İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - LacivertEmre

Sayfa: [1] 2 3 ... 6
1
Unuturum diye uyudum
Yine seninle uyandım, belli ki
Uyurken de sevmişim seni.

- Cemâl Süreyya

2
Deli Etme Beni Aşk (Orijinal Plâk Kaydı)


Öğrenecek miyim onsuz yaşamasını
Özlemi hep içimde ölünceye dek

Emre Volkan LACİVERTOĞLU
10-Kasım-2024
<s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3>

3
İnsanı Anlamada Farklı Yaklaşımlar: Psikanaliz, Şizoanaliz ve Nefs Kavramı Bağlamında Psikolojik Tahliller

Özet

Çalışmanın konusu İslâmî ilimler, psikanaliz ve şizoanaliz yaklaşımlarının insanı tanımlamasıdır. Çalışmanın problemi ise, modern ve postmodern teorilerin insanı ele alma biçimlerinin daha çok bedensel olması ve bu tanımlamaların yetersiz kaldığının görülmesidir. Zira modern ve postmodern bilimler nefs, rûh, akıl ve irade gibi insanın manevî özelliklerini ve kul olma boyutunu ihmal etmektedir.

Amacı psikanaliz ve şizoanalizin birey tahlillerinin değerlendirilmesi ile İslâm’daki nefs tanımından yola çıkarak insanın mahiyetinin daha bütüncül bir anlayışla tekrar sorgulanmasıdır. İnsanı tanıma ve anlama konusunda çok önemli veriler sunan modern ve postmodern yaklaşımların eksik kalan spritüel tarafını İslamî ilim anlayışının insan tarifiyle tamamlamak mümkün olacaktır. Böylece insan, farklı bakış açılarıyla ele alınacak, karşılaştırma ve eleştirilerle daha iyi tanımlamalarına ulaşılacaktır.

Çalışmanın önemi ise birbirinden farklı üç bilimsel paradigma olan İslâmî, modern ve postmodern teorilerin insan yaklaşımlarının bir arada incelenmesidir. Modern dönemde insanı tanımlamak ve anlamak için yapısalcılık, gestalt, işlevselcilik, davranışçılık ve psikanaliz gibi pek çok yaklaşım geliştirilmiştir.

Postmodern dönemde ise bu yaklaşımların eksiklikleri vurgulanarak biyolojik, nörobilimsel, evrimsel, psikodinamik, davranışsal, bilişsel, insancıl, sosyokültürel, eklektik ve şizoanaliz gibi teoriler geliştirilmiştir. İslâm ilim geleneğinde de insanı tanımlamaya ve insanı anlamaya özen gösterilmiş; insan, özellikle nefs, rûh, kalb, akıl, irâde ve müradifleri bağlamında açıklanmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler
Psikoloji, İnsan, Nefs, Psikanaliz, Şizoanaliz, Anlama.

KAYNAK
İnsanı Anlamada Farklı Yaklaşımlar: Psikanaliz, Şizoanaliz ve Nefs Kavramı Bağlamında Psikolojik Tahliller (28 sayfa pdf) için aşağıdaki linki kullanabilirsiniz
https://dergipark.org.tr/tr/pub/jad/issue/76744/1228793

4
DÖLLENİN HAYAT BULUN

Dölöz (Deleuze)  haklı olabilir mi?
Bir eksiklik üzerine kurulu Psikanaliz den geçersek kendimizi hep hasta mı kabul ediciz?

Belki de Ödipal i yok ederek suç suçlu eksiklik üzerine kurulu analizler yerine arzuyu yücelten Şizoanaliz'den geçmeliyiz?

Türkiye'de şizoanaliz yapan Psikolog var mıdır? Eğer yoksa ben talibim... Türkiye'nin ilk ŞİZOANALİSTİ olurum.

Hem bu Fransız süpyancı Felsefeci Deleuze'ün isminin okunuşu da pek manidar Döl-öz yani çoğalmayla üretimle alâkalı... Ve Dölöz o kadar üretkendir ki hayatı boyunca tırnaklarıni kesmemiştir.

Buradan da şunu anlıyoruz Psikanaliz ve Psikoloji öldürür, Şizoanaliz dölleyerek yeşertir ve yaşatır.

