Batı Tarafından Hacklenmek: 2053'te Türkiye Nasıl Bir Ülke Olacak?
"Slogan ve hamasetle yürüyen Türkiye, sözünü ettiğimiz iradeyi gösteremezse, İstanbul'un fethini işaretleyen 2053 tarihi, Türkiye'nin Batı tarafından hacklendiği bir tarih olabilir."
Yazıya başlamadan önce okuyucularımızdan (hoşgörülerine sığınarak) iki istirhamım var: Birincisi, yazı biraz uzun oldu, mümkünse lütfen sonuna kadar okuyun. İkincisi, 15 dakikalığına olsun yazdıklarımı güncel politikanın etkisinden sıyrılarak okumaya çalışın. Bir de kısa bir not: Yazı içinde bazı linkler veriyorum. Link verdiğim yerlerde lütfen önce linkteki görüntüleri izleyin. Bu linklerdeki görüntülerin rahatsız edici olduğu uyarısında da bulunayım. İzlemeye gücünüz yetmese de, izlemeye çalışın. Gücünüzün yetmeyeceğini düşünseniz bile, belki de yakın bir gelecekte zaten, kendi sokaklarımızda, okullarımızda ve caddelerimizde bu görüntülere tanık olacaksınız. Yazı sonunda verdiğim linkleri ise yazı bittikten sonra inceleyebilirsiniz.
Ex Machina (2004) filminde şöyle bir diyalog geçer:
-Çünkü test başarılı olursa sen insanoğlunun tarihindeki en büyük bilimsel olayın tam merkezinde olacaksın.
-Bilinçli bir makine yarattıysan ona insanoğlunun tarihi denmez, tanrıların tarihi denir.
*
Desmond Napoles 10 yaşında bir erkek çocuğu. New York'ta yaşıyor. LGBTQ topluluğunun aktif üyesi.
Desmond, 6 yaşındayken Karlar Ülkesi isimli animasyon karakteri Kraliçe Elsa'yla tanışmış. O zamandan beri kız elbiseleri giymeye başlamış. Zaten 5 yaşlarındayken bile Barbie bebeklerle oynamayı severmiş. Kraliçe Elsa, Desmond'un bütün hayatını değiştirmiş. Anne-babasından alışverişe gittiklerinde prenses kostümleri istemeye başlamış.
Anne-babası durumu bir terapiste danışmışlar. Terapist onlara, hiç bir şey yapmamalarını, doğal gelişimini desteklemelerini, oyuncak ve aktivitelerinde kendi zevklerini keşfetmesini tavsiye etmiş.
Desmond'un anne babası da öyle yapmış.
Desmond daha sonra, RuPaul adlı müzik grubuyla bir klipte oynamış. 2015'te (8 yaşındayken) Eşcinsellik Onur Yürüyüşü'ne katılmış. New York'ta çocuklar için bir kulüp kurmuş. Kulüpte amacı, gençlere ilham vermek, moda da yeni bir çizgi oluşturmakmış.
Kulübün adı, Haus of Amazing. Sloganı: "Sadece Sen Kendini Oluşturabilirsin"
Anne-babası Desmond'u destekliyormuş.[1] Annesinin arkadaşları onun "yolculuğu" adına Face'te bir hayran sayfası kurmuşlar.
Desmond, drag queen[2] olarak anılıyor.
(Dailymail'de Desmond hakkında başka bilgiler de veriliyor. Desmond'un nasıl bu hale getirildiği şüphesiz gizemini koruyor.)
Dailymail'de çıkan habere ve Desmond'un fotoğraflarına şu linkten ulaşabilirsiniz:
http://www.dailymail.co.uk/femail/article-5228857/A-10-year-old-drag-queen-founded-drag-club-kids.htmlDesmond'un New York'ta "2017 Eşcinsel Yürüyüşü" ne katıldığı görüntüler için:
https://www.youtube.com/watch?v=sEflH-gkvaskaDesmond, RuPaul ile birlikte:
https://www.youtube.com/watch?v=mjvJhcCvIwA&t=6sEşcinsellere destek için çocukların yaygın olarak kullanıldığı ve çocukların cinsel yönelim hakkında eğitildiği başka pek çok örnek bulunuyor.
