Hüseyin bey yeni baştan yazmaya başlamıştım bugün son halini verdim. Bundan sonra her terapiden sonra rapor halinde size göndereceğim.
Merhaba. Benim adım Selim. Ben borderline (sınır) kişilik bozukluğu olan bir eşcinseldim. Yada belki biseksüel. Bilemiyorum artık hangisi olduğu ama sonuç olarak bir erkek olarak erkekleri cinsel anlamda çekici bulan birisiydim. Kadınlarsa benim en yakın arkadaşlarım, kendimi güvende hissettiğim en sadık kitlemdi. Nereden başlamalı ki anlatmaya. En iyisi aklımın ermeye başladığı zaman kadar olan kısımdan başlayayım. Dini inançları kuvvetli bir ailenin dördüncü çocuğuyum. Benden büyük üç ablam ve benden küçük bir tane de kız kardeşim var. Yani ailemin sahip olduğu tek erkek evladım artık ne kadar erkeksem o kadar. Babam sert mizaçlı sonradan anladığım kadarıyla narsist birisi. Saymaya gerek var mı başka özelliklerini? Kendini beğenmiş, her şeyi ben bilirim havalarında, herkesin onu sevmesini isteyen ama asla ve asla ilk adımı atmayan, etrafındakileri hâkir gören ve onların kendine hizmet etmek için yaratıldığını düşünen bir babadır o. Annemse yıllarca bu insana sabretmiş, ilkokul mezunu ama kafası zehir gibi çalışmasına rağmen "sevgili" eşi tarafından cahillikle suçlanarak sürekli ezilen, tertemiz, saf bir kadın. Canım annem. Aslında annemi sadece annem olduğu için seviyorum, içgüdüsel yani. Çünkü hayatın ve kocasının üstüne ağır yükler yüklediği bir kadın. Eşinden sevgi yerine şiddet görmüş hele ki son on yıla kadar, kırk beş yaşına kadar yani. Hiç istediği olmamış, sorulmamış bile. Beş evlat doğurmuş ama birisinin bile ismini koyamamış. Çünkü onun kocası her şeyin en iyisini bilir. O sadece kocasının cinsel ihtiyaçlarını gideren, yemek - ütü - bulaşık üçgeninin dışına çıkmayan bir makine. Babam tarafından eş olarak alınma nedeni bunlar sadece. Babamsa cinsel doyumsuzluğundan dolayı kadını karılıktan soğutmuş, yaptığını takdir etmeyi bilmediğinden dolayı da kadınlıktan soğutmuş. Makine gibi sürekli çocuk doğurmuş. Kendi vücudunda dahi söz hakkı yok. Gel gelelim ablalarıma. En büyük ablam ailenin en çok tokadını yemiş, daha 12 yaşındayken bir sapık ona dadandığı için kötü kız muamelesi görmüş, en iyiyi bilen baba tarafından meslek lisesinden alınmadığı için üniversite okuyamamış ama evlendikten sonra bunu üç çocuğuyla gerçekleştirmiş bir kadın. Şimdi bir öğretmen. Azme bakar mısınız. O benim koruyucu meleğim, dayanağım hatta annem. Çocukken sokakta altıma işeyince değiştiren de o, lisedeki ergenlik buhranlarıma çare olmaya çalışan da o. Hep erkeklerden nefret ermiş, evden kaçmak için evlenmiş. Bakmış burası başka bir cehennem. Sevememiş kocasını bu arada iki tane de çocuk doğurmuş daha 23 yaşında anne olmuş genç kız olamadan. Sonra eşi ölümden dönmüş bu kötü bir şey ama değil. Bu olay onun eşiyle arasını toparlamasına yardımcı olmuş, hayata tutundurmuş. İki numaralı ablamsa şanslı. Karakteri gereği takmayan, daha rahat bir insan o yüzden fazla etkilenmemiş babamın olumsuzluklarından, annemin eksikliklerinden. Ama üçüncü ablam kendine aşırı özgüvensiz maalesef. Çok sıkıntı çekiyor. Eşiyle de problemleri var. Çok şükür ki terapiye başlama kararı aldı. Zaten en büyük ablamda başladı. Ne mutlu bize ki farkındayız problemlerimizin. Hemen en küçük kardeşimden de bahsedeyim ve kendime geçeyim. O arada kalmış. Hem rahat, özgür bir kız çünkü evin en küçüğü olduğu için en az etkilenen o. Ama bir yandan da güvenemiyor kendine içine oldukça kapanık.
Sıra bana geldi. Ben hepsinden farklıyım. Çünkü erkeğim. Benim babama onlardan daha çok ihtiyacım vardı. Bana erkekliği öğretme vazifesi onundu çünkü. Ama o kızıp, dövmeyi, televizyon izlemeyi bana tercih etti. Beni kadınların dünyasına itti. Sen öğretmensen erkekliği ben de mecburen giderim kadınların yanında bir kız olurum. Hep ablalarımla oynardım. Erkek oyuncaklarım olarak sadece arabalarım ve birkaç tabancam vardı. Topum olmadı hiç. Dışarıda kızlarla evde kızlarla oynardım. Bir yandan da benden zayıfları ezerdim. Hem insanları hem de hayvanları. Hayvanları gerçekten ezerdim. Bundan bir zevk alırdım. Şimdi bana kızmayın, ne yani baban seninle ilgilenmedi diye eşcinsel mil oldun demeyin. Gidip erkeklerle oynasaydın demeyin. Ben nasıl iletişim kuracağımı bilmiyordum. Millet maç yaparken aralarına girmeye çalışırdım. Ama spor ayakkabılarım hemen yırtıldığı için babam da tutumlu olduğu için hemen bir tane daha alınmazdı. Baskete yöneldim sonra ama o da tam gitmedi. Basket topum yoktu, sitede birisininkini çalmıştım ama annesi gelip istedi. Pahalı olduğu içinde alınmadı bana bir tane. Sonra zaten iyice uzaklaştım. Sonra yavaş yavaş ergenliğe girmeye başladım. Etrafımda bana erkek olmayı öğretecek kimse olmadığı için kız olmayı öğreniyorum. Ablalarımla oynarken kız oluyordum. Bebeklerle oynuyordum. Liseye kadar benimle kız diye çok dalga geçtiler. Zaten ergenliğe de herkesten 1 2 yıl sonra girdim. Lise hayatımsa benim için tam bir zindan. Bir yandan olayın farkına vardım ve hiç hoşuma gitmedi. Ben eşcinsel olamazdım. Bunu bir başkasından dolayı değil ben kendim içimde hissediyordum. Ve borderline kişilik bozukluğu hayatıma girmiş oldu. Bunu ta 23 yaşıma kadar fark edemedim. Ben hep eşcinsellikle ilgilendim. Lisede Yakın arkadaşlarıma hayatı dar ettim. Bunalttım onları. Bir yandan da eşcinselliğimi gizliyordum. Evde de babam sert olduğu hiç kendimi gösteremiyordum. Bu yıllarımda bir bakıma oluruna bıraktım. Takmadım eşcinsel olmamı. Hatta lise sonda bir kız arkadaşım bile oldu. Ama hala eşcinsel hissediyordum kendimi. Hep bunalım takıldım. Hep mutsuzdum, hep yalnız. Sonra üniversiteyi kazandım ve İstanbul'a geldim. İlk yılımda hala bir eşcinseldim ama ikinci yılımdaysa bu durum beni ciddi manada rahatsız etmeye başladı. Artık bu durum benim için kabul edilebilir değildi. Bunun sebeplerini düşünüyorum da ilk başta şunu diyebilirim dini değildi. Zaten ben hep şunu düşünüyordum; doğaya bakıyorum her şeyin düzenine bakıyorum bu durum normal değil. Bir kere normal olsa zaten ruhum neden bunun altında ezilsin. Hadi normal diyelim, doğanın temel işleyiş düzeni olan üremeyi sekteye uğratacak bir durum değil mi? AIDS neden eşcinseller arasında çıktı? Normal bir durum olsa her eşcinsel birey bu durumdan mutlu olmaz mıydı? Diğerleri bunu nasıl kabul etmez, siz down sendromlu bir insanın bundan dolayı tepkiye maruz kaldığını duydunuz mu? Ve en önemlisi genetik olan bir hastalık nasıl oluyor da psikologlar tarafından tedavi edilebiliyor. Ve daha nice sorular, çelişkiler, karın ağrıları. Benim için zehir olan bir yıl üniversitemin ikinci yılı. Notlarım düştü, kafam dağıldı. Hayatımdan zerre kadar zevk alamadım. Zaten bu dert kimseye anlatılamıyor, nasıl