İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - gergin

Sayfa: [1] 2 3
1
Ömer iyi misin? Yazımı okumadın mi Ahmet benim işyerimdeki arkadaşım. O da onu söylüyor.  İlla cevap verceksen de forumda başka yerden ver.

2
Ömer yazdığın yaziyi siler misin benim açtığım konudan. Koyugrinin cevabinin seninle ilgisi yok, senin anladigin  gibi bir mana da yok. Kullandığın uslüp, kelimeler de çok çirkin.

3
Çok güzel bir yazı olmuş kardeşim. Seninle hayat hikayemiz çok benzer, ailede pasif bir baba, dominant bir anne (ne hikmetse). Terapilere de benzer zamanlarda başlamışız anladığım.

Konu başlığın İslamcılığın LGBT ile İmtihanı: Galip Kim Olacak? sorusunun cevabı aslında herkes için oldukça açık: Mevcut durumda LGBT hareketi bu alanda mutlak galip konumunda ve görünüşe bakılırsa, İslamcı cenahın tavır ve yaklaşımları değişmedikçe uzun bir süre daha üstünlüğünü koruyacak. Sorunun en temel kaynağı, LGBT lobilerinin küresel güçlerce desteklenmesi, büyük sermayeler aktarılması veya arkasında devasa organizasyonların bulunması değil. Asıl problem, buna karşı olduğunu söyleyen devlet, hükümet, cemaatler ve sivil toplum kuruluşlarının (STK) bu meseleyle ciddi anlamda yüzleşmemesi, yatırım yapmaması, bu konuda bilimsel ve yapıcı çözümler üretmemesidir.

Sadece ötekileştirici ve dışlayıcı söylemlerle, “Bunları kapatacağız, yok edeceğiz!” diyerek meseleyi çözebileceklerini sanıyorlar. Ancak bu tutum, LGBT hareketini zayıflatmıyor; bilakis gün geçtikçe daha da güçlendiriyor. Bugün gördüğümüz tablo, aslında gelecekte nelerle karşılaşabileceğimizin sadece bir fragmanı. Yakın bir zamanda, başkalarının çocuklarında değil, bizzat kendi evlatlarımızda, akrabalarımızda LGBT bireylerin olduğunu göreceğiz. Şu anda hayal dahi edemedikleri eşcinsellik, sokaklarda, yaşam alanlarında ve hayatın her yerinde yanı başlarında olacak. (Önceki yazılarımda bu duruma engel olma gücüne sahip olup da hiçbir adım atmayanların, görmezden gelenlerin ilahi adalet gereği bu dünyada da bunun sıkıntısını çekeceklerine inandığımı yazmıştım.)

İslamcı kesim ise, kendi çalıp kendi oynuyor, kendini kandırıyor ve içi boş, süslü sözlerle avunarak sorunu çözdüğünü sanıyor. Oysa sadece kendi vicdanlarını rahatlatmaktan öteye gidemiyorlar. Soruna yönelik yapıcı çözümleri olmadığı gibi, çözüm öneren psikologlara ve uzmanlara da kulak asmıyorlar. Çünkü bu uzmanlar genellikle kendi cemaatlerinden ya da STK’larından gelmiyor. Halbuki bu meselede, kim olursa olsun, çözüm üreten, başarılı olan birini desteklemeleri gerekmez mi?

Ancak ne yazık ki, temel bir ayeti bile göz ardı ediyorlar: “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa, 58) Emaneti ehline değil, çıkarına kim uyarsa ona teslim ediyorlar ve sonra da bundan netice bekliyorlar!

Hüseyin Hocanın ofisinin bir LGBT aktivistinin CİMER şikayeti üzerine bu hükümet tarafından mühürlenmesi sonrasında, bu duruma karşı olduğunu söyleyen hükümetten ve İslamcı cemaatlerden artık tiksinmeye başladım. Midem bulanıyor. Bazen bu eşcinsellik sorunuyla mücadele etmek zorunda olmasam, bu camiada kimin samimi, kimin sahte ve en önemlisi kimin salak,aptal olduğunu asla fark edemezdim diye düşünüyorum. Düzenledikleri oturumlara, mitinglere ve yürüyüşlere LGBT hesaplarından gelen alaycı yorumlara baktığımda, ne yazık ki bazı eleştirilerin haklı olduğunu gördükçe üzülüyor ve kahroluyorum.

Bu yazıları biraz daha sert bir üslupla yazıyorum, çünkü bu imtihanda LGBT’nin galip gelmesini ne kendim, ne ülkem ne de ümmet için kabul edebilirim! İslamcı kesimin gözünü açması ve bu meseleye gerçekçi, akılcı ve etkili çözümler üretmesi gerektiğini meselenin bizzat içinden gelen biri olarak söylüyorum!

Belki bu yazıları ahlak ve vicdan sahibi birkaç YETKİLİ KİŞİLER okur da nihayetinde bu meseleye mantıklı bir şekilde yaklaşıp çözüm üretmeye çalışır diye umut ediyorum. Bu sessizlik, bu kayıtsızlık artık son bulmalı!

4
Bende kısaca hayat hikayemi yazmış olayım da foruma yeni girenlere bu başlık altında sesimizi duyurmuş olalım:
28 yaşındayım. Eşcinsel dürtü duygulara sahibim ergenliğimden beri. Bu duygularımı hiçbir zaman benimseyemedim, sürekli kurtulmak istedim. Müslümanım, kurtulmak için kendimi dine adadım fakat beni sadece ilişki yaşamaktan korudu, bu dürtü duygu ve düşüncelerden kurtaramadı. Psikologlara gittim fakat onlar maalesef olaya çok düz mantıkla yaklaşıyorlardı. Bir kızla sevgili olup ilişki yaşarsam iyileşeceğimi düşündüler vs. Tabiki de düşündükleri gibi olmadı. Televizyonlarda LGBT karşıtı, eşcinselliğin tedavisi var diyen çok meşhur psikiyatristlere terapiye gitmiş eşcinsellerle konuştum. Sonuç yine hüsrandı. Onlarda olaya düz mantıkla yaklaşıyorlardı, iyileştiremiyorlardı. Doğru düzgün saha çalışmaları yoktu sadece ''var işte bi tedavisi, doğuştan değil kesinlikle'' diye söylem düzeyinde kalıyorlardı. İyice umutsuzluğa kapılmaya , LGBT aktivisti olma yolunda ilerlemeye başladım. Son kapı olarak yaklaşık bir sene önce Psikolog Hüseyin Kaçın Hocayı buldum. İlk seanstan itibaren kendisinin çok tecrübeli, işinin ehli bir psikolog olduğunu anladım. Çok güzel mesafe katettik. Yüzüp yüzüp kuyruğuna geldiğim son aylarda bir LGBT aktivistinin cimer şikayeti üzerine hocanın ofisi kapatıldı. Ben ve diğer danışanların terapi hakkı elimizden alındı. Üstelik LGBT'ye karşı olduğunu sürekli dillerinden düşürmeyen bu hükümet döneminde. Özetle çok mağdur durumdayız ve bir an önce yapılan bu hatadan dönülmesini istiyoruz. Kalkıp bir yerde eylem de yapamıyoruz ifşa olma endişesi nedeniyle. Ancak, sosyal medyada yazarak sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. İyileşmek isteyen eşcinsellerin var olduğunu ve iyileşebildiklerinin farkına varılmasını istiyoruz. Eğer hala daha aileyi korumak gibi bir dertleri varsa...



5
Bugün Saraçhane'deki Büyük Aile Buluşması'nda birbirinden coşkulu konuşmalar yapıldı.  Konuşmalar oldukça heyecanlıydı ve alanında uzman (!) hocalarımız tarafından yapıldı. Hayretler içerisinde izledim. Bir konuşmada şu sözler dikkatimi çekti:

“İlk meydanlara çıktığınız, el uzattığınız, hayatlarını değiştirme umudu verdiğiniz gençler var ya, onlardan yüzlercesi vazgeçtiler!  Size dua ediyorlar sabah akşam. Bunun müjdesini veriyorum. Selam getirdim size!”

Bense, o yüzlerce gençten biri olarak, kendisine bir ekleme yapmak istiyorum. O selam getirdiğini söylediği ve sabah akşam dua ettiğimizi iddia ettiği gençlerden biri olarak...

Size selam falan göndermiyoruz! Gece gündüz dua değil, bilakis beddua ediyoruz! Neden mi? Çünkü yıllardır bizlere sadece "Lut kavmi, sapıklar, lanetliler" demekten başka hiçbir şey yapmadınız. Hiçbir çözüm üretme çabasına girmediniz, aksine, bu duruma kayıtsız kaldınız. Bunca yıldır acılarımızı siyasetinize alet ettiniz, etmeye de devam ediyorsunuz. Yıllardır dışladığınız, hor gördüğünüz bu ülkenin evlatlarına gerçekten yardım eli uzatan, çözüm üretebilen belki de tek kişiyi (Psk. Hüseyin Kaçın) yalnız bıraktınız. Desteklemediniz, görmezden geldiniz. Bu yüzden samimiyetsizsiniz. Dürüst değilsiniz, hiçbir zaman da malesef olmadınız.

