ÖMER TUĞRUL İNANÇER'İN BU SÖZLERİNİ DUYDUN MU?
Salih Can scan@haberx.com
Yıllardır televizyonlarda dinleriz. Programlardan tanırız. Edeplice ve saygın ve Mevlana hayranı bir insandır. Hocadır. Saygıdeğerdir. Bu Ramazan'da o'nu bir fikrinden dolayı diline dolayıp linç kampanyaları başlatanlar ahirette bunun hesabını veremezler. Bakın o yıllarca bizlere nelerden bahsetmişti. Eminim ar edecek ve pişman olacaklar o'nun bu yazılarını okuyanlar.
Niyazî-i Mısrî “Hamr-ı rûy-i yâr ile sekrân olan anlar bizi” diyor. Yârin yüzünün güzelliği ile sarhoş olanlar bizi anlar.
***
''Kadınlar analıktan ötürü bazı zamanlarında ibadetlerinden muaftırlar. Muafiyeti yasak olarak anlatan hocaların kulakları çınlansın. Allah’ın ikramına bir israiliyyat kafasıyla pis diyorlar. Ağzından kelime-i şehadet çıkan pis olmaz! Abdestsizlik pis değildir, pislik imansızlıktır.''
“Sizin davranış biçimlerinize bakıp İslâma özenenler yoksa imanınızı gözden geçirin” derken ne demek istiyor.? Bugünkü Müslüman toplumuna baktığımız zaman özeniyor muyuz?
Ben çok İslâma dönen adam tanıdım, hiçbiri bize bakarak değil, kaynak tetkik ederek Müslüman oldu. Bu, bizim ne kadar Müslüman olduğumuzu gösteriyor. Müslüman temiz olur, bak bakalım temiz miyiz? Komşusu açken tok yatan bizden değildir, öyle miyiz? Değiliz. Türkiye’nin malî potansiyeline bak, bir de ödenen zekât miktarına bak. Yatıp kalkmakla namaz kılınmaz, aç durmakla oruç tutulmaz. Ama yatıp kalkmadan ve aç kalmadan da namaz kılınmaz ve oruç tutulmaz. Şekil hiçbir şeydir. Ama hiçbir şey şekilsiz değildir. [Ayraç Dergisindeki söyleşisinden]
NOT: Sadık Yalzısıuçanlar'ın Ö.Tuğrul İnançer ile 2008 yılında Keşkül dergisinin 1.sayısında yaptığı röportajdan kısa alıntılar :
* 'Ez-sohbet-i dervişân bûy-i Muhammed âmed' Yâni, dervişlerin sohbetinden Muhammed kokusu gelir. İşte aşkın odak noktası olan Muhammed aleyhisselâmın kokusunu almaktır mesele.
*....Zühd, takva, aşk, terk, yardım gibi hususların da odaklaşmış simaları vardır. Yardımda Hz. Abdülkadir'dir. Burhanda Hz. Ahmet er-Rifâî'dir, terkte Hz. İbrahîm Ethem'dir, zühdde Hz. Cüneyd-i Bağdâdî'-dir, irfanda Bâyezid-i Bestâmi'dir, aşkta Hz. Mevlânâ'dır.
*Şimdi o büyükler yok, dünyamızda artık maddîlik, nefsânîlik hâkim diyenlere de cevabı, yine Hz. Mevlânâ tarafından vaktiyle verilmiş, 'Gül mevsimi geçtiyse niye üzülüyorsun? Gülsuyu var ya.'
*Kur'ân-ı Kerîm'de Habibullah tabiri geçmiyor diye bu tabirin kullanılmasının doğru olmadığını söyleyenler var. Kur'ân-ı Kerîm'de her tabiri aramak yanlıştır. Eğer her tefferuat Kur'ân-ı Kerîm'de yazılsaydı o zaman New York şehrinin telefon rehberi gibi koca bir kitap olurdu. Öyle değildir. Doğrulara işaret vardır. Yine deminki süt misalini verirsek, Kur'ân-ı Kerîm süttür, lâzım olan malzeme o sütten yapılır. Habibullah elbette ki Allah'ın sevgilisi olacak, yâni Kur'ân-ı Kerim'de Allah kimleri seveceğini söylüyor. Bu sıfatların hepsi Efendimizde var mı? Var. Dolayısıyla Allah O'nu seviyor. Böylesi basit bir mantıkla da, bunun cevabını bulabiliriz. Dolayısıyla bu sıfatı da Zât-ı Seniyyeleri hakkında pekala kullanabiliriz.
* Akla akılla vedâ etmek lâzımdır. Bir misal vermeye çalışırsak; her uçak uçmak için bir piste ihtiyaç duyar. Uçak şeklinde de olsa uçak pistte yürüyor iken fonksiyonel olarak o bir otomobildir, otobüstür ama şekli uçak şeklindedir. Ne zaman tekerlekleri pistten kesilir, havaya çıkar, artık uçak, tayyare, uçucu olmak sıfatı başlamıştır. İşte akıl kişiyi pistin sonuna kadar götürür. Orada eğer akla veda etmezsen uçamazsın. Orada aşk bineğine binip uçmak lâzımdır. Onun için Miraç'taki Burak'a da aşk diyenler vardır, aşkla tefsir edenler vardır, Rasûlullah'ın aşkı. Yoksa Burak ille maddesel bir binek değildir. Aşk bir düşüncedir. Yâni düşüncede yer alan, duyguda yer alan birşeydir. Biz şimdi dinimizin gereklerine bir bakalım. Îmân amelden önce gelir, îmân düşüncededir fiilî değildir. Fiil daha sonra başlar. Evvela düşüncedir. Aşk da böyledir. Evvela âşık olunur, sonra aşkın gerekleri; gerekleri de değil aşk seni yönetir zâten.
*Hayranlık, hayret değildir. Hayranlık her eşyada o eşyanın yapıcısını görüp o eşyayla beraber sevmek demektir. Çok güzel dokunmuş bir halıyı severken, 'adam ne güzel dokumuş' lafını da mutlaka söyleriz. Çok güzel bir eşya gördüğümüz zaman, 'yapan çok ustaymış' sözünü söyleriz. Yâni subje ile beraber o subjeyi ortaya koyan kudreti de mutlaka kullanırız. Hayranlık bu demektir. Kâinata baktığımız zaman kâinatın ustası da Rabbü'l-Âlemîn'dir. Allah ne yaratmış. Benim evim batıya bakıyor. Ben bazen güneşin batışını seyrederim. Hiçbir ressamın paletinden çıkmayacak renkler ve her an değişen renkler vardır. Sadece gurûb seyretmek değil, o gurubu öyle yapan Rab'ın kudretini seyretmekte gurûb seyretmek zevkine dahildir...
Röportajın tamamını mutlaka okumanızı tavsiye ederim :
http://www.semazen.net/roportaj_detay.php?id=20