KİTAPLARINDA YER ALAN FİKİRLERİNDEN ÖZETLER
6.Mehmet Akif
KİTAPLARINDA YER ALAN FİKİRLERİNDEN ÖZETLER
Âkif belki otuz sene bu cemiyetin sefaletini terennüm etti. Cemaatle hemhâl. Hemdert oldu. Neslimizin ruhunun doktoru o idi. Bedbaht bir nesil, onu, hastalarının başucunda, mezarlıkta, meyhanede, mahalle kahvesinde, hâsılı bütün sefaletlerinin yanında bulmuştu. Sefalet tabloları sıralamakla hünerlerini mi gösteriyordu? Hayır! Bunlar sadece feryatlarının işaretleriydi.
Onun yedi ciltlik Safahat'ı, bir volkanı andıran iç hayatının macerasıdır; ruh dünyasının, cemaatin acılarından başlayıp ilahi denemede nihayetlenen dramıdır; bir kelime ile büyük ruhun romanıdır.
Büyük ruh büyük adam eseriyle hayatını birleştiren adamdır.
Büyük adam kalabalığın içinde olmakla beraber yalnız yaşayandır.
Ve yine büyük adam, devlet ve ikbal mevkilerinden uzak durandır.
Âkif'te Dini İrâde, Milli İrâde
Dini irade ile milli irade hiçbir kitapta ve hiçbir dimağda görülmemiş şekilde Safahat'ta birleştirilmiştir. O zamana kadar "milliyetçi" denince dine karşı veya yabancı olan kişi; dinci ve Müslüman denince de milliyetçiliği tanımayan insan akla gelirdi. Milliyetçi ırkçı, yani kemikçiydi. Dinci ise, hurafeci ve vatansız varlıktı. Bir hezeyan olan bu safsatadan ruhlarımızı kurtaran Âkif'tir.
Türk'ün Müslümanlıktan, milliyetçiliğimizin İslam'dan ayrılmayacağını bize öğreten o oldu.
Aynı şekilde "muhafazakar" kavramını evrensel boyutta tarif eden de o oldu. Bu babda şöyle diyordu:
"Muhafazakarlık bir milletin mukaddesatına, cemiyetin iradesi demek olan tarih içinde kazanılmış bütün ruh varlığına sahip olup onu korumak demektir"
Âkif nazarında muhafazakarlık, eski şekillerin tekrarı ve tekamül düşmanlığı olmadığı gibi gerçek inkılapçılık ta Anarşizme doğru ilerlemek değildir. Dolayısıyla gerçek inkılâpçılık muhafazakârlığa zıt bir temayül değil, belki onu ekseriya tamamlayıcı bir prensiptir.
Âkif'in beklediği inkılap, şekil ve madde inkılabı değil ruh ve ahlak dünyamızı diriltecek inkılaptı..
Mektep ve muallim yoksa inkılâbı kim yapacaktı? Safahat'ını mektep müfredatı yapan muallim Âkif portresi işte buradadır.
Kendi payına beklediği inkılâp için kollarını sıvamıştır.
Bu inkılâp için Âkif, pek çok öncü isim sıralar. Ama hiç biri ÂSIM kadar zihinlere kazınmaz. Âkif'in hayalinden fişkıran ÂSIM tipi, şairimizin kendi gençliği, bir mânada idealinin heykelidir.
Âsımın nesli diyordum nesilmiş gerçek
Çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek
Bu tespitlerden sonra itiraf edelim ki Asım ruhunun mirasına sahip bir gençlik yetiştiremedik.. Âsımın nesli başladığı yerde son buldu. Âsım'ın yerine hep siyaset ve muvaffakiyet nimetleri kovalayan, dünya varlığına bağlanmış, kuvvet karşısında zebun yaşayan çelimsiz iradeli, birbirine güvenmeyen bir gençlik cemiyette uç verdi.
Dünyevi menfaatleri ayağının altına alarak Hürriyete kavuşmak isteyen Asım insanın gücü yettiği ölçüde vicdanen hür olacağını biliyordu. Ve yine biliyordu ki
Vicdan hürriyeti insanlar tarafından değil ancak yüce yaratan tarafından lütfedilen bir atıfettir.
Vicdanı hür insan artık Ahlak idealinin kurucu simasıdır. O, bütün haksızlıklar karşısında İsyan eden, ayaklanan kişidir.
