İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: 1 ... 220 221 [222] 223 224 ... 274
3316
Cinsel Terapi: G-Noktası ve Kadında Boşalma
Kadının vajinasında bir haz merkezi ararken Alman Jinekolog Ernst Gräfenberg 1950 yılında vajinanın ön iç duvarında oldukça yoğun orgazmlardan sorumlu olan bir bölgeden bahsetmiştir. Gräfenberg  vajinal cinsel ilişkide doruğa ulaşmada sadece klitorisi uyarmanın yeterli olmadığını düşünüyordu. Başka bilim adamları da aynı Gräfenberg gibi oldukça hassas olarak değerlendirilen bu "cinsel haz" bölgesinden bahsetmişlerdir.


G-Noktası Ve Kadında Boşalma
(Diğer adıyla Vajinal orgazm)

G-Noktası (G-Point, G-Noktası) Nedir?

Kadının vajinasında bir haz merkezi ararken Alman Jinekolog Ernst Gräfenberg 1950 yılında vajinanın ön iç duvarında oldukça yoğun orgazmlardan sorumlu olan bir bölgeden bahsetmiştir. Gräfenberg  vajinal cinsel ilişkide doruğa ulaşmada sadece klitorisi uyarmanın yeterli olmadığını düşünüyordu. Başka bilim adamları da aynı Gräfenberg gibi oldukça hassas olarak değerlendirilen bu "cinsel haz" bölgesinden bahsetmişlerdir.

Sonraları bu bölgeye Amerikalı bilim adamları John D. Perry ve Beverly Whipple (Rutgers University Newark, New Jersey) Gräfenberg'in onuruna "G-Noktası" adını verdiler. Eskiden beri bu konu hakkında birçok araştırma yapılmıştır. Her kadının bir G-Noktasına sahip olduğu kesindir, fakat her kadını bu bölgenin uyarılması heyecanlandırmıyor. Her kadının göğüslerine dokunulmasını cinsel açısından tahrik edici bulmadığı gibi.

Bu hassas bölgeden daha 17.yüzyılda Hollandalı anatomist De Graaf bahsetmiş ve vajinanın ön iç duvarındaki doku ile erkeklerdeki prostat arasında bir benzerlik kurmuştu. Ayrıca Graaf, "kadının boşalmasından" bahsetmişti.

G-Bölgesi (G-Point, G-Noktası) nerede?

G-Bölgesi vajina girişinin ön duvarından  yaklaşık 4-5 cm iç tarafta bulunmaktadır. Konumu tam olarak vajina duvarında değil urethranın (siyek) arkasında bir yerdedir. Kadında urethra, erkekte penise benzer şekilde, ereksiyon esnasında kabaran ve sertleşebilen bir doku ile kaplıdır. Ayrıca bezlerin varlığı erkeğin penisi ile bir karşılaştırmayı mümkün kılıyor.

Cinsel uyarılma esnasında G-Bölgesinde (G-Point, G-Noktası) ne oluyor?

Vajinanın daha kuru olduğu bir anda bu bölgenin uyarılması daha çok rahatsızlık verir. İdrara çıkma hissi ile bağdaştırılır. Ancak arzunun ve cinsel hazzın şiddetlenmesi durumunda bu bölgenin uyarılması tahrik edici olarak hissedilir. Urethranın çevresi ,özellikle idrar kesesine geçiş kısmındaki çapı,  büyümeye başlar. 1,5- 2 cm arasında oval bir düğüm hissedilir hale gelir. Bu boyut standart olmayıp kadından kadına değişkendir.

Uyarılmanın devam etmesiyle orgazm esnasında bir sıvı atımı meydana gelebilir. Üst üste orgazm yaşama olasılığı da mevcuttur. Whipple ve Perry'e göre bu hassasiyet arttırılabilir. Alınan hazzın optime edilmesi kişinin kendisinin ya da partnerinin  bu bölgeyi bilinçli olarak uyarmasıyla elde edilebilir.

Cinsel ilişki esnasında G-Bölgesi (G-Point, G-Noktası) nasıl uyarılabilir?

Misyoner pozisyonunda bu bölgenin yeterince uyarılması penisden, yani anatomik nedenlerden dolayı, pek mümkün değildir. Cinsel birleşim esnasında kadının üstte oturması burada daha çok başarı vaadediyor. G-Noktasını bulabilmek için farklı pozisyonlar denenmelidir.

Kadının boşalması nedir?

Vajinanın ön duvarı uyarıldığında urethranın etrafı şişmeye başlar. Boya doğru bir şişme hissedilir hale gelir. Bu uyarılma özellikle zevk verici olarak algılanır. Bu esnada sıvı atımı mümkündür, sıvının kendisi kesinlikle idrar değildir. Bazen gerçek bir fışkırma oluşabilir. Fışkırma ya da yoğun bir ıslaklığın meydana gelmesi kişiden kişiye değişir. Sıvı miktarı da farklıdır, bir kaç damladan bir kaç mililitreye kadar değişkenlik gösterebilir. Bu sıvı, urethranın sağında ve solundaki skene kanalları adı verilen bezlerden kaynaklanır.

Kadının menisi incelendiğinde tabi ki sperm hücresi içermeksizin erkeğinkine benzerlik gösterir. Süt renginde ve açık sarı olabilir. Kokusu ise kadından kadına değişir, boşalma sayısına ve yaşam alışkanlıklarına göre farklılık gösterir. Bazı kadınlar cinselliğin farklı çeşitlerinde, örneğin oral sekste ve klitorisin uyarılmasında da boşalabilir. Fakat sıvı ile boşalma her orgazmda gerçekleşmek zorunda değildir. Kadının boşalma gerçeği olsa da cinsel hayatta her seferinde buna ulaşmak amaç haline de gelmemelidir.

Kadının boşalmasında ne gibi sorunlar yaşanabilir?

G-noktası doğum esnasında da önemli bir rol oynamaktadır. Bazı araştırmacılara göre doğum esnasında ağrıyı azaltıcı bir etkisi bulunmakatdır. Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler bunu desteklemektedir. G-noktasına uygulanan baskı ya da bu bölgenin uyarılması doğum yapan kadında ağrı sınırının yükselmesine neden oluyor. Bunun nedeni ise G-noktası uyarıldığında vücud kendine özgü, endorfin adı verilen,  ağrı dindirici bir madde salgılıyor.

Bu gözlemi doğum yapan ve ağrı hassasiyeti oldukça yüksek olan Meksikalı bayanlar üzerinde yapılan bir araştırma da destekliyor. Bu araştırmada Meksikalı bayanlar tarafından oldukça fazla tüketilen chili ve bununla da birlikte capsaicin maddesi alımındaki  artış, G-noktasının hassasiyetini kaybetmesine ve ağrı azaltacı etkisini yitirmesine  neden oluyor.

Kadın orgazmı:

Orgazm cinsel aktivitenin doruğudur ve kadının cinsel organlarının uyarılmasının sonucudur. Orgazmdan sonra tümüyle bir rahatlama yaşanır. Orgazmın nasıl ve nereden oluştuğu kadından kadına değişir. Orgazmın farklı çeşitleri vardır ve bunların hepsi her kadın tarafından yaşanmak zorunda değildir. Doğru veya yanlış orgazm yoktur ve bu yüzden de nasıl oluştuğu çok fazla önem taşımaz. Bazı kadınlar orgazmı kendiliğinden yaşarken bazıları da hiç yaşamaz. Fakat bütün kadınlar için aynı olan orgazmın hepsi için de önemli olduğudur. Siz de yüzyıllardır tabulaştırılan kadın orgazmı hakkında daha fazla şeyler öğrenin.

Uzun bir süre boyunca bu kadınların hafif ve ahlaksız olduğu önyargısyla kadın orgazmı bir tabuydu. Kadının cinsellikteki tek rolü doğum yapmasıydı ve alınan haz değildi.

Kadınlar için hangi orgazm çeşitleri vardır?
 

   1) Klitoral orgazm
   2) Vajinal orgazm  (G-noktası)
   3) Anal orgazm

Her kadın klitoral orgazm yaşayabilir mi?

Nadir bulunan istisnalar dışında (fizyolojik nedenlerden dolayı) aslında her kadın klitoral orgazm yaşayabilir.

Her kadın klitoral orgazmı yaşayabilmeli. Eğer, bunu partnerinin yanlış yöntemlerinden dolayı, ya da kendi kendini uyarma isteksizliğinden dolayı yaşayamıyorsa, cinsel ilişki sonrasında çok gergin olacaktır. Bu da zamanla bir ilişkiyi olumsuz yönde etkileyecektir.

Burada şunu belirtmek gerekir ki ,orgazm her kadın için önemli değildir. Hassas yapıları nedeniyle kadınlar dokunma  ve şefkati sadece cinsel kaynaklı eylemlere tercih ediyor. Cinselliğin tadını çıkarıyorlar ve her ne pahasına olursa olsun orgazma ulaşmak için çabalamıyorlar. Bazen partnerlerini tatmin etmek için sahte bir orgazm canlandırıyorlar.

Bir ilişkinin başında daha katlanılır olan böyle bir durum, bir ay veya bir yıl sonra kavga sebebi haline gelebiliyor. Bu yüzden cinsel hayatta her iki tarafın da kendini geliştirmesi ve sorunlarını aşacak yöntemler bulması çok önemlidir.

