Gönderen Konu: KADIN OLSAYDIM LEZBİYEN OLURDUM  (Okunma sayısı 6087 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4382
    • Profili Görüntüle
KADIN OLSAYDIM LEZBİYEN OLURDUM
« : 27 Kasım 2012, 12:52:54 ös »
HALİHAZIRDA KADIN OLSAYDIM LEZBİYEN OLURDUM

Korkular, korkular, korkular... Evet; Hüseyin Bey'in tavsiyelerine uyarak kızlarla konuşup onların ruh dünyalarına inmeye çalışıyorum. Bana her şeyini anlatan, ruh dünyasını bana tamamen açan bir kız var. Hüseyin Bey'in dediği gibi, duygusal ama güçlü erkek imajındayım. Ona bu derece yakın olmak beni mutlu ediyor. Konuşmak istiyorum, hatta ilerisinde sevgili olabilir miyim diye düşünüyorum ama yine korkular devreye giriyor. En baştan beri kurup durduğum senaryodan kurtulamadım hâlâ: "Kızla sevgili olacağız, sonra evleneceğiz ve ben yanlış bir seçim yaptığımı anlayıp pişman olacağım. Ya da kız evlenmek isteyecek, ben istemeyip ayrılacağım, kız boş yere üzülecek." Evlilik dediğimiz olay insanın bütün hayatını etkiliyor. Ve ben bu yüzden bu konuda maalesef mükemmeliyetçiyim. "Sonunda iki taraf da üzülecek, o yüzden hiç başlamayalım" diye kuruntu yapıyorum. Şu an için evlilik düşüncesini kafamdan atmalıyım. Bunu biliyorum, ama olmuyor.

Bir de ben insanlardan çok kolay sıkılıyorum nedense. Bir arkadaşımla bir kaç gün boyunca birlikte bir yere gitsem, her ortamda beraber bulunsam sıkılıyorum. Kendimi kabul ettirince o kişinin artık cazibesi kalmıyor herhalde. Bir de evlendiğimi düşünüyorum... Bir insana ömür boyu nasıl tahammül edebilirim ki? Neyse... Galiba aşmam gereken sorunların başında evlilik fobisi geliyor. Bunu ayrıca değerlendirmek lazım.

Kafamda şöyle bir önyargı olduğunun farkına vardım: Ben bir kadının cinsel birleşmeden zevk aldığına inanamıyorum. Elbette o kadar cahil değilim. Erkeğin bir nefsi varsa kadının dokuz nefsi olduğunu, kadının şehvetinin erkeğinkinden kat kat fazla olduğunu tabii ki biliyorum. Ancak bilmek ayrı, anlamak hissetmek ayrı. Tamam, film izlemişliğim de var ama ne fayda! Kadın cinsel ilişkide acı çekiyormuş gibi geliyor bana. Kadın figürünü olduğundan çok daha kırılgan, hassas yapmışım kafamda. Erkek şehevî duygularını tatmin etmek için bir kadına acı çektirebilen zalim; kadın ise erkeğin sırf şehevî duygularını tatmin etmek için acı çektirdiği mazlum! Komik mi? Hem de çok. Ama dedim ya; bilmek ayrı, hissetmek ayrı diye... Dolayısıyla kadın gibi hassas, kırılgan, mazlum bir varlığa acı çektirmeyi kendine yakıştıramıyormuşum.. Bunların daha yeni farkına vardım.
Hele bir de (hayalimdeki) bu kızla evli değilsek "kızlığı bozulacak, bütün hayatını mahvedeceğim, ya da başıma kalacak" gibi bir korku var ki, hayallerimin içine ediyor hepsi birden. Oysa altı üstü bir hayal.. Niye gerçekmiş gibi düşünüyorum ki.?

