İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - KoyuGri

Sayfa: [1] 2
2
https://youtu.be/JyIfIcnEkb4
SOKRAT - UYAN

AŞK = PANİK ATAK

Aşk ZAN ettiğimiz şey sadece bir panik atak olabilir mi ? Hadi bunları konuşalım. İlk görüşte aşk ! Onu gördüğün ilk anda zaman ve mekan bükülür. Geçmiş ve gelecek artık yoktur.  Aşık için sadece o AN vardır. O kısacık an slow motion ile koca bir filme dönüşür. Aslında aşık felan olmadın. Olan şey sadece ilkel beynin kendisine benzeyen tanıdık bir beyin görünce gurbette memleketlisini gören teyzeler gibi çığlık çığlığa sevinmesidir. İlkel beyin bu sevincini hormonlardan bir duygu kokteyli yaparak kutlar. Biz de bu kokteyl ile içmeden sarhoş oluruz. İlkel beyin her zaman öğrendiği bilgileri korumak ve sürdürmek ister. Yani rutin sever. Aşık olduğunu ZANnettiğin kişide tanıdık bir patoloji var. Seninle benzer yollardan geçmiş. İlkel beyin sen aşık olacağın kişiyi görmeden önce bu benzerliği anlıyor ve tamam diyor bu benim memleketlim onun yanında güvende olabiliriz. Ve seni ona çekiyor. Onu da sana çekiyor. O yan bu yan çekiştiriliyorsunuz. Bir kukla gibi. Biz aşık olmadık, biz seçmedik. Çünkü biz diye bir şey yok. İlkel beynimiz karar verdi ve seçti. “Gen+Çevre” faktörleri nöroplastisitemizi belirler. Yani beynimizdeki nöral yollar. Yol = Din demektir. Neyin yolu ? Nöronların yolu. Bir pedofili sapık ile bir dervişin beyin yapısı bir olur mu ? Olmaz. Din dediğimiz yol bizim nöroplastisitemizi değiştirerek bilincimizin yükselmesi içindir. Buna epigenetik denir. Kuran bir psikoloji ve nörobilim kitabıdır.
Hadi konumuza dönelim. Aşık olduğumuzu ZAN ettiğimiz kişinin beyninde kayıtlı ne kadar travma varsa  bizim beynimiz kendi travmalarınının hepsini aynı anda hatırlıyor ve TETİKLENİYOR. Aşk o kadar güçlü bir duygu ki bu hormon kokteylini üretebilmek için vücudumuz çok fazla yakıt kullanıyor. Buna yaşam enerjisi denir. Tüm travmalarının aynı anda tetiklenmesi demek tüm yaşam enerjinin içindeki yaralı çocuklara akması demek. Bu da fizik bedende bir inflamasyona yol açar. Taşikardi, nefes kesilmesi, terleme, sıcak basması. Özetle aşık olmadın sadece içerde çözülmeyi bekleyen travmalarının hepsi tetiklendi. Yani aşk Allah’ın kurduğu bu muhteşem sistemde bizim travmalarımızı fark edip şifalandırmamız için bizi teşvik etmesidir. Bir antivirüs programıdır. Ya seve ya seve. Travmalarını şifalandırana kadar aynı tramvayın içinde gidip gelirsin aynı yerlere gidip gelirsin. Kenar mahallede bir yer altı tramvayında yaşarsın. Helikopteri bilmezsin, uçağı bilmezsin.  Hayat senin küçük algın kadardır. Aynı filmi izler durursun. Aksini yaparsan da sistem bütün alemi sana gezdirir.

3
https://youtu.be/XXwFJIxFPb0

Bir Mete Özgencil şaheseri ;

Ben sana kanar mıyım
Bir daha kanar mıyım

Kan gölüne döndü kestiğin söz
Bir daha duyar mıyım

Ben sana yanar mıyım
Bir daha yanar mıyım

Yan tarafım öldü gittiğin gün
Bir daha uyar mıyım

Dağ başı duman mıyım
Dere tepe aşar mıyım

Yer bile yerinde duramıyor bak
Taş mıyım duvar mıyım

Sen sana yazıldın yollar senin
Ben bulunamayan bir adresim
Uçurum ektim dönüş yollarıma
Düşmeden dönemezsin

