İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: [1] 2 3 ... 312
1
Sessiz çocuk, yalnız akademisyen-3
Bugün size Hüseyin Hoca ile yaptığımız terapi öncesi süreci anlatacağım.

Bir önceki yazımda zavallı, acınacak hâlimi ve ruhumdaki geçmeyen ıstırabı anlatmıştım. Bu ıstırap her hâlime yansımıştı. Gülmeyen, eğlenmeyen, kederli hâlim dışarıdan çok belli oluyordu. Bu halimi gören bir arkadaşım benimle samimi konuştu ve bir psikoloğa gitmemi tavsiye etti. Hatta tanıdığı bayan bir psikoloğun ismini ve telefonunu verdi. Ben de arayıp randevu aldım ve haftada bir defa olmak üzere terapilere başladım.

İlk haftalarda o kadar özgüvensizdim ki psikoloğumun yüzüne bakamıyor, göz teması kuramıyordum. Zaman geçtikçe alıştım, ailemden birisi gibi oldu. Artık her konuyu konuşabiliyorduk. Seanslarımız tam 2,5 yıl sürdü. İlerleyen süreçte haftada iki güne çıkardık.

Ben, psikoloğumla eşcinsellik ve cinsel kimlik karmaşası haricinde bütün konuları konuştum. İlk seanslarda babamdan çok şikâyet ederdim. Babam gibi olmaktan çok korktuğumu da anlatırdım. Çünkü gözümde babam çok değersizdi.

Neden değersizdi? Çünkü babamın dedemle ortak bir kamyonu vardı. Çok çalışır, bazen bir ay boyunca eve gelmezdi. Geldiğinde bütün parayı affedersiniz köpek gibi korktuğu babasına, yani dedeme verirdi. Eve dedemin korkusundan hiçbir şey getirmezdi. Geldiğinde bizi sevmezdi, çünkü kendisi de dedemden sevgi görmemişti. Olmayan sevgiyi nasıl verecekti? Anneme de hiçbir şekilde sevgi göstermezdi. Hatta annem sorunlardan bahsettiğinde “Beğenmiyorsan s*ktir olup git” diyerek küfrederdi. Bir defasında annemin ısrarıyla küçük bir miktar para vermişti. Dedem bunu duyunca annemi, bizim gözlerimizin önünde dövmüştü. Babam sesini çıkaramamıştı. O gün babam benim gözümde tamamen düşmüştü.

Terapilerde babamı suçlayarak bir yere varamayacağımı anladım. Evet, babam en büyük etkendi ama çözüm onu suçlamak değildi. Zamanla içimdeki baba nefretini gerçekten bitirdim. Nefret bitince çok rahatladım. Sekiz–dokuz yıl hiç görüşmediğim babama önce bayram mesajları atmaya başladım, sonra da konuşmaya başladık.

Gelelim anneme…
İlk zamanlarda annemi hiç suçlamıyordum. Çünkü onu mağdur, zavallı, mutsuz bir kadın olarak görüyordum. Ayrıca suçlarsam kendimi kötü hissedeceğimi zannediyordum. Ama terapi ilerledikçe onun da hatalı olduğunu fark ettim.

Örneğin ben 5–6 yaşlarındayken beni dert ortağı yapmıştı. Babamın sorumsuzluklarını, ninemin ve dedemin zulümlerini sürekli bana anlatıyordu. Küçücük ruhumu bilmeden zehirliyordu. Kendisi rahatlıyordu ama ben ağır yüklerin altına giriyordum.

İkinci olarak annem sık sık hasta olur, her defasında “Öleceğim” derdi. Çocuk aklımla çok korkar, “Annem ölmesin, ben öleyim” diye düşünürdüm. Bu bende çok derin izler bıraktı. Üniversite yıllarımda bile annem haftada 3–5 kez arar, saatlerce dertleşirdi. Kocasıyla konuşması gereken konuları benimle konuşurdu. Bunları psikoloğumla paylaştığımda annemin bana ne kadar zarar verdiğini anladım.

Üçüncü olarak annem kötü bir şey yaptığımda sürekli babamla kıyaslardı: “Sen de baban gibisin.” Bu da babam gibi olmaktan aşırı korkmama yol açıyordu. Terapilerde bu kıyasın da yanlış olduğunu öğrendim.

Özetle, bir bayanla ilişki kuramamamın en büyük sebeplerinden biri de annemdi. Psikoloğum bana şunu demişti:
“Annenle olan ilişkinde ona koca gibi davrandığın sürece hiçbir kadınla birlikte olamazsın. Onunla olan tabiri caizse nikâhını bitirmen gerekiyor.”

Bundan sonra annemle ilişkimi azaltmaya başladım. Önce telefon görüşmelerini haftada bire düşürdüm. Anneme zavallı gibi bakmayı bıraktım. Onu da hatalı yerlerde tıpkı babam kadar suçlamaya başladım. Aslında ergenlik öncesinde başlaması gereken bu ayrışmayı ben 35 yaşında yapmaya başlamıştım. Geç oldu ama yine de doğru bir adımdı. Kaybettiğim erkeksi davranış duygusunu kazanmaya başladım.

Terapide annemle ve babamla nasıl davranmam gerektiğini öğrendim. Babaya yaklaşıp anneden uzaklaştım. Çünkü erkek çocukların ergenlik öncesinde anneden kopup babaya yaklaşması gerekir ki erkeklik dünyasına adım atsın. Ben bunu 35 yaşımda yapıyordum.