Doğduğumdan beridir aşığım istiklâle
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle
Yumuşak başlı isem sanma ki koyunum?
Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım
Çiğnerim, çiğnenirim Hakkı tutar kaldırırım.
İsyan dinli-dinsiz, bilinmezci bütün insanların silahıdır
Anarşist, benlik adına isyan eder;
Kalenderiler, rintler inanmaz; ama, maddeye karşı da arzu göstermezler;
Batı'da Nietche Bizde Tevfik Fikret örneği seçkin insan adına isyan edenler de ayrı bir zümredir.
Mümin ruhların isyanı ise Allah'ın bizde hareketinden beslenir.
7.Ahlak Nizamı
Zenginlerin mallarında fakirlerin hakkı vardır Zariyat(19)
Ruh ile madde bir araba sürücüsünü andırır. Madde beden arabası ise ruh onun sürücüsüdür. Bu arabanın atları da maddenin önüne düşen ve bazen onu uçurumlara sürükleyebilen ihtiraslarıdır.
Decartes'in de dediği gibi maddenin ruh üzerindeki hakimiyetten kötülükler, ruhun madde üstündeki tasarruflarından iyilikler hasıl olur.
Komünist akideler dünyamızda madde hâkimiyetini kabul ediyor.
Maddeperestlik yalnızca komünizme ait değildir. Kimi demokrasi uygulamaları da komünizmden aşağı kalmaz. Devlet yönetiminde ihtisas ve dürüstlük aramayıp onun yerine çoğunluk iradesi koymakla bu çeşit tatbikatlar demokrasi kılıflı materyalizmdir.
Devrimizde dünyanın görünen dış yüzündeki mutlak hakim olan büyük sermaye, serbest iktisat rejiminin tabii çocuğudur. Büyük sanayi öncesinde emekle emek değişimi olurken, şimdi paranın nerdeyse satın alamayacağı hiçbir değer kalmamıştır. Para babaları emeği de satın alıyorlar.
Kapitalist ideallerin cemiyet sistemi olan demokrasi, alın terinin istismarı esaslıdır. Para saltanatının bir numaralı zümresi Yahudilerdir. Bugün tröst sahibi Yahudi'den cami kapısındaki dilenciye kadar fabrikatör, büyük tüccar, armatör, galeri ve mağaza sahibi, bankacı, nakliyatçı, simsar, mühendis, müteahhit, işletmeci, bar sahibi, şarkıcı, mevlithan, komisyoncu, kuyumcu, kumarcı, futbolcu, özel okul işleten ve daha birçok serbest teşebbüs sahipleri kazanç yarışmasında başarı sağlayan bugünkü hayatın muzaffer ve gözde kahramanlarıdır. Bunlara bir de doktor ve avukatın insanların hayatı ile ahlakını rehin tutan soygunculuğunu eklemek gerekir.
Para'nın insanlar ve meslekler üzerindeki bu saltanatı ilahi imtihanın bir cilvesidir. Para, insanı nefsine esir eden cehennemi kuvvetlerin en belalısıdır.
Komünizmin de kapitalizmin de cemiyet sistemleri insanın insana tahakkümünü engelleyemiyor.
RUHÇU SOSYALİST CEMİYET NİZAMI
Osmanlı sonrası elimizde kalan topraklar üzerinde üçüncü bir yol olarak RUHÇU SOSYALİST CEMİYET NİZAMI'NI ön görüyoruz. .
Yarın için Anadolu'nun kurtuluş çaresi teklifimiz olan planın üç safhalı uygulanmasından geçmektedir.
Önce sosyalist bir cemiyet düzeni kurulmalıdır.
Sonra halka sistemli ve inanılmış bir "medeni terbiye aşısı" yapılmalıdır.
Nihayet İslam Kültür ve Ahlakı'nın, kaynaklara inmek suretiyle ve gerçek bir din anlayışı halinde canlandırılması, gaye olan selameti getirebilecektir.
Bu yoldaki maksadımız vücudumuzu ruhumuzla birlikte kurtarmaktır.
Mukaddes toprağa kazma vurmaktan usanmayan kolları kalbe bağlayan kuvvet, tarihe, mukaddesata ve hürriyetimizi boğmayan makul ve mutedil bir eşitliğe dayanacak hak sistemidir
Yarınki Anadolu İslam Esaslarına dayanan sosyalist bir ahlak nizamının örneğini verecektir.
