İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Engineer

Sayfa: [1]
1
Fikir alış verişi oluşturmak açısından eleştiri ve görüşlerinizi talep ediyorum

2
Vicdan Merhamet Ve Sevgi Ekseninden Bakış

Dünyadaki yaşam alanımızda insanın kendisi, çevresi ve diğer pek çok canlı üzerinde söz sahibi olan bir varlık olduğunu gözlemlememiz oldukça güç değildir. Yeryüzü üzerinde iyiyi yaşattığı gibi, kötüyü de kendi yapıp ettikleri ile doğuran insanoğlunun davranışsal alt yapısını incelememiz için içerisindeki gömülü programlara bakmamız gerekmektedir. Bu doğrultudaki ana kodlamalarımızı incelediğimizde ise karşımıza Vicdan Merhamet Ve Sevgi ilkeleri çıkacaktır. Peki bunlar nelerdir?

Vicdan, merhamet ve sevgi ilkelerini anlamak için, bu kavramların etimolojik kökenlerine odaklanmak temel bir gerekliliktir. Bugün, merhamet ve vicdan gibi kelimeler, İngilizce gibi dünya dillerine çevrildiğinde tam anlamını bulmasa da, Farsça ve Arapça gibi zengin dillerde kapsamlı anlamlarını korumaktadır. “Vicdan” kelimesi, Arapça kökenli olup en eski anlamı “var olan” daha sonraki anlamlarında ise  “kalp” veya “iç” anlamına gelirken, “merhamet” kelimesi Arapça kökenli “rahmet” kelimesinden türetilmiştir ve lütuf, şefkat ve yardım anlamlarını içerir. Türkçe'de ise merhamet, başkalarına karşı şefkat ve anlayış gösterme duygusunu ifade eder. “Sevgi” kelimesi ise evrensel bir kavram olup “saygı” ve “gönül vermek” gibi geniş anlam bütünlüğü içerir. Ancak, bu kelimelerin tanımsal açıklamalarıyla yetinmek, yaşamın karmaşıklığını tam anlamıyla yansıtmaz. Bu kavramları gerçek yaşam bağlamında anlamak, basit bir tanımın ötesinde bir anlayış ve deneyim gerektirir.

Vicdan, kelime kökeni itibariyle “var olan” anlamına geldiği gibi, bütünlük açısından değerlendirdiğimizde, insanın özünde sahip olduğu yegane unsur olarak öne çıkar. Vicdan insanı diğer canlılardan ayırt etmek için önemli bir kriterdir. Bu akıllara “diğer canlılarda vicdan diye bir şey yok mudur” sorusunu getirebilir haliyle. Elbette, diğer canlılarda hayranlık uyandıran bir biçimde bir tür vicdan benzeri etkinlik bulunabilir; ancak bu, genellikle bağlanma düzeyine ve hormonal etkileşimlere dayanır. Biyologlara göre, bu durum hormonal bir etkinin yansımasıdır; evrimsel bilimcilere göre ise beyindeki bir oluşumun tezahürüdür. Peki vicdan her insanda varsa nasıl oluyor da insanlar katil, tecavüz, hırsızlık gibi davranışları sergileyebiliyor? Önce, bu davranışı sergileyen bireylere aynı eylemi sana da uygulayalım denilirse karşılık olarak “hayır olmaz” cevabını muhtemelen alacağız. Bu onların içerisindeki vicdani kırıntının alt yapısını göstermektedir. Yani doğru ve yanlışın vicdan da kayıtlı olduğunu gözlemleyebiliriz. İnsanın iç gözetim ve denetim mekanizmasıdır aslında. Geçmişte ve günümüzde ise bazı teoloji düşünürleri bu durumu Tanrının insanla konuşması olarak ifade etmektedir.