Yaşasın ŞİZOANALİZ...!!! Ölsün Ödip'in şişko bacakları.

Emre Volkan Lacivertoğlu
23 Ağustos 2024

iletişim
LacivertEmre@hotmail.com

5
ŞİZOİD BİLİNÇDIŞI YOK ETME ÜZERİNE KURULUDUR

Neyin yok edilmesi? Suç-hadım edilme ve yasa üzerine kurulan Oedipusun yok edilmesidir.

Şizoanalizin amacı Oedipustan daha etkili veya daha iyi bir bilinçdışı çözümlemesi yapmak değildir. Onun amacı Oedipusun bilinçdışını yerinden ederek, onun dışlayıcı, baskıcı, negatif ve hınç düşüncesine dayalı yapısını sökerek, gerçek problemlere ulaşmaktır. Şizoanaliz yoksun olma ve bunun neden olduğu olumsuzlamayla işlemediğinden, şizoid cinsellik belli bir simgeyle özdeşlik kurmak yerine, olabildiğince farklarla çoğalabilen cinsellikler üretir. Bu nedenle şizoid bilinçdışı, dayatılan kodlardan kaçan çoklu cinsellikler ve bağlantılarla ilişkilidir.

Oedipalleşme sürecinden, belli bir yer yurt zemininden kaçabilenler şizolardır
Deleuz&Guattari 2008a: 75).

Şizolar akışlarını belirsiz, düz, pürüzsüz yüzey olması anlamında çölün içerisine doğru taşır. Oedipusun işleyişinde dışlayıcı, baskıcı ve negatif bir üçlü zincir vardır. Şizoanaliz ise üçlü yapının dışında yer alarak kendinde fark düşüncesine dayalı şizolar üretir. Şizo ne dışlayıcı ne baskıcı ne de negatiftir. Şizo erkek veya kadın olarak adlandırılamaz, o ne erkek ne de kadındır, o cinsiyetsizdir. Şizolar
“ya” “ya da” ile değil “ya” “ya da” “ya da” ile işlerler. Hep bir başka yol daha vardır, iki seçim yerine çoklu seçim üretirler. Bu “ya-ya da” “ya da”nın işlevi, şizofrenleri hep kendi sınırlarının dışına taşımasıdır
(a.e., 85). Bu nedenle şizonun sınırı yoktur. O yalnızca sürekli olarak kendini kendi köklerinden kopararak varolur. O, yalnızca yaşlı bir adam olarak kız olur veya bir kurt olarak Hegel olur, böylece sürekli başka bir şey olur (a.e., 96).

Şizoanaliz “bu nedir?”, “anlamı nedir?” sorularının yerine, “hangi biri?” sorusuyla bilinçdışının farklı çokluklarla bağlantı kurmasını sağlayarak, bilinçdışının arzu makinesini üretir. Sabit bir anlamı olmayan bilinçdışı, işlevsel olan bağlantılarla
arzu makineleri oluşturur. Arzu makinesi olan bu bilinçdışı konuşmaz, çünkü o mühendistir (a.e., 197). O, anlamı ifade eden ve temsil eden de olmayıp üretici olandır. Bir sembol veya anlam arzu makineleri gibi işleyen, bir sosyal makineden öte hiçbir şeydir. Arzu makineleri sosyal makinelerin içinde onların işlevlerine göre bağlantılar üretir.

NOT:
Deleuze-Guattari şizoanaliz, şizo ve şizoid kavramlarını zihinsel yarılma veya bölünme anlamında değil, yaratıcı düşünme anlamında yeniden oluştururlar.

Kaynak
https://dergipark.org.tr/tr/pub/kaygi/issue/27372/288054

6
Deleuze-Guattari: Şizoanalitik Ontoloji Düzleminde Oedipal Bilinçdışının Yersizyurtsuzlaştırılması

Sinan Kılıç

Özet
“Arzu nedir?”, “arzunun temelinde ne yatmaktadır?”, “arzunun oluşumunda biyolojik yapı mı yoksa sosyal yapı mı belirleyicidir?” “arzunun işlevi nedir?” vb. sorulara düşünce tarihi boyunca farklı anlamlarda pek çok yanıt verilmiştir. Bu yanıtlar analiz edildiğinde ise düşünce tarihinde arzuyu negatif ve pozitif düzlemde irdeleyen iki farklı düşünce geleneğinin yer aldığı görülür. Arzuyu pozitif düzlemde çözümleyen gelenek hazzı olumlayan Aristoppos ve Epikuros’dan başlayıp Spinoza, Nietzsche, Lyotard, Deleuze-Guattari çizgisiyle devam ederken; arzuyu olumsuzlayan gelenek Sokrates, Platon çizgisiyle başlayıp Descartes, Freud, Lacan çizgisiyle devam eder.

Arzuyu olumsuzlayan gelenek arzuyu daha çok iştaha ile özdeş kıldığından, arzuyu yoksunluk olarak değerlendirir; arzuyu olumlayan gelenek ise onu libidinal enerji, varlığını sürdürme çabası, yaratım gücü olarak değerlendirdiğinden, arzuyu sevinç ve güç istenci anlamında olumlar. Deleuze-Guattari’ye göre arzuyu olumsuzlayan geleneğin bir ürünü olan psikanaliz arzuyu bilinçdışındaki yoksunluk olarak değerlendirdiğinden, psikanalitik çözümlemede bireyin bilinçdışında yoksun kaldığı şeyin kökenine doğru, geriye doğru bir iz sürülür.

Buna karşın şizoanaliz bireyin bilinçdışının herhangi bir şeyden yoksun kaldığı ön kabulü yerine, bireyin bilinçdışındaki arzusunun, libidinal enerjisinin yeni bağlantılarla üretime, yaratıma geçişinin, akışının nasıl olanaklı olabileceği üzerine kurulur. Bu çalışmada ise aşkınlığa değil içkinliğe dayalı şizoanalitik ontolojiyle arzunun sürekli yersizyurtsuzlaştırılmış bağlantılarla şizoid geçişinin, akışının olanaklılık düzlemi çözümlenecektir.

Anahtar Kelimeler
Arzu, Oedipus, Anti-Oedipus, Bilinçdışı, Şizoanaliz, Arzu Makineleri, Köksap, Yersizyurtsuzlaştırma

Kaynak
https://dergipark.org.tr/tr/pub/kaygi/issue/27372/288054

7
OBSESİF DANIŞANIN, TERAPİ ODASINDA HİSTERİZASYON SÜRECİNDEN GEÇEREK İYİLEŞMESİ

Ödipal dönem öncelikle çocuğun annesinin fallusuyla özdeşleştiği konumu bırakarak başka bir konum olan fallusa sahip olma aşamasına geçmesiyle, yani simgesel kastrasyona dahil olmasıyla gerçekleşen bir süreçtir. Bu süreç, Baba-nın-Adları (Des noms-du-père) metaforu üzerinden baba işlevini sağlayarak ruhsal yapıların oluşumunu belirler. Baba işlevi, öznenin arzusuyla ilgili bir düzenlemeyi sağladığı gibi aynı zamanda bir uyumsuzluğu da beraberinde getirmektedir. Bu yüzden, ödipal dönemdeki babanın sadece normatif değil aynı zamanda patojenik özellikleri vardır. Lacan, gerçek, imgesel ve simgesel baba kavramlarını geliştirerek, özellikle imgesel baba figürünün obsesyonel yapının nedenini anlamada önemli olduğunu ve simgesel baba ile özdeşleşmenin imgesel baba üzerinden geçekleşerek simgesel kastrasyonu sağladığını belirtmiştir (Dor, 1999; Grigg, 2008).
 
Genel olarak, öznenin baba işleviyle ilişkisi bağlamında oluşan ruhsal yapılardan biri olan nevrotik yapıdaki fantazm yapılanırken histerik, kendisini bu fantazmın içinde Başka’da eksik olan nesne olarak inşa ederken; obsesif ise bu eksiği, dolayısıyla Başka’nın arzusunu redderek, aslında kendi arzusunu bir imkansızlık olarak sürdürür çünkü Başka’nın arzusu ile bağlantı obsesyonel yapıda sorgulanmaz, aksine bu sorgulamadan kaçınılır. Bu durum obsesifin, Başka’nın arzusu ile bağlantısının olmadığı anlamına gelmez, aksine bu bağlantı gizlenmiş veya üzeri örtülmüştür. Bu yüzden obsesifin analitik yönelimli bir psikoterapi sürecine başlarken aynı zamanda bir histerizasyon sürecinden geçmesi gerekir. Histerizasyon arzuyla, özellikle de Başka’nın arzusu ile ilişkisi bağlamında konum değişikliğini ifade eder (Soler, 1996).