Dinin kadın ve erkek arasına ördüğü kalın duvarlar da cabası! Evet; Hüseyin Bey olayı gayet güzel açıklamıştı: "Hayalden bir şey olmaz. Günah olan başkasının karısını kızını hayal etmektir. Kadın hayali kurup erkekliğini beslemeyen bir erkek penis kuyusuna düşer ve oradan çıkamaz." Aynen öyle oluyor. Ama dinlediğim hocalar hayali dahi yasaklıyor. Bir kızla konuşurken bu sebepten rahatsız oluyorum. Kadın bize şeytanın silahlarından olarak anlatıldı. Şeytanlaştırmışım kadın'ı. Tabii çevrenin kadın erkek ilişkilerine bakışı, yanlış anlamalar vs de büyük etken. Yeni tanıştığım bir erkekle konuşurken yanlış anlama ihtimali olmadığından olabildiğince rahatım. Ama yeni tanıştığım bir kızla konuşurken elim ayağım titriyor, konuşurken yüzüne bakamıyorum. O benim gözüme bakıyor ama öyle bir yanlış anlaşılma korkusu sinmiş ki, ben bakamıyorum.

Bir an düşündüm de; acaba dünyaya kadın olarak mı gelseydim? Ne güzel olurdu değil mi? Zaten kadınsı hislerim var, her şey yerli yerine oturmuş olurdu. Ben de böyle uğraşmak zorunda kalmazdım. Çok güzel olurdu. Yani herhalde öyle olurdu. Ama dur ya! Bir düşüneyim hakikaten böyle mi olurdu? Evet; Şu anda ben kız olarak dünyaya gelmiş birisiyim ve o mantıkla düşünüyorum. Bakalım benden nasıl bir kız olacak?

*Bir erkekle sevgili olmaktan, hatta sevgili olma düşüncesinden korkacaktım. "Ya doğru kişi değilse diye bütün erkeklerden uzak duracaktım. Neticede evlenmeyeceği bir erkekle sevgili olmak da namuslu bir kıza yakışmazdı.

*Erkekleri şeytanlaştıracaktım, benden hoşlandığını söyleyen erkeklere şiddetli tepki gösterip ahlaksızlıkla suçlayacaktım. Ayrıca evlenmeyeceği bir kıza nasıl ilan-ı aşk edebilirdi? Bu ne cüretti?

*Evleneceksek de ya doğru kişi değilse?

*Erkeklerle muhabbet ederken hem toplum tarafından hem de o kişiler tarafından yanlış anlaşılma korkusu taşıyacaktım ve erkeklerden uzak duracaktım.

*Yukarıdaki nedenden dolayı kızlara yaklaşırken rahat olacaktım. Ne de olsa kızlarla samimi olmam yadırganmayacaktı. Erkeklerle arama kalın duvarlar örecektim, iletişim kuramayacaktım. Konuşurken elim ayağım titreyecekti, rahat olamayacaktım.

*Erkeklerle cinsel ilişki düşüncesi aklıma her geldiğinde kendimi ayıplayacak ve hemen bunu kafamdan silecektim. Kadınla ilişki hakkında dinen çok fazla şey söylenmediği için fantezilerimde bunu kendime serbest kılacaktım ve fantezilerim kızlara yönelecekti.

*Kızlığımın bozulup hayatımın mahvolması korkusu rüyalarıma kadar sinecekti ve fantezilerimde erkekle ilişkide bir türlü ileriye gidemeyecektim, sınırlayacaktım. Kızlarla ilişkide böyle bir sorun olmayacağı için o tarafa yönelecektim.

Durum aynen bu. Yani eğer ben bu şartlarda kadın olmuş olsaydım lezbiyen olacaktım. Evet; meselenin temelinde dinen karşı cinsler arasına örülen kalın duvarlar var. Bunu böyle söylediğim kendimi rahatsız hissediyorum ama bir şeyleri çözmem lazım. Onun için her şeyi olduğu gibi yazıyorum. Yaklaşmak, konuşmak, bakmak, düşünmek, mastürbasyon yapmak yasak. Ortada ters olan bir şeyler var. Çünkü en azından hayal etmek, kişinin yetişme çağında yapması gereken bir şey. Hele erkek için bu, erkekliğin gereğidir. Aksi ise erkekliğin yavaş yavaş ölmesidir. İş öyle bir yere gelmişti ki, penisimden utanmaya başlamıştım. Olması gerekenler bize anlatılanlardan daha başka şeyler olmalı. Ya da hissettirilenlerden... Din temizdir. Buna iman ediyorum. Belki de dinî kaynaklarda tavsiye edildiği gibi buluğ çağına giren kişi hemen evlendirilse böyle sorunlar ortaya çıkmayacak. Bilemiyorum...

