İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: 1 ... 232 233 [234] 235 236 ... 277
3496
"eşcinsel olmayı kabul etmek demek; size çocuk yaşta cinsel tacizde bulunan insanı haklı çıkartmak demektir."


Eşcinsellerin kendilerini suçlu, huzursuz, yalnız, depresif, sıkıntılı ve gergin hissetmeleri sık rastlanan bir durumdur. Yani ruhuna ve benliğine aykırı olduğu halde eşcinsel eylemlerini sürdürmek zorunda kalmak veya dürtüyü kontrol edememek kişide ruhsal sıkıntı yaratabilir. Ayrıca eşcinsellik; özgür bir tercihin değil, genellikle çocuklukta yaşanan travmaların ve (anne-baba) ihmallerin bir sonucu gelişen bir durumdur. Bu açıdan baktığımızda da eşcinsellik ruhsal bir bozukluktur, bir cinsel eğilim bozukluğudur, bir cinsel kimlik bozukluğudur. Bu neden psikoloji biliminin eşcinsel yaşam tarzının ve toplumsal kimliğin sağlıklı olup olmadığını ayrıştırma, eşcinselliğin nedenini, yapısını ve tedavisini araştırmaya devam etme sorumluluğu vardır, olmalıdır, olacaktır. Bu bağlamda, kendi özgür seçimi ile eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere tedavi imkanı sağlamamak, “bu tedavi edilebilen bir hastalık değildir” demek gerçekte eşcinselleri küçük düşüren ve ahlaki olmayan bir tutumdur.

Eşcinsel Terapi sürecinde aşağıdakine benzer öyküler sık sık dile gelmektedir.

"herşey çocukluktaki o kısırdöngü anına dönüyor.annemin bir anlık ihmali ile tecavüze uğramam aynı anlama geliyordu.daha hiçbirşeyden anlamayan 6 yaşındaki ben ve beni seksi bir tema görüp tecavüze yeltenen o sapık.ne olduysa oldu o gün.hayatımı değiştiren o olay bir anlık ihmalin sonucu ile oldu,beni hiç ihmal etmeyen annem ne olduysa o gün ben ihmal etti.o günün akşamı sıradan bir akşam değildi.artık erkekliğini odunlukta bırakmış,hürriyeti elinden alınmış,bir tercihe zorlanmış bir hırpani beden vardı.annem durumu farkettiğinde benim içinde onun içinde iş işten geçmişti.yapacağı tek iş bunu ölene kadar saklamaktı.öylede yaptı bu sırrı babam haric herkesten sakladı.içine düştüğüm kuyunun ne kadar derin olduğunu bilmeyen ben,tecavüz sonrası verilen parayı bir ödül olarak kabul etmiştim.herhalde bu  doğruydu dedim.nasıl düşünebilirdim ya 5 yada 6 yaşındaydım? günler ilerledikçe her kavga edişimizde annem bu olayı bir kase önüme sundu içinde bolca küfür hakaretle beraber.bu olayı benim yaptığım iddasına yeltenip kendi ihmalkarlığını çoktan unutmuştu.her sene her kavga benim annemden daha çok uzaklaştırıyordu."

Terapi odasının duvarlarında kalan bu psikolojik çığlıklar psikolog ve danışanı belli bir aşamadan sonra toplumsal bir haykırışa zorlamaktadır. Çocukken taciz ve tecavüz mağduru yada anne babaların yarattığı duygusal istismarlarının mağduru olan bireyler yıllarca süren suskunluklarını haykırmak için çabalamaktadırlar.

Son dönemde medya dünyasında sürekli olarak eşcinselliğin normalleştirilmesine yönelik çabalar gören gözlere aşikardır. Psikoloji giriş kitaplarında insan tanımlanırken " biyolojik, psikolojik, sosyolojik " bir varlık olarak ifade edilmektedir. Eşcinsel Derneklerinin çabaları ile eşcinselliğin genetik olduğuna yönelik  sözde bilimsel açıklamalar sık sık dile getirilmektedir. Bu metinlerde eşcinsellik söz konusu olduğunda insan " biyolojik ve sosyolojik " bir varlık olmaktadır.
Biyolojisi insanı eşcinsel yapmışsa, psikolojik süreçler dikkate alınmadan eşcinsel bireyin sosyal hakları gündeme getirilerek sosyolojik bir örgütlenme çabaları sarfedilmektedir. Aileler ergenlik döneminde kendileri için sarsıcı bir gerçekle karşılaştıklarında yıkılmaktadır. Çocuklarının eşcinsel olduğunu öğrendiklerinde kendilerini elleri kolları bağlanmış olarak çaresiz hissetmektedirler. Eşcinsel Terapi konusunda yeterli kuruluş ve yayın olmadığı için ilk adres genelde Eşcinsel Dernekleri olmaktadır. Bu derneklerin kapısını çalan aileler bir acı gerçekle karşı karşıyadırlar. Buradaki sözde yetkili ve yetkin kişiler eşcinselliğin tedavisinin olmadığını ve bunun doğal bir yönelim olduğunu ifade etmektedirler. Moral yitimi yaşayan ailelere bu durumu kabullenmeleri önerilmektedir.

Onarım Terapisi kitabının türkçeye tercümesi ile bu alanda çığır açan Kaknüs Yayınları, toplumsal anlamda bir birikime vesile olmuştur. Eşcinsel bireyler eşcinselliğin psikolojik kökenli olabileceğini belki de ilk defa düşünmeye başlamışlardır. Bu çizgide sessiz sedasız bir dönüşüm başlamıştır. Eşcinseller için bir umut ışığı yanmıştır. İçsel bir karanlığın içinde yürümek zorunda kalan eşcinseller bu ışıkla psikolojik destek arayışlarına yönelmişlerdir. Bu yöndeki terapi deneyimlerimiz arttıkça bu konunun önemini duyurma arayışlarımız başlamıştır. Onarım Terapisi kitabının başlattığı sürecin devamı olabilecek nitelikte Eşcinsel Terapi deneyimlerimizin kitaplaşması hem eşcinsel bireyler hem de aileleri için sağlıklı bir başvuru kaynağı olabilir. Böylece kendi kültürel dokumuzdaki psikolojik bozukluklar örneklendirilmiş olacaktır. Eşcinsel Terapi konulu kitabımızı okuyacak olan anne babalar ister istemez kendileri başka açılardan da sorgulamak durumunda kalacaklardır.

Kitabımıza düşündüğümüz isim " Tanrı'yı Affeden Erkekler & Eşcinsel Terapi "

Kitap özetle eşcinselliğe çözüm önerisi;

Kendileri ile yoğun çatışmaları olan bireylerin bu sorunlarının psikolojik kökeni genellikle babalarına duydukları kızgınlık,öfke ve nefrete dayanmaktadır. Çocuklukta baba otoritesi ile çatışan kişiler ergenlik döneminde varlıklarının anlamlarını sorgularken; Tanrı'ya da bir kızgınlık, öfke ve nefret duymaya başlamaktadırlar. " Neden beni böyle yarattın yada neden beni korumadın? " sorularının cevabını bulamamaktadırlar. Böylece
kendilerine yönelik bitip tükenmez kaygıları arttıkça artmaktadır.

Eşcinsel Terapi süreçlerinde babalarına yönelik bilinçaltı duygu ve düşünceleri ile yüzleşen bireyler; babalarını affetmeyi deneyimlemektedirler. Kendileri için çok zor olan bu süreci başaran danışanlar Tanrı'ya olan sitemlerini yeniden gözden geçirmektedirler. Geçmişte suçladıkları ve hesap sormak istedikleri Tanrı ile içsel olarak barışmaktadırlar. Bu süreç çözüm için nirengi noktası olmaktadır. Baba ve Tanrı ile barışan birey Kendisini de affederek kişiliğini ve kimliğini yeniden yapılandırmaktadır.

https://www.habervakti.com/tanri-yi-affeden-erkekler-escinsellikten-kurtulmak-mumkun-mudur-makale,1374.html



3497
Medya / BIG Partisi eşcinsellik dersine karşı çıktı
« : 17 Ağustos 2011, 07:04:10 ös »
BIG Partisi eşcinsellik dersine karşı çıktı

Almanya'da göçmenler tarafından kurulan Yenilik ve Adalet İttifakı (BIG) adlı parti, Berlin eyalet hükümetini oluşturan Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Sol Partili politikacıların, okullarda 1. sınıftan itibaren eşcinsellik konusunda ders verilmesi istemine karşı çıktı

Berlin'de 18 Eylül'de yapılacak eyalet meclisi seçimleri için BIG partisinden milletvekili adayı olan üç çocuk babası İsmail Özkanlı, "Berliner Kurier" gazetesine yaptığı açıklamada, bu dersin verilmesi durumunda, ailelerin çocuklarına değerler konusunda verdiği eğitiminin etkisinin ortadan kalkacağını belirtti.