Bir örnek için bakınız:
https://www.youtube.com/watch?v=OpxVs7UebyMAra Not: Cinsel Yönelim: Bir kişinin cinsel arzusunun, hemcinsine, karşı cinse ya da her ikisine birden yönelebileceğini anlatmak için kullanılan kavram. Gay, lezbiyen ve biseksüel kavramlarını içerir. İstanbul Sözleşmesi'nin 4. maddesi cinsel yönelimi legal güvence altına alır. 6284 Sayılı Kanun'un 2. maddesi, bu kanunun İstanbul Sözleşmesi'ni esas aldığını belirtir.
*
Desmond'un Daily Mail'de haberinin çıktığı günlerde (2 Ocak 2018), Yuval Harari de Davos'ta konuşuyordu. 23-26 Ocak 2018 tarihinde yapılan Davos Zirvesi'nde konuşan Harari[3] gelecekte bildiğimiz insan türünün sonunun geleceğini, yeni bir türle karşılaşacağımızı anlatıyor.[4] İnsanın gelecekte "beden, beyin ve zihin" tasarımı yapabilen yeni bir tür tarafından yönetileceğini söylüyor. İnsanın geleceğine "veri"ye sahip olanların hükmedeceğini belirten Harari, veriyi kontrol edenlerin yaşamı da kontrol edeceğini söylüyor. Veriye sahip olan bir kaç elin hükmü altındaki dünyada, insanlığın sınıflara ayrılmayacağını "farklı türlere" ayrılacağını vurguluyor.
Harari'nin konuşmasının belki de en çarpıcı noktası şurası: "Veri önemli" diyor Harari ve şöyle devam ediyor: "Çünkü öyle bir noktaya ulaştık ki, sadece bilgisayarları hacklemiyoruz, insanlığı ve diğer organizmaları da hackleyebiliyoruz."[5]
Makinelerin hacklenmesinden bahsetmediğini tekrar vurgulayan Harari, "İnsanı hacklemek için" iki şeye ihtiyaç olduğunu söylüyor: Çok büyük bir hesaplama/programlama gücüne ve çok fazla dataya/veriye; özellikle biyometrik veriye...
"Ne aldığımın ya da nereye gittiğimin datası değil, bedenimin ve beynimin içinde neler olduğunun datası." diyen Harari bunun geçmişte olmayan bir şey; yeni bir durum olduğunu söylüyor. Geçmişte istihbarat servislerinin bizim ne yaptığımızı, nereye gittiğimizi ve ne söylediğimizi bilse de yine de bedenimizde ve beynimizde neler olduğunu; nasıl hissettiğimizi ve ne düşündüğümüzü anlamlandıracak hesaplama ve biyolojik bilgiye sahip olmadıklarını belirtiyor. Bilgisayar ve biyoloji bilimindeki gelişmelerin şimdi bunu yapabilme imkânı verdiğini ifade ediyor. Bu iki bilim birleşince "elde ettiğiniz şey insanı hackleme becerisidir." diyor.
Harari canlı organizmaların biyolojik algoritmalar olduğunun altını çiziyor ve ekliyor: "Bizler bu algoritmaları nasıl çözeceğimizi öğreniyoruz."
Biyometrik sensörler vasıtasıyla bedendeki ve beyindeki biyokimyasal işlemlerin bilgisayarlarda elektronik sinyallere çevrileceğini belirtiyor. Tam bu noktada Harari, bu yolla her hangi biri hakkında edinilecek bilginin, o kişinin kendisi hakkında bildiğinden daha fazla olacağını söylüyor. Konuyu açıklamak için seçtiği örnek ilginç: "Bir örnek vermek gerekirse 21 yaşıma geldiğimde, pek çok yılı reddederek geçirdikten sonra gay olduğumu farkettim... Pek çok erkek uzun yıllar bunu inkâr ederek yaşamakta ve kendileri için önemli olan bir şeyi bilmemekteler."
Şimdi Harari'nin şu söylediklerini dikkatlice okuyalım:
"10 ya da 20 yıl içinde herhangi bir gence, algoritmaların, bu durum ne kadar hassas olsa bile, tam olarak ne olduğunu 'gay ya da değil' spektrumu içinde söylediğini bir düşünün. Algoritma göz hareketlerinizi, kan basıncınızı, beyin faaliyetlerinizi takip edip size kim olduğunuzu söyler."
