Rüyalar hakikat deryasının damlaları belki de dalgalarıdır. Rüyalar hakikatin kırk da bir nispetinde gizlendiği metafizik mağaralardır. Tarihin alınyazısında hakikat peygamberlere mağaralarda tecelli ede gelmiştir. Rüyalarda oluşlar durağan değil daima bir oluştan başka bir oluşa hareket eden canlı bir hayal sahnesi görünümündedir. Aslında hayatın özünde rüyadan başka bir anlam bulunmamaktadır. Bu anlam, hayatı rüya bilinci içinde idrak ederek sürdürmek yükümlülüğünü vazgeçilmez bir gereklilik haline getirmektedir. Bu yükümlülüğü bulmak adına aramak ve bulamayabileceğimizi de göz önünde bulundurarak sürekli aramak ödevi. Rüyanın hakikat adına kuşatıcı bir yapısı bulunmaktadır. Eşyaları, canlıları, hadiseleri, her şeyi yani kainatı kuşatan rüyalar, insana sunulan armağanların güzellerindendir de diyebiliriz. İnsanın varoluşunda duygular da rüyadır, düşünceler de rüyadır.
Aslında her şey bir rüya ile başlar. Hayatımda hangi rüyamda, en son gördüğüm belki de yaşadığım rüyada sevindiğim kadar sevindim? Çocukluluğumun sürekli bir isteği olarak hep bir ata binmeyi dilemişimdir. Rüyamda parlak kahverengi, siyah kuyruklu, yağız bir atın üstünde bulunuyorum. Çocukluğumda yaşayamadığım bir isteğin yaşanıyor olması, beni ziyadesiyle memnun ediyor. Atın üstünde, o andan çocukluğuma değin uzanan büyük bir mutluluk içindeyim. Kırcasalih’nin bildik köy evinin bahçesinde bulunuyorum. Daha başkaca görüntüler arasında gidip geliyorum.
Atın üstünden inmiş olarak gezerken, bir el hareketimle, at kavisler çizerek, bana itaatkar alımlı bir güzellikle yanıma geliyor. Bu rüyanın içinden başkaca rüyalara
geçerek güzel sahneler sergileniyor. Mutluluk sadece böylesi bir mutluluk olarak da yaşanabilir. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırına, kırk tanrı misafiri konuk etmenin huzuru da mutluluk sunabilir. Gönül dervişlerinin gül yüzlerinde asıl servetleri ağlamak olan saadetler de hayatın içinde gizlenmiştir. Aramak da nasiptir, bulmak da nasiptir. Gök armağanı gönül aşkından söyleşelim. Hayatın uykusunda, ölmeden önce ölüp dirilerek uyanan, servet abidesi şahsiyetlere yakınlıkla, hakikate yakınlaşmak adına birbirimizle gönülden gönüle bilişerek söyleşelim. Hakikat sözü ile söylersek, gönülden gönüle sevişelim. Kadın tenindeki şehvetin esaretinden başkaca güzelliklere nasıl yönelişlerde bulunabiliriz ki?
Allah’ım!
Rüyadan rüyalara salınarak kader deryasının dalgalarında savruldum, kırıldım, vuruldum ve kovuldum. Hayatın doğan her gününde “ bir dost bulamadan bugün de akşam oldu “ diyerek yüreğimden ağladım. İsyana savrulan, günaha sarılan, nefretle kavrulan belki de yalnız bendim. Yüreğimden sevmiş olmama rağmen sevdiklerimce yüreğime tecavüz edildi. Yüreğimde, sevdiklerimin vicdansızca, vefasızca akıtılan döllerinden ne bekleyebilirim ki? Elem de benim keder de benim.
Yüreğime tecavüz edildiğine dair silinmez duyguyu düşüncelerimde yeşerterek, vefasızlığın saldırganlığını sorgulayarak, kırılgan yönelişlerimde ne gam ve ne de keder. Böylesi de gelir gider ve hep bize güler.
Gururluyum, kibirliyim ve gözlerimde kin, yüreğimde isyan var. Şehvetim kadar günahım da var. Bütün bu varolanlara rağmen benliğimi bir değirmen taşının sabır dergahında ezerek, sükunetle yaşamak istiyorum.
Sevdiklerim de sevmediklerim de müsade etmeyecekler ve beni sürekli olarak benliğimle alkışlayacaklar. Ama yine de alkışların her türlü çekiciliğine rağmen yenilmeyeceğim ve de aldanmayacağım.