Özkanlı, seçimlerde BIG partisi olarak meclise girmek için şansları olduğunu da ifade ederek, Türk ve Arap kökenli seçmenlerin sandık başına gitmesinin sağlanması durumunda yüzde 5'lik seçim barajını aşabileceklerini savundu.

http://ha-ber.net/index.php?option=com_content&task=view&id=13966&Itemid=0

3498
gokkusakgok@mynet.com

Aşk güçlü kadınların işidir. Oyunu kuralına göre oynar, kendi isteklerinizin esiri olmazsanız, ilişkiyi dizginlerin ele alınması gereken bir at yarışı olarak görmezseniz ancak başarıya ulaşırsınız.
Şimdiye kadar hep sığınabileceğim liman gibi gördüğüm sevgilimi listeme baktığımda hepsinin şimdi dönüp bakmayacağım erkekler olduğunu rahatça söyleyebilirim. Birçoğu dönmeyi denedi, 3 gün öncesinde hayatımızın vazgeçilmezi olan Facebook denilen siteden bir girişimde bulundu eski sevgililerimden biri. Hissettiğim tek şey umursamamaktı ve itiraf ediyordum bir çeşit zafer kazanma duygusuydu, ama bu zafer geri dönmeme veya etkilenmeme gücümün verdiği bir zafer, ve tabii ki az da olsa bir kadın içgüdüsü olan evet işte döndü bana ama ben yüz vermedim zihniyeti. 2010 ekim ayının sonunda da biten bir ilişkim yüzünden gelmiştim size, halbuki o ilişkinin içinde neler varmış; ağbim, babam, annem, kendim, cinselliğim, gururum, güvensizliğim, güçsüzlüğüm, ve bir çok şey.
Peki şimdiki durum nedir diye sorguluyorum. İlk defa başlayan bir ilişkimi değerlendiriyorum aslında, aynı zamanda karşımdaki insanı da değerlendiriyorum. Bundan önce kollarına atladığım, kendimi bıraktığım adamlara yaptığımı yapamıyorum, tam tersi sarmalanmak istendiğimi hissettiğim anda o zincirlerden kurtulmaya çalışıyorum artık. Yaklaşık 1 ay oldu bu ilişkiye başlayalı ve ben hayatımda ilk defa bir erkek arkadaşıma, sert bir mesaj attım, kaba bir tabirle posta koydum ve 1 gün boyunca mesaj yollamadım ve aramadım. Bu tabii ki bir mağrifet değil, ama bu benim yapmak istediğim bir şeydi, bir sefer de ben sinirleneyim, ben telefon açmayayım, ben alttan almayayım diye düşünürken bun yapma fırsatı elimde geçti. Eski sevgilisinden rahatlıkla bahseden bir erkeğe haddini bildirmek gerekiyordu, yargılamak bir kul olarak bana düşmez belki de, ama içimden böyle davranmak geldi. Ben oturup eski sevgililerimle olan iyi veya kötü anılarımı anlatmıyorum, evet bazen laf arasında geçebilir, ben bir sevgilimle de şöyle yapmıştım gibi bir cümle, ama
‘bir erkeğin evinden çıkan eski sevgilisine ait olan ojeyi babası sorduğunda ev arkadaşına (erkek) ait olduğunu söylemesi bunu dalgaya alması ve facebook denilen tuvalete gittiğimizi bile neredeyse yazacağımız sitede ilan etmesi’. He bir de bunu pişkin pişkin yeni sevgilisiyle paylaşması
bana sıradışı geldi açıkçası. Bunu ilan etmesi önemli değil, önemli olan buradaki içerik. Eski sevgiliniz bir zamanlar sizin evinize girip çıkıyor, ondan kalma oje geçiyor babanızın evine hah hah babacığım ev arkadaşımın tabii diyorsunuz, ve bunu yeni sevgilinizle çok komik bir şeymiş gibi paylaşıyorsunuz. Hemen ipe götürmeyelim bu erkeği, alternatifleri düşünelim:
1.   Olaydaki erkek gerçekten masumdur, oje çıkıvermiştir bir yerder, kız facebooktan bu olayı görüp hesabı sorunca dürüst davranmak istemiştir
2.   Olaydaki erkek, eski sevgilisi ile ilgili bazı duyguları henüz bitirememiştir, belki de unutmak için yeni kız arkadaşı ile birliktedir
3.   Bu erkek çok rahattır, ee ne olmuş yani, o eskisiydi sen yenisisin ne kıskançlık yapıyorsun şimdi diye düşünerek bunu söylemiş olabilir

Olaydaki kızı yani beni en çok rahatsız eden ciddiyetsiz bir tavırla bunun deşifre edilmesi, erkeklere bazı şeyler serbest mi, aldatmak, evinden oje çıkması, kadına ait bir kıyafet çıkması, neden bunlar çıktığında çapkın oğlum benim, aynı benim gençliğim gibi yorumlar gelir anne ya da babalardan,hatta daha çok babalardan. Bu olaydaki baş karakter bir kız olsaydı, utançtan yerin dibine girer ne yalan söyleyeceğini şaşırırdı herhalde, erkek arkadaşının bir şeyi çıksa evden. Hemen kötü kız olurdu galiba. En azından benim ailemi göz önüne alırsam böyle davranırladı.
Gelelim bu olaydaki kızın ne yaptığına. Bundan rahatsız olduğunu anlatan bir mesaj yazar, ve ne tesadüftür ki o akşam aralarında buzdolabında gibi bir konuşmalar geçer, kız sabah kalktığında sevgilin olduğumu hissetmek istediğini ona göre samimi cümleler duyana kadar konuşmamak istediğini söyler, ve kızın hayatında ilk defa olan şey gerçekleşir, bu tavırdan sonra hiç mesaj gelmez, kız da mesaj atmaz. Bu kadar zor mu bazı şeyleri anlamak, çok mu kalın kafalı hayatıma giren erkekler de akıllarına girmiyor bazı şeyler, rahatsız olduğum şeyi söyleyemeyeceksem hayatımdaki insana, bir şeyleri paylaşamayacaksak, nasıl gidecek bu ilişki, ne konuşacağız, sürekli cinsel obje olarak mı hayal edeceğiz birbirimizi. Bu yazıyı psikolojiden uzak biri okuduğunda büyük ihtimalle, PDR ya da Psikoloji okuyan biriyle birlikte olmanın zor olduğunu düşünür hele ki bu bir kadınsa. Ama mesele sadece bu değil, ben bu ilişkinin terapistliğini yapmıyorum. Kadın kimliğimle ilişkimin ciddiye alınmasını, saygı görmesini istiyorum, sadece eski sevgili anıları anlatmak da değil konu, bir ilişki yaşamak, amaan buldum nasılsa birini yanında göbeğimi de kaşırım, en bakımsız halimle de dolaşırım rahatlığımı veriyor, yoksa tam tersi, hem kendinizi, hem karşınızdakini incitmeme adına bazı şeyleri hoş görme, ince düşünüp konuşma gibi sorumluluklar mı veriyor size. Bana açıkçası bu 2. Alternatifi veriyor. Evet kendim gibi davranmaya çalışıyorum, ama bunun yanında aklıma her geleni, canımın her istediğini yapmıyorum, yapmanın da doğru olduğunu düşündüm. Şimdiye kadar 1 gün süren bu sessizlik ne kadar sürer bilmiyorum ama, kırgınım ve bu konuda anlaşılmayı ve daha itinalı davranılmasını istiyorum. Ve bu sefer cesurum, en kötü ihtimali düşünüp, bu ilişki bittiğinde benim başarısızlığım değil, aksine onun korkaklığı olacak, çünkü ben biliyorum ki en güçsüz olduğum anda bile aslında içimde kendime olan bir güven besliyorum ve oldukça yüksek bir güven bu. Çünkü ben şanslıyım, öğreniyorum, evet belki yanarak öğreniyorum, görüyorum sadece bakmıyorum, ama yolumu buluyorum, ama bu dünyada bir şeyleri duymaktan korkan, kendisiyle yüzleşmekten korkan, geçmişinde yaşayan, kötü tecrübeleri yüzünden hep başkalarını suçlayan çok fazla insan var, hatta bir kısmı burnumun dibinde. Bu işe yarıyor mu peki, yarıyor olsaydı şu an onlar çok farklı durumda olurdu, ve ben düşündüklerimi savunmaktansa, şu an o çocuktan çoktan özür dilemiş ve lütfen bir daha bu olmasın gibi yakarışlarda bulunacaktım.
Bir yandan da egoma mı yeniliyorum diye düşünüyorum. Bunu anlamanın en iyi yöntemi aslında bu olayı karşılıklı konuşmak, ama karşımdaki insan henüz buna hazır değil belki de ya da yüz yüze konuşmayı bekliyor, bunu zaman gösterecek. Ama bildiğim şu ki istediğim, beklediğim şeyden oldukça eminim. Doğru veya yanlış, iyi veya kötü ama bir şey istiyor bu kız, bir şey bekliyor, bir derdi var ve bunu açıkça anlatıyor. Köle değil artık, efendisine hizmet etsin, ilişkisi bitmesin diye uğraşmıyor, o kadar umarsız ki hatta bu konuda neredeyse biterse bitsin, kaybeden o değil, bu kızı kaybettiği için o üzülsün dedirtecek neredeyse.
Bir insanı tanımak sonra hoşlanmak ve en son sevmek diye tanımladığımız süreç bu belki de, böyle şeyleri tecrübe etmek bazı anlarda dert ya da eziyet değil bir lütuf gibi geliyor. Bunu yaşayarak keşfettim ne istediğimi. Bugün kendimi tebrik ediyorum, cesaret göstererek yaptığım şeyden ve bunları bu sayfaya dökebilmekten dolayı.

3499
 
GÜNEŞİ GÖREBİLECEKMİYİM!!!