Peki bir insan vicdanını nasıl olur da susturur. Bu meseleyi anlamlandırabilmek için bir köşeye çekilip gözlem yapmamız bize sonuç sağlayacaktır. Örneğin, günümüzde İsrail'in Filistine uyguladığı katliam veya Çin'in Doğu Türkistana uyguladığı katliamlara tanıklık ediyoruz. Bu tarz meseleler karşısındaki tutumumuz genellikle insani değerimizi göstermektedir. Peki nasıl oluyor da masum insanlar bir tarafta ölürken diğer insanlar ses çıkartmayabiliyor? Cevap olarakta çok ilginçtir “Bize daha büyükleri yapıldı”. Bunu bir yahudi de İsrail'i savunmak için kullanabilir. Veya “ben neden savunuyorum, gücüm neye yetecek ki” benzeri cevaplarlada karşılaşabiliyoruz. Başka bir cevap türü ise “bunlar bizden değil, ne aynı din ne aynı ırk” şeklinde olabiliyor. Vicdansız olmak ilkesizliktir. İlkeli düşünüp ilkeli hareket etmeliyiz. Pısırık, korkak bir şekilde durup yanlışa yanlış diyemiyorsak orada sorun vardır. El alem ne der kaygısı güdüp zulme ses çıkmıyorsa sorun vardır. O yüzden doğruya doğru, yanlışa yanlış demeliyiz. Yanlışa yanlış demeyen kişinin doğruya doğru demesinin de bir hükmü yoktur!

Merhamet ve vicdan birbirinden bağımsız olmayan duygusal ve ahlaki bağlamda önemli kavramlardır. Merhamet daha çok başkalarına yönelik şefkat ve anlayış hissiyatını içerirken, vicdan bireyin içsel ahlaki değerlerine dayanan doğru ile yanlışı ayırt etme yeteneğini ifade eder. Merhamet vicdanı cezbeder ve insanı harekete geçirir. İnsan ilk olarak merhamete anne ile başlar. Diğer canlı yavrularından çok daha farklı olarak yeni doğmuş olan bir bebek o kadar acizdir ki ağzına memeyi vermezsen kendisi memeye bile erişemez. Hal böyle iken insanoğlunun merhamete aç kalması oldukça olağandır. Bu da onun en büyük zaaflarından birini doğurur aslında. Fakat vicdan gibi bunu da baskılamak insanın elindedir. Merhameti susturup vicdansız bir insan haline gelebiliriz. Hatta bu hareket kitlesel bir etkileşim ile savunuyorsa insanlığımızı ayaklar altına alabiliriz. Özellikle günümüz din tüccarlarının desteğiyle söylenen “acırsak acınırız” sözünü, “merhamet etmeyene merhamet edilmez” diyen bir peygamberin ümmetinin söylediğini düşünürsek kitleleri etkilemenin kolaylığını anlayabiliriz.

Sevgi ise çoğu insan tarafından daha kolay kavranabilen bir kavramdır. Çünkü kolaylıkla fiziksel olarak karşı tarafa aktarabildiğin bir duygu biçimidir. Sevmenin en temel fiziksel yansıması tebessüm etmektir hatta. Benim de içinde bulunduğum fikir yapısına göre aşkı tasniflerken  platonik, erotik ve sevgi olarak ayırmak mantıksal bir çıkarımdır. Maalesef günümüzde bu kavramlar iç içe geçtiği için sevginin manasını anlamlı bir şekilde açıklamak pek mümkün olmuyor. Ama içerisinde bulunduğumuz sevgi hissiyatı ve sevgi açlığı bize farklı yaşantılara sürükleyebilmektedir. Sevgiye aç olan bir insan kolay bir şekilde birisine bağlanabilir. Oldukça tehlikeli olan durum günümüzde acı tabloları gözler önüne sermektedir. Baba sevgisinden yoksun büyüyen bir kişinin, yetişkinlik döneminde tarikat liderine bağlanması, bağımlılık yapan maddelere yönelmesi veya eşcinselliğe sahip olması kaçınılmaz hale gelebilmektedir.