Anal bölgede sinirler oldukça yoğun olduğu için bir kadının anal orgazm yaşabilmesi de şaşırtıcı değildir. Fakat anal orgazm ancak çok rahatlamış bir durumda, anal uyarılma ağrıya sebep olmuyorsa ve zevk veriyorsa yaşanabilir. Anal orgazm, her hangi bir vajinal uyarılma olmadığı durumda mümkün olsa bile, çoğu zaman kadın penisi vajinanın ince zar ayrımından  dolayı hissettiği için yaşanır. Yüksek yoğunluğundan dolayı anal ilişki esnasında vajinal ve klitoral uyarılma, çoğu kadının hoşuna gider.

Anal orgazma nasıl ulaşılır?

Anal ilişkide rahatlama ön planda olduğu için, anüs bölgesindeki kasların önce parmakla veya bir seks oyuncağı ile rahatlatılması gerekir. Yeterli miktarda kayganlaştırıcı bulunmalıdır.

Anal bir orgazma parmakla, seks oyuncakları, penis ya da oral uyarılma ile ulaşabilirsiniz. Parmaklar ya da el kullanıldığında bunların yeterince ıslak olmasına dikkat edilmelidir.

Cinsellikte anal orgazm:

Cinsellikte anal bir orgazma ulaşabilmek için kadının en çok zevk aldığı bir pozisyon seçilmelidir. Bir çok seçenek vardır ve hangi bölgenin uyarıldığı poziyona bağlı bir durumdur. Pozisyon ve uyarılma çeşidinin yanısıra anal orgazm penisin vuruş tarzından da etkilenir: bazıları yavaş ve duygusal bir tarzı severken, diğerlerinin tercihi hızlı ve sert olabiliyor. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için WebSitemizde yer alan Makaleler bölümünde ANAL SEKS yazısını okuyabilirsiniz.

Orgazm bozukluklarında ne yapılabilir?

Eğer bir kadın sekste doruk noktaya ulaşamadığını sorun olarak görüyorsa, öncelikle yetkin bir cinsel danışmana veya cinsel terapiste başvurmalıdır. (Abdullah Özer)

3317
Cinsellik / Ynt: Cinselterapi: BDSM - Mazoşizm ve Sadizm
« : 04 Ocak 2012, 11:59:33 ös »
Cinsel Terapi: Sado Mazoşizm hakkında bilmek istedikleriniz
Sado-Mazoşizm (kısaltılmış şekli: SM, S/M, İngilizce konuşulan ülkelerde kısaca S&M şeklinde de adlandırılır) bir cinsel tercihtir. Burada kudret, acı, aşağılanma veya zincirlenerek boyunduruk altına girme soyut ve kuramsal olarak düzenlenir. SM, önceden belirlenip kararlaştırılan sınırlar dahilinde, yetişkin insanlar arasında ve sadece karşılıklı mutabakat ve anlaşma bulunması şartıyla, belirlenmiş olan kurallara göre yapılır ve kesinlikle insanların kendi arzuları dışında zorla uygulanan suiistimalden farklıdır.


Sado Mazoşizm hakkında:

Sado-Mazoşist ifadesinden genel olarak bir cinsel sapkınlık (cinsel farklılık) anlaşılır, bu kapsamda, insanlar kendisine acı verilmesinden veya acı, güç ve aşağılanmayı yaşamaktan cinsel haz alır, tatmine ulaşırlar. Bu tanımlama, Sadizm ve Mazoşizm tanımlarının birleştirilmesiyle oluşturulmuştur.

Sado-Mazoşizm (kısaltılmış şekli: SM, S/M, İngilizce konuşulan ülkelerde kısaca S&M şeklinde de adlandırılır) bir cinsel tercihtir. Burada kudret, acı, aşağılanma veya zincirlenerek boyunduruk altına girme soyut ve kuramsal olarak düzenlenir. SM, önceden belirlenip kararlaştırılan sınırlar dahilinde, yetişkin insanlar arasında ve sadece karşılıklı mutabakat ve anlaşma bulunması şartıyla, belirlenmiş olan kurallara göre yapılır ve kesinlikle insanların kendi arzuları dışında zorla uygulanan suiistimalden farklıdır.

Cinsel tercih F65.5 Sado-Mazoşizmin ICD-10 (ICD: Uluslararası Hastalık Sınıflandırma Sistemi) F65 bazukluğuna göre sınıflandırma:

Sado-Mazoşizm terimin hem psikoterapik hem de günlük konuşma diline girmiş farklı kullanımları vardır ve bunlar kısmen birbirlerinden farklıdır. Burada sado-mazoşizmin hak eşitliği gözeten ve sadece farklı bir seçim ve tercih mi, yoksa bir parafili (cinsel sapkınlık) şeklinde mutlak tedavi gerektiren bir cinsel davranış bozukluğu mu olduğu konusu birbirinden tamamen ayrıdır.

Cinsel tıbbi tedavi veya psikanaliz çerçevesinde, sado-mazoşist uygulamalar olmadan cinsel tatminin önemli ölçüde zorlaşması ya da imkansızlaşması ve eğer bu durumdan etkilenmiş olan kişi üzerinde yaşam baskısı oluşturuyorsa, o takdirde sado-mazoşizmin artık tedavi gerektiren bir durumda olduğu anlaşılır.

Sado-Mazoşizm, kişilik ve davranış bozuklukları oluşumu çerçevesinde, “Uluslararası Hastalıklar ve Benzer Sağlık Problemlerinin İstatistiksel Sınıflandırma” (ICD) sisteminde Madde F65.5 altında listelenen bir cinsel tercih bozukluğu olarak yer alır.

Sado mazoşist tanımının ortaya çıkışı:

Sadizm ve Mazoşizm tanımları, bilimsel şekilde ilk olarak 1886 yılında Richard von Krafft-Ebing tarafından Cinsel Psikopati adlı yazısında kullanılmıştır. Kendisi, burada yazar olan “Sade”nin eserlerine atıfta bulunmuş ve onun romanlarındaki pornografik içerikler ile bir çok eserinde cinsel hazzı acı ve aşağılanma ile tanımlayan “Sacher-Masoch”un zor kullanma fantezileriyle birbirine karıştırmıştır. Schrenck-Notzing, 1892 yılında acı tutkunluğu (Algolagnia) tanımını ortaya çıkarmış ve tüm kompleksi, muhtemel ilk kez sadizmle ilişkili olarak aktif ve mazoşizmle ilişkili olarak pasif olma üzere, ikiye ayırmıştır.

Sigmund Freud tarafından 1905 yılında Cinsel Teori Kapsamında Üç Bilimsel İnceleme adlı eserinde, Sadizm ve Mazoşizmi çocukluk yıllarında ortaya çıkan psişik (ruhsal) hastalık kaynaklı gelişim kusuru olarak ele almasından ve konunun detaylı değerlendirmesinin müteakip on yılık dönemi temelden etkilemesinden sonra, 1913 yılında Viyanalı Psikanalist Isidor Sadger tarafından Sado-Mazoşist Kompleks Üzerine isimli makalesinde, bileşik isim olarak “Sado-Mazoşizm” terimi ilk kez türetilmiştir.

ICD-10 F65.5’e ilişkin kritik:

BDSM alanında, erotik ve dostça sado-mazoşizmin bir parafili olarak ICD dahilinde sınıflandırılmasına karşı, Federal Alman Sado-Mazoşizm Birliği ve Uluslararası F65 Komitesi gibi farklı organizasyonlar karşı çıkmakta ve bu maddenin yeniden düzenlenmesini talep etmektedir. Onların görüşlerine göre bu uygulamalar ve yaşam tarzları, bu vesileyle sağlıksız bir ilişki şekli ve hastalıklı bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır ve sado-mazoşistlere karşı, önyargılı ve ayrımcı yaklaşıma neden olmaktadır. Bu çaba ve gayretler nedeniyle, Danimarka’da kendi uluslarına ait ICD üzerinde gerekli değişiklik yapılmıştır ve bumu, 1 Ocak 2009 tarihinde ilgili düzenlemeyi yapan İsveç izlemiştir.

DSM IV (Ruhsal Hastalıklar Teşhis ve İstatistik Rehberi):

Amerikan Psikiyatri Birliği, 1994 yılında DSM IV ile kapsamlı teşhis ve tedavi kriterlerini yayımlamıştır. Mazoşizmin (DSM IV 302.83) veya Sadizmin (302.84) teşhis ve tedavisine, ancak bu bozuklukların cinsel motivasyondaki sonuçlarına ilişkin olarak, bu etkiye maruz kalan tarafın sadist ve mazoşist uygulamalar dışında hiçbir şekilde cinsel haz alamaması veya kendi şahsına özel sadist veya mazoşist cinsel tercihlerinden, kendi arzusuyla kurtulmak istemesi ve kendisini yaşam şartları içerinde sınırlandırılmış hissetmesi veya diğer bir şekilde, kendini bundan muzdarip hissetmesi durumunda ele alınabilir.

Sado Mazoşistler ne kadar sıklıkla görülür?

