7
« : 10 Mayıs 2024, 01:19:32 öö »
Duygusal Otistik Olmanın Faturası
FATURA SAHİBİ: T..... T.... (BABAM)
Duygusal anlamda otistik olma ifadesini ilk olarak HK terapide kullandı. Belirli ritmik şeylerin bana güven verdiğini ve bazı davranışlarımı söylediğimde bu tespiti yapmıştı. Nörolojik olarak değil ama duygusal anlamda otistiksin dedi. Sebebini sorduğumda “baban beslememiş, duygu anlamında” demişti ve bu tespitin doğruluğundan dolayı bana bi’ üç dört saniye kal gelmişti. Çünkü yaptığım bazı davranışların bir yandan bana güven vermesi bir yandan da sıkıntılı bir durumun olduğunu bildiğimden kötü bir hissiyat yaşıyordum ve bunun sebebini bulmuş olduk.
Duygusal otistik ifadesini nette arattım ama hiç bu konuyla ya da bu kavramla alakalı bir bilgi bulamadım.H K’nın kendine ait, özgün bir kavram olduğunu düşünüp daha fazla bakmadım. Bunun önemli bir konu olduğunu düşündüğümden bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum. Aynı zamanda eşcinsel ya da eşcinsel çekime sahip bireylerde bu tarz duygusal otistik davranışların olduğunu hem kendimden hem de forumdaki diğer danışan hikayelerinden gözlemledim ve bu konuya başlık açtım.
Bazı otistik davranışlarım
-Altı yaşıma kadar kendi kendime sallanırdım. Saatlerce hayal kuruyordum ve keyif alıyordum bundan.
-Dereler ve akan sular benim için başkaydı. Suyun akışını değiştirmek, su değirmeni yapmak, köprüler yapmak benim için çok iyiydi ama koca bir gün boyunca yapardım, bırakmak istemezdim.
-Hâlâ daha gece uyurken ayaklarımı belirli ritmik hareketle birbirine sürterim.
-Bazı oyunlarda saplantılı denecek kadar kendimi kaptırırım, age of empires, minecraft ve simülasyon oyunları gibi oyunlarda çok sakıncalı derecede kendimi kaptırırım.
-Özellikle benim uğraşımla kurduğum arkadaşlık ilişkilerini bir anda noktalayabilirim. Genellikle kendi irademle istediğim için kurulmuş olan arkadaşlık bağını kopartmak bana zor gelmez. Zaten ekstra benim çabamla kurduğum için yokluğunu hissetmem. Karşı taraf neye uğradığını şaşırır, hep devam edeceğini zannettiği ilgi akışını kestiğimde kullandığını zannettiği ben tarafından dımdızlak kalır. Emeği olmadığı için gelip hesap sormaya da yüzleri olmaz.
-Siyasetçilerin videolarını sıkıntılı derecede izlerim. Eski olsun yeni olsun etkileyici bir şey varsa izlerim, vaktimi harcarım, konuşmaları izlerim ve hiç sıkılmam, geçen Erbakanla Elçibeyin yıllar önceki müzakeresini izledim hatta
-Gün içinde belli söz gruplarını tekrar ederim, gaza gelirim Erdoğanın refah partisi dönemi “Geceler vardır, uykuyla geçer, sarhoş kusmuklarıyla lekelenir. Geceler vardır, ihtiraslar çağıldar, yuvalar yıkılar. Geceler vardır, dirilişe gebedir, fecr olur. Şehr-i İstanbul fetholunur. Bir çağ kapanır, bir çağ açılır “ şiirini okurum evde son ses, heyecanlanırım Erbakanın, ey yürekleri dağlar kadar büyük ve azimleri kayalar kadar sağlam diye devam eden yeminini tekrar ederim otistik derecede.
-Zikir küçüklüğümden beri dikkatimi çekmiştir, oradada ritmik hareketlerle bir ahenk var. Sesli yapılan ve insanlarla yapılan olandan bahsediyorum şu ana kadar hiç katılmadım ama evde kulaklığı takıp orada olduğumu hissederek yaptığım bile beni bu alemden başka aleme götürmeye yetiyor. Sarhoşlaşıyorum.