Sevgi, merhamet ve vicdan paylaştıkça çoğalan sermayelerdir. Pek çok büyük düşünür “nasıl daha iyi bir dünyada yaşarız” veya “nasıl daha kaliteli hayat süreriz” sorularına cevap vermeye çalışırken, bu temel değerlere odaklanmaktan kaçınamamıştır.  Bu dünyada, bir yetimi sevindirmek, küçük bir çocuğun başını okşamak veya yolda kalmış ve parası bitmiş birine destek olmak gibi küçük eylemlerin, en büyük mutluluk kaynaklarından biri olduğuna inanıyorum. Ancak, bu konuda da dengeli olmamız gerektiğini her zaman hatırlamamız önemlidir. Eğer dengeyi kaybedersek, her şey alt üst olabilir. Orantısız sevgi de enerjimizi çoğu zaman tüketebilmektedir. O yüzden bir insana iyilik yapacağımız zaman, ilgi göstereceğimiz zaman irade çerçevesindeki mantıksal faktörleri de devreye sokmak zorundayız.

Maalesef bu üç  kavram üzerine çok düşünülmemektedir. Aynı zamanda günümüzde anlam ve önemini yitiren kavramlardır. Özellikle modern ateistlerin öne sürdüğü “her şey çıkar ilişkisidir” argümanı, bu kavramlar ile rahatlıkla cevaplanabilmektedir. Fakat üzerine derinlemesine düşünmediysek o zaman hayatın anlamını anlama yolundaki pek çok şeyi ıskalamış oluruz.

3
YAŞAMAK NEYDİ


Yaklaşık bir senedir devam eden terapilerim, beni olumlu bir noktaya taşımayı başardı ve şimdi bu yolculuğun sonuna gelmiş gibiydim. Bu süre zarfında, birçok zorluğa karşı durdum ve istikrarı başarılı bir şekilde sürdürmeye çabalıyordum. Her terapi seansında, başkalarının terapilerine katkı sağlamak veya kendi içsel gelişimime katkıda bulunmak için çaba sarf ettim. Ancak, bugünkü terapi seansı benim için biraz daha farklıydı.


Yaşadığımız şu evrende her şeyin yasalara bağlı olduğu matematiksel olarak kanıtlanmıştır. Bu yasalar evren içerisinde sistemleri oluşturmuştur. Öyle ki sistem, insanı yok etsek bile kendi varlığını başarılı bir şekilde sürdürecektir. Bu yüzdendir ki tabiat ile çatışmamız her zaman için zararımıza olacaktır. O yüzdendir ki tabiat ile uymayan inanışlar insanın felaketini getirmekten öteye gidememektedir. Yasalar sadece evren ile alakalı değildir. Bunlar insan ile de ilgilidir. İnsanın da kendine göre yasaları vardır elbette. Ahlak, irade, adalet… Bu yasalar insanın sistem içerisinde varlığını idame etmesini sağlar. Bu bakış açısı teolojinin gerekliliğini de bize sunmaktadır. Hatta doğru ile yanlışı ayırt etmemizdeki nesnel ayırt edici de bu olacaktır. Bu heralde günümüzde oldukça popüler olan "doğru veya yanlış diye bir şey yoktur" söylemine de bir cevap olacaktır.


Peki insanoğlu kendileri için gerekli yasalara uyuyor mu? Eğer evrenin yasalarına göre hareket ediyorsak neden taciz/tecavüz vakaları bu kadar sık yaşanıp halı altına seriliyor? İşte tam da burada insanın pisliğini görmemiz mümkündür.


Bugün terapiye geldiğimde 40 yaşlarında bir beyefendinin terapisine katıldım. Maalesef şunu rahatlıkla söylemek gerekir ki yaş ve deneyim ilerledikçe bazı şeylerin değişimi zor oluyor. Fakat kendisine yatırım yapamasa bile hali hazırda ebeveyni olduğu oğlu ile sağlıklı ilişki kurma imkanı elbette vardı. Aramızda geçen yaklaşık 1 saatlik konuşmanın akabinden kendi terapime geçiş yaptım. Terapimde duygusal yoğunluğumu masaya yatırdık. Ciddi bir duygusal açlık hissediliyor ve bunun yanlış şeylerle doldurulma riski bulunuyordu. Tam da bu konuşmadan sonra, psikoloğum Hüseyin Kaçın atağa geçerek bana ilgi duyan kadınlar ile olan iletişimimi değerlendirdi. İlgimin olmadığı ama bana karşılıksız sevgi verebilecek hukukçu bir hanımefendi ile konuşmamı istedi. Tabi hız kesmeden mesajımı gönderdim. Ve ne tesadüf ki hızlıca karşılığını aldım. Bakalım ilişki konusunda yeni bir yolculuk olacak mı benim adıma. Duygusal dünyam üzerine yaptığımız bu konuşmanın ardından konu kariyerime geldi. Değişen not ortalamamı da transkriptim ile sunup güzel bir planlama yaptım. Bu olumlu değişikliği elbette terapiler sonucunda oluşan çalışma ve gayret artışıma borçluyum. Elbette terapi bu kadar yüzeysel değildi. Yazmak istediklerim bundan ibaret.


Benden sonra gelen danışan ise tecavüz mağduru depremzede bir kardeşimdi. Önceden bildiğim bu kardeşimin acıklı bir yaşantısı vardı. Daha önceleri yetiştirme yurtlarında ve Hüseyin Kaçın’ın yanında pek çok tecavüz mağduru ile görüşüp konuştum. Bunların pek çoğu ağır vakaydı fakat psikolojileri yine de toparlanmış veya toparlanmaya oldukça elverişliydi. Ancak,psikolojik olarak bu kadar derbeder başka hiç kimseyi görmedim. Psikoloğum beni durum değerlendirmesi ve fikir alışverişi için içeri davet ettiğinde karşımda özgüveni eksik gözüme bakamayan ve benden çekinen o kardeşimi gördüm. Daha sonradan öğrendiğim üzere başkaları ile görüşmeyi red ederken benimle zor da olsa görüşmeyi kabul etmişti. Konuşmaya bodoslama giren kardeşim, reel gerçeklerden ayrı olarak soyutlaştırma yapıyordu. Hani yazının başında sistem dedim ya, evet işte o sistemde kendi yerini bulmaya çalışıyordu. Yasaları ihlal edenler yüzünden sistemdeki yerini sorguluyordu. Ne yapması gerektiğinin farkında ama bir yandan da farkında değildi. Bu keskin duygu değişimleri ve söylenen sözler içerisindeki çelişkiler psikolojik sorunların belirtileriydi. Kişilik bozukluğu ve obsesyon… 3 Yaşına takılıp kalmak; peki ona ne demeli? Elbette bu durumdan çıkmanın yolları bellidir. Emek harcamak, irade kullanmak, mekan ve çevre değişikliği vs. Çözüm kolay olsa da yol bilinse de uygulaması kolay mı? Konuşmalarımızda sunduğumuz argüman ve fikirlere klasik gibi cevaplar vererek tatmin edici cevaplar bulamayan kardeşimin konuşmalarında konuyu dağıtma, soyutlaştırma, çeliskilendirme belirtileri gördüm. Daha sonra neden böyle yaptığını psikolog Hüseyin Kaçın ile vedalaşırken sımsıkı sarıldığında fark ettim. O da sevgi eksikliğiydi. İşin içerisinde aile ile ilgili farklı bir kopukluk vardı. İlgi, sevgi ve merhamet insanın içine kodlanmış gömülü bir yazılımdır çünkü. Terapide özellikle kardeşimin mekan değişikliğine ihtiyacı olduğunu gözlemledim. Bu haftasonu Sakarya'da motor etkinliklerimiz olacağından misafirim olarak evimize ağırlayabilecegimizi düşündüm. Özellikle aynı yaş grubundaki diğer kardeşlerimin benzer girişimlere olumlu yaklaşmaları ve bu tür etkinliklere duydukları tutku, bu teklifi düşünmemde etkili oldu. Ancak, kardeşimin içinde bulunduğu durum hakkında yeterli bilgiye sahip olmamam, bu kararın mantıksızlığını ortaya koydu. Yine de, en azından ailesini terapilere yönlendirmem, onun için önemli bir katkı sağlayacaktır.


Evet, hayat her ne kadar yasalara tabii olunmadan yanlış sistemler ile devam ediyor olsa da yaşam mücadelemiz her zaman hayat yasalarını korumak üzerine olacak. İşte o zaman hayat anlamlı hale gelecektir. Mazlumun ahı yerde bırakılmayacak, zalimlerle mücadele edilecektir. Kan döken, gasp eden, tecavüzcüler, adaletsizler ile yasaları hiçe sayanlar arasındaki savaşımız hayat boyu sürecektir. Şu da unutulmamalıdır ki hayat umutsuzlukları sürekli bize yansıtsa da bir sabah gelecek kardan aydınlık. O yüzden karanlık ile mücadele etme sürecimiz uzun da olsa aydınlıklar her zaman bize gebedir.


Bugün yaşadığım olaylarda çok duygusallaştım. Boğazım pek çok kez düğümlendi ve konuşamadım. Üzerimde istemsizce refleksif hareketler oldu. Öyle zannediyorum ki artık terapaiye gelenler ile sohbet etmeyi bırakmam gerekiyor. Fayda alıp fayda üretmiyorsak orada değer oluşmaz. Ayrıca insan unutma potansiyeli olan bir canlı aslında. Şu an bile yazıya başladığımdaki duygu bütünlüğümü koruyamadım. Sağımdaki Suriyeli tıpçı ve solumdaki sosyal fenomen tıp profesörü ile yaptığım sohbet, bir araba dolusu Malatyalı depremzedesi arasında geçen diyalogları gözlemlemem, farklı bir ruh hali içine girmeme sebep oldu. İnsanız, değişiyoruz...


4
Düzenli terapi yazılarına kendi rızam ile ara verdim. Terapi sayısı oldukça ilerledi ve 1 seneyi devirdim. Sadece cinsellik anlamında değil hayat kalitesi anlamında da pek çok kazanımım oldu. Terapilerde yolun sonuna yaklaştım. Yukarıdaki yazılarımda oldukça devrik ifadelerin olması, yazıları yazarken yoğun düşünce sekansları altında saatlerimi ayırmamdan kaynaklanmaktadır. Ara sıra fikir alışverişi ve fayda sağlamak amacı ile yeni yazılar yayınlamaktayım.

5
"Terapiye gelmeden önce de eşcinsel uygulamaları üzerinden pek çok olay yaşamıştım. Özellikle yaşı çokça ileri olanlarla baş etmek neredeyse mümkün değil. Koca koca adamlar, ufak yaştaki çocuklarla erotik bir bağlantı kurmaları ciddi manada saplantılı ve mide bulandırıcı bir durum. İnsanları pek çok defa tehdit ettim hatta ben de tehdit edildim pek çok kez fakat maalesef ki bir sonuca varmıyor. Bu durumun oldukça yaygınlaşması ve kabul edilebilir bir hal alması artık insanın ön frontal lobu'nun devreden çıktığını, sadece limbik sistemi ile hareket edebilir hale geldiğini gözler önüne sermektedir. Peki hayvanlardan ne farkımız kaldı? Hatta bu durum eşcinseller arasında Sugar daddy, win win, benefit gibi gayet kabul edilir hale geldiğini sayısız kez gözlemledim. Özellikle günümüz şartlarında geçim koşullarının zorlaşmasıyla beraber bu hadiselerin daha fazla artar hale gelmesi oldukça acı bir tabloyu gözler önüne seriyor."[https://escinselterapi.net/forum/index.php?topic=2203.msg13963#msg13963]

6
GEMİLER YAKILDI

Uzun yıllar süren eşcinsel birliktelikler beni içerisinden çıkılmaz bir pozisyona oturtmayı başarmıştı. Öğrencilik kariyerim zarar görmüş, dini inançlarım tahrif edilmiş ve yaşam enerjim tükenmiş bir halde kendimi koca bir bataklığın içerisinde buldum. Her seferinde girdiğim tüm ilişkiler haleti ruhiyem üzerinde ciddi yaralar açıyordu. Bu durumdan kurtulabilmek için farkındalığımı kullanmaya çalışıyordum. Çözüm arayışı içerisine girmiş olsam da tam anlamıyla kendimi bu bataklıktan kurtarmak için bir şeyler yapamıyordum. Bunun için kitaplar ve makaleler okudum hatta piyasadaki meşhur psikologlardan birinin psikolog kadrosundaki biriyle birkaç seans terapiye gittim. Sonuç nafile…

Bunca tükenmişlik sendromu üzerine, üzerime adeta kara bulutlar çökmüştü. Çözümün olamayacağı hatta böyle bir durumu değiştirmenin olanaksız olabileceği gibi aktivizm yanlısı düşüncelerle dolmaya başlamıştı kafamın içerisi. Yavaş yavaş içerisinde bulunduğum durum kendini ilerletmeye başlasa da bitmişlik ve tükenmişlik dört bir tarafımı sarıyordu. Bu durumun içerisinde iken bittim demem ile Tanrının adeta yettim ya kulum demesi pekte gecikmedi. Prof. Dr. Zeki BAYRAKTAR’a ulaşıp destek talebinde bulunmam ile Psikolog Hüseyin KAÇIN’a yönlendirmesi bir oldu.

Asıl umuda giden yolumun süreci bu aşamada başladı. Hüseyin KAÇIN ile beraber var olan farkındalığım çok daha fazla arttı ve irademi kullanabilme yeteneğim daha fazla gelişti. Kuvvetli irade başarı getirdi. Kendimi disiplinize edebilme ve kontrol edebilme gibi kritik değerli yetilerim güçlendi. Pasifize olmuş ve içten içe özgüvensizleşmiş karakterim çok daha güçlendi. Bunları yaparken kafa sallayıp tasdik etme yerine çelişkileme metodunu kullanarak zıtlıklar üzerinden tasdik etme eylemi gerçekleştirdim. Elbette bu ahval ile fazlasıyla tartışmaya girdim fakat bu tartışmalar günün sonunda beni kazançlı çıkardı.

Terapiye devam ettiğim esnada kırılma noktam ise bu akşam rehberimde denk gelen eski görüştüğüm Toprak E*** Ç***** ’ı aramış olmamdı. Bundan yaklaşık bir buçuk sene önce tanıştığım ve eşcinsel yaşantımı değiştirmemde etkili olan birisiydi. İkinci buluşmada haleti ruhaniyetinden memnun kalmadığım sürekli eski sevgilileri için dertlendiğini görünce kendi sağlığım için ayrılma kararı almıştım. Her ne kadar ayrılmayı kendim seçmiş olsam da çok uzun süredir kalbimin derinliklerine gömülü olarak duruyordu. Bu akşam itibari ile yaptığım konuşmamda sadece halini hatrını sormaya çalışsam da onun da bana karşı kapalılığını gördüğümde vicdani olarak rahatladım ve telefonu kapattım. O esnada Hüseyin KAÇIN ile terapilerdeki konuşmalarımız sürekli kafamın içerisinden geçmeye başladı. Kalbimin derinliklerinde yaptığım ufak bir seyahat ile kendimden geçtim. Akabinden artık gemileri tam anlamıyla yakmaya başlama kararı aldım!

Arkadaşım olarak bulunan ve diğer tüm eşcinseller ile olan sosyal medya vb ilişkilerimi kopardım. Dühan, Talha, Emir ve nicelerinden ayrılıyor olmak bu süreçte benim için hiç kolay olmadı fakat GEMİLER YAKILMAK İÇİNDİR.

Kalbim artık tamam şimdi rahatladık diye benimle konuşmaya başlamıştı adeta. Derin bir duygusallık ruhumun her yerini kaplamıştı. Artık kalbim ile aramdaki tüm bariyerler ortadan kalkmış gibi hissediyordum. Hemen abdestimi alıp ibadetimi yapmak için kıbleye yöneldim. İlk defa bir namazım bu kadar içtenlik ve duygusallık ile geçti. Okuduğum ayetlerin tercümesi kafamın içerisinde dolaşıyor ve ayetlerle ruhum konuşuyordu. İlk defa bir ibadetim neredeyse bu kadar derinden olmuştu. Kıyam tam anlamıyla bir kıyam, Secde tam anlamıyla bir secde namaz tam anlamıyla bir namaz olmuştu. Hiçbir şey ezbere değildi. Herşey tamamen bir ruhani duaydı. Gözümden yere süzülen göz yaşları gerçek olağanlığımı açığa vuruyordu. Değişim Emek ister, Yürek ister, İrade ister…



Sayfa: [1]