Sado-Mazoşizm, cinsiyetten ve cinsel yönelimden bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır. Klinik teşhis ve tedavi kapsamında teşhis koyma işlemi yüzde 85 oranında heteroseksüeller arasında yapılmaktadır. Sado-Mazoşizm, diğer cinsel parafili teşhislerine kıyasla kadınlarda çok daha fazla görülmektedir.

İnsanların cinsel davranışları ve cinsel fantezileri üzerine yapılan bir çok çalışmada olduğu gibi, bilimsel açıdan mevcut araştırmaların hepsine fon temin edilmemektedir ve bu araştırmaların bir kısmı eskimiş ve artık kullanılmamaktadır. Sado-Mazoşist fanteziler ve uygulamaların yayılması konusuna ilişkin yapılan en yeni araştırmaların neticeleri ise, çok geniş bir aralıkta oldukça büyük farklılıklar göstermektedir, burada kural olarak sado-mazoşizme BDSM üst başlığı altında alt madde olarak yer verilmekte ve artık ayrı ve izole bir konu olarak dikkate alınmamaktadır. Özet olarak uzmanlar gün geçtikçe artan sayıdaki çoğunluğu toplumun yüzde 5 ile 25’i arasındaki bölümü, acı çekmekten zevk alma ve benzer şekilde, güç ve güçsüzlükle bağlantılı cinsel uygulamaları düzenli olarak uyguladıklarını tespit etmekte ve vurgulamaktadır. İlgili fantezilere sahip toplumsal oran düzenli olarak daha yüksek rakamlarda öngörülmektedir.

Sadizm ve Mazoşizm nedenleri ve ortaya çıkışı:

Modern bilimsel standartlarda bu kapsamdaki psikolojik konuları ele alan çok az sayıda çalışma mevcuttur. Bu kapsamdaki merkezi bir araştırma, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan ve cinsel araştırmalar konusunda uzman olan Amerikalı bilim adamı Charles Moser tarafından yapılmış ve 1988 yılında Sosyal Hizmetler ve İnsan Cinselliği Bülteninde yayınlanmıştır. Bu araştırmada öncelikle sado-mazoşistlerin formüle edilebilecek hiçbir ortak psiko-patolojilerinin bulunmadığı ve etkilenmiş olan kişilerin klinik literatürde yer alan hiçbir ortak portreyi sergilemedikleri sonucuna ulaşmıştır. Bunun üzerine Moser, direkt olarak sado-mazoşist eğilimlerle ilişkili olarak ortaya çıkan ve sadece spesifik olarak kendilerinde veya tercihlerine dayalı olarak ortaya çıkan hiçbir özel ve farklı psikiyatrik özelliklerinin bulunmadığını ortaya koymuştur.

Sado-Mazoşizmin nedenleri ve ortaya çıkışı konusunda farklı teoriler mevcuttur, bunlar kural olarak sadizm veya mazoşizmle ilişkili olarak ortaya çıkmakta ve sado-mazoşist tercihin ortaya çıkışı için hiçbir genel olarak geçerli neden bulunmamaktadır. Sadist içerikli şiddet düşkünleri ve aşırı mazoşistlere ilişkin olarak, özellikle çocukluk çağlarında taciz ve suiistimale sık maruz kalma durumuyla bağlantı kurulmaktadır. Dinamik psikoterapinin, anneden ayrı kalmanın neden olduğu bir bozukluk olduğu ve anneden ayrılmak zorunda kalmanın, kendini korku şeklinde dışa vurduğu ve bunun öncesinde, korkunun başka bir şekilde oluşamayacağı düşünülmektedir. Bu nedenle kişi, cinsel eşi konusunda karışık duygulara kapılmaktadır. Mazoşist açıdan ise, bu korku kendini agresiflik olarak değil de, aksine kendini daha aşağı ve bir köle gibi hissetme şeklinde ve anneye karşı olumsuz duyguları nedeniyle kendi kendini cezalandırma eğilimiyle dışa vurmaktadır. Diğer teoriler ise haz ve acının bir arada cinsel açıdan daha yoğun ve doyurucu şekilde yaşandığı anal haz, yani anal dönem (S. Freud) dahilinde, bireysel biyografik oluşumundan yola çıkmaktadır.

BDSM ve Borderline Kişilik Bozukluğu

Bu konu bilimsel literatür ve psikoterapistler tarafından çok sık tartışılmaktadır. BDSM bir hastalık mıdır, yoksa sadece bir cinsel tercihmidir? Özetle, tüm BDSM’lerin psişik (ruhsal) problemleri olduğu fikri kesinlikle yanlıştır. Fakat, bu elbette hiçbir BDSM eğilimli bireyin psişik (ruhsal) rahatsızlığı bulunmadığı anlamına da gelmemektedir.

2008 yılında yapılan bir araştırma, araştırmaya katılan mazoşistlerin %8,6’sının ve ankete tabii tutulan değişken eğilimli bayanların %7,6’sının, Borderline kişilik bozukluğu nedeniyle bir psikolojik veya psikiyatrik müdahale çerçevesinde tedavi görmüş oldukları görülmüştür. Bu kapsamda yapılan bir karşılaştırma, Borderline kişilik bozukluğu teşhisinin SM olmayan bayanlarda (3,7%) ve Sadist bayanlarda (4,0%) daha az olduğu tespit edilmiştir. Bu değerlerde, Borderline sınır kişilik bozukluğundan muzdarip insanların hepsinin, vaktinde veya işin başında profesyonel tedavi yardımı almadıkları dikkate alınmak zorundadır. Bundan ötürü tüm gruplardaki etkiye maruz kalan gerçek kişi sayısının hali hazırda resmi olarak teşhis edilen insan sayısından çok daha yüksek olabilir.

Erkek gruplar arasında hiçbir sıklık farkı bulunmamaktadır. Bu diğerlerinin yanı sıra Borderline kişilik bozukluğunun erkeklerde kadınlara göre çok daha ender görülmesinden kaynaklanıyor olabiliyor.

Aynı şekilde onsekiz yaşından önce cinsel açıdan suiistimal ve tacize uğrama konusunda yapılan ankette, bayanların eğilim grupları arasında önemli düzeyde farklar görülmüştür: Mazoşist bayanlarda %13.6, değişken eğilimleri olan bayanlarda %11.6, sadist eğilimli bayanlarda %10.9 oranında görülürken, buna karşın SM olmayan bayanlarda, onsekiz yaşından önce cinsel açıdan taciz ve suiistimale uğrama oranı sadece %5,8’dir. (http://benecke.com/pdf-files/Diplomarbeit_Sadomasochismus_2009_Wawrzyniak.pdf)

Bu, öncelikle ne bir Bordeline kişilik bozukluğu, nede çocukluğunda cinsel taciz veya suiistimale maruz kalmamış SM bayanların sayısının yüksek olduğu anlamına gelmektedir. Aktüel araştırmanın sonucu, cinsel tercihin her tür gerçekleşmesinde, farklı genetik, sosyal, psikolojik ve diğer farklı etkilerin bir takım çalışması ve işbirliğinin önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Bu şekilde değişik etkiler nedeniyle farklı insanlarda belirli bir cinsel eğilim gelişmekte ve ortaya çıkmaktadır. Aktüel araştırmanın sonucunda, sado-mazoşist bir cinsel eğilimin ortaya çıkışına ilişkin fiziksel rahatsızlıklar veya travma ile açıklanabilecek veya genelleme yapılabilecek hiçbir bulgu veya bilgi mevcut değildir.

Yani her şey "normal" mi? Hem evet hem de hayır.

İnsan en azından burada belirtilen tecrübeleri yaşamış olan kişilerin yüksek sayıda olduğunu görüyor. Ve böyle bir şeyler kasıtsız olarak yaşandığında, o takdirde, travma veya kişilik bozuklukları ikiye ayrılması nedeniyle, kanımca bir tehlike tehdidinin mevcut olduğunu sanıyorum:
BDSM asla bir terapinin yerini alamaz. Bazı durumlarda bu alt gruplardaki oturumların özel bir pozitif etkisi vardır, ancak ilgili kişilerin travmaya maruz kaldığı mevcut problemlerinde değişen hiçbir şey olmaz. Bu problemlerin uzun süreli ve etkin bir şekilde üstesinden gelinmesi için psikoterapi mutlak gereklidir.

Psikoterapist ve Cinsel Terapistlere tavsiyeler:

1. Psikoterapist ya da Cinsel terapistler Sado Mazoşistleri otomatik olarak hemen hastalıklı/hatalı/ahlaksız olarak değerlendirmemelidir.
2. Psikoterapist, terapi uygulamasına neden olan problemlerin muhtemel sebebi olarak daima BDSM tipi cinselliği görmemelidir: SM’nin terapisi çerçevesinde, hemen otomatik olarak günah keçisi olarak ilan etmemek ve iyice incelemek kaydıyla, tüm diğer kişisel özellikleri ve tercihleri ele alınmalıdır.
3. Sağlıklı SM cinselliği (SSC) ile patolojik biçimleri arasındaki ayrımı yapabilmelidir. Bu kapsamda, terapistin erotik sado-mazoşizm üzerine belirli seviyede temel bilgilere sahip olması gereklidir.

