1
Eşcinsellik - Hayatlardan parçalar, hayata mektuplar (ziyaretçi karalama defteri) / Ynt: THE GOOD BOY: BEN KİMİM?
« : 20 Eylül 2024, 11:17:43 ös »
Merhaba yeniden..
Kendimle ilgili giriş yapmıştım. Çocukluk, okul ve aile yaşantım hakkında genel bir çerçeve, özet sunmuştum. Bir miktar daha bahsetmem gerekirse, geleneksel doğu kültüründe, muhafazakar, dindar sayılabilecek bir ailede ve politik bir çevrede büyüdüğümü, okuma yazma bilmeyen bir annem, en fazla ortaokul eğitimi almış aile üyelerim, yine benzer tahsil düzeylerinde bulunan akraba, eş, dost ve yakınlarım arasında lisans düzeyinde eğitim gören kuşağın ilk neferlerinden biri olduğumu söylemeliyim. Uzak-yakın çevremde doktor, mühendis, savcı bir amcamız, teyzemiz hiç olmadı. Olanlara da hep imrenmişimdir. Yoksul ve eğitimsiz bir toplulukta büyümüş olmaktan dolayı kendimi ve çevremi utançla karşıladım. Yadırgadım, hakir gördüm hep bana ait olanı, benle olanı.
Zengin yaşantılarla pek karşılaşmadık, ama nedense küçüklüğümden beri bende olmayan maddi dünya gerçeklerine hep iç geçirdim, gıpta, haset karışık duygularla karşıladım onları. Eziklik hissederek uzaklaştım hep “o” bölgeden. Yetersiz, eksik, değersiz ve utanılası hissettim kendimi hep, bana bunları hatırlatan çoğu şeyi, kişiyi kabul edemedim hayatımda, yakıştıramadım kendime. Bu duygudan hep nefret ettim, ailemden, büyüdüğüm derme çatma evlerden, gecekondulardan, uyuduğum kırık dökük kanepelerden, üzerimi örten eski püskü battaniyelerden, evimizin duvarlarını is içinde bırakan sobadan, karnımı doyurduğum yer sofrasından ve yazmaya zorlandığım daha birçok şeyden hep utandım, utanmanın kendisinden nefret ettim. Bu nefretin kendisinden de nefret ettim. Annemden nasıl utandığımı, onunla yolda yürürken hızla adımlarla önden yürüyüp annemi hep arkamda bırakışımı, okula herhangi bir sebepten dolayı gelmesi düşüncesinin yarattığı endişeyi, dehşeti hatırladıkça kendimden daha çok utandım, daha nefret ettim.
Çocuk yüreğimde büyüttüm hep bu nefreti, utancı, sarmaladım kendimi iyice, sıkıştırdım kalbimi, kaygı ve utanç küpü olarak gezindirdim kendimi durdum. Ağzını sıkıca kapadım bu küpün, gizledim, korudum güneşten, rutubetten, insan içinden. Fermente olmuş benliğimi tanıyamaz oldum. Bahsetmedim kimseye, açmadım kendime bile…
Eşcinsellik meselesine gelirsek; bu mesele hoşnutsuz benliğimin en ekşimiş tarafında durmaktadır. Kötü kokular gelmiyordu ama fena halde mide bulandırıyor, baş döndürüyordu.
Kendisiyle tanışmayı çok geciktirdim, ağzıma dahi almadım, yok saydım hep varlığını.
