Eşcinselliğin doğaya aykırı eylem olduğunu vurgulayan 171’inci madde üzerindeki tartışmalar gündemimizin bu kadar başında mı olmalı?.. Konu adeta mahalle baskısına dönüştürüldü. Bu baskıyı uygulayanlar herkesin eşcinsel hakları üzerinde konuşmasını dayatıyor. Demokrasi bunun neresinde? Bu ülkenin bütün sorunlarını çözmüşüz de geriye acilen halletmemiz gereken bir tek 171'inci maddenin kaldığı düşüncesine katılamıyorum.
Eşcinsel haklarını yasayla tanıyan ülkeler o duruma gelinceye kadar insanlık tarihine şekil veren nice evrimler geçirmişler, nice kültürel, sosyal ve siyasal sorunlar çözmüşlerdir. Şimdi biz toplum olarak hiç o evrimleri yaşamadan, sistemsizlikleri sistem eylediğimiz, uygar kadın ve erkek haklarını bile kurumsallaştıramadığımız bu çarpık düzenimiz içinde eşcinsel haklarının verilmesine odaklanırsak, dünya çapında da, tarih önünde de gülünç oluruz.
Bugün “uygar” olarak tanımlanabilen hiçbir ülkede eşcinselliğin özgürleştirilmesi kolay olmadı. Bu aşamaya toplumun değer yargılarına karşı büyük mücadeleler sonucu gelindi. Buna rağmen en ileri eşcinsel özgürlüklerin olduğu ülkelerde bile hala eşcinselliğe olağan gözle bakamayan büyük kitleler vardır. Bu konu bir tabu ve ahlak meselesi olmaktan çıkarılamadı. Eşcinseller toplumdan dışlanmış durumda yine kendi kurumlarında ve kulüplerinde bir araya gelebilmekte, topluma katılabilmeleri sınırlı kalmaktadır.
Doğa erkeği erkek gibi, kadını da kadın gibi yaşaması için yaratmıştır. Kadınlık hormonlarının ağır bastığı erkeklerin cerrahi müdahaleyle kadına, aynı durumdaki kadınların erkeğe dönüştürülmesi olayına ise doğal bakarım. Bu, cinselliği belirleyen hormonlarla ilgili bir tıp ve sağlık olayıdır. Bunun dışındaki davranış biçimleri elbette ki doğaya aykırıdır. Erkek olarak yaratılmış bir kişinin kadın gibi, kadın olarak yaratılmış bir kişinin de erkek gibi yaşamasının ve hemcinslerine ilgi duymasının doğallığı nedir?.. Bunu bana hiç kimse açıklayamaz.
Eşcinselliğin hastalık değil de bir tercih ve norm olduğunun savunulması, buluğ çağındaki çocukları etkileyebilecek bir çağrışımdır. Bu propagandayla etkilenen çocuk, cinsel yaşamını yönlendirmede karmaşa yaşar. Psikolog Mehmet Çakıcı’yı Reşat Akar’ın “Son Durum” programında izledim ve çelişkisine tanık oldum. Eşcinselliğin hastalık olmadığını savunan Çakıcı, daha sonra eşcinselliğin erkek çocuğun küçük yaşlarda annenin etkisinde kalması sonucu ortaya çıkan psikolojik bir durum olduğunu söyledi. Psikoloji biliminde “Elektra kompleksi” denilen bu durum psikolojik hastalıktan başka nedir ki?..
Kutsanması adına bu kadar devinimlerde bulunulan eşcinselliği, kutsama erkini ruhani bir hak ve yetki olarak uhdesinde bulunduran hiçbir din kutsamamış, tam tersine lanetlemiştir. Din kitaplarında cinsel eğilimlerin Tanrı tarafından nasıl ağır biçimde cezalandırıldığının anlatımları vardır. Lut kavmine Tanrı’nın layık gördüğü akıbet bu anlatımların en ünlüsüdür.
Kutsanmasına çalışılan eşcinselliğin tüm erkek ve tüm kadın nesline yayıldığını düşünün. Erkekler erkekle birlikte, kadınlar lezbiyen ilişkileri gereği kadınla birliktedir. O zaman beşeriyetin sonu gelmez mi?
Annesiniz, babasınız. Sizi empatiye davet ederim. Olayın sınamasını anne ve baba kimliğinizle yapınız: Hangi anne ya da baba neslini devam ettirmesini beklediği çocuğunu eşcinsel konumda görmek ister? “Ben isterim” diyen anne ve babalar varsa beri gelsinler ve bu istençlerini toplumun önünde mertçe söylesinler.
Bir yandan çocuk istismarına karşı çıkmak, öte yandan eşcinselliği savunmak bir çelişkidir. Çocuk istismarını yapanların da genellikle eşcinseller olduğunu unutmamak gerek. Eşcinsellikle ilgisi olmayan hiç kimse "çocuk" denen kutsal varlığa dokunmaz.
AIDS gibi bir dünyasal dramı bilmek ve analiz etmek için hekim olmaya gerek yoktur. AIDS denen o çağdaş bulaşıcı ve ölümcül vebayı tetikleyen de eşcinselliktir. Binlerce eşcinsel AIDS'ten öldü ya da AIDS'in pençesindedir. Bu durum bile eşcinselliğin doğaya aykırı bir cinsel eğilim olduğunun göstergesidir. Doğaya aykırı ilişkiden çağımızın en korkunç hastalığı türemiştir. Bir yandan AIDS’e karşı mücadele vermek, bir yandan da AIDS’in kaynağı olan eşcinselliği savunmak bir başka çelişkidir.
Bu gerçeklere rağmen başka ülkelerde eşcinsellere neden mi özgürlükler ve haklar tanındı? Bu sorunun yanıtını ben kariyer sahibi ve yüksek eğitimli genç bir bayanın bana gönderdiği satırlarda gördüm. İşte o satırlar:
“Modern dünyanın büyük zaferi !!! Dünyanın bir yerinde çocuklar açlıktan ölmeye terk edilirken, başka bir yerinde savaş ve teröre kurban edilirken veya başka bir yerlerde şiddete uğrayıp istismar edilirken, güçlünün güçsüze zulmü her geçen gün artarken, dünyada cinsiyet ayrımcılığının ve ırkçılığın önüne geçilemezken, insanlar düşüncelerinden dolayı yargılanmadan hapse atılırken veya faili meçhul bir şekilde öldürülürken, eşcinsellerin her türlü haklarının korunması, meşrulaştırılıp ve norumlaştırılması hemen hemen başarıya ulaşmıştır...Bazen düşünüyorum da acaba dünyayı yöneten egemen güçler homoseksüel bir ekolden mi geliyorlar ?."