Sado-Mazoşistlere yönelik tavsiyeler

Buna ters açıdan bakıldığında, tüm sado-mazoşistlere yönelik tavsiyeler ortaya çıkmaktadır, başka deyişle, terapistlerini seçerken, onu tam olarak izlemeli ve tartmalıdır. Bir terapiye başlamadan önce, daha önceden not alınmış özel sorulardan yaralanmanız ve terapist adayınıza şunları sormanız tavsiye olunur:

a) Terapist adayının, erotik BDSM üzerine yeterli bilgisi var mı?
b) Terapist adayı ne kadar sıklıkla BDSM tercihleri olan bireylerle çalışmış? Bu durumlarla sık karşılaşıyor mu? Telefon üzerindende Terapist adayınız hakkında bilgi almaktan sakınmayın. Eğer ki bu iki soruya da “evet” cevabı alamazsanız, ya da öyle gelişigüzel bir “evet” dendiğini hissediyorsanız, o zaman, belki de başka bir terapist bulmanız daha iyi ve faydalı olacaktır. (Abdullah Özer)

3318
BDSM, günümüzde genellikle sadomazoşim veya konuşma dilinde daha çok SM veya Sado-Mazo olarak tanımlanan tipte cinsel ilişki yaşama eğiliminde olan gruplar için, uzmanlık literatüründe kullanılan ortak toplu tanımdır. BDSM: „Bondage & Discipline, Dominance & Submission, Sadism & Masochism“


BDSM: „Bondage & Discipline, Dominance & Submission, Sadism & Masochism“

BDSM: “Kölelik (bağımlılık) ve Disiplin, Baskınlık (Dominantlık) ve Teslimiyet (İtaat), Sadizim ve Mazoşizm”

BDSM, günümüzde genellikle sadomazoşim veya konuşma dilinde daha çok SM veya Sado-Mazo olarak tanımlanan tipte cinsel ilişki yaşama eğiliminde olan gruplar için, uzmanlık literatüründe kullanılan ortak toplu tanımdır.

BDSM: „Bondage & Discipline, Dominance & Submission, Sadism & Masochism“

“Kölelik (bağımlılık) ve Disiplin, Baskınlık (Dominantlık) ve Teslimiyet (İtaat), Sadizim ve Mazoşizm” kelimelerinin İngilizce lisanındaki karşılıklarının baş harflerinden oluşturulan BDSM terimi, genel cinsel davranışlardan çok daha çeşitli ve diğer özelliklerinin yanı sıra, cinsel acı verme veya zincirle bağlama oyunları benzeri Baskınlık ve Boyun Eğme eğilimlerinin beraber görülebildiği bir grubu tanımlar.

Tüm BDSM çeşitlerindeki katılımcılarda kendi mevcut eşitlik haklarından, yine kendi iradeleriyle gönüllü olarak vazgeçme ortak görülen bir özelliktir. Kendini karşı tarafa adayan partner, kendi hak ve özgürlüklerinin belirli bir bölümünden vazgeçer ve bunları, baskın taraf olan partnere bırakır. Bundan, her iki katılımcı da cinsel haz elde ederler. Hakim konuma sahip olan taraf, "Baskın (İng: Dom)" veya "Üst (İng: Top)" olarak ve kendini adayan (köle) taraf ise, "Boyun eğen (İng: Sub)" veya "Alt (İng: Bottom)" olarak anılır.

BDSM oyunları, genellikle belirli bir zaman aralığı esnasında erotik rollerin sergilenmesinden oluşur; her bir BDSM oyunu tek başına bir oturum (İng: session) olarak anılır. Oral, vajinal veya anal cinsel ilişki benzeri seks ilişkilerinin, bir oturum esnasında ortaya çıkabilmesi gibi, bunun olması mutlak gerekli değildir.

BDSM uygulamaları temel prensip olarak, güvenli sınırlar dahilinde yetişkin partnerler arasında ve kendi özgür iradeleriyle gönüllü olarak ve karşılıklı anlayış içerisinde yapılmadır. Bu kapsamdaki temel prensipler, 1990’lı yıllardan bu yana kısaca İngilizce lisanındaki “güvenli, makul ve müşterek” kelimelerinin baş harflerinden oluşan SSC ibaresiyle özetlenmektedir. Bu, daha çok “güvenli, açık ve net bir şuur ve karşılıklı anlayış” anlamına gelmektedir. (SSC=„safe, sane and consensual” Türkçe karşılığı: “güvenli, makul ve müşterek”)

Katılımcılar arasındaki samimiyet ve dostluğu vurgulayan özgür irade, BDSM’yi hem yasal, hem de ahlaki açıdan sınırlar ve tarafları, zor kullanılarak suiistimale maruz kalmaktan veya kendi cinsel iradelerine karşı işlenebilecek suç ve saldırılara karşı korur.

Özgür irade, BDSM için belirleyici kriterdir. Samimi ve dostça bir sado-mazoşist ilişkiye rıza gösterme ve onaylama, sadece ve ancak tarafların kendi rıza ve onaylarını takiben olacaklar hakkında yeterince bilgiye sahip olması durumunda olabilir. Karar verme aşamasında, onay verecek olan tarafa yeterli bilgilendirme yapılmak zorundadır ve bu kişi, ruhsal açıdan gerekli özelliklere sahip olmalıdır. Genel olarak, onay veren tarafın her hangi bir an veya durumda ve her ne zaman isterse istesin bu onaydan vazgeçme hakkı olmak zorundadır, bunu örneğin daha önceden belirlemiş oldukları güvenlik kelimesi (İng: Safeword) olarak adlandırılan bir sinyal kelimesini söyleyerek yapabilmelidir.

Bir çok katmandan oluşan BDSM kısaltması, bu üst başlık altında toplanan bir çok fiziksel ve psikolojik konu için kullanılmaktadır:

BDSM'in AÇILIMI:

T Ü R K Ç E

B & D Kölelik ve Disiplin (Zincirleme ve Disiplin etme)
D & S Baskınlık ve Teslimiyet (Hükmetme ve İtaat)
S & M Sadizm ve Mazoşizm (Sadizm ve Mazoşizm)


İ N G İ L İ Z C E

B & D Bondage and Discipline
D & S Dominance and Submission 
S & M Sadism and Masochism

BDSM’nin üçlü ayrışımına yönelik bu model, günümüz literatüründe giderek artan düzeyde kullanılmaktadır, ancak sadece fenomenolojik bir ayrım denemesi vermektedir. Oysa, cinsel eğilimlerin kişiye özel sonuçları, genellikle burada birbirinden ayrılmış olan konuları kesmekte ve bir çoğunu bir arada kapsamaktadır.

Psikoterapik açıdan BDSM:

Daha eskiden, BDSM tecrübeleri yaşayan insanlar genellikle ya Sadizm ya da Mazoşizm tanısına dahil edilirlerdi ve psikiyatri tarafından, dürtü ve eğilim bozukluğu kapsamında bir hastalık olarak görülürdü.

ICD-10’a (ICD: Uluslararası Hastalık Sınıflandırma Sistemi) göre, sado-mazoşizm bir “Cinsel Eğilim Bozukluğu” olarak görülmektedir (Madde F65.5) ve burada şu şekilde tanımlanmaktadır: “Cinsel faaliyet, burada acı verme, aşağılama veya zincirleme uygulanarak yapılmaktadır. Eğer ilgili kişi bu tip bir uyarım şekline katlanıyor ve dayanıyorsa, o takdirde ilgili kişide mazoşizm söz konusudur; ancak eğer bunları başka bir kişiye uyguluyorsa, bu takdirde burada sadizm söz konusu olur. Burada etkilenen kişi, genellikle hem mazoşist, hem de sadist faaliyetlerden cinsel haz alır”.

İlk olarak, 1994 yılında DSM IV’in (Amerikan Ruhsal Hastalıklar Teşhis ve İstatistik Rehberi) yayınlanmasıyla, teşhis kriterleri ortaya konmuştur ve bunlara göre, BDSM açık ve net olarak cinsel tercih bozukluğundan öte görülmektedir. Buna göre, sadizm ve mazoşizmin teşhis ve tedavisi, bu bozuklukların cinsel motivasyondaki sonuçlarına ilişkin olarak, ancak bu etkiye maruz kalan tarafın sadist ve mazoşist uygulamalar dışında hiçbir şekilde cinsel haz alamaması veya kendi şahsına özel sadist veya mazoşist cinsel tercihlerinden kendi arzusuyla kurtulmak istemesi ve kendisini yaşam şartları içerinde sınırlandırılmış hissetmesi veya diğer bir şekilde kendini bundan muzdarip hissetmesi durumunda ele alınabilir.

24.Nisan 1995 tarihinde bir Avrupa Birliği üyesi ülke olarak ilk kez Danimarka sado-mazoşizmi hastalık tanımlarına ilişkin kendi ulusal sınıflandırma sisteminden çıkarmıştır ve bunu 2009 yılı Ocak ayında İsveç takip etmiştir.

İsviçreli Psikanalist Fritz Morgenthaler, Homoseksüellik – Heteroseksüellik – Sapkınlık (1984) konulu kendi araştırmasında, muhtemel problemlerin mutlaka standart dışı eğilimlerden kaynaklanması gerekmediğini, aksine kural olarak ve aslen eğilim üzerindeki etkilerin gerçek veya haklı nedenlerin yarattığı ortam reaksiyonundan kaynaklandığını tespit etmektedir.