4
https://youtu.be/XKoqx_OIPug

Avuçlarıma alıp
Öpmek istiyorum gül yüzünü
Dikenlere takılıp
Düşmek istiyorum tut gönlümü 

Uyanamasam da bu dünyada
Kış uykusuna yatsam yanağında
İçemesem de kana kana
anne sütü gibi helalsin bana

Sen de hissettin mi
Göğsünde şefkati
Sen de hissettin mi
Gözümde kendini

(Hissettin miiii)

5
Yılın en iyi aşk şarkısını biz yaptık, keyifli dinlemeler.

Koyu Gri | HİSSETTİN Mİ ?

https://youtu.be/Y1lWcR1Db_w?si=VdEHCHqOLtRpsjLx

6
Koyu Gri’nin yeni şarkısı PANZEHİR KUCAĞINDA tüm dijital platformlarda yayında ! Kanalıma abone olup like atmayı unutmayın. 1000 beğeniye canlı performans gelir.

https://youtu.be/7Hd2zirzPcI

Senin panzehirin kimin kucağında ?

Yoğun istek üzerine (1) şarkının ARABESK versiyonunu da yaptık ;

https://youtu.be/Ht-pmuLLZz0?si=9Kio3FeRgLxmQXZO

Keyifli dinlemeler sizi seviyorum.

7
Fan Clubıma özel bir şarkı yaptım. Sizleri seviyorum 🫶🏻

 Koyu Gri | Koyu Gri

 https://youtu.be/9Nm1ra_s9Ig

Yapayalnız bir Koyu Gri’den sevgilerle.

8
Sen kendini amasız, fakatsız, her şeye rağmen, her şartta ve her koşulda seviyor musun ? Cevap hayır. Gerçek anlamda kendini sevmeyi öğrenmelisin. Sevgi sevgisizliğin içinden doğar. Her şey zıttıyla var olur. Sen sevgiyi öğrenmek için sevgisizliğin içinden geçiyorsun.

10
https://x.com/suibianwe/status/1820885417400660317?s=46&t=3E0RRQkBspa7u2zWFwa9aQ

Henüz ergenliğin kıyısında olan ve ülkenin görece daha ‘modernist’ kesimi diyebileceğimiz Trakya bölgesinde özel bir koleje devam ettiğini anladığımız Ahmet, babası tarafından İslami değerleri erken yaşta öğrenmesi için bir cemaat yurduna yatılı olarak gönderilir. Ahmet, kendisini ait hissetmediği bu yurt ve İslami öğreti ortamına ayak uydurmaya niyetlense de hem giremediği ‘rabıta’da hem de laik eğitim sisteminin bir parçası olan kolejinde, ergen ve yetişkin zorbalığına maruz kalır. Zeki bir öğrenci olmasına rağmen psikolojik olarak iki zıt uç arasında gelip giden Ahmet’in bu süreçteki yegane ‘dert ortağı’ ise yurdun gediklisi Hakan olacaktır…

.
Ele aldığı hikayenin akışına paralel olarak siyah-beyaz anlatımını, kapalı mekanlar içerisinde kurgulayan Nehir Tuna’nın rejisi, bu cesur öyküde elini hiç korkak alıştırmamış diyebiliriz. 1990’lı yılların ikinci yarısında Türkiye’de yaşanan toplumsal çalkalanmaların fonunda, en çok telaffuz edilen kavramlardan biri olan ‘irtica faaliyetlerinin’ odak noktası olarak gösterilen cemaat/tarikat yurtlarındaki çifte standartlı yaşamı, iki arada bir derede kalmış Ahmet’in (Doğa Karakaş) gözünden izliyoruz. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in (sanki on yıllar önce siyaset içerisindeki bu tür cemaat yapılanmalarına sempati ile yaklaşan kendisi değilmiş gibi) haber bültenlerinde geçen rejim muhafızı açıklamalarından tutun da, “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemlerine kadar o yıllardan hafızalarımızda yer eden, toplumsal çalkantıların bir demetini bulmak mümkün. Öte yandan Nehir Tuna’nın anlattığı mevzulara objektif kalmak gibi bir derdinin olduğunu da pek söyleyemeyiz. Tuna, Ahmet’in gözünden ‘laik’ yaşamda bir ergen açısından ikilemlerini gösterse de esaslı eleştiri okları tabii ki diğer cepheye savruluyor. Üstelik herkesin bildiği ama suspus edilen gerçeklere de dokunmaktan geri kalmıyor…