Merhaba ben izmirden yazıyorum

Eşcinsellik denen acımasız hastalıktan kurtulmak için bir ışık gördüm sanki 28 yıldır bu mağarada yaşıyorum tek ışık görmedim her hamlemde canım yandı tarifsiz acılar çektim gücüm kalmadı aslında tek gerçek ölümün gerçekliyi ama yaradılanın buna hakkı yok çünkü cennet ucuz deyil cehennem lüzümsuz deyil bu bir dehşetli imtihan başarı imkanı varmı bilinmez ama başaranın mükafatı çok yüksektir eminim... çünkü erkeklerin kadınlarla her türlü münasebeti önlenmiş yaratıcı tarafından erkeklerinde öyle ya peki biz erkek bedeninde kadın olan ruhlarımız bu azaba nasıl katlanacak kimdir bana haram olan hiç birşey hissetmediyim kadınlarmı yoksa en derin hisleri hissettiyim erkeklermi peki kime sorabilirim ? benim asla başımı okşamamış elimi hiç tutmamış sürekli şiddet ve yasaklarla herkesden hemcinslerimden beni koparmış benden uzak durmuş onu hiç tatmadan bana modellik yapması gereken erkekliyi öğrenmem gereken babamamı yoksa benim kadınsı davranışlarımı gördükleri halde beni kendi işlerinde kullanan onları taklit etmeme bile aldırmayıp gülüp geçen birlikte büyüdüyüm iki ablam ve anneme mi yoksa bana yasak olan sokağa her çıktığımda karı gibisin topsun kız gibisin sen karısın sözleriyle beni sürekli aşşağılayan sokağımdaki büyük küçük çocuklaramı...bende bilmiyorum kime soracağımı çocukluğumun bana sunduğu bu hislerle ergenliği adım attım potansiyel var nasıl olsa herkes seninle bunu yapmak istiyor korku endişe ve koşulların müsait olduğu bir ortam ve ben içindeyim... askere kadar babamın ve ailemin baskısı hiç dinmedi zaten olan olmuştu artık erkekler benim için sadece cinsellik değil aşktı hemde ne aşk asla olmayacağını bidliğim halde kurduğum hayaller her aşk da çektiyim tarifsiz acılar bir gün ortaya çıkacakmı endişeleri ve ayakta durmak bu acımasız hayatta evet ben eşcinselim ama bunu ben istemedim bundan sonraki hayatımın devamında bu olmak istemiyorum...(Allahım ya beni bu dertten kurtar ya canımı al yada buna karşı bana güç kuvvet ver bu hataya düşmek istemiyorum senin karşında boynum bükük günahkar bir kul olmak istemiyorum sana inanıyor ve sadece sana güveniyorum) ben hüseyin bey için ışık dedim umarım o ışık beni bu mağaradan kurtarır bu hafta randevusuna gidicem devamını burdan payşalıcam...




1.Terapim

İzmirden istanbul otobüsüne bindim bende sadece umutsuzluk ve merak var bu duygularla istanbul yolundayım uykusuz bir gecenin sonunda  mecidiyeköy meydanındayım erken gelen otobüs nedeniyle randevuya daha çok var bu zaman zarfında önce hüseyin hocanın ofisinin yerini saptadım sonra kahvaltı yaptım ve bir kaç kitap aldım 'aşkın gözyaşları şems ve mevlana' artık o saatin gelmesini bekledim nihayet saat geldi ve ben içerdeydim msn den soğuk olan telefonda resmi olan adamın aslında karşımda gülümseyen 3.ifadesini gördüm evet buyurun başlayalım dedi ve zaten ben uzun zamandır hazırdım bu konuşmaya ne varsa döktüm önüne önce kapatmam gerekenler vardır düşünceside kalktı kafamdan güven vardı o yüzünde dahasıda umurumda deyil artık herşeyi göze aldım sadece acılarım ve umutsuzluklarım son bulsun artık kimse canımı yakmasın istiyordum en başından başladım anlatmaya çocukluğumdan aslında o günlere dönmüştüm daha çok küçüktüm ve tertemizdim sonra ailem başta benim bu olmamda %90 payı olan babam ve diğer aile ve çevre faktörleri (hepsine hakkımı helal ediyorum...ben bu dünyada bunun acısını bukadar çekerken onlar öbür dünyada bunun hesabını veremezler)sonra konuşmalar devam etti hüseyin hoca bir yandan not tutuyordu A4 kağıdına kocaman isimler yazıyordu bende aşk çok sağolsun sıkılmadan dinledi sonra bir ucundan yakaladı ruhumu farkındamısın aşık olduğun cinsel arzu duyduğun kişilerin ortak bir noktası var sonra kafamda bir şimşek aslında evet öyleydi hepsinin ortak yanı aynıydı 'sorunlu,ezik,çaresiz beni umut olarak gören ve benim yardımımla ayağa kalkan sonra ayakda durmayı öğrenince benden uzaklaşan beni kullanan benim onlara karşı olan çaresizliğimi anladıkca daha çok canımı yakan ve benden uzaklaşan kişiler bendeki etkiside onlar kaçtıkca bendeki aşk cinsel arzu dayanılmaz hale gelmesi sonra ard arda gelen hatalar bu mana kafamda inkişaf edince suratımda saçma bir gülümseme belirdi demekki gerçekten ben hastayım böyle doğmadım ve böyle ölmemeliyim sonra o ses duyuldu evet toparlayalım isterseniz sonuç belliydi bir kaç tavsiyede bulundu hüseyin hoca sonra oradan ayrıldım harika hissettim kendimi camiye gittim öğlen namazımı kıldım ve bolca dua ettim Allahım benim durumumda olan herkese sabır güç kuvvet versin 2. terapiye nezaman gideceyimi bilmiyorum ama mutlaka gidicem gidince burda tekrar paylaşıcam Allaha emanet olun...

3500
Genel Tartışma / Yalnızlığın Keşfi / Paul Auster
« : 03 Ağustos 2011, 12:53:14 öö »
Paul Auster, Yalnızlığın Keşfi.   
         
   
“Baba öldüğü zaman, diye yazar, oğul hem kendi babası, hem kendi oğlu olur.” Yıllarca başucu kitabım olan romanın, Görünmeyen bir Adamın Portresi adı verilen birinci bölümü yazarın babası ile ilgili anılarına ayrılmıştır. Büyük bir sarsıntının ardından oturur masanın başına Auster, babasını yitirmiştir ve en sarsıcı romanını yazar. Bir anı romandır bu. Duru, net, içe oturan cümlelerle doludur. Romanın sayflarında karşımıza çıkan bu katıksız cümleleri okurken, dönüp dönüp kendi geçmişize gitmemek neredeyse imkansızdır.

Yalnızlığın Keşfi bir anı-romandır ve  Paul Auster’i meşhur eden kitap olduğu söylenir. “Bir gün bir yaşam vardır. Bir adam, örneğin, sağlığı yerinde, yaşlı bile değil, hiç hastalık geçirmemiş. Her şey eskiden olduğu gibi, bundan sonra hep olacağı gibi... Sonra ansızın ölüm geliverir. Adam yavaşça iç geçirir, oturduğu yere yığılır. İşte bu ölümdür.”

Babasını yitirdikten sonra yalnızlığın kara deliklerinde kaybolan Auster, oradan çıkmak için oturur ve babasının yalnızlığını yazar. Başka birinin yalnızlığına girmenin olanaksız olduğunu bilerek. Gene de bu yalnızlığı anlamak zorundadır, kendi yalnızlığının ipuçları da oradadır çünkü, babasını anlamaya başlamak kendi yaşamını anlamaktır.

Baba-oğul, resimler, ölmüş bir adamın eşyaları. Yaşarken yok olan bir babayı bulmaya, şurda burda ele geçirdiği küçük parçaları bir araya getirme yoluyla babasının yaşamını, dolayısıyla da kendi yaşamını açıklamaya gayret eder yazar. Okurken içimizi kaskatı eden anılardır bunlar.

“İlk anım: Babamın yokluğu” diye yazıyor Auster. Varken de dalgın, ilişkiye giremeyen, dünyayla iletişim sorunları olan bir babadır onunki. Dışarı tükürmek için arabanın camını indirmeyi unutacak kadar dalgındır babası. Penceredeki tükürük ve camdaki tükürüğün aşağı kayışını izleyen oğulun duyduğu sınırsız sevinç. Yazdıkça karanlığa gömülen baba. “Bana öyle geliyor ki, bir şey anlayacaksam, karanlığın bu imgesini delmek ve dünyanın mutlak karanlığına girmek zorundayım.”

Yalnızlığın Keşfi’ni tek tek bu nefis cümleler tutar ayakta. Auster’ın insanın yalnızlığının derinliğine ulaşmak için tutunduğu cümleler. Kuşkusuz ölümle ilgili, çocuklukla ilgili sarsıcı pek çok bölüm yakalanabilir romanda. Beni en etkileyen cümleye gelince, “Belki de asıl önemli olan bu işte: Ortada görünenle yetinmeyip insanca duyguların özüne inebilmek”; Van Gogh’un bir mektubunda, ressamın “Herkes gibi ben de  aile, ve arkadaşlık, sevgi ve dostça ilişki gereksinimi duyuyorum. Bir yangın musluğu ya da lamba direği gibi taş ya da demirden yapılmadım ki!” itirafını okuduktan sonra yazar Auster müthiş cümleyi.
Babasını kaybetmiştir. Ölüm yalın ve direktir. Artık itiraf zamanıdır. Ölümün sonuçlarını da böyle süssüz, yalın cümlelere anlatır Auster.
Ne kadar çok itiraf edersek o kadar iyidir!

Avrupa’da kendi memleketi Amerika’dan daha meşhur olan Auster, gerek insanın kendine karşı savaşını anlattığı “Yükseklik Korkusu”nda, gerek “New York Üçlemesi”nde okura sürükleyici, ufku geniş hikayeler sunar o maharetli kalemini konuşturarak. Ama “Yalnızlığın Keşfi”’ndeki derinlik başkadır.
Yalnızlığın derinliğidir ne de olsa bu.

İkinci bölümde yazar, masallar ve kutsal kitaptan metinler üzerinden kendi babalığını sorgular. Pinokyo, Yunus’un Masalı,
Binbir Gece Masalları. Pinokyo ve babası Gepetto’nun öyküsünün oğluyla kurduğu ilişkide özel bir yeri vardır. Masalı oğluna okurken kendi kendine sorar Auster: Gerçek bir evlat olabilmek için insanın denizin derinliklerine dalıp babasını kurtarması gerektiği doğru mu?
Defalarca okunan bir masal ve yine defalarca okunan bir kitap, “Yalnızlığın Keşfi”. Kitabı ilk okuduğum tarihte oğlum henüz doğmamıştı. Daha sonraları, iki üç yaşında bir oğlanla şehirde gezinirken, bazen Auster’ın sayfalarında geziniyor gibi oluyordum. Çocuğun hafızası, çocuğun masalları. Oğlum aradan altı ay geçtiği halde annesinin arabayla duvara çarptığı yeri hatırlıyor “Anne bumm” diyerek, duvarın önünden her geçişimizde unutmadığı bu ana geri dönüyor, beni de kitaba döndürüyordu.