Aileyle ilgili meseleleri hallettikten sonra özgüven eksikliğime odaklandık. Vücudumu çok kötü görüyordum ama aslında 186 cm boyunda, kilo sorunu olmayan, sağlıklı biriydim. Spor yapmaya başladım; yüzdüm, çalıştım, kaslarım gelişti, omuzlarım genişledi. Duruşum düzeldi, çevremden övgüler aldım ve özgüvenim arttı. Spor yapınca stresim azaldı, uykum düzeldi.

Psikoloğum bana şunu söyledi:
“Sen yüksek lisans ve doktora yapmış, birkaç dil bilen, yurt dışında yaşamış birisin. Neden kendini özgüvensiz hissediyorsun ki? Lütfen çocukluktaki o haletten çık. Sen büyüdün, güçlendin, paran var, aciz değilsin.”

İlk başta basit gelen bu cümleler üzerinde düşündüm ve özgüvensizliğimden kurtuldum.

Özgüveni bir inşaata benzetiyorum. Yaptığımız her pozitif iş bir tuğla gibidir. Araç kullanmak bir tuğla, dil öğrenmek bir tuğla, programlama dili öğrenmek bir tuğla… Derken bina tamamlanır.

Özetlersem, eşcinsellik eğiliminden kurtulmak için şunları yaptım:

1. Özgüvensizlikten kurtulmak ve özgüven inşa etmek.


2. Anne, baba ve kendimi suçlamayı bırakmak.


3. Babayla geçmişte kaçırdığım özdeşim ve rol model meselesini, bugün erotize etmeyeceğim erkeklerle (iş arkadaşım, komşum, akrabam) telafi etmek.



Sonuçta 2,5 yıllık terapi sürecinde depresif ruh halimden kurtuldum. Somurtkan yüzüm gülmeye başladı. Özgüvensizlikten kurtuldum. Kendimi suçlamayı bıraktım. Benim için yeni bir dünya başladı, çok şükür, elhamdülillah.

Ama son bir sorunum vardı: Bir bayanla ilişki kuramama sorunu. Ayrıca fiili değil ama düşünce boyutunda erkeklerle fantezi kurma durumu. Bu beni rahatsız ediyordu ve kurtulmak istiyordum. Ancak bu konuyu bayan psikoloğuma açamadım. Bu konuda uzman olmadığını düşündüm. O yüzden Hüseyin Hocamı buldum.

Bir sonraki yazımda Hüseyin Hoca’yı nasıl bulduğumu ve onunla yaptığımız 7 terapi sürecini anlatacağım.
Lütfen samimi dualarınızı ve güzel dileklerinizi benden esirgemeyin.

2
07.09.2025
Çok uzun zamandır size yazmadığımı fark ettim. Terapinin başlarında ne kadar çok yazardım. Her terapinin notlarını dinleyip dinleyip not alırdım.
Şimdi ise bir şeylerden bıkmış ve yorulmuş bir enerjideyim ne yazmak nede okumak istiyorum.
Bügün sizle konuştuktan sonra kendime nerde hata yapıyorum?
Neyi düzeltmeliyim?
Neyi düzeltmeliyim?
Bu yaştan sonra kendim için ne yapabilirim sorularını sordum.
Düşünce yapımı duygusallığımın bana zarar vermesini engellemeyi.
Duygusal olsam da olayları bu kadar içselleştirmemem gerektiğini.
Bunu da ancak ilgi odağımı farklı şeylere vererek yapabileceğimi düşünüyorum.
Çünkü sürekli yalnız ve kendimle başbaşa kalırsam sağlıksız zihnim ve düşüncelerim peşimi bırakmayacak.
Duygusal tarafımda yaşadığım olayları büyütüp yerli yersiz şekilde derinleştirecek ve anlamlar çıkartacak.
Bende enerjimi saçma sapan şeyler için harcayacağım.
Bu zamana kadarda istemli yada istemsiz bunu yaptığım için düşüncelerimin büyüsüne kapıldığım için kendime enerjim kalmamış.
Geçmişte yaşadığım olayları 4,5 yıllık iletişimimizde defalarca konuştuk. Evet zor ve kötü zamanlardan geçtim. Yaşadığım olaylar karşısında aşırı duygusal olmam beklenen bir sondu.
Bu duygusallığımı olduğu gibi kabul ediyorum. O acıları yaşayan biri olarak bundan kaçamayacağımı biliyorum. Şuanda yapmam gereken duygusallığımı sağlıklı bir şekilde yönetebilmek.
Bunu yapamadığım için hayatta istediğim başarıyı yakalayamadığımı fark ettim.
Ruhumun içerisinde sevilmeyi bekleyen o çocuğu Özgüvenli gibi gözüken eril enerjisi yüksek ve narsist erkeklerle tamamlamaya çalıştım.
Onlara sosyal olarak yaklaşamadığım için (sohbet,futbol,gezi,yakın arkadaşlık,ilgili alaka ve sayabileceğim bir çok şey) Kendimi pasifleştirip kendi erkekliğimi görmeyip onlar benle ilgilensin diye hiç istemediğim bir role büründüm. Bu rolden elde edeceğim sağlıksız ilginin her bir zerresine o kadar muhtaç hissettim ki bir türlü bırakamadım.
Beni bir şekilde sevsinler istedim. Onların beni sevmesi için kendi erkekliğimi  s…… mış gibi yapıp tatmin oldum. Aslında tek istediğim onlarla bir şekilde iletişim kurmak omuzlarına yaslanıp sarılmak değer görmek.
Bunu yaşadığım travmalardan dolayı sağlayamadığım için kendi içimde böyle bir mekanizma geliştiğini kendi gözlerimle gördüm. Fakat bu öyle bir mekanizma ki bunu kendi içimde yaratmama rağmen vazgeçememek için kendime bile oyunlar oynadığımı. Kendimi kandırdığımı görüyorum. Bu satırları yazarken gözyaşlarıma hakim olamıyorum. Sizinle geçirdiğim 4,5 yılın sonunda elde ettiğim tespitleri kaleme dökmek ve bunların gerçek olduğunu bilmek. Değişik bir his. Kendi içsel yolculuğumda sürecim devam etsede yaşadığım en küçük olumsuzluk. Beni hemen yerle bir ediyor başa sarmama sebep oluyor. Buda yalnızlığım kendi iç sesim ve hala tatmin olmamış o çocuğun sevgi bekleyişi. Aslında enerjisini zihninden geçen sağlıksız duygular ve hisler için en küçük sevgi kırıntısı için başkalarının ne hissettiği ve yapıp ettikleri için harcayan ben kendimi güçsüz yetersiz ve özgüvensiz brakıyorum. Güzsüz ve özgüvensiz bir erkek olunca başka erkeklerin gücü peşinde koşmaya başlıyorsun. O erkeklerin sendeki eksik kalan kısmı tatmin etmesi için kendi içimde gerçekleşen sağlıksız bir döngü. Tabiki hala tespit edemediğim bir çok şey varki bu döngü devam ediyor. Arayacağım soracağım. Kendi gücümü ve enerjimi kuvvetlendirmek için çabalayacağım.
Sonuç odaklı olmayacağım. Duygusal değil düşünsel kısmıma odaklanacağım. Kendime yeni bir spor aktivitesi bulup kariyerimde alternatif olarak ne yaratabilirim sorgulayacağım.
Kendi iç sesime kapılıp acılara boğulmayıp. Yeniye gelişime odaklanacağım. Bundan sonraki süreçte kendime küçük hedefler koyup onlara ulaşmaya çalışacağım.
Herhangi bir beklentim olmadan. Kıymetli destekleriniz ve varlığınız için teşekkür ve şükrederim. Sizi seviyorum. Haftaya görüşmek üzere.

