İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - KoyuGri

Sayfa: [1] 2
1
Fan Clubıma özel bir şarkı yaptım. Sizleri seviyorum 🫶🏻

 Koyu Gri | Koyu Gri

 https://youtu.be/9Nm1ra_s9Ig

Yapayalnız bir Koyu Gri’den sevgilerle.

2
Sen kendini amasız, fakatsız, her şeye rağmen, her şartta ve her koşulda seviyor musun ? Cevap hayır. Gerçek anlamda kendini sevmeyi öğrenmelisin. Sevgi sevgisizliğin içinden doğar. Her şey zıttıyla var olur. Sen sevgiyi öğrenmek için sevgisizliğin içinden geçiyorsun.

4
https://x.com/suibianwe/status/1820885417400660317?s=46&t=3E0RRQkBspa7u2zWFwa9aQ

Henüz ergenliğin kıyısında olan ve ülkenin görece daha ‘modernist’ kesimi diyebileceğimiz Trakya bölgesinde özel bir koleje devam ettiğini anladığımız Ahmet, babası tarafından İslami değerleri erken yaşta öğrenmesi için bir cemaat yurduna yatılı olarak gönderilir. Ahmet, kendisini ait hissetmediği bu yurt ve İslami öğreti ortamına ayak uydurmaya niyetlense de hem giremediği ‘rabıta’da hem de laik eğitim sisteminin bir parçası olan kolejinde, ergen ve yetişkin zorbalığına maruz kalır. Zeki bir öğrenci olmasına rağmen psikolojik olarak iki zıt uç arasında gelip giden Ahmet’in bu süreçteki yegane ‘dert ortağı’ ise yurdun gediklisi Hakan olacaktır…

.
Ele aldığı hikayenin akışına paralel olarak siyah-beyaz anlatımını, kapalı mekanlar içerisinde kurgulayan Nehir Tuna’nın rejisi, bu cesur öyküde elini hiç korkak alıştırmamış diyebiliriz. 1990’lı yılların ikinci yarısında Türkiye’de yaşanan toplumsal çalkalanmaların fonunda, en çok telaffuz edilen kavramlardan biri olan ‘irtica faaliyetlerinin’ odak noktası olarak gösterilen cemaat/tarikat yurtlarındaki çifte standartlı yaşamı, iki arada bir derede kalmış Ahmet’in (Doğa Karakaş) gözünden izliyoruz. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in (sanki on yıllar önce siyaset içerisindeki bu tür cemaat yapılanmalarına sempati ile yaklaşan kendisi değilmiş gibi) haber bültenlerinde geçen rejim muhafızı açıklamalarından tutun da, “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemlerine kadar o yıllardan hafızalarımızda yer eden, toplumsal çalkantıların bir demetini bulmak mümkün. Öte yandan Nehir Tuna’nın anlattığı mevzulara objektif kalmak gibi bir derdinin olduğunu da pek söyleyemeyiz. Tuna, Ahmet’in gözünden ‘laik’ yaşamda bir ergen açısından ikilemlerini gösterse de esaslı eleştiri okları tabii ki diğer cepheye savruluyor. Üstelik herkesin bildiği ama suspus edilen gerçeklere de dokunmaktan geri kalmıyor…

Filmin başrolü Ahmet’e yetkin biçimde hayat veren Doğa Karakaş Ahmet’in içsel çatışmalarını ve dış dünyayla olan mücadelesini inandırıcı bir şekilde perdeye yansıtmayı başarmış. Türk sinemasının yıldızı parlayan bir diğer genç ismi olan Can Bartu Aslan ise yurdun kıdemlisi Hakan rolünde övgüyü hak eden bir performans ortaya koyuyor. Cemaatin çürük elması Yakup Hoca karakterinde Ozan Çelik ve baba Kerim performansında, bu rollerin aşinası bir isim olan Tansu Biçer, karşımızdaki ‘erkek otoriteler yelpazesinde’ olmaları gereken yerleri gayet iyi temsil ediyorlar. Bu noktada, anne karakterinin bu cemaat erki kapsamında özellikle pasifize edildiğini ve ona hayat veren oyuncu Didem Ellialtı’nın da aslında silikleştirilen bir kadın portresi sunduğunu söylemek mümkün.

Sonuç olarak Yurt yerli Türk sinemamızın yenilikçi ve cesur bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Nehir Tuna, auteur tadı veren ve parlayan bu ilk uzun metrajlı filminde seyircisine hem görsel hem de duygusal bir doygunluk sunuyor. Türkiye’nin yakın tarihine açtığı belli bir pencereden bakış fırsatı vaadeden film, genç bir ergenin sıkışmışlığını da evrensel bir dil ile anlatmayı başarıyor. Hem filmin, hem rejinin hem de genç oyuncularının bahtı açık olsun…

Vizyonda seyir şansını, sakın ola es geçmeyin!


https://www.beyazperde.com/filmler/film-304451/elestiriler-beyazperde/

5
Beklenen yazı gelmiş 👏🏻👏🏻 son paragraf vurucu olmuş. Yusuf Dikeç sakinliğinde yüreklerimizi tam onikiden vurdun. Acilden yazıyorum şuan. Acilen bekliyoruz yazının devamını.

6
Doğru yoldasın. İnşaatın temeli atıldı katları çıkılıyor. Bir gün çatısında keyif kahvesi içeceğiz. Sadece ne zaman biteceğine dair çok fazla takıntıların var. Çift yarık deneyine göre madde gözlemciye göre şekillenir yani sürekli inşaatın ne zaman biteceğine bakarsan hiç bitmez. Bir örnek daha verirsek biz şarkı sözü yazarları saatlerce düşünürüz ama ilham gelmez. O çalışmanın üzerine zihnimizi boşaltırız bir duşa gireriz ve ilham duşta gelir. Yani iyileşmeyi unut. Siktir et. Ne bok yersen ye kendinle gurur duy. Biz seninle gurur duyuyoruz. Risk alarak, sonunu düşünmeden yaşaman gerekli. Dini felan da boşver onu ilahiyatçılar düşünsün. Senin yaptığın en büyük cihat. Yeryüzünde Halife olmaya geldik. Melek olmaya değil. Zaten sürekli ibadet eden melekler var. Yaşamını düzenle. Her gün bir önceki senle yarış. Başkasıyla değil. Anahtar Ahmet’te değil içindeki çocukta. Ona anne baba olduğun zaman zaten başka birine ihtiyaç duymayacaksın. Ahmet ile ilişkini düzenlemek sürekli tekrar eden aşk döngünü kıracak. Ahmet sana hizmet eden bir hizmetçi sadece. Güç sende. Anahtar sende. Onu doğru kullan. Sana güveniyorum.

8
İÇİMDEKİ ANNE

https://youtu.be/iOO4C6cGJD8?si=3eYfUXDmwyHNe_8A
“Sevemedin latteyi seni terk ettim
No pain no gain yes babacık”

Herkese selam. Son yazımdan bu yana HK ofisine çok sık gidip geldim. Gittikçe yeni arkadaşlar edindim. Benim için keyifliydi. Hepsini size tanıtıp analiz etmek çok zaman alır hepsi özel insanlar. Hepsini çok seviyorum ama onlarla görüşmeyi bitirmem gerek çünkü annem babam sorunlu insanlar olduğu için ben de sorunlu insanları hayatıma çekiyorum ve onları seviyorum. Bunun farkındayım ve bu döngüyü kıracağım. Yalnızca 2 tanesi ile hayatıma devam etmek istiyorum. Bu 2 kişinin dışında bir kişi daha var onun hayatımdan çıkması için o da ben de henüz hazır değiliz onun daha vakti var. Onunla ne yapacağıma henüz karar vermedim.

Diğerlerini hayatımdan çıkardım. Veya çıkmaları için elimden geleni yaptım. Manipülasyon diyince de ben 😂
Hayatımda kalmaya devam edenler Ender ve Veli. Umarım bir sonraki yazımda onları da şutlamış olmam.

Veli’nin inanılmaz bir enerjisi var. Sesinin tınısı dalgasız, dingin bir okyanus gibi. Huzurlu ve sakin. Çok boş şeyler anlatsa bile yüreğimde bişeyler hissettiriyor. Bir de şiir okusa oturur ağlarım herhalde. Veli çok güçlü bir ses kullanıcısı ama bunun farkında değil. O kadar iyi niyetli ve o kadar naif ki annelik duygularımı harlıyor. Uzun zamandır bir erkeğe annelik yapmıyordum. Ama işi gücü bırakıp Veli’ye annelik yapmak istiyorum. Bu anneliğin içinde sarıp sarmalak, sevgi şefkat göstermek, tekamül yolculuğuna yardım etmek gibi şeyler var. Bir de ne zaman bir arkadaşımla buluşsam o da gelsin o katılsın istiyorum. Çocuğu eksik kalmasın isteyen anneler gibiyim. Bu arada Veli benden 5-6 yaş büyük bir adam. O yüzden ne kadar istesem de ona annelik yapmamaya çalışıyorum. Yapsam eminim çok mutlu olur evini felan temizleyip yemek de yaparım 😂 ama bu bana zarar verir. O yüzden tutuyorum kendimi. Hesapta ona annelik ederek anneme anneliğin nasıl yapılacağını ispat edeceğim.