Avustralya’da anket sorularının ulaştırıldığı 19.000 kişiyle yapılan bir anket çalışmasında, BDSM eğiliminin ve bunların tecrübe edilmesinin belirli bir azınlık grubu tarafından düzenli olarak uygulanan bir cinsel oyun türü olarak görüldüğü, neticesine varıldı. Her BDSM uygulayıcısı psikolojik bir travmaya sahip olduğu anlamına gelmez.

Aynı sonuca Psikanalist Theodor Reik, bugüne kadar hala güncel kalan “Acıyla Gelen Mutluluklar” isimli standart eserinde, 1940 yılında ulaşmıştır. Mazoşizm ve Toplum.

BDSM ibaresi nereden geliyor?

BDSM teriminin geliştirilmesi çok katmanlıdır. Psikolojik bakış açısından aslen Sadizm ve Mazoşizm uzmanlık terimleri mevcuttu ve bunlar psişik hastalık olarak sınıflandırılmıştı. Bu terimler, “Marquis de Sade” ve“Leopold von Sacher-Masoch” isimli yazarlar tarafından yeniden yönlendirilmiştir.

1843 yılında Macar Doktor Heinrich Kaan, Cinsel Psikopati tanımı altında bir yazı yayımlamıştır ve bu yazısında, tıbbi teşhislerde Hıristiyanlık aleminin günah tanımlamalarını yeniden yönlendirmiş ve değiştirmiştir. Aslen teoloji kaynaklı olan “Sapkınlık”, “Sapma” ve “Aykırılık” terimleri, ilk kez bilim lisanının bir parçası olmuştur. Alman psikiyatr Richard von Krafft-Ebing, 1890 yılında Cinsel Psikopati Alanında Yeni Araştırmalar isimli yazısında, “Sadizm” ve “Mazoşizm” terimlerini ilk kez tıbbi literatüre dahil etmiştir. Sigmund Freud tarafından 1905 yılında Cinsel Teori Kapsamında Üç Bilimsel İnceleme adlı eserinde, Sadizm ve Mazoşizmi çocukluk yıllarında ortaya çıkan psişik (ruhsal) hastalık kaynaklı gelişim kusuru (gelişimsel duraklama) olarak ele almasından ve konunun detaylı değerlendirmesinin müteakip on yıllık dönemi temelden etkilemesinden sonra, 1913 yılında Viyanalı Psikanalist Isidor Sadger tarafından "Sado-Mazoşist Kompleks Üzerine" isimli makalesinde, bileşik isim olarak “Sado-Mazoşizm” terimi ilk kez türetilmiştir.

Özel BDSM kelimeleri ve bunların anlamları:

Mazoşizm: Mazoşizm teriminden bir insanın kendisine “Acı verildiğinde” (cinsel açıdan) veya “Aşağılandığında” (ekseriyetle, Baskın veya Üst olan taraf aracılığıyla), haz (cinsel) alması/hissetmesi durumu anlaşılır. Bu kişi Mazoşist veya kısaca Mazo olarak tanımlanır. Mazoşizmin karşı tarafı ise, Sadizmdir.

Sadizm: BDSM kapsamında Sadizm, acıya maruz kalma veya aşağılanma yoluyla cinsel tatmine ulaşmanın yaşandığı uygulamalardır. Sado-Mazoşizmin ana prensibi olan SSC („safe, sane and consensual”) (TR: güvenli, makul ve müşterek) temelinde, sado-mazoşist ilişkinin sadist tarafı olan kişi, mazoşist partnerinim sağlığına dikkat etmek zorundadır.

SSC: SSC, İngilizce lisanındaki güvenli (emniyetli), makul (insan sağlığı kapsamında) ve müşterek anlayış (dostça) kelimelerinin baş harflerinden oluşturulmuş bir kısaltmadır. SSC, sado-mazoşist uygulamalar ve ceza hukukuyla ilişkili zor kullanma suçları arasındaki sınır ve ayrışma çizgisini belirleyen en bilinen modeldir. Bu, kimi yerlerde SSCF olarak da yazılmaktadır, buradaki F harfi “Eğlence” (İng: Fun) anlamında anlamında kullanılır.

Güvenli: İngilizce lisanındaki safe kelimesi (Türkçesi: güvenli), SSC kısaltmasının temel öğelerinden birisidir ve dostça bir BDSM’nin temel direği olarak görülür. Ve teklif olunan BDSM’nin makul güvenlik tedbirleri altında yapılacağı anlamına gelir.

Boyun eğen taraf (Devot): Boyun eğen taraf davranışı, bir bireyin daha yüksek statüde kabul ettiği karşısındaki partnere gösterdiği boyun eğme ve teslimiyetçi davranışları tanımlar. Karşı tarafta yer alan partner burada baskın konumdadır.

Baskın taraf (Dominanz): Biyolojide ve antropolojide Baskın taraf tanımından, karşısındaki diğer bireylere karşı daha yüksek bir sosyal statüsü olan ve diğerlerine aşağılayan bir tavırla yaklaşan birey anlaşılır.

Güvenlik kelimesi (Safeword): Güvenlik kelimesi, BDSM alanındaki uygulamalarda kullanılan bir sinyal kelimesidir, bu kelime yardımıyla, partnerlerden biri diğerine söz konusu uygulamayı devam ettirmek istemediğini anlatabilmesi için kullanılır.  Dostça yürütülen uygulamalar çerçevesinde, uygulamanın derhal bitirilmesi için ve buna uyulmanın mutlak şart olduğu önceden belirlenmiş bir güvenlik kelimesi (hukuksal nedenlerden ötürü) kullanılır. Güvenlik kelimeleri ikiye ayrılır: Birinci güvenlik kelimesi, partnerler arasında belirlenir ve o anda uygulanmakta olan faaliyetin şiddet ve yoğunluğunun azaltılması (“Yavaşlatma Kelimesi”) (İng: Slowword) gerektiğini ve ikinci güvenlik kelimesi ise, tüm oturumun derhal ve toptan sona erdirilmek zorunda olduğunu belirtir.

Vanilya: Vanilya veya İngilizce Vanilla olarak, BDSM olmayanlar tanımlanır.

Bondage: Bondage, Türkçe "Zincire vurma oyunu" olarak da anılır ve cinsel anlamda, tüm zincirleme veya bir yere bağlama türleri için kullanılan üst tanımdır.

Baskınlık ve Boyun eğme (Dominance and Submission): Baskınlık ve Boyun eğme terim çifti, İngilizce lisanındaki hükümdarlık ve hakimiyet, ayrıca aşağılama ve esaret kelimelerinden kaynaklanır. Burada, eşler arasındaki eşit olmayan güç ve kuvvet üstünlüğü tanımlanır, taraflar arasında bilerek kabul edilir ve uygulanır.

Psikoterapist ve Cinsel Terapistlere tavsiyeler:

1. Psikoterapist ya da Cinsel terapistler Sado Mazoşistleri otomatik olarak hemen hastalıklı/hatalı/ahlaksız olarak değerlendirmemelidir.
2. Psikoterapist, terapi uygulamasına neden olan problemlerin muhtemel sebebi olarak daima BDSM tipi cinselliği görmemelidir: SM’nin terapisi çerçevesinde, hemen otomatik olarak günah keçisi olarak ilan etmemek ve iyice incelemek kaydıyla, tüm diğer kişisel özellikleri ve tercihleri ele alınmalıdır.
3. Sağlıklı SM cinselliği (SSC) ile patolojik biçimleri arasındaki ayrımı yapabilmelidir. Bu kapsamda, terapistin erotik sado-mazoşizm üzerine belirli seviyede temel bilgilere sahip olması gereklidir.

Sado-Mazoşistlere yönelik tavsiyeler

Buna ters açıdan bakıldığında, tüm sado-mazoşistlere yönelik tavsiyeler ortaya çıkmaktadır, başka deyişle, terapistlerini seçerken, onu tam olarak izlemeli ve tartmalıdır. Bir terapiye başlamadan önce, daha önceden not alınmış özel sorulardan yaralanmanız ve terapist adayınıza şunları sormanız tavsiye olunur:

a) Terapist adayının, erotik BDSM üzerine yeterli bilgisi var mı?
b) Terapist adayı ne kadar sıklıkla BDSM tercihleri olan bireylerle çalışmış? Bu durumlarla sık karşılaşıyor mu? Telefon üzerindende Terapist adayınız hakkında bilgi almaktan sakınmayın. Eğer ki bu iki soruya da “evet” cevabı alamazsanız, ya da öyle gelişigüzel bir “evet” dendiğini hissediyorsanız, o zaman, belki de başka bir terapist bulmanız daha iyi ve faydalı olacaktır. (Abdullah Özer)

3319
Cinsellik / Ynt: VAJİNİSMUS TEDAVİSİ
« : 04 Ocak 2012, 11:54:19 ös »
Vajinismus (vaginismus), bilimsel literatürde ilk olarak 1909 yılında tanımlanmıştır. O zamanlar vajinismus, kadınların bir cinsel fonksiyon bozukluğu ve refleks türü bir savuma hareketi olarak yorumlanmıştır. Ne gibi özellikleri vardır? Nedenleri nelerdir? Vajinismus nasil Terapi edilir?