Harari, konuşmasının devamında, "Belki siz kişisel olarak böyle bir algoritmayı kullanmak istemeyebilirsiniz." dedikten sonra; fakat siz kullanmak istemeseniz bile, bundan yine de kaçamayacaksınız, diyor. Çünkü, Harari'ye göre, örneğin okulumuzdaki herhangi biri insanların cinsel yönelimlerini belirleyen böyle bir algoritmaya sahip olacak. Siz buna direnseniz bile, Harari'nin ifadesiyle: "Sınıf arkadaşlarınızdan ve kendinizden saklanmaya devam etseniz bile, Amazon'dan, AliBaba'dan ve gizli polisten gizlenemezsiniz. İnternette gezindiğinizde, videolar izlediğinizde ya da sosyal beslenmenizi çek ettiğinizde algoritmalar göz hareketlerinizi, kan basıncınızı ve beyin faaliyetlerinizi izlemekte ve onlar bilecekler. Onlar Coca Cola'ya şöyle derler, bu kişiye Cola'yı satmak istiyorsan, 'Gömlek giymeyen kız reklamını değil, gömlek giymeyen erkek reklamını kullan.'".[6]
Harari, bizi bizden daha iyi bilen algoritmaların arzularımızı tahmin edebileceğini ve duygularımızı manipüle edebileceğini ifade ediyor ve ekliyor: "Ve hatta benim adıma kararlar alabilirler.".
Harari, meselenin aslını konuşmasının sonlarına doğru açıklıyor. Ona göre, canlı organizmanın hacklenmesi insanlık tarihinin en büyük devrimi olacaktır. Şu ana kadar canlı yaşamı, organik biyokimyanın kanunlarına göre yürümüştür. Ama şimdi bu durum değişmek üzeredir. Bilim, doğal seleksiyon ve evrimin yerine "akıllı tasarımı" getirmektedir. Harari, bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için şu vurguyu yapıyor: "Bu akıllı tasarım, göklerdeki bir tanrının tasarımı şeklinde değil, bizim kendi akıllı tasarımımız." Ona göre, gelecekte küçük bir elit grup, gelecekteki yaşam formlarını biçimlendirebileceklerdir. Harari konuşmasında anlattığı şeylerin bugün Amerika'da ve kendi ülkesi olan İsrail'de yapılmaya başlandığını belirtiyor.
Harari, konuşmasında farklı yerlerde yaptığı vurguyu yeniden yapıyor. Ona göre, bugün pek çok kimse verinin kontrolü denildiğinde alış-veriş, gizlilik mahremiyet gibi konuları anlıyor. Hâlbuki bu buzdağının görünen yüzü. Verinin kontrolü canlılık ve yaşamın kendisinin yeniden düzenlenmesini sağlayacak yeni bir güç var ediyor.
Harari'nin söyledikleri özetle şu anlama geliyor: "Örneğin, sizin cinsel yöneliminizi, sizi sizden daha iyi bilen infotek ve biyotek karışımı bir makine size söyleyecektir ve makinenin söylediği sizin söylediğinizden daha kesin ve dolayısıyla daha güvenilir olacaktır ve siz bu makinenin sizin hakkınızda vereceği karardan kaçamayacaksınız. Artık Tanrı'nın kanunları içinde hareket etmeyeceğiz. Yaşamın ve canlılığın kanunlarını biz kendimiz yapacağız".
Harari Davos'ta konuşmasını yaptığı ay, Türkiye'de, 9 Ocak 2018'te yayınlanan bir haberin başlığı şöyleydi: "Gay İmam: Eşcinsel Dostu Camiler Açılmalı". Bu konuya, yazının son bölümünde yeniden değiniyoruz.