N. Bey’in terapi sürecine başladıktan sonra bir histerizasyon sürecinden geçerek ilerleyen seanslarda kendisi için önemli sorgulamalar içerisine girip obsesyonel yapısıyla ilgili olarak annesinin söylemindeki imgesel baba figürü üzerinden geliştirmiş olduğu imgesel özdeşleşimini sorguladığı gözlenmiştir. Örneğin, ilk seanslarda N. Bey; annesinin, babasına ve kendisine yönelik sürekli şikayet halinde olduğu durumdan bahsederken daha sonraki seanslarda bu durumu sorgulayan bir konuma geçmiştir. Bir seansta “annemden kendimden
hoşuma gitmeyen bir kusur görüyorum, sürekli şikayet etmek” diye ifade ederek, bir yandan annesiyle ilişkisindeki konumunu sorgulaması, N. Bey’in aynı zamanda histerizasyon üzerinden simgesel kastrasyon ile sonuçlanan simgesel babaya olan yönelimini düşündürmüştür. N. Bey, ilerleyen seanslarda da annesi ile olan imgesel düzeydeki ilişkisini sorgulamasına benzer şekilde kız arkadaşıyla ilişkisindeki arzusu ve dolayısıyla da Başka’nın arzusuyla ilgili daha fazla sorgulamalar içerisine girmiştir. Bu gelişmeler, Lacanyen yaklaşımda özellikle obsesyonel yapıda, simgesel kastrasyonla ilişkili olan simgesel babanın, imgesel baba figürü üzerinden çalışılarak sağlandığı görüşüyle de örtüşmektedir (Dor, 1999).

Özetle, Lacan’ın psikanalizde baba sorununu netleştirmesinin getirdiği önemli yeniliklerden biri de obsesyonel yapıya yönelik psikanalitik tedavi yaklaşımında baba işlevinin hangi bağlamda değerlendirilebileceğine dair yeni bir perspektif sunmasıdır. Lacan’a göre obsesyonel yapıdaki agresifliğin kökeni oidipus kompleksidir ama oidipus kompleksi simgesel, imgesel ve gerçek açısından ele alındığında süperego simgesel babadan değil; imgesel babadan gelir. Bu aynı zamanda ego ideali ve süperego arasındaki ayrımla da desteklenir. Ego ideali, yasanın içselleştirilmesi ve simgesel baba ile desteklenen özdeşleşim ile ilgiliyken süperego ise yasanın kavramsallaştırılması ve aktarımındaki hata olarak imgesel baba ile ilişkilidir (Grigg, 2008). Böylece, obsesyonel yapıdaki öznenin analitik deneyim içinde simgesel babayla ilişkili olan simgesel kastrasyonu aynı zamanda öznenin arzusunun yörüngesini üreterek onun histerizasyon sürecinde Başka’nın arzusunu merak ettiği bir konuma geçmesini sağlar.

Histerizasyonda ise özne bir cevap beklentisiyle terapisti bildiği varsayılan özne konumuna koyarak kendisini bir soru olarak sunar. Böyle bir durumda terapist ise soruyu histerizasyon sürecinden geçen obsesyonel yapıdaki özneye yönelterek onun kendisi üzerinde çalışmasını ve böylece zamanla simgesel baba işlevi üzerinden simgesel kastrasyona dahil olmasını destekleyen bir konumda yer alabilir (Soler, 1996).

Benzer şekilde N. Bey de terapi seansları ilerledikçe bir histerizasyon sürecine dahil olarak kendi arzusuyla ilgili çeşitli sorgulamalar içerisine girmiş ve kendisini daha fazla çalışmaya başlamıştır. Yani imgesel baba figürü ile ilişkili imgesel düzeydeki ilişkilerini çalıştıkça simgesel baba işleviyle ilgili simgesel kastrasyona daha fazla dahil olmuştur.