Oğlunun hafızasının keskinliği dehşete düşürür zaman zaman Auster’ı. Babasının unutur sandığı hiçbir şeyi unutmuyordur aslında çocuk. Hatırlıyor ve gerçekle başa edebilmek için babasının öyküler anlatmasını istiyordur. “İnsanın gece düş görmezse delireceği söylenir. Aynı biçimde, bir çocuğa düş dünyasına girmesi için izin verilmezse, o çocuk gerçekle asla başa çıkamaz” diye yazar bu anı-romanda Auster. Arkasından, Karamazov Kardeşler’den o muhteşem yorum cümlelerini alıntılar: “Gerçeği ele geçirmek için gerekli olan acı birikimini oluşturmakta çocukların çektiği acılar kullanılacaksa, önceden söyleyeyim ki gerçeğin tümü bile böyle bir bedel ödemeye değmez.”

Böylece bir metin ötekine ulamlanır, bir kitap ötekine uzanır. İnsanın içinden, baba-oğul temasını açmışken, “Sonsuzluğa Nokta”dan, her okuyuşumda tekrar hayran olduğum, “bir baba yaratmak” bölümünü aktarmak, babasının gölgesi olmaktan kurtulmak için şehre kaçan adamın öyküsünü anlatmak geçer. Ama gelin, Hasan Ali Toptaş’ın bu yetkin eserinden ilerde tek başına söz edelim. Burada ise sözü tekrar yalnızlığa verelim.

Masalların öykülerini kendi öyküsüyle içiçe örerken, Anı Kitabı adını verdiği ikinci bölümde, Binbir Gece Masalları’nı şöyle özetler yazar: Konuş ya da öl. Konuştuğun sürece ölmeyeceksin.
Yalnızlığın Keşfi’ni ise biz şöyle özetleyebiliriz. Oku. Okuduğun sürece ölmeyeceksin.

http://www.gonulkivilcim.com

3501
Genel Tartışma / Babaya Mektup (Franz Kafka)
« : 02 Ağustos 2011, 07:28:43 ös »
Babaya Mektup (Franz Kafka)

“…beni kıskıvrak yakalayan şeyin, sana dokunması bile gerekmez ya da tersi; senin için masumiyet olan şey, benim için suç olabilir ya da tersi; sende hiçbir etki yaratmayan şey, benim mezarım olabilir.” (s:55)

Kafka’nın Babaya Mektup’u 1919′da yazılmış, yazıldıktan 30 yıl sonra, 1950′lerin başında arkadaşı Max Brod tarafından gün yüzüne çıkmış bir eser. Bir oğul’un babaya söylemek istediği ama söyleyemediği bir iç döküş, kendini ifade etme… Varlığın var’dan çok hiç’e yaklaşmasındaki etmenlerin Kafka tarafından mümkün olduğunca objektif bir üslupla yazıya dökülmüş hali.

Babayı değerlendirirken, onun her hareketini ol’duğu insan olmasının nedeni olarak görme vardır bu mektupta. Bu ol’uşun iki temel nedeni olarak, babasının eğitimini ve kendi itaatkârlığının sonucunu gösterir. Ezik, korkak, silik, zayıf, ürkek, kararsız, huzursuz… bir karakter olarak kendi tahlilini yapan Kafka’nın kaygısızlığa ve soğukluğa yönelmesinin ardındaki asıl neden, Baba korkusu’dur.

Sadece ruhsal özellikleriyle değil, fiziksel özellikleriyle de(s:18-19) oğlunu ezen bir babadan duyulan korku. Çocuk Kafka’nın bu korkusuyla Kafka, dünyasını üçe böler: “benim, yani kölenin, yalnızca benim için icat edilmiş ve üstelik bilmediğim bir nedenle asla tümüyle yerine getiremediğim yasaların boyunduruğu altında yaşadığım bölüm, sonra senin, yöneterek, emirler yağdırarak ve bunlara uyulmadığında öfkelenerek yaşadığın ve benimkinden alabildiğine uzak bir ikinci dünya ve nihayet tüm diğer insanların, emirler ve itaatten bağımsız, mutlu yaşadıkları üçüncü bir dünya.” (s:22-23)

Baba korkusunu yenmenin çözümü: Kaçış.

Kaçmak… Evlilik bile bu kaçma girişiminin bir sonucudur. Çünkü evlilik, babayla denk olma, onun otoritesine ve haklarına sahip olma… şeklindeki bir mantıkla -istememesine ve bunun da kararsızlığını yaşamasına rağmen, sırf evlenmek için- evlenerek bir yarayı kapama girişimi anlamına gelmektedir. Aslında onun çocukluğundan kazandığı bir savunma mekanizması olan kaçış’ın olgunluk döneminde evlilik olarak somutlaşmış halidir bu.

Kardeşi Elli’nin evliliğiyle(s.38) babasıyla arasındaki savaşı kazandığını düşünmesi, kendisinde de evlilik fikrinin bir tür savaşı kazanma, özgür olma… anlamına geleceği düşüncesine neden olur: “Gerçekte evlilik girişimleri, senden kaçmak için en görkemli ve umut verici çabaya dönüştü, ne ki ardından gelen başarısızlık da aynı ölçüde görkemli oldu.” (s:53)

Oysa istediği evlilik değildir. Ki babası, Kafka evlenmek istediğinde -mantık evliliğidir bu- kendisini eleştirince babasına kızma nedeni çok farklıdır. Sorun, babasının kızı reddetmiş olması değildir; Kafka’yı üzen, babasının kendi karar erkini ezmesi, aldığı kararı beğenmemesi, kendisini -bir kez daha- bir hareketi yüzünden eleştirmesidir. Evlilik, bağımsızlaşmak anlamına gelse de, evlenmemesinin ardındaki tek suçlu babası değildir ve farkındadır kendisi de bu durumun. “zihinsel açıdan evliliğe yatkın olmamak”(s:60)tır asıl neden ve bu çözümün/evlilik, aslında kendi içindeki tutarsızlığını da belirtir.

Yazmak bile bu kaçış’ın (s.62-63) sonucudur aslında; yazmak, özgür olmaya çalışmaktır.

“Yazdıklarım seninle ilgiliydi, orada senin göğsünde yakınamadıklarımdan yakınıyordum yalnızca.” (s:48) der -bu mektubu yazdığında, üç eseri yayımlanmıştır- ve burada henüz özgür olamadığını belirtir. Yazma ediminin temelinde dahi babası vardır, babadan kaçmak, özgür olmak… olarak belirtse de nedenlerini, aslında babası tarafından onaylanmak isteminin dışavurumudur bu.

İlginç olansa bu baba-oğul ilişkisinin güçlü-güçsüz, ezen-ezilen, otorite-çalışan, bürokrasi-halk… gibi Kafka’nın en önemli konularına ve karakterlerine-edilgen, değersiz, başarısız…- bir temel oluşturmasıdır. Özellikle babasının yanında çalışanları ezmesi ve zalimliğini(s.35) aktardığı bölüm, baba figürünün; otorite baskısını anlattığı romanlarının ardındaki temel neden olduğunu göstermektedir.

Mektubun sonunda babasının kendisine verdiği cevabı hayal ederek kendi sorularına, değerlendirmelerine, kendi bakışına cevap verir. Ama babasının bu savunmasına verdiği cevap neredeyse mektubun geneline yayılmış olan fikirdir:

“Beni sen böyle eğittin.”

Baba-oğul çatışmasının, onaylanmak istenen oğulun, oğlunu seven ama bunu gösteremeyen bir babanın, sevgisini göstermekten çok eleştiren, kendi yaşadığı zorlukları yaşamayan ve bunu devamlı çocuklarının yüzüne vurarak kendi yaşadıklarıyla çocuklarını ezen bir babanın anlatımı Babaya Mektup. Aynı zamanda kendi kişisel hikayesini yaşadığı döneme aktaran/uyarlayan ve tespitleriyle kendisinden sonraki kuşakları etkileyen ve hala etkilemeye devam eden bir yazarın biyografik özellik gösteren eseri.

Babası olmasaydı Kafka olur muydu?

Babası olmasaydı Kafkaesk roman dediğimiz tür doğar mıydı?!

Babası olmasaydı günümüzde dahi kendimizi öyle hissettiğimiz Kafka karakterleri olur muydu?…

Her olayın bir sebebi bir de sonucu vardır ve sebepler sizi üzerken, kırarken… sonuçlar tam tersi olabilir. Sizin kaybınız başkalarının kazancı olabilir. Sizi kırıp inciten başkalarına ders olabilir… ve yazıya dökülen hayatınızın şifreleri, değeri yıllar sonra anlaşılan ve hiç tanışmayacağınız insanların hazinesi olabilir… Hayatın ironisi olmalı bu.

Kafka’nın Babaya Mektup ve Milena’ya Mektuplar’ını okuduğumda soğuk, uzak ve yazar Kafka, yaşayan kanlı canlı insana büründü; hayatımdaki en önemli ve değerli insanlardan biri haline geldi. Milena’ya Mektuplar’ın kimi yerinde kendimi Kafka gibi hissettim, aslında o, benmişim gibi hissettim. Yalnızlığı, rahatsızlığı, zaafları, güçsüzlüğü, beklentileri… Uzaktan görünen ulaşılmaz, soğuk fildişi kulenin aslında yalnızlıkla ve hayal kırıklıklarıyla örülü dünyasında onun güçsüzlüğünü ve hastalığını ve bunun asıl nedenlerini o kadar derinden paylaşıyor ve o kadar iyi biliyorum ki… Şimdi geriye ondan bir ya da iki eser kaldı okumadığım, onlar da tamamlandığında, başa döneceğim, özellikle kendi yaşamına dair kelimelerin, hislerin, dünyanın olduğu yapıtlara: Babaya Mektup’a ve Milena’ya Mektuplar’a.