çıkarım diye bu işin içinden. Ama 3. sınıfta artık dayanılmaz olan bu durumuma dair ilk adımı attım ve internetten tedavi var mı diye araştırmaya başladım. Sonuç hüsrandı. Her yerde anlatılan şuydu; durumunu kabul et, çevreni de buna kabul etmeyi zorla. Kabul etmezlerse savaş bu uğurda çünkü bu senin istediğin hayat, sen busun! Ama ben bu değilim ki! Ben baba olup, normal bir yaşam sürmek istiyorum. Cevap hemen hazır; evlat edin. Şu anda evladım yok ama normal üreme yeteneklerim var ben bunu terk edip neden evlat edineyim? Bunu da kabul edemedim, araştırmaya devam ettim. Sayfalarca okudum. Sonra bir yabancı sitede buldum bir tedavi. Tabii bunlar Hristiyanlar ve ülke dışındalar. Ama bu benim için umut oldu, araştırmaya devam ettim. Önce karşıma Cem Keçe çıktı ama cesaret edip aylarca arayamadım. Neden bilmiyorum yapamadım. Zaten İstanbul'da da değildi muayenehanesi. Yazılarını okudum ve fikirleri benim tedavi olma inancımı kuvvetlendirdi. Sonra bir süre ara verdim her şeye zaten artık saplantılı olduğum kimse yoktu. Eşcinselliği de salladım kız arkadaşım da yok nasılsa. Ama zaman ilerledikçe ev arkadaşıma saplanmaya başladım. Bunu ilk fark edince hemen oturdum internetin başına başla aramaya. Ve nihayet Hüseyin Kaçın karşımda. Önce tipine baktım bıyıklı mıyıklı bir adam. Hiç terapist tipi yok. Başladım yazıları okumaya. Yazıları okudukça okudum saatlerce. Her yazının bir kısmı beni anlatıyordu. 1 ay okudum yazıları önceleri her şey tamamdı. Yazılar beni idare etmeyi başarıyordu. Ama 1 ay sürdü ve ben terapiler olmadan hayatımın hep cehennem içinde olacağını anladım. Çünkü arkadaşıma iyi bağlanıyordum.Ve 20 ocakta ilk terapime gittim. Açıkcası ilk terapi hiç istediğim gibi olmadı. Ben bir mucize beklemiştim çünkü. Tabii bir de para meselesi var. Karşılayamam, zaten öğrenciyim diye düşünüyordum. Ama bir yandan da hayat zehir geliyordu bana. Zaten olay burada kopuyor. Önemli olan insanın hayat kalitesi. Memnun değilim ben hayatımdan. Normal olmak istiyorum. Bunun nedeni eşcinsellik günahmış, ayıpmış, toplum kabul edermiş, genetikmiş değil. Ben bu şekilde yaşamak istemiyorum. Tek neden bu. İçinde bulunduğum durum hoşnut olduğum bir durum değil. Özellikle eşcinselliğin genetik olduğuna inanmıyorum. Çünkü doğanın temelde üzerine kurulu olduğu düzene aykırı bir kere. Her neyse benim görevim bunu açıklamak değil. Açıkcası umurumda da değil genetikmiş psikolojikmiş. Tek bir şey var ben durumdan memnun değilim. Bu benim terapiye gitmem için yeterli bir neden zaten. Bunun yanında aslında ben temel nedenim borderline kişilik bozukluğu. Biraz da buna değinmek istiyorum. Bence her eşcinselin durumu bir sonuç. Benim yaşadıklarımın sonucunda önce borderline oluştu bende sonrasındaysa eşcinsellik geldi. Şu anda da zaten eşcinsellik neredeyse düzene girdi. Ne bununla ilgili sitelere girme isteğim kaldı ne de yolda yürürken erkeklere bakma isteğim. Yavaş yavaş ilgim kadınlara dönmeye başladı, bunun yanında rüyalarımı da artık heteroseksüel içerikli görmeye başladım. Az da olsa bunların anlamı çok büyük çünkü bilinçaltımda bazı şeylerin değişmeye başladığının göstergesi diye düşünüyorum. Benim neden terapi görmem gerektiği her zaman soru işaretiydi benim için. Çünkü ben sağlam irade, sabır ve Allah'a tevekkülle bunları yenebileceğimi düşünüyordum. Sağlam irade konusunda fazla