Ortaokul zamanlarıydı, inanılmaz yakışıklı inkılap dersi hocasına düşmüştüm. Güzel, hoş duygular bırakmıştı üzerimde. Ona yakın olmak istemiş olmalıyım ki, birgün okul bitimi arkadaşlarıma hocaya otobüs durağına kadar eşlik etmeyi, birlikte onu uğurlamayı teklif ettiğimi hatırlıyorum. Bu masum teklifin arkadaşlarım tarafından hangi söz ya da bakışla yanıtlandığını net hatırlamamakla birlikte, aldığım karşılıkla bu anın masumiyeti aniden tozla buz olmuş, gülünç, utanılası bir şey olarak hayata geçmişti bedenimde hatırası. O zamanlar utanmam gereken yeni ve önemli bir şey daha keşfedilmişti, ancak bunun ne kadar önemli olduğunu kavramam ve izini sürmeye niyetlenmem epey yıllar alacaktı…
Geçen epey zamandan sonra üniversite sınavına hazırlanmak için gittiğim dershanede matematik hocası ilgi kesildiğim bir sonraki önemli kişi olmuştu, dersinde olmak, birlikte soru çözmek hep çok keyifli ve heyecan verici olmuştu. Gülüşü, zeki biri olduğu düşüncesi ve aile babası olması başlıca beni etkileyen unsurlar olmalıydılar. Geçen süreçte yaşadığım duyguya anlam vermekte zorlanıyor, bundan dolayı acı çekiyordum. Çaresizlik ve kafa karışıklıkları ile yaşadıklarıma anlam vermeye çalışıyordum. Yalnız kaldığımda hislerimi dramatize ediyor, gözyaşı döküyordum.
Olan biten her şey yalnızca içimde olup bitiyordu. Kimseye anlatamıyordum, zaten anlatmayı da düşünmüyordum çünkü duygularımın acayipliğini ben dahi kabul edemiyordum.
Üniversitede sınıf arkadaşım olan bir kıza ilgi duymuştum ama bu ilginin nerede konumlandığını ben de anlamıyordum. Üniversite hayatı boyunca hemcinslerimden kimseye duygusal bir yatırım yapmamıştım. Sınıfta sevilen, popüler bir karaktere belli belirsiz bir ilgi beslesem de ayrı dünyalarda olduğumuz için ayna kanalda bir araya gelememiş, arkadaşlığımızı ilerletme imkanı olmamıştı. Okul boyunca genelde herkese karşı oldukça soğuk davranıyordum. İletişime çok zor geçiyordum, başımı öne eğerek ve gözlere bakmayarak geçiyordum insan içinden. Beni yutacaklarmış gibi kadınlardan özellikle daha uzak duruyordum. Sevecen ve sıcakkanlı kadınları tehlikeli görmüyordum, iletişimi kurduklarında ben de onlarla rahat konuşabiliyordum. Bu iletişim örüntüsü bende sabitti. Güleryüzlü ve konuşkan insanlar karşısında hep kendimi daha güvende hissetmiş, zırhımı inceltip doğallığımı kuşanmış oluyordum. Mizacımın sınırları vardı elbette, oldukça da katıydı. Biriyle laçkalaşmam oldukça zordu, sosyal kişilere hep acayip imrenir onlara hayranlık besleyiverirdim.
Yakışıklı, fiziksel olarak güçlü, yapılı, atletik, özgüvenli, otorite konumunda olan, iyi giyinimli, maddi yönden varlıklı, iletişim becerileri kuvvetli, akademik zekası yüksek ve entellektüel karakterlere oldukça çekiliyordum. Bu saydığım özelliklerin bazıları tek başına yeterli olabiliyordu dikkatimi çekmesi için. Çoğunlukla da bu kişilerden hep uzak durmayı seçiyordum. Çünkü bende olmayan niteliklere sahip oldukları için yanlarında kendimi aşağı hissediyor, benimle ilgilenmeleri için bir sebep göremiyordum. Yanlarında kendimi hayal edince küçüldükçe küçülüyor, görünmez oluyordum. Onları gözümde oldukça büyütüyor, ve yarı tanrısal özellikler atfediyordum. Bu gerçeklikten kopuk düşünme şeklime engel olamadığım gibi düşündüklerime gerçekten inanıyordum da. Sanırım kendimi aşağılama ve başkalarına ait olana imrenip hayal kurmaktan zevk alıyordum.
Belli düzeylerde samimi erkek arkadaş ilişkileri kurabildim. Bunlar ilgi duymadığım, sıradan bulduğum kişilerden oldu çoğunlukla. Terapilere başladığım süreçte erkek arkadaş ilişkilerimin de yüzeysel, içtenlik ve sevgiden yoksun olduğunu farketmiş olmam bir miktar sarsıcı olmuş, başta kabullenememiştim.