Şimdi buradan, sadece yürüyüşlerle ve içi boş konuşmalarla aileyi kurtardığını sanan, aslında sadece kendini tatmin edenlere sesleniyorum. Davulun sesi uzaktan hoş gelir, bunu bilirsiniz. Ama o korkuyla bile yüzleşemediğiniz yangın, çok yakında sizin de evlerinize, çocuklarınıza, sevdiklerinize sıçrayacak. "Biz çok dindarız, bize bir şey olmaz" demeyin. Bu meselede dindar ya da dinsiz olmak bir fark yaratmıyor. O an geldiğinde, gerçek bir imtihanın ne demek olduğunu göreceksiniz. Peki, o zaman kendi çocuklarınızı ve sevdiklerinizi nasıl kurtaracaksınız? Yine yürüyüşlerle, ayrımcı mitinglerle mi? Yoksa kapı kapı dolaşıp din adamlarından, psikologlardan, psikiyatrlardan medet mi umacaksınız? Çareyi onlardan mı dileneceksiniz? Yangını söndürmek için boş vaatlerden başka ne bulacaksınız? Kim size gerçekten yardım edecek, kim çözüm sunacak?

Şimdiden söyleyeyim, boşuna kapı kapı dolaşmayın. Ben o yolları defalarca denedim ve sonunda sadece yorgunluğumla kaldım. Bulduğum kapıyı da bu kadar bilinçsiz olarak, sessiz kalarak siz kapattınız. İlahi adaletin tecelli edeceğine inanıyorum. Ektiğinizi elbet bir gün biçeceksiniz. Sizlere tavsiyem yol yakınken aklınızı başınıza alın. Artık süslü, heyecanlı, içi boş sözlerle meseleleri çözmeye çalışmaktan vazgeçin. LGBT hareketi her geçen gün daha da güçleniyor ve bunun başlıca sebebi sizlersiniz. Bu meseleyi kendi bilimsel altyapınız ve kavramlarınızla ele alın. ''LGBT değil, Eşcinsellik'', psikolojik ve sosyolojik temelleri olan bir durumdur. Bu konuda uzmanlık din adamlarına değil, yıllarını bu alanda çalışmaya vermiş psikolog ve psikiyatrlara aittir. Ülkede bu alandaki en yetkin isimlerden biri olan Psikolog Hüseyin Kaçın’a gereken desteği ve önemi artık verin. Aksi takdirde, bir gün siz de bizim gibi çaresiz kalabilir ve yardım isteyecek kimseyi bulamayabilirsiniz...


Türkiye kadir kıymet bilmeyen nankör bir ülkedir!

https://www.akasyam.com/yazi/turkiye-kadir-kiymet-bilmeyen-nankor-bir-ulkedir-9544.html

6
HK: Eşcinsel terapi maceramız artık son bulmuştur!

Hocam lütfen bizi yarı yolda bırakmayın, size muhtacız, başka gidecek kimsemiz de yok !  :'(

8
50. seans öncesi (07.08.2024)

Bir süredir terapi yazısı yazamıyorum. Bunun sebepleri arasında çalışma hayatımın son aylarda çok yoğunlaşması, duygusal olarak yazı yazmanın bana ağır gelmeye başlaması ve bence en önemlisi de ''Bugün kendim için ne yaptım?'' ilkemiz :) gereğince gündelik hayatımda artık geçmişimi, travmalarımı, eşcinselliğimi düşünmek istememek, etrafımdaki kişilerle olup bitenler hakkında sürekli ANALİZLER yapmayı  bırakmak, YAŞADIĞIM O ANA ve HAYATTAN KEYİF almaya  odaklanmak var. Artık şunu farkediyorum ki ben keyif almayı, tatmin olmayı, mutlu olmayı  bilmiyorum veya istemiyorum, işime gelmiyor. Mutlu olmaktan, tatmin olmaktan korkan bir yanım var. Bilmediğim bir dünya sanki benim için. Acı ve keder denizinde yüzmeyi biliyorum sadece. İnsan sadece acı ve keder içinde yaşayamayacağına göre de mutluluğu; cinsel fantezilerle, fetişizm ile anlık olarak deneyimleyerek buluyorum. İçimdeki gerilimi boşaltmaya çalışıyorum.. HK bir seansta bana eşcinselliği seçme sebebim olarak en kavuşulamayacak, deneyimlenemeyecek, imkansız aşkları olacak, dertlerin, kederin EN yoğun olduğu bir yol olduğu için seçtiğimi söylemişti. Bir eşcinsel ne kadar dindar, ne kadar inançlı vs. olursa olsun bütün bariyerleri yıkıp bir erkekle sevişmekten, ilişkiye girmekten kendini alıkoyamıyor. Hatta  artık 13 yaşına kadar düştü bu durum. Peki 28 yaşına kadar ilişki yaşamadan durabilmek mümkün olmadığına ve bundan sonra da büyük ihtimal yaşamayacağıma göre  o zaman ben ne olmuş oluyorum ? Spoiler vereyim: Eşcinsel olma korkusu, obsesif kişilik, mazoşizm.

HK 'nın terapisine başlayalı tam bir sene oldu. Bu hafta 50. seansım olacak. Bence az sayı değil. Tabi akla hemen  şu soru geliyor '' Eee peki o zamaan noldu, artık iyileştin mi?''. Açıkçası geçen haftada gay porn izledim. Hk'nın ilk seanstan beri söylediği ''kız arkadaşınla sevişmeyi bırakman lazım, bu pasifliğini arttırıyor'' kuralını yine çiğnedim. Yine kriterlerime uygun yakışıklı bir erkek gördüğümde etkileniyorum. vs. Bunları düşününce aslında iyileşmemiş oluyorum diye ben de düşünmüyor değilim. Fakat daha somut konuşmak gerekirse HK'ya başladığımda iyileşme düzeyimi %15 görüşüyorsam şu an %65-70 görüyorum. Bu olumlu değişiklik de aslında hangi olayları yaşayıp, yaptığım değil de olaylara BAKIŞ AÇIMIN değişmesinden kaynaklı. HER TÜRLÜ KORKU, KAYGI, SUÇLULUK EŞCİNSELLİĞİ kuvvetlendirir.

Artık porno izledikten sonra kendimi yerin dibine sokmuyorum, hataydı diyip geçiyorum kendimi suçlamıyorum. Önceden biri bana sataştığı zaman, aman nasıl olsa tam güzel karşılık veremem diye mükemmeliyetçilik yapar, karşılık vermemeyi tercih ederdim. Artık bir cümle bile olsa bir şey söylemeye, içimdeki gerilimi O AN boşaltmaya çalışıyorum.

Sabah uyandığımda işe giderken, işyerimde çalışırken, arkadaşlarımla takılırken, yolda giderken, gündelik hayatımda "acaba başıma nasıl belalar gelebilir, neler olabilir, olursa bu senaryolara karşı ben şöyle güzel cevap veririm, böyle güzel laf sokarım, çok sert tepki veririm" gibi gibi korku kaygılar senaryolar üretirdim sürekli. Düşündüklerimin büyük çoğunluğu da gerçekleşmez, gerçekleşse de zaten istediğim gibi  karşılık çoğunlukla veremezdim. ''Tanrıyı güldürmek istiyorsan… ona planlarından bahset.. '' Artık sabah kalktığımda gün içinde neler başıma gelecek korku kaygıları oluşturmamaya çalışıyorum. Yaşadığım ana odaklanmaya, yaşadığım olaylara MÜKEMMEL OLMASALAR bile anlık tepkiler vermeye çalışıyorum. Bu anlık tepkilerden sonra  haklı bile olsam yaşanan gerilimlerde üzülüyor, kendimi kötü hissediyordum ve hala daha böyleyim. Sürekli karşı tarafı affetmeye, onu anlamaya çalışıyorum. Çünkü ben İYİ ÇOCUĞUM.  Bunu melek gibi iyi bir insan olmama bağlıyordum fakat bu meleklik falan değil, EZİKLİK.  Artık iyi çocuk olmamın beni ÇOK KÖTÜ BİR YETİŞKİN yaptığını idrak etmeye başladım. Maxilla06 rumuzlu arkadaşın yazılarını çok beğeniyorum bir paragrafı aynı beni anlatıyor direk alıntılıyorum. "Eskiden insanlara ilk adımları hep ben atardım. Ne isterlerse yapardım, ölümlü dünya yaratılanı sev yaratandan ötürü gibi bir fikre sahiptim kimseciklere kıyamazdım. Kötülüğümü isteyenlere bile kızamazdım. Derdim ki muhtemelen şu şu aile sorunlarına sahip bu sebeple yapıyor bu davranışları. Ve dediğim her şey de çıkardı gerçekten. Kime ne tespit yaptıysam hepsi öyle çıkmışlardı, daha hiç yanılmadım. Şuan şunu görüyorum, ben kimsenin psikoloğu değilim, evliya değilim, peygamber hiç değilim. İnsanların psikopatolojileri beni bağlamaz. İnsanların sadece bana karşı davranışları ilişkimizde hüküm verebilmeli."
 . 
En önemli değişiklik, bakış açısındaki farklılık ise kendimi başka erkeklerle kıyaslamayı nerdeyse bıraktım. Zihnimde : ben erkek değilim çünkü ERKEK DEDİĞİN, İŞTE BUNLARI ŞUNLARI YAPAR ŞÖYLE ATIP TUTAR  diye kodladğım erkeklerin yaptıklarının aslında erkeklikle bir ilgisinin olmadığını (önceki yazılarımda detaylı bahsettim) idrak ettiğimden beri aslında benim başından beri gayet erkek olduğumu hatta bazı yerlerde  süper erkek oalrak gördüklerimden bile daha erkek olduğumu; fakat kafamdaki obsesyonlarla, yanlış düşüncelerle. çıkarımlarla sürekli kendimi yanılttığımı farkettim. Eekek olmamla ilgili bir sorunum neredeyse kalamdı diyebilirim.