Şu bir gerçek ki; bize İslam'ı anlatanlar doğru düzgün anlatmıyor. Bizimkiler Hz. Peygamber’den (SAV), sahabelerden daha iyi Müslümanlar ya! Bir Müslüman’ın nasıl konuşması, davranması gerektiğini, yani Müslümanlığı onlardan daha iyi biliyorlar ya! İşte bu büyük sorun. Mesela şuna kaç kez şahit oldum: Camide bir çocuk gürültü yapınca demediklerini bırakmıyorlar, camiden kovuyorlar, bir dövmedikleri kalıyor. Oysa Hz. Peygamber (SAV) böyle mi davranırdı? Secdedeyken sırtına binen Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in oyunları bozulmasın diye onlar inene kadar secdeden kalkmazdı.
Bir de şu var: Büyüklerimize cinsellikle ilgili bir şey soramıyoruz çocukluktan itibaren. Zaten onlar da anlatmıyor. Ayıp, günah, Allah yakar vs. Bu yüzden en temel cinsel bilgilerden mahrum büyüdük. Sorduğumuzda; bizi leylekler getirdi ya da denizden tuttular.. Erkekle kadının nasıl ilişkiye girdiğini büyüyünce ondan bundan öğreniyoruz. Toplum içinde cinsellik konuşulmaz ayıp, sorulmaz günah! Peki sahabeler nasıl davranırdı? Alıntılayalım:

*Ümmü Seleme şöyle rivayet eder: Ümmü Süleym peygamberin yanı­na geldi ve : ´Ya Resulallah Allah Teala hakkı söylemekten çekinmez. Kadın ihtilam olduğu zaman gusl etmesi gerekir mi ´ diye sordu."

Resulullah (s.a.v.): "Evet su (meni) gelirse gerekir" [4] buyurdu.

Bir kadın sahabe bunu Peygamberimize sorabiliyor ve O da güzelce açıklıyor. Dedim ya; bizimkiler onlardan daha iyi Müslüman! Aliya İzzetbegoviç “İslam güzel de Müslümanlar bunun neresinde?” derken bu durumu kast etti herhalde. Yusuf İslam'ın “İyi ki Müslümanların halini görmeden Müslüman olmuşum; yoksa Müslüman olmazdım.” sözünde bahsettiği Müslümanlar bizimkiler olmalı.
Velhasıl bize dini öğretenlerde bir sorun var. "Peki aynı şartlarda yetişen diğer dindarlar niye eşcinsel olmuyor?" diye bir soru sorulabilir. Bilemiyorum. Benim anlayışımda bir sakatlık var herhalde. Ama şu bir gerçek ki, bu durum dindar camiada çok yaygın. Sadece açığa vurulmuyor. Bir araştırma yapılsa, ortaya kesin rakamlar konulsa, yanlış işleyen bir şeylerin olduğu daha net anlaşılır diye düşünüyorum.

Neyse; kendimi anlatmaya devam edeyim. Geldiğim noktada değişen şeyler çok ama kelimelere dökebilir miyim bilmiyorum. Deneyeyim. Şu an yurtta kalıyorum. Daha önce "ayıp, günah" diye uzak durduğum erkek muhabbetlerine karışıyorum ve iyi, faydalı oluyor. Tamam; bilimsel bir şey konuşmuyoruz ama bunu dile getirmenin bile etkisi var. Bahsettiğim o kalın duvarlar biraz olsun yıkılıyor ve konuşulanlara merak artıyor. Bir de artık kesin kanaat getirdim ki, insanın hemcinsine olan ilgisi kesinlikle sıfır değil. Normal olduğundan emin olduğum erkeklerin birbirlerine olan tavırlarına, şakalarına, konuşmalarındaki ayrıntılara dikkat ediyorum; az da olsa ilgisi var. Önceleri acaba abartıyor muyum, kuruntu mu yapıyorum diye düşünürdüm ama değil. Algıda seçicilikle filan da alakası yok. Bu insanlarla aylardır 7/24 aynı ortamdayım. Bırakın da o kadarını bileyim. Tespitime güveniyorum. Zaten normal bir erkekte %10 kadınlık, normal bir kadında %10 erkeklik hormonu olduğu bilinen bir şey. İşte bunlardan dolayı erkeklere olan ilgimi tamamen sıfırlamak, sıfırlayamayınca komplekse girmek huyum artık yok. Ufak tefek zaafları dikkate almıyorum.