Ender ile de çok sağlıklı bir ilişkimiz var. En sevdiğim yanı zırt pırt beni aramıyor ve çok sık görüşmüyoruz, 2 haftada bir görüşüyoruz. Çok sık aranmak ve görüşülmek istemek beni anında soğutur. Sanırım götüm kalkıyor ve o insan benim için değersizleşiyor. Ender ile çok dengeli gidiyoruz. Son zamanlarda yaşadığım en büyük duygusal tatmini onunla yaşıyorum. Geçenki buluşmamızı anlatayım. Çok sıradandı ama hala kendimi çok iyi ve mutlu hissediyorum. Önce bi kafede buluştuk ice latte içtik. Dedikodu yapmayı bırakmıştım ama Ender için bu yasağı deldim 😂 Herkesin içinden geçtik masa alev aldı. O kendi sorunlarımı anlattı ben kendi sorunlarımı anlattım. 21.000₺ karşılığında bir spritüel eğitime katıldım. Orada öğrendiklerimden bahsettim. Bu eğitimle panik atağımı nasıl dönüştürdüğümü anlattım. İçinden “ne diyo bu deli” dediğini duydum ama olsun ben arsızım yine anlatırım 😂 Ona çok basit geldi anlattıklarım ama işte olay o basiti anlamakta. Sonra bir parka gittik yürüyüş yaptık, çiğ börek yedik. Dünyanın en sıradan günüydü ama kendimi çok tatmin hissediyorum. Dünya yıkılsa umrumda değil. Çok keyifliyim. Sanırım çocukluğumda yaşayamadığım erkek erkeğe dostluk ilişkisini Ender ile yaşıyorum. Sanırım önceki hayatlarımızda da birlikteydik. Öyle bir güven var aramızda. Çok köklü bir arkadaşlığımız var gibi geliyor bana ama öyle değil daha yeni tanıştık. Birbirimizin hayatında görevli ruhlar olduğumuzu düşünüyorum. Umarım ruh kontratlarımızda canımızı acıtmak yoktur. Varsa ikimizde elimizden geleni ardımıza koymayız çünkü iki sadistiz. Şehir alev alır. Gerçi onun sadistliği bir tek bana söküyor akdksjf.  Ben de herkese it gibi davranıp ona iyi davranmaya çalışıyorum. Ender hayatında ilk defa içki içtiğini anlattı. Bu haber beni çok sevindirdi. Sanki çocuğum büyümüş de hayatını yaşamaya başlamış gibi hissettim. Gururlandım. Yani Annelik iç güdülerim yine devreye girdi. Hani var ya babalar çocuklarına “içiyorsan benim yanımda iç” derler. Tam da öyle hissettim çünkü layıkıyla içememiş. Eve gelince kafamda fanteziler kurdum durdum. Şöyle kallavi bir rakı sofrası hazırlayalım. Mutfakta iyiyimdir. Mezelerin hepsini ellerimle yaparım, çocuğum yesin. Adam gibi iyice sarhoş olana kadar içsin. Korkmadan. Ben alkolü bıraktım ama çocuğum için tekrar başlayabilirim çünkü analık demek fedakarlık demek. Hangi mezeleri yapacağımı bile düşündüm ama böyle bir şey gerçekleşmeyecek çünkü ben artık içimdeki çocuk dışındaki kimseye annelik etmek istemiyorum. (Böyle diyorum ama haftaya rakılı story atabilirim hahaha)

Annem cenaze evi, düğün, dernek demeden hemen kolları sıvar mutfağa girişirdi. Bütün çocukluğum onun insanlara yaptığı bu sonsuz fedakarlığı izlemekle geçti. Büyüyünce fark ettim ki aslında tek yaptığı kendine karşı vicdansızlıktı. Çünkü fazla fedakarlık insanın kendine yaptığı haksızlıktır. Sanıyorum bu yüzden insanlara göt gibi davranıyorum. Artık fedakarlık yapmak yok. Kimseye tahammül etmek yok. BYE BYE BEYBİ. Herkes haddini bilecek yoksa beni düşünmekten 2 hafta uyuyamazlar. Ama bunu da içimden gelerek yapıyorum. Karakterime oturdu. Herkes tarafından, kibirli, kendini beğenmiş ve çok bilmiş biriyim. Bu benim için harika. Hüseyin Bey’in yaratmak istediği persona tam da buydu. Kendimle gurur duyuyorum. Narsist desen değilim şahsına münhasır bir tipim. Ben Allah’ım bir lütfuyum ama sadece 4-5 kişi için. Geri kalanlar için Allah’ın cezasıyım.

Ayrıca bir durum daha var. Çok kısa bahsedeyim. 3-4 ay önce bir kızla tanıştım. Çok dişil enerjisi yüksek aynı zamanda çok saf ve masum. Ona karşı cinsel bir çekim hissediyorum. Diğer kızlara pek bir çekim hissetmiyorum ama onun elimi tutması bile bir sexual tension başlatıyor çünkü o da gerçek bir ruh hastası. Ruh hastalarına çekiliyorum. Sürekli elime koluma dokunuyor ve cinsel olarak uyarılıyorum.
Bir yanım onunla sevişmemi söylüyor. Bir yanım da tam tersini söylüyor.
Bir yanım da diyor onu hayatından çıkar ve ruh hastalarından uzak kalarak bu döngüyü kır. Onunla sevişmek için dirençlerim var. Sevişmemeliyim çünkü o arkadaşım. Ayrıca mikrobiyotası çok sağlıklı değil. Hastalık kapmak istemem. Onun benden cinsel olarak hoşlandığını düşünmüyorum ama istesem tavlarım tabii. Hem erkekler her hoşlandığı kızla sevişmiyorlar. Ama vücudum üreme dönemine girdi herhalde. Bazen sirenlerini çalıyor ve sevişmek istiyor. Ki ben dünyanın en libidosuz insanıyımdır.

9

       1,5 yıl aradan sonra herkese selamlar. Başta şunu söyleyeyim artık koyu gri felan değilim çünkü rengarenk oldum. Son 1,5 yılda bilgimi, bilincimi, cesaretimi ve sosyal becerilerimi inanılmaz bir şekilde artırdım. Yaşam bana hayatımın kontrolünün bende olduğunu öğretti. Eskisen sağ şeritten korka korka kaza yaparak gidiyorum. Şimdi sol şeritten süratle gidiyorum. Hayatımda kuantum sıçraması oldu. Artık istesem de o eski halime dönemem. Öyle bir noktaya geldim ki artık koca koca adamlara danışmanlık veriyorum ve bana “Hocam” diyorlar. Tabi bu inanılmaz özgüven veren bir durum. Artık tahta Tanrı olmuştum. Herkese rest çekiyorum. Türkiye’nin her yerinde içlerinde ayda 40 bin liraya kadar kazandırdığım insanlardan oluşan bir ekip yönetiyorum. Ve tüm bunları hala mühendis olarak çalıştığım şirketten ayrılmadan yapıyorum. Herkes uyurken çalışıyorum. Sıfır BAHANE ile. Kendime bile sıfır toleransım. Müşteri dırdır mı ediyor direk BYE BYE BEYBİ derim. Elhamdulillah kula bağlı değiliz Allah’a bağlıyız. Biz niyetimizi ederiz, eylemimizi yaparız, gerisi ona kalmış. Artık kimseyi kendimden üstün görmüyorum. Daha doğrusu göremiyorum.  Bu süreçte o kadar çok insan tanıdım ki öğrendiğim önemli şey bunların hepsi AĞLIYOR. Önceden tek aciz tek ağlayan benim sanıyordum. Ama o adam sandıklarımızın aslında içi hava dolu kırmızı bir balon olduklarını gördüm. En ufak zorlukta patlıyorlar ve tüm havaları sönüyor. Ulan tam birinden hoşlanacağım bir adam yakışıklı geliyor gözüme sonra onunla bir kaç toplantı yapıyoruz ne kadar aciz ve ezik biri olduğunu kendi ağzından dinliyorum. Adam kaç yaşına gelmiş alemin işleyişini hala anlayamamış.
Bu nedenle hayatımda eşcinsellik diye bir kavram kalmadı. Çünkü piyasada erkek kalmamış. Benden daha iyi bir erkek göremiyorum. Hepsi korkak, az bilgili ve sürekli bahane üretiyor.

      Ama kız arkadaşımdan ayrıldığımdan beri yeni bir kız arkadaşım da olmadı. Çünkü iki işte çalışıyorum çok yoğunum hiç vaktim yok belki de bu benim bahanemdir bilemiyorum. Hayatım boyunca hiç bir zaman bir arkadaş/sevgili arayışım zaten olmadı. Nasıl aranacağını da bilmiyorum. Kimyamda yok böyle bir şey. Ahu ile olan ilişkimden sonra bir arkadaşıma “artık kısmetim açıldı devamı gelir” demiştim. O da “O işler öyle olmuyor” demişti. Haklıymış :) Tabi bu durum beni etkilemez. Yani etkilemez sanıyordum ta ki Hüseyin Bey ile tekrar kahve içene kadar.

      En ufak bir başarısızlıkta çok fazla demoralize oluyordum ve karalar bağlıyordum. Hedeflediğim ciroyu tutturamayınca boşluğa düşüyordum. Bir daha asla başarılı olmayacak gibi hissediyordum. Asla intihar etmeyeceğimi biliyorum ama bu umutsuzluk beni intiharı düşünmeye zorluyordu. Yaptığım ciro da inanılmazdı ama mükemmeliyetçiyim işte. 1 kuruş eksik olmamalı.

       İş için Edirne’ye gittim. Edirne’ye her gittiğimde Hüseyin Bey’i ararım mutlaka görüşürüz. Her zamanki gibi tüm misafirperverliği ile beni ağırladı. Ben sadece kahve içeriz diye düşünmüştüm ama Hüseyin Bey yine çılgın bir fikir buldu. Anne babası ile birlikte onların köyüne gidip köfte yedik. Çok keyifliydi zaten onları geçen seferden tanıyordum hiç yabancılık çekmedim. Köydeki akrabalarını da ziyaret ettik. Sonra Edirne’ye döndük. Hüseyin Bey’in evinde kaldım. Derken sabah olunca bir çorbacıya gittik. Hüseyin Bey’i iş yerine bıraktım. Tam vedalaşırken gel bir kahve içelim dedi. Sohbet terapiye dönüştü. Hüseyin Bey’in tespitleri kurşun gibiydi hem de tam isabet olanından. Bu çok çalışma halim sosyal hayatımı sıfırlamıştı. Ama ben bunun farkında değildim çünkü yaptığım iş de oldukça sosyal bir işti. Ama Hüseyin Bey’e göre iş dışında bir erkekle sosyalleşmem gerekiyormuş. Ben ayda bir kez bir kız arkadaşımla sosyalleşirdim. Aslında beni hayata bağlayacak duygusal bir neden olmadığı için sürekli motivasyonum düşüyor ve ölümü düşünüyormuşum. Acilen bir erkek arkadaş edinmem gerektiğini söyledi. Haklıydı. İş iş nereye kadar. İşten çıkınca yapayalnız bir adamdım. Ama farkında değildim. Belki de bu depresif haller bunu fark etmem için bir uyarıydı. Bir çeşit inflamasyon.

