4
« : 20 Aralık 2022, 03:22:16 ös »
Üniversitede günün erken biten İngilizce dersinin ardından, soluğu Prof. Dr. Yılmaz Özakpınar hocamızın odasında almak için çantamı sırtlayıp yine ayrı bir heyecanla yola koyuluyorum. Ama bu sefer ki ziyaretin anlamı, benim için diğerlerinden biraz daha farklı oluyor. Çünkü yaklaşık 30 yıl kadar önce kaleme aldığı “Psikolojinin Temel Mefhumları” ve “Öğrenmede Dikkat Problemi” kitaplarını kendisine takdim edip, acaba bu sefer nasıl bir açıklama ile imzasına yer vereceği beklentimin yanı sıra, bu eserlerini gördüğünde vereceği tepkiyi merak etmek daha da ağır basıyor.
Hızlı adımlarla diğer akademisyenlerin odaları arasından sıyrılıp hocanın odasının önüne geliyorum. Henüz odasına girmeden kapıda içeriyi gösteren camlı bölmeden hocanın içeride olduğunu onaylayıp, o an hoca ile kısa bir göz göze gelme anında benim tebessüm ile karşılık verip kapısını tıklatmamla bir anda yanında oluveriyorum. Kısa bir selamlaşma ve halini hatırını sorduktan sonra geliş sebebimi de açıklar nitelikte, Psikolog Hüseyin Kaçın’ın kendisine takdim etmemi istediği “Selçuklu Hatunları” adlı kitabı, o an meşgul olduğu notlarının üzerine bırakıveriyorum. Kitabı biraz inceledikten sonra "detaylı bir çalışma olduğu" fikrini o her zaman ki kendine has sakin ses tonuyla açıklıyor. Peşi sıra günlerdir beklediğim an olan, kendi eserlerini de kendisine sunuyorum ve bir an vereceği tepkiyi beklercesine tüm dikkatimle hocaya odaklanıyorum: Kendisi sanırım biraz da şaşkınlıkla tebessüm ederek "nereden buldun bunları?" sorusunu bana yönlendiriyor. Ben ise sevinçli bir halde internet ortamında Konya’dan sipariş ettiğimi ve şunu da ekliyorum: "Hocam sizin bütün eski kitaplarınızı buldukça alıyor ve arşivliyorum" diyerek hocanın kitapları kontrol edişine bakakalıyor ve hocası Mümtaz Turhan için kapakta yer verdiği "Mümtaz Turhan’ın aziz hâtırasına” girişiyle yine göz göze geliyor ve tekrar çarpılıyorum.
Ve hoca yine bu eserlerinde anlatılanları anlayabilmem için, bir elime de Osmanlı Türkçesi sözlüğü almam gerektiğini de gülümseyerek ekliyor. Ben ise hocanın bu açıklamayı yapacağını daha önceden beklermişçesine büyük bir memnuniyetle yerine getireceğimi belirtiyor ve imzalanan kitaplarımı titizlikle çantama yerleştiriyorum. Ardından hoca da, Hüseyin Kaçın ile yaşadığı bir anıyı benimle paylaşıyor: Üniversite yıllarında Hüseyin Kaçın’ın meraklı bir öğrenci olduğu ve hatta hocanın mesai sonrası İstanbul Üniversitesi’nden ayrılıp evine geçtiği bir günde, Hüseyin Kaçın’ın da kendisine eşlik etmesiyle (hoca ile sohbet edebilmek için olsa gerek) Ataköy metrosuna kadar yolculuk yaptıklarını dile getiriyor. Paylaştığı bu anı ile birlikte o an aramızda daha samimi bir ortam oluşuyor.
Hocanın derslerimde başarılı olmam dilekleriyle birlikte, ben de şükranlarımı sunup müsaade isteyerek yanından ayrılıyorum. Koridorda ağır ağır adımlarla yürürken, hocaların hocası Mümtaz Turhan’ın da hocanın hayatında olan yerini bir nebze de olsa hissedip düşünmek, hayatımın özellikle şu son birkaç yılının etkisiyle değişen vizyonunda daha da anlam bulup, bambaşka bir güç katıyor...
Ercan Taş
23 Şubat 2017
23.50