Vajinismus leğen kemiği bölgesindeki adale sisteminin istek dışı kasılmaları nedeniyle vajina daralmasına nenden olur. Spazm olarak adlandırılan bu kasılmalar cinsel birleşeme veya vajina içerisine tampon benzeri belirli objelerin sokulma düşüncesine karşı verilen bir reaksiyon olarak ortaya çıkar. Bu tip kasılmalar jinekolojik muayeneler esnasında da meydana gelebilir. Psikolojik sorunlar vajinismusun ortaya çıkmasında önemli rol oynar.

Ergenlik çağlarından bu yana bu rahatsızlığı yaşayan kadınlar vajinismusu genellikle ağrılı ve sancılı bir rahatsızlık olarak tanımlarlar. Hastalık, ameliyat veya zor doğum gibi özel durumlar neticesinde de vajinismus ortaya çıkabilir.

Ne gibi özellikleri vardır?

Vajinismus farklı şiddet seviyelerinde ortaya çıkar. En ağır durumlarda jinekolog tarafından vajina muayenesi yapılması dahi mümkün olmaz ve muayene ancak narkoz altında yapılır. Ağır vajinismus yaşayan kadınlar adet dönemlerinde vajina içerisine tampon dahi sokamazlar. Ağır vajinismus vakalarının çok azında vajina içerisine tampon veya parmak sokmak mümkündür, fakat buna rağmen penisin girmesi mümkün değildir. Hafif vajinismus yaşayan kadınlar ara sıra cinsel ilişki yaşayabilir ancak bu sadece ağrılı ve sancılı bir şekilde olur. Bu durumda Disparüni (ağrılı cinsel ilişki) söz konusu olur (Disparüni: hem kadınların, hem de erkeklerin cinsel organlarında ortaya çıkabilen cinsel ilişki sırasındaki ağrı ve sancı hissetme durumudur).

Nedenleri nelerdir?

Vajininismus nedeni tam ve net olarak belli değildir. Ancak hem bedensel hem de ruhsal faktörlerin vajina kramplarına neden olabildiği düşünülmektedir. Örneğin bazı kadınlar doğum veya jinekolojik ameliyatların ardından cinsel ilişki esnasında ağrı ve sancı duymaya başlarlar.

Vajinismus sorunu yaşayan kadınlar çocukluk yıllarında cinsel suiistimale uğramış olabilirler. Fakat bunu bilinçli haldeyken genellikle hatırlamazlar, bu durum ancak bir terapötik süreç içerisinde ortaya çıkarılabilmektedir.

Kadınlar genellikle cinsel kapsamlı saldırılara maruz kalmaktadır. Bunlar bazen tek seferlik olaylar, bazen de sürekli ve yıllarca devam eden cinsel suiistimaller halinde gerçekleşmektedir. Cinsel suiistimal, genç kızın kendi duygularına duyduğu güveni kaybetmesine neden olur. Kendi bedenine olan inancı zarar görür. Yetişkinler neyin doğru olduğunu daha iyi bilirler ama çocuklar “hayır” demeye cesaret edemezler. Daha ileriki yaşlarda kadını daha başka yaralanma ve incinmelere karşı koruma fonksiyonu vücut üstlenir.

Suiistimal, aynı zamanda (düzenli) vurma ve dövme gibi bedensel şiddet uygulama şeklinde de gerçekleşebilmektedir. Bu tip olayların çoğu yetişkin erkekler tarafından çocuklara uygulanan şiddet şeklinde gerçekleşmektedir, ancak şiddetin yetişkin kadınlar tarafından uygulandığı olaylar da vardır. Bazı yetişkin kadınlar, sözde cinsellik veya temizlik eğitimi çerçevesinde kız çocuklarını döverler. Bu noktada aşırı utanç ve korku yaratacak şekilde verilen her tür cinsellik eğitiminin, vajinismusa neden olabileceğinin bilinmesi ve çok dikkat edilmesi gereklidir. Psikanalitik çerçevede Elektra kompleksine de dikkat edilmelidir. Eğer kadın kendi kocasını babasıymış gibi görürse bu durum elbette cinsel duygularının açığa çıkmasına engel olabilir. Vajinizmusun bir çok farklı çeşidi var ve vajinismus probleminin ortaya çıkma nedenleri de çeşitlidir.

Cinsel ilişki esnasında birden fazla defa ağrı ve sancı hisseden kadınlarda, bir tür korkma ve kaçma mekanizması veya cinsel birleşmeye karşı fobi durumu gelişir, bu da cinsel ilişkiyi tümden reddetme veya cinsel ilişkiden korkma ve kaçmaya neden olur.

Vajinismus er ya da geç eşler arasındaki ilişkide problemlerin baş göstermesine neden olur. Bu durum genel olarak eşe bağlı değildir. Çoğu kadın örneğin çocuk yapma isteği ortaya çıktıktan sonra ya da boşanmanın eşiğine gelindiğinde bir terapiste başvurmaktadır.

"AYIP-YASAK-GÜNAH" üçgeninden ortaya çıkan Vajinismus: Vajinismus ayrıca "ayıp-yasak-günah" üçgeninde yetişmiş kadınlarda ortaya çıkar. Küçük yaşlardan itibaren aile bireyleri (anne, baba, teyze, hala, dede...) kız çocuklarına cinsel ilişkinin "ayıp, yasak ve günah" olduğunu öğretirlerse, ileri ki yaşlarda ortaya çıkacak olan Vajinismusun tohumlarını ekmiş olurlar. Kültürel kodlar gereği türk toplumunda kız çocuklarına "namus" kavramı yüklenir ve erkekler ile buluşulmaması ve "aile namuslarının" korunulması istenir. Bu durumlarda ileriki yaşlarda kadınlarda Vajinismus ortaya çıkar. "Aman kızım eteğini ört" ", "oranı görecekler", "çok ayıp", "elini oradan çek" diye uyarılarda bulunan aileler kızlarını bu şekilde yanlış "terbiye" etmektedirler. Bedensel ya da psikolojik şiddet Vajinismusun en belirgin ortaya çıkış nedenlerindendir.

YANLIŞ ÖĞRENİLMİŞ CİNSEL MİTLER: "Acıyacak", "Patlayacak", "Yırtılacak", "Delinecek", "KANAYACAK" gibi söylemlerle kullaktan dolma ve yanlış bilgiler edinen genç kızlar ellerinde olmadan koruma refleksi olarak (savunma mekanizması) Vajinismusu bedenlerine davet ederler.

Ne tip terapi imkanları vardır?

Daha önceleri vajinanın çok küçük olduğu zannedilerek, vajinismus cerrahi yöntemler kullanılarak giderilmeye çalışılmıştır. Çok şükür bu uygulama yönteminden artık vazgeçilmiştir. İşin aslı tüm kadınlarda vajina, anatomik açıdan bir çocuğu dünyaya getirecek seviyede genişleyebilen şekilde oluşur. Ancak çok özel ve nadir olarak görülen vajina oluşum hataları bu duruma bir istisnadır.

Yeni terapi yöntemleri, refleks oluşumunun ortadan kaldırılmasına odaklanmaktadır

Cinsel fonksiyon bozukluklarının nedenleri genellikle hem kendi, hem de eşinin (partnerin) cinselliğine ilişkin bilgi eksiğinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle özel arzu, istek ve fantezilerin eşe anlatılmasından utanılır. Bundan ötürü genel olarak cinselliğe ilişkin bilgi alışverişinin sağlanması ve eşler arasındaki iletişimin düzeltilmesinde cinsel terapinin büyük faydası vardır.

Vajinanın içerisine bir şey sokulması denendiğinde vajina adale sisteminde istek dışı bir kasılma veya tüm leğen kemiği civarında kramp benzeri oluşumlar meydana geliyorsa, vajinismus söz konusudur. Bu tip reaksiyonlar nedeniyle cinsel ilişkiye girmek mümkün olmaz, hatta vajina içerisine bir tampon dahi yerleştirilemez. Vajina kasılmaları kimi durumlarda  kadınların geçmişte yaşamış oldukları şiddet veya bedensel taciz olayları neticesinde ortaya çıkan korku reaksiyonları olarak görülür. Bazı “iyi niyetli” danışmanlar vajina genişletici kullanarak mekanik terapi uygulamasıyla vajinayı genişletmeyi veya vajina ağzını keserek açmayı dahi önerebilmektedir. Ancak böyle bir uygulama hiçbir fayda ve etkisi yoktur, çünkü vajina kramplarının asıl nedeni korku nedeniyle gösterilen reaksiyondur. Bu tip bir uygulama problemi çözmek yerine daha da şiddetlendirebilir, çünkü böyle bir müdahale geçmişte yaşanmış olan travmanın tekrar tekrar yeniden yaşanmasına neden olur.