      İş yerinde bana ilgi ve sevgi gösteren bir erkek arkadaşım var. Eskiden olsaydı belki de ona aşık olurdum ama artık kendimi geliştirdiğim için onun yakışıklılığı veya heybetli oluşu benim için bir şey ifade etmiyor. Ben çok sempatik ve tatlı olduğum için beni 2 kere yanağımdan öptüğü halde hala ona karşı hiçbir şey hissetmiyorum. İşte bu bir zaferdir. Artık duygusal bir bağ kurmadan erkeklerle sosyal ilişki kurabiliyorum. Bu çocuk beni her öptüğünde onu ittim napıyosun felan diyip tersledim. Ama Hüseyin Bey’e göre bu tavrım benim otistikliğimmiş. Aslında mutlu oldum çünkü ilgi ve sevgi herkes gibi benim de hoşuma gider. Evet doğru olabilir çünkü kız arkadaşım Ahu ile olan ilişkimde de ondan gelen aşırı sevgi “lovebombing” bana çok “cringe” geliyordu. Sanıyorum biz sevgi görmemiş çocuklar büyüdüğümüzde bize gösterilen sevgiyi anlayamıyoruz ve reddediyoruz. Çünkü bizim sevgi dilimiz kavga dövüş olmuş. Ben bir insana bağırıyorsam veya aşırı tepki gösteriyorsam onu çok seviyorum demektir. Ona karşı beklentilerim var demektir. Sevmediğim insanı zaten görmezden gelirim, yok sayarım.

      Bir insana dokunmak asla bana göre değil. Hiç kimseye dokunmam bana dokunulmasını da istemem. İş yerindeki yakışıklı çocuk ne kadar tatlı olduğumu söyleyip yanağımdan öptüğünde mutlu olmuştum. Ben de onu öpmek istedim tabi asla öpmedim. Kendimi keserim yine de öpmem. Ama tüm bunların eşcinsellikle veya cinsiyet ile ilgisi yok. Bunun bilincindeydim. Sadece her canlı gibi nefsim ilgiye açtı ve hoşuma gitmişti. Aynı ilgiyi ona da göstermek istedim ama gösteremedim. Ben bir insana sevgi göstermeyi bilmiyorum. Tabiri caizse sevdiğim insanları eldivenle severim. Bağırmak çağırmak bence bana daha gerçekçi sevgi ifadeleri.

     Sonra ben İstanbul’a giderken Hüseyin Bey’i de kaçırdım. Birlikte döndük yolculuk da keyifliydi. İstanbul’a vardığımızda Hüseyin Bey beni evine davet etti. Eşi Aysun Hanım ile tanışma fırsatı buldum. İletişimi çok kuvvetli, çok hoşsohbet bir kadın. Enerjisi çok güzeldi. Bayıldım mutlaka arkadaş olmalıyız. Çok güzel ağırlandım. Tekrar teşekkür ederim kendilerine.

      Sonraki Cumartesi Hüseyin Beyin ofisine uğradım. Akşama kadar bekleme salonunda gelip giden tüm danışanlarla sohbet ettim. İçlerinden biri farklıydı ama bunun farkında değildi. Adı Enderdi. Yüzünde güller açmış ama o hala dikenlere tutunuyor. Ürkek bir kuş gibiydi. Korkutmuşlar onu. Ama korkusuz olmak için önce korkunun içinden geçmek gerekmez mi ? Umarım bunu öğrenir. Aslında bir özelliği yok ama tanıdık bir şeyler var onda. Birbirimize benziyoruz. Onun yanında hiç sıkılmıyorum. Sanırım bir arkadaş edindim.

      Hüseyin Bey ile benim otistik olduğum şekilde vedalaştık yani birbirimizi yanağımızdan öptük. Bu benim için hala normal değil ama yapabildim. İyi hissettim.

10
İLK ROMANTİK İLİŞKİM HEM DE HETERO

Aylin Aslım | Senin Gibi https://youtu.be/iAEaP0Qrpw0

      İş arkadaşım beni kuzeni Ahu ile tanıştırmak istedi. Ben de en kötü ihtimal arkadaş oluruz diyerek kabul ettim. Sonuç olarak hayat arkadaşı olduk :) Biliyorum şaşırdınız ama ben de şaşırdım hala da şaşırıyorum. Bir kadının beni sevebileceğini ve erkek olarak görebileceğini hiç düşünmezdim. Aklımın ucundan bile geçmezdi. Dünyada milyonlarca güçlü, kuvvetli, yakışıklı erkek varken bir kadın niye beni seçsin ki ? Kadınlar da haklı ben olsam ben de beni seçmezdim. Ama Ahu seçti. İlk başlarda bu durumu çok garipsedim Ahu’nun samimiyetini sorguladım. Çünkü hala bir kadının beni gerçek bir erkek olarak görüyor olması inanılır gibi değildi. Sonuçta ben doğar doğmaz annesinin bile reddettiği bir insandım. Annesinin bile kabul etmediği birini başka bir kadın nasıl kabul etsindi. Ben prematüre doğduğum için annem beni istememiş ve beni anneannem bakmış bana. Annem muhtemelen lohusa depresyonu ve genç yaşta anne olduğu için korkmuştur. Çok da albenisi olan bir bebek değilmişim. Ki bana göre hala değilim. Belki de hala hayatımdaki ilk kadın olan annemin beni beğenmemesinin ve reddetmesinin travmasını yaşıyorumdur. Bu ilişki kendimi fark etmemi sağladı. Artık kendimi her açıdan yeterli bir erkek olarak görebiliyorum. Dediğim gibi ilişkinin ilk başlarında bir kadının beni sevebileceğine inanmadım ve ilişkiyi sorguladım. Ama Hüseyin Bey bir terapide bu durumu çözdü. Artık kendimi çok daha maskülen ve erkeksi hissediyorum. Yürüyüşüm bile değişti. Artık kötü günler geride kalmıştı sıra daha kötü günlerdeydi :)) Çünkü sudan çıkmış balık gibiydim. Daha önce hiç romantik bir ilişkim olmamıştı. Çok heyecanlıydım. Yıllardır bunun için uğraşıyordum ve sonunda başarmıştım. Koyu Gri artık renklenmeye başlıyordu. Saatler süren telefon konuşmaları ve mesajlaşmalar sonunda ilk buluşma geldi çattı. Heyecanlıydım ve ne konuşacağımı bilmiyordum. Ama o daha heyecanlıydı, eli ayağı titriyordu. İlk 15-20 gülmekten lafa giremedi. Hatta gülerken kafasına taktığı gözlüğü arka masanın sandalyesi düşüverdi. Kadınlar üzerinde böyle bir etkim olduğunu bilmiyordum. Bana hayran kaldı. Ben de ona karşı ufak kıpırdanmalar hissettim. Ama biraz zaman geçtikçe bu hislerin ona karşı olmadığını sadece ilk defa bir ilişkim olmasının getirdiği bir heyecan olduğunu anladım. İkinci, üçüncü, beşinci buluşma derken tam 4 ay oldu. Ona karşı duygusal bir şey hissetmiyordum ve onu sevmiyordum ama onunla vakit geçirmeyi, gezmeyi, öpüşmeyi, sevişmeyi seviyordum. Öpüşmek felan demişken hemen o konuyu da açayım. Çünkü biliyorum çoğunuz bu konuyu merak ediyor. Ayrıca sex satar o yüzden hadi reytinglerimizi artıralım ;) Meryem Ana’nın Türkiye şubesi olan ben ahir zamanda 25 yıldır namusunu koruyabilmiştim. Ta ki libidosu ve cesareti durdurak bilmeyen Ahu’yla karşılaşana kadar. Zaten ismi Ahu olan biri için aksi düşünülemez. Ben bişey yapmadım tabii ki her şeyi ilk o başlattı. İkinci  buluşmamızda edebimizle Kadiköy’de yürüyorduk. “Herhalde muhafazakar olduğum için elini tutmayacağımı düşündün o yüzden ben tutayım” diyip kaptı benim eli. Ben şoklar içerisindeydim kalbim götümde atıyordu. Tabii ki tutmayacaktım bu zamana kadar tuttuğum tek el kendiminki olmuştu. Asla böyle bişeyi yapacak cesaretim yoktu. Muhtemelen o tutmasaydı ben 4 ay boyunca hiç tutamazdım. Sonraki buluşmamızda o beni yanağımdan öptü ben de onu yanağından öpeyim derken dudağının kenarına denk geldi. Aslında çok küçük ve masum bir öpücüktü ama beynimde şimşekler çaktırdı. Ne kadar hormon varsa salgılandı. Bi kaç saat etkisinden çıkamadım. Aynı günün akşamı Ahu’yu evine bıraktım. Arabadan inmeden önce “beni öpmeyecek misin” dedi. Far tutulmuş tavşan gibi kaldım. “Öpmeyeceğim, evlenmeden olmaz” dedim.  “Gerçekten mi” diyip ısrar etti. Dudaklarını büzüştürdü. Şoklar içerisinde “e hadi öpeyim bari” diyip İbrahim Tatlıses’in Hülya Avşar’ı öptüğü gibi kafa atarcasına öptüm. 0,25 saniye felan sürdü. Ama böyle rezil bir öpüş tarzı yok. Çok utandım yerin dibine girdim. Kızardım ve donup kaldım. Hatta kız “bir sorun mu var iyi misin” felan dedi. Hemen 6-7 arkadaşımla bu olayın kritiğini yaptık.

      Daha sonraki buluşmamız da Kadiköy’de oldu. Yemek felan yiyip sahile indik. Ben canlı müziğe gidelim dedikçe bu beni zorla tenha kayalıklara götürdü. Bi boklar olacağını biliyordum o yüzden gitmek istemedim. Neyse gittik, kayalıklarda yan yana oturup denizi seyrediyoruz. Ahu “hep manzaraya bakıyorsun biraz da bana baksana senin manzaran burada” dedi. Yine ona bakmadım. Hala öküz öküz karşıya bakıyordum :) Kaçınılmaz sonu anladım artık bu kız beni sikmeden rahat bırakmayacaktı. İlk büyük öpüşmemiz orada gerçekleşti. Dudak kısmı fena değildi ama dili felan işin içine girince midem bulandı ve kendimi geri çektim. Ama o rahat durmuyordu tiksine tiksine devam ettim. Resmen bir erkek olarak tecavüze uğradım 😂 Tamam bitti herhalde elhamdulillah diyorum devam ediyor. Neyse ki annesi arayıp eve çağırdı da kurtuldum. Bu kızın temas bağımlısı olması, sürekli öpüşmek istemesi ve kendini zorla öptürmesi beni çok irite etmişti. Bu yaptıklarını normal bulmuyordum. İnsan üstü bir libidosu vardı. Ve ben cinsel obje olamayacak kadar cesaretsiz ve tecrübesizdim. Bu ilişkiyi sorgulamaya başladım. Romantik bir an oluşunca çiftlerin öpüşmesi gayet normal ama bu kız sürekli sipariş üzerine bişeyler yaşamak istiyor. Liseli miyiz abi. Git eskort tut. Ben onunla duygusal bir şeyler yaşamak istiyordum. Cinselliğe hazır değildim. Çok kısa sürede bana çok fazla bağlandı. Aşırı düzeyde sevgi, ilgi gösteriyordu. Tamamen lovebombing gibi geldi bana. Biraz hastalıklı bir durum gibiydi. Sağlıklı bir insan 1 aydır tanıdığı birine bu kadar sevgi dolu bakamazdı. Gözlerindeki ışıltı bana bir aşığı değil kana susamış bir vampiri anımsatıyordu.

