şimdi bu yazdığım ödevini son akşama bırakıp yarım yamalak öğretmeni kızmasın diye deftere bir şeyler karalayan haylaz öğrenci işi olacak ama gene eli boş gelmek istemedim. bu hafta yazmamı haklı kılacak sebeplerim vardı, son yarım saat öncesine kadar neredeyse uyuduğum vakit hariç bütün bir hafta hiç kendi başıma kalamadım. bu tempo hayli yormasının yanında yalnız kalıp etraflıca kendimi değerlendireceğim, tedavi sürecini gözden geçireceğim, yazı yazmak üzere düşünebileceğim bir vaktim olmadı. kalkıp da bu bahanelere sığınıp da bir şey yazmaksızın gelmek sizin bana karşı göstereceğiniz tavırdan ziyade kendimin süreç için ne ortaya ne koyuyor olduğum düşüncesi ile "evet ben bu süreç için bir şeyler yapıyorum" diyebilmek için yazayım dedim.
öncelikle 3 ay oluyor herhalde terapilere başlayalı, 10. terapi mi 12 mi 15 mi sayısını bilmiyorum. terapi sürecine başladığım zaman, cinsel bunalımımın yanında aynı evde yaşadığım ev arkadaşıma yoğun duygusal hislerle doluydum. acı-özlem-kıskançlık-takıntı-bunalım sosyal hayatım sıfır, normalde arkadaş çevresi olan sevilen biriyimdir ama kimseyle görüşmek istemeyen neredeyse ev arkadaşımdan uzakta nefes almaktan çekinen hastalıklı bir ruh halindeydim. ev arkadaşımsa kendi çıkarı hariç başka hiç bir yaklaşımı olmayan bencil fakat benim gözümde dünyanın en mükemmel insanı. öncelikle kendisine güveni olan birisi, güçlü, ne istediğini bilen, başarılı, saygın, bunun yanında çekici, seksi, yakışıklı vs.. günlerim işten dolayı ondan ayrı kaldığım zamanın verdiği ızdırapla geçiyor. sabah işe gidiyorum ve bir an önce akşam olup eve dönüp onunla aynı ortamda olmanın özlemini çekiyorum. o arkadaşlarıyla buluşur gezer istediğini yapar benim içinse gezmek birileriyle buluşmak imkanı yok, daha doğrusu eğer boşsam işim yoksa evde olmak zorundayım, onun yakınında, yanında. birileriyle buluşmak, gezmek, eğlenmek hiç bir şey zevk vermiyor onsuz. dahası evde resmen onun kölesi gibiyim ona hizmet ettikçe varlığımı hissediyorum, sabah erkenden kalkıyorum kahvaltı hazırlıyorum o uyanıp mutfağa gelip kahvaltısını yapıp bir teşekkür etmeden çıkabiliyor ama ben kendimi kullandırdığımı görmüyorum, yeter ki o karnı aç gitmesin işe. evi bir kere temizlemmiştir ya da eve bir kere alışveriş yapmamıştır. kirayı faturaları ödemez ortak yapılması gereken tüm işler benim işimdir. o sadece masrafların kendi payına olan kısmını öder ama iş bölümü tamamen benimdir ve ne kadar aptalım ki hiç gocunmaksızın bütün bunları gönüllü bir şekilde yapıyorum o zamanlar. iş yerimde mutsuz ve performansım düşük, bir de başımda saçma sapan bir amir sürekli (mobbing) rahatsız ediyor, hayatım ev ve işten ibaret. fakat her iki yerde de mutsuz ve acı çeken birisiyim. ilk terapiye geldiğimde buydum işte, hatta çok daha fazlası. ne oldu peki şu zamana kadar. öncelikle kendimin de bu dünyada "var" olduğunu öğrendim. ben varmışım, değerliymişim, başarılı kabiliyetli akıllıymışım. mışım diyorum çünkü gerçekten de ilkokuldan bu zamana kadar ki 24 yaşında birçoklarının bu yaşta hayalini kuramayacakları kariyere sahip biriyim fakat bunun farkına terapilerde varmış oldum. aynı iş yerinde çalışıp, aynı evde yaşadığım bu insana imreniyordum halbuki aynıyız hatta ayrıntıya girmeden söyleyebilirim ki kendi pozisyonum itibariyle ondan çok daha iyi konumdayım fakat kendimi görmekten acizdim. sanki televizyonun başına oturmuş belgesel izliyorum ve o belgeselde tanııtılan mükemmel insana hayranım ancak o mükemmel insanla ben aynı konumda hatta çok daha iyi konumdayım ancak kendi varlığımın farkında değilim, öncelikle kendimi görmüş oldum bu terapilerde. kendi tercihlerimi yapabilmeyi, kendi isteklerimi elde etmeyi, hakkımı aramayı, sorgulayabilmeyi öğrendim. özgüven sahibi bir birey olmayı, haksızlığa uğradığımda hakkımı sorabilmeyi. normal bir insanın hayatında çok sıradan birşey olan itiraz edebilmeyi öğrendim memnun olmadığım bir olay karşısında.