-Kendime robotmuşum gibi plan yapıp onu yüzde yüz uygulamaya çalıştığım olmuştur, lgs zamanı tüm gün boyunca test çözdüğüm, değişik aşırılıklara kaçmışımdır.
-Ucu bucağı olmayan şeyler benim dengemi çok kolay bozuyor, netlik ve kesinlik olmayan işlerden uzak dururum benim için tehlikelidir, felsefe gibi,sosyal tartışmalar gibi. Kontrol gerekiyor benim için.
-Bahçe, bitki işlerini çok severim kendi oluşturduğum bahçeye sadece bomboş bakmak bile beni mutlu ediyor, saatlerce kalabilirim, bakabilirim.
-İşleyen sistemler beni çok tatmin ediyor, üretim işleri çarklar filan saplanıp izlerim ve sorun varsa çözüm üretirim veya sistemi daha optimize etmek için düşünürüm.
-Küçükken bir maketi tamamlamak için sabahın 7lerine kadar uyumadığımı hatırlıyorum. Uyumam gerektiğini bilirim ama insan aynı anda hem çocuk hem de ebeveyn olamayacağı için o an çocuk olanın istediğini yapardım.
-Bu duygusal otistik davranışları yazarken bile beynimin bazı bölgelerinin tepki verdiğini hissedebiliyorum. Bunları yaparken hoşuma gidiyordu ama bunların sıkıntılı olduğunun farkındaydım, aklım bunların bir yerde sonlanması gereken davranış şekilleri olduğunu biliyordu. Kimisini bıraktım kimisi hâlâ devam ediyor. Bugün itibariyle bu davranışların bırakılması için mücadele ediyorum. Duygusal anlamda tatmin oldukça zararlı olanın yerini sağlıklı davranışlar alacak inşaallah.
Bu davranışları bir şeye benzetecek olursak oyuncak arabayı çevirirsin çevirirsin yere koyarsında düpdüz saplanıp gider ya, işte ona benziyor yol kavisli yani hayat gibi ,yolda kalabilmek için müdahale gerekiyor dışardan ya da duygusal aktarımla direksiyona bir şoför geçmesi gerekiyor.
Evet duygusal anlamda otistik davranışlarım var. Bendeki sorunların çoğunda olduğu gibi bunda da babamın payı var ve yazının başında bu faturayı peder beye kestiğimi çok açık bir şekilde yazdım. Önceden yaşadığım psikolojik problemlerde kendimi suçladığım oluyordu, neyi eksik yaptım veya ne yapmalıydım der kendimi hesaba çekerdim ama benlik bir sorun yok, hesap yetişkin olana kesilir. Anneye,babaya kesilir ya da bunu yapan kimse ona kesilir, karşımda onları olgun olarak bulamadığım için hep sorunu kendimde aradım ama ben çocuk olanım, suçlu görülemez bir çocuk. Bu yüzden bu sefer suçluyu ıskalamadan kendimi de yıpratmadan direk sahibine teslim ettim. Şimdi atış serbestt:
Bizler robot, değiliz insanız. Yemek yemek, su içmek, barınmak gibi temel ihtiyaçlarımız olduğu gibi duygusal ihtiyaçlarımızda var. Güven, mutluluk, heyecan, cesaret, hüzün, umut, gibi insana ait duyguları annemizden, babamızdan öğreniriz. Olaylar ve durumlar karşısında nasıl tepki vereceğimizi, olanı nasıl karşılayacağımızı ebeveynlerimizden öğreniriz. Anne-baba ya da onların yerine koyabileceğimiz başka abi, abla, amca, dayı, teyze, hala gibi kişileri rol model alarak duygusal gelişimimizi tamamlarız. Lakin bu ihtiyaç karşılanmadığı zaman donuk, hissiz, sevgisiz, pesimist, karanlık bir kişilik gelişiyor. Erkek ya da kadın değil ruhun cinsiyetsizliğinde kayboluyor manevi ve mistik yollarda kendinize yer arıyorsunuz. Aşırılıklar ve ya saplanmalar, saplantılar oluşuyor. Zaman içinde bu boşluğu dolduracak davranışlar geliştiriyorsunuz, sizi bir adım ileriye götürmeyen ama en kötüsünden kendinizi avuttuğunuz bir aktivite oluşuyor. Zannımca bu konu bir yanlış bir birey davranışı değilde birey olamamışlıkla , bir gelişim eksikliğiyle alakalı bir durum.
Baba -Oğul
Baba oğul ilişkisi ben ve babam arasında gelişmedi. Aynı evde iki yabancı erkek gibiyiz. Sadece ilgisizliği değil aynı şekilde beni istismar etmesi de ikimizin baba oğul olarak ilişki kurmamızı engelledi. Çevremde babamın yerine koyabileceğim rol model alabileceğim başka kimse de yoktu. Bir abim yoktu, bir amcam yoktu rol model alabileceğim kimse yoktu.
(Babam aylardır memlekette ve ben hiç yokluğunu hissetmiyorum, bir yokluk hissediyorum ama o boşluğu dolduracak kişinin o olmadığını biliyorum, özlemiyorum)
Dindar camialarda babanın evladı üzerine hakları anlatılır. Babanın değerine ilişkin sohbetler verilir ama genel olarak evladın baba üzerinde haklarıyla alakalı bir şey söylemezler, anlatmazlar, konuşmazlar. Ben şimdi babası eksik kalmış bir oğul olarak beklediklerimi, ihtiyaçlarımı, isteklerimi ve nerelerde eksik kaldığımla ilgili bir kaç şeyi ifade etmek istiyorum. Bu hayatta güven duygusunu baba verir, insanlarla nasıl iletişim kurulacağından hangi insanla arkadaş olunur, hangi insana güvenilir kime güvenilmeze kadar bunları baba öğretir. Bir olumsuzluk ve tehlikede ne yapılacağını, sorumluluk duygusunu, peşinden koşulacak şeyi, hayatla ilgili birikim gerektiren konuları baba oğluna aktarır. Benim otistik davranışlarımdan biri olan 6 yaşına kadar tek başına sallanma aktivesi aslında tamamen kurulamayan bağdan dolayı kendimi transa alma girişimidir. Gelişim olumsuz etkilendi. Zaten sembolik olarak ele aldığım bu kendi kendine sallanma olayını babamın bir gün haberde benim gibi sallanan birisini görüp bana demesiyle bıraktım. Aslında bu aktiviteyi sonlandıran kişi aynı zamanda bunu başlatan kişiydi. Kendimi korumak maksadıyla hayaller kurup zihinde ilerlediğim bu sallanma aktivitesi aslında birey olarak ilerleyememenin bir alternatifiydi. Babam müdahale etmedi, elimden tutmadı, duygu aktarımı yapmadı ve kişilik olarak eksik ve diğer çocuklardan başka biri çıktı ortaya. Babamın koyamadığının yerine ben mükemmeliyetçi, başarı takıntısı olan idealist, üretken bir kişilik koydum bi süreliğine. İnsanlarla ilgili konularda da denklemler kurdum. Kendi aleyhime de olsa bu denklemler üzerinden iletişim geliştirdim. Bu denklemlerin varlığıda duygusal otistikliğime birer örnek teşkil ediyor. Duygu yok, sevgi yok, var gözüküyor ama sağlıklı yoldan değil, doğal değil. Bu denklemlerin hepsi istismar edilmiş kişiliğimin ürünü olsa da, benim için bir standart oluşturdu. Çünkü biz insanız, belli seviyelere, standartlara sahip olmak zorundayız, içilecek sudan, konuşulacak insana kadar bu standartlar gereklidir. Babadan ve ya diğer rol modellerden alınamayınca zihnim ister istemez oyunlar kurdu, standart oluşturmak için denklemler kurdu. Bir yerden sonra suni ve birikimsiz olarak kurulan bu denklemler hayatın gerçekleriyle uyumlu olmadığı için işlevsiz hale gelse bile beni bu yaşıma kadar iyi kötü toplum içinde idare etti. Zekayla anca buraya kadar geliniyor. Hayat bir yerden sonra daha güçlü ve yüklü geliyor ve işte burada babalık nedir, hangi boşluğu doldurur daha iyi anlıyorsunuz.
Yazı baya ciddi ilerliyor buraya başlık olarak:
YAP Bİ BABALIK
Hüseyin Hoca’nın terapilerde bir psikologtan çok daha fazlası olmasının bir nimet olduğunu, bu forumlarda hikayesi olan, bu toplumun babasız bırakılmış tüm oğulları çok iyi bilir. Duygusal otistikliğin çözümü basit bir terapi seansıyla çözülecek kadar kolay bir konu değil. HK ile kurduğum bağla aslında bu aktarımı yapıyorum. Terapilerle doğruyu yanlışı, iyiyi kötüyü yeniden yorumluyoruz. HK bir babanın yaptığı gibi erkek olmayı, doğrularımızı cesaretle savunmayı, haksızlığa karşı kendimizi nasıl savunacağımızı, bir erkeği nasıl dost gibi seveceğimizi bir kadını nasıl aşkla seveceğimizi sıfırdan öğretiyor. Benim ikinci terapide düşündüğüm şey ne biliyorsam yanlış çıktığıydı.Hayatla ilgili doğrularımın gerçek hayatla ne kadar uyumsuz olduğunu terapilerle farketmiştim. Şimdi duygularla ilgili kısma gelecek olursak onlarıda HK ile öğreniyorum. Bir terapinin sonunda bana sarıldığında hangi duyguya gireceğimi bilememiştim. Çok farklıydı ve başkaydı benim için. Orada ağlamadım ama eve dönerken o anı düşünürken bile gözlerim ıslanmıştı eve gittiğimde ağladığımı hatırlıyorum. Son terapimden bir önceki terapimde yine sarılmıştık gözlerimden öpmüştü ve sonunda mutlu ol diye demişti. Bu söz bendeki bazı beni yıpratan duyguları öldürmüştü çünkü travmalarımdan kaynaklı olarak, olayları sanki benim mutsuz olmam gerekiyormuş gibi yorumlayan bir zihnim var. Benim zihnime göre ben hep acı çekmeliyim, hep dertli hep kederli olmalıyım, hep mutsuz olmalıyım, mutlu olmayı ahmet ,mehmet hakediyor ama Yavuz haketmiyor gibi hissediyorum.İnsanlara karşı çok şefkatliyken kendime karşı o şefkatin zekatını bile göstermiyorum. Sonra çıkıp birisi sarıldıktan sonra “ mutlu ol diye“ dediği zaman tüm bu düşünceler bloke oluyor ve mutlu oluyorum. Genel olarak duygusal otistikliğimin panzehiri olarak birkaç örnek verdim.
Nasıl ki beni bu duygusal otistik davranışlara beni istismar eden, sevgisiz bırakan, kalpsiz bırakan ve canımı acıtan bir insansa bu işin çözümü de yine insanda.
Sağlıklı, güçlü, karakterli ve duruş sahibi insanlarla duygusal güvenli bağ kurduğumuzda bu tarz davranışlarda son bulacak diye düşünüyorum. Hayatla daha uyumlu daha barışık olduğumuzda ve kendi fantezi dünyamızdaki sahte mutlulukları, sahte başarıları bıraktığımızda saatlerce kendimizi uyuşturacak davranışlarda son bulacak.
-Babama mektup-
Senki bana baştan kaybettiğim denklemleri kurdurtan kişisin.
Bana, x’e değer veripte kendimi hiçleştirdiğim ve sonucunda 0 elde ettiğim denklemleri sen öğrettin.
Hep kendimden vererek insanlar beni sevsin, bana zarar vermesinler diye ruhumdan rüşvet vermeyi bana sen öğrettin.
Saatlerce suyun akışını izleyerek güvende hissetmeyi bana mutluluk diye sen zannettirdin. Beni hayatın akışına hazırlamak yerine suyun akışını izlemeye sen hapsettin. Bir bahçenin kenarında ev yaparken beni kendi yalnızlığıma terk eden sensin. Birlikte yol yürümek,birlikte şakalaşmak,birlikte saçmalamak, elimden tutmak varken beni öylece piç bıraktın.
Bedenime bakıpta T.....’ın oğlu diyenlerin lafına bakma , ruhumu görebilenler bir İsa görüyorlar.Seni öyle silikleştirdimki ruhumda seni asla göremeyecekler.Seni öyle kazıdımki her erkek giriyor rüyalarıma ama sen giremiyorsun.Seni öyle hiçleştirdim,seni öyle sildim.
("Cismen babamsın ruhen değilsin. Beni cismen besledin ama ruhen beslemedin. Hatta ruhen öldürmeye çalıştın. Ne acı verici bir çelişki değil mi? Bedenen hayat vericimsin, ruhen katilimsin. Beni kendi kendimin babası olmak mecburiyetinde bıraktın. Bedenim senden gelse de ruhumu Cenab-ı Hak kendi ruhundan üfledi." İsa aleyhisselam benzetmesi yerinde 👍🏻) Ömer YILMAZ
Senin cenazende sana ağlamayacağım,ağlarsam kendime ağlayacağım ama sana ağlamayacağım. Çünkü bana bakanlar senle benim bağımın olmadığını görecekler. Ağlayan diğer insanlara bakıp onlarla kurduğun bağlara bakıp benden esirgediğini güçlü vakur bir duruşla izlicem.
Bilmem çok mu kalpsizim çok mu duygusuzum ama asıl sorular bu değil, beni bu kadar sevgisiz, duygusuz kim bıraktı!
İnsanlar yargısız infaz yapıyorlar yargılamayı bile bıraktılar, belki yargılasalar doğru bir şekilde asıl olanı görecekler ama kimsenin umurunda değil BABA.
(Genel olarak yorumlayacak olursak son zamanlarda bir hesaplaşma içindesin. Foruma yazdığın son yazı da bir hesaplaşma yazısıydı. S....ı, E...rı daha önceden gömmüştün ama o yazıyla başlarına mezar taşı diktin. Ama yazıda birisi eksikti? Baban. Son yazıyla da babanı yargılıyorsun. Senin bu hesaplaşmalarının geçmiş hesaplaşmalarından bir farkı var. Sen bu adamların hepsiyle hesaplaşmıştın zaten ama o hesaplaşmalar dış dünyadaydı ve o hesaplaşmalarda bir ümit vardı. Belki babam değişir, belki S.. değişir vs. Değiştiler mi? Değişmediler. Bu kurduğun mahkeme eski mahkemelerinden farklı. Yargılamayı kendi iç dünyanda yapıyorsun. Onlara söz hakkı vermiyorsun. Senin için o kadar yoklar. Onlardan o kadar ümitsizsin. Ve kendin içinde hükmü verip dosyayi kapatıyorsun. Mezar taşlarını başlarına dikip, fatiha okumadan, arkana bakmadan yoluna devam ediyorsun. Takdir ediyorum seni 👏🏻 Ayrıca bir yerde hesaplaşma varsa yeni bir başlangıç da var demektir. Üniversite hayatına başlamadan önce geçmişi temizlemek istiyorsun sanki. Yerinde bir hareket 👏🏻)
Ömer YILMAZ
Akşam olunca Yavuz Efe kendisini birinin çağırmayacağını anladı ve kendi başına saatlerce uğraşıp yaptığı çamurdan eve bir ayak vurup bozdu, sonra usulca evin yolunu tuttu...o gece rüyasında evi yaparken aslında yalnız olmadığını gördü...