      Sonraki buluşmamız AVM’de oldu. Eve gitmek için çıkıp avm otoparkına gittik. Arabanın içinde yine tecavüz etmeye çalıştı bana. Allem etti kallem 25 yıldır koruduğum namusumu bozdu. Ama bu sefer tiksinmedim sanırım alışmıştım ve artık hoşuma gitmeye başladı. Ne demişler tecavüzden kaçış yoksa zevk almaya bakacaksın. Ben de öyle yaptım. Hayatımda yaşadığım en iyi orgazmdı. (Sadece el ile gerçekleşen bir münasebet oldu). Sonra 1-2 defa daha aynı arabada böyle şeyler yaşandı. Artık öpen taraf o değil ben olmuştum. Bu süre zarfında onu arkadaşlarım ile tanıştırdım o da beni arkadaşlarıyla tanıştırdı. İlişkimiz sosyal açıdan da gayet güzel ve keyifli gidiyordu. Birlikte gezip eğleniyorduk. Normalde her pazar buluşuyorduk. Ama ben hasta olduğum için bir pazar buluşamadık. Ahu hemşire olduğu için bize gelip bana bakmak istedi. Ben tabi ki istemedim ama allem etti kallem etti serumunu alıp eve geldi. Bana serum takıp koltuğa uzandırdı. Sonra o da yanıma uzandı. Çırılçıplak soyundu. Resmen hasta halimle faydalandı benden. Artık tecavüze uğramış gibi hissetmiyordum tabii benim de hoşuma gidiyordu. Ama yine de böyle şeylerin çok erken yaşandığını düşünüyorum. Gerçi girişken taraf o olmasaydı ben sittin sene elini bile tutamazdım. Benim açılmam ve tecrübe edinmem için kolaylık sağlamış oldu. Ama ona karşı olan duygularım kayboldu. Belki ilişki masumiyetini yitirdiği içindir. Belki de zaten hiç duygu oluşmamıştı ve ilk başlarda hissettiklerim sadece heyacandı. Ahu her konuda çok heyecanlı ve benden 5 yaş küçük olduğu için çok toy. Sürekli evlilik hayalleri kuruyordu hatta beni çeyiz bakmak için Paşabahçe’ye götürmüştü. Ben ona en başından beri evlilik düşünmediğimi hatta ilişki insanı bile olmadığımı kendisinin ilk ilişkim olduğunu söylemiştim. Ama o tozpembe dünyasından çıkamadığı için evlilik hayallerini kurmaya ve büyütmeye devam etti. Onun bütün ailesi hatta sülalesi benden haberdar. Amcaoğlu bile. Söyleme dememe rağmen bütün ailesine ilişkimizi ilan etti. Benim de kendi aileme söylememi istedi. Bir kaç hafta sonra ablama söyledim. Ahu’nun çok hoşuna gitti kendini çok değerli hissettiğini söyledi. Daha sonra bir takım olaylar gelişti. Ahu’nun kuzeni bana Ahu ile evlenmem için baskı yapmaya başladı. Ben de Ahu’ya 100. kez evlenmeyi düşünmediğimi anlattım. O da bana “Sen benimle gönül mü eğlendiriyorsun, bu ilişkinin sonu bi yere gitmeyecekse biz niye birlikteyiz” diye bağırdı. “Bak ben zaten ciddiyim ama yalnızca bu ilişkiyi sürdürmek konusunda. Fazlasını istemiyorum. İlerde nasip olursa evleniriz ama şu an kafamda böyle bir düşünce yok. İlişkinin en başından beri evlilik istemediğimi sana söyledim. O yüzden beni bu şekilde suçlamaya hakkın yok. Eğer evlenmek istiyorsan evlenmek isteyen birini bulmalısın o kişi ben değilim. Ayrıca bu ilişkide biri gönül eğlendiriyorsa o ben değilim sensin. Ben senin elini bile tutmadım. Zorla kendini öptürüp zorla evime geldin. Haddini bil beni böyle itham edemezsin.” dedim ve ayrıldım. Defalarca aradı yalvardı yakardı. “12 maddelik bir sözleşme hazırladım eğer bütün maddeleri kabul edersen sana tekrar bir şans verebilirim” dedim. Sadece “Taraflar arası fiziksel temas asla olmayacak. El ele tutuşmak da dahil” maddesine itiraz etti. “Seninle gönül eğlendirdiğimi söyleyerek bana iftira attın ben böyle bir şeyi kabul edecek bir adam değilim” diyip çok net olduğumu ve tüm maddeleri kabul etmezse ilişkiyi bitireceğimi söyleyince köpek gibi kabul etti.

      İlişkimiz kaldığı yerden devam ediyordu ta ki Ahu sözleşme maddelerini feshetmek için türlü oyunlar döndürüp manipülasyonlar yapana kadar. Ama ben bunları yer miyim. Yerim. Hem de afiyetle yedim. Çünkü Ahu günahsız melek rolünü çok iyi oynuyordu. Hatta ayrılırken ona dedim ki “Sen yalancı değilsin sen farklı bir gerçeklik algısı yaratıp kendini ve çevredekileri buna inandıran bir şizofrensin”. Neyse ki canım arkadaşım Yağmur gerçek bir aklı hocası olduğu için beni olanlar konusunda uyarmıştı. Tabii ben yine Ahu’ya güvenip ilişkimizi sürdürmeyi tercih etmiştim. Ahu, annesi ve kuzeni üçü bir olup Yağmur’a iftiralar attılar. Aramızı bozmak için Yağmur’u bana kötü göstermeye çalıştılar. Tabi ki şüphesiz Yağmur’a hak verdim ve hepsinin yalanlarını birer birer ortaya döktüm. En sonunda Ahu’nun yalanları tükenince kuzeninin, benim ve yağmurun kendisine iftira attığını söyledi. Dedim “ruh hastası hadi birimiz iftira attık hadi ikinci kişi de attı ulan üç kişi niye sana iftira atsın. Çuvaldızı kendine mi batırsan acaba. Palu ailesi gibi bir ailesiniz. Hepiniz birbirinize iftira atıp hayır onlar bana iftira attı diyorsunuz. Ben böyle bir aile ile uğraşamam bu ilişki bitti” diyip ikinci kez ayrıldım. Ahu da “Seni çok seven ve değer veren birini kaybettin” dedi. “Ben kaybetmedim, vazgeçtim” dedim. Üste çıkmak için zaten ben ayrılacaktım senden dedi. Hatırlarsan bu senden ilk ayrılışım değil. “Bir kez daha ayrılmıştım ama köpek gibi yalvardığın için kabul ettim. KÖĞPEKK GİBİİİ“ dedim. Telefonu yüzüme kapattı.

      Bu ilişkinin defteri orada dürüldü. Hiç açılmamak üzere. Tamam itiraf ediyorum ayrılığın ilk haftası bir boşluğa düştüm. Çünkü bir alışılmışlık vardı ortada. Her gün ve neredeyse her anımda hayatımda olan biri bir anda yok olunca eksikliğini çektim. Ne olursa olsun geri dönmeyeceğime dair Yağmur’a yeminler ettiğim halde o dönerse başka bir sözleşme hazırlayıp onu tekrar kabul etmeyi düşünüyordum. Ta ki Hüseyin Bey de Yağmur ile aynı şeyleri söyleyene kadar. Tamamen toksik bir şeye dönüşmüştü. Aramızda saygı kalmamıştı. İlişkiyi 8 kişi yaşar olmuştuk.  Artık bu ilişkide mutluluk olamazdı. Hep kaos olurdu. Ama beni kimse onun gibi sevmedi. Kimse o kadar değer vermedi. Hatta bana elleriyle atkı bile ördü. Ama bütün bunlar ilişkiyi sürdürmek için yeterli değildi. Bunların gözümde bir kıymeti yoktu. Koz senin götünü kaldırmış diyebilirsiniz ama öyle değil kendime bebek gibi bakarak kendi götümü kendim kaldırdım. Bir aslan burcu olarak kendimi o kadar çok seviyorum ve kendime o kadar çok yatırım yapıyorum ki bir başkasının bana kör kütük aşık olması fazla bir şey ifade etmiyor. Elhamdulillah sevgiyi ve ilgiyi dışarda arayan bir ezik değilim. Hobilerim, uğraşlarım ve hayallerim var.  Kendimi aptal bir sevdaya kaptıracak yaşı çoktan geçtim. Daha bu hafta sonu kendimi cilt bakımına götürecem. Canım kendim.Kendime bir başkasının veremeyeceği ilgiyi, sevgiyi ve diğer her şeyi zaten veriyordum o yüzden bunlara ihtiyacım yoktu ama bir kadının beni güçlü, özgüvenli ve zeki bir erkek olarak görebileceğini, sevebileceğini  hatta cinsel olarak arzulayabileceğini bilmiyordum. Bu ilişkinin bana en büyük katkısı bu oldu. Her şey için teşekkür ederim Ahu yolun açık olsun ama dilerim ki kor ateşlerde yan.  Yan ki büyü ve olgunlaş. Onun yaşındayken yaşayamadığım aşklar benim tekamül yolumdaki konsantre motivasyonlarım olmuştu. Kim bilir belki onun da tekamülü benden geçiyordur.

11
YASAK ELMA

Öncelikle Bihter Ziyagil’in intihar etmeden önce dinlediği bu şarkıyı dinlemezseniz yazıyı okumadan çıkın sayfamdan. Hatta canlı performansı koyayım. Çünkü Beren Saat cidden stüdyoda ağlıyor. Ama siz şarkının şarkının stüdyo kaydını da dinleyin.

Ajda Pekkan - Dokun Bana
https://youtu.be/1kDCVapWpgo

Türkiye turumun Trakya ayağı başladı. İşimin en büyük avantajlarından biri arkadaşlarımın yaşadıkları şehirlere gittiğimde onlarla görüşebilmem. Edirne’ye gittiğimde de Hüseyin Bey ile buluşup bi çay kahve içmek istedim. Aramadan önce kafamda 1000 tane senaryo kurduğum için gelmeyeceğini düşündüm. Çünkü hem son dakika aramıştım hem de belki ailesi ile belki de arkadaşlarıyla bi planı olabilir diye düşündüm. Ama yine de bi şansımı denemek istedim. Aramadan önce baya çekindim ve çok kaygılandım. Eğer gelmeseydi ben kendimi kötü hissedebilirdim hatta ona kinlenebilirdim de. Çünkü daha önce Adana’ya gittiğimde vakti olmadığı için benimle buluşamayan bir arkadaşımı her yerden engellemiştim. Hangi sebepten olursa olsun tercih edilmemek ağırıma gidiyor. Sindiremiyorum. Sen kimsin benimle buluşmuyorsun. İnsanlar benimle vakit geçirmek için ölüp bitiyorlar. Hastalıklı bi durum bu farkındayım. Tamamen çocuksu bir tepki. Ama ne yapayım böyleyim işte. En iyisi Aslan Burcu toksikliği diyip suçu gezegenlere atmak. Gerçi suçu başka şeylere atıp kendine toz kondurmamak da Aslan Burcunun getirisi. Neyse en azından yengeç değilim (elhamdulillah). En sonunda cesaret edip Hüseyin Beyi aradım. O da sağolsun kabul etti. Ben geleceğine inanmıyordum. “KoyuGri siktir git” bile diyebilirdi :) ama demedi :) Çok şaşkın ve mutluydum. Hüseyin Bey’in beni sevdiğini biliyordum ama aklımın bir köşesinde ufak da olsa bir şüphe vardı.  Sonuçta psikoloğum olduğu için belki bu sevgi terapinin bir parçası olabilir diye düşünüyordum. Ve ben zaten herkes tarafından çok sevilen ve istenilen biri olduğum için herhangi bir insanın sevgisi ve ilgisi benim için sıradan bir şeydi. Şüphemin kaynağı Hüseyin Bey’in sevgisinin sahiciliği değildi. Sevgisinden şüphe etmediklerimin hepsi de ağzıma sıçtığı için artık insan ilişkilerine temkinli yaklaşıyorum. Bu Edirne gezimde şüphelerimden arınmış oldum umarım Hüseyin Bey de diğerleri gibi ağzıma sıçmaz ahhahah. Hüseyin Bey ile çok keyifli bir gün geçirdik. Bana Edirne’yi gezdirdi. Gece de beni evinde misafir etti. Kendisinin hiç etik bir insan olmadığını biliyordum ama bu kadarını da beklemiyordum açıkçası. Sabah olunca Hüseyin Bey ile işkembe içmeye gittik. Daha doğrusu dün gece hiç işkembe içmediğimi öğrendiği için beni zorla götürdü. Farklı bir şey denemiş oldum ama hiç bana göre bir şey değildi. Yazarken bile midem bulandı. İğrenç bişeydi hiç tavsiye etmiyorum. Bitiremediğim için benimkini de Hüseyin Bey içti. Sonra çalıştığı okula gidip çay kahve içtik beni arkadaşlarıyla tanıştırdı. Mesaim çoktan başladığı için artık vedalaştık. Çok mutlu ve huzurlu bi şekilde ayrıldım oradan. Adeta bedava terapi gibiydi :D Pamuk gibiydim. Bence ayrıcalıklı bir deneyim yaşadım. Kim terapistiyle bu kadar iyi anlaşıp birlikte bir gün geçiriyor ki. İş bitince de akşama istanbul’a dönüp iki kız arkadaşımla akşam yemeği yedim.

Günler günler sonra Cemil’in takıldığı mekana tekrar gittim. Unutanlar İçin ufak bir hatırlatma, Cemil bir orospu çocuğu. Bu kadar ayrıntı yeter. 7 yıldır hiç konuşmadık. Arada sırada onu görüyordum ama daha önce hiç bu kadar yakın olmamıştık. 1 masa arkamda oturuyordu.  O kadar heyecanlıydım ki kalbim götümde atıyordu.   Neyse ki zaman ilerledikçe nabzım normale döndü. Ama bu sefer de duygularım devreye girdi. Sonuçta yaptığı tüm şerefsizlikleri bi kenara bırak ömrü hayatımda en çok özlem ve hasret duyduğum biriydi ve bir sadece masa arkamdaydı. Aramızdaki mesafe sosyal mesafe kadardı. Bu kadar duygulanmadın sebebi hala ona aşık olmam değildi tabiki. 7 yıldır onunla hiç konuşamamıştım. Hiç yüzleşememiştim. Şimdi bu kadar yakınımdaydı ama ben yine hesap soramamıştım. Bu içimde birikenleri bi şekilde dışarı atmam gerekiyordu. Ben de ona bir şarkı yazdım. Ona bir şarkı daha yazmıştım ama bu seferki bir aşk şarkısı değildi bir hesaplaşma şarkısıydı.

Hüseyin Beyin isteği üzerine Annemi terapiye getirdim. Babamı getirdiğimde hiçbir bok olmamıştı. O yüzden annemi getirirken de ümitsizdim. Hatta terapiye gelirken terapinin verimli geçmesi için annemi tembihledim ve terapiden maksimum verim alabilmek için bazı tüyolar verdim. Ama annem beni şaşırttı ve bu terapi ilişkimize iyi geldi. Özellikle terapiden sonraki ilk üç gün rüya gibiydi. Sonra yine büyük bir kavga edip birbirimizin ağzına sıçtık ama yine toparladık. Şu an terapinin üzerinden 3-4 ay geçti ve annemle aramız hiç olmadığı kadar iyi. Annem hiç olmadığı kadar anlayışlı, sakin ve ılımlı birine dönüştü. Ulan madem yapabiliyordun niye daha önce yapmadın. Artık annemden nefret etmiyorum, tiksinmiyorum ve utanmıyorum. O da aynı şekilde hissediyordur diye düşünüyorum. Çünkü artık tavırlarında evladını eldivenle seven bir anne imajı çizmiyor. Gerçi eldivenle bile sevmiyordu. Eskiden bana oğlum bile demezdi şimdi oğlum diyor, şaşırıyorum hoşuma da gidiyor. Ben de ona adıyla seslenmeyi azalttım. Eskiden içimden gelmediği için ona hep adıyla seslenirdim. Bu da başlı başına bir savaş ilanı olurdu. Şimdi daha çok anne diye hitap ediyorum ve zorlama değil.

Babamla da aramız iyi gibi. Ben şehir dışındayken neredeyse her gün beni arıyor. Özlediğini felan söylüyor. Maalesef bu özlemin bende bir karşılığı yok. Babama karşı bi duygu hissetmiyorum. Hatta her aradığında “üff yine mi bu arıyor” diyorum. Her gün aynı telefon konuşmasını tekrar yapıyoruz. Nasılsın, nerdesin, iş nasıl gidiyor ve kapanış. Konuşmalar maksimum 2-3 dakka sürüyor ve her aradığında sanki silah zoruyla konuşuyormuş gibi telefonu hemen kapatmak istiyor. Yani beni arıyor ve hayatta olduğumu öğrenir öğrenmez telefonu kapatıyor. Madem arıyorsun düzgünce konuş kardeşim. İlgi ve sevgi göstermeyi o kadar beceremiyor ki çabalasa bile samimiyetsiz duruyor. Yangından mal kaçırır gibi konuşup yüzüme kapatıyor. Yüz yüze konuşmalarımız da böyle. Ne zaman kendi hayat görüşüne ters bir şey söylesem (ki söylemlerimin %90 ı ona ters) konuşmak istemediğini söylüyor ve kaçıyor. Eğer konu kapanmazsa çok üzüldüğünü ve bunları kaldıramadığını söyleyip drama queen’e bağlıyor. Hatta geçenlerde Ampul partisinin iktidar olmasını istemediğim için muhalefete oy vereceğimi söylediğimde üzüntüden harap oldu. Bu arada kendisi oy kullanmayan bir şeriat sempatizanı. Diyo CHP müslüman değil oy kullanacaksan bari ampule ver oyunu. Ben diyorum asıl Ampul müslüman değil siz sağdan yaklaşan şeytana tapıyorsunuz ama farkında değilsiniz. Babam ona zıt düşüncelerimin baba oğul ilişkimizi bozduğunu söyledi. Amk bozulabilecek bir baba oğul ilişkimiz var da benim mi haberim yok. Hade oradan hoşt ! İskele babası. Nerede ne istiyorsam söylerim ve söyledim de. Kendi düşüncelerimle ve olduğum kişiyle gurur duyuyorum. Birileri incinecek diye kendimi saklayamam, ben sahnelerim adamıyım. Babam neden kendisi ile aynı hayat görüşünde olmamı istiyor anlamıyorum. İkimiz de farklı insanlarız. Sanırım babamı terapiye bir kez daha götürmem gerekiyor ama 500 liranın tekrar boşa gitmesini istemiyorum. Ama Hüseyin Bey babam için indirim yaparsa getiririm ahhahah. Napim ziyan edemem parayı, ben çok cimriyimdir. Şirketin parasını harcarken bile cebimde akrep var gibi harcıyorum. Aslında çok daha iyi otellerde kalabilecek iken it bağlasan durmaz otellerde kalıyorum.  Parayı kimin verdiği önemli değil. Verilen paraya değmeyecekse harcamaya kıyamıyorum. Bu huyum yüzünden genel müdürün şirketteki ikinci gözdesi oldum. (Birinci gözdesi metresi) Şirketin en az para harcayan mühendisi olduğum İçin beni çok seviyor ve hep örnek gösterip diğerlerinin de az para harcaması gerektiğini söylüyor. Hatta demiş ki Koyu Gri’nin arttırdığı paralarla başkaları keyif yapmayacak. Onlar da makul otellerde kalacak.