Filmin başrolü Ahmet’e yetkin biçimde hayat veren Doğa Karakaş Ahmet’in içsel çatışmalarını ve dış dünyayla olan mücadelesini inandırıcı bir şekilde perdeye yansıtmayı başarmış. Türk sinemasının yıldızı parlayan bir diğer genç ismi olan Can Bartu Aslan ise yurdun kıdemlisi Hakan rolünde övgüyü hak eden bir performans ortaya koyuyor. Cemaatin çürük elması Yakup Hoca karakterinde Ozan Çelik ve baba Kerim performansında, bu rollerin aşinası bir isim olan Tansu Biçer, karşımızdaki ‘erkek otoriteler yelpazesinde’ olmaları gereken yerleri gayet iyi temsil ediyorlar. Bu noktada, anne karakterinin bu cemaat erki kapsamında özellikle pasifize edildiğini ve ona hayat veren oyuncu Didem Ellialtı’nın da aslında silikleştirilen bir kadın portresi sunduğunu söylemek mümkün.

Sonuç olarak Yurt yerli Türk sinemamızın yenilikçi ve cesur bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Nehir Tuna, auteur tadı veren ve parlayan bu ilk uzun metrajlı filminde seyircisine hem görsel hem de duygusal bir doygunluk sunuyor. Türkiye’nin yakın tarihine açtığı belli bir pencereden bakış fırsatı vaadeden film, genç bir ergenin sıkışmışlığını da evrensel bir dil ile anlatmayı başarıyor. Hem filmin, hem rejinin hem de genç oyuncularının bahtı açık olsun…

Vizyonda seyir şansını, sakın ola es geçmeyin!


https://www.beyazperde.com/filmler/film-304451/elestiriler-beyazperde/

11
Beklenen yazı gelmiş 👏🏻👏🏻 son paragraf vurucu olmuş. Yusuf Dikeç sakinliğinde yüreklerimizi tam onikiden vurdun. Acilden yazıyorum şuan. Acilen bekliyoruz yazının devamını.

12
Doğru yoldasın. İnşaatın temeli atıldı katları çıkılıyor. Bir gün çatısında keyif kahvesi içeceğiz. Sadece ne zaman biteceğine dair çok fazla takıntıların var. Çift yarık deneyine göre madde gözlemciye göre şekillenir yani sürekli inşaatın ne zaman biteceğine bakarsan hiç bitmez. Bir örnek daha verirsek biz şarkı sözü yazarları saatlerce düşünürüz ama ilham gelmez. O çalışmanın üzerine zihnimizi boşaltırız bir duşa gireriz ve ilham duşta gelir. Yani iyileşmeyi unut. Siktir et. Ne bok yersen ye kendinle gurur duy. Biz seninle gurur duyuyoruz. Risk alarak, sonunu düşünmeden yaşaman gerekli. Dini felan da boşver onu ilahiyatçılar düşünsün. Senin yaptığın en büyük cihat. Yeryüzünde Halife olmaya geldik. Melek olmaya değil. Zaten sürekli ibadet eden melekler var. Yaşamını düzenle. Her gün bir önceki senle yarış. Başkasıyla değil. Anahtar Ahmet’te değil içindeki çocukta. Ona anne baba olduğun zaman zaten başka birine ihtiyaç duymayacaksın. Ahmet ile ilişkini düzenlemek sürekli tekrar eden aşk döngünü kıracak. Ahmet sana hizmet eden bir hizmetçi sadece. Güç sende. Anahtar sende. Onu doğru kullan. Sana güveniyorum.

14
İÇİMDEKİ ANNE

https://youtu.be/iOO4C6cGJD8?si=3eYfUXDmwyHNe_8A
“Sevemedin latteyi seni terk ettim
No pain no gain yes babacık”

Herkese selam. Son yazımdan bu yana HK ofisine çok sık gidip geldim. Gittikçe yeni arkadaşlar edindim. Benim için keyifliydi. Hepsini size tanıtıp analiz etmek çok zaman alır hepsi özel insanlar. Hepsini çok seviyorum ama onlarla görüşmeyi bitirmem gerek çünkü annem babam sorunlu insanlar olduğu için ben de sorunlu insanları hayatıma çekiyorum ve onları seviyorum. Bunun farkındayım ve bu döngüyü kıracağım. Yalnızca 2 tanesi ile hayatıma devam etmek istiyorum. Bu 2 kişinin dışında bir kişi daha var onun hayatımdan çıkması için o da ben de henüz hazır değiliz onun daha vakti var. Onunla ne yapacağıma henüz karar vermedim.