"Önceden farkın ne?" diye sorarsanız şöyle anlatabilirim. Erkekle ilişki düşüncesinden eskisi gibi zevk almıyorum. Daha net anlatayım; Çok beğendiğim bir erkek olursa dokunmak, sarılmak istiyorum. Özellikle de sarılmak ve uzun bir süre öyle kalmak... Önceki terapilerde bunu işlemiştik. "Erkek çocuk babayla cilt teması kurmazsa o yakınlığı başka erkeklerin bedeninde arar" demişti Hüseyin Bey. Galiba ben de onlarda babamı arıyorum. Bazen daha ileri gidiyor ve sevişme sahnesi canlanıyor kafamda. Ama kesinlikle oradan daha ileri gitmiyor. Ne aktif olarak ne de pasif olarak kendimi bir erkekle en ileri derecede cinsel ilişkiye giriyor olarak düşününce tiksiniyorum. Midem bulanıyor. Bundan zerrece keyif almıyorum. Ve ben düşünmeye devam etmek istesem bile midem bunu kabul etmiyor, atıyorum kafamdan. Bir erkekle ilgili şu an kurduğum en ileri derece fantezi, sevişme sahnesi. Şurası ilginç; o sahnede de kesinlikle anadan doğma çıplak değiliz. Onun ne penisini ne de arkasını çıplak olarak görmek istemiyorum. Zaten sevişme sahnesi çok nadir geliyor aklıma ve kısa sürüyor.

Evet; bu işin bir yönü. Değişen bir diğer durum ise şu: Eskiden güçlü bir erkek gördüğümde hakimiyetine girmek isterdim. Artık herhangi bir erkeğin benden güçlü olmasını sindiremiyorum ve rekabet hissim kabarıyor. Buna kıskançlık da diyebilirsiniz, hiç fark etmez. Her ne olursa olsun, bunun olumlu bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Sema Maraşlı, karı-koca ilişkileri üzerine yazdığı bir yazıda "erkekle mücadelenin kadında erkeklik hormonunu artırdığını" yazmıştı. Tabii bu kadınlar için olumsuz bir durum. Ama buradan yola çıkarak erkeklerin (en azından gelişim dönemlerinde) birbiriyle olan mücadelesinin, rekabetinin onları sağlıklı bir erkek yaptığı sonucuna ulaşabiliriz. Zaten benim durumumdakilerin çocukluğunda hemcinsleriyle rekabetten kaçındıkları bilinen bir gerçek. Rezil olacağım korkusuyla onlarla oyun bile oynamazdım. Şu anda o rezil olma korkusunu aştım. Toplum içinde rahatım, hakkını savunabiliyorum ve kavga etmekten tırsmıyorum. Ancak eski çekingenliğimden hatıra olarak, futbol, yüzme, okey, tavla gibi şeyleri bilmemem kaldı. 20 yaşıma merdiven dayamışken girdiğim ortamlarda herkes bunları çoktan öğrenmiş oluyor ve ben "bilmiyorum" diyemiyorum. Okeyi öğrendim, öğrenecek ortam bulabilirsem diğerlerini de öğrenmeye çalışacam.

Sema Maraşlı'yı uzun zamandır takip ediyorum. Kadınlık, erkeklik ve bu iki cinsin birbiriyle olan münasebetleri hakkında güzel tespitleri var. Yazısını okuyunca ferahlıyorum. Yine bir yazısında

( http://www.haber7.com/haber/20120119/Erkeklik-adim-adim-bitiriliyor-mu.php )

şöyle diyor: "Kadınlar eziliyor, diye çığırtkanlık yaparak, erkekler üzerinde suçluluk psikolojisi oluşturulmaya çalışıldı. Bu suçluluk psikolojisi ile erkekler haksız da olsa kadınların yanında yer almaya başladılar. Dünyanın öteki ucunda bir kadın öldürülse, erkekler utandılar. (…)Tabi bu kadar baskıya hormonlar dayanamadı. Erkeği erkek yapan hormon testosterondur. Testosteron sadece bir cinsiyet hormonu değildir; erkeğe taşıdığı cinsiyetin özellikleri de bu hormonla yüklenmiştir. Erkeğin cinselliği, sakalı, bıyığı, kası, gücü, saldırganlığı, cesareti, neşesi, özgüveni, düşünce ve duygularla ilgili erkeksi bakış açısı bu hormonun denetimindedir.