Milena’ya Mektuplar hakkında da bir şeyler yazar mıyım, henüz bilmiyorum…

 
Suzan Nur Başarslan

Franz Kafka, Babaya Mektup, Can yayınları, çev. Cemal Ener, 3.basım.

3502
Medya / Digitürk'e Eşcinsel Evlilik Cezası
« : 02 Ağustos 2011, 04:20:17 öö »
Digitürk'e Eşcinsel Evlilik Cezası
Eşcinsel Evlilik Töreni Yayınlayan Digitürk'e Ceza Geliyor.


RTÜK, ''Sex And City 2" adlı filmde yer alan tören nedeniyle savunma istedi. Savunma yeterli bulunmazsa para cezası verilecek.

RTÜK, ''Eşcinsel evlilik töreni" yayınlayan Digitürk kanalına ceza için harekete geçti. Salon 2'de, 18 Şubat gecesi yayınlanan ''Sex And City 2" adlı filmde yer alan eşcinsel evlilik töreni nedeniyle savunma istendi. Savunma yeterli bulunmazsa para cezası verilecek.

Gazeteport'un edindiği bilgiye göre RTÜK'ün son toplantısında filmdeki eşcinsel evlilik töreni değerlendirildi. 17 dakikalık bölüm, ''Genç ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyici" nitelikte bulundu. Karara üyeler Korkmaz Alemdar, Hülya Alp ve Esat Çıplak karşı çıktı.

''EŞCİNSELLER DE BİRLEŞMELİ"

RTÜK Başkanı Davut Dursun ise, cezanın "Milli ve manevi değerler ile Türk aile yapısına aykırılıktan" verilmesini istedi ve şöyle dedi:

''Kuşkusuz kendisini homoseksüel olarak tanımlayan kimselerin de yasal ve kültürel imkanlar elverdiği ölçüde bir akit dahilinde birleşmeleri mümkündür. Böyle bir durumun, olağanlaştırılarak, sunulması ise, çocuklar ve gençler üzerinde olumsuz etki oluşturacak, toplumun temeli aile kurumunu zafiyete uğratacaktır. Bu tür ilişkilerin normal gösterilmeye çalışılması, Türk aile yapısına zarar verici niteliktedir. "

Esat Çıplak ise cezaya karşı çıkarak ''Toplumsal normların dışında kalan meşruiyet dışı ilişkinin olağanmış gibi sergilenmesi rahatsız edicidir. Ancak bu yayın şifreli bir kanaldadır. Yayın içeriğinden ötürü ilgili yayın kuruluşuna müeyyide uygulamak demek, Üst Kurul'un amacını aşarak topluma neyi tercih etmesi gerektiğini dikte etmek anlamına gelmektedir" dedi.

3503
EŞCİNSEL TERAPİ

Hepimiz dünyaya gözlerimizi açtığımızda bize gülümseyen  gözlerle karşılaşırız. Annemizin kucağında Babamızın ocağında hayata tutunmaya çalışırız. Eğitim sürecimiz küçük yaşlardan itibaren aile bünyesinde gerçekleşir. Aile ortamının sıcaklığında nasıl yemek yeneceğinden, ilişkilerimizi nasıl geliştireceğimize değin sosyal kodlarımız belirlenmiş olur. Sosyal ilişkiler kurma becerimizi ailemizin değerleri ile örtüşerek geliştirmiş oluruz.  Ailenin bireyin kişilik ve kimliğinin gelişimindeki etkisi yadsınamayacak kadar büyüktür. Ailelerin bir kuşaktan diğerine geçiş sürecinde çok sayıda sosyo-ekonomik, kültürel, psikolojik  vb değişimlerde otaya çıkmaktadır.  Toplumsal dönüşümlerin temelleri öncelikle aile içinde şekillenmektedir.  Çocuk için anne sevgi baba ise güven kaynağı olmaktadır. Anne babanın kişilik yapısı psikolojik açıdan sağlıklı ise çocuğun psikolojik yapısında  ona göre olumlu gelişim gözlemlenecektir. Eğer ki anne baba duygu ve düşüncelerinde çatışmaları olan bireyler ise çocuk açısından güvensiz bir ortamda yaşamak kaçınılmaz bir yazgı olacaktır.  Sevginin ve güvenin olmadığı bir ortamda çocuğun kişilik yapısında “güç”lenme olmamaktadır.  Güç dengesi kuramayan çocuğun psikolojik gelişiminde aksamalar ortaya çıkmakta ve çatışmalı bir süreç başlamaktadır.  Anne babasından sevgi ve güven duygusu alamayan çocuklar  bilinçaltı cinsel dürtülerinde anne yada babasına  cinsel imgeler taşımaktadırlar. Psikoterapi süreçlerinin ilerleyen aşamalarında eşcinsel bireylerin yüzleşmelerinde, terapi aynasında görünen, uzak, ilgisiz yada  tersi “ aşırı korumacı “  ebeveynlerin çocuk için gerekli duygusal ihtiyaçları karşılayamadıkları gözlemlenmektedir.Suçluluk duyguları ve kaygılarla hayata tutunmaya çalışan çocuk kendi içinde kendisi ile savaşmaktadır.  Çocuklukta barışı olmayan bu savaşı gençlik çağına kadar çocuk hep keybetmektedir.  Ergenlik döneminde cinsel kimlik kazanma sürecinde kendisi ile çatışması yoğun olarak süren eşcinsel bireyler  başka erkekleri kendilerinden daha güçlü görerek onlara duygusal yatırımlar ve aktarımlar geliştirmektedirler.  Çocukken karşılanmayan duygusal ihtiyaçlar  bedensel tatmin arayışlarına yönelmektedir.  Anne sevgisi ve Baba güveni alamamış eşcinsel birey ruhsal çatışmalarını dindirmek için Güç  kazanmaya çalışmaktadır.  Kendisini suçlu ve değersiz hisseden  kişi bu gerçekle çatışmasını çözümlemek için bilinçaltı bir süreçle fantezi (hayal) kurgularına sığınmaya başlamaktadır.  Kendisinin güçsüz ruhunu;  güçlü sandığı kendicinsinde aramaktadır.  Güçsüz bir erkek olarak güçlü sandığı erkeklere olan duygusal aktarımları belli bir aşamadan sonra erotikleşmektedir. Fantezi dünyasında kendi içindeki barışı olmayan savaştan kendisini kurtaracak  kahramanını bulan eşcinsel birey zihninde kurguladığı erotik oyunlar oynamanın zevki ile hayatta belki de ilk defa bir umut keşfetmektedir.  “Kurtarıcı güç” kendisine yıllardır ihtiyaç duyduğu sevgiyi (anlayış)ve güveni (değer)kendisine verecek inancındadır.  Çocuklukta bilinç gelişiminde yaşanan savaş  ergenlik döneminde bilinçaltında fantezi çözümlemelerle bir barışa dönüşmektedir.  Fantezi yöntemi ile elde edilen bu barışın getirdiği psikolojik rahatlama ile bu “kurtarıcı güc”ü ödüllendirmek için ona erotik yatırımlar yapılmaktadır. Eşcinsel ilişkiler kurma dönemi bu süreçte başlamaktadır.  Eşcinsel ilişkilerde cinsel arzular anksiyete giderme boyutunda olmaktadır. Eşcinselliğin kimliğin yarattığı bunalım ve arayış döneminde tutkular ve arzular  tutunarak, duygusal ihtiyaçları gidermek için “aşk”la başlayan ilişkiler genellikle cinsel birleşme odaklı cinsellikle sınırlanmaktadır.  Zamanla “aşk” mağduru olan eşcinsel bireyler ;    bu fantezi (hayal) “kurtarıcı güc”ün sahteliği “gerçeği” ile yüzleşmek zorunda kalıp  depresif duyguların etkisine girerek sıkıntılı, gergin bir süreç yaşamaktadırlar. Bu ruhsal kavşakta eşcinsel birey bilinçli olarak ya iyileşme arayışı sürecine girecek yada bilinçaltı fantezi çözümlemesinde bu sorunu duygusal arayışlarını baskılayıp sadece cinsel arayışlara indirgeyecektir.  Birinci şıkkı seçen kişiler için başlangıçta heyecanlı fakat daha sonra zor bir süreç başlayacaktır. Kaygılınarak, utanarak  ve belki bir umut diyerek ama umutsuzca bir psikolog kapısını çalmak gerekecektir.   İlk terapide yoğun kaygıları nedeniyle psikologla göz teması kurmaktan kaçınan “danışan”, sürecini yani yıllardır içinde sakladığı sırrını çekinerek ve sıkılarak dili döndüğünce anlatmaya  çalışmaktadır. Zaman zaman gözyaşlarının eşlik ettiği sürecin sonlarına doğru bir rahatlama ortaya çıkmaktadır.  Terapi odasında güven duygusu oluşmuşsa iyileşme sürecine ilk adımlar atılmış olmaktadır.  Çocuklukta yaşanan duygusal yada cinsel travmalar psikologa iyileşme umudu ile anlatılmaktadır. Eşcinsel danışan büyük sırlarını içinde sakladığı ruh kutusunu açar. Yalnızlığını ve sırrını paylaşabileceği terapi limanına sığınmıştır.  Artık onun istek ve irade gemisi  fırtınası ne zaman çıkacağı hiç bilinmeyen bilinçaltı-bilinç okyanusunda yol almaya başlamıştır. Umulan iyi bir yolculuk olması ve  güvenli kimlik adasına çıkmaktır.