Diğerlerini hayatımdan çıkardım. Veya çıkmaları için elimden geleni yaptım. Manipülasyon diyince de ben 😂
Hayatımda kalmaya devam edenler Ender ve Veli. Umarım bir sonraki yazımda onları da şutlamış olmam.

Veli’nin inanılmaz bir enerjisi var. Sesinin tınısı dalgasız, dingin bir okyanus gibi. Huzurlu ve sakin. Çok boş şeyler anlatsa bile yüreğimde bişeyler hissettiriyor. Bir de şiir okusa oturur ağlarım herhalde. Veli çok güçlü bir ses kullanıcısı ama bunun farkında değil. O kadar iyi niyetli ve o kadar naif ki annelik duygularımı harlıyor. Uzun zamandır bir erkeğe annelik yapmıyordum. Ama işi gücü bırakıp Veli’ye annelik yapmak istiyorum. Bu anneliğin içinde sarıp sarmalak, sevgi şefkat göstermek, tekamül yolculuğuna yardım etmek gibi şeyler var. Bir de ne zaman bir arkadaşımla buluşsam o da gelsin o katılsın istiyorum. Çocuğu eksik kalmasın isteyen anneler gibiyim. Bu arada Veli benden 5-6 yaş büyük bir adam. O yüzden ne kadar istesem de ona annelik yapmamaya çalışıyorum. Yapsam eminim çok mutlu olur evini felan temizleyip yemek de yaparım 😂 ama bu bana zarar verir. O yüzden tutuyorum kendimi. Hesapta ona annelik ederek anneme anneliğin nasıl yapılacağını ispat edeceğim.

Ender ile de çok sağlıklı bir ilişkimiz var. En sevdiğim yanı zırt pırt beni aramıyor ve çok sık görüşmüyoruz, 2 haftada bir görüşüyoruz. Çok sık aranmak ve görüşülmek istemek beni anında soğutur. Sanırım götüm kalkıyor ve o insan benim için değersizleşiyor. Ender ile çok dengeli gidiyoruz. Son zamanlarda yaşadığım en büyük duygusal tatmini onunla yaşıyorum. Geçenki buluşmamızı anlatayım. Çok sıradandı ama hala kendimi çok iyi ve mutlu hissediyorum. Önce bi kafede buluştuk ice latte içtik. Dedikodu yapmayı bırakmıştım ama Ender için bu yasağı deldim 😂 Herkesin içinden geçtik masa alev aldı. O kendi sorunlarımı anlattı ben kendi sorunlarımı anlattım. 21.000₺ karşılığında bir spritüel eğitime katıldım. Orada öğrendiklerimden bahsettim. Bu eğitimle panik atağımı nasıl dönüştürdüğümü anlattım. İçinden “ne diyo bu deli” dediğini duydum ama olsun ben arsızım yine anlatırım 😂 Ona çok basit geldi anlattıklarım ama işte olay o basiti anlamakta. Sonra bir parka gittik yürüyüş yaptık, çiğ börek yedik. Dünyanın en sıradan günüydü ama kendimi çok tatmin hissediyorum. Dünya yıkılsa umrumda değil. Çok keyifliyim. Sanırım çocukluğumda yaşayamadığım erkek erkeğe dostluk ilişkisini Ender ile yaşıyorum. Sanırım önceki hayatlarımızda da birlikteydik. Öyle bir güven var aramızda. Çok köklü bir arkadaşlığımız var gibi geliyor bana ama öyle değil daha yeni tanıştık. Birbirimizin hayatında görevli ruhlar olduğumuzu düşünüyorum. Umarım ruh kontratlarımızda canımızı acıtmak yoktur. Varsa ikimizde elimizden geleni ardımıza koymayız çünkü iki sadistiz. Şehir alev alır. Gerçi onun sadistliği bir tek bana söküyor akdksjf.  Ben de herkese it gibi davranıp ona iyi davranmaya çalışıyorum. Ender hayatında ilk defa içki içtiğini anlattı. Bu haber beni çok sevindirdi. Sanki çocuğum büyümüş de hayatını yaşamaya başlamış gibi hissettim. Gururlandım. Yani Annelik iç güdülerim yine devreye girdi. Hani var ya babalar çocuklarına “içiyorsan benim yanımda iç” derler. Tam da öyle hissettim çünkü layıkıyla içememiş. Eve gelince kafamda fanteziler kurdum durdum. Şöyle kallavi bir rakı sofrası hazırlayalım. Mutfakta iyiyimdir. Mezelerin hepsini ellerimle yaparım, çocuğum yesin. Adam gibi iyice sarhoş olana kadar içsin. Korkmadan. Ben alkolü bıraktım ama çocuğum için tekrar başlayabilirim çünkü analık demek fedakarlık demek. Hangi mezeleri yapacağımı bile düşündüm ama böyle bir şey gerçekleşmeyecek çünkü ben artık içimdeki çocuk dışındaki kimseye annelik etmek istemiyorum. (Böyle diyorum ama haftaya rakılı story atabilirim hahaha)