Son olarak, bu çalışmanın obsesyonel yapıda baba işlevinin rolüne ve obsesyonel yapının analitik yönelimli psikoterapi sürecine dair önemli bir katkı sağlayacağı düşünülmüştür. Bununla beraber bu çalışmanın, bir vakanın analitik yönelimli terapi sürecinin incelenmesine dayanması, çalışmanın genel bir sınırlılığı olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenle, ileride obsesyonel yapı ve baba işlevi arasındaki ilişkinin daha fazla sayıdaki vaka örnekleri üzerinden çalışılması, bu konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabilecek ve bu konuyla ilgili Lacanyen literatüre daha fazla katkı sunabilecektir.

Kaynakça
AYNA Klinik Psikoloji Dergisi, 2021, 8(2), 199 – 220

Obsesyonel Yapıda Baba İşlevinin Lacanyen Açıdan İncelenmesi (22 sayfa pdf) aşağıdaki linkten indirebilirsiniz

https://dergipark.org.tr/tr/pub/ayna/issue/63127/815903

9
PSIKOTİKLER - SAPKINLAR - NEVROTİKLER

Nevrotik yapının genel alt kategorileri:
 - Obsesifler
 - Histrionikler

Histeride, bastırılanın (repressed) bedensel olarak geri döndüğünü ve histeriğin genellikle Başka’nın arzusunu sorguladığını ve merak ettiğini ifade eden Lacan; obsesyonda ise bastırılanın daha çok düşünce formu olarak geri döndüğünü ve obsesifin histerikten farklı
olarak Başka’nın arzusundan kaçındığını veya bu arzuyu geçersizleştirmeye çalıştığını ancak obsesifin Başka’nın arzusuyla olan ilişkisinin geçersiz değil; aslında şekil değiştirerek gizlenmiş olduğunu ifade etmiştir. Böylece nevrotik ile pervert/sapkın arasındaki en önemli fark burada oluşabilmektedir çünkü

Pervert/sapkın, Başka’nın arzusuna veya eksiğine dair bilgisi tam ve kesin olduğu için kendisini bu eksikte Başka’nın arzusunun nesnesi ve aynı zamanda jouissance’ı olarak konumlandırırken;

Nevrotik aslında bu sorgulamayı sürdüren bir
konumda yer almaktadır. Dolayısıyla, nevrotik yapının genel alt kategorileri olan obsesyon ve histeride Başka’nın arzusunun nesnesi, bilinmezlik veya bir muamma içinde sürdürülerek aslında temel fantazideki arzu sürdürülmüş olur. Böylece nesnenin bilinmezliği anguazla ilişkili olurken bu nesnenin bilinmesi ise jouissance ile ilişkili olabilmektedir. Genel olarak nevrotik yapıdaki fantazide arzu, jouissance’ın kesinliğine veya bilinirliğine karşı bir savunma olarak işlev görmektedir. Semptom ise genellikle bu savunmanın başarısızlığının bir sonucu olarak ortaya çıkar.

Örneğin histerik yapıda arzunun tatminine karşı, yani jouissance’a karşı bir isteksizlik söz konusudur. Ancak isteksizlik, histeriğin jouissance ile tüm ilişkisini kestiği
anlamına gelmemektedir çünkü histeriğin jouissance’a karşı bir savunması olduğu gibi aynı zamanda bu savunmanın başarısızlığı da söz konusudur.

Semptom olarak bastırılanın geri dönüşü, savunmanın başarısızlığını ifade eden bir gösterendir. Dolayısıyla, semptomların içinde aynı zamanda jouissance vardır. Böylece histerik özne, savunmasını bu jouissance’a karşı sürdürmüş olur. Obsesyonel yapıda ise jouissance’a doğru aşırı bir yönelim olduğu gibi aynı zamanda bu jouissance’a yönelime karşı bir savunma söz konusudur (Soler, 1996).

Jouissance’a doğru yönelim, perversiyon/sapkınlık yapısında olduğu gibi Başka’nın arzusunun nesnesi ve böylece jouissance’ı olmaya neden olabileceği için obsesif için bu durum tehdit edici bir unsurdur.