*
30 Mayıs 2015 tarihinde bana gelen bir mailde, küresel güçlerin niçin eşcinselliğe bu kadar yoğun bir emek harcadığı, azınlık bir grup olmalarına rağmen niçin bu konuda ciddi politikalar uygulandığı sorulmuştu. Bir gün sonra şöyle bir cevap vermiştim (yazdığım maili olduğu gibi aktarıyorum):
Eşcinsellik küresel bir proje... Neden bu projeye bu kadar ciddi bir yatırım yapıyorlar? Çünkü bana göre bu projenin köklü politik sonuçları var. Kur'an'ın "Ateşe çağıran önderler" dediği bir grup/odak/karar verici bir merkez var. Bu merkezin çok önemsediği bazı projeler var. Bunlar arasında;
* Ölümsüzlük/antiaging
* Yapay zekâ/slikon beyinler/laboratuvar ortamında üretilmiş şuur/bilinç
* İnsan kopyalama/yaratma
* Geleceği okuma/bilme/kontrol altına alma
* Düşünceleri okuma/sinelerde saklı olanı bilme
Bu projelerin ortak bir yönü "elektronik yazılım" ve "genetik" merkezli projeler olmasıdır. Yazılım, fiziksel/mekanik programlamayı, genetik ise organik yazılımı/programlamayı içeriyor. Bu projelerin bir diğer ortak yönü Allah'ı (el-İlah=Allah) ilah yapan ve insanda olmayan vasıfları hedeflemesidir. Allah'ın sıfatlarından bazıları insanlarda da vardır ama sınırlı olarak... Örneğin habir sıfatı insanda da vardır ama sınırlıdır. İnsan herşeyi haber alamaz. Örneğin Allah En'am Suresi'nde "Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır. " diyor.
Bu el-ilah olmanın bir gereğidir. İnsanoğlunun yeryüzünde kurduğu hiç bir haber alma (istihbarat) teşkilatı bu kapsamda olamaz. Ama bir gün gelir siz de bu bilgiye sahip olursanız, ilahlık iddianızın altını doldurabilirsiniz... O yüzden yaşadığımız çağa "bilgi çağı" deniyor. Küresel düzen kurucular, bilgiye ve bilmeye bu sebeple çok büyük önem veriyor. "Her yerde hazır ve nazırız" diyebilmeleri için bu gereklidir. Şimdilik bu düzeyden çok uzaktalar. Ama şeytan onları ümitlendiriyor. Örneğin facebook ve cep telefonu, elektronik yazılımı olan arabalar vs. vasıtasıyla bizim nerede olduğumuzu, konumumuzu bilebiliyorlar. Ya da elektronik çipi olan kimlik kartlarına sahip olduğumuzda kimlik kartımız yanımızda olduğu sürece nerede olduğumuzu bilme imkânına sahip olacaklar. Ama insana bütünleşik (deri altına ya da bir organa entegre) çip şeklinde kimlik kartları olunca her an nerede olduğumuzu bilecekler. Bu kimlik kartları muhtemelen harekete, sese, kokuya ve düşünceye duyarlı olacaklar (ne de olsa onlara göre düşününce beynimizde bazı hareketlilikler oluyor, vücudumuz bazı kokular yayıyor ve bazı kimyasallar harekete geçiyor) dolayısıyla yaptıklarımızdan haberleri olabilecek. Şimdilik bunu bazı alanlarda deniyorlar. Örneğin kredi kartları vasıtasıyla benim bu akşam eve kaç kilo prinç, kaç tane ekmek aldığımı bilme imkânına sahipler.
Şimdi, sorun şu ki; şu anda yaptıkları Allah'ın kurmuş olduğu düzende yaramazlık yapmaktan başka bir şey değil. Bazı ufak yaramazlıklar yapabiliyorlar. Ama ümit ettikleri (şeytan onları bu yönde oldukça motive ediyor), kendi kurdukları bir düzeni var edebilmek. Yani sadece kurulu düzende yaramazlık yapmak değil; düzeni yeniden kurmak istiyorlar. Eşcinsellik bu bağlamda düzeni değiştirmenin (cinselliğin kanunu) mikro bir uygulaması... Bana göre onlar tarih boyunca bazı insanlarda ve topluluklarda eşcinsel eğilimler olduğunu farkettiklerinde bunun doğuştan getirilebileceğini de düşündüler. Yani onlar "yönelim" kelimesini şimdilik bir iddia olarak dillendirseler de, altını doldurmaya çalışacaklardır. Çünkü sonuçta yaratılışa müdahale edebildiklerini gördüler.
Örneğin babasız çocuk yapabileceklerini gördüler. Diğer taraftan çocuk doğmadan önce cinsiyetini seçebilme yönünde de bazı yöntemler üzerinde çalışıyorlar. PGT olarak bilinen bir yöntemle bunun yapılabildiği bildiriliyor. O zaman şu soru ortaya çıkıyor: Çocuk doğmadan önce cinsel yönelimi de belirlenebilir mi? Burada ana sorun bir kişiyi heteroseksüel yapan fiziksel kuralı bulabilmek... Onların kafası şöyle çalışıyor: Kanunu bulabilirsek kanuna müdahale de edebiliriz. Evrende her şey bir kanun üzerine bina edildiğine göre önemli olan kanunu bulabilmek... Böyle bir durumda muhtemelen çiftler, çocuklarının cinsel yönelimini belirlemek için uzmanlara başvuracaklar. En azından çocuğunun eşcinsel olmasından çekinen çiftler heteroseksüel olması için önceden müdahale ihtiyacı duyacaklar... Belki bazıları da eşcinsel olmasını isteyecekler... (Bazı kişilerin çocuğum eşcinsel olmasın diye uzmanlara başvurması, eşcinsellerin de -eşcinsellerin nasıl çocuğu olacak açıklayacağım- çocuğum eşcinsel olsun diye uzmanlara başvurmasına haklılık kazandıracaktır) Dolayısıyla cinsiyeti de, cinsel yönelimi de planlama gücünü elde edecekler. Kaldı ki, çocuğun olma biçimini şimdilik kısmen belirleme imkânına sahip olduklarını düşünüyorlar.
Bir diğer nokta ise şu: Eşcinsellik görece olarak daha yaygın bir sapkınlık. Ama cinsel yönelim onların kafasında asla sadece eşcinsellik olarak yer almıyor. Cinsel yönelim niçin sadece hemcinsler arasında ve yetişkinler için sınırlandırılsın ki? Örneğin doğuştan pedofili, doğuştan nekrofili, doğuştan zoofili... olmaması için bir sebep var mı? Sonuçta cinselliğin amacı üremektir; haz bu amaca hizmet ediyor. Eğer üreme bir başka şekilde sağlanabilirse, evlilik gibi heteroseksüel bir ilişkinin dışında sağlanabilirse, örneğin eşcinsel bir çift (erkekse) yumurta bankasından[7] (neden olmasın?) sipariş ettikleri bir yumurtayla (belki de eşcinsel çiftin sperm karışımıyla) döllenerek her ikisinin bir çocuğu olmuş olur. Kadınlar için şimdilik bu sorun çözülmüş görünüyor zaten (çocuğun kız olma şartıyla)... Dolayısıyla üreme ve haz iki ayrı konu olmuş olur. Üreme için farklı seçenekler, haz için farklı seçenekler söz konusu olabilir.
Peki bütün bunlar neyi sağlıyor? Yani üreme biçimini, cinsiyeti ve cinsel yönelimi planlayabilmek?
Şimdi bir an için bütün bunları planlayabildiklerini düşünelim. Dünya nasıl olur? Üremenin ve cinsel hazzın plüralist bir tablosunu elde ederiz. İnsan topluluklarını oluşturan geleneksel düzen değişmiş olur. Yeni bir düzen ihtiyacı ortaya çıkar. Dinler kurulu düzen/ilahi düzenle uyumlu kurallara programlara sahiptir. Kurulu/geleneksel düzenin dışında bir düzenekle karşılaştıklarında problem yaşıyorlar.
Örneğin, taşıyıcı annelik uygulaması, ilahi dinlerin boş bulundukları bir uygulamayı temsil ediyor ve onlara göre dinin cevapsız bıraktığı bir şeyi ifade ediyor. Dinlerin bu uygulama karşısında afallaması onların hoşuna gidiyor. Asıl noktaya tekrar gelirsek, üremenin ve cinsel hazzın çoğulculaştırılması, yani bir erkek-kadın çiftinden oluşan geleneksel haz ve üreme düzenin bozulması yeni kurallar ve yeni bir düzen demektir. Yani homoseksüel, pedofilik, zoofilik vs. "aileler" olmuş olursa ve bunlar da doğuştan getirilebilirse, dinlerin hem karşısında hem de boş bulunduğu bir gerçekle toplum yüzleşmiş olur. Düzen değişirse geleneksel kanunların hepsi radikal bir şekilde yeniden düzenlenebilir.