Annem cenaze evi, düğün, dernek demeden hemen kolları sıvar mutfağa girişirdi. Bütün çocukluğum onun insanlara yaptığı bu sonsuz fedakarlığı izlemekle geçti. Büyüyünce fark ettim ki aslında tek yaptığı kendine karşı vicdansızlıktı. Çünkü fazla fedakarlık insanın kendine yaptığı haksızlıktır. Sanıyorum bu yüzden insanlara göt gibi davranıyorum. Artık fedakarlık yapmak yok. Kimseye tahammül etmek yok. BYE BYE BEYBİ. Herkes haddini bilecek yoksa beni düşünmekten 2 hafta uyuyamazlar. Ama bunu da içimden gelerek yapıyorum. Karakterime oturdu. Herkes tarafından, kibirli, kendini beğenmiş ve çok bilmiş biriyim. Bu benim için harika. Hüseyin Bey’in yaratmak istediği persona tam da buydu. Kendimle gurur duyuyorum. Narsist desen değilim şahsına münhasır bir tipim. Ben Allah’ım bir lütfuyum ama sadece 4-5 kişi için. Geri kalanlar için Allah’ın cezasıyım.

Ayrıca bir durum daha var. Çok kısa bahsedeyim. 3-4 ay önce bir kızla tanıştım. Çok dişil enerjisi yüksek aynı zamanda çok saf ve masum. Ona karşı cinsel bir çekim hissediyorum. Diğer kızlara pek bir çekim hissetmiyorum ama onun elimi tutması bile bir sexual tension başlatıyor çünkü o da gerçek bir ruh hastası. Ruh hastalarına çekiliyorum. Sürekli elime koluma dokunuyor ve cinsel olarak uyarılıyorum.
Bir yanım onunla sevişmemi söylüyor. Bir yanım da tam tersini söylüyor.
Bir yanım da diyor onu hayatından çıkar ve ruh hastalarından uzak kalarak bu döngüyü kır. Onunla sevişmek için dirençlerim var. Sevişmemeliyim çünkü o arkadaşım. Ayrıca mikrobiyotası çok sağlıklı değil. Hastalık kapmak istemem. Onun benden cinsel olarak hoşlandığını düşünmüyorum ama istesem tavlarım tabii. Hem erkekler her hoşlandığı kızla sevişmiyorlar. Ama vücudum üreme dönemine girdi herhalde. Bazen sirenlerini çalıyor ve sevişmek istiyor. Ki ben dünyanın en libidosuz insanıyımdır.

