50-52. seans
Seansa dair yazıma geçmeden önce, son birkaç aydır hem HK’nın hem de dolaylı olarak benim geçtiğimiz zorlu süreçten ve bu sürecin bana kattıklarından bahsetme ihtiyacı hissediyorum.
HK'nın "Eşcinsel terapi maceramız son bulmuştur." yazısını gördüğümde adeta şok geçirdim. "Ulan, yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik, şimdi olacak iş mi bu?" diye kara kara düşünmeye başladım. Motivasyonum ciddi şekilde düştü. "Pes mi etsem acaba? Belki de bu bir işarettir?" gibi düşünceler aklımdan geçti. Ama sonra kendime şunu sordum: Pes etsem ne olacak? Bunca seansın, onca deneyimin, eşcinsel hayatı dibine kadar yaşamış insanlarla yaptığım konuşmaların ardından gerçekten mutluluk var mı o yolda?
Bunca emeğin ardından, daha da karanlık bir yola girmenin gereği var mıydı? Üstelik yaşım da ilerlemişti. Eğer eşcinsel hayat gerçekten güzel olsaydı, ergenlikten beri içinde olurdum. Şimdiye kadar girmediğime göre, bundan sonra da gerek yok diye düşündüm ve kendimi toparladım. Zaten, aldığım terapiler sayesinde, oturup kara kara düşünmenin bana hiçbir fayda sağlamadığını idrak etmiştim. Bu yüzden, "HK çok zor bir dönemden geçiyor, belki de anlık bir duygusallıkla böyle bir şey yazdı." ihtimalini göz önünde bulundurarak, bu belirsiz süreci en az hasarla atlatmaya karar verdim. Kendi kendime "Bundan sonra terapi olmasa da artık öğrendiklerimle, elimden geldiğince devam ederim." dedim.
Ertesi gün HK’yı arayıp ona biraz moral vermeye çalıştım dolaylı olarak kendime de tabi

. O da, içinde bulunduğu zor duruma rağmen, bana küçük de olsa moral verdi. 😄 Konuşmamızın ardından içim biraz daha rahatladı: "En azından HK hayatta, arada bir konuşuruz, varlığı bile yeter." diye düşündüm.
Ayrıca Koyugri ile de görüştüm. Bana, artık yeterince terapi aldığımı ve belli bir seviyeye ulaştığımı söyledi. Bundan sonra, danışacak kimsem olmasa bile, hayattaki zorluklarla kendi başıma başa çıkmayı öğrenmem gerektiğini, erkek olmanın aslında böyle bir şey olduğunu belirtti. Ona hak verdim ve buradan kendisine teşekkür ediyorum. 😊
HK bu tweetleri atmasaydı, ona buna sataşmasaydı, kazanamayacağı savaşlara girmeseydi, biz de uslu uslu terapilerimize devam etseydik diye düşündüm ve kendi içimde sinirlenip kızdım. Fakat bu zor döneminde ona olan öfkemi doğrudan yansıtmak istemedim.
"Acaba yine ezikliğimden mi hocaya öfkemi yansıtamıyorum?" diye sorguladım kendimi. Ama gerçekten öyle olsaydı, daha önce yaptığım gibi foruma yazıp öfkemi dışa vururdum diye düşündüm. Hayır... Sonuçta, HK zaten zor bir dönemden geçiyordu ve ben de bu süreçte ona bir darbe daha vurmak istemedim. Tamam, kendi sonunu biraz da kendi hazırlamıştı, kaşınmıyor değildi. 😅 Ama ofisinin kapatılması gerçekten hak etmediği bir darbeydi ve bu süreçte mağdur olmuştu. Üstelik yalnızca bununla da kalmamış, başka yerlerden de sistematik saldırılara maruz kalıyordu.
Terapiler bundan sonra devam etmeyecekse bile, zaten olması gerekenden çok daha fazla ilgilendi, seanslar yaptı, elinden geleni fazlasıyla verdi diye düşündüm. Ayrıca, ortada başka bir "eşcinsel terapist" örneği olmadığı için, "Ama o böyle yapmıyor, kimseye sataşmıyor, sen neden böyle yapıyorsun? Kendini de, bizi de mağdur ediyorsun!" diyerek onu suçlama hakkını kendimde göremedim.