ne oldu peki bu farkındalığı gördüğümde? o deli gibi hastalıklı bağlandığım o erkeğe olan hissiyatım mantıklı bir sorgulama sürecine girdi, eskiden onsuz nefes almayı kendime çok görürken eleştirmeye başladım. onun için yaşarken kendim için yaşamaya başladım. bu da ona olan hastalıklı bağlılığımı azalttı, kayıtsızlaştırdı beni ona karşı. baştan ondan uzaktayken ya da evdeyken o olmadığında yanımda sürekli melankolik depresif mutsuz bir haldeydim, dışarı çıkamayan, kimseyle buluşamayan, yaşayamayan bir hastayken, sosyal hayatı olan, arkadaş ilişkileri düzelen normale dönmeye başlayan biri oldum. normale döndüm diyemem şu an, çünkü iyileştim demek için erken, ama sürecin içerisinde olduğumu net bir şekilde söyleyebilirim. şu var onu unuttum mu hayır, ama 2 hafta önce kendisi başka bir yere taşındı, ilk an çok korkmuştum bunalıma girecem üzülecem diye ama terapiye geldiğim o ilk zamanları düşününce hafif bir özlemden daha fazla bir şey hissetmedim ardından. bir şeyler düzeliyor yavaş yavaş, belki duygusal manada birisine bağlı olmayacak olsaydım, eşcinsellikten kurtulma adına daha hızlı bir yol alınırdı bilemem malesef ben tedaviye tek problemi cinsel yönelim bozukluğu olan bir hasta olarak değil de buna ek olarak bir erkeğe takıntılı düzeyde bağlı biri olarak başladım. terapiler neticesinde o takıntıyı minimuma indirdik. öyle ki bu takıntı hayatımı normal seyrinde sürdürmeme engel oluyordu. mecburiyetten işe gitmek haricinde yaşamsal hiç bir varlığım sözkonusu değildi. nerden nereye geldik diye baktığımda şuan bu yazdıklarımı görünce farkettim kat ettiğim yolu. bundan sonra düzenli ve detaylı olarak yazmaya gayret edecem süreci.
normalde bu haftanın ödevi en başından günümüze detaylı bir analizini yapmaktı sürecin, şimdi Hüseyin beyin neden bunu istediğini daha iyi anlıyorum, yazmak gerçekten de insana kat ettiği yolu gösteriyormuş. bu yazımın böyle olması konusunda da bence böyle iyi oldu, çünkü oturup iradi olarak yazmaya çalışsaydım şimdi gösterdiğim gayret ve "tedavi için birşey yapma" düşüncesinden ziyade ödevi yapma düşüncesi hakim olacaktı, fakat şuan bu satırları kendim için yazıyorum ve bu bana kendimi daha iyi görmemi sağladı. neyse şimdi yola çıkma zamanı, sabah terapi var. görüşmek üzere