Evde oturup, kitap okuyup bol bol analiz yaparak bunca yıl bir arpa boyu yol gidemediğimi farketmemle beraber iyileşmek için artık sahaya çıkıp risk alarak, bol bol düşerek, düştüğüm yerdende kalkarak, sosyal hayata karışıp tecrübe ede ede, yanlış yapmaktan korkmadan gerekirse o yanlışları yapa yapa ve en önemlisi MÜKEMMELİYETÇİLİĞİ bırakıp, hata yaptıktan sonra da kendimi asla suçlamadan, kendi değerimi düşürmeden, "bundan sonra geç kaldım ama müsabaka hala devam ediyor" diyerek umudumu kaybetmeden, en önemlisi de kendimle barışık bir şekilde, hatalarımla sevabımla günahımla kendimi severek, önce kendim kendime değer  vererek, beğenerek hayata devam etmem gerektiğinin farkındayım.

Bu FARKINDALIKLAR nedeniyle iyileşme yüzdemin arttığını söylüyorum.


DİN konusu.  Cuma namazları hariç dine biraz ara verdim çünkü kendi egomu oluşturmada, inşa etmeye çalışmamda engel oluşturduğunu, obsesyonlarımı çok arttırdığını düşünüyorum. Maxilla06 rumuzlu arkadaşın tespitlerini çok beğendim, PSİKOLOJİK ACİL tanımı çok hoşuma gitti. Evet bu yolda iyileşmek için ne gerekliyse yapılacak, günah münah yok. Eğer bir dine inanacaksam da inandığım dinde korku kaygı suçluluk olmaması lazım. Başka türlü hangi inanç, hangi düşünce olursa olsun beni bu zamana kadar eşcinsellik bataklığından kurtarmadı ve kurtarmayacak da. HK tarikatının müridi olmaktan başka seçeneğim yok :) Ayrıca HKnın bir yazısını şu an için kendime rehber edindim diyebilirim.

-DİN TEMİZDİR
kendi psikolojisindeki bunalımlarını kendisi düzeltemeyen insanın kalbi / imanı kuvvetli olamaz.
psikolojimizi sağlamlaştırmak bizim görevimizdir,
dinin görevi değildir.
din temiz insanları, temizlenmişleri ve
arınmışları çağırır.
kirli ruhlar dini kendi kirli emelleri için nafile bir çaba ile kirletmeye kalkarlar. oysaki din temizdir içinde kir tutmaz.

Dolayısıyla psikolojik olarak temizlenene kadar din ile arama mesafe koydum. İkinci sıkıntı ise dindarlığımın çevremdeki insanları kategorize ettirmesi, "bunlar günahkar, zındık, bunlar adam değil, zaten uzak durmak lazım takılmamak lazım, bunlar kötü insanlar sen de onlarla takılırsan onlar gibi olmaya başlarsın günahkar olursun, yanarsın cayır cayır, tokat yersin" gibi (cemaatteki abilerden böyle öğrendik çünkü). Bu durum insanlarla sosyalleşmemde engel oluşturuyor, onları insanlığından dolayı değil de fikirlerine, inançlarına göre şucu veya bucu olmalarına göre sevip sevmememi belirliyordu. Halbuki herkesin hayat hikayesi farklı. Bugün böyle düşünüp yaşayan yarın farklı şekilde yaşayabilir. Birincisi onların cezasının kararını ben değil Allah verecek. Asıl olarak insan ilişkilerimde önem vermem gereken o ilişkiden zevk alıyor muyum almıyor muyum, duygusal olarak tatmin oluyor muyum, gerektiğinde karşılıklı kırmızı çizgilerimize saygı gösterebiliyor muyuz?. ONLARIN KURTARICISI DA, YARGILAYICISI DA, CEZALANDIRICISI DA BEN DEĞİLİM. 

Elif ile ilişkimde çoğunlukla kuralları artık ben koyuyorum. İlk başta tepki gösterse, mırın kırın etse bile sonrasında söylediklerime uyuyor. Bazen ben Elif'in yerinde olsam heralde kendimden ayrıldırdım diye düşünüyorum :). Bu zamanda böyle bir kız bulmak zor hakikatten ayrıca hiç bir eşcinsel erkeğin ilişkilerinde; Elif'in dayandığı kadar dayanacağını, bütün her şeye rağmen sevmeye devam edeceğini, terketmeyeceğini kesinlikle düşünmüyorum.

AİLEM ile ciddi kavgalar etmeye başladım. Ailedeki dinamikleri değiştiren, döngüleri kıran kişi; sert olduğunu düşündüğüm abime değil de ne hikmetse bana kaldı (!). 7-8 ay önce evden kaçmakla ilk adımı atmıştım fakat içimi tam kusamamıştım..Geçen aylarda anneler gününden sonra anneme tam hayalimdeki gibi olamasada içimi kusabildim. "Niye anneler gününü kutlamadım biliyor musun, merak etmiyor musun?" diye başlayıp zehir zemberek sözler söyledim. "Bunca yıl bana ettiğin küfür dayakların acısı elbet bir gün çıkacaktı, Sen bana üvey evlat muamelesi yaptın. Bundan sonra benden bir şey bekleme" vs.. Sonra babama karşı da:  "'Sana da kızgınım bu kadına karşı bizi korumadın'". falan filan... Bağırarak değil normal ses tonunda konuştum. Babamda oradaydı ve ortamı yatıştıran konuşmalar yaptı. Bende bugünlük bu kadar yeter diyip çıkıp gititm.

Bir seansta ağlamaklı oldum, HK: aile ile ilişkilerinde bu zamana kadar hiç tatmin oldun mu? mutlu oldun mu vs. gibi sorular sormaya başladı. Bu sorularının cevabının bende hayır olması beni duygulandırdı. Ağlayacak gibi oldum. Hk'nın telefonu çalınca ortam dağıldı ağlamaktan kurtuldum. Bu kadar ailemin travmatik olduğunu anlamaya başlayınca, İçimde ; neden ben? diye soran isyanı, içimdeki çocuğun çaresizliğini, öfkesini, üzüntüsünü de içeren karışık duygular hissetttim. Bir seansta da HK: eğer ailen hala sana aile olmamaya devam ederse korkma, "O kimsesizlerin kimsesi olduğu için seninle bağı daha kuvvetli oluyor" dedi.

Ertesi haftalarda babamı evdeki bir iş için bana çağırdım. Geçenki olayla ilgili; "İçini tutamadın ortalığı yıktın geçtin. Senin dışın bana benziyor için aynı annen. Abinde dışarıdan annene benziyor içi aynı ben." dedi. (HK!ya bu tespiti sorduğumda babamın  tespitinin doğru olduğunu söyledi). Artık annenden özür dilersin, bilezik falan hediye alırsın. Anladımki mesele tam anlaşılmamış bizimkilerde. Çocukuğumdan beri "18 yaşınıza gelince bu kadından boşanıcam sizi kurtarıcam" lafları eden babamın artık önünde hiçbir engel yokken, 28 yaşına gelen bana hala daha annemi savunabilmesi, ondan ayrılmaması, boşanmaması beni şaşırttı. Daha da çok şaşırtan lafı ise "Bana yaşlanınca kim bakacak senle abin mi bakacaksınız sanki " demesi oldu. Açıkçası o an belli etmesem de bir şey demesem de sarsıldım. Bu zamana kadar baba yönünden şanslı olduğunu düşünen ben artık babamın BENCİLLİĞİYLE, çocuklarını değil kendisini düşünmesiyle yüzleştim.

Babamın laflarından sonra ikinci kez yüzleşmeye gittim bu sefer babam evde yokken. Annem telefonlarımı açmadı ben de evi bastım. Beni görünce görmezden geldi uyuyor numarası yaptı. Bende: "bu zamana kadar sana karşı içimde biriken kin. öfke, nefret var. Belki seni hiç affetmeyeceğim ama sana düşman değilim. Bundan sonra sen iyiysen bende iyiyim sen kötüysen ben çok kötüyüm" minvalinde yine bağırmadan ama öfkemi belli eden laflar söyledim. Annem ben çok hastayım şöyleyim böyleyim acılarım var diye bağırmaya başladı.. "Hala bide üste mi çıkıyorsun? Abini daha çok dövdüm o bir şey demiyor. Senin bir annen yok unut". Babamı sonra telefonla arayıp "şu oğluna sahip çık" falan diye bağırdı. vs. "Ben geçmişi unuttum tamam artık sana düşman değilim diyorum" diye söyleyip yumuşatmaya çalışmama rağmen annem "BEN UNUTMUYORUM GEÇMİŞİ" DEDİ. Ben de "sen unutmuyorsan ben hiç unutmuyorum o zaman" dedim.  Bir süre sonra sadece bağırıp çağırıp, yaşadığı acılardan bahsetmeye, beni dinlememeye başladı. Ben de en son: "bundan sonra iyi düşün, yerinde olsam bir evlat kaybetmezdim, sen zaten benim için çoktan öldün" diyip çıktım.

Yüzleşmenin hemen akabinde terapiye geldim. Seansta ağlarım diye düşünüyordum ama ağlamadım. Fakat içimde öfkesini kusmuş ve sonrasında da rahatlamışlık yoktu. Aksine Öfkemi kusmuştum, insanları üzdüm ağlattım ve bu yüzdende KENDİMİ biraz suçlu ve üzgün hissediyordum. HK asla üzülmemem gerektiğini benim haklı olduğumu vs. söyledi. "Terapilerin niye böyle uzayıp gidiyor çünkü hep üzgünsün hep üzgünsün...." (Bu cümlenin benim için hayati öneme sahip olduğunu farkettim, benim için kilit nokta ama bunu henüz tam idrak edemedim, çözemedim.) Seans sonunda yine suçluluk ve mutsuzluk duygularından arınarak çıktım. Aslında ben bir büyük zafer kazandım. (Aile ile yüzleşmede Koyugri arkadaşım da çok yardımcı oldu. Kendisini benden 2-3 adım önde görüyorum, o ailesi ile yüzleşmeleri çoktan yapmış bana da çok destek oldu, taktikler verdi. Kendisine burdan teşekkür ediyorum, hayatında başarılar diliyorum:))

Terapilere başlamadan önce  çalıştığım yerde beğendiğim, erotize ettiğim bir meslektaşım vardı. Uzaktan denk gelince birkaç kez selamlaşıyorduk. İsmi Ahmetti. İlk gördüğümden beri bu çocuğun benim 3. büyük aşkım olacağını anlamıştım. Fakat ayrı bölümlerde olduğumuz için pek denk gelemiyorduk. Özellikle HK git o çocukla bir yolunu bul samimi ol mutlaka senin ona ihtiyacın var dedi. Bir gün yemekhanede denk geldik selamlaştık. "Seninle iki senedir selamlaşıyoruz ama bi tanışmıyoruz :)" diyerek süreci başlattım. :) Şu an arkadaş olduk diyebilirim ve adımların çoğunu ben attım. Şu an çeşittli etkinliklere gidiyoruz ve çok güzel duygusal tatminler yaşıyorum. Ahmet aslında çok yakışıklı, fiziği, vücudu çok iyi olan biri değil. Hatta önceden onun bölümünde daha yakışıklılar vardı erotize ettiğim.  fakat onlar biraz hödük, egolu olduğu ve bana ilgi güleryüz göstermedikleri için onalrdan soğumuş, elemiştim. Fakat Ahmet ilk gördüğümden beri bana güleryüz gösterip ilgili davranıyor. Kendisinin önceki aşık olduğum erkeklere ne hikmetse (!) benzeyen yönleri var: Egosu olmayan, herkese güleryüz dağıtabilen, sorunları olmayan, gayet sosyal ve ANNELERİ TARAFINDAN ŞIMARTILMIŞ kişiler. Ahmet ile takıldıktan sonra gay porno izleme isteği vs. gelmiyor. Başka erkeklerle beraber birlikte takılırken ahmeti onlardan kıskanıyorum. HK, Ahmetle dostluk kurmakla hem eşcinselliğimi hem de bu KISKANÇLIĞIMI yenmeyi öğreneceğimi söyledi. Aslında HK ile terapiye başlasaydım ilk Ahmet ile ilişkileri kuvvetlendirecektik sonra hayatıma Elif kendiliğinden doğal akışında girmiş olacaktı. Biraz tersten başlamış olduk:) Dikkat etmem gereken önemli husus Elif ve Ahmet ile yaşayacağım tatminler arasında kıyas yapmamak. Elif ile yatağa gireceğim, Ahmet ile dost olacağım, ikisi farklı şeyler.

Artık eşcinsellikten çıkış kapısına geldiğimi ve anahtarın Ahmetin elinde olduğunu düşünüyorum. Eğer yeterince onunla dostluk bağı kurabilirsem, tatmin olabilirsem bu kilidi açacağım ve bu diyarlardan yavaştan uçup gideceğim :)

9
Sizinle ofiste kısa konuşabilmiştik abi de sizin durumunuzda olan çok sayıda insan var bence.  Bu insanlardan biri de kısmen benim. Bu konuda da çok güzel analizler yapabileceğinizi düşünüyorum. Yazıların devamını bekliyoruz :)


https://escinselterapi.net/forum/index.php?topic=2259.0

okumak için linki tıklayınız

10
Yazılarını ilgiyle takip ediyor artık müstakbel kız arkadaşınla yaşadıklarını anlatacağın yazılarını da bekliyoruz:)

11
47 .seans (19.07.2024)

Bir gün terapilerde ağlamayı başarabilirsem, iyileşmiş olacağım...

12
39. Seans (17.05.2023)

Terapilere basladigimdan beri sürekli aynı şeyleri konuşup duruyoruz ve ben Hk'nın verdiği ödevleri yapmamak için sürekli bahaneler üretiyorum.

13
36 .seans devamı

-Bazen şey  aklıma geliyor. Çocukken ilkokulda İşte birkaç arkadaşım vardı böyle biraz ezik. Sonra kendilerini böyle ezikleyen tiplerle kavga ettiler. Sonrasında da karı kızdır, iş başarı peşinde koşma falan...Ben onlar gibi öyle yapmadım veya yapamadım. Yani eğer onlar öyle yapmasaydı eşcinsel olur muydular? Yani ben kavga edemedim, eşcinsel oldum.... Ya da bu kadar ilkokulu artık analiz etmeme gerek var mı?
*Gerek yok, unutacaksın tabiki. İlkokul arkadaşı ilkokulda kalıyor. Ortaokul, ortaokul, lise, lisede kalıyor. Çok duygusal yatırım yapmaya gerek yok. Geçmişi masaya yatırmayacaksın. Şöyle yapsaydım, böyle yapsaydım falan bırak geçmişi. Geçmişten çık. Geçmişe gitmek melankolik. Geçmişte sen acıdan başka, negatiften başka, sorundan başka ne bulacaksın? Geçmişinde senin çözebileceğin bir şey yok ki. Sen anı yaşamaya odaklan, dem bu dem, bugüne odaklanacaksın. Bugün keyif alacak ne yapabilirim? Kiminle ne yapabilirim? Sen ne istiyorsan, kiminle olmak istiyorsan, ne istiyorsan onu yapacaksın.
-Ama terapilerde çocukluğumuzu ergenliğimizi deşmiyor muyuz?
*Burada deşeceğiz, çıkışta unutacaksın. Burada ağlayanlar ağlıyor. Benim karşımda ağlıyor. Adamı dışarıda görsen ağladığını anlayamazsın. Sosyal hayatta görsen hiçbir sorunu yok dersin. Acıysa acı burada. Göz yaşıysa göz yaşı burada. Kimse senin psikoloğa gittiğini anlayamayacak, kimse senin acılarını göremeyecek. Burada analiz edeceğiz acılarını, geçmişini evine götürmeyeceksin , burada konuştuğumuz konuları. Bir de yazarken. için acıyorsa acıyacak ama bitirdiğinde acı falan yok. Bunun adı yüzleşme. İyileşmek denilen şey böyle bir şey. Sancılı bir süreç, acılı bir süreç. Herkes yüzleşmez ki geçmişiyle  acılarıyla hesaplaşmaz. Normal hetero insanların %80'i böyle bir yüzleşme yaşamıyor. Bu kadar insanlar niye çok geziyorlar, kafelerde buluşuyorlar, geziyorlar, eğleniyorlar? Yalnız kalmamak için. Yalnız kalınca acı çekecek. Yani senin yalnız kalınca çektiğin acıları çekmemek için Haydi eller havaya...
Özellikle bara gidenler, spor salonuna gidenler... Niye gidiyorlar? Kaçıyorlar işte canım kendisiyle baş başa kalmamak için. İç sesini duymamak için.

-Onlar dışa dönük insanlarda oluyor tabi herhalde dimi?
*İçe dönükte de, dışa dönükte de öyle. Kaçabildiğin kadar kaçıyorsun yani. Gerçek iyileşmek, mutluluk, yalnızken sıkılmamak, keyifli bir şeyler yapabilmek, yaratabilmek, üretebilmek, düşünebilmek. Ama korkmadan, kaygılanmadan. Bunu herkes yapamaz.
Sonra işte takdir et kendini. Kendini suçlama artık, analiz etme, cezalandırma. Takdir etsene.!
-Onu da niye yapmıyorum bilmiyorum.
*Annen takdir etmemiş, baban da takdir etmemiş. Takdir etme geleneği yok.

-Yani şöyle her ne kadar dışarıdan insanlar beni beğenseler de bedenimi ,yüzümü birşeylerimi.... Herhalde öncelikle benim kendimi beğenmem lazım. Bir yerde hiç beğenmiyorum ben kendimi.
*Kendinle barışmak demek ne demek? Kendinle barışık değilsin ki. Değersizlik duygusunun büyüklüğü, aşağılık kompleksi, mazoşizm. Takdir etmiyorsun hiç kendini. Takdir etmediğin müddetçe de çabalamıyorsun hiçbir konuda. Sonra tembelleşiyorsun. Anlık zevklerin olabilir. Zevkle alıyorsun, tatmin oluyorsun, bitiyor ama sonra. Sonra yalnızlığınla, can sıkıntınla, sorunlarınla baş başa kalıyorsun. Bunun temelinde değersiz duygunun olması...
Ama değersiz hissettiğinde batırma kendini. Uzun vadede ben buna aşmam lazım diyeceksin, karar vereceksin. Hekimliğinle ilgili planlar kursana mesela niye kurmuyorsun?

-Sevmiyorum ki
*ama bu saatten sonra şimdi hekimliği bırakıp ne yapacaksın?
-Yapacak birşeyim de yok tabi.
*Mecbur burdan ilerleyeceksin.  Hekimlik +  güzel sanatlar, spor .. Bir şey ayarlı olması lazım. Sonra mesleğinin herhangi bir bölümüne yoğunlaşman lazım ama bir alan seçersen tatmin olabilirsin. Şu anki bulunduğun bölüm pasif bir bölüm. onun olmaması lazım. Bir işi yapmak ve onda en iyisi olmak... (sonrasında HK  eşcinsel terapistliğine geçme evresininden ve alandaki en iyisi olma durumuna nasıl geldiğinden örnekler verdi)

Terapi sonunda özet olarak düşünmem gereken: Ortada bir direnç var mı yok mu? Bu direnç varsa nasıl kırılır?
Hk'ya göre direnç var ve kırılması için hiçbir şey yapmıyorum. Geleceğin için güç, kariyer peşinde koşmuyorum.Temelde güçsüzlük var.. Penis demek, sembolik olarak bilinçaltında erkekselik güçlü erkek demek. Ben güçlü değilsem kadına gidebilir miyim?Kadın bana çekici gelir mi?Ben güçlü değilsem, kendimi hep yargılıyorsam, sorguluyorsam. Gücüm oluştuğunda hiçbir erkekle erotik ilgi duymayacağım. Arzulamayacağım. Şu an gücümü yaratmam lazım. Çalışarak, gayret ederek....

Dipnot: Haftasonu HK'nın seanslara başladığım günden beri sayıp sövdüğü D... ekibi çekim yapmaya geldi. Geçen haftalarda bu ekip çekim yapmak istediğinde HK heralde onlara sayıp söver ve reddeder isteklerini diye düşünmüştüm, öyle olmadı. HK'nın bu yüzden karizma gözümde biraz çizilmişti. Mekana gittiğimde de tatlı-sert ama gergin bir ortam vardı. Hocanın narsist sert uslübü insanları deli ediyor anladığım :) Aslında içten içe aralarındaki sürtüşmeyi Hkdan tek taraflı dinlediğimi, karşı tarafı da dinlesek hocanın iletişimsizliğinden ve narsistliğinden dert yanacaklarını seziyordum. Ama ben yine HK'nın tarafındayım tabi ne olursa olsun :). HK çekime sen de istersen gel demişti çağırdığı için teşekkür ediyorum. Benim açımdan gitmemin önemi aslında bir yerde başka insanlara eşcinselliğimi ifşa etmiş oldum.  Acaba gitmesem mi ya ifşa olursam gibi kaygılar ürettim gitmeden önce. Fakat benim hikayemde icraat yok birşey yok ,utanılacak herhangi bir mesele yok deyip gitmeye cesaret edebildim. Çekim bittikten sonra da biraz kaygım devam etti ama şu an kafaya takmıyorum. Önceden olsa "öldürsen gitmem eşcinsel yönelimim asla bilinmesin" derdim...



14
31,32,33,34 ve 35. seans yazılarını daha sonra yazacağım. Artık daha güncel seanslarımı yazmaya geçmek istiyorum, geriden gelmek beni yoruyor.

36. seans

Bugün nerdeyse tüm gün HK'nın mekandaydım.

Bekleme odasında ilk başta %100 iyileşen bir danışan Selman ile konuştum. 1 senedir terapilere geliyormuş. Bir erkekle bir sene boyunca şiddetli aşk yaşamış, ilişki geçmişi varmış. Annesinin zoruyla terapilere gelmiş, en başta isteksizmiş. Şu an bir kız arkadaşı da varmış.  Ondan öğrendiğim en önemli bilgi "eşcinsel ilişkide yaşanan kavgaların zamanla ilişkiyi tükettiği fakat hetero ilişkilerde yaşanan tartışmaların, kavgaların ise ilişkiyi daha da güçlendirdiği" oldu. Yakın zamanda da terapi yazısı yazacakmış merakla beklemedeyim.

Sonrasında 45 yaşlarında bir danışan eşiyle geldi. Bekleme odasında Selmana kıl kıl, tahrik eden sorular sordu. "İyileşmek denir mi biz hastası mıyız" falan diye. (Sanki biz kendimize hasta dememeyi akıl edemiyoruz). O an Selmanı da alıp dışarı çıkmak istemiştim. Sonrasında HK'nın sözleri aklıma geldi: ''Asıl erkeklik dışarı kaçmak değil, seni öfkelendirdiğinde, kızdırdığında,gerdiğinde onun tezini çürüteceksin.Açığını arayıp,sataştığında; beni ezmesine, küçümsemesine, aşağılamasına izin vermemen lazım. Asıl erkeklik bu." Sonrasında eşiyle beraber olan seanslarına da  katıldım. Karısı herşeyini bilmesine rağmen yine de kocasını seviyor, terketmiyordu. Halbuki eşcinsel ilişkide asla bir erkek diğer erkek için bunları yapmazdı. Aklıma o an Elif geldi. O da sanki herşeye rağmen beni terketmezdi diye düşündüm. Belki de eşcinsel hayatın içerisine girsem bende ileride o gıcık olduğum adam gibi olacaktım. Epey ibretler almış oldum :)

Sonra bekleme odasında başka danışan Yağız ile konuştum. Kendisi benim Bora hocaya başladığım zamanlardaki psikolojiye sahip, obsesif,takıntılı, kaygılı sürekli düşünen... Biraz onda kendimi gördüm aslında bu zamana kadar epey yol katetmişim diye düşündüm. Kendisinin de yakın zamanda olumlu sonuçlar alacağını düşünüyorum en azından yaş itibariyle benim kadar terapilere başlamakta gecikmemiş.

Hoca seansa beni överek başladı. Yeni kıyafetler almıştım, yakışıklı olduğumu, bu kıyafetlerin bana yakıştığını söyledi, kovboy gibi olmuşssun dedi:D kendisine teşekkür ediyorum :) Spora başladığım için maddi sıkıntılara girmeye başladım. Artık 2 haftada bir mi seansa gelsem, biraz tasarruf mu yapsam diye düşünmüştüm.  HK borç  yapabiliriz demişti ama bir gün ödeyeceğiz en nihayetinde. Fakat fark ettim ki hamam fantezileri, gay porn , masturbasyon falan hala devam ediyorum, azaltamıyorum. Mecbur yine her hafta gelme kararı verdim :)

Stresimin artmasında geçen seans konuştuğumuz  Elif ile evlenme kaygısı mevzusu var. Bence birde işyerimdeki görevimin yüksek ihtimal uzayacak olması, benim devlete atanmamın gecikmesi, önümde işimin nasıl devam edeceği konusundaki kaygılarım, korkularım var. HK kaygılarımın gereksiz olduğunu, görevimin 3-4 ay daha uzamasının fazla korkulacak bir durum olmadığını sonrasında da zaten birçok seçeneğim olduğunu, en nihayetinde işsiz güçsüz kalmayacağımı söyledi. Bu boşluk zamanımda ergenliğime kadar yoğunluk veremediğim, sanata,spora, hobilerime, gezmeye tozmaya,eğlenmeye, KENDİME YATIRIM YAPMAYA odaklanabilirmişim. Takdir kazanacağım, birşey yapmış olmak, yeteneği kabiliyeti olmak. Bir yeteneğimiz yoksa ... Geç kaldım diyeceğim ama müsabaka devam ediyor, hayat bitmedi, telafi edebilirisn geç kalmışlığını. Başlamak zorundayız. 35te kralsın. Sırf mesleğimi yapsam da tatmin olmayacağım, para kazansam da. İlgi istiyorum, beğenilmek, değer görmek, alkışlanmak istiyorum. Asıl konu bu ama bunların olması için hiçbirşey yapmadım. Hayat acımasız, kimse elinden tutmaz sen fark yaratacaksın, bir karizma inşa edeceksin. Sen çaba göstermezsen kimse kapını çalmaz. HK kendi hayatından örnekler verdi 35'te mesleğinde çıkışı yakalamasından vs...

Geçen seanstan aklımda kalan en önemli soru "35 terapidir gidip geliyorum, niye hala pasif fantezilerim duruyor?" olmuştu. Bu seans HK damarıma bence çok bastı. Yazıyı diyalog olarak paylaşssam daha iyi olur diye düşünüyorum:

*HK: Sence bir güç kazanıyor mu Ali genel olarak
-Bence hayır.

*Neyde zorlanıyorsun?
-Ne bileyim insan ilişkilerimde falan zorlanıyorum galiba.

*Niye hala kafaya takıyorsun ki?
-Takmamaya çalışıyorum artık ama...

*Peki, bugüne kadar ben böyle eşcinsel yaşadım.Sanki  iyileşirsem güç kaybedeceğim ya da bilmediğim bir dünyaya gireceğim gibi bir kaygı var mı?Erkek olmak zor, dolayısıyla iyileşmek zor bir şey. Sanki beceremeyeceğim, yapamayacağım ya da sıfırdan mı başlayacağım gibi bir kaygı?
-Ben bunu hiç öyle düşünmemiştim ama.... Bu söylediğiniz kaygı daha çok din konusunda vardı. Yani cemaatten,dinden  kopunca ne yapacağım gibisinden. Yani  düşündüğümde eşcinsellikten iyileşirim, problem olmaz gibi.

*Tamam iyileşmene engel ne var ama hala? Şimdi diyelim Selman gelmiş. Her şeyi yaşamış. Sen daha yaşamamışsın. O Tık tık tık tık iyileşmiş işte. Senin iyileşmekte zorlandığın kısım neresi?

-Ya içten içe acaba... Bana bu erkeklere olan ilgi çok somut, güçlü geliyor.

*Sanki şunu mu tecrübe etmen lazım,  "eşcinsel hayatın  pozitif bir yanı var ya da çeken bir tarafı var, arzuladığım bir tarafı var, tatmin olmak isteyen bir tarafım mı var, yaşamak isteyen bir tarafım mı var" ?
-Evet var sanki.

*İyileşirsem sanki bir şeyler yaşamadan bitecek düşüncesi var mı?
-Evet, var :(

*Diyelim mesela Selman diyoruz ya 1 yıllık aşk yaşamış, aktif olmuş, pasif olmuş, ne yaşamışsa yaşamış. Şimdi sen sanki hiçbir şey yaşamadan iyileşince bir şey kaybedecekmişsin gibi mi? Eşcinselliğe dair. Sanki tecrübe edemeyeceksin. Öpüşemeyeceksin oral ilişki olmayacak... Bir penis göremeyeceksin. Bunlar işte bir kayıp gibi mi?
-Evet, kayıp gibi.:(

*Bu kısım bilinç düzeyinde mi sence bilinçaltında mı? Ben bunları söylemesem bunların farkında mısın?
-Bilinçaltında olabilirim (Şu an yazarken düşünüyorum da aslında bilinç düzeyindeydi). Bilincimde hissettigim bunun çok somut ve güçlü olduğu ve eşcinselliği yenemeyeceğim gibi bir şey var sanki.

*Bu bence bir arzu değil mi? İyileşmeye karşı direnç? Eşcinselliğe dair büyük bir arzu. Ne varsa ben de gideyim, yaşayayım veya burada şimdi yaşamışlar var, yaşamamışlar var. Hiç ilişki yaşamamış, senin gibi gelenleri dinlemek nasıl bir şey? O öyle sevişmiş, öyle öpüşmüş, ama gelmiş gitmiş iyileşmiş olanları dinlemek sende ne uyandırıyor? A şıkkı B şıkkı.
-B şıkkı daha çok ilgimi çekiyor. Fakat o  B şıkkının "ben yaşadım ama senin yaşamanı tavsiye etmiyorum." sözü inandırıcı gelmiyor.

*Nasıl geliyor? Her şeyi, her haltı yemişsin anasını satayım. Sen tatmin olacaksın. Sıra bana gelince mi yasak, günah, haram.
-Yani evet.. gerçi bir şekilde işte iğrenmiş ve bitmiş yani.

*Ne arzusu bu ama? Bu arzudan mı vazgeçemiyorsun, "yaşamalıyım, her şeye rağmen yaşasam sanki kötü bile olsa güzel bir tarafı var."
-Öyle değil mi zaten? Söyleyenler öyle demiyor mu? Zevk alıyorsun diyorlar yani yaşayanlar

*Ama orada bir şeyi ıskalıyorsun . Normal şartlarda her ilişki zevk verir, her türlü sevişmek zevk verir kabullendiğinde ama. Normal bir erkek, erkek erkeğe sevişmeyi kabullenemez ama kabullendiği an, sevişmeye başladıktan sonra kendini geri çekmezse...Biyolojik bir şey değil mi?
- Zaten işte bir yerde bana biyolojik geliyor ve böyle çok somut geliyor. Yani bir inanç var en nihayetinde iyileşmeye dair, buralara da geldiğime göre kaç seanstır ama...

*Ama hiç iyileşmeye güçlü bir direnç var mı yok mu? Ve arzu böyle. Arzu boyutunda ama.
*Şimdi bak normal eşcinsel kimliği güçlü bir adam gider yaşar o ilişkileri. Din biliyoruz korur ama kurtarmaz yani. Gidersin o koruma bariyerini de yıkarsın gider yaşarsın.

-Böyle yaşamak çok kolay olsa diyelim, tam kriterlerime uygun biri beni çok zorlasa, ısrar etse, evime gel falan dese ben de gitsem veya ben çağırsam o koşa koşa gelse. Sanki öyle bir şey bekliyorum.
*Buldun mu öyle biri, o kadar yazıştın ettin var mı öyle biri?
-Yok. Ama olsa yaşarım.
*İşte yok.

*Kriterlerine uygun birini hayal edip konuşalım. Ondan ne bekliyorsun birlikte yaşadığında? Beni bırakmayacak falan mı?
-Ya sevişme istiyorum ama bunu da bilmiyorum yani.

*Sevişince ne kazanacağım? Tamam zevk alacaksın. Ama ne kazanacağım?
Zevk işte, tatmin, ne bileyim. Öyle olmuyor mu?

*Ya zevk alıyorsun.. her türlü ilişkiden zevk alınır.Ama bittikten sonra işte ne olacak? 45 yaşındaki adamı gördüm. Her türlü sevişti. 100-150 kişiyi. Araya en yakışıklıları da karışmıştır. Her tip ve tipolojili adamla sevişmiştir.
-Şey var herhalde. Bir yerde potansiyelim var, harcanıyorum. Bu zamana kadar kurduğum hayaller... Gerçi geçti o devran. Artık az çok anladım iç yüzlerini eşcinsel dünyanın. Yani temelde işte somut çok geliyor ya da güçlü arzu hissediyorum ama...  O zaman bilmiyorum niye direniyorum...

*bence eşcinselliğe dair bir arzuyu yok edemiyorsun, vazgeçemiyorsun.! Hala arzulayan bir tarafın var. Yani tamam penis görmek istiyorsun en azından. Değil mi? Sence ereksiyon olmuş bir penis görürse, gördüğün an sence ne hissedeceksin? Senin algıların ne yani? Bir erkeğin? E dokunursam? Oral yaparsam? Oral, gördüm, dokundum. Şu an senin kafanın içindeki bütün şeyleri sansürsüz söyle ama.

-Ya anlık heyecanlanırım ama yani... Oral kısma kadar daha çok hoşuma gidiyor. ama son zamanlarda aslında oral yapmak da gururuma yediremediğim bir şeye dönüşmeye başladı. Hatta artık Elife benziyorum gibi oluyorum sanki. Daha da uzaklaşıyorum oral yapmaktan.
*tamam bu iyileşiyorsun kısmı.

-Aslında sanki güreşmek, erkek erkeğe güreşmek. Mesela sokak serserileriyle mastürbasyon partisi ...
*Geçmişinde erkek erkeğe temas, rekabet, oyun olmadığı için. Çocukluğunu hiç çılgınca yaşamadığın için, yaramazlık yapmadığın için, gidiyorsun o serseri adamlarla oyun oynamak gibi bir şey mi? Ne diyoruz? Bir erkek çırılçıplak karşındaysa, sen ne kadar ezik olursan ol sende ne uyandırır ? Daha savunmasız  senin karşında. Sanki bir güç mü kazanıyorsun? Ele geçirmişsin gibi yani. O senin olmuş gibi. Oyun gibi.
Psikolojide falus kavramı var. Cinsel organı da kapsamakla beraber güç ve iktidar sahibi olmak. Sana niçin çekici geliyor? Sen kendi iç dünyanda Aliyi güçlü, erkeksi hissetmediğin için çekici geliyor. Başkasınınkileri haset duygularınla elde etmeye çalışıyorsun... Sonra da bilinçaltında istiyorsun.


-Peki ,bu kelimeyi söylediniz madem detaylandıralım. Kıskançlığı son zamanlarda kendimde gözlemliyorum. Acaba benim eşcinselliğim, kıskançlığımın çok büyük, patolojik boyutta olması ve dönüşmesi mi?
*Evet!  Ne boyutta kıskançsın? Kıskandığın insanlardan örnek ver. Kimleri kıskanıyorsun en temelde?

-Mesela geçen 4-5 kişi erkek arkadaş grubumuzla oturuyorduk. Gruba yeni bir kişi geldi. Kendisi çok özgüvenli konuşuyor, girişken özgür, kimseyi falan takmıyor, ,meseleleri. O an kendimde düşündüm "şu an ben ne hissediyorum" dedim. Baktım ki aşırı kıskanıyorum
*E tamam, onun gibi olmak istemiyor musun? Onun yerinde olmak istemiyor musun?
-Aynen, çok aşırı.
*E tamam, bu... Gerçek sorunun bu! Sevişmek memişmek değil yani seviş bir şey değişmeyecek ki. Bu kıskanç yönün ölene kadar kalacak. Eşcinsel hayatı yaşadığında bu kıskanç yönün daha da artacak. Seviştiğin kişiyi kıskanacaksın. O erkek hiçbir zaman olamayacaksın. Hep pasif roldesin ya giremeyeceğime göre daha kıskanç, daha kıskanç, daha kıskanç olmayacak mı? Bir ego yaratacaksın belki ama içi boş bir ego. Kerimcan, Murat Ö.,YouTuberlar veya Mükremin G., Şırnak'ta. Gördün mü onu? Oteli varmış da sevgilisinin, 12 tane oteli varmış. İşte böyle egosu var.  Nasıl bir ego? Aktiften aldığı ego.

-Başka bir boyut bu kıskançlığım. Arkadaşlarımı kıskanıyorum. Her şeyi kıskanıyorum.
*Ama bak hiçbir şey yapmamışsın . Bu çocuksuluk, büyüyememek, olgunlaşamamak, erkekleşememek. Sadece hekimliği kazanmışsın. Sonrasında bir şey var mı? Yetenek kabiliyet, kendini geliştirmek, daha fazla çabalamak... Ne yapıyorsun? Hiçbir şey yapmıyorsun. Kendini geliştirmek dışında hiçbir şey yapmadıkça, "Acaba neyi kıskansam, bunu mu kıskansam, onun neyini kıskansam, bunun neyini kıskansam", ona dönüşmüyor musun? Mesela psikoloğa da öfke duyarken kıskançlık var mı? Bir şekilde duruş, tarzına falan.
-Ego kısmında vardır.
*Tamam mesela egosunu gördüğünde böyle adam atıp tutuyor biraz. Öfkeli sinirli atıp tutan tarafım var ya. Söven, sayan tarafım. Sen de ne uyandırıyor?
-Yani sizin gibi olmak isterdim.
*Engel ne var?
-Valla önceden sorsan din yasaklıyor falan derdim ama. Din mütevazi olun diyor ya malum.
*Ne? Mütekkebbire tekebbür sadakadır. Kibirli olan herkese. Seni aşağılayan herkese. Seni yok sayan herkese. Müslümanın kibri yok mu? Piyasada şuan kibirden geçiliyor mu?  Pozitif duygu, sevgi geçişken bir şey. Yani sana bir insan değer veriyorsa o değer geçer. Seni bir insan küçümsüyorsa demekki laf sokuyor işte. Kibirli insan laf sokar. Sen adam mısın? diyorsa karşında kibirli bir adam var, seni küçümsüyor, aşağılıyor. İşte orada ne yapacaksın? Daha fazla kibirli olacaksın. Ha şimdi beni kıskanıyorsan diyoruz ya bak ben de eskiden senin gibiydim (Hk kendi hayatından örnekler verdi burasını detay vermeyeyim belki istemez)

Mucize beklemeyeceksin. Güçlü olman mümkün değil. Küçük adımlarla yol alacaksın. Kazanamayacağına inansan bile kaybetmeyeceğine inanman lazım. Bu bir savaş, evet birinci müsabakada kazanamayacağım ama sonunda ben kazanırım. Bir umut yaratacaksın. Bak şu an zaten dış şartlarında hiçbir engelin yok. İçini yenemiyorsun. Karar veremiyorsun, son kararı veremiyorsun. Her konuda kararsızsın işte.  Atansam mı, askere mi gitsem, görevim uzadı mı, uzarsa benim halim nolcak... Kaygı yaratmıyor musun? Ama bu kaygılar gereksiz ki sen bir hekimsin. Askere gitsen de olur, uzasa da olur, şöyle kenarda da olur, içeride de olur, dışarıda da olur, her yerde olur yani.
Kıskanmak kazandırmaz. Git onu taklit et. Kıskanma, taklit et. Ama onu taklit edebiliyor musun? Kıskandığın bir insanın yaptıklarını yapabiliyor musun?


*Eşcinselliği yaşamak isteyen bir tarafın var. Bence onu da iyileşmeye direnç gösteren tarafın  yaratıyor. Ya kendin için hiçbir şey yapmamışsın yani. Çabalamıyorsun. Evet arkadaşınla buluşuyorsun, yiyorsun içiyorsun ama mesleki anlamda, geleceğin anlamında gayretin yok. Kader gayrete aşıktır.  Sen de gayret... Yok yani. Kendin için, kendi hayatın için, geleceğin için. Kendini hiçbir şekilde sen motive etmiyorsun. Mevcut durumu kabullenmişsin. İyileşmek istememek; sen kabulleniyorsun iyileşmek istemeyen tarafın devrede. İyileşmek istemeyen tarafını yenmek için bir şey yapmıyorsun yani. Sanki terapilere gidiyorsun, geliyorsun, gidiyorsun, geliyorsun.
-Bunu nasıl aşacağız, çözüm?
*Gayret!
Her konuda gayretin olacak yani. Ama bak mucize yapamazsın, mucize bekleme, mucize yaratmıyoruz. Küçük adımlar. Ne diyor şimdi Selmana da sorsan? "Nasıl olduğunu anlamadan iyileşiyorsun." Sadece gayret edeceksin, çabalayacaksın. Düşsen de, kalksan da. Pes etmeyeceksin.

-Verdiğiniz ödevleri yapıyorum aslında. Sadece şeyi yapmıyorum. Belki artık biraz orada gayret gösterebilirim. Porno izleme, mastürbasyon.
*Oraları terk etmemiz lazım ama yani.
-Onu evet Selmana da söyledim. O da boş kalmaman lazım dedi.
*Tamam yalnız kalmayacaksın canım. Keyifli zaman geçirdiğinde, duygusal anlamda hayatında tatmin olduğunda porno, masturbasyon asla bir ihtiyaç değildir. Aklına gelmez. Gelse bile geçer. Tatmin olmuşsan ama. Mutlu olmuşsan, keyifli zaman geçirmişsen, gezmişsen, tozmuşsan, eğlenmişsen.
-Şu an yalnızım ve boşum.
*Hiçbir şey yapmıyorsun ama bence Türkiye tarihinde böyle bir  hekim olabilir mi? :) Anca şarapçı bir, alkolik bir hekim yani bu kadar tembeldir. Öyle değil mi?
- :D :D

-Derinlerde bir yerde sosyal fobim hala çok kuvvetli bir şekilde duruyor.
Geçen Elif ile da stand-up'a gittik. Orada adam aranızda Karadenizli olan falan var mı diye sordu. Elif de ele kardırsana gibisinden baktı gülerek. Ben de el kaldırmaya utandım.
*Orada kaldıracaksın, sonra akışını bırakacaksın. sana bir soru soruluyor, o sorunun cevabı sensin. Seni arıyor soruyu soran kişi. El kaldırsan bak doğal akışında bir şey gelecek. Neyi tecrübe edeceksin? Rezil olmadığını, hatayı yapsan bile sana göre, keyif aldığını, insanların seni ayıplamadığını göreceksin. Amacımız orada yargılamak değil, zaten mizah da yargılamak, sorgulamak değil ki. Keyif almak. İşte bak ne yapıyorsun orada? En yanlış şıkkı seçiyorsun. Elini kaldırmamak.
-Sosyal fobi hala niye derinlerde bir yerde?
*Bugüne kadar erkeklerin arasına tam karışamadın...Yazdın ya, 4 kişiyiz diyelim, onlar 3 erkek, ben erkek değilim psikolojisini yıkman lazım.
-Liseye kadar yoktu aslında sosyal fobi. Lisede bir arkadaşım vardı ki sosyal fobik. Ondan bana geçti direkt.
*E yani sosyal fobikden uzak duracaksın. Ben mesela sosyal fobikle uğraşmam yani terapi olarak. Baş edemezsin ki. İyileşmek diye bir şey yok. Onun için escinsele  tahammül edebilirim sonuç alıyorum yani. En sosyal fobik danışanlarımızdan biri H... Sen onun yanında bülbülsün diyelim. Geldiği nokta nasıl?
-Konuşuyor ya gayet iyi konuşuyor.
*O eşcinsel olmasaydı, heteroseksüel olsaydı o noktaya gelmek mümkün değil. Hiçbir psikolog danışanını o noktaya getiremez. Sosyal fobi bir yüktür. Senin bir arkadaşının sosyal fobisi varsa sen bir yük taşıyorsun. Bir de nankördür. Sonra eğer özgüven kazanırsa ilk satacağı kişi sensin.
Çünkü geçmişi sosyal fobi, karanlık, lekeli. İyileşti zaman geçmişini hatırlamaması lazım. İlk yapacağı şey geçmişindeki insanları çıkarmak.
-Biraz o sosyal fobik arkadaşa kızgınım beni de etkiledi. Onun yüzünden böyle oldum gibi veya zaten zemin hazırdı da denk geldi.
*Ama bütün her şey onun yüzünden değil. Güç kazanacak bir ilişki kuramazsın. Sosyal fobik arkadaş güç kazandırmaz. gücünü tüketir.
-Ama ilk ondan duymuştum. İnsanlar arasında ben çok çekiniyorum lafını. Normalde öyle bir şey gündemimde yoktu.
*O da senin çekincelerini pekiştirmiş yani.



15
30 .seans (7 mart 2024)

Eda Hoca ile konuştum. Bana hak verdi seni de dinlemeden karar vermişim, hata yapmışım dedi. İnsan bazen aranmak istiyor ama insanları aramamak ile hata yapıyorsun dedi. Bende kendisine hak verdim :) Sakince konuşup sorunu halletmiş olduk. Konuşma bitince hissettiğim bu kadar abartmaya gerek yokmuş. Bir dünya obsesyon yapmıştım. Bir hafta boyunca kafamda ne ateşli tartışma senaryoları kurup durmuştum. Konuşma bittikten sonra  erkeksi hissettim ama  Elif'e kurallar koyduğum günkü kadar olmadı (25. seans). O zaman 2-3 gün boyunca erkeklere ilgim yok olup gitmişti. Bu sefer o kadar olmadı. Çalışma arkadaşım Rabia ile de sorunu konuştum. Beni hakikaten idare etmek istememiş, aramadığım için alınmış. Diğer kızlar yapsaydı onlara  böyle sorumsuz davranmaya cesaret edemezmişim, kendisini güçsüz gördüğümü düşünmüş. (Ulan bu kızlar yüz yüzeyken çok samimiler iyi anlaşıyorlar fakat birbirlerinin arkasından nasıl düşünüyorlar, konuşuyorlar beni korkutuyorlar :D.)  Yani ben rabianın yerinde olsam alınmazdım açıkçası verdiği cevaplardan da tatmin olmadım pek ama bir iki cümle dahi  olsa kendisine birşey söylemiş oldum. Yine onun için de önceden kafamda ne çok konuşma senaryoları kurmuştum. Nerdeyse hiçbiri gerçekleşmedi.

Kadınların dünyasında anneme duyduğum öfkeyi yansıtıyorum. Önce uslu, terbiyeli, güvenilir çocuk oluyorum. Sonra yaramazlıklar yapıp sinirlendiriyorum. Sonra dozunda krizler çıkartıyorum. Pasif agresif yöntemle dikleniyorum. Eğer terapilere başlamış olmasaydım Elif ile ilişkimde de aynı yöntemi izleyecektim veya öfkem anneme değil de babama olsaydı erkeklere diklenecektim.

Zihnimde kimseyi cezalandırmam lazım. Birisiyle sorun yaşayınca en geç üç gün içinde kendisiyle çözmem lazım. Yoksa yan çözüm yollarına sapıyorum diğer üçüncü kişilerle dedikodusunu yapıyorum. Sözde rahatlamış oluyorum fakat ne yaparsam yapayım güçsüz hissediyorum. Mağduriyeti oynamamam lazım.

Mükemmeliyetçiliğimden vazgeçmeliyim. İç sesimi dinlememem lazım, onu kontrol etmem lazım. Önceden kafamda kurmamam lazım yoksa meseleye 3-0 yenik başlıyorum. Sorunu da kiminle yaşıyorsam bizzat onunla çözmem lazım. Hatasız, kusursuz, hoşgörülü, evliya olmaktan vazgeçmem lazım. Mümin bir delikten iki defa ısırılmaz. Önce bir kere ısırılmak lazım.

HK: ''Bu kadar iç sesinle kendini korkutma gerek yok. İşin var, kariyerin var. Aman etliye sütlüye karışamyayım, etmeyeyim demene gerek yok. Zaten başkasının tavuğuna kış diyecek, eziyet edecek agresif biri de değilsin. Sana artık kimse birşey yapamaz, hayatını bitiremez.''


Bencil olacağım, dindeki hizmet ehli kafasından çıkmam lazım. Eşcinselleşmeseydim eğer tam bir hizmet ehli adamı olmaz mıydım? Başkaları için yaşama kavgasından önce kendim için yaşama kavgası vermem lazım. Zevk alacağım hobiler,uğraşlara yönelmem lazım. Bugün kendim için ne yaptım?

Cemaat bana neden bu kadar çekici geliyor? Gönül bağımın bulunduğu cemaatin annemden ne farkı var? Hep hatalı görüyor, uyarıyor, ödüllendirmiyor, cezalandırıyor.  Oradakilere de sürekli yaranamıyorum; daha çok ibadet, daha çok takva, daha çok ilim...
Ceza alma korkusu, aman dikkat et , hata yaparsın edersin. Korku aşılamış olmuyor mu? Başarırsın diyen, cesaret veren var mı? Din anlayışım bana çok oto-kontrol yaptırıyor. Haksızık yaparım, günaha girerim gibi kaygılar, korkular aşılıyor ve sonucunda adım atmaktan kendimi men ediyorrum. Eril bütün yeteneklerimi kaybetmiş oluyorum. Çocuksu kalıyorum. Uslu, terbiyeli, ahlakli biri fakat çocuk biri. Kafasının içinde sürekli hayaller kuran bir çocuk. Yaşam alanı ve yapabilecekleri, kapsamı dar olan bir çocuk...

Annem bana hep: Evlenmek için acele etme, abinde ettik  bak noldu, bu zamanda kızlar kötü, bak şunlar boşanmış, şunlar şöyle ayrılmış... Cemaatteki abilerim de benzer lafları söylüyordu. Peki kadınlar bu kadar kötülenirse kadına nasıl ilgi duyacağız, iyileşeceğiz?

HK erkek arkadaşlarımla berarberken artık din konuşmamı yasakladı. Başka meseleler (spor,siyaset vs..) konuşmaya odaklanacğım.

Din dediğin şey alkol, uyuşturucu zina, hırsızlık vs. yasak gerisi serbest değil mi? Din ile korkuya değil güvene yönelik ilişki kurmam lazım. İmanımı kaybetcem, yanacam korkaklığını bırakmam lazım.

Sayfa: [1] 2 3