Demek ki uslu uslu oturarak, kimseye sataşmadan, düşman yaratmadan, başkalarının ne dediğini umursayarak eşcinsellikle ilgili terapi hizmeti vermek mümkün olmuyordu.
Bu süreçte HK’yı daha yakından tanıma fırsatım oldu. Daha önceki yazılarımda adama neler neler dedim; egoist, kendini beğenmiş... Şimdi dönüp bakınca hepsini silmek istiyorum. Böyle samimi, mütevazı, içten ve halkın içinden biri hakkında nasıl böyle şeyler yazmışım? 😄
Aslında, adam bu alanda egoist olmaya mecbur kalmış gibi geliyor bana. Bunun sebebi de, bir yanda salak İslamcılar, diğer yanda ise bir şey bildiğini zannedip de hiçbir şey bilmeyen solcuların kibri. (Bu konuya zaten ayrı bir paragraf açacağım. 😃)
HK gerçekten içinden geldiği gibi yaşayan biri. "Karşımdaki benim hakkımda ne düşünür? Rezil olur muyum?" gibi kaygıları yok. İlk seanslarda, terapi dışında da beraber vakit geçirmemizi, gezmemizi biraz garipsiyordum. Malum, diğer psikologlar terapi dışında asla danışanlarıyla görüşmüyor. Ama şimdi biraz daha iyi anlıyorum; HK böyle yapıyor çünkü diğer psikologlar gibi "Acaba danışan benim hakkımda ne düşünür?" kaygısı taşımıyor.
Ayrıca, bana sık sık "Ben de senin gibiydim." diyor. Yani, benim için aşması zor olan "Eyvah, millet hakkımda ne düşünür?" kaygısını zamanında yaşamış ve aşmış biri. Bu anlamda, bize sadece terapiyle değil, kendi hayatıyla da örnek oluyor.
Tanıma sürecinde, hocanın malum zat-ı muhterem A.Ş.K. 😊 ile olan ilişkisini de gözlemleme fırsatım oldu. Dışarıdan bakınca, biri 50 yaşında, diğeri 70 yaşında… Ne bu böyle, çocuk gibi? Komik bir ilişkileri, tuhaf bir dinamikleri var. Bir yandan şeyh-mürit ilişkisine benziyor ama tam olarak da öyle değil.
Bana kalırsa, aralarındaki bağ Yunus Emre’nin "Bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun" dediği türden veya Mevlâna-Şems ilişkisine benzer, tasavvufi bir bağ. Ama benim gördüğüm kadarıyla, HK çok daha seven, çok daha hayran olan, daha fazla fedakârlık yapabilecek taraf. Belki bunda yaşının daha küçük olması ve A.Ş.K.'ın Türkiye’nin en tanınan, kendini kanıtlamış sanatçılarından biri olmasının da etkisi vardır.
Göreceli olarak baktığımızda, HK son on yıldır Türkiye’de bu alanda tek, A.Ş.K. ise uzun bir dönem boyunca sanatında tek. Bana sorarsan, hem dünya hem ahiret açısından hangisi daha büyük iş yapıyor, insanlığa daha çok hizmet ediyor, daha imkânsızı başarıyor? Tabii ki HK. Hem benim gözümde hem de bence Allah katında, HK'nın bu konuda yanına bile yaklaşılmaz.
HK’nın ona karşı mazoşist duruşu bazen sinir bozucu, hatta karizmasını çizen bir izlenim veriyor. Ama az önce de belirttiğim gibi, bu duruşunun farkında olmasına rağmen kimseyi takmaması ve içinden geldiği gibi yaşaması, aslında ona tekrar bir karizma katıyor. 😃
İkisinin arasındaki ilişki, aslında iki erkeğin erotizm olmadan nasıl güçlü bir sevgi ve saygı bağı kurabileceğinin iyi bir örneği. Bu da, eşcinsellerin çoğunun başlangıçta saf ve temiz duygularla başlayıp, sonrasında erotizmin devreye girmesiyle bu duyguları nasıl yok ettiğini fark etmesine sebep olabilir. En azından bende öyle oldu. 😄
Ama özetle, HK bana bu bağı biraz abartıyor gibi geliyor. Açıkçası pek ilgimi çekmiyor. A.Ş.K. kesinlikle ona değer veriyor ama HK adım atmadıkça aralarında herhangi bir ilişki gelişmiyor. Bana oldukça tek taraflı görünüyor.