Ayy anlatmayacaktım ama madem konusu açıldı. Toplanın gıybet time. Ahiretliğim Yağmur ile ben Müdür ve Canan Hanım’ın aşk yaşadığından şüpheleniyorduk. Onlar da şüphelendiğimizden şüphelenmişler ve tonla açık verdiler. Yağmur Canan’ın telefonunu karıştırmış ve mesajlaşmalarını okumuş. Bu arada Müdür evli ama Canan bekar. Mesajların özeti ; çocuk aldırmışlar, imam nikahı kıymışlar, her sabah nude’lar atılıyor. Adam karısının ve çocuklarını paketleyip Canan’la kaçmak istediğini söylüyo (ki bence bu yalan). Yağmur wp’da arama kısmına bizim isimlerimizi aratıyor. Bir de ne görsün. Bizim arkamızdan ne dolaplar dönmüş. Müdür “Yağmur’u kovalım” diyo Canan diyo “eğer kovarsak bizi patlatır”Müdür “ilişkimizi yağmur biliyorsa kesin Koyu Gri’de biliyordur çünkü çok samimiler” (burada hiç alakam yokken ben de göt altına gidiyorum ahahah)
Müdür “madem bunları kovamıyoruz o halde aralarını bozalım ama her şeyi ben yapamam sen de aralarına sız içlerine gir, ağızlarını ara ve ilişkimiz olmadığına onları inandır, eski ilişkilerini unutamadığından felan bahset” diyor. Ve gerçekten bu söylediklerinin hepsini yaptılar. Aylar önce Yağmur ve benim ilişkim olduğunu îma eden iftiralar atılmıştı. Ulan ben geyim aq ne ilişkisi. Ah keşke olsa ama nerede :D Bu iftirayı benim yöneticim atmıştı ama ona bunu yapmasını söyleyen MÜDÜRMÜŞ. PEZEVENK HERİF sırf Yağmur ile aramızı bozmak ve güç birliğimizi yapmamızı engellemek için yaptırmış. Ama biz Yapmır ile daha da kenetlendik çünkü aynı safta savaşıyoruz ve bu ilişkimizi daha da derinleştirdi. Orospu Canan da boş durmadı ve gerçekten grubumuza dahil oldu.  Bizi defalarca kahve içmeye ve yemek yemeye çağırdı. Sürekli eski ilişkisini unutamadığını, çok aşık olduğunu ve adamı rüyasında gördüğünü felan anlatıyordu. Bunların hepsi müdürle bir ilişkisi olduğunu düşünmeyelim diye manipülasyonmuş. Aranızda çekim gücüne inanmayan varsa artık inansın çünkü Yasak Elma’yı izleye izleye hayatıma Yasak Elma’yı çekmişim. Hatta benimki Netflix versiyonu çünkü benimkinde eşcinsellik de var ahhahaha. Bu amk şirketinde o kadar şey gördüm ki CV’me yazacağım iş tecrübelerim şunlar oldu ; ileri düzeyde entrika, yalan, dolan, yasak aşkLAR, iftira, işten attırma, manipülasyon.

Ama ben bunu onların yanına bırakır mıyım ? Asla bırakmam. Onlar çocuksu mahsun yüzüme aldandılar. Ben de onları buradan vuracağım. İkisiyle de samimiyetimi ilerlettim. Öyle bir salağı oynuyorum ki görmeniz lazım. Planım Yağmur ile birlikte metresin telefonunu ele geçirip kanıt toplamak. Bu kanıtlarla yapılabilecek 3 şey var. Birincisi bizi işten atarlarsa dava açıp bizi haksız yere işten kovduklarını kanıtlamak ve tazminat almak. İkincisi bu iki şerefsizi tehdit etmek suretiyle tazminat alıp işten ayrılmak. Üçüncüsü ise bizim müdürün baş düşmanı olan diğer şirketimizin müdürü Kayahan Bey ile anlaşma yapıp kanıtları ona sunmak ve müdürün ayağını kaydırmak. Aranızda çekim gücüne inanmayan varsa artık inansın çünkü Yasak Elma’yı izleye izleye hayatıma Yasak Elma’yı çekmişim. Hatta benimki Netflix versiyonu çünkü eşcinsellik de var ahahahha. Müdür aynı zamanda da şirketin hissedarı olduğu için Halit rolünü üstleniyor. Canan’ın cezai ehliyeti olmadığı için o da Şahika rolünü üstleniyor. Yağmur ve ben de Ender ve Yıldız’ız tabiki. Ben bu durumdan acayip haz alıyorum. Yağmur istifa etmek istiyor midesi bulanıyor bu pisliklerden. Ama ben savaş alanı gibi bir evde doğup büyüdüğüm için zevk alıyorum ve kaostan besleniyorum. Entrika bana yaşadığımı hissettiriyor. Muazzam bir his. Adeta adrenalin patlaması. Durup durup bunlara kuruluyorum ve bunları alt etme planları yapıyorum. Ama salak Yağmur bir sinir krizi anında her şeyi bildiğini söyleyip Müdür’e ve Canan’a ayar vermiş. Bu onları baya korkuttu ama gardlarını almaları için de onlara fırsat verdi. Ne güzel gafil avlayacaktık. İnşallah Canan telefonundaki mesajları ve fotoğrafları silmez de telefonu ele geçirdiğimize boş bir mesaj kutusuyla karşılaşmayız. Ama hiçbir şey kanıtlayamasak da aile huzurlarını bozacak kadar çok şey biliyoruz. İnşallah tekrar damarıma basmazlar. Yoksa o mesajlaşmaları çarşaf çarşaf şirketin ve evlerinin duvarlarına asarım. Bekle ve gör Caner. Bekle ve gör…

12
Şu sitede yazılmış en iyi yazılardan biri 👏🏻 👏🏻

13
SATRANÇ

       Merhaba arkadaşlar. Yine yeni yeniden birlikteyiz. Hemen son terapiden başlayayım. Önceki terapiden bu yana hayatımda pek bi değişiklik olmadığı için anlatacak pek bişeyim yoktu. Ben gerçekten aşmışım bazı şeyleri :)) şaka şaka sadece 3 ay aile evinden uzaktaydım. Gençleştim resmen bu kadar mı fark eder :) Ne hayatımda yeni bir kriz vardı ne de anne baba dırdırı. Ama evde 2 hafta durayım hemen yine çıldırırım.

       Bitmek bilmeyen Türkiye turumun sonunda 4 günlüğüne Gümüşhane’ye gittim. Eski ev arkadaşlarım Faruk ve Fatih’in evinde kaldım. Gerçi eşyaların 3’te biri benim olduğu için kendi evim de diyebilirim. Unutanlar için kısa bir hatırlatma Faruk benim ex aşkım. Uğruna şarkılar yazıp saçımı süpürge ettiğim uşak. Neyse ki ben sıramı saldım artık saçını süpürge etme sırası Hatice’de. Oraya giderken sevgilisi olduğunu zaten biliyordum ama onları kanlı canlı karşımda görünce biraz duygusal anlar yaşadım. Kıskanmadım ama ne bileyim biraz içim burkuldu. Sonuçta zamanında benim Faruk’la yaşamak istediğim ve yaşamamın imkansız olduğu şeylerin hepsini o kız yaşıyordu. Onlar için çok mutluydum, birlikte çok eğlendik felan ama gece ışıklar kapanıp herkes yatağına çekildiğinde içim birazcık burkuldu. İlk 1-2 gün kızın ağzına sıçtım. Çok fena kaynanalık yaparım ben. Örnek verecek olursam kız benim parmağımdaki yüzüğü alıp Faruk’a taktı. Ben de ona “takıp takabileceğin tek yüzük o zaten” dedim :)) O da bak gör takıcam dedi. Ben de “kimler geldi kimler geçti ben hala buradayım” dedim. Sanki rekabete girmiştim onunla. Hüseyin Beyin dediği gibi o benim dengim değildi ben de onun. İkimiz farklı kulvardaydık. Ben duygularımı ve keşkelerimi rafa kaldırıp hayatın bana sunduklarını kabul etmeyi seçerim. Yine öyle yaptım. Kız zaten pırlanta gibiydi. Hem iğnelemelerime karşı çirkefleşmiyordu. Hem de şahsına münhasır tavırları vardı. Gümüşhane’de kaldığım 4-5 günde Hatice’yle çok yakınlaştık hatta baya kanka olduk. Zaten kızlar bana bayılıyor biliyorsunuz artık söylememe gerek yok asdfghjk. Gümüşhanedeki son gecemde Faruk’un arabası bozuldu. Faruk, arabayı Trabzon’a götürelim orada tanıdık tamirci var dedi. O kendi arabasıyla ben kendi arabamla gecenin köründe Zigana dağından geçerek Trabzon’a gittik. Giderken kendimi çok güçlü hissettim. Çünkü genelde ben ondan yardım isterdim. Şimdi o benden yardım istedi. Artık Faruk’tan yardım isteyen değil Faruk’a yardım eden kişiydim. Yolda giderken ne kadar güçlendiğimi ve büyüdüğümü bir kez daha fark ettim. Arabayı tamire verdikten sonra Faruk’ların ailesinin evine gittik sahur yaptık. Ailesi beni çok sever. Hatta babası keşke mezun olmasaydın Faruk’un yanında senin gibi birinin olmasını çok isterdim dedi. Keyifli bir ziyaretten sonra Gümüşhane’deki evimize geri döndük. Ertesi gün de İstanbul’a döndüm.

