6
« : 07 Aralık 2023, 05:05:11 öö »
Annenle yillar sonra gelişen ilişkiniz ne durumda?
Ana oğul gibiyiz artık, birbirimizi tanımak, anlamak için şans verdik. Başımıza gelen olayların aslında bir sebeple bir mesajla geldiğini öğrendim. Annem kırklı yaşlarda ve yaşlı, hasta bir kadına bakıcılık yapıyor. Küçükken uğradığı tecavüzden dolayı onun da hayatı altüst olmuş. Dayısı tarafından istismara uğrayan bir çocukmuş. Annesine sığınmış her çocuğun yapması gerektiği gibi olanları anlatmış. Ne yazık ki anneannem inanmamış kızına, bakirelik testi için hastaneye götürmüş. Böyle bir vicdansızlık, sevgisizlik, cehalet, aptallık olamaz; artık ne desek az kalır. Annesi hayatı zindan edince, on sekizinde babamla evleniyor, yedi sene sabrediyor babamın dayağına ve boşanıyor. Çocukluğundan beri giydiği çarşafı da atıyor üzerinden. Peki, ○ bunları yaşarken ben ne yaşıyorum? Delirmemeye ve okuyup kendimi kurtarmaya çalışıyorum. Lise yıllarında kaldığım yurtta üstün bașarı gösterip, hafızlığa başlıyorum; sırf kendimi uzak diyarlara atmak için. Ne kadar tanıdık değil mi? Annemin hayatını sanki ben de yaşıyorum. Ama kaçmak çare değilmiş, çünkü korkularını da yanında götürüyorsun!
Annesinden annelik görmemiş, size de gösterememiş!
Aynen öyle, annem belki de annesinden göremediği için annelik yapamadı bize. Babam da dedemden babalık görmediği için beceremedi. Dedem torunlarına uzaktı, abimle bana karşı da çok soğuk davranırdı. Sever ama hissettirmez miydi, yoksa sevmez miydi, hiç emin olamadık. Böyle bir babanın babam gibi bir çocuğu olması da şaşırtmıyor artık. Nesilden nesile aktarılmış bu zincir, artık kırılacak bizim ailede. Bu nesli sonlandırmam gerekiyor. İlkönce kendimi eğittim, onardım; şimdi evlatlarımı sağlıklı bir şekilde yetiştireceğim. Bunu başaracağım. Eskiler ne güzel demiş ""Evlat babanın sırrıdır" diye. Ben babamın sırrı olmaktan korkarak yaşadım yıllarca ama artık biliyorum ki ne ben babam gibi olacağım ne de abim.
Şimdiki durumundan bahsetsene, şu sıralar yaşamın nasıl sürüyor?
Yirmi dört yaşındayım, kimseye muhtaç olmadan ayaktayım. İçsel sıkıntılarım yok. Hayallerim bile var artık. Terapilerle güçlendim, yoksa hep silik, kendine güvensiz, takıntılı biri olacaktım; belki de mesleğimi gereği gibi yapamayacaktım. Huzurluyum. Yemeğimi yapıyorum, evimi topluyorum, mesleğimi icra etme noktasında çok büyük emek ve sorumluluk gösteriyorum. Ev arkadaşım var, Erdal, Onu hiç başka gözle görmedim, duygusal ya da eşcinsel hisler duymadım. O kadar büyük bir mutluluk ki bunu ancak yaşayan anlar. Eve internet bağlatacağız; firma bizi kazıklamaya çalıştı, Erdal haklarımızı korudu. "işte!" dedim. "Erkek böyle olur, gerektiği yerde sesini yükseltir." Çok güzel rol model teşkil etti, terapi sürecime bilmeden çok faydası oldu. Kız arkadaşı var, onunla olan iletişimi de örnek oluyor, çünkü bu konuda onun kadar tecrübeli değilim. İlişkiye bakışı ve yaşayışı bana ışık tutuyor. Kız arkadaşlarımızla dörtlü geziyor, uzun sohbetler ediyoruz. Ayrıca aynı meslekteniz, işimizle ilgili paylaşımlarımız bizi daha iyi olmaya teşvik ediyor.
Bu kitabı sen yazıyor olsaydın, en çok dikkat çekip vurgulayacağın kısım ne olurdu?
içimdeki hisleri ben kabul etmezken, bu hisler yüzünden çok mutsuzken, "Kabul et!" diye bastıranların da bizi tanımasını ve saygı duymasını isterdim. Ben nasıl herkese saygı duyuyorsam, onların da doğru yöntemle sıkıntılarını çözenlere kulak kabartmaları gerektiğini vurgulardım. Devletin bu konuda harekete geçip isteyenlere psikoseksüel gelişim terapisi verilmesinin önünün açılmasının ne kadar önemli olduğunun altını çizerdim.
Hâlâ dışa vurmadığın, içinde hissettiğin bir öfken var gibi geliyor bana?
Var, haklısınız, var tabii ki biraz öfkem. Bu öfke her insanda biraz olmalı diye düşünüyorum, bu ahlaksız, istismarcı insanlara tüm toplum aynı tepkiyi duymalı. Sadece ama sadece çocuk istismarı için idam yasası çıksa, kesinlikle onaylarım. Bir de eski kafalı hocalara, imamlara tepkiliyim. 'Taciz ve tecavűzcü pisliklere ayrı bir öfke duyuyorum ama eski kafalı insanlara daha çok öfkeliyim!
Eski kafalı derken neyi kastettin?
Hiçbir şey bilmeden, araştırmadan, yeniliklere ayak uydurmayan insanlar. İslam hoşgörü ve kolaylık diniyken, bu yüzyıla uydurmadan İslamı zorlaştıran, dini kötü gösteren insanlar. Özellikle yeni nesil gençlere hiçbir şey veremeyen, hatta dinden soğutanlar. Bir de pedagoji okumak istiyorum aslında, ilahiyat bilgimle eşzamanlı olarak çocuklara daha çok yardımcı olmak istiyorum. Çocuklara ne kadar çok katkı sağlarsam ilerleyen nesillerin daha sağlıklı olacağını biliyorum. Benim bu donanımla dokunacağım çocukların otuz yıl sonra iyi ruhlar, iyi insanlar, iyi ebeveynler olacağına dair inancım tam. Geçen yıl başka bir kursta yardımcı hocalık yapıyordum. Çocuklar bir derdi olunca yanıma gelip anlatabiliyordu. Ben anlatamamıştım! Bu çok önemliymiş, yaşayarak anladım.
Ne yaşadın, anlatır mısın?
Yurtta bir tecavüz oldu. On beş yaşında iki çocuk; biri cılız, biri daha kalıplı. İri olan çocuk gece arkadaşının yatağına gitmiş. Diğeri sabah yanıma geldi ve gece yaşadıklarını anlattı. Dinlerken kendi yaşadıklarıma gittiğim için çok kötü oldum ama sabırla yaklaşıp saatlerce konuşup rahatlattım çocuğu. Terapi almamış, ruhunu iyileştirmemiş, psikolojik sorunlu biri olsam, ○ an nasıl davranırdım bilemiyorum. Sonra tecavüz eden çocuğun yanına gittim. Onunla konuştum, onu anlamaya çalıştım ama o kadar agresifti ki ona sesimi yükseltmek zorunda kaldım. Sonra müdüre ve diğer hocalara konuyu anlattım, müdür "Niye bize değil de sana anlattı bunu?" dedi. Demek çocuk beni kendine daha yakın görmüş, onlarla aram çok iyi dedim. Aynı acıyı yaşadığımda bana kızmayacak, çektiğimi anlayacak tek bir hocayı kendime yakın bulsaydım, korkup susmayacaktım belki. O çocuğun kendini bu yaşadığına hapsetmemesi, bana anlatabilmiş olması, ilerde benim yaşadığım acıları yaşamayacak olması çok önemli, çünkü zamanında teşhis, hayat kurtarır. Anlatmasa, belki kaç defa daha yaşayacaktı aynı istismarı.
Kurum yani yurt nasıl bir işlem yaptı, ne oldu o çocuklara?
İki çocuğun da ailelerine bilgi verilip "Kurstan uzaklaştırılmaları ve rehabilitasyon desteği görmeleri gerekiyor" diye beyanda bulundum. Ancak müdür ve diğer hocalar tıpkı Diyanet'te olduğu gibi çekimser kaldılar, hiçbir karar almadılar. iki çocuk da her gün kursa gelmeye devam etti. Sonra baktık çocuk kötüleşiyor, bir hafta izin verdiler, evinde dinlensin diye ama değişen hiçbir şey yoktu döndüğünde. Çocukla konuşuyorum sonra müdüre "Hocam bakın, çocuk çok kötüyüm diyor" diye anlatıyorum ama ilgisiz kalıyor, hiçbir uygulama yapmıyor bu konuda. Olay hiç olmamış gibi bir hava esiyor. Tecavüze uğrayan çocuk her gün yanıma geliyor, "O çocuk niye hâlâ geliyor buraya hocam? Ben onu görmek istemiyorum, bana hâlâ kötü bakıyor" diyor. Elimden geleni yaptım, müdürle konuştum ama kabul ettiremedim, "Sen sakin ol, konuşacağım yine" diye teselli ediyorum çocuğu. Diğer çocuk deseniz, o da çocuk; yani asıl onun acilen rehabilite edilmesi gerekiyordu ama o da gözümün önünde pişkince dolaşıyor, öfkem ve merhametim at başı gibi. Onunla da güzelce konuşuyorum, bu yaptığının ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmaya çalışıyorum ama çok zorlanıyorum çünkü bu uzman işi benim işim değil ki. Mağdur çocuk iyice daraldı, günler geçti çocuk isyanlarda, söz veriyorum "Bir daha olmasına izin vermeyeceğim, gerekirse hocalığımı yakacağım ama seni koruyacağım'" diyorum çocuğa, ama uykularım kaçıyor, gecede on kere kalkıp dolaşıyorum yatakhaneleri. Çünkü biliyorum ne hissettiğini, güvende olduğundan emin olmak istiyor, korkuyor ve birinin onu korumasını bekliyor, beni koruyan olmadı benim ona bu duyguyu hissettirmem gerekiyordu.