Obsesyonel yapıda jouissance’a doğru aşırı yönelime karşı geliştirilen savunma, obsesifin hem Başka’nın arzusunu tatmin etmeye yani fallusu olmaya yönelik bir eğilimine hem de baba işlevinden dolayı suçluluk duygusuna neden olarak bu eğilimden uzaklaşmasına neden olur. Böylece obsesyonel yapıda, Başka’nın arzusuna yönelik bir yaklaşma kaçınma döngüsü gelişir. Yine obsesyonel yapıdaki semptomlar da birer gösteren ve bu savunmanın başarısızlığının birer sonucu olarak jouissance içerirler (Dor, 1999; Soler, 1996).

SÖZLÜK
jouissance : Cinsel çağrışımları da içinde barındıran kavram genel olarak zevk veya semptomla ilişkili acılı zevk anlamına gelmektedir (Evans, 1996).

Kaynak
Obsesyonel Yapıda Baba İşlevinin Lacanyen Açıdan İncelenmesi (22 sayfa pdf) aşağıdaki linkten indirebilirsiniz

https://dergipark.org.tr/tr/pub/ayna/issue/63127/815903

10
Obsesyonel Yapıda Baba İşlevinin Lacanyen Açıdan İncelenmesi

Özet
Freud’un (2010/1925) Olumsuzlama (Negation) makalesinden yola çıkarak üç temel ruhsal yapıyı (psikotik, pervert/sapkın ve nevrotik) olumsuzlamanın üç biçimi olarak yorumlayan Lacan, bu ruhsal yapıları baba işlevi (paternal function) üzerinden açıklamıştır.

Ruhsal yapının oluşumunun ödipal ilişkilere dayandığını ve ödipal ilişkilerin, öznenin baba işleviyle olan ilişkisinin bir temsili olduğunu ve böylece öznenin fallus olmaktan fallus sahibi olmaya geçiş dinamiğinin baba işlevi üzerinden gerçekleştiğini belirtmiştir. Bu noktada gerçek, imgesel ve simgesel baba ayrımları üzerinde durarak ödipal süreçte devreye giren baba figürünün imgesel olduğunu belirten Lacan, simgesel babanın yapısal olarak devreye girmesinin ise tamamen simgesel veya dil üzerinden fallik gösterenin (phallic signifier) etkisiyle gerçekleştiğini ve fallik gösteren etkisinin, baba işlevi üzerinden gerçekleştiğini ifade etmiştir.

Lacan, nesne ilişkileri seminerinde, obsesyonel yapıyı L şeması üzerinde imgesel karşılık (imaginary reciprocity) kavramını kullanarak açıklamış ve böylece obsesifin imgesel düzeyde kendisi için önemli olan nesne konumundaki anne ile özdeşleştiğini belirtmiştir.

Lacan’a göre, Başka’nın arzusunu reddeden obsesif aynı zamanda Başka’nın kastrasyonunu reddetmiş olur. Böylece L şemasında obsesifin kendisi için önemli olan nesne ile özdeşleşimi imgesel eksende imgesel baba figürü üzerinden gerçekleşir. Obsesyonel yapıdaki bilinçdışı özne ise L şemasında simgesel eksende Başka’yı korumak için Başka’nın konumlandığı yerde seyirci konumundadır. Dolayısıyla, obsesifin imgesel eksende kendisi için önemli olan nesneyle olan fantazmatik ilişkisinin düzenleyicisi konumundaki fallusun yeniden konumlanabilmesi, imgesel baba üzerinden değil; simgesel baba işlevi yoluyla sağlanabilecektir.

Bu çalışmada, Lacan’ın obsesyonel yapı ve baba işlevi hakkındaki görüşleri ilgili literatür çerçevesinde ele alınmış ve obsesyonel yapılanması olduğu düşünülen N. Bey vakası, ruhsal yapı ve baba işleviyle olan ilişkisi bağlamında incelenerek tartışılmıştır.

Anahtar Kelimeler
Lacanyen yaklaşım, obsesyonel nevroz, baba işlevi, L şeması, fallus

Kaynak
Obsesyonel Yapıda Baba İşlevinin Lacanyen Açıdan İncelenmesi (22 sayfa pdf) aşağıdaki linkten indirebilirsiniz

https://dergipark.org.tr/tr/pub/ayna/issue/63127/815903


11
Kanka Bana Öyle Bakma, Anlicaklar

Nokiacı Sinan'a gelsin bu şarkı...
2024'ten 2008'e yolluyorum...
Zamanda yolculuk olması umuduyla...