Tutucu ve muhafazakar aile ortamlarında yetişmiş kadınlar arasında da vajinismus çok sık rastlanır. Zira anne tarafından her zaman, gövdenin alt bölgesinin daima acı ve sancılara neden olduğu tekrar tekrar söylenerek, kızlık ve saflığın bozulmasının ve genel olarak her tür cinsel ilişkinin ağrı ve sancılara neden olacağına dair korkularla büyütülürler. Cinsel danışmanlık hizmeti kapsamında bu tip kadınlara öncelikle nelerin acı ve ağrılara neden olduğu tam olarak açıklanır. Burada elbette sırf acı ve sancılar değil, bilakis cinsellikle birlikte ortaya çıkan düşünceler de ele alınır. Bu sayede kelimenin tam anlamıyla ağrısız ve sızısız kendi cinselliğine kavuşması sağlanır.

Bu noktada, öncelikle vajinismus hala daha kadınların bir aşırı hasiyet durumu olarak kabul eden kadın hastalıkları doktorlarına bir eleştiride bulunmak istiyorum:

Kadınlara, cinsel ilişki öncesinde alkol almalarını veya sakinleştirici hap içmelerini tavsiye etmek, tamamen bir düşüncesizliktir! Kadınlar hala daha bu tip tavsiyeleri jinekologlarından duymakta ve umutsuzca bu tavsiyelere uymaya devam etmektedir.

Zira vajina adale sistemindeki kasılmalar öylesine güçlüdür ki, bu tip gevşetici maddeler hiç bir etki sağlayamaz, yoksa bugün bir çok kadın alkol ve uyuşturucu bağımlısı olurdu.

Alkol ve diğer uyuşturucuların, vajinismusun üstesinden gelmesi mümkün değildir! Aksine bu maddeler, başka problemlerin de oluşmasına neden olacaktır.

Bazı kadın hastalıkları uzmanları tarafından önerilmekte olan cerrahi yöntemlerle vajina “genişletme” uygulamaları da benzer şekilde hiçbir fayda sağlamaz.

Vajinismus problemi yaşayan kadınların, jinekoloji doktoru muayenehanelerinden ne sıklıkta kendi kendilerine zarar verme hatta intihar etme düşünceleriyle ayrıldıklarını ve nasıl bir çöküş yaşadıklarını bilmek gerçekten ilginç olurdu. Benim görüşmüş olduğum kadınların sayısını dikkate alırsak bu durum hiçte az değildir.

Vajinismus sorunu yaşayan bir kadın için jinekolojik muayene ÇOK hassas bir an olabilir:

Zira çok kolay zarar görebileceği ve yaralanabileceği bir durumdadır; vajinasının içerisine zorla bir şeyler sokulacağından korkmaktadır; kontrolü teslim etmede zorluk yaşamaktadır; evli olsa bile, genellikle hala daha bakiredir; belki de bir tür cinsel suiistimal veya şiddet yaşamıştır; daha şimdiden yaşayacağı acı ve sızıları hissediyor olabilir ve neticede, normal olarak bir erkek tarafından kendi mahremiyet inançlarıyla çatışan bir işleme tabii tutulmak üzere, yarı çıplak bir vaziyette yatmaktadır ve bundan korkar.

Avusturya Melbourne’de yapılan bir pilot çalışma, cinsel suiistimal ve şiddete uğrayan çoğu kadının jinekolojik muayeneleri oldukça travmatik bulduklarını göstermiştir.

Vajinizm kapsamındaki psikolojik problemlerin mümkün olduğunca kısa sürede yetkin bir cinsel danışman veya cinsel terapist ile görüşülmesi gereklidir. Aksi takdirde ortaya çıkan psikolojik problemleri yanlış değerlendirme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu durum çok fazla zaman kaybına neden olabilir.  (Abdullah Özer)

3320
Genel Tartışma / Ynt: Work And Travel Turkey
« : 04 Ocak 2012, 12:04:04 öö »
Bana Ulaşın

İletişim kurabileceğiniz  adreslerim:
Telefonum:

0536 437 76 55

Elektronik Posta Adreslerim:

selimcangir@gmail.com
selimcangir@facebook.com
selim5834@hotmail.com

3321
Genel Tartışma / Ynt: Work And Travel Turkey
« : 03 Ocak 2012, 11:56:50 ös »
WORK AND TRAVEL NEDİR?

Work And Travel programı Amerikan Hükümetinin kontrolünde yapılan, dünyanın değişik yerlerinden üniversite öğrencilerinin yaz tatilleri boyunca Amerika’da çalışıp ingilizcelerini geliştirme imkanları buldukları, dünyayı ve farklı kültürleri tanımalarını sağlayan bir öğrenci kültürel değişim programıdır. WAT programı Amerika’yı turist gibi değil içinden biri gibi yasamanızı ve anlamanızı sağlayan ve bunu yaparken de seyahat harcamalarınızı karşılayıp yanınızda bir miktar parayla dönebileceğiniz bir program.
WORK AND TRAVEL’ ın FAYDALARI ve AVANTAJLARI

WAT size hem unutulmaz bir macera yaşatıyor hem de hayatla tanıştırıyor. WAT ile belki de ilk kez tek başınıza yurtdışına yolculuk yapacak, ilk defa bir işiniz, patronunuz ve mesainiz olacak, ilk defa kendi kazandığınız para ile ayakta kalmaya çalışacak,sorumluluk ve inisiyatif sahibi olarak gerçek hayatta da yüzleşmek zorunda olduğunuz birçok sorunla kendiniz yüzleşmek zorunda kalacaksınız.Bu program size alternatifi olmayan bir kişisel gelişim ve özgüven kazanma olanağı sağlıyor.
Ayda ortalama 900-1500 USD kazanabilecek ve program için gerekli olan yaşam ve seyahat masraflarınızı karşılayabileceksiniz. Amerika gibi herkesin hayallerini süsleyen bir ülkeyi masraflarınızı karşılayarak görüp gezebileceksiniz. Aynı anda hem çalışma hem de tatil yapma fırsatı bulacak, tüm bunları yaparken de kimseye yük olmayacaksınız. Program sonunda ömür boyu unutulmayacak tecrübe ve birikimlerle ülkenize geri döneceksiniz.

Amerika’da kaldığınız 4 ay boyunca İngilizcenizi geliştirecek ve var olan İngilizce bilginizi gerçek hayatta uygulama fırsatını bulacaksınız. İngilizce konuştukça yabancı dilinize olan güveniniz artacak ve her ortamda kendinizi İngilizce olarak ifade eder hala geleceksiniz. Bu güven sayesinde pratik yeteneğiniz artacak ve yabancı dil korkunuzun yok olacaktır.

İleriye dönük kariyeriniz için birikim sahibi olacaksınız. Bu birikim gerek maddi anlamda gerekse tecrübe anlamında gelecekte bir çok alanda sizin rakiplerinizin bir kaç adim önünde olmanızı sağlayacaktır. Yurtdışında iş tecrübesi elde edecek ve böylece CV’nize de yeni bir değer katacaksınız. Bir düşünün, daha öğrenciyken CV’nizde çalışmış olduğunuz Amerikan şirketlerinin isimleri ve referansları olacak! Bu gerçekten de çok önemli bir avantaj.

Gerek Amerikan kültürü gerekse diğer ülkelerden gelen Kültürel Değişim Programı öğrencileri ile tanışıp onların kültürlerini tanıma fırsatı bulacak ayni zamanda kendi kültürünüzü de onlara tanıtma fırsatı bulacaksınız . Çalışarak kendi ayaklarınız üzerinde durmaya alışacak ve hayata daha objektif bakabileceksiniz. “Kendi yağınızla kavrulmanın” hazzını yasarken başkalarının yardımına gerek kalmadan bir takım projeleri gerçekleştirebileceksiniz. Kendi başınıza bir takım sorumluluklar üstlenecek ve özgürce kararlar alabileceksiniz.

Yurt dışında eğitim, burs ve staj fırsatlarını daha yakından araştırabilecek ve kendinize uygun bir üniversite ya da işyeri bulabilecek bunları yerinde ziyaret ederek tüm imkanları kendi gözünüzle değerlendirebileceksiniz. Öğretim üyeleri ve işverenler ile yüz yüze görüşme imkanı bulacak ve kendinizi onlara fark ettirebileceksiniz.