3
Sessiz Çocuk, Yalnız Akademisyen-2

Size ilk yazımda çocukluk ve gençlik dönemimi çok kısaca özetlemiştim. Şimdi hayatıma dair biraz daha detay vermek istiyorum. Çünkü çocukluk ve gençlik travmalarına “boş ver” diyemiyorum. Onlar, şu anki hayatımı da derinden etkiliyor.

Hep yalnızlığa itilmiş, hiç kimsenin umurunda olmayan, aşağılanan ve hem fiziksel hem de psikolojik şiddete maruz kalan bir çocuğun sonraki hayatını düzgün yaşaması zaten beklenemezdi. Bu yüzden hep utangaç, çekingen ve suçluluk psikolojisi içerisinde yaşadım. Hep utandım, hep çekindim, hep korktum.

Herkes için normal olan şeyler benim için adeta yasak ve haramdı. Uzaktan uzağa gıpta ile izlenilecek şeylerdi. Örneğin küçüklüğümde top oynayan ya da basketbol oynayan arkadaşlarımı izlerdim. Büyüdüğümde ise okul kantininde kahkaha atarak kızlı erkekli oturan, zevkle bir şeyler anlatan grupları ya da parkta sevgilisiyle doyasıya eğlenen bir çifti izlemek benim için aynı duyguyu uyandırırdı. İçimde bir engel vardı; bu grupların içine giremiyordum. Hele ki bir kızla ya da yetişkin bir hanımefendiyle konuşmak… Yüzlerine bakamaz, utanır, kıpkırmızı olurdum.

İnanılmaz özgüvensizdim. Sürekli suçluluk ve mahcubiyet hissediyordum. Bu benim elimde değildi. Beni bu hale getiren; annem, babam, halam, dedem, ninem, öğretmenim ve köyde dalga geçen büyüklerdi. Açmadan soldurdular beni. Hayatım boyunca içten bir mutlulukla, kahkaha atarak gülememiştim. Fotoğraf çektirmekten nefret ederdim; çünkü içimdeki huzursuzluk ve burukluk yüzüme yansırdı. Dikkatli bakan biri gözlerimdeki korkuyu, endişeyi ve elemi rahatlıkla görebilirdi.

Çok defa intihar etmeyi düşündüm. Ama inançlı birisi olduğum için her defasında vazgeçtim. Yine de içimdeki huzursuzluk beni günden güne eritiyordu. Akademik olarak bir şeyler yaptıkça, makale veya kitap bölümü yazdıkça bu acıları unutuyordum. Ama akşam eve gidince yine yalnızlık ve sıkıntılar beni buluyordu.

Derslerde de bazen rahat değildim. İki öğrenci kendi arasında konuştuğunda sanki benden bahsediyor, benimle dalga geçiyorlar sanıyordum. O kadar özgüvensizdim ki herkesin beni eleştirdiğini, beni beğenmediğini düşünüyordum. Kampüste yürürken bile etrafıma bakıyordum; “Acaba bana bakıp dalga mı geçiyorlar?” diye.

Resmî ortamları hiç sevmezdim. Dekan veya rektörle karşı karşıya gelmek istemezdim; çok gerilir, kendimi ezik hissederdim. O yüzden hep bu ortamlardan kaçardım. Okulda yemekhaneye gider, derse girer ve hemen odama çekilirdim. Odama da çok kimsenin gelmesini istemezdim. Sadece sevdiğim birkaç arkadaşım uğrasın isterdim; ama onlarla bile ilişkim sınırlıydı. Bir saatlik muhabbet yeterli olurdu, fazlası ruhumu sıkardı.

Bir taraftan da annem ve çevrem baskı yapıyordu: “Evlen oğlum.” Onların baskısıyla görücü usulü birkaç kızla görüştüm. Ama bunlar sadece formaliteydi. Çoğunu fotoğrafına bakarak elemiştim. Birkaçıyla tanıştım ama içimde hep korku ve endişe vardı. Hiçbir şekilde onları tatmin edemeyeceğim, onlardan şikâyet alacağım düşüncesi beni yiyip bitiriyordu. İş ciddiye binecek ve evlilik ihtimali gündeme gelecek diye kâbuslar görüyordum.

Bir iki kızla 3–5 hafta konuşmuştum ama içimden hep, “Keşke beni reddetseler” diye dua ediyordum. Çünkü zihinsel, ruhsal ve psikolojik olarak evlenmeye hazır değildim. Daha doğrusu inanılmaz korku ve endişelerim vardı: “Tatmin edememek korkusu.”

Halbuki hem derin bir yalnızlık çekiyor hem de evlilik ihtimaliyle korkuya kapılıyordum. Arafta gibiydim. Yaşayan bir ölüydüm. Herkes mutlu olurken, aşk ve cinsellik yaşarken ben hem mutlu değildim hem de hayatımda hiçbir cinsellik yoktu. Özgüvensizlik, korku ve endişe hâkimdi.

Gerçekten, bu satırları yazarken kendi halime acıyorum. Çünkü bu ne bir savaşa ne bir depreme benziyordu. Tarifsiz bir acıydı. Halbuki depremde bir kardeşimi ve birçok arkadaşımı kaybetmiştim. Evet, o acı çok ağırdı ama zamanla kabuk bağladı. Oysa bu psikolojik sıkıntı, öyle maddi bir musibet gibi değildi; bin kat daha ağırdı.

Allah bile cennet nimetlerini anlatırken huzur ve eşlerden bahsediyor. Ama ben bu nimetten mahrumdum. Neden? Neden bu imtihanın içindeydim? Neden böyle ağır bir yükle sınanıyordum? Bu soruları binlerce kez kendime sordum ama dipsiz kuyudan çıkamadım. Araftan kurtulamadım.

Bütün bunların ilk sebebi ailemin tutumuydu. Önce babamı suçluyordum; çünkü benimle hiç ilgilenmemişti. Elimden tutmamış, başımı okşamamış, güzel anılar bırakmamıştı. Zor zamanlarımda yanımda olmamıştı. Annem ise kendi iş yükünden ve kaynanasının baskısından benimle ilgilenememiş, yorgunluğunu bize bağırarak çıkarmıştı. Oyun oynarken çıkardığım gürültüden dolayı Ninem, sırf başı ağrıyor diye beni dedeme şikâyet eder, defalarca dövdürürdü. Dedem ise sadece beni değil, annemi de döverdi. Babam ise izlerdi…

Halam ise güzel yemekler yapar ama kapıyı çalıp sofraya katılmak istediğimde beni kovardı. İşte ben bütün bu yanlışların sonucu olarak böyle bir insan oldum. Onlar eserleriyle gurur duysunlar! Çünkü ben onların eseriyim.

Tabii bu düşünceler içerisindeyken suçu onlara atıyordum. Ama fark ettim ki bu çözüm değildi. Bir şeyler bulmam gerekiyordu. Bu makus talihi değiştirmek zorundaydım. Çünkü birilerini suçlamak beni daha kötü hissettiriyordu. Dahası öfke ve gerginlik yaratıyordu.

Sonunda karar verdim. Önce YouTube’da videolar izlemeye başladım, birkaç kitap okudum. Bu sayede konu hakkında bilgilenmeye başladım. Daha sonra bir terapist bulmam gerektiğini anladım. Çünkü bu kadar travmayı tek başıma çözemeyecektim.

Terapist sürecimi bir sonraki yazımda anlatacağım. Buraya kadar okuduğunuz için hepinize minnettarım. Dualarınızı ve güzel dileklerinizi bekliyorum.

4
Sessiz Çocuk, Yalnız Akademisyen

Ben 39 yaşında, 40 yaşına merdiven dayamış bir doçentim. Hayatımı çok kısa özetlemek gerekirse; babam tır şoförü, annem ise ev hanımıydı. Babam yola çıktığında günlerce eve gelmezdi; bazen bir ay, bazen de bir buçuk ay sürerdi. Annem ise köy yerinde çok çalışan bir kadındı. Kuyudan su getirir, ekmek yapar, çamaşır yıkar, halı dokur ve üç çocuğuna bakardı. Bu yoğunluk annemde aşırı yorgunluk ve strese sebep olurdu. Yorgunluktan dolayı bazen bize bağırır, kalbimizi kırardı. Babam ise uzun süre sonra eve geldiğinde bize sevgi göstermez, soğuk ve nötr bir tavır sergilerdi.

Evin en büyük çocuğu olduğum için annemden gördüğüm tutarsız davranışlar —hem sevgi, hem de bağırma, çağırma ve itme hareketleri— ile babamdan gördüğüm nötr ilgisizlik beni kimseye güvenemez hale getirdi. Üstüne okulda, ilkokul öğretmenimden de şiddet görüyordum. Evde dedem ve ninem de vardı; onlar da bana karşı sert davranırlardı. Özellikle dedem, küçük bir hatamda tokatla karşılık verirdi. Bu durum bende aşırı bir korkuya sebebiyet veriyor, kimseye güvenemiyordum. Dolayısıyla hiçbir etkinliğe katılmıyor, konuşmuyor, sessizce kenarda bekleyen zavallı bir çocuk olarak yaşıyordum.

Bu süreç yıllarca devam etti. Zamanla özgüvensiz, asosyal, antipatik, kimseyle ilişki kurmayan bir kişi haline geldim. İçten içe çok acı çekiyordum; çünkü arkadaşlarımın top oynadığını görüyor, içlerine katılmak istiyor ama aşırı çekingenliğimden dolayı giremiyordum. Konuşmak istiyor, ama bir türlü cesaret edemiyordum. Bu durum üniversite sonuna kadar sürdü. Çok az kişiyle ilişkim oldu; onlarla da genelde sınırlı bir bağ kurabiliyordum. Temastan nefret ederdim; bu yüzden kimse bana dokunmazdı. Dolayısıyla bu ilişkiler daha çok birlikte bazı etkinlikler yapmaya dayalı, duygusal bağ içermeyen ilişkilerdi.

Zamanla adeta bir robot gibi yaşamaya başladım. Sadece bilimsel çalışmalara odaklanan, makale yazan, kitap bölümleri hazırlayan, projeler geliştiren bir akademisyen haline geldim. Sosyal hayatım yok denecek kadar azdı. Kimsenin doğum günü partisine gitmez, kimseyle derin duygusal bağlar kurmazdım. Üç beş arkadaşım vardı; onlarla da fazla duygusal olmayan, sınırlı bir ilişki içerisindeydim. Genelde bir araya gelir, biraz sohbet edip dedikodu yapar, sonra dağılırdık.

Bütün bunların sebebi kısaca ailemdi. Aşırı kontrolcü ve sevgisinden emin olamadığım annem ile, yoldan gelir gelmez bizimle iletişim kurmadan köy kahvehanesine koşan babam… Onlardan sevgi görememiştim. Sevgiye aç biriydim. Akademik işlerim, bir nebze olsun bazı şeyleri unutturuyordu. Ama akşam eve gidince, derin bir yalnızlık ve kimsesizlik hissiyle baş başa kalıyordum.

5
Eşcinsellik özgür bir tercihin değil, genellikle çocuklukta yaşanan travmaların ve ebeveyn ihmallerinin sonucu olarak gelişen bir durumdur. Eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere terapi imkanı sağlamamak, gerçekte eşcinselleri küçük düşüren bir tutumdur.

https://www.instagram.com/p/DNOmWnDqjVL/


https://www.youtube.com/watch?v=-9bPlRuOq-Q&list=UULFEDADUolmKuMyWGRunC3UhQ&index=4

Velev ki Eşcinseliz: Furkan

https://www.youtube.com/watch?v=SK5ycgpoVC8

Velev ki Eşcinseliz: Mert

https://www.youtube.com/watch?v=BI6NM-gENrw

Velev ki Eşcinseliz: Efe

https://www.youtube.com/watch?v=rxfQS3Da1Wg





https://www.instagram.com/p/DNOuCN-Pmrr/

8
Eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere terapi imkanı sağlamamak suçtur!

Eşcinsellerin kendilerini suçlu, huzursuz, yalnız, depresif, sıkıntılı ve gergin hissetmeleri sık rastlanan bir durumdur. Yani ruhuna ve benliğine aykırı olduğu halde eşcinsel eylemlerini sürdürmek zorunda kalmak veya dürtüyü kontrol edememek kişide ruhsal sıkıntı yaratabilir. Ayrıca eşcinsellik; özgür bir tercihin değil, genellikle çocuklukta yaşanan travmaların ve (anne-baba) ihmallerin bir sonucu gelişen bir durumdur. Bu açıdan baktığımızda da eşcinsellik ruhsal bir bozukluktur, bir cinsel eğilim bozukluğudur, bir cinsel kimlik bozukluğudur. Bu neden psikoloji biliminin eşcinsel yaşam tarzının ve toplumsal kimliğin sağlıklı olup olmadığını ayrıştırma, eşcinselliğin nedenini, yapısını ve tedavisini araştırmaya devam etme sorumluluğu vardır, olmalıdır, olacaktır. Bu bağlamda, kendi özgür seçimi ile eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere tedavi imkanı sağlamamak, " bu tedavi edilebilen bir hastalık değildir! " demek gerçekte eşcinselleri küçük düşüren ve ahlaki olmayan bir tutumdur.


https://www.instagram.com/p/DNbR9H6uCAZ/


https://x.com/psikologkacin13/status/1956370508665999504

9
Eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere terapi imkanı sağlamamak suçtur!

Eşcinsellerin kendilerini suçlu, huzursuz, yalnız, depresif, sıkıntılı ve gergin hissetmeleri sık rastlanan bir durumdur. Yani ruhuna ve benliğine aykırı olduğu halde eşcinsel eylemlerini sürdürmek zorunda kalmak veya dürtüyü kontrol edememek kişide ruhsal sıkıntı yaratabilir. Ayrıca eşcinsellik; özgür bir tercihin değil, genellikle çocuklukta yaşanan travmaların ve (anne-baba) ihmallerin bir sonucu gelişen bir durumdur. Bu açıdan baktığımızda da eşcinsellik ruhsal bir bozukluktur, bir cinsel eğilim bozukluğudur, bir cinsel kimlik bozukluğudur. Bu neden psikoloji biliminin eşcinsel yaşam tarzının ve toplumsal kimliğin sağlıklı olup olmadığını ayrıştırma, eşcinselliğin nedenini, yapısını ve tedavisini araştırmaya devam etme sorumluluğu vardır, olmalıdır, olacaktır. Bu bağlamda, kendi özgür seçimi ile eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere tedavi imkanı sağlamamak, " bu tedavi edilebilen bir hastalık değildir! " demek gerçekte eşcinselleri küçük düşüren ve ahlaki olmayan bir tutumdur.


https://www.instagram.com/p/DNbR9H6uCAZ/


https://x.com/psikologkacin13/status/1956370508665999504

10
Eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere terapi imkanı sağlamamak suçtur!

Eşcinsellerin kendilerini suçlu, huzursuz, yalnız, depresif, sıkıntılı ve gergin hissetmeleri sık rastlanan bir durumdur. Yani ruhuna ve benliğine aykırı olduğu halde eşcinsel eylemlerini sürdürmek zorunda kalmak veya dürtüyü kontrol edememek kişide ruhsal sıkıntı yaratabilir. Ayrıca eşcinsellik; özgür bir tercihin değil, genellikle çocuklukta yaşanan travmaların ve (anne-baba) ihmallerin bir sonucu gelişen bir durumdur. Bu açıdan baktığımızda da eşcinsellik ruhsal bir bozukluktur, bir cinsel eğilim bozukluğudur, bir cinsel kimlik bozukluğudur. Bu neden psikoloji biliminin eşcinsel yaşam tarzının ve toplumsal kimliğin sağlıklı olup olmadığını ayrıştırma, eşcinselliğin nedenini, yapısını ve tedavisini araştırmaya devam etme sorumluluğu vardır, olmalıdır, olacaktır. Bu bağlamda, kendi özgür seçimi ile eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere tedavi imkanı sağlamamak, " bu tedavi edilebilen bir hastalık değildir! " demek gerçekte eşcinselleri küçük düşüren ve ahlaki olmayan bir tutumdur.


https://www.instagram.com/p/DNbR9H6uCAZ/


https://x.com/psikologkacin13/status/1956370508665999504

14
anaokulumu çok hatırlamıyorum ancak bir arkadaşım varmış anaokulunda o beni hala unutmamış ondan duydum ben de 7/24 berabermişiz kız arkadaşla.Biri varmış erkek bizi dövermiş tarsi bir şey söylemiş şimdi mesajları okudum ancak tam anlamıyla hatırlamıyorum.İri yarı birisiymiş bu.İlkokuldaki arkadaşlarımın çoğuyla anasınıfında aynı sınıftaymışız resimlere baktım.

ilkokul yıllarımda genel olarak okulda erkekler mahalle çocuklarıydı genelde kavgaya yakın çocuklardı,hatta bizim ilkokul öğretmenimiz bile bizim sınıftaki erkeklerin yaramaz olduğunu anneme de söylemişti.Ben de genelde ilkokulda kız arkadaşlarım vardı.4-5 tane kız arkadaşım vardı.Beraber dans ederdik, türkiyem şarkısı vardı onu söylerdik kızlarla.Bazen öğle aralarında bir kız arkadaşımla onların evine oyun oynamaya ve yemek yemeye giderdik. İlkokulda başarılı bir öğrenciydim.

Ortaokulda farklı bir okula gitmeye başladım.İmam hatip ortaokuluna gitmeye başladım.Erkekler ve kızlar farklı okullardaydı bu dönemlerde yan yana 2 bina vardı fakat bizim sınıf sadece erkeklerden oluşuyordu.Kızları neredeyse hiç görmüyorduk.Ben genel olarak ortaokulda aşırı çalışkandım 5,6,7. sınıfta not olarak hep Madalya hep kupalar aldım. 8.sınıfta da aynıydım.Bizim sınıfımız genel olarak başarılı kişilerden oluşuyordu yani seçme bir sınıftı.Ortaokulda arkadaş ilişkilerim genel olarak başarılı kişilerleydi ve bir tane arkadaşım vardı bazen konuştuğumuz bana genelde dersle ilgili şeyler sorardı.Bunu nasıl yapıyorsun vs. gibi keşke senin gibi olsam vs. gibi şeyler söylerdi.Yani çok sosyal birisi değildim orta okulda sınıfımdaki kişileri tanıyordum ve ders hakkında konuşuyordum  o kadar. Son senemde de gene çalıştım ve sınava girdim iyi bir derece yapıp fen lisesi kazandım.

Lisedeyken 9.sınıfta pandemi vardı.Ancak o sırada genelde whatsapptan insanları tanıyorduk hatta liseye gitmeden once whatsaptan biriyle tanışıp onunla baya sohbet etmiştim.Bu çocuğun ismi Aydın idi.9'da bazen okula gidiyorduk okulda olduğumuz zamanlarda daha çok Aydın ile vakit geçirmek istiyordum.Onunla vakit geçirmekten hoşlanıyordum.O zamanlar futbola ilgim yoktu ancak bizim sınıfta futbol konusu konuşulurken ben de konuşayım diye futbola merakım o zaman başladı.Hatta şöyle düşünürdüm beraber yurtta kalacağız diye düşünürdüm Aydın ile.Okulun yanında pansiyon vardı 10.sınıfta kalalım beraber diye onu zorlardım. Aydın ile konuşmaya devam ettik.Ben hep onu darlıyordum. Her gün naber vs diye soruyordum çünkü ne yaptığını merak ediyorum.Çoğu zaman şöyle oluyordu whatsap üzeriden ben diyordum ki neden hep ben sana mesaj yazıyorum biraz da sen yaz tarzında mesajlar atıyordum.Genelde kavga ediyorduk ve genelde sebepleri benim trip atmam ve konuları yanlış yöne sürüklememden yani o aslında onu dememiş ama ben onu kastetmiş sandığımdan.Tam hatırlamıyorum ne zamandı ama Aydın ile ben her gün yaklaşık olarak kavga ediyorduk whatsaptan artık dayanamadı sanırım. En son dedi ben artık senle konuşmak istemiyorum vs. dedi ve ondan sonra okuldan ayrıldı.Bu arkadaşımla zaman geçirmeyi seviyordum açıkçası başkasıyla takılmasından da çok hoşlanmıyordum Metin diye birisi vardı bazen onunla takılırdı ben düşünürdüm ki hep benimle takılsa keşke gibi.Bir gün hatırlıyorum konsere gitmiştik ben demiştim ki otururken kolunu omzuma at biraz samimi olalım tarzı bir şeyler söylemiştim onu hatırlıyorum.9.sınıfta iki kız arkadaşım vardı a o zamanlar iyi anlaşıyorduk.bir kız arkadaş ve ben diğer arkadaş dolaşıyorduk genelde hatta fotoğrafımız da var.Bir gece hep beraber korku filmi izlemiştik zoom üzerinden.O zaman çok eğlendiğimi hatırlıyorum. 9. sınıf böyleydi ve ben 9.sınıftayken de başarılıydım. 10'uncu sınıfta galiba bazen kızlarla bazen de erkeklerle takılıyordum.Liseden hatırladığım okuldan bir kızla konuşmaya çalışmıştım sevgili olmaya çalışmıştım da kendi sevgilisi mi ne vardı öyle bir mevzu çıkmıştı sadece 1 kere konuşmuştum tanışmak için o da.

üniversitedeyken de onlardan ayrıydım 1 yıl gittim 2.sınıfa geçtim üniversitede etkinlikler vs. vardı onlara katıldım bazen o şekilde aslında.

Çocukken babamla tartıştığımı hatırlıyorum ancak tam olarak kaç yaşındaydım hatırlamıyorum ama çok fazla tartıştığımızdan eminim bazen ben odada kalıyordum buradan çıkma diyordu babam öyle cezalar veriyordu. Çok kolay sinirlenen birisi olduğunu düşünüyorum. Annem de o zamanlar beni korurdu sen ona bakma tarzı şeyler söylerdi.

Şimdi hatırladım çocukken tam kaç yaş bilmiyorum ama 11-12 falandır en fazla mahallede benden 1-2 yaş büyük biriyle kavga ettiğimi hatırlıyorum ağlamıştım sanırım o anda sonra babam haberdar olmuştu o çocukla olayı hallettiğini söylemişti yani böyle bitti bu olayda

15
19 yaşındayım ve terapiye başlamak biraz zor oldu şöyle ki
Arada sırada ağlama krizleri geçiriyordum canım çok sıkılıyordu artık kafamda sadece takıntılı düşünceler oluşuyordu sosyal hayatımı kötü etkiliyordu buna rağmen HK’yı aramayı 2-3 gün geciktirdim ve de randevu almak için doğru zamanı bekledim ailemin de bilgisi olması açısından.HK’yı aradıktan sonra sesi ciddiydi ancak işini iyi bilen biri olduğunu anlamıştım.HK ile konuşmak bile bana iyi gelmişti ilk aramamda kısa kısa sorular sormuştu sohbet tarzında geçmişti ondan sonra rahatlamış hissetmiştim.Sonra bana hayat hikayeni kısaca yazmamı istedi gönderdim. 1. Terapi için randevu almıştım ve o gün geldi çattı.İlk önce terapiye başlamadan en son terapisine gelmiş önceden pasif eşcinselmiş artık iyileşmiş birisiyle konuşturdu HK beni.Tavsiyelerde bulundu kısaca şu şekilde: bazı zamanlar olacak biraz zorlanacaksın ancak pes etmeden devam edersen yolun sonunda ışık görünüyor dedi.Sonra terapiye başladık
annemle,babamla ilişkilerimiz hakkında konuştum,okul sürecimden bahsettim,erkeklere olan eğilim düzeyimin farkına vardım. Benim babamla çok kötü bir ilişkim yoktu ancak iyilik hali eksikmiş böyle söyledi HK. 5. Sınıftayken mesleğinde sıkıntılar oldu o da psikolojik sıkıntılar yaşadı kendi içinde ve çevresiyle ondan sonra kavgalarımız başladı genel olarak Bazen tartışırdık sonra tekrar barışırdık babamla bazen döverdi ama beni desteklemeye hep devam etti hep benim iyi bir yere gelmem için çabaladı.Annemse genel olarak kavgalar bittikten sonra beni yatıştırır beni sevdiğini söylerdi beni korurdu yani.Annemle uzun bir süre birlikte yattığımızı hatırlıyorum 10 yaşıma kadar bazen de ben ailemin yatağına giderdim orada yatardım.
Kendimden devam edeyim küfür etmeyi sevmeyen sokağa pek fazla çıkmamış evde oyun oynamış biriyim ben çocukluğumda. Neden küfür etmeyi sevmediğimi anladım bu terapide geçmişte annemle yattığım ve ilişkilerimiz yakın olduğundan duygusal, annesini hiç üzmemeye çalışan böylece iyi bir insan olması gereken,uslu olması gereken,küfür etmeyi kötü diyen biri olmuşum. Kırılgan, erkeklerle kavga etmeyi göze alamamayan,çekingen…İlkokulda genelde kızlarla takılıyordum, erkeklerle takılmazdım çünkü genelde kavgacı tiplerdi o yüzden kendimi kızların arasında güvende hissediyordum. Ortaokulda da sosyal değildim,genelde derslerle uğraşırdım başarılıydım samimi olduğum arkadaşım 1 veya 2 dir onlarla da çok samimi olmamıştım ders vs.
Ortaokuldayken YouTube’da karşıma bir YouTuber çıkmıştı onun videosu ile cinsel eğilimlerim şekillendi. Sonra da eşcinsel porno videolarına doğru yavaş yavaş kaydı. Çok hatırlamak istemediğim zamanlardı açıkçası.
Lisede erkek arkadaşlarım oldu,kız arkadaşlarım oldu. Hep yakın erkek arkadaşlarım olsun diye uğraşırdım lisenin ilk yılında erkek arkadaşım vardı bir tane biraz takıntılıydım ona karşı hep benimle vakit geçirsin istiyordum ancak bir zaman sonra kavga ettik ve arkadaşlığımız bitti. Lisede kendi sınıfımı çok sevmiyordum. Lisedeyken yurtta kaldım ve dostlarım oldu o zamanlar eğlenceli zamanlarımdı. Sanırım mastürbasyona ortaokul bitiminde ve lisenin ilk yıllarına yakın başladım eğer böyleyse olması gerekenden geçmiş çok hatırlamıyorum ancak.eşcinsel porno izlemiştim biraz zaman geçtikten sonra heteroseksüel pornolar izlemeye başladım kendimi öyle alıştırmaya çalıştım tam anlamıyla istediğim gibi olmuyordu. Üniversitenin ilk yılında biraz porno izlemeye ve mastürbasyona ara vermeye çalıştım başarılı oldum diyebiliriz çok fazla aklıma getirmemeye çalışsam da aklıma geliyordu bu düşünceler ve de çevrenin etkisiyle kendimi kötü hissetmeye başladım. Neden böyleyim diye düşünmeye başladım ben de diğer erkekler gibi olmak istiyordum o sıralarda kendim bunu iyileştirmeye çalışıyordum aslında 2-3 tane kızla konuşma girişimim oldu devamı gelmedi kızlar konusunda ancak en azından kendim bir şeyler denemiştim ama kendim de işin içinden çıkamayacağımı sosyal hayatımı etkileyince çok fazla düşündükçe anladım.Son zamanlarda şu şekilde bir sıkıntı yaşıyordum erkeklere olan ilgim kaslı olan erkeklere yönelmişti. Ancak cinsel olarak fantezi kurmuyordum sadece onları incelemek hoşuma gidiyordu.Bu da beni rahatsız etmeye başlamıştı sosyal hayatta.

1.terapiden çıkardıklarıma gelecek olursam şöyle:

1- duygusallık ,kırılganlık,çekingenlik,küfür etmenin kötü olması fikrinin nereden geldiği ,erkeklerin içine çok fazla karışamamanın nedenleri biraz kafamda oturdu.

2-eğer pes etmezsem terapilere HK dedi ki bizim için zor bir danışan değilsin dedi. Umut ışığı yanıyor yani kendimi korkutmama gerektirecek bir şey yok.

3-Eşcinsel olmadığımı kendi kafama oturtmam gerekiyor.Sadece eşcinsel olma korkusu yaşıyormuşum.Ben şuanda eşcinsel değilim ancak hayatım kötü gitse 3-5 yıl sonra olabilirmişim o yolda.

4-
Her türkü korku kaygı suçluluk hissi eşcinsel eğilimleri arttırıyormuş ve ben eşcinsel değilim.
Bundan sonra da eşcinsel olma korkum yok diye düşüneceğim.

5-Kendimi başkalarıyla aşırı derecede kıyaslıyordum bu kıyaslamalar artık haddini yeterince aşmış durumdaydı.
Kendime rol model ihtiyacım varmış ve bu da olmamış sosyal hayatta ve ailede çok fazla duygusal tatmin olmadığı için. Erkekler gibi Onlar gibi olmak istiyormuşum.Bu erkek böyle ben neden öyle değilim diyordum… kıyaslamayı bırakmam lazım bu yönde hala gelişmem lazım


6- kendimi yetersiz görüyorum,kendimi beğenmiyorum bu duygularım takıntı şeklinde. Eril kimliğimi erkeklik kimliğimi tam oturtamamışım.Kafamda da ideal erkek olarak yanlış düşünceler var. İdeal erkek kaslı olur gibi ben de öyle olmadığım için kendimi yetersiz görmeye başlıyorum sonra çekingenlik ve eziklik duygusu oluşuyor. Kendi erkekliğimi oluşturmam gerekiyor. Özgüven olarak burada eksiğim var
Erkeklik kasla olmuyor bunu kafama sokmam lazım erkeklik karakterle adamlıkla eşine duyduğun saygı,dürüstlük,sadakatle oluyor. Bunu kafama sokmam lazım.

Sayfa: [1] 2 3 ... 312