânda çalıştım.
Ara sıra arka depoya erkek atıp sevişiyordum. Anlık zevkle acımı biraz olsun hafifletiyordum. Durum aslında vahimdi.
Çok fazla seks arzuluyordum. Bir şeylerin değişmesi lazımdı. Psikolojim yerinde değildi.
Ayrıca eşcinsellikten kurtulmak da istiyordum. Çözüm yolları aramaya başladım. Yaşadığım şehirde, Türk bayan bir psikoloğa danışıyordum. Derdimi anlatıyordum. Aslında benim hetero olmam gerektiğini ama bana defalarca tecavüz edilerek hayat akışıma engel olunduğundan dolayı bu tarz eylemlere başvurduğumu söyledim (bilinçaltı). Benim bu denli eşcinsel eğilimimin doğuştan asla olmadığını, buna asla inanmadığımı, geçmişte olan travmatik yaşantılardan kaynaklandığını ve iyileşmek istediğimi söyledim. İlk başta çok güçlü karaktere sahip olduğumu söyledi. Beni bu konuda takdir etti vesaire. Neyse gel git derken istediğim randımanı alamadığımı fark ettim. Hatta bu kadının amacının beni iyileştirmek değil de bu durumu kabullendirmek olduğunu anladım.
Hal böyle olunca, derhal ağzının payını verip olay yerini hızlıca terk ettim.
Seans çıkışı hüngür hüngür ağlamaya başladım. Rabbime öylesine içten dua ettim ki.
Beni bu dertten kurtarması için yalvardım. Hıçkıra hıçkıra ağladım, yalvardım. Umutsuzdum. Geleceği göremiyordum. Kuytu köşelerde çürüyüp gitmek istemiyordum. Bunu hak etmiyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum.
Çaresizce evime gidip yatağıma girdim. Halen ağlıyordum. O an içime bir his doğdu sanki. İç sesim internette psikologlara bakmamı söyledi.
Aradım ve ilk şıkta Psikolog Hüseyin Kaçın
www.escinselterapi.net yer alıyordu.
Fazla bir şey düşünmeden tıkladım.
İncelemeye başladım. Pek ümitli değildim aslında. Öylesine bir ihtimal bakıyordum.
Okudukça, gittikçe enteresan geliyordu. Bana benzer vakalara rastladım. Bana ışık olmuşlardı sanki. Kaybedecek bir şeyim yoktu.
Hemen oracıkta yazan telefon numarasını çevirerek aramaya başladım.
"Alo, buyrun?" dedi.
Çok yakında bir sonraki bölüm ile sizlerle tekrar karşılaşmak dileğiyle, hoşçakalın.