Programa katılarak kendinizi yeni ve heyecan verici bir deneyimin içinde bulup, farklı kültürlerin her an daha yakınlaştığı dünyamızda bu yöndeki kabiliyetlerinizi geliştirme fırsatı elde edeceksiniz.


http://www.selimcangir.com/2011/04/work-and-travel-nedir/

3322
Cinsellik / TANRI ANNE BABALAR KUL ÇOCUKLAR ve CİNSEL KİMLİK
« : 02 Ocak 2012, 10:56:35 ös »
TANRI ANNE BABALAR KUL ÇOCUKLAR ve CİNSEL KİMLİK

2012 nin ilk yazısının konusu ne olacak diye düşünürken, her zaman olduğu gibi yine geldi buldu beni. Evde birlikte yaşadığım 2 kadının öğrenilmiş çaresizlik, herkesin kötü olduğu, erkeklerin yalancı, sadece cinsellik düşünen yaratıklar olduğu, her şeyi onların bilmeleri gibi konularda ödül alacak derecede inanmışlıkları olduğunu söyleyeyim baştan. Anne kız olan bu 2 kadın aslında birbirinin aynısı, aralarında 25 yaş var, bunun bir önemi yok ama. Arkadaşımın bana hediye ettiği malum yılbaşı batıl inancını taşıyan kırmızı renkteki şeyle başladı her şey. Komik buluyorum bu batıl inançları ve bu tarz bir şeyi kullanmayacağımı söylediğimde gelen cümle darbeyi vurdu : ‘Evlenince giyersin, şimdi giymezsen.’ Bir an zaman durdu benim için, bakışlarım falan değişti hissettim bunu.
 Şimdi buradan gelelim, aslında herkesin az biraz kıyısından köşesinden acı çektiği, aa sus ayıp cümlelerini içeren konuya. Cinsellik. Öğretilmeyen, üstü kapatılan, ayıp, günah hep bunlarla tanımlanan şeyler bunlar, halbuki hiçbirimizi leylekler getirmedi, en basit açıklamayla. Ama inandırıldı çocuklar bunlara, inandırıldık hepimiz. Anne babalarımızın sevgileri var mıydı, aa hiç olur mu, onlar birbirleriyle evlenmişler, çocuk kısmı kurcalamaz gerisini, hep merak ederdim, acaba ilk ne zaman aşık oldular, ilk ne zaman mideleri karıncalandı, ya da hiç böyle oldu mu? Pek de öğrendiğim söylenemez bunları, konuşmazlardı zaten bunları. Çok masum çocuk sorusu aslında anne ve ya baba sen hiç aşık oldun mu, ya da ilk ne zaman aşık oldun, ne olur yani cevap alsa çocuklar bunlara. Sonra gelir en dalgalı dönem. Er gen lik. Ne çocuk, ne yetişkin olunan, ama kendimizi çok büyümüş, her şeyi bilir, ama bir o kadar da bir hiç gibi hissettiğimiz zamanlar. Suratlarda sivilceler, vücutta değişmeler, kilo almalar, şunlar bunlar. O zamanda da olur bir merak, ilk öpüşmeler, ilk koklaşmalar. Yine sorasınız gelir anne babaya, bu sorulamaz zaten, ne seni biri mi öptü, ne seni bir erkek mi aradı, sen ne işler çeviriyorsun diye başlarlar dırdıra. Aşağı yukarı yaş oldu mu 18 biz sokaktan, arkadaştan öğrendiğimiz yarım yamalak şeylerle devam ettik mi yola ettik. Anne babalarımız pek memnundur bu durumdan ama, ay çok terbiyeli bizim kızımız, daha hiç sevgilisi olmadı, oğlansa çapkınlığıyla övünülür tabi de şimdi öyle feminist bir havaya girmek istiyorum, gördüğüm çoğu aile erkek çocuklarına kız çocuklarından fazla zulüm yapıyorlar. Zaman su gibi akıp giderken, üniversite çağları gelir. Ailenin yanında okuyorsanız yine değişen pek bir şey olmaz, kandırmalarla çıkarsınız akşamları, o kütüphanelerde ders çalışmalar hiç bitmez, okulda kulüp etkinlikleri sürekli devam eder. Kör topal bir ilişkiniz olduğunda çatırdamalar başlarsa, hep karşı taraf suçlanır, ama aslında siz ne ilişki kurmayı ne cinselliği bilmediğinizden olabilir mi bu ters giden şeyler. Bir de böyle düşünmek lazım belki de.
 Gelelim bugünkü olayı, e üniversite bitiyor, çoğu kişi evlenmemi bekliyor, kendileri evlendi de ne olduysa, evlilik bir statü tabi, sosyal paylaşım sitesinde bile, ilişki statüsü var. Varsa biri hayatımda bir adım önde olacağım onlara göre. Değilse sadece ben, aman işte sıradan, huysuz, aksiliğinden kimseyi bulamıyor, çok büyük konuşuyor yorumları falan. Hadi bunlara da alıştık artık diyelim bu evlenince yaparsın, evlenince giyersin geyikleri nedir hala anlayamıyorum. Erkekler istiyormuş bir de böyle deniliyor. Kadının istediği hiçbir şey yok. İmzayı atınca nasılsa her şey serbest, yaptığı bedava, oh ne güzel dünya değil mi. Böyle değilmiş işte ben de 1 senedir boşuna gitmiyoruz o seanslara. O tipik kadınlara göre, güzel ol, seksi kırmızı bilmem neler giy ki kocan seni beğensin. Ya bu adam benimle evlenmeden önce beni onunla mı gördü, hayır. O kırmızı şeylerle mi adam cinsellik yaşayacak benimle mi. Ben onlarla kadın olacaksam, iş çok kolay o zaman. Evlenince farklı düşünürmüş insanlar, ümitleri var yani düşüncelerimin değişeceğinden, çok beklerler. Kendimi bir an o kadar değersiz hissettim ki ama, bütün dinlerin, büyük düşünürlerin, peygamberlerin değer verdiği ‘kadın’, ‘ana’ diye tanımladıkları yere göre sığdıramadığı insan, ne hale geliyor. Bu hale getiren de erkekler mi kadınlar mı iyi sorgulamak gerekli. Bugün duyduklarımı bir kadın söyledi bana. He bir de dışarıda arasa daha mı iyi dedi. Daha da beter bir cümle yani. İşte bu aldatmayı tamamen haklı çıkaran bir zihniyet. Bu demek oluyor ki bir erkek aldatırsa karısı bakımsızdır, kırmızı bilmem ne giymemiştir, kadın adamı elinden kaçırmıştır. Adam haklı sonuç olarak.
 Gözümüzü açtığımız andan itibaren bize ahlakı, doğruluğu, iyi bir çocuk olmayı öğretmekle yükümlü olan ailelerimiz bize neler öğretiyormuş meğerse. Evlenmeden önce odalara kapatılan kadınlar, kibar bir erkek olan, bazen yüksek sesle güldüğünde, hemen karı gibi gülme diye azar yiyen erkekler çocukları. Çıplak fotoğrafları duvarlarda asılı erkek çocukları, büyümelerine rağmen hala anneleri tarafından banyo yaptırılan erkek çocukları; o annelerinin artık sallanan sarkan vücutlarını görmeye mecbur kalanlar, ergenlikte bile ağbileriyle aynı odayı paylaşan genç kadınlar; giyinirlerken ağbileri odaya girdiğinde aman ne olacak sanki diye odaya kovboy gibi girenler. Hepimiz bu çok iyi bildiğimiz anne babalarımızın çocuklarıyız. Şaka olsun diye uzun zaman devam eden mıncıklamalar, el şakaları, evlendikten sonraki günlerde sorulan sorular ve daha bir sürü şey. İşte biz böyle büyüyoruz sizin sayenizde. Bu yazıyı okuduğunuzda eminin çoğunuzun ağzından şu cümle çıkacak: sen bir anne baba ol da görürüm ben seni. Olduğumda da yazarım inşallah bu yazının bilmem kaç sonraki versiyonunu. Anne baba bir tanedir dünyada, sizin eksikliğiniz hiçbir şeyle doldurulamaz, bunu kesinlikle inkâr etmiyorum. Ama biraz durmak gerekiyor. Gözümüzü açtığımızda bizim tanrımız siz oluyorsunuz. Ağlayınca size geliyor, hasta olunca size geliyor, düştüğümüzde size geliyoruz, acıktığımızda, susadığımızda. Sonra bizi hayata bırakıyorsunuz, başarısız olunca kızıyorsunuz. Hiçbir şey öğrenmedin diyorsunuz. Dırdıra başlıyorsunuz yine. Peki siz ne kadar öğreniyorsunuz, siz ne kadar sorguluyorsunuz, nasıl bir çocuk yetiştirdiğinizi, bizi suçlamak kolay, eşcinsel çocuğunuzu reddetmek çok kolay, hatta en kestirme çözüm, benim artık senin gibi bir çocuğum yok cümlesini kurmak. Kuşak farkı var dersiniz hep, bir gün de bu çocuk ne izliyor, ne seviyor, tutup elinden nereleri geziyor diye düşünmeyebilirsiniz. Kötü arkadaşlar edinme tavsiyelerindense getir arkadaşlarını tanışalım demek zor gelebilir. Çocukların başarıları, çoğu zaman sizin başarınızdır, dershanelere, okullara paraları siz ödersiniz, çocuk zaten çalışmak zorundadır, fen lisesi falan kazanırsa ondan kıymetlisi olmaz. Çocuklar sizin narsist uzantılarınızdır. Sonra o uzantılar da birer narsist olur. Böyle gider gider durur bu. Anne babanızdan dayak yediyseniz, siz çocuğa az da olsa şiddet uyguluyorsanız, çocuk buna şükretmelidir, çünkü siz neler çekmişsinizdir. Sizin yaptığınız her türlü duygusal, fiziksel şiddette ne var ki. Şimdiki çocuklara hiç laf söylenmiyor zaten canım. Hiç eleştiriye gelemiyorlar. Hakareti hiç kaldıramıyorlar. Kimden çıktı bu çocuklar bilmiyoruz ki, hiç anne babalarına benzememişler, hep o arkadaşları, ya da hep bu televizyon, ya da hep bu internet, suçlu hep başkası. Çocuğun gözü açılırsa büyümeye başladıkça, sizi kabullenmiş gibi görünerek, sizi az da olsa değiştirir, orta yolu bulur, bir de bakmışsınız çocuk size bir şeyler öğretmeye başