İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - gökhan

Sayfa: [1]
1
1.  Sahne   
Ev (İç-Gece)   

(Görüntü açılır ve yeşil bir takvim belirir.  Üzerinde 20 Nisan 1996  yazar.  Yavaş yavaş kamera aşağıya iner ve bir dedeyle torunu konuşuyordur.  Dede masanın üzerinde mesnevi okur ve yanında masanın üzerinde birkaç kitap vardır.(Marifetname, Futühat-ı Mekkiyye)
Çocuk dedesine sorular sorar dedesi cevaplar)
Dede:
  İşte evlat, bu okuduğum sayfada da Mevlana Hazretleri ilahi aşka değinmiş.
Çocuk:
 Dede onlar ne kadar güzel insanlarmış.  Bir gün bende onlar gibi olabilir miyim?
Dede:
Elbette evlat neden olmasın, tek yapman gereken, ne yapıyorsan yap sevgiyle, aşkla yap.  Nerde olursan ol ona kalbini aç ve sevdiğin herkesten onu daha çok sev.                           
                                                                 Çocuk:
Sen, annem ve babamdan bile mi ? (dedesi evet der gibi kafasını sallar.)
Dedeciğim söz veriyorum bende onlar gibi olacağım.
Dede:
 İNŞALLAH evlat İNŞALLAH. Niyet hayır akıbet hayır…

2.  Sahne
Mezarlık  (Dış-Gece)

Görüntü açılır.  Mezarın başında bekleyen bir genç.  Hava yağmurlu ve şiddetli rüzgar vardır.  Genç hüngür hüngür ağlar.  Mezarın 5 metre kadar yanındaki lambanın ışığı mezarı aydınlatıyordur.  Genç yakarışlar içersinde delice ağlıyor. Sitem ediyor.  Gökyüzünde şimşekler çakıyor.
Salih:
 (Ağlayarak ve mırıldanarak) Neden! neden! neden bu kadar erken, hani kurduğumuz hayaller, hani verilen sözler, keşke bende senle gelebilseydim. Keşke o kamyon beni de sürükleyip, yollara sürme etseydi de yeter ki seninle olsaydım.
(Diz çöker mezara mırıldanır.)
Ahh gül güzelim  ahh  ahhh!!!.(bayılır)

3.  Sahne
Aynalı dedenin evi (İç-Gün)     

(Görüntü açılır, genç gözlerini açar,  buğulu görünen gözleriyle odanın etrafına bakar.  Nerde olduğunu bilmez bir şekilde etrafına bakınır.  Eski bir odadadır. Odada bir maşınga soba, iki çekyat ve kitaplar vardır.  Kalkmaya yeltenir ve doğrulur.  Odanın kapısı açılır ve içeriye yaşlı, beyaz sakallı, elinde kazma kürek olan bir amca girer.  Sakalları o kadar beyazdır hiç siyah yoktur.  Konuşmaya başlarlar ve aralarında bir sıcaklık peyda olur.)