Testosteron ile ilgili en önemli bilgi; testosteron seviyesi davranışı etkiliyor; davranış da testosteron seviyesini etkiliyor. (…) Erkek değer görmediğinde testosteronu düşüyor, değer gördüğünde yükseliyor. Kazanınca yükseliyor, kaybedince düşüyor.”

Son kısıma dikkat:

 “Testosteron ile ilgili en önemli bilgi; testosteron seviyesi davranışı etkiliyor; davranış da testosteron seviyesini etkiliyor. (…) Erkek değer görmediğinde testosteronu düşüyor, değer gördüğünde yükseliyor. Kazanınca yükseliyor, kaybedince düşüyor.”
Hakikaten durum aynen bu. Bana değer verildiğinde, saygı gösterildiğinde ve mücadelesini verdiğim bir şeyi başardığımda özgüvenin artıyor ve kendimi tam bir erkek gibi hissediyorum. Tersi olduğunda sığınacak bir güç arıyorum. Yani kadınlaşıyorum. Her neyse. Bütün bunların özetinin özetinin özetini şöyle çıkarabiliriz herhalde:

"Erkeklik mücadele etmektir, başarmaktır, saygı görmektir."
Kadınlara olan cinsel ve duygusal beklentilerim eskisine göre iyi durumda. Kötünün iyisi. Olması gerekenin çok gerisinde ama yavaş yavaş ilerlemeye çalışıyoruz işte. Anladığım kadarıyla benim (cinsel ve yanlış duygusal beklentiler anlamında) erkeklerden uzaklaşmam çok zor olmayacak. Bu konuda normale yakınım. Kızlara yaklaşmam ise bayağı zaman ve uğraş gerektirecek gibi duruyor. Ama sorunu belirlediğimize göre çözüm kolaylaşmıştır herhalde! Hayırlısı... Görünen köy yakındır.
Yeni tanıştığım bir arkadaşım geçenlerde sormadığım halde "kabadayı gibi bir görünümün var" demişti. Önceki yazımda da söylemiştim: "Demek ki bende kalıp var. Bana bu kalıbın içini doldurmak kalıyor."

Eşcinsellikle ilgili dindar camiadan bir kaç meşhur isimlere  ulaşmaya çalıştım. İnanın hiç kimsenin umrumda değil. "Haram, günah, sapıklık, çarpıklık".. Bu kadar. Ufukları daha geniş değil. Önce selam veriyorum, biraz konuşuyoruz, konuya girince birden tavırları değişiyor. Çevremdeki insanlara anlatsam onların da tutumlarının değişeceğini biliyorum. En yakın arkadaşım bile sırt çevirecek. Bunu çıkıp insanlarla ilişkimi bu temel üzerine oturttum artık. Böyle yapmam doğru ya da yanlış. Bilmiyorum. Ama bu durum bir gerçek.

Gerçi onlar da haklılar. Çünkü bilmiyorlar. Böyle bir sorunları olmadığı için, bir insanın elinde olmadan eşcinsel hisler taşıyabileceğini idrak edemezler. Empati kurdum da; bu arkadaşların yerinde ben olsam, konu hakkında hiç bir şey bilmesem galiba ben de aynı şeyi yapardım. Ama iyi ki değilim. Yani onlar kadar dar değilim iyiki.. Bu durumum sayesinde güzel tecrübeler edindim. Yürüdüğüm bu yol hayata bakışımı değiştirdi. Belki de aslında bu süreci yaşıyor olmam hayrıma... Bu yolda edindiğim tecrübeler beni, hayatı güllük gülistanlık olan insanlardan daha kaliteli yapacak belki de. Bakara suresi 216. ayette de buyurulduğu gibi: “Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.”