KİTAPLARINDA YER ALAN FİKİRLERİNDEN ÖZETLER
8.İradenin davası
İrade kuvvetle istemek, arzu etmektir.
"Var olmak" isteği yaratılanın; "Var etme" iradesi yaratıcınındır.
İnsanın "Var olma" isteğinin kaynağı Nedir?
Duygular mı?
Duyguların kaynağı tabiat ve cemiyettir.
Eğer "var olma" iradesi duygular üstüne inşa edilen bir süreç olsaydı aynı çağda ve aynı çevrede yaşayan insanların, tornadan çıkmış gibi hayat felsefeleri aynı olurdu.
Bırakın cemiyet fertlerini baba ile oğlun, nine ile torunun ruh dünyası ayrı ayrı zeminlerde seyreder.
Bunun sebebi iman veya küfür yolundaki derecelerdir.
Gaibe iman, görünmeyene ve bilinmeyene olan imandır. Kim ki gaibe iman ederse Allah'ın iradesine tabii olur.
Kainatın duyularla idrak edilen bilgilerinden hareketle imana ulaşanlar da yine ilahi iradeye teslim olmuş kişilerdir.
***
Kuran'da elim bir akıbete uğramaktan sakındıran pek çok ayet vardır.
Nurettin Topçu batılı filozofların "insanı olgunlaştıran Istırap Felsefesini" "İslam'ın acı akıbet" kavramına paralel görüyordu. Acı (elim) akıbete duçar olmamak için müminler nesil çilelere katlanıyorlarsa, ıstırap çekerek olgunlaşmayı şiar edinen batılı ahlakçılar da benzer yolda kemali arıyorlardı.
İnsanlık Kemal'ini tersine çeviren beşeri duygu zevk düşkünlüğüdür.
Allah'ı bırakıp iradesini şeytani telkinlerden alanlar bir de toplumun idaresini ele geçirince milleti zevklerine tapan hayvani bir sürü haline getirirler. Bu haldeki topluma dirilik aşısı vurmak isterseniz "Bak bak fitne çıkarıyor nizamımızı bozuyor, halkı isyana çağırıyor" derler.
Zalimler kendi iktidarlarını sarsacak düşüncelerin kafalar içinde barınmasından değil onların yazılıp çizilmesinden, bu yolla yayılmasından korkarlar.. Eğer bu neşriyat yapılamazsa, söz yazı ve hürriyetinin bulunmadığı yerde "Herkes düşüncesinde serbesttir" diyen kanunlar koymak abestir.
***
Devlet muayyen topraklar üzerinde hâkimiyetle yaşayan insanların manevi birliğidir. Millet varlığının ruhu demektir. Millet iradesinin görüldüğü yerdir.
"Devlet Allaha doğru yoldur" denilen yerde İslam'ın devleti vardır.
Buna mukabil iradesini ve imkânlarını fertlerin ve zümrelerin zevkleri uğruna harcayan devlet yıkılması gereken devlettir.
***
İSYAN AHLAKI
İsyan, yanı başkaldırma, asilik..
İsyanın tefekkür şümullü manasını bilemeyenler onu bozgunculukla hatta eşkiyalıkla bir tutuyor. .
Oysa isyan, ne benliğimize, ne nefse ait arzulara, ne içtimai gayelere, bağlı değildir. Bizim isyanımız sonsuzlukta gayesini arayan alemşümul merhamet kaynağından beslenir.
Bütün peygamberlerle ahlak dâhilerinde hayatın kaideleri ile nefsin hesaplarına kulak vermeyen bir coşkunluk görürüz. Hallacı-ı Mansur bu coşku ile "Ben hakikatim" demişti.
Mehmet Akif "Hangi çılgın bana zincir vuracak, şaşarım!" diye kükrüyordu.
Hüseyin Avni "küfrederken dahi vecd duyduğunu" söylüyordu.
Jean-jacques Rousseau, heyecansız, isyansız insan içine ayak basmamıştı.
Bu adamların hepsi asi idiler.
Mevcut dünya değerleri bu gibilerin isyanları ile kuruldu.
Gelecek de böyle olacak