Hep birlikte bir taraftan bu video klipi izlerken diğer taraftan Lacivert Emre & Nokiacı Sinan'ın dostluğunu hatırlayalım...


12
Fetiş Nesnesinin Fallus ile İlişkisi Üzerine Bir İnceleme

Sapkınlık yapısı içinde yer alan fetişizm, öznenin kastrasyon kaygısına karşı kendisini savunma yollarından birisidir. Burada babasal işlevin yetersizliği sonucu, annedeki eksikliğin özne tarafından inkârı söz konusudur. Özne, annenin baba tarafından adlandırılmamış eksiğiyle karşı karşıya kaldığında, annenin fallusu olmak ya da olmamak arasında bir seçim yapmak zorunda kalır. Yoğun bir kaygı yaşayan özne, bu durumla baş etmek amacıyla fetiş nesnesini annedeki eksiği kapatmak için bir çözüm olarak kullanır. Fetiş nesnesi, annenin arzusunun bir göstereni olarak işlev görerek annede temelde eksik olan (not have in being) şeyi örter. Böylelikle özne kendisini anneye feda etmekten kurtaracaktır. Diğer taraftan öznenin fetiş nesnesi aracılığıyla kaygısını azaltma girişimi, simgeselde bir fonksiyona sahip olamadığı için geçici bir çözüm olarak kendisini gösterecektir.

Dolayısıyla bu durum öznenin cinsel farklılığın kurucusu olan sembolik fallusla hiçbir zaman özdeşim kuramamasına sebep olacaktır. Bu çalışmanın amacı fetiş nesnesi kavramını Lacan'ın arzunun göstereni olarak nitelediği ve imgesel, simgesel ve gerçek olmak üzere üç farklı şekilde ele aldığı fallus kavramı bağlamında incelemektir.

Kaynak
https://dergipark.org.tr/tr/pub/ayna/issue/70734/1047639

.İ.
sözlük
fallus = kalkmış pen.İ.s

13
Kendini Kesen Kız Ergenlerde Babayla İlişkinin Cinsel Dürtü Organizasyonundaki Rolünün Projektif Testlerle Değerlendirilmesi

Özet
Bu çalışmanın konusu, kız ergenlerin babalarıyla olan ilişkilerinin niteliğinin cinsel dürtü organizasyonlarına nasıl etki ettiğinin incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda, cinsiyeti kız olan, her iki ebeveyni de hayatta olan, bir veya birden fazla kez kendini kesme girişimi bulunan ve psikiyatrik takibi devam eden 15-19 yaş arası 12 ergenle klinik ön görüşme yapılmış, Rorschach ve Tematik Algı Testi uygulanmıştır.

Öngörüşme ve test bulgularından sağlanan bilgiler ışığında, kendini kesen kız ergenlerde cinsel dürtünün organize edilmesinde ve ödipal arzunun bastırılmasında güçlük yaşandığı, kendini kesme eyleminin otoerotik bir faaliyet olarak deneyimlendiği sonucuna ulaşılmıştır. İdeal şartlarda çocuğun zihinsel dünyasına yaşamın ilk yılında giren baba, çocuğun kendisini etkileşimli olarak gören biriyle özdeşleştirici bir ilişkiye girebilmesi açısından benlik yapılanmasına olumlu etki eder. Diğer yandan, özellikle ilk yıllarda babanın yokluğunun veya kaybının, bebeğin saldırganlığı modüle etme kapasitesini zayıflattığı bilinmektedir.

Kendini kesme davranışı gösteren kızların babalarına karşı geri çekilmiş oldukları veya onları reddettikleri fark edilmiştir. Ergenlik döneminde ödipal çatışmanın yeniden canlanmasıyla beraber ergenin bilinçdışı ensestüel fantazileriyle başa çıkmak için kullandığı savunmalar cinselleşen yeni bedenin şartlarında yetersiz kalabilir. Bu noktada kendini kesme eylemi, bastırılamayan ödipal arzulardan uzaklaşma ve bedenin kontrolünü yeniden ele alma çabası olarak yorumlanmaktadır.