Bugün olduğu gibi sadece benliğimle değil varlığımla idam sephasında sallandırılmaya götürülen bir mahkumun çaresizliğini sadece iliklerime değin değil hücrelerime değin hissedeceğim. Çaresizliğin aslında ve ardında çareler bulunduğunu kim bilebilecek?
Benliklerini putlaştıranların ikbal sofralarının karşısında, ezilerek, büzülerek, secdelere kapanarak kutsayıcı ayinlerde bulunmadığım için kınanacağım. Aşağılanarak lanetleneceğim. Aforoz vesikam damgalanarak elime uzatılacak. Tapınaktan kovulmuş bir müntesip olarak hürriyetin anlamını ve yanlızlığımı yanıma alarak hayata yöneleceğim. Putlardan hür olarak Allah’ın teslimiyet sığınaklarında barınacağım. Yanılmadan, yılmadan, yüreğinden sükunetle ağlayarak hayatı anlamlandırmaya çalışacağım. Yarına dair, büyük ihtiras dalgalarında savrularak küçülmektense, yalnızlığın elemli saadetlerinde, başarılı olmak mecburiyetinden, gösteriş budalalıklarından, servet düşkünlüğünden, küçük dağları yaratan benim ve bana bakacak olanlar başlarını kaldırarak baksınlar diyen tepeden bakışlardan arınarak, soyunarak ve gerekirse kafa derisinin kafadan yırtılmasının benzeri bir ızdırap ile yaşamak.
Sevmek yine de sevmek. Seni sevmeyenleri de sevebilmek. Yine de sevmek. Sevmeyenlerine İngiliz şairinin deyişiyle “ ben sizi seviyorsam bundan size ne? “ diyebilmek.
Kutlu bir sözün ışığına sığınalım. O der ki:
“ Birbirinize selam veriniz! Birbirinize yiyecek ikram ediniz! Akrabanızın hakkını gözetiniz! Gece, herkes uyurken namaz kılınız. Bunları yaparak, selametle Cennete giriniz! “
Birbirimize olan selamlarımızla, birbirimize olan ikramlarımızla, birbirimize olan tanrı misafirliğimizle hayatımızı anlamlandıralım. Birbirimize olan tanrı misafirliğini sadece evlerimizle sınırlı tutmayalım ve yüreğimizin sonsuzluğuna değin konuk olalım. Ki böylesi bir misafirliğin güzelliği sırların en güzel sırlarını doğurarak büyütecek ve yetiştirecektir.
***
“ Kıyamet günü bir kul gelir, hesabı görülür. İyilikleri ve kötülükleri eşit çıkar da hasımlarını razı edecek bir iyiliğe muhtaç kalır. Allah Teala şöyle der; “ Ey kulum senin için bir iyilik kaldı eğer o da olursa seni cennete sokarım. Bak, insanlardan iste belki birisi sana bir iyilik hibe eder.” O kul da gelir ve saflar arasına girer. Anasından, babasından sonra da arkadaşlarından ister. Hepsine kendi kapılarında konuşur da kimse ona icabet etmez. Herkes der ki; “ Ben de bugün bir iyiliğe muhtacım. “ Ve böylece o kul yerine geri döner. Hak Teala ona sorar ve der ki; “Ne getirdin.” O da şöyle cevap veririr. “ Ey Rabbim! Hiç kimse bana iyiliklerinden bir tanesini vermedi.” Allah Teala der ki; “ Senin hiç vefakar bir dostun yok muydu?” O kul da böyle bir dostunu hatırlayarak, ona gider ve iyilik ister. Dostu da verir. O kul yerine geri gelerek bunu Rabb’ine haber verir. Allah Teala der ki ; “ Ben ondan bu iyiliği kabul ettim ve onun hakkından da hiçbir şey eksiltmedim. Seni ve O’nu affettim. “ ( Hadis)
***
“ Bizim için şefaatçiler de yok, sıcak bir dost da yoktur. “ (Ayet)
***
“ Gün akşam oldu bugün de bir dost bulamadım “ (Türkü)
Her akşam yüreğimde yeni yetme bir derviş ağlamaya devam etmektedir. Yarının ümit ışığında sadece son bir defaya mahsus olmak kaydıyla yine de bekleyeceğim. Beklediğim elbette ki sensin. Sen hangi sen olduğunu bütün senler arasında da olsan bilmektesin. Sen.
Konya’da bir gül bulmak adına
http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=5.0 devamını okumak için linki tıklayınız