Aynalı dede:
(Gülümseyerek) Uyandın mı evlat?
Salih:
Nerdeyim ben?  Siz kimsiniz?
Aynalı dede:
Merak etme evlat emin ellerdesin.  Dün gece bir mezar başında baygın halde buldum seni.
Salih:
Bayılmışım demek!
Aynalı dede:
Seni bir mezarlıkta gece saati bayıltan şey nedir evlat?  Kimin mezarıydı o bayıldığın?
Salih:
O benim yıllardır sevdiğim kızın mezarıydı.  Yakın bir zamanda kendisini kaybettim.  Dünde onun için gelmiştim.
Aynalı dede:
ALLAH rahmet eylesin.  Ee ne yapacaksın evlat gideceğimiz yer hep orası
( hüzünlü bir ah çekerek)
Aynalı dede:
 Senin sevdiğin kızın ismi Meryem mi yoksa? ( Elindeki resmi göstererek) Bu mu?
Salıh:
 Evet ama sen bunu nerden biliyorsun ki? Bu resim sende ne arıyor?
Aynalı dede:
Şu arkanda gördüğün dosyalara yapıştırmak için aldım.
Salih:
Niçin?
Aynalı dede:
Ben  yıllardır bunu yaparım.  Ölen insanların işlerini resimlerini ve nasıl öldüklerini yazarım bir deftere.  Bunlardan bir koleksiyon yaparım.  Bu koleksiyona bakan insanlar görsün ki buraya kimler gelip yattı.  Ne insanlar dünyadan bir yıldız gibi kaydı.  Gençler, yaşlılar, zenginler, yoksullar bir sürü…
Salih:
İlginç bir koleksiyon!
Aynalı dede:
Evlat hadi gel yemek yiyelim.  Bu arada senin ismin nedir?
Salih:
Benim ismim Salih, tarih öğretmeniyim…
Salih:
Peki senin ismin nedir amca?
Aynalı dede:
Bana aynalı dede derler.  Yıllardır bu mezarlıkta bekçilik yaparım . Çoluğum çocuğum yok hanımımda seneler önce vefat etti.
Salih:
Peki neden Aynalı dede diyorlar ki?
Aynalı dede:
İnsanın en korktuğu şey de, en sevdiği şey de aynalardır.  Ondan olsa gerek (tebessüm ederek) hadi kahvaltı yapalım…


4.  Sahne
Aynalı dedenin kapısının önü  (Dış-Gün)                   

(Kapı ağzındadırlar.  Salih’in arkasında bir sürü mezar görülmektedir.  Kamera Aynalı dede’nin arkasından bakmaktadır.)
Salih:
Aynalı dedem çok teşekkür ederim.  Yaptıklarından ve yardımlarından dolayı ALLAH razı olsun.

Aynalı dede:
Ne demek. Biz, bize düşeni yaptık kim olsa aynısını yapardı.  Evlat yine beklerim (vedalaşırlar ve el sallayarak ayrılırlar.)


5.  Sahne
Ev, Salih’in odası (İç-Gece)                       

( Bir oda gözükür perdeleri kapalı, oda iç karartıcıdır.  Salih bir masa üzerine oturmuş, elindeki Meryem’in resmine bakıp ağlar.  Odanın kapısı çalar.  Salih hemen gözyaşlarını siler ve önündeki kitabı açarak okumaya başlar.)

Salih:
Gir…
Seher hanım:
Hala yatmadın mı oğlum? Geç oldu yatsana.
Salih:
Yatacağım şimdi anneciğim, biraz kitap okuyayım.
Seher hanım:
Dün nerede olduğunu hala söylemedin.  Söyle bakalım dün neredeydin?  Ama bu sefer geçiştirmek yok.
Salih:
Yaa anne illa öğreneceksin öyle mi? Peki tamam tamam yoksa senin sorularından kurtulamayacağım.  Dün bir amcanın yanında kaldım konuşurken gece geç olmuş.  Sonrada orada yattım.
Seher hanım:
Kim bu? Hiç daha önce bahsetmemiştin?
Salih:
Sen tanımazsın anne.  Ama çok iyi birisi!
Seher hanım:
İyi o zaman öyle olsun bakalım.  Hadi ben yatıyorum ALLAH rahatlık versin sana…
Salih:
Sana da anneciğim.
6.  Sahne
Mezarlık (Dış-Gün)

Bir mezarlık görünür.  Mezarlık duvarının yanında Salih elinde paketlerle geliyordur.  Karşısına üstü başı yırtık, yoksul bir adam çıkar Salih’e yaklaşarak)