sıkıntım olmadı çünkü aklım erdikten sonra kesinlikle eşcinsel bir ilişki yaşamadım. Bundan hep kaçındım. Bu çağda insanın istediğini yapamaması için hiçbir neden yok, ben de defalarca bu yolun başına adım attım ama devam etmedim. Bu her zaman içimde beni azıcık da olsa rahatlatan bir şeydir. Fiiliyata dökmemek hem şu anda da toparlamamı sağlıyor. Sabır konusunda heralde sınavımı geçtim, 8 yıl boyunca her şeyi içinde tutmak, bu dertle yaşamak, kimseye anlatamamak ama yine de hayata devam edip bir yerlere gelebilmek. Allaha tevekkül konusuysa benim ailemin bana verdiği en güzel armağanlardan birisidir. Sen vazifeni yap, kenara çekil hayırlıysa zaten olur, değilse Allah dua et, hayır bildiğinde şer olabilir. Üzülme, elindekinin iyi yanlarını gör ve tevekkül et. Yıllarca belki bu tuttu beni ayakta. Tevekkül et. Aslında insan ne kadar rahatlatıyor. Yapabileceklerimi yaptım gerisi benim işim değil. Kafa rahat çünkü biliyorum ki ben unutsam da beni unutmayan birisi var. Bunları yazınca sanmayın ben dört dörtlük Müslümanım. Ama İman noktasında elimden geldiğince kendimi tamamlamaya çalışıyorum eksikliklerimi. Ve bu süreçte benim anlatmak istediğim en önemli noktalardan birisi ise terapi sürecimde Allah'la olan münasebetim. Bunu nasıl anlatırım bilemiyorum. Dindar bir ailede büyüdüğüm için yaşadığım sorunların çözümünü hep dinde aradım. Açıkcası neredeyse hiç yolda kalmadım, bazen anlamada zorlandım. Zorlandıkça daha çok düşündüm. Şu anda kendim mantığımı İslam mantığına uydurabilmiş durumdayım. Ama tek husus eksikti: eşcinsellik. İslami kaynaklara baktığınızda açıkcası karşınıza sizi umutlandıracak bir şey çıkmaz. Bunu anlayamıyorum. Alkol, zina, haram lokma gibi her türlü ağır günahlardan nasıl korunabiliriz hatta gözümüzü haramdan nasıl koruyabiliriz bunların üzerine kitaplar var, eşit çeşit herkesin kendi seviyesine göre. Ama neden eşcinsellik hep gözardı edilmiş. Sonuçta Müslümanlar da bundan muzdarip ama hep gözardı edilmişler. Benim okuduğum her kaynağın temel noktası şuydu: bu bir imtihan, sabret. Bu kadar. Alkol bağımlılığı için çıkış yolu var, zinadan bile kurtulabiliyorsun ki bunun bağımlısı olan insanlar var ve bence bir eşcinselden psikolojik olarak farkları yok. İkisi de psikolojik bir rahatsızlık. Ama eşcinselliğe gelince derin bir sükût var. Hiç çıkış yolu düşünülmemiş. Sabret ve mükafatını öbür dünyada bekle. Tamam öbür dünyada her şeyin mükafatını verilecek buna kaygımız yok ama bu dünyada düzgün bir ruh halimiz olmazsa nasıl kazanacağız biz cenneti? Kimse düşündü mü acaba bunu? Elbette hayır. Aynı problemi yaşayıp benzer hissiyatlar içinde olan inanlar dışında kimse bunları düşünmez. Bu dünyanın en temel kurallarından birisidir. Belki en fazla anlamaya çalışıp yardımcı olmaya çalışanlar vardır ki benim terapistim Hüseyin Kaçın bunlardan birisi. Bu noktaya da değinmek istiyorum. Hüseyin Kaçının yaklaşımını danışanlarında başka hatta bazı danışanlarının bile anlayabildiğinden şüpheliyim. Önce benim yaklaşımımı anlatayım. Hüseyin bey hakkında araştırma yapınca kişisel olarak onun dindar birisi olduğunu anladım. Aklıma ilk gelen şu oldu: dindarsa her şeyi dine bağlar. Evet maalesef toplumumuzdaki psikologların en temel problemi bu bence. İnançlı değilse hastasının da inancını kırmaya çalışıyorlar inançlılarsa her şeyi inanç ekseninde anlatıyorlar. Ama