Kaynak
https://avesis.istanbul.edu.tr/yayin/82ee4c12-2ab2-42d7-9531-2b37923dd8d8/kendini-kesen-kiz-ergenlerde-babayla-iliskinin-cinsel-durtu-organizasyonundaki-rolunun-projektif-testlerle-degerlendirilmesi

14
22-Ağustos-2024
<s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3>


O Soğuk Şubat Gecesinden Yaklaşık 12 sene Sonra
Yaşıyorum Halâ Seni

O soğuk şubat gecesinden bir süre sonra barıştık. Memleketine gitmeden önceki son geceyi onun dükkanında geçirdik. Ertesi sene gelmedi İstanbul'a... O beni aramadı ben onu aramadım... Ara ara çok kısa mesajlaşmalarımız oldu...
Sonraki sene yine gelmedi İstanbul'a çünkü askerlik yaşı gelmişti...

O sene o askerdeyken telefonda çok sık konuştuk... saatlerce konuşuyorduk... her gece neredeyse 2-3 saat...
Sonra sürpriz yaptım, o askerdeyken onun memleketine gittim, babasıyla tanıştım :D

Benim vardır bu tür şok hamlelerim... ve babasının telefonundan onu aradım, çocuğun dili tutuldu... babana senin hakkında herşeyi anlattım dedim,... yani senin ne kadar temiz, dürüst ve ahlaklı bir insan olduğunu...
Askerden döndükten sonra yine bir vesileyle onun memleketine gittim 15 gün kadar kaldım... tüm kasabayla tanıştım...

Sonraki seneler ortalığı iyice karıştırdım... kasaba illallah dedi benden... uzun hikâye şu an detaylara giremem... sonra mahkemelik olduk bir sebepten ötürü...
Ve o sene sanki hiçbir şey olmamıs gibi onun memleketine gittim ama onu aramadım bir hafta kadar orada kaldım...
Ve yine o sene evlenmeden üç gün önce ona gittim, düğün davetiyemi verdim, çok duygulandı... sanki bunca kavga gürültü olmamış gibi konuştuk, muhabbet ettik, günü ve geceyi birlikte geçirdik...

Ben evlendikten bir iki yıl sonra o da evlendi...
İstanbul'a uzak bir şehirdeydi memleketi.
Aramızda yüzlerce kilometre vardı...

Geçen sene başka bir sürpriz yaptım, halâ etkileri devam eden...  Bu da gizli kalsın :D
Sakın yanlış anlamayın, tabii ki aramadım onu, evli barklı adamı rahatsız etmem ben... On iki yıl olmuş onunla tanışalı, inişli çıkışlı, bol gürültülü, şok edici hamlelerle dolu, sürprizli bir hikâye...
Bir gün yazmak için sabır bulursam, çünkü başı sonu ortası bilinmez bir şey, bir arkeolog titizliğiyle eğilmem gerekiyor bu fantastik hayat hikâyeme...
Yazsam Novel olur derler ya işte öyle bir şey

Emre Volkan LACİVERTOĞLU
22-Ağustos-2024
<s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3><s3>

Yaşıyorum Halâ Seni adlı video klibi şimdi izleyebilirsiniz

SÖZLÜK
Novel

1) novel : roman
Amerikan romanları okumayı severim. - I like reading American novels.

2) novel: (isim) roman

3) novel
{s} orijinal, değişik, alışılmışın dışında olan

4) novel: değişik

5) novel : yeni
Bir yenilik zamanla yok olur. - A novelty wears off in time.

6) novel : orijinal

7) novel : (Gıda) yeni geliştirilen

8 ) novel : tuhaf

9) novel : alışılmamış

10) novel
Alışılmışın dışında, özgün, kendine has
A novel understanding.

11) novel novelist : romancı

12) novel : {s} yeni çıkmış

13) novel : {s} acayip

14) novel : alışılmışın dışında

15) novel : roman yazarı
Hayattaki amacım roman yazarı olmaktır. - My goal in life is to be a novelist.

16) novel, novelette : kısa roman

Sayfa: [1] 2 3 ... 6