15

       1,5 yıl aradan sonra herkese selamlar. Başta şunu söyleyeyim artık koyu gri felan değilim çünkü rengarenk oldum. Son 1,5 yılda bilgimi, bilincimi, cesaretimi ve sosyal becerilerimi inanılmaz bir şekilde artırdım. Yaşam bana hayatımın kontrolünün bende olduğunu öğretti. Eskisen sağ şeritten korka korka kaza yaparak gidiyorum. Şimdi sol şeritten süratle gidiyorum. Hayatımda kuantum sıçraması oldu. Artık istesem de o eski halime dönemem. Öyle bir noktaya geldim ki artık koca koca adamlara danışmanlık veriyorum ve bana “Hocam” diyorlar. Tabi bu inanılmaz özgüven veren bir durum. Artık tahta Tanrı olmuştum. Herkese rest çekiyorum. Türkiye’nin her yerinde içlerinde ayda 40 bin liraya kadar kazandırdığım insanlardan oluşan bir ekip yönetiyorum. Ve tüm bunları hala mühendis olarak çalıştığım şirketten ayrılmadan yapıyorum. Herkes uyurken çalışıyorum. Sıfır BAHANE ile. Kendime bile sıfır toleransım. Müşteri dırdır mı ediyor direk BYE BYE BEYBİ derim. Elhamdulillah kula bağlı değiliz Allah’a bağlıyız. Biz niyetimizi ederiz, eylemimizi yaparız, gerisi ona kalmış. Artık kimseyi kendimden üstün görmüyorum. Daha doğrusu göremiyorum.  Bu süreçte o kadar çok insan tanıdım ki öğrendiğim önemli şey bunların hepsi AĞLIYOR. Önceden tek aciz tek ağlayan benim sanıyordum. Ama o adam sandıklarımızın aslında içi hava dolu kırmızı bir balon olduklarını gördüm. En ufak zorlukta patlıyorlar ve tüm havaları sönüyor. Ulan tam birinden hoşlanacağım bir adam yakışıklı geliyor gözüme sonra onunla bir kaç toplantı yapıyoruz ne kadar aciz ve ezik biri olduğunu kendi ağzından dinliyorum. Adam kaç yaşına gelmiş alemin işleyişini hala anlayamamış.
Bu nedenle hayatımda eşcinsellik diye bir kavram kalmadı. Çünkü piyasada erkek kalmamış. Benden daha iyi bir erkek göremiyorum. Hepsi korkak, az bilgili ve sürekli bahane üretiyor.

      Ama kız arkadaşımdan ayrıldığımdan beri yeni bir kız arkadaşım da olmadı. Çünkü iki işte çalışıyorum çok yoğunum hiç vaktim yok belki de bu benim bahanemdir bilemiyorum. Hayatım boyunca hiç bir zaman bir arkadaş/sevgili arayışım zaten olmadı. Nasıl aranacağını da bilmiyorum. Kimyamda yok böyle bir şey. Ahu ile olan ilişkimden sonra bir arkadaşıma “artık kısmetim açıldı devamı gelir” demiştim. O da “O işler öyle olmuyor” demişti. Haklıymış :) Tabi bu durum beni etkilemez. Yani etkilemez sanıyordum ta ki Hüseyin Bey ile tekrar kahve içene kadar.

      En ufak bir başarısızlıkta çok fazla demoralize oluyordum ve karalar bağlıyordum. Hedeflediğim ciroyu tutturamayınca boşluğa düşüyordum. Bir daha asla başarılı olmayacak gibi hissediyordum. Asla intihar etmeyeceğimi biliyorum ama bu umutsuzluk beni intiharı düşünmeye zorluyordu. Yaptığım ciro da inanılmazdı ama mükemmeliyetçiyim işte. 1 kuruş eksik olmamalı.

       İş için Edirne’ye gittim. Edirne’ye her gittiğimde Hüseyin Bey’i ararım mutlaka görüşürüz. Her zamanki gibi tüm misafirperverliği ile beni ağırladı. Ben sadece kahve içeriz diye düşünmüştüm ama Hüseyin Bey yine çılgın bir fikir buldu. Anne babası ile birlikte onların köyüne gidip köfte yedik. Çok keyifliydi zaten onları geçen seferden tanıyordum hiç yabancılık çekmedim. Köydeki akrabalarını da ziyaret ettik. Sonra Edirne’ye döndük. Hüseyin Bey’in evinde kaldım. Derken sabah olunca bir çorbacıya gittik. Hüseyin Bey’i iş yerine bıraktım. Tam vedalaşırken gel bir kahve içelim dedi. Sohbet terapiye dönüştü. Hüseyin Bey’in tespitleri kurşun gibiydi hem de tam isabet olanından. Bu çok çalışma halim sosyal hayatımı sıfırlamıştı. Ama ben bunun farkında değildim çünkü yaptığım iş de oldukça sosyal bir işti. Ama Hüseyin Bey’e göre iş dışında bir erkekle sosyalleşmem gerekiyormuş. Ben ayda bir kez bir kız arkadaşımla sosyalleşirdim. Aslında beni hayata bağlayacak duygusal bir neden olmadığı için sürekli motivasyonum düşüyor ve ölümü düşünüyormuşum. Acilen bir erkek arkadaş edinmem gerektiğini söyledi. Haklıydı. İş iş nereye kadar. İşten çıkınca yapayalnız bir adamdım. Ama farkında değildim. Belki de bu depresif haller bunu fark etmem için bir uyarıydı. Bir çeşit inflamasyon.

      İş yerinde bana ilgi ve sevgi gösteren bir erkek arkadaşım var. Eskiden olsaydı belki de ona aşık olurdum ama artık kendimi geliştirdiğim için onun yakışıklılığı veya heybetli oluşu benim için bir şey ifade etmiyor. Ben çok sempatik ve tatlı olduğum için beni 2 kere yanağımdan öptüğü halde hala ona karşı hiçbir şey hissetmiyorum. İşte bu bir zaferdir. Artık duygusal bir bağ kurmadan erkeklerle sosyal ilişki kurabiliyorum. Bu çocuk beni her öptüğünde onu ittim napıyosun felan diyip tersledim. Ama Hüseyin Bey’e göre bu tavrım benim otistikliğimmiş. Aslında mutlu oldum çünkü ilgi ve sevgi herkes gibi benim de hoşuma gider. Evet doğru olabilir çünkü kız arkadaşım Ahu ile olan ilişkimde de ondan gelen aşırı sevgi “lovebombing” bana çok “cringe” geliyordu. Sanıyorum biz sevgi görmemiş çocuklar büyüdüğümüzde bize gösterilen sevgiyi anlayamıyoruz ve reddediyoruz. Çünkü bizim sevgi dilimiz kavga dövüş olmuş. Ben bir insana bağırıyorsam veya aşırı tepki gösteriyorsam onu çok seviyorum demektir. Ona karşı beklentilerim var demektir. Sevmediğim insanı zaten görmezden gelirim, yok sayarım.

      Bir insana dokunmak asla bana göre değil. Hiç kimseye dokunmam bana dokunulmasını da istemem. İş yerindeki yakışıklı çocuk ne kadar tatlı olduğumu söyleyip yanağımdan öptüğünde mutlu olmuştum. Ben de onu öpmek istedim tabi asla öpmedim. Kendimi keserim yine de öpmem. Ama tüm bunların eşcinsellikle veya cinsiyet ile ilgisi yok. Bunun bilincindeydim. Sadece her canlı gibi nefsim ilgiye açtı ve hoşuma gitmişti. Aynı ilgiyi ona da göstermek istedim ama gösteremedim. Ben bir insana sevgi göstermeyi bilmiyorum. Tabiri caizse sevdiğim insanları eldivenle severim. Bağırmak çağırmak bence bana daha gerçekçi sevgi ifadeleri.

     Sonra ben İstanbul’a giderken Hüseyin Bey’i de kaçırdım. Birlikte döndük yolculuk da keyifliydi. İstanbul’a vardığımızda Hüseyin Bey beni evine davet etti. Eşi Aysun Hanım ile tanışma fırsatı buldum. İletişimi çok kuvvetli, çok hoşsohbet bir kadın. Enerjisi çok güzeldi. Bayıldım mutlaka arkadaş olmalıyız. Çok güzel ağırlandım. Tekrar teşekkür ederim kendilerine.

      Sonraki Cumartesi Hüseyin Beyin ofisine uğradım. Akşama kadar bekleme salonunda gelip giden tüm danışanlarla sohbet ettim. İçlerinden biri farklıydı ama bunun farkında değildi. Adı Enderdi. Yüzünde güller açmış ama o hala dikenlere tutunuyor. Ürkek bir kuş gibiydi. Korkutmuşlar onu. Ama korkusuz olmak için önce korkunun içinden geçmek gerekmez mi ? Umarım bunu öğrenir. Aslında bir özelliği yok ama tanıdık bir şeyler var onda. Birbirimize benziyoruz. Onun yanında hiç sıkılmıyorum. Sanırım bir arkadaş edindim.

      Hüseyin Bey ile benim otistik olduğum şekilde vedalaştık yani birbirimizi yanağımızdan öptük. Bu benim için hala normal değil ama yapabildim. İyi hissettim.

Sayfa: [1] 2