Hüseyin beyin farkı şu ki bu ikisini de yapmıyor. Bir kere her şeye bilimsel yaklaşıyor. Bunu katıldığı programlardaki konuşmalarında anladım. Ama yine de içim rahat değildi. İlk terapiye giderken aklımda biraz köhne bir muayenehane vardı ama oraya gidince çok düzgün bir yerle karşılaştım açıkcası beklentimin çok üstündeydi. Bu beni çok rahatlattı. Neden bilmiyorum. Hüseyin bey terapilerde de dini meseleleri hep olması gereken düzeyde tuttu. Ne benim hassasiyetlerime dokundu ne de yobaz bir anlayışla yaklaştı. İlk terapimde ısınamadım hatta ikinci terapide de. Ama şu anda kendi içimde güven duyuyorum bu bence çok önemli. Özellikle ilerlemelerimi gördükçe daha da fazla güveniyorum artık. İlerlemelere gelmişken mevcut durumumu anlatayım. Şu anda eşcinsellik sanırım çözülmek üzere ama asıl problemim olan borderline çözülmeden o da tam anlamıyla çözülmeyecek. Şu anda bu konuda ki yapım çok kırılgan. Temel olarak bir cinsellik problemim var. Borderline'a gelecek olursam asıl mesele başlıyor. Tanımlayım önce bunu. Borderline kişilik bozukluğu dengesiz ruh hali, kişilere aşırı bağlanma ve bunun sonucunda da çeşitli dengesiz hareketlerde bulunma. En azından ben böyleyim. Bir an mutluyken 5 dakika sonra mutsuzluğun dibine vuran benim yada endişeden ölürken hemen peşine mutluluktan havalara uçuyorum. Bazen insanları çok iyi anlıyorum merhamet patlıyor içimden bazen de hepsinden nefret ediyorum. Yani sürekli aşırı uçlardayım. Ve en büyük sıkıntım olan aşırı bağlanma. Bağlandığım kişilerin her şeyi olmak istiyorum. En iyi dostu, e tek teselli kaynağı, her şeyini paylaştığı tek kişi. Onun her şeyi ben bilmeliyim. Eğer en ufak bir şeyi bile benden saklarsa işte o zaman ruh halim alt üst oluyor. Bir insan başka bir insandan bir şeyi saklayabilir, söylemek istemez. Eşler bile kendi aralarında her şeyi paylaşmıyorlarken ben saplandığım insanın inciğini cıncığını öğrenmeye çalışıyorum. Telefonlarını karıştırıp mesajlarını okuyorum,arama kayıtlarından kimleri aramış onları kontrol ediyorum, birisiyle konuşurken ne konuşuyor dinliyorum. Eşyalarını karıştırıyorum, ben olmadan giyecek almış ona bakıyorum. Yani kısaca o insanın her şeyini didik didik ediyorum. Eşcinsel eğilimlerim olduğu içinde bu insanlar hep erkek oluyor ve bunların ortak özellikleri kendine güvenen, karizmatik, yakışıklı, kızlar tarafından hayran olunan, belli bir konuda çok başarılı (özellikle spor) erkekler. Onlara saplanıp hayatı iyice zindan ediyorum. Peşlerinden düşmüyorum. Her hareketlerini kıskanıyorum. Hatta kıskançlık beni çok mutsuz ve depresif yapıyordu. Lisedeyken beni sevmeyen bir sınıf arkadaşım bunu fark etmiş olmalı ki bunu kullanarak beni mahvetmişti. O kadar zarar verdi ki ben daha beter hale geldim. Ve finale geliyoruz bu insanlara belli bir süre böyle saplandıktan sonra içimde öfke patlamasıyla onları bırakıyorum. Lisedeyken 3 yıl saplandıktan sonra bir anda bıraktım onları ve başka insanlarla konuşmaya başladım. Sonuç mu? Nerdeyse hiç görüşmüyoruz. Bunun sebebi ise benim. Ben aramıyorum onları. Hem utanıyorum hem de artık cesaretim yok kaldırmaya bunca şeyi. Üniversite de ise 1. sınıftayken ev arkadaşıma böyle bağlanmaya başlamıştım. Çok kıskanıyordum onu ama evden ayrılınca o dengeleyebildim ve şu anda hala görüşüyoruz aramız iyi çok şükür ve o benim gerçek anlamda ilk dostum.