Dilenci:
 ALLAH rızası için bir ekmek parası.
Salih:
Adama dönerek “gençsin çalışsana kardeşim” der. Hem ALLAH cömerttir neden ondan istemiyorsun.
(Dilenci, yanından geçen Salih’in arkasından hafifçe yüksek sesle konuşur.  Salih arkasını döner.)
Dilenci:
Sen kendi merhametini sorgulamıyorsun da, onun cömertliğiyle mi nefsini kandırıyorsun.  Biz ondan bize bir yardımcı göndermesini diledik ne yazık ki bu sen değilmişsin.  Baksana cebinde ki üç kuruş dünyalıktan bile ayrılmaya niyetin yok. ( yüzü bir an tebessüm eder.)
(Salih bir şey demez.  Bir an düşünür sonra önüne dönerek yoluna devam eder. Biraz yürüdükten sonra kendi kendine dilencinin sözlerine hak verir ve geri döner.)
Salih:
Demin yaptığım saygısızlıktan ötürü özür dilerim.  Sizi kırmak veya incitmek istemezdim.
Dilenci:
Önemli değil olur böyle şeyler kimler neler demedi ki sen yine iyisin.  (biraz hüzünlü, biraz tebessüm ederek...)
Salih:
Eğer kabul edersen bu elimdeki giysi ve yiyecekleri sana vermek istiyorum aciz bir hediyem olarak kabul edersin.
Dilenci:
Sağolasın (mahçup bir ifadeyle). ALLAH seni nefsine bırakmasın… Gönlün aşka mekân nefsinde zindanlarda duman olsun...

Salih:
 Amin.  ( Biraz mahcup ifadeyle)

7.  Sahne
 Mezarlık girişi (İç- Gün)

(Salih mezarlıktan içeri girer ve Aynalı dedenin evine doğru yürümeye başlar.  İçi huzurludur, yaptığı hareketten memnun olmuştur.  Meryem’in mezarının önünden geçerken birde bakar ki Meryem’in mezarının üstü rengarenk çiçeklerle doludur.  Aklına Aynalı dede gelir ve tebessüm eder. Sonra tam eve yaklaşmışken bir an durur eyvah der.
Salih:
Şimdi Aynalı dedeye ne götüreceğim ben? Bir şey götürmesem ayıp olur.  (İçses: Diye düşünür, o anda bir ses gelir mezarlığın ortasından)
 
Aynalı dede:
 Hoş geldin evlat, sefa verdin geç otur geliyorum ben…
Salih:
Hoş bulduk dedem hoş bulduk.
(Salih önündeki kapısı açık kulübeden içeri girer, sağ taraftaki odaya girer ve çekyata oturur.  Kendi kendine şimdi ne yapacağım acaba diye düşünür (İç ses), ayıp oldu diye hayıflanır.  Tam bu sırada Aynalı dede içeri girer.)
                                                         Aynalı dede:
 Selamünaleyküm evlat.  Hoş geldin sefa verdin.
                                                         Salih:
Aleykümselam, hoş bulduk dedeciğim nasılsın.  Bir ziyaretine geleyim dedim.  O gün yeterince teşekkür edememiştim.
                                                         Aynalı dede:
Dur ben çay koyayım, şimdi demlemiştim içeriz karşılıklı sıcak sıcak.
                                                         Salih:
Zahmet etme dedem.
                                                         Aynalı dede:
 Ne zahmeti  evlat.  Misafire ikram bize şeref verir.
(Salih odaya tekrar bakar.  Odada bir sürü kitap vardır.  Sonra duvarda asılı olan ney’e gözü takılır ona bakmak için ayağa kalkar.)
                                                         Aynalı dede:
Üflemesini bilir misin?
Salih:
Hayır, bilmem ama küçükken dedem üflerdi, sesi çok hoşuma giderdi.
Aynalı dede:
Buyur gel çaylar soğumasın evlat…
(Salih oturur.)
Salih:
Çiçekler için çok teşekkür ederim.  Sizin yaptığınız iyilikler karşısında çok mahcup durumda kalıyorum.  Hiç zahmet etmeseydiniz çok yorulmuşunuzdur onları dikene kadar.
Aynalı dede:
(tebessüm eder) ilk gördüğümüzde sana kanımız ısındı.  Çok temiz bir genç olduğun yüzünden belli.  Sen çok seviyorum diyince bizde elimizden geleni yaptık.  Seni mutlu edebildiysek ne mutlu bize.
Salih:
Estağfurullah dedem ne demek.  Ama senin yorulmana da gönlümüz razı gelmez.
Aynalı dede:
Evlat biz seni sevdiğimizi sana kanımızın ısındığını söyledik.  Biz sevdiğimizin sevdiklerini de severiz.
Salih:
Ama beni de yeni tanıyorsunuz. Belki o kadar iyi birisi değilimdir.
Aynalı dede:
 (tebessüm ederek)  Sende bizim sevdiğimizin sevdiğisin.
Salih:
 Nasıl yani?
Aynalı dede:
ALLAH kullarını o kadar çok sever ki onlara karşı hep merhamet nazarıyla bakar, onlara yaptıklarından vazgeçmeleri ve tövbe etmeleri için zaman tanır.
Salih:
(gülümser) Galiba anladım.
(Salih kitapların bulunduğu eski dolapta ki Tû megû bedân şehbâr nîst

Bâ kerîmân kârhâ-yı düşvâr nîst  beyitini görür.)
Salih:
Bu beyit nedir dede?
Aynalı dede:
Eskiden Mesnevi derslerine bu beyit okunarak başlanması âdeti varmış. Beyit, Mesnevi-i Şerifin 219. beytidir.  Çok müjdeleyici ve çok ümit verici bir beyittir.
Salih:
 Anlamı ne peki?
Aynalı dede:
 “O şahın huzuruna çıkmak için bize izin verilmemiştir deme.  Çünkü kerim olanlarla, ikram sahibi olanlarla iş yapıp kâr elde etmek zor değildir.” Anlamına gelmektedir evlat.
Salih:
Çok güzel, bir beyit.  Bugünde buraya gelmeden önce rabbimin ne kadar cömert olduğunu anladım ve benim o cömertliğin arkasına nasıl saklandığımı ve nefis gözlükleriyle baktığımı anladım.  Buda bize ders oldu. ( tebessüm eder)
Aynalı dede:
Ee evlat şimdi nasılsın, biraz biraz alışabildin mi ?
Salih:
 Ah be dedem bir bilsem içimde bir kor yanar.  Aşk ateşi ağlatır her gece. Alışmak ne kelime her gece onu düşünüyorum.
Aynalı dede:
 (gülümser) Demek ki aşktaki kuyun bu kadar derin...
Salih:
Sen ne diyorsun dedem aşkı gel de bana sor.  Kimse benim kadar aşkın ızdırabını çekmiş olamaz.  Meryem’in benim üzerimde bıraktığı iz bu güne kadar kimsede var mı bir baksana?
Aynalı dede:
Bu kadar iddialısın demek ki iyi o zaman, şimdi eline bir kürek ve kazma al ve benimle gel.
Salih:
(Şaşırır ve  Aynalı dedenin peşinden gider.  Dış kapının arkasındaki kazma ve küreği alır.)

8.  Sahne
 Mezarlık-Meryem’in mezarı  (İç-Gün)
Aynalı dede ve Salih, Meryem’in mezarının başına gelirler.  Salih’in elinde kazma ve kürek vardır.)
Aynalı dede:
Hadi ne duruyorsun kazsana!
Salih:
(Hayretle bakar) Anlamadım.
Aynalı dede:
Bunda anlamayacak bir şey yok evlat.  Mezarı kazacaksın!
Salih:
(Hayreti daha da artar ve ifadesi bunu gizleyemez.) Yine anlamadım galiba!
Aynalı dede:
Mezarı kazacaksın ve içine gireceksin bende senin üzerini toprakla örteceğim sende orada kalacaksın artık.
Salih:
 Ama dedem nefes alamam ve ölürüm.  Hem bu hal beni ürkütür!
Aynalı dede:
Evlat hem aşkı yaşadığını söylüyorsun, hem de en ufak derdi dağlara benzetiyorsun.  Sen Meryem’e aşık olduğunu iddia ettiğin halde onun uğruna ölümü göze alıp mezara dahi giremiyorsun.  Onun cansız bedeninden dahi ürküyor ve toprağın altında nefessiz kalmanın vereceği acı ve korkuyu hayal dahi edemiyorsun.  Peki soruyorum sen böyle mi aşkın bütün çilelerini çektin ve bütün ızdıraplara göğüs gerdin.  Sonuçta bunların sonunda bu kadar zahmete karşı sevdiğinin yanında olacaksın hem neden dert olsun ki hatta büyük bir ödül bu senin için.
Salih:
 (Başını eğer ve susar.)


9.  Sahne
Evin İçi (İç-Gece)
Zil sesi duyulur ve görüntü açılır bir kapı gözükür, Seher hanım kapıyı açar, Salih içeri girer.
Salih:
Selamün aleyküm.
Seher hanım:
Aleyküm selam oğlum hoş geldin, nerelerdeydin yemeği yedik çoktan istersen sana yemek hazırlayayım.
Salih:
 Yok anne karnım aç değil.  Dışarıda yedim ben…
(Salih  odasına doğru yürür ve odasına girer.  Çalışma masasınına oturur ve o günü değerlendiriyordur.  Aynalı dede onu çok etkilemiştir.  Kafasını yaslar masaya sonra başını ovalar.  Bir bakar ki masanın üzerinde Mevlana’nın  mesnevisi duruyor.  Bir anda gözleri açılır, şaşırır.  Hayret eder.  Kalkar oturma odasına gider.)
Salih:
 Anne odamda masamın üzerinde mesnevi-i şerif var.  Bu kitap nereden çıktı?
Seher hanım:
Ben koydum.  Bugün  kapıya bir genç geldi.  Mesnevi-i şerif satıyormuş.  Alır mısınız dedi ilk önce almayacaktım, sonra alayım dedim.  Aldıktan sonrada senin masanın üzerine koydum.
Salih:
 (yüzünde hayret ifadesi belirir.)


10.  Sahne
Süleymaniye cami avlusu (Dış-Gün)

(Ezan sesi duyulmaya başlar, hava hafif karanlıktır, gün yeni ağarıyordur.  Salih görünür ve Süleymaniye camisinin avlusundan içeri girer.  Caminin iç kapısından girmek için ayakkabılarını çıkartırken eğilir.  Bu sırada 2 adet koltuk değneği gözüne takılır.  Kafasını hafifçe kaldırır ve bir bakar ki yaşlı bir amca camiye gelmiş.  Hemen amcaya yol verircesine önünü açar.  Camiye girer ve bir yere oturur.  Bu sırada ezan biter ve namaz başlar ve kılarlar.  Salih cami çıkışında amcaya selam verir.)
Salih:
 Selamünaleyküm amca Allah kabul etsin.
Yaşlı amca:
Aleykümselam evlat amin ecma’in olsun inşallah...
Salih:
 Amca  yanlış anlama ama bişi soracağım.  Neden  dinimizde izin varken evde kılmadında bu kadar zahmete katlanıp  bu değneklerle camiye geldin yoruldun?
Yaşlı amca:
(tebessüm eder) Evlat sen hiç yemek yerken yoruldun mu ya da su içerken hatta uyurken?
Salih:
(kafası karışmış olduğu yüzünden anlaşılan Salih sorar.) Hayır da niçin böyle bir şey dediniz anlayamadım.
Yaşlı amca:
Evlat biz namaza kuru bir ibadet gibi değil, ALLAH’A yaklaşmak ve onu sevenlerle bir olmak için geliyoruz.  Biz yemek ve suyu tüketirken hiç zahmet çekmiyorsak, ALLAH ve onu sevenlerle birlikte olmaya  gelirken de hiç zahmet çekmeyiz.
Salih:
(doğrular nitelikte başını sallar.) Haklısın galiba amca yemek yerken hiç yorulmuyoruz aklımıza böyle bir duygu dahi gelmiyor.
Yaşlı amca:
Evlat susuzlar suyu nasıl yana yana arıyorsa, insanda rabbini öyle aramalı ve istekle sevmeli.  O istek belirince  rabbinin ona koşacağından şüphe etmemeli.
Salih :
Öyle amca, ben biraz zahiri tarafına takıldım herhalde.
Yaşlı amca:
Her şeyi akılla anlayamayız evlat, bir düşün ki bazen aklına peygamberimiz gelir.(s.a.v.) insanın içi öyle huzur ve aşkla dolar ki bunu kelimelerle ya da akılla açıklayamazsın.  Akıl çamura saplanmış eşek gibidir, çırpındıkça daha da batar. Onun için gönül gözü kesin gören gözdür onunla bakmayı öğrenmelisin.
Salih:
  Nasıl görebilirim ki?
Yaşlı amca:
Bu sorunun cevabıda gönlünde gizli evlat.  Hadi kendine iyi bak artık gitmeliyim.
(yaşlı amca koltuk değnekleriyle yavaş yavaş giderken Salih aklı karışmış bir şekilde arkasından bakar)

11.  Sahne
Ev, Salih’in odası  (İç- Gece)     
Salih bir odasındaki çalışma masasında elindeki mesneviyi okuyor.
Ve okurken de kahvesini yudumlar.

12. Sahne
Mezarlık- Aynalı dedenin evinin önü (Dış-Gün)   
(Aynalı dede kulübesinin önünde kitap okuyor.  Salih görünür mezarlığın kapısından, yaklaşır ve selam verir.)
Salih:
 Selamünaleyküm dedem nasılsın?
Aynalı dede:
 Aleykümselam evlat hamdolsun rabbimize.  Nasılsın bakalım?
Salih:
 İyiyim çok şükür.  Dedim görelim Aynalı dedemizi azıcık muhabbet edelim.
Aynalı dede:
 İyi yapmışın evlat gel otur şöyle ( Salih Aynalı dedenin yanına oturur.)
Salih:
Dede bugünlerde öyle kişilerle karşılaşıyor ve öyle şeyleri merak ediyorum ki aklım almıyor.  Merak ettiklerimin cevabı veya sonuçlarını heyecanla bekliyorum.
Aynalı dede:
 Neymiş bakalım o merak ettiklerin?
Salih:
Meryem’in ölümünden sonra kendimi çok yalnız hissediyorum.  Kendimi başka şeylere vermek ve oyalamak istiyorum ama hep yalnızım sanki, sanki  bir ben varım dünyada, arkadaşlarımla görüşmelerimi kestim, içimdeki acı farklılaşıyor. Bir yandan da bu acının çaresinin ALLAH’a sığınmak olduğunu düşünüyorum.    Çünkü dedem kalbini ona aç derdi.  Bense kendimi arada kalmış birisi gibi hissediyorum.  Bir yandan Meryem’in ölümü, bir yandan ona karşı yaptığım itaatsizlikler.  Offf offf (kafasını eğer ve başını ellerinin arasına alır.)

Aynalı dede:
Bak evlat bir gün Muhammed şüveymi hazretlerine  bir adam gelir bir kadına deli gibi aşıktır ve onunla evlenmek istediğini lakin, kadının ona hiç bakmadığını  hazrete gelir derdini anlatır.  Bu büyük veli ise adama bir tesbih verir ve sabahtan akşama kadar o kadının ismini zikretmesini ister.  Adam alır ve dediğini yapar kısa bir süre sonra kadın birilerini yollar evlenmek istediğine dair. Adam şaşırır ve reddeder.  Yakınındakiler neden böyle bir şey yaptığını sorduklarında adam ben böyle bir halde isteyerek sevdiğim bir kadına ulaşabiliyorsam neden rabbimin adını anıp ona ulaşmayayım der ve büyük aşıklardan olur.
Salih:
Anladım galiba… Bende küçükken hep onlar gibi olmak istemişimdir.  Onların insan sevgisi, ahlakı, çoçukları sevmeleri, tevazuları beni hep cezb etmiştir.

Aynalı dede:
Evlat karar ver.  Senin ki aşk değil sadece sevgi, aşk ise bir yere kadar karşılıksız sevmek sonra da ondan karşılık görmektir.  O ne güzel rabtır ki kendine yaklaşana kendisi koşar.  Her insan hayata bir mana verir.  Bir insanın hayata verdiği anlam bitmişse o insanın hayatı da bitmiştir.
Salih:
(hemen söze girerek) Ama Meryem ölse de bende hep kalacak dedem.
Aynalı dede:
Evlat kalan yalnız baki olan Allah’tır.  Gerisi sadece onun eseridir.  Sen Meryem’i bu kadar sevmişsin; ama onu sana vereni görememişsin.
Salih:
Off dedem offf aklım almıyor kalbim sanki iki duvar arasında kalan bir sünger gibi ezildikçe içini döküyor…
Aynalı dede:
Büyük aşıklardan Mevlana derki derdin dermanındır.  Sana onu veren elbet bunun bir pan zehrini de sunmuştur.  Bunu bulmak sana düşer.
(Aynalı dede yanından kalkar ve içeriye doğru giderken Salih arkasından seslenir.)
Salih:
 (haykırarak)Nasıl?
Aynalı dede:
 Onu düşünerek ve karşılıksız severek.  Onun sevdiğini de severek…
Salih:
 Bilmem ki içimdeki bu kargaşayı dindirebilir miyim?
                                               
Aynalı dede:
Evlat bulanık suda balık avlanır kendini en düştüğün yerde bulursun.  Zaten sen bu duayı etmiş ve o şemsiyenin altına girip onu sevenlerin eteğine tutunmak istemişsen eğer olmayan şeyler olur.  Bir bakarsın Akşemsettin gibi zincirle, bir bakarsın musikiyle oltaya takılırsın ya da o seni bulur.  Bazen yek dest bir hayal kapını çalar.
(Aynalı dede arkasını tekrar döner ve eve girer.  Salih düşünceli bir şekilde kalmıştır.)

13.  Sahne
Salih’in rüyası  (İç- Gece)                   

(Salih yeşil bir alandadır.  Herkes birbirinin yüzüne bakıp yüzünü asmakta ve çığlık ata ata ağlamaktadır, ama bir kişinin yüzü gülmektedir ve yüzünde tarif edilemez bir nur vardır.  Yaklaşır ve sorar.)
Salih:
 Neden bu insanlar birbirlerinin yüzlerine bakıp ağlıyorlar.
Güzel yüzlü adam:
Bu insanlar dünyada birbirlerini aşka çağıran ve ömürlerini birbirlerinin isteklerine harcayan lakin, gerçek aşkın ihtişamını görünce bu halde pişman olarak kalan insanlardır.
Salih:
Peki neden siz gülüyorsunuz?
Güzel yüzlü adam:
Bunu sana sormak lazım!( nurlu bir tebessüm belirir.)
Salih:
Nasıl yani anlamadım?
Güzel yüzlü adam:
Ben senim, sende bensin.
(güzel yüzlü adam bir anda  nura gark olur ve salih bir anda uyanır.  Çok şaşkın bir şekilde yataktan kalkar ve hızlı hızlı nefes alıyor.  Bir süre böyle kaldıktan sonra yataktan kalkar ve odanın camına doğru ilerler perdeyi açar gökyüzüne bakar.)

Sayfa: [1]