Terapiler ilerledikçe zamanla ne ve kim olduğuma dair yeni şeyler öğreniyordum …
Kendimle ilgili giriş yapmıştım. Çocukluk, okul ve aile yaşantım hakkında genel bir çerçeve, özet sunmuştum. Bir miktar daha bahsetmem gerekirse, geleneksel doğu kültüründe, muhafazakar, dindar sayılabilecek bir ailede ve politik bir çevrede büyüdüğümü, okuma yazma bilmeyen bir annem, en fazla ortaokul eğitimi almış aile üyelerim, yine benzer tahsil düzeylerinde bulunan akraba, eş, dost ve yakınlarım arasında lisans düzeyinde eğitim gören kuşağın ilk neferlerinden biri olduğumu söylemeliyim. Uzak-yakın çevremde doktor, mühendis, savcı bir amcamız, teyzemiz hiç olmadı. Olanlara da hep imrenmişimdir. Yoksul ve eğitimsiz bir toplulukta büyümüş olmaktan dolayı kendimi ve çevremi utançla karşıladım. Yadırgadım, hakir gördüm hep bana ait olanı, benle olanı.
Zengin yaşantılarla pek karşılaşmadık, ama nedense küçüklüğümden beri bende olmayan maddi dünya gerçeklerine hep iç geçirdim, gıpta, haset karışık duygularla karşıladım onları. Eziklik hissederek uzaklaştım hep “o” bölgeden. Yetersiz, eksik, değersiz ve utanılası hissettim kendimi hep, bana bunları hatırlatan çoğu şeyi, kişiyi kabul edemedim hayatımda, yakıştıramadım kendime. Bu duygudan hep nefret ettim, ailemden, büyüdüğüm derme çatma evlerden, gecekondulardan, uyuduğum kırık dökük kanepelerden, üzerimi örten eski püskü battaniyelerden, evimizin duvarlarını is içinde bırakan sobadan, karnımı doyurduğum yer sofrasından ve yazmaya zorlandığım daha birçok şeyden hep utandım, utanmanın kendisinden nefret ettim. Bu nefretin kendisinden de nefret ettim. Annemden nasıl utandığımı, onunla yolda yürürken hızla adımlarla önden yürüyüp annemi hep arkamda bırakışımı, okula herhangi bir sebepten dolayı gelmesi düşüncesinin yarattığı endişeyi, dehşeti hatırladıkça kendimden daha çok utandım, daha nefret ettim.
Çocuk yüreğimde büyüttüm hep bu nefreti, utancı, sarmaladım kendimi iyice, sıkıştırdım kalbimi, kaygı ve utanç küpü olarak gezindirdim kendimi durdum. Ağzını sıkıca kapadım bu küpün, gizledim, korudum güneşten, rutubetten, insan içinden. Fermente olmuş benliğimi tanıyamaz oldum. Bahsetmedim kimseye, açmadım kendime bile…
Eşcinsellik meselesine gelirsek; bu mesele hoşnutsuz benliğimin en ekşimiş tarafında durmaktadır. Kötü kokular gelmiyordu ama fena halde mide bulandırıyor, baş döndürüyordu.
Kendisiyle tanışmayı çok geciktirdim, ağzıma dahi almadım, yok saydım hep varlığını.
Ortaokul zamanlarıydı, inanılmaz yakışıklı inkılap dersi hocasına düşmüştüm. Güzel, hoş duygular bırakmıştı üzerimde. Ona yakın olmak istemiş olmalıyım ki, birgün okul bitimi arkadaşlarıma hocaya otobüs durağına kadar eşlik etmeyi, birlikte onu uğurlamayı teklif ettiğimi hatırlıyorum. Bu masum teklifin arkadaşlarım tarafından hangi söz ya da bakışla yanıtlandığını net hatırlamamakla birlikte, aldığım karşılıkla bu anın masumiyeti aniden tozla buz olmuş, gülünç, utanılası bir şey olarak hayata geçmişti bedenimde hatırası. O zamanlar utanmam gereken yeni ve önemli bir şey daha keşfedilmişti, ancak bunun ne kadar önemli olduğunu kavramam ve izini sürmeye niyetlenmem epey yıllar alacaktı…
Geçen epey zamandan sonra üniversite sınavına hazırlanmak için gittiğim dershanede matematik hocası ilgi kesildiğim bir sonraki önemli kişi olmuştu, dersinde olmak, birlikte soru çözmek hep çok keyifli ve heyecan verici olmuştu. Gülüşü, zeki biri olduğu düşüncesi ve aile babası olması başlıca beni etkileyen unsurlar olmalıydılar. Geçen süreçte yaşadığım duyguya anlam vermekte zorlanıyor, bundan dolayı acı çekiyordum. Çaresizlik ve kafa karışıklıkları ile yaşadıklarıma anlam vermeye çalışıyordum. Yalnız kaldığımda hislerimi dramatize ediyor, gözyaşı döküyordum.
Olan biten her şey yalnızca içimde olup bitiyordu. Kimseye anlatamıyordum, zaten anlatmayı da düşünmüyordum çünkü duygularımın acayipliğini ben dahi kabul edemiyordum.
Üniversitede sınıf arkadaşım olan bir kıza ilgi duymuştum ama bu ilginin nerede konumlandığını ben de anlamıyordum. Üniversite hayatı boyunca hemcinslerimden kimseye duygusal bir yatırım yapmamıştım. Sınıfta sevilen, popüler bir karaktere belli belirsiz bir ilgi beslesem de ayrı dünyalarda olduğumuz için ayna kanalda bir araya gelememiş, arkadaşlığımızı ilerletme imkanı olmamıştı. Okul boyunca genelde herkese karşı oldukça soğuk davranıyordum. İletişime çok zor geçiyordum, başımı öne eğerek ve gözlere bakmayarak geçiyordum insan içinden. Beni yutacaklarmış gibi kadınlardan özellikle daha uzak duruyordum. Sevecen ve sıcakkanlı kadınları tehlikeli görmüyordum, iletişimi kurduklarında ben de onlarla rahat konuşabiliyordum. Bu iletişim örüntüsü bende sabitti. Güleryüzlü ve konuşkan insanlar karşısında hep kendimi daha güvende hissetmiş, zırhımı inceltip doğallığımı kuşanmış oluyordum. Mizacımın sınırları vardı elbette, oldukça da katıydı. Biriyle laçkalaşmam oldukça zordu, sosyal kişilere hep acayip imrenir onlara hayranlık besleyiverirdim.
Yakışıklı, fiziksel olarak güçlü, yapılı, atletik, özgüvenli, otorite konumunda olan, iyi giyinimli, maddi yönden varlıklı, iletişim becerileri kuvvetli, akademik zekası yüksek ve entellektüel karakterlere oldukça çekiliyordum. Bu saydığım özelliklerin bazıları tek başına yeterli olabiliyordu dikkatimi çekmesi için. Çoğunlukla da bu kişilerden hep uzak durmayı seçiyordum. Çünkü bende olmayan niteliklere sahip oldukları için yanlarında kendimi aşağı hissediyor, benimle ilgilenmeleri için bir sebep göremiyordum. Yanlarında kendimi hayal edince küçüldükçe küçülüyor, görünmez oluyordum. Onları gözümde oldukça büyütüyor, ve yarı tanrısal özellikler atfediyordum. Bu gerçeklikten kopuk düşünme şeklime engel olamadığım gibi düşündüklerime gerçekten inanıyordum da. Sanırım kendimi aşağılama ve başkalarına ait olana imrenip hayal kurmaktan zevk alıyordum.
Belli düzeylerde samimi erkek arkadaş ilişkileri kurabildim. Bunlar ilgi duymadığım, sıradan bulduğum kişilerden oldu çoğunlukla. Terapilere başladığım süreçte erkek arkadaş ilişkilerimin de yüzeysel, içtenlik ve sevgiden yoksun olduğunu farketmiş olmam bir miktar sarsıcı olmuş, başta kabullenememiştim.
Terapiler ilerledikçe zamanla ne ve kim olduğuma dair yeni şeyler öğreniyordum …