       Aşk hayatıma gelecek olursak. İstanbul’a dönünce sigortacı kızla bi akşam buluşup iftar yaptık. Uzaktayken ilişkimiz gayet tatlı tatlı ilerliyordu ama yüz yüze buluşunca ikimiz de birbirimizden soğuduk. Ne o benim kafamdaki insandı ne de ben onun kafasındaki insandım. Bunlar benim için bir engel miydi. Tabi ki hayır. Sonuçta o kadar yol yürüdük değil mi. Caymam ben. Daha önce gerek telefon konuşmalarında gerek de mesajlaşırken ikimiz de birbirimize olan ilgimizi üstü kapalı bir şekilde ima etmiştik. Satranç oynar gibiydik. Bir hamle o yapıyordu bir hamle ben. Yemekteyken biraz daha açıktan oynamaya karar verdim. 2-3 defa niyetimi belli ettim. Hatta çok komik bi an oldu. Ellerimiz birbirine çarpınca statik elektrik oluştu ama ufak bir şey değildi baya çarpıldık. Sonra kız bana dedi ki “sende elektrik var” ben de dedim ki “elektrik aramızda” :D Bunu deyince kız şok tabi. Yapıyorum bu sporu. Yürümek benim işim. Yürüdüklerim de aksi yöne yürümese tam olacak :) Hamle sırası kıza geçince arkadaş kalalım gibisinden imalarda bulundu. Hatta bastıra bastıra arkadaşım dedi bana. Ben de davar değilim anladım ama yine de hemen pes edecek değiliz. Belki hayat arkadaşım demek istemiştir :D Kızı arabayla eve bırakırken Ajda Pekkan’ın “Olur Ya” şarkısını açarak bi açık kapı bıraktım. O akşamdan sonra ben bu kızı ne aradım ne de mesaj attım. Ee sonuçta sadece benimle olursa cennetimden faydalanabilirdi. Tabi bu kız ilgi manyağı bir yengeç olduğu için kudurmuş. Gitmiş benim ofisteki en yakım arkadaşım Yağmur’a sormuş “KoyuGri beni niye hiç aramıyo siz konuşuyor musunuz” diye. O da konuşuyoruz tabi ki demiş. Kız yine kudurmuş. Ertesi gün beni aradı. Ben de dünyayı umursamayan bayık ses tonumla cevap verdim. Niye beni hiç aramıyorsun dedi. “Ben arkadaşlarımı aramam” dedim. O “ama beni arıyordun” dedi. (Salak sen arkadaşım değil flörtümdün). Sonra dedim ki “Uzun yoldayken vakit geçsin diye arıyordum seni”. Baya ağzına sıçtım. Bir bozuldu bir bozuldu tripler felan attı. Ben de gönlünü almayıp yarak kürek konuşmaya devam edince telefonu yüzüme kapattı. İyi de oldu. Hem köpek gibi ilgimi iste hem de beni isteme. Yok öyle yağma. Hak etmeyene verecek 1 bardak suyum yok. Sonraki günlerde Yağmur ve nişanlısıyla gezmeye gittik fotoğraflar çekip hikaye attık. Sigortacı akşamına Yağmur’a mesaj atıp “KoyuGri ile miydiniz” demiş. E kör müsün fotoğrafta gözüküyor işte birlikte olduğumuz. Ne soracaksan açık açık sor. Sonraki günlerde tam bir sosyal kelebek olup kudurtmaya devam ettim. Bütün bayram tatilinde kız arkadaşlarımla İstanbul’u gezip eğlendim. O da sıkıcı hayatından hikayelerimi izledi. Bizim iş saha işi olduğu için mühendisler ofise çok gitmiyor. Bu olaylardan sonra ofise 1-2 kez gittim. Onun ofisinin önünden geçerken normal bir iş arkadaşımmış gibi resmî bir şekilde selam verip üst kata Yağmurun yanına çıktım. Hemen Yağmur’a mesaj attı “KoyuGri geldi hiçbir şey olmamış gibi selam verip gitti” diye. Yani onun için çok şey olurken ben hiç umursamıyor gibi yaptım. İtina ile kahr-ı perişan edilir :)

       1-2 hafta sonra sigortacı Yağmurla bu konuları konuşmuş. Demiş KoyuGri benden hoşlanıyor ben bunun farkındayım ama ona ümit vermek istemedim felan demiş. İlgimizi belli edelim derken biraz da götünü kaldırmışız ki ofiste KoyuGri bana aşık havalarına girmiş. Lan salak 2 ay benimle flört ettin diye karşılık verdik yoksa benim ne işim olur senle. Bu sözleri beni çok kızdırdı. Sevdanın son vuruşu olarak çok yakın bir kız arkadaşımla samimi fotoğraf ve videolarımızı paylaştım. Sigortacı bu kızla beni sevgiliyiz sanmış. Ertesi gün ofiste baya morali bozukmuş. Yağmura gidip sevgilim sandığı kızın adını, nerede yaşadığını felan sormuş. Yağmurun ağzından laf almaya çalışmış. Anlayacağınız sigortacı serumluk kıvama gelmiş. “KoyuGri’nin sevgilisi olduğunu biliyordum ama bu kadar aşık olduklarını bilmiyordum” demiş. Olanlara şaşırma tatlım bu meleği sen yoldan çıkardın. Sonra sigortacının en yakın arkadaşı gitmiş Yağmur’a demiş ki “KoyuGri ne paylaştı ? Bişey paylaşmış sigortacı ondan beri derbeder. Sigortacı kesin KoyuGri’den hoşlanıyor”. Böylelikle sigortacının havası sönmüş oldu ve satranç oyununu ben kazandım. Zaten kaybedeceğim oyunu oynamam. Önceden benden hoşlanmıyorsa bile artık hoşlanıyor. Ama ben İbrahim Tatlıses gibiyimdir aramaaammm sormam bir dahaaaa. Anlayacağınız bir gönül sayfası daha kapandı. He kötü mü oldu derseniz, hayır. Bu ilişki devam etseydi birbirimizi tüketirdik, delirtirdik. Hatta bu kız beni kızlardan daha çok soğuturdu :) Toptan eşcinsel olurdum. Öyle toksik, öyle mızmız bir insan ki. Tam bir enerji vampiri. Zaten bana yakışan biri de değildi. Tüm bunlar benim için yine bir engel değildi çünkü benim gönlüm zaten şu zamana kadar bana yakışan birine konmamıştı. En azından erkek değildi. Hatta tek artısı bu olabilir. Neyse çok uzun zaman sonra gündemime bir kız girmiş oldu. Bence heteroseksüel hayatım için güzel bir başlangıçtı. Akarsız kokarsız bir erkek-kız ilişkisi yaşamış oldum. Artık önümüzdeki maçlara bakacağız.

14
NUH’UN GEMİSİ

Merhaba sevgili okuyucularım. Bu yazı Hüseyin Bey’in ricası üzerine daha interaktif bir yazı olacak bu yüzden sizi de kâale alarak daha az bencil olan bir yazı yazmaya çalışacağım. Nasılsınız umarım iyisinizdir. Beni sorarsanız “dertler derya olmuş neyse ki ben sandal değil Nuh’un gemisiyim, hiçbir tufanda yıkılmıyorum” ahahaha

Yine iş için Türkiye turuna çıktım. Ama bu sefer tek başıma. Neredeyse 2 ay oldu. Bu yolculukta yapayalnız olmak çok zor çünkü her şeyi kendim yapmak zorundayım. Sanki Survivor’da gibiyim. Daha önce hiç yapmak zorunda olmadığım şeyler yaptım. Yapmadığım kaza geçirmediğim badire kalmadı. Çok şükür yıkılmadım ama ayakta da değilim.
Mesela Yozgat’ta arabayı kara sapladım çıplak ellerimle lastiklerin etrafını kazdım ama nafile hatta yandaki inşaattan kürek aramaya gittim ama gece vakti olduğu için içeri girmeye korktum. Süpürge sopası buldum onunla buzları eşeledim. Arabanın altına yattım felan derken ne yaptıysam olmadı. Allahtan etraftakiler yardım etti. 10 kişi ittik arabayı anca kurtuldum. Ama psikolojik olarak çöktüğüm için otelde çığlık atarak ağladım. Ben daha önce hiç elimi sıcak sudan soğuk suya sokmamıştım. Adeta prensesler gibiydim baba evinde. Şikayet ediyorum ama aslında bu deneyimlerin bana ve erkek kimliğime çok fazla katkı sağladığının farkındayım. Resmen büyüdüm. Artık diğer erkekler gibi tek başıma her şeyin üstesinden gelebiliyorum. Hatta onlar benim kadar gelebiliyor mu, sanmam.

Arabayla defalarca kaza yaptım. Hatta araba şuan pert olduğu için serviste. Durun onu da anlatayım. Bakın sizi yine kâale aldım 😉 Bir müşteri ile telefonda tartıştık adam bana iftira attı ben de siz ne hakla benimle böyle konuşuyorsunuz ne münasebet diye bağırdım o da bana çıkıştı felan derken en son sizinle polemiğe girmek istemiyorum dedi ve telefonu kapattı. Bu mevzu şirkete kadar gitti. Planlamacı ve genel müdürüm benim haklı olduğumu bildikleri için beni savundular. Zaten planlamacı (Yağmur) benim en iyi arkadaşım . Ama teknik yöneticim tam bir yalak ve şerefsiz. Müşteriyi yalamak için beni satmış. Yağmur bana olayı anlatınca ben de dellendim. O sırada da araba sürüyordum gece vaktiydi. Hani filmlerde olur ya erkek karakter sinirliyken gazı kökler sonra arabayı vurur. Aynen öyle oldu. Çok sinirliydim yollar çok karlı ve karanlıktı. Viraja hızlı girmişim ama fark ettiğimde çok geçti araba kayıyordu. Arabayı toplayamadım. Araba yoldan çıktı. Sonra teknik yöneticimi aradım. Yavşak yavşak konuştu. Yine mi kaza yaptın canımı sıkıyorsun felan dedi. Ulan yavşak ben canımdan oluyordum başlatma canının sıkıntısından. Neyse ona da haddini bildirdim. Sonra kendi işimi kendim halletmeye karar verdim. Bizim şirketin hemen alt katında sigorta şirketimiz var. (Patronun 5-6 tane şirketi var). Ben sigortacı kızı aradım zaten aynı şirkette çalıştığımız için tanışıyorduk bazen öğle yemeklerini birlikte yerdik. Kız bana çekici çağırdı. Hayatımı kurtardı resmen beyaz atlı prensesim. Genelde tam tersi olur erkek kızı kurtarır ama biliyorsunuz ki benim hayatım sıradanlıktan çok uzak. Ayrıca kahrolsun ataerkil öğretiler. Kadınlar da beyaz atlarına binip erkekleri kurtarabilir. Çekici gelene benzinlikte bekledim. Bu esnada 1 saat felan sigortacıyla telefonda konuştuk. Gülüşmeler kahkahalar havalarda uçuşuyordu öykü bir konuşmaydı. Cidden aramızda bir flört enerjisi oluştu bunu çok net hissettim. Hatta benzinliktekiler de yenge mi o dediler. Demek ki onlar bile anlamış. Her şerde bi hayır var. Ben bu kızın benimle bu kadar ilgilenmesinden çok etkilendim sanırım. Ara ara onu düşünüp mutlu olma halini felan yaşadım. Bi kadına karşı duygusal bir şeyler hissedebildiğim için çok mutluyum. Yıllardır bunun olabilmesi için uğraşıyorum o yüzden bu benim için çok büyük bi başarı. Bu olayı terapilerden önce yaşasaydım eminim ki o kıza karşı hissedebileceğim tek şey minnet olurdu. O yüzden bi tebrik de Hüseyin Kaçın’a gelsin.

Neyse konumuza dönelim. Arabanın fren kablosu kopmuş. Yavşak teknik yöneticim dedi ki arabayı istanbul'a getir burada tamir ettirelim. Ben de arabanın frenleri yok çok tehlikeli ben canımdan olamam dedim. O da patron kızıyor bişey olmaz getirirsin dedi. Ben de “söyle o patrona çok istiyorsa gelsin kendi sürsün benim canım her şeyden kıymetli” diye bağırdım. O da bana kızdı ama nafile. Ben kül yutar mıyım. Asla. Patron değil kralınız gelsin. Ben kimseye boyun eğmedim eğmem de. Çocuksu mahsun yüzüme aldanıp her söylediklerini yaptırabileceklerini sanıyorlar ama nah yaptırırlar. Yaptıramadılar da.