Muhafazakârları ve cemaatleri sorgulama sürecim, artık doğrudan tiksinmeye evrildi. Hiçbir şeye gerçek anlamda çözüm bulamıyorlar ama çözüm sunanları da desteklemiyorlar. Ya işlerine gelmiyor ya da o kadar cahiller ki, kendi uydurdukları çözümleri kendilerine gerçek çözüm diye yutturuyorlar.
Bu eşcinsellik meselesi benim için adeta bir turnusol kağıdına dönüştü. Sağcısı, solcusu, ortacısı fark etmeksizin; kim salak, kim angut, kim ikiyüzlü, şeref yoksunu, çıkarcı, hepsini fark etmemi sağladı.
Düşünüyorum da, eşcinsellik bana çok ağır bedeller ödetti ama birkaç faydası da olmadı değil. Eğer bu mesele hiç olmasaydı, büyük ihtimalle hayatım boyunca İslamcı ve dindar geçinen tayfanın boş ideallerine ve kurallarına ömrümü adayacak, kendimi heba edecektim. Gerçek yüzlerini bu kadar net ve çıplak bir şekilde asla göremeyecektim.
HK, yeni döneme ilk danışan olarak beni aldı. Gururlanmadım değil. Bu süreçte onun yanında olan ve suçlamayan birkaç danışandan biri olduğumu öğrendim. Sanki bir imtihandan geçmişim gibi hissettim. Ancak, bu süreçte onu destekleyen danışanların bu kadar az olmasına hem şaşırdım hem de üzüldüm. HK’nın bu duruma üzülmesine ise ayrıca şaşırdım. Sonuçta, danışanlarının böyle bir durumda nasıl tepki vereceğini benden daha iyi bilmesi gerekmiyor muydu? 😃
Gerçi, benim de geçmişte başarısız bir terapi sürecim olmasaydı, HK’dan başka gidebileceğim bir psikolog olmadığını bilmiyor olsaydım, belki ben de onu suçlar ve psikolog değiştirmeye kalkardım. Kim bilir? 😄
Kendime gelecek olursam...
Önceden, her hafta HK’nın ofisine gidiyor, “Bir sorun olursa nasıl olsa terapi yapar, hallederiz.” diye düşünerek verdiği ödevleri boşluyordum. Ancak ofis kapatılınca, mecburen ödevleri yapmak zorunda kaldım. 😅
Zaten en çok ertelediğim şey, Elif ile sevişmeleri kaldırmam gerektiği konusuydu ve onu hallettim. Bir diğer yapmam gereken şey ise, mevcut iş yerimdeki işimi bitirmeye odaklanmaktı. Hayatımda başka öncelikli bir mesele yoktu. İş yerimden ayrılmama birkaç ay kalmıştı ve yoğun çalışmam gerekiyordu.
Elif ile ilişkimiz mükemmel olmasa da, arada korkularım ve kaygılarım depreşse de, en azından sorunsuz ilerliyordu. Fakat en çok aile konusu beni yoruyordu. Annemle, son yüzleşmemizden beri hâlâ konuşmuyordum. İşten ayrıldıktan sonra Elif ile söz yapmayı planlıyorduk. Ancak içimi kemiren düşünceler vardı:
Ya annem sözümüze gelmezse? Elif’in ailesinin yanında küçük düşersem? Evde büyük bir kavga çıkar mı?
Bu düşünceler kafamda dönüp duruyor, geceleri uyumakta zorlanıyordum. Babam ise sağ olsun, “Anneni zorla da olsa getiririm, merak etme.” demek yerine, “Annen büyük ihtimalle gelmez. O gelmezse ben gelirim, oğlumun yanındayım.” diyordu.
"Sağ ol baba! Senin gelmen de büyük zahmet (!) zaten." 😑 Yani, babamdan yine bir cacık olmuyordu maalesef.
HK ise özetle, asla geri adım atmamam gerektiğini, normal bir annenin ne olursa olsun oğlunun sözüne gelmesi gerektiğini söyledi. (devam edecek)