http://www.edirnekenthaber.com/yazar.php?id=3041  tıklayınız

3504
Genel itibariyle yazılacak çoğu şey bana göre yazılmış,ama duygusal ihtiyacı karşılanamamış her çocuğun cinsel yöneliminin de bu yönde değişeceği söylenmez.Her eşcinsel bireyin ergenlik veya öncesi dönemde aile içinde alamadığı güven ve sevgiyi başka yerlerde araması onu istismara açık hale getirdiği ve kapalı toplumlarda cinsel taciz ve tecavüzlerin gizlendiği de düşünülürse sizin bu konuda üzerinde durmamanız eşcinsel bireylerin kritik virajını göz ardı etmeniz anlamına gelir.
Biraz kendimden bahsedeyim.30 yıllık bir anne baba kavgası,pısırık bir baba ve yaptığı iş dolayısıyla sık sık şehir dışına çıkmış,yeterince sevgi görmemiş 8 kardeşin en küçüğü,Aşırı korumacı bir anne.Babanın evde olmasından memnun olmayan bir anne,sık sık babaya hakaretler.8-9 yaşlarında yaşanan aile içi ensest bir ilişki.Anne tarafından en çok değer verilen evladın beni sık sık dövmesi.Yine aynı abinin bana karşı kıskançlık krizleri.13 yaşında kapalı grup ta yaşadığım yaşadığım taciz.
Sık sık ev değiştirmeler,ilk okulu 4 farklı okulda okudum.Yakın bir arkadaş çevresi kuramadım hayat boyu.İlk okulda kızlarla muhabbetle başlayan,gittikçe erkeklerden uzaklaşan,onların iç dünyasını bilmediğimden bana çekici gelmesi değişik fantezilerle süslenince büyüsüne doğal olarak kapılıyorum.Cinsellik benim için korkudan ve yalnızlıktan kurtaran bir araç olmuştu.Heleki cemaatteki “sevgi ortamı” çok cazip olunca dini anlamda da istismara uğradım.Kendimi istismar ettim desem daha mantıklı olacak gerçekci değildim çünkü.
Tatmin duygusunun olmaması da eşcinselliğin tedavisi gerektiğini ispatlayan bir olgu.Her hayatına giren bireyi mükemmel görme arzusu zamanla onu aşağılamaya dönüşüyor onun açıklarını aramaktan onu sevmeye ve ondan ilgi almaya konsantre olamıyorsunuz hep bir telaş ve korku hakim acabalardan yaşamaya fırsat kalmıyor.Mükemmel partneri arama derdi hüsranla sonuçlanınca eşcinselliğin çoğul ilişkisini normal kabul etmeye başlıyorsunuz suçu hep onlarda arıyorsunuz.Bu suçlamalar her nedense insana ağır geliyor.İnsan kendini suçluyor daha sonra.
Benim yazacak çok bir şeyim yok;eminim sırf yazmış olmak için yazdım.Siz yorum yaz deyince,ben bütün işimi bırakıp buna konsantre oldum;aslında kaç gündür iyidim ama bu yazı yazmak işini hemencecik öyle bir kafama taktım ki sanki başka işim yok ve en iyi yorumu ben yazmalıyım gibi düşündüm ,hoca yorumumu beğenmeli kesinlikle
Bu ve buna benzer size karşı yüklediğim anlamlar sizi hayatımın merkezine soktuğumu gösteriyor;istemiyorum arkadaş,keşke hayatımın merkezinde ben olsam,açıkça söyleyeyim keşke sizin için yaşamaktan vazgeçsem.Keşke terapi için düşündüğüm her olumlu adımı size kendi içimde anlatmaktan vazgeçebilsem,keşke bunları yüzünüze söyleyebilsem,Hüseyin kaçını silip atmamak beni yiyip bitiriyor;iyileşip iyileşmediğime dair referans olarak sizi düşünüyor ve diyorum ki -yok o olmadan yaşayamazsın;o zaman daha iyileşmemişsin,iyileşmiş olmanın tek kanıtı sizi düşüncemden siliyor olmamda sanıyorum
Siz şimdi diyeceksiniz ki
-tamam öyle düşünebilirsin;ama bunun için kendini suçlamaktan vazgeç
-çocuk diyorum,kurtulmak istemiyor diyorum,kurtarılmak istiyor diyorum
Anlamıyorsun diyorum
Sessiz kalıyorsun,onu istiyorum ,seni alttettim diyorum
Beni iyileştirmekten vazgeç diyorum,hadi işte olmuyor,insanın kendisi için yaşaması ne demek merak ediyorum ,birine bağlı olmadan hayat mı yaşanırmış? Bu mümkün değil benim için,nasıl olur,kim inandırabilir beni buna,yo kesinlikle mümkün değil diyorum.
-Ama bu aralar az buçuk da olsa yaşıyorum,kitap okuyorum,film izliyorum,yazı yazmaya çabalıyorum,bir şey yazdığım yok ama en azından deniyorum.
İnsan çok katmanlı bir rüyada hissediyor kendini,yemin ederim on katlı bir rüya gibi
Aklıma şimdi bir sözün geldi,hatta şu an her nedense boğazım düğümlendi
-dedin ki ;iyileşmeyi de bir tür oyun gibi farzet
-Niye boğazım düğümlendi biliyor musunuz,çünkü terapiye dair çok az konuşmayı hatırlıyorum,bir çoğunu unuttum,bazen sitede yorum yazana danışanlara bakınca imrenirdim,derdimki kendi kendime terapiyi nasıl da iyi kavrıyorlar,bir de bana bak ,sen sapıklık için gelirsen olacağı bu ,hiçbir şeyi hatırlamazsın.Böyle bir gerçeği hatırlamak bile insanı sevindiriyor.
Hem bu aralar terapiye gelmek istiyorum ama biliyorum ki amacım terapi değil hala,sizi görmek için daha doğrusu benim kafamda tasarladığım kişiyi.Sözlerin arasındaki çocuğu görebiliyorum ama o beni korkuya mahkum etmiş,hep böyle duygusal konuşmam gerektiğini kulağıma fısıldıyor sanki.Bu satıra geri dönünce duygusallıkla pek alakası olmadığını gördüm dedim ki kendime demek ki duygusal olmak istiyorsun,bu gerçeği 40 kez dile getirmeme rağmen bir türlü kendimi inandıramadım.İnanmak istemiyorum,inanmak sorumluluk getiriyor biliyorum,ben bu kadar sorumsuz değilim ama yapamıyorum işte,birilerinin desteği olmadan olmuyor.
Bazen burada iyileşmek için kendime bazı şeyler bulsam da bunu sanki mutlaka terapide anlattıktan sonra uygulamalıyım diyorum.Düşünce hızında yazmam mümkün olmuyor,bu yüzden söylemek istediklerimi tam söyleyemiyorum.Bu durumun uzun süredir farkındayım ama söylemek kısmet olmadı;bu bana acı veren bir durum ,bir gün düşünce hızında konuşmayı hayal etmişim hep,ne acı,oysa olmayacak ,ama biliyorum ki olamayacak derken bile olmayacak dediğime inanmıyorum,olma ihtimali çocuksu bir gururla kendime saklıyorum,kendimi kendime inandıramıyorum.

3505
EŞCİNSEL TERAPİ

Hepimiz dünyaya gözlerimizi açtığımızda bize gülümseyen  gözlerle karşılaşırız. Annemizin kucağında Babamızın ocağında hayata tutunmaya çalışırız. Eğitim sürecimiz küçük yaşlardan itibaren aile bünyesinde gerçekleşir. Aile ortamının sıcaklığında nasıl yemek yeneceğinden, ilişkilerimizi nasıl geliştireceğimize değin sosyal kodlarımız belirlenmiş olur. Sosyal ilişkiler kurma becerimizi ailemizin değerleri ile örtüşerek geliştirmiş oluruz.  Ailenin bireyin kişilik ve kimliğinin gelişimindeki etkisi yadsınamayacak kadar büyüktür. Ailelerin bir kuşaktan diğerine geçiş sürecinde çok sayıda sosyo-ekonomik, kültürel, psikolojik  vb değişimlerde otaya çıkmaktadır.  Toplumsal dönüşümlerin temelleri öncelikle aile içinde şekillenmektedir.  Çocuk için anne sevgi baba ise güven kaynağı olmaktadır. Anne babanın kişilik yapısı psikolojik açıdan sağlıklı ise çocuğun psikolojik yapısında  ona göre olumlu gelişim gözlemlenecektir. Eğer ki anne baba duygu ve düşüncelerinde çatışmaları olan bireyler ise çocuk açısından güvensiz bir ortamda yaşamak kaçınılmaz bir yazgı olacaktır.  Sevginin ve güvenin olmadığı bir ortamda çocuğun kişilik yapısında “güç”lenme olmamaktadır.  Güç dengesi kuramayan çocuğun psikolojik gelişiminde aksamalar ortaya çıkmakta ve çatışmalı bir süreç başlamaktadır.  Anne babasından sevgi ve güven duygusu alamayan çocuklar  bilinçaltı cinsel dürtülerinde anne yada babasına  cinsel imgeler taşımaktadırlar. Psikoterapi süreçlerinin ilerleyen aşamalarında eşcinsel bireylerin yüzleşmelerinde, terapi aynasında görünen, uzak, ilgisiz yada  tersi “ aşırı korumacı “  ebeveynlerin çocuk için gerekli duygusal ihtiyaçları karşılayamadıkları gözlemlenmektedir.Suçluluk duyguları ve kaygılarla hayata tutunmaya çalışan çocuk kendi içinde kendisi ile savaşmaktadır.  Çocuklukta barışı olmayan bu savaşı gençlik çağına kadar çocuk hep keybetmektedir.  Ergenlik döneminde cinsel kimlik kazanma sürecinde kendisi ile çatışması yoğun olarak süren eşcinsel bireyler  başka erkekleri kendilerinden daha güçlü görerek onlara duygusal yatırımlar ve aktarımlar geliştirmektedirler.  Çocukken karşılanmayan duygusal ihtiyaçlar  bedensel tatmin arayışlarına yönelmektedir.  Anne sevgisi ve Baba güveni alamamış eşcinsel birey ruhsal çatışmalarını dindirmek için Güç  kazanmaya çalışmaktadır.  Kendisini suçlu ve değersiz hisseden  kişi bu gerçekle çatışmasını çözümlemek için bilinçaltı bir süreçle fantezi (hayal) kurgularına sığınmaya başlamaktadır.  Kendisinin güçsüz ruhunu;  güçlü sandığı kendicinsinde aramaktadır.  Güçsüz bir erkek olarak güçlü sandığı erkeklere olan duygusal aktarımları belli bir aşamadan sonra erotikleşmektedir. Fantezi dünyasında kendi içindeki barışı olmayan savaştan kendisini kurtaracak  kahramanını bulan eşcinsel birey zihninde kurguladığı erotik oyunlar oynamanın zevki ile hayatta belki de ilk defa bir umut keşfetmektedir.  “Kurtarıcı güç” kendisine yıllardır ihtiyaç duyduğu sevgiyi (anlayış)ve güveni (değer)kendisine verecek inancındadır.  Çocuklukta bilinç gelişiminde yaşanan savaş  ergenlik döneminde bilinçaltında fantezi çözümlemelerle bir barışa dönüşmektedir.  Fantezi yöntemi ile elde edilen bu barışın getirdiği psikolojik rahatlama ile bu “kurtarıcı güc”ü ödüllendirmek için ona erotik yatırımlar yapılmaktadır. Eşcinsel ilişkiler kurma dönemi bu süreçte başlamaktadır.  Eşcinsel ilişkilerde cinsel arzular anksiyete giderme boyutunda olmaktadır. Eşcinselliğin kimliğin yarattığı bunalım ve arayış döneminde tutkular ve arzular  tutunarak, duygusal ihtiyaçları gidermek için “aşk”la başlayan ilişkiler genellikle cinsel birleşme odaklı cinsellikle sınırlanmaktadır.  Zamanla “aşk” mağduru olan eşcinsel bireyler ;    bu fantezi (hayal) “kurtarıcı güc”ün sahteliği “gerçeği” ile yüzleşmek zorunda kalıp  depresif duyguların etkisine girerek sıkıntılı, gergin bir süreç yaşamaktadırlar. Bu ruhsal kavşakta eşcinsel birey bilinçli olarak ya iyileşme arayışı sürecine girecek yada bilinçaltı fantezi çözümlemesinde bu sorunu duygusal arayışlarını baskılayıp sadece cinsel arayışlara indirgeyecektir.  Birinci şıkkı seçen kişiler için başlangıçta heyecanlı fakat daha sonra zor bir süreç başlayacaktır. Kaygılınarak, utanarak  ve belki bir umut diyerek ama umutsuzca bir psikolog kapısını çalmak gerekecektir.   İlk terapide yoğun kaygıları nedeniyle psikologla göz teması kurmaktan kaçınan “danışan”, sürecini yani yıllardır içinde sakladığı sırrını çekinerek ve sıkılarak dili döndüğünce anlatmaya  çalışmaktadır. Zaman zaman gözyaşlarının eşlik ettiği sürecin sonlarına doğru bir rahatlama ortaya çıkmaktadır.  Terapi odasında güven duygusu oluşmuşsa iyileşme sürecine ilk adımlar atılmış olmaktadır.  Çocuklukta yaşanan duygusal yada cinsel travmalar psikologa iyileşme umudu ile anlatılmaktadır. Eşcinsel danışan büyük sırlarını içinde sakladığı ruh kutusunu açar. Yalnızlığını ve sırrını paylaşabileceği terapi limanına sığınmıştır.  Artık onun istek ve irade gemisi  fırtınası ne zaman çıkacağı hiç bilinmeyen bilinçaltı-bilinç okyanusunda yol almaya başlamıştır. Umulan iyi bir yolculuk olması ve  güvenli kimlik adasına çıkmaktır.



3506
Aşk sevgi kimi zaman var gibi görünür.
Evet gerçekten aşık oldum. Kendimi kaybedecek kadar.
Bana da aşık olduğunu söyleyenler oldu tabii ki.
Çok sevdiğini, bensiz yapamicanı iddia edenler de oldu.

Eşcinsel dünyada aşk dediğimiz şey,
bir tür bağlanmak
kendini feda etmek
bir tür bağımlılık
ama
aslında sömürülmek.

Maddi, manevi, fizyolojik, psikolojik sömürmek sömürülmek.
Bugün sana aşık olur
yarın başka bir erkeğe de aşıktır.

Bir de aşk sevgi arayışı eşcinsel dünyaya yeni girenlerde görülür çoğu zaman.
Bu dünyada yol aldıkça
ya gerçeği kabul edicektir
eşcinselliğin sex den ibaret olduğunu
yada kabul edicektir.
Etmezse
Hayal kırıklıkları
depresyon
acı
göz yaşı içinde boğulacaktır.

Buhrandan çıkış yolu,
isteyip de olamadığı
"erkek" i
bulmaktır.

Çoğu zaman tek geceliktir ilişkiler.
Ertesi gün kimse tanımaz birbirini.
Belki çok hoşuna gittiyse
bir kaç defa daha görüşülebilir.

Daha uzun süreli görüşmeler
aşk dan kaynaklanmaz.
Artık sömürü başlamıştır.
Biri diğerini daha çok istemiştir ve
isteyen taraf sömürülecektir.
Bu sömürü çoğu zaman maddidir.
Kimi zaman cinseldir.
Cinsel ihtiyacını tatmin eder, o kadar.

Sonra başka bir erkek ararsın.
Sonra başkasını
ve sonra başkasını.
Bu böyle devam edip durur.

Aşağı yukarı
%10 u kadınsı pasiftir
%15 i erkeksi pasiftir
%50 si hem aktif hem pasiftir
%25 i de sadece aktiftir ilişki de.

Eşcinsellerin sadece %10u hal ve hareket olarak kadınsıdır. Geri kalanı görüntü olarak erkeksidir. Erkeksi olanları, sosyal hayatta eşcinsel oldukları fark edilmezler.
Yani toplumun geneli,
eşcinsel diyince kadınsı tipleri canlandırır kafasında.

Aktif pasif ayrımı yapılır mı?
Hem evet, hem hayır.
Bunu heteroseksüel dünyaya anlatabilmek
sanıldığı kadar kolay değil.
Çünkü 2 erkeğin ilşkisi bir kadın-erkek ilşkisi gibi değildir.

Ben çoğu zaman pasifim ama görüntü olarak, tavırlarımla , herşeyimle bir erkeğim.
O yüzden toplumda kendimi saklamak için fazlaca bir çaba harcamam gerekmiyor.

ÖZGÜRLÜK
Bir gün bu olabilir mi? Belki olucak ve
Herşey çok hızlı değişiyor hem dünyada hem Türkiye'de.
Özgürlük çok yönlü olabilirse bir anlamı olur.

Eşcinsel likten dönüşüp heteroseksüel olmak isteyenlerin
yaşadığı BASKILAR , görmezden gelinme, dışlanmalar nasıl aşılacak?
Dertlerini ne heteroseksül dünyaya anlatabiliyorlar
ne de eşcinsel dünyaya anlatabiliyorlar.
Tamamen görmezden geliniyorlar.
Ayrıca acı, gözyaşı ve yalnızlığı çok daha yoğun yaşıyorlar.

Not:
Öğle tatili bitti
bu kadar yazabildim.
Detaylı yazmamı istediğiniz kısımları sorabilirsiniz.
yada eksik kalan kısımlar varsa
akşam tekrar yazabilirim.

ketulpar@gmail.com

https://www.facebook.com/tulpar34?ref=hl


AK Parti Aday Adayı Ertuğrul Tulpar

3507
İKLİM BAYRAKTAR
İKLİM BAYRAKTAR

BU BİR KISIRDÖNGÜ MÜ
SADECE İLİŞKİ VAR AMA AŞK SEVGİ YOKMU YANİ ERKEKLERLE ARANIZDA
HIC MI OLMADI HİÇ Mİ OLMAZ  YA DA SİZE Mİ DENK GELMEDİ
HERSEFERINDE DAHA FAZLA DOZ DERKEN KİŞİ SAYISIMI İLİŞKİ SAYISIMI KASTETTİNİZ
AKTİF PASİF  AYRIMINI YAPARMISINIZ SİZ HANGİSİSİNİZ
KADINLA ILISKIYE GIRMEKLE ERKEKLE ILISKIYE GIRMEK ARASINDAKI BENZERLIK YADA FARKLAR NELERDIR
SİZ BU DURUMU HEP SAKLAMAKTAN NASIL BIR RAHATSIZLIK HISSEDIYORSUNUZ
ÖZGÜRCE HİSSETTİĞİNİZ KİMLİKLE YAŞAMAK TAMAMEN TOPLUMDA VE KİMLİKTE ÖZGÜRLÜK HAYALİNİZ VARMI BİR GÜN TÜRKİYEDE BUNUN OLACAĞINA İNANIYORMUSUNUZ BU KONUDA ÇALIŞMALAR VARMI BU ÇALIŞMALARIN İÇİNDEMİSİNİZ

3508
eşcinsellik
bi tür bağımlılık
eroin bağımlılığı gibi
her seferinde daha fazla doza ihtiyaç duymak gibi
hiç bir zaman tatmin olmamak
sürekli
her seferinde
yeni bir erkek aramak
daha fazla
daha fazla
ve daha fazla

emin değilim
tedavi olup dönüşüm geçirmek istediğimden.
çünkü erkeksiz bir hayat
kimsesiz
sevgisiz
yapayalnızlık gibi

erkekli hayat ise
huzursuz
depresif
iç sıkıntısıyla kapkaranlık


sevgili
:)
bir serap'tan bahsediyorsun sen
öyle bir şey yok eşcinsel dünyada
var olduğunu iddia edenler
kendilerini kandırdıklarının farkındalar .)

ketulpar@gmail.com

https://www.facebook.com/tulpar34?ref=hl

AK Parti Aday Adayı Ertuğrul Tulpar

3509
İKLİM BAYRAKTAR
 
EŞCİNSELLİK NASIL BİR HİS TANIMLAYABİLİR MİSİN
TAM OLARAK YAŞADIĞIN DIŞA VURDUĞUN DUYGU NE YA DA İÇİNDE SAKLADIĞIN
GERÇEKTEN TEDAVİ OLUP TAMAMEN KURTULMAK ISTIYORMUSUN
ALIŞKANLIK VAZGEÇİLMESİ EN ZOR ŞEY
BUNCA YILIN ALIŞKANLIĞI BİR ANDA YOK OLDUĞUNDA HİÇ YAŞANMAMIŞ GİBİ HAYATINA DEVAM EDEBİLECEK MİSİN
ŞUAN BİR SEVGİLİN VAR MI
BU SORULARI KISA ÖZ CEVAPLARSAN SEVİNİRİM



 İklim BAYRAKTAR
a.iklim.bayraktar@gmail.com

3510
"eşcinsel olmayı kabul etmek demek;size cinsel tacizde bulunan insanı haklı çıkartmak demektir."


İklim hanım;
 
Öncelikle şunu tekrar belirtmek istiyorumki Eşcinselliğin dini,dili,ırkı,yaşı yoktur.Eşcinsellik dediğimiz kavram aslında çocukluğa dönük bir tramvaya bağlı olarak gelişen bir psikolojik rahatsızlıktır.çocuk nerede büyürse büyüsün hangi şefkatle bakılırsa bakılsın içinde kalan kötü durum onu ne yazıkki bırakmayacaktır.Eşcinsel kimselerin toplumda var olması her devirde gerçekleşti.günümüzde çok fazla gündeme gelmiş ve popülarite kazanmış olsada bunun kökeni fazlasıyla eskiye dayanır.eşcinsel olmak kimilerine göre bir gurur vesilesi kimilerine göre bir utanç vesilesidir.eşcinsellik sadece erkeklerle olan bir durum değil kadınların kendi aralarında olanda bir durumdur.hayata üçüncü bir gözle bakan insanlar olarak değerlendirilebilirler.bu arada ben kendimi eşcinsel sayıyormuyum? hayır.çünkü eşcinsellik bir olguyu kabullenmektir.Onunla birlikte yaşamak demektir,hayatını ona göre yönlendirmektir.hayatın akışına göre bırakmaktır.türkiyede toplumun yargısı eşcinsellere göre katıda olsa bu ülke yıllarca zeki mürenler,bülent ersoylara da alkış tutmuştur.eşcinsellerin asıl sorunu seslerini duyuramamak değil.asıl sorunları yasalar tarafından tam olarak korunmak.eşcinsellik bir suç değildir evet nasılki bir insan solcu olup dindar kişilere karşı atgözlüğü ile bakabiliyorsa,eşcinsel kimselerde diğelerine öcü gözüyle bakabilir
 
Gelin kanser hastalığını düşünelim
Siz diyebilirmisiniz ki kanser sadece dindarlara mahsus? yada solculara? yada farklı kimselere? işte hastalıklarda kişi ve topluluk gözetmez.eşcinsellik bir tercih değildir eğer tercihse bile bunu neden yaptıklarını açıklasın o kişiler.toplumun temel etik değerlerine uygun bir durum mu değil mi? eşcinsel olarak kabul edilmek tamam diyelim peki eşcinsel olarak yaşamın size artıları ne olacak bunuda soralım.hayatın insana neler getireceği hiç belli olmaz.ben kendimi kaybettiğim dönemlerde yaptığım eziyet sadece bana oldu.eşcinsel birlikteliklerde karşınızdaki insan sizi kullanmak istiyor nasıl bir travesti yada sokak kadını para karşılığı bedeninize sahip oluyorsa, o kişide size sahip oluyor.ruhunuzuda esir ederek bir kördüğüm atıyor.yaşadım evet çok fazla olmasada bende bu tür ilişkilerde bulundum.ne mi kazandım? bir hiç .peki ya bana kaybettirdiği? kişiliğim,özgür iradem ve maneviyatım.eşcinsel olmak demek Tvlerde göründüğü gibi neşe dolu olmak değildir.eşcinseller birbirini sömüren bir yapı içindedir.eşcinsel olarak dernek kuranlar acaba neye hizmet ediyorlar? eşcinsellik tabusunumu yıkmak istiyorlar? üzgünüm ama burası Türkiye o tabu kolay kolay kırılmaz.üç-beş entellektüel insanın söylemiyle haykırışıyla ve evetleriyle bu asla bitmez.
 
Eşcinselliği toplum genelinde yaygınlaşan bir hastalık olarak gören Hocam Sn.Hüseyin Kaçın mesleki riskleri ve buna ek olarak hayati riskleride göz önünde bulundurarak böyle bir yola çıkmış.maksadı bunun bir hastalık olduğunu tedavi edilebilir bir süreç olduğunu ve özellikle küçük yaşlarda tecavüz ve taciz suçuna maruz bırakılmış çocukların mutlaka tedavi görmesi gerektiğini söylüyor.eşcinsel olmayı kabul etmek demek;size cinsel tacizde bulunan insanı haklı çıkartmak demektir.eğer eşcinsellere soracak olursanız kayır derler öyle değil.bal gibide öyle.taksimde kurulan dernekler ve çevresindeki parklarda gezinen gaylar,transeksüeller,travestiler ne gibi bir amaçla ordalar? sadece sex ! bir kısmı para kazanmak için aktif olmayı tercih ediyorlar.biraz zengin insanları sömürürüz diye.kimisi ise aşk yaşamak için etraftalar ne aşk ama! sonu hep hüsran ve ayrılık.
 
çocuğunuz olduğunu söylediniz,Allah bağışlasın.çocuğunuz gözünüzün önünde tecavüze uğrasa erkekliğini ve hürriyetini kaybetse ne düşünürsünüz? bundan sonraki hayatında gözü hep erkeklerde olacak olması sizi mutlu edermi? yada gün gelip anne ben falanla evlenmek istiyorum onunla 3 yıldır sevişiyoruz dese bu sizin için onur kırıcı olmazmı?
 
eğer toplum bilinçlendirilecekse doğru şekilde bilinçlendirilmelidir.manipülasyona yer vermeden hakikatleri söyleyerek aydınlatılmalıdır.sorduğunuz soruların cevapları bu yazının içinde var.ayrıca dindarlık hususundaki yaklaşımınız ve tavrınız nasıl diğelerinin önyargılarını kırıp başlarına hoşgörüyle davranamadığı gibiyse sizinkide bana öyle geldi.siyasi yaklaşımınız doğru değildi.ben büyük bir akplide olabilirim.fakat tüm bu değerler ötesi konuşmak daha faydalı olacaktır..
 
terapi sürecine gelecek olursak,ilk başta korkularım ve kaygılarım elbette vardı.nasıl olur acaba güvenilir birisimi diye hep sordum fakat ne yapacağımı bilmiyordum.gittim tanıştım ve tanıdım.sonra hastalığımızın adı kondu şöyleydi; Disosyatif kişilik yani karakterleri içinde bölünmüş bir kişilik.sonraki süreçlerde kişiliklerim üzerinde yoğunlaştık.unuttuğum noktaya temas ettik yani ben.kendi kararlarını vermek için sıra bekleyen ben.''İlim kendin bilmektir,sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır' diyor sevgili yunus emre.önce kendini bilmeli insan.ne olduğunun farkında olmalı.bende öyle farkıma vardım.insanlara dil döküp onlarla vakit geçirmektense artık daha fazla kendime vakit harcamayı öğrendim.evet içimde beynimi esir alan o zararlı kişiliklerimle savaşa girdim halende öyleylim.yenilmedim çünkü büyük bir inancım var.itikadım var.yıkılmaz bir kalem var.
 
Hüseyin bey türkiyede büyük bir ilke imza atıyor.eğer hüseyin beyin çalışmalarını doğru bir şekilde birincil ağızdan aktarır ve türkiyede bu tarz olayların yaşandığı yerlerde duyulmasını sağlarsanız büyük hizmet etmiş olursunuz.önemli olan bu işi yapan kimselerin kimlikleri değil bunu onlara sürükleyen insanların erdemsizliğidir ve de çocuk istismarının önüne geçmiş olursunuz.bunu toplumun her kesiminde olduğunu söyleyerek anlatabilirsiniz.dindarlıkmı,solculukmuş hiçbir kavram bir insanı tam olarak nitelemez.kimseyi kınamayız fakat evrensel etik değerlerede sahip çıkarız.bundan dolayı işin içindeki asıl meselelere yoğunlaşırsak.dışarıdan görünen dünyadan daha farklı bir dünya olduğunu görürsünüz.
 
ayrıca dindar insanlardan zarar görmedim aksine çok faydaları oldu.benim içimdeki kötülükler onların bu iyi ve saf yönlerini kullanmaya çalışıyordu.eğer kötü olması gereken kişi varsa oda benimdir.eğer gerçekten bensem...
 
İyi Çalışmalar

İklim BAYRAKTAR
a.iklim.bayraktar@gmail.com

Sayfa: 1 ... 232 233 [234] 235 236 ... 277