Neyse bi kaç gün sonra ben otobüsle istanbul'a döndüm. Çünkü yeni araba verip beni tekrar yollayacaklardı. Şirkete dedim niye asla arlanmıyorsunuz beni bu karda kışta tekrar gönderiyorsunuz. Ben kovulurum diye düşünmüştüm ama büyük bir proje aldıkları için bana muhtaçlar. O yüzden bana yeni araba verip tekrar şehir dışına yolladılar.

Ama İstanbul’dan ayrılmadan 1 gün önce Yağmur, Yağmur’un nişanlısı ve sigortacı ile kahve içtik. Çok eğlendik sonra yağmur ve nişanlısını eve bıraktım. Sigortacıyla baş başa vakit geçirebilmek için ona “ben açım bana yemek ısmarla” dedim. O da hemen kabul etti. Tabi edicek çünkü biliyorsunuz ki kızlar bana bayılır. Bu benim özel gücüm gibi bir şey. Neyse gittik yemeğimizi yedik ama sohbet o kadar iyi aktı ki ikimiz de yemekler bitmesine rağmen 1 saat yerimizden kalkmadık. Hayatımı kurtardığı için Isparta’dan aldığım gül suyunu verdim. First date’imiz çok iyi geçti. Arada telefonlaşıyoruz mesajlaşıyoruz. Aramızda flörtöz konuşmalar da geçiyor. Bakalım neler olacak. Hatta Bi sabah aradığında “günaydın, güne seninle başlamak istedim o yüzden aradım” dedi. Ben şok. Ben de “günüm şuan aydı” dedim. O da şok ahahah. Birbirimize iltifatlar yağdırdık. O bana bi konu hakkında bi akıl verdi ben ona “sen yolumun ışığısın” dedim.  O da “işte o benim” dedi. Sürekli İstanbul’a çabuk dönmemi söylüyor ve geldiğimde birlikte yapacağımız şeylerin planlarını yapıyor. Sevgili okuyucularım bu yazının interaktif olacağını size söylemiştim şimdi bana cevap verin bu kız benden hoşlanıyor mu yoksa yine friendzone’a mı düştüm. Çünkü her kız bana böyle yakın davrandığı için ben emin olamıyorum. Daha önce bi romantik ilişkim de olmadığı için elimde karşılaştırabileceğim bir veri yok.

Biraz da Mersin günlerimden bahsedeyim. Hatırlarsanız Mersin’de çok yakın 2 kız arkadaşım var hatta birinin babası bana tantuni yapmıştı. Biz yine bu kızlarla eğlenmeye gittik. 3 gün 3 gece üst üste bara puba diskoya felan gittik. Çok da eğlendik baya samimi danslar felan ediyoruz. Kafamız nasıl güzel. Ama ben yine gözüme bir erkek kestirip ona odaklanıyorum. Yanımda iki tane kızla affedersiniz kıç kıçayım. Bütün Türk erkeklerinin hayallerini yaşıyorum. Ama hangi mekana gidersek gidelim. Onca kalabalığım içinden tek bir tane adamı gözüme kestirip onu seyrediyorum. Manzara izler gibi. Onunla ilgili cinsel bişey düşünmüyorum. Ama onu izlemek bana keyif veriyor. Bende hayranlık uyandırıyor. Dans edişi, sigara içişi, duruşu, sakalı bana çok estetik geliyor. Sanki adamın her hareketi slow motion gibiydi. Gözlerimi ondan almaya çalışıyorum ama nafile. Ara ara gözüm kayıyor.

Gecenin sonunda alkolün verdiği salaklıkla arabada kızlarla öpüştük. Alkol gerçekten tüm kötülüklerin anası.  Sonra kızlardan biri bana “en fazla ne kadar ileri gittin” diye sordu. Ben dedim ki “bu kadar”. Sonrası kahkaha tufanı hahaha. Kız ne bilsin benim Meryem Ana kadar namuslu olduğumu.

Bu yazının şarkısı 1985 yılında yayınlanan bir Sezen Aksu & Özdemir Erdoğan düeti "Küçük Bir Aşk Masalı"

15
BAMBAŞKA BİRİ (1980)
https://youtu.be/bagdS97GnRc

10.Terapiden herkese selamlar. Ben pazar gününe randevu almak için Hüseyin Bey’i aradım o da pazar günü çalışmadığını söyledi. Ben de terapi parasını ezmek için alışverişe gittim. 1 saat sonra Hüseyin Bey beni arayıp 1 kişinin randevusunu iptal ettiğini ve onun yerine benim gelebileceğimi söyledi. Aniden gelişen ve beni hazırlıksız yakalayan olaylar beni her zaman şoke eder. Anında bir savunma mekanizmam devreye girer ve plansız işi mutlaka red ederim. Günler öncesinden terapiye gitmek için plan yaparım giyeceğim kombini bile hazır ederim. Bir gece öncesinde kahvaltıda ne yiyeceğimi ve kahvaltı sonrası Türk kahvesi içmeyi bile  plana eklerim. Doğal olarak Alışveriş Merkezine giderken başka bir kombin giymiştim. Terapiye asla o kombinle gidemezdim. Her şey benim istediğim gibi olmalıydı. Bu yüzden Hüseyin beni red ettim. Terapiye gelmek istemediğimi çünkü başka planlar yaptığımı söyledim. Biraz inatlaştıktan sonra terapiye gittim. Çünkü sevdiğim insanlara karşı koyamaz biriyim. Yabancılara asla taviz vermem ama sevdiğim insanları en fazla bi kaç saniye karşı koyabiliyorum o da yalandan.  Yani yersen. Tamamen şov. Aslında onlar da biliyorlar onlar İçin canımı vereceğimi sadece biraz ısrar etmeleri gerekiyor. Ee sonunda Aslan Burcuyum asla burnumdan kıl aldırmam. Birinin sevdiğimi söylerken bile götünü kaldırmadan söylerim. Hatta çoğu zaman söylemem. Çok mesafe kat etmiş olmamız lazım. 

Neyse kavga dövüş terapiye geldim. Hüseyin Bey yaşadığımız bu olaya karşın hemen bir psikolojik çıkarım yaptı. Ezik geçen çocukluğumu telafi etmek için her şeye kendi kurallarımı koyup güç bende oyunu oynadığımı söyledi. Evet söyledikleri doğruydu ama ben de H.K’a “Ee senin istediğin de bu değil miydi” dedim. Çünkü terapinin en başından beri ezikliğimden kurtulup egomu attırmak istiyorduk. Kısacası çok abartmışım bu da sağlıksız bir durum değilmiş. Zaten son zamanlarda insanların kalbini kıran, bağırıp çağıran duygusuz bir piçe dönüştüğümü fark etmiştim. Planlarıma beklentilerimi ve duygularımı da kattığım için işler istediğim gibi gitmeyince küstüğümü ve bunun çocuksu ve hatta kadınsı bir tepki olduğunu söyledi. Çok haklıydı çünkü biz erkeksi bir kişilik oluşturmaya çalışıyorduk. Hemen bu davranışlarımı değiştirdim.

Hüseyin Bey benim katı, acımasız, biri olduğumu söyledi. Terapi yazılarım bile çok bencilceymiş.Hiç tribünlere oynamadığımı söyledi. Asla oynamam. Denenmişi denemek kitabımda yok. İzlediğim bir filmi bile tekrar izlemem. Kırmızı çizgilerim konusunda çok hassasımdır asla taviz vermem.

H.K. kadınlarla olan ilişkilerimde çocuksu tarafımı gösterip daha ilk tanışmada çok samimi olduğum ve onlara tamamen bacı kardeş olarak yaklaştığım için hayatıma bir kadının girmediğini söyledi. Çünkü “kadınlara seni sikmeyeceğim sana aşık olmayacağım” mesajını veriyormuşum. Kadınlarla olan ilişkilerimdeki stratejilerimi değiştirmemi söyledi. Bazı taktikler verdi ama bencil bir piç olduğum için sizinle paylaşmak istemiyorum ama kısacası çocuksu değil karizmatik olmam gerekiyormuş.

Ve bu konuştuğumuz huylarımın aslında annemin huyları olduğunu söyledi. İnsan nefret ettiğine benzermiş. Annemi kopyalamışım. Annemin rolüne girerek onu anlamaya ve çözüm üretmeye çalışıyormuşsun. Annemin bana yapamadığı annelik rolünü aşık olduğum erkeğe karşı yapıyormuşum. Ve geri kalan herkese annemin bana davrandığı gibi davranıyormuşum. Kendi anneme analık dersi veriyormuşum.

H.K’a 17 yaşında iken aşık olduğum Cemal’in takıldığı derneğe bir türlü gidemediğimi de söyledim. Kedinin sütün etrafında dolanmalı gibi etrafında dolanıyorum ama bir türlü cesaret edemiyordum. Ama Hüseyin Bey’den aldığım gazla birlikte sonunda gittim. Ajda Pekkan’ın “Bambaşka Biri” şarkısını dinleyerek full motive bir şekilde gittim. Oraya en son 7 yıl önce oradan kovulduğum gün gitmiştim. Ama şimdi karşılarında “Bambaşka Biri” vardı. Amacım tamamen yıllar sonra olduğum kişiyi ve yaşadığım muhteşem hayatı gözlerine sokup onlara ne kaybettiklerini göstermekti. Ve gösterdim de. 5-6 kişiyle masada muhabbet ettik. Masaya oturmayıp geçerken beni görüp şaşırıp ayak üstü muhabbet eden 4–5 kişi de oldu.  Hepsi 10-15 yıldır tanıdığım insanlardı. Hepsine mühendis olduğumu söyledim ve kendilerinin hiç bişey olmadıklarını gördüm. Keyifli geçti. Hatta giderken “yine gel” dediler. Tabi ki yine geleceğim. Çünkü daha herkese hava atma imkanım olmadı. Mühendis olduğumu hepsinin gözüne sokucam.  Ve o Cemal’in de ağzına sıçıcam. Tenhada yakalayacağım seni bekle beni şerefsiz. Hayatının şokunu yaşatıcam sana.

Dernekten çıktıktan sonra o kadar mutlu hissetim ki size anlatamam. O kadar çok adrenalin doluydum ki arabaya biner binmez sevinç çığlıkları attım. Bu kadar zor bir şeyi başardığım için kendimle gurur duydum. Özgüvenim bir level daha atladı.

Sayfa: [1] 2