Eşcinsel vatandaşlar da ayrı bir alem. Facebooktaki sahte hesabımı açtığımda hemen 5-6 kişi "slm, nerden, arayış ne" yazılarını sırasıyla yazıyorlar. Direkt "İstanbul'dan değilim" yazıyorum, bir daha yazmıyorlar. Bazılarına terapi linklerimi atıyorum, hemen zıplıyorlar, moral bozmaya çalışıyorlar, hiç bir zaman değişmeyeceğimi, yalnızca kendimi kandıracağımı filan... Onlarca dakika mesai harcıyorlar. Gayretlerini bir görseniz keşke... Terapiye ilk başladığım sıralarda bunlardan çok etkilenirdim. Kendimdeki değişimleri görmeye başladıkça kaale almamaya başladım. Şimdi sadece gülüyorum ve onlar için üzülüyorum. Çünkü beni vazgeçirmeyi aslında kendileri için istiyorlar. Kendileri bir bataklıkta; gayret edip oradan çıkmak yerine başkalarını da o batağa çekerek kendilerini tatmin etmeye çalışıyorlar. Böylece içinde bulundukları duruma meşruiyet kazandırıp bir nebze rahatlamaya çalışıyorlar. Şeytanın cennetten kovulma hikayesi gibi. "Madem ben bataklıktayım, o zaman herkesi batıracağım!" mantığı.

Yeni başlayacak olan arkadaşlar varsa tavsiyem: Kesinlikle moral bozmayı kendine iş edinmiş olanların sözlerini kesinlikle dikkate almayın. Polemiğe de girmeyin, kendi hallerine bırakın, duymayın onları. Sabır, dua ve gayret ile her şey çözülür.

Hikayeyle bitirelim:

Bir gün kurbağalar arasında, dik bir yokuşa tırmanma yarışması yapılacakmış. İki grup varmış. Birinci grup; yarışmacı kurbağalar, ikinci grup ise tezahürat yapan ahali kurbağalarmış. Yarış başlamış. Bütün yarışmacı kurbağalar sıçrayarak yokuşa doğru ilerlemeye başlamışlar. Fakat ahali kurbağalar, bir kurbağanın sıçrayarak yokuş tırmanamayacağı öğretisinde oldukları için, şöyle tezahürat etmeye başlamışlar: " Zavallılaaarrrr, başaramayacaklaaarrrrrr!!!" Bir süre sonra yarışmacı kurbağaların büyük bir kısmı yarışı devam ettirememişler. Azalan gruba tezahürat devam ediyormuş.
" Zavallılaaarrrr, başaramayacaklaaarrrrrr!!!" bir grup kurbağa yine dökülmeye başlamış. Artık çok azalan yarışmacı gruba aynı tezahürat devam ettiği için hepsi gücünü ve inancını kaybedip, yarışı bitirememişler. Sadece tek bir kurbağa kalmış. Ahali kurbağalar şaşkınlık içinde izliyormuş. Tek kalan kurbağa tepeye ulaşmak üzere. Soluklar tutulmuş. Şaşkınlıkları geçer geçmez tezahürat tüm şiddeti ile devam etmiş. " Zavallııııı, başaramayacaaaaakkk!!!" Veee son kalan kurbağa tepeye ulaşıp yarışı kazanmış. Herkes şaşkınlık içinde. Hemen yanına gidip bunu nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Sormuşlar,
- Bunu nasıl başardın?
- .............
- Bunu nasıl başardın?
- ...........

Sonra anlamışlar ki şampiyon kurbağa duymuyormuş. İşitme engeli varmış.

İşte sır buymuş.

Belki hepimiz bazen işitmeyen kurbağa gibi olmalıyız.

Olmalıyız ki çevremizden gelen olumsuz tezahüratları duymayalım.

Gücümüzü ve enerjimizi, hedefimize tam odaklaya bilelim.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4382
    • Profili Görüntüle
Ynt: KADIN OLSAYDIM LEZBİYEN OLURDUM
« Yanıtla #1 : 28 Kasım 2016, 11:32:55 öö »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4382
    • Profili Görüntüle
Ynt: KADIN OLSAYDIM LEZBİYEN OLURDUM
« Yanıtla #2 : 28 Kasım 2018, 04:25:44 ös »
..