Yol alabildiniz mi, nasıl sonuçlandı süreç?
Çok zor bir süreçti, bir hafta hiçbir şey olmayınca tekrar müdüre gittim; bu defa biraz daha ısrarcı oldum "Konuyu gereken yerlere bildirmeliyiz, bir șey yapmalıyız böyle olmaz" diye ayak diredim. O ailelerin konuyu bilmeye hakkı var, hatta bilmeli ki çocuğuna yardım etsin, ama ailenin haberi bile yok, olmayacak da. Çocuk genelde kendisi söylemez, korkmasa söylerdi zaten geçen bu süre içinde. "O istismar eden çocuk hafızlığını bitirmiş, sınavı bekliyor. O yüzden atamayız kurstan'" dedi müdür. "Hafız olsa ne yazar bu çocuk? Bu çocuğun belli ki psikolojik sorunları var, çözülmesi gerek. Aileye haber verelim en azından. Onlar çözüm arasın" diye cevap verdim. "Hayır, aileye bilgi vermeyiz; aile bizi yargılar, suçlar ve çocuğu da çok döverler, çocuk iyice kaybolur” dedi müdür. Yani ben O kadar üzerine gittim ki müdür en sonunda patladı. Meğerse geçen sene de benzer bir vukuat yaşanmış. Kursa yeni gelen bir hoca altı çocuğu taciz etmiş, yani öyle sadece dokunmakla da kalmamış, Allahtan bu defa aileler haberdar olmuş, gerçi sonra üç aile geri çekmiş şikâyetini ama diğer üç aile dava açmış. O dava hâlâ sürüyormuş, müdüre de "Olayı örtbas ediyorsun" diye ayrıca dava açmışlar, o yüzden bu yeni olayın duyulmasını istemediler, diğer dava sürerken bir risk daha olmasın diye. iklim Hanım, bu olay medyaya da hiç yansımamış. Aklımın alamadığı şu ki; şikâyetini geri çeken ailelerin çocukları da hâlâ o yurtta kalıyor, bunu duyunca ağzım açık kaldı. O yüzden işte çok öfkeliyim, din bu kadar uyuşturan, kör eden bir şey değil, bu delilik halinden çıkarıp şuurlu hale getirmek lazım inancımızı.
Müdür bu durumlarda ailelerin bilmesi işi çözmeye yetmez diye düşünüyor demek ki tecrübelerine dayanarak.
Ailelerin gerçekten bilinçlendirilmesi lazım, neden kötülük yaşadığı yerde eğitime devam ettirirsin ki çocuğunu? Anlamak mümkün değil. Velev ki çocuğuna bunu yapan öğretmen gitmiş olsun, yine de o çocuğun anıları var o çatı altında, sen hâlâ çocuğunu o yurtta nasıl bırakıyorsun? On iki, on üç yaşında çocuklar bunlar. Ben bunu da duyunca zaten gerçekten çok kötü oldum. Çoğunluğun tavrına karşı tek kaldım. Yani yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Diyelim ben duyurdum meseleyi her yere ama diğerleri “Yok öyle bir şey" dese, ben sadece kendime zarar vermiş olurdum. Yani bunca şeyden sonra orada vazife yapmak asıl bana çok ağır gelmeye başladı. Rapor aldım, bir şekilde tepki de çekmemek için, zaten tetikleniyorum her şeyden; elimden bir kaza çıkmasın, kendimi yakmayayım diye uzak durdum, zaten iki ay kalmıştı yeni görev yerime atanmama. O süreyi raporla, hastalık bahanesiyle geçiştirdim ve gitmedim, çünkü o mağdur çocuğun yüzüne bakacak gücüm kalmadı. Kendimi yine çok çaresiz hissettim. Çaresizlik zaten benim en büyük yaram. Tek başıma bir şey çözemediğim için, yine bu denli âciz olduğum için görmeye de dayanamıyordum o çocuğu. Bu yüzden işte artık bu devran değişsin istiyorum! Bir çocuk bile olsa kurtarmak çok önemli benim için, hepsine yetemeyeceğim belki ama ne kadarına yetersem kalan ömrümü bu çocuklar için geçireceğim. Bu yüzyılda bir şekilde hâlâ sessiz kalan hocalar var. Ben atandım asli görev yerime. Artık yetkim var ve ben bulunduğum sürece burada asla böyle olaylara izin vermeyeceğim. Bu şahit olduğum olayın acısını da hep taşıyacağım üzerimde, o çocuğa yetemedim ama bu da son oldu. Dahası mümkün değil.