Örneğin böyle bir dünyada ekonomi, hukuk, siyaset, kültür, sanat vs. köklü bir değişime gidecektir. Burada şöyle bir soru sorulabilir: Zaten şu anda adamlar kendi kurallarını uyguluyor, niye buna ihtiyaç duysun ki? Evet şu anda kendi kurallarını uyguluyorlar ama daha önce ifade ettiğim gibi kurulu düzen içinde kendi kurallarını uyguluyorlar. Yani düzeni kendileri kurmuş değil, mecburen düzenin işleyişine boyun eğmek zorundalar. Örneğin üreme için daha önce kadın-erkek birlikteliğine ihtiyaç vardı. Dolayısıyla kadın-erkeğin birlikteliği geleneksel/evrensel olarak aile kurumunu gerekli kılıyordu. Yani aile bir bakıma toplumsal yapının geleneksel üreme düzeninin "dayatılmış" bir kurumuydu. Burada en fazla şunu yapabilmek mümkündü: Nikâh akdiyle oluşmamış birliktelikleri de aile saymak... Dolayısıyla anne ve babanın somut olarak belli olduğu düzenin gerekliliklerini karşılayacak kurallar koymak zorundasınız. Yani kuralları yine siz koyabilirsiniz ama bu gerekliliğe göre koymak zorundasınız. Bu "gereklilik" dediğim şey can sıkıcı bir şey. Bu gerekliliği gerekli olmaktan çıkarırsanız bambaşka kurallar da devreye girebilir. Örneğin babasız çocuk yapabilmek mümkün olursa, babanın olmadığı bir "anne-çocuktan" oluşan ailenin kuralları bu gerekliliğe hapsolmayacaktır.
Burada yeniden, sizin belirlediğiniz bir düzenin kurallarını koymak, ilahi olandan arındırılmış bir şekilde daha çok "size" ait olacaktır. Hele hele anneye de ihtiyaç olmadan bir çocuk yapmak mümkün olursa o zaman işte gerçek bir tanrılık iddiası söz konusu olabilir. Ya da şöyle düşünelim, ölüleri diriltebilmek mümkün olsaydı, örneğin cinayet suç olmaktan çıkabilirdi. Ölüm diye bir şey olduğu için cinayetle ilgili yasalar düzenlemek "zorunda" kalıyoruz.
Şimdi bütün bunlar sonuçta "iktidar" kavramıyla açıklanabilir. İki soru burada önem kazanıyor. Birincisi bunların yapılabilirliği nedir? İkincisi bunları yapmanın insanoğluna maliyeti nedir? İki soru birbiriyle ilişkilidir. Çünkü bir şeyin yapılabilir oluşu, maliyetle de ilişkilidir. Yani bir olmazı oldurabilirsiniz ama onu oldurmanın maliyeti o kadar ağır olur ki, oldurabilmenin sürdürülebilirliği kalmaz. Varsayalım ki, ölümsüzlüğü bulduk. Kaynak ve yer sorununu çözemezseniz, bunun sürdürülebilirliği olmaz. Ya da yaşlanmayı durdurdunuz, ortaya çıkacak bazı sorunları çözmek zorundasınız (İn time/zaman karşı ve ada filmlerini izlemenizi tavsiye ederim).
"Yapılabilirlik" ile "yapabilmenin sonuçlarını" birbirinden ayırmalıyız. Bizim klasik/geleneksel görüşte bazı şeylerin yapılamayacağı düşünülüyor. Ama bence bunların en azından bazılarında yanılıyorlar. Örneğin klasik ulema aya çıkılamayacağı yönünde bazı Kur'an ayetlerine dayanarak karar bildirmişler. Ama çıkıldı. Benim anladığıma göre, kuralı/Allah'ın sünnetini değiştiremezsinizin anlamı, Allah'ın kuralını değiştirirseniz, başka bir kuralın devreye girmesini engelleyemezsinizdir. Eğer fıtrata uygun kuralları değiştirirseniz, bu ifsada neden olacaktır; kural budur. Müslümanlara düşen de bu ifsada karşı durmaktır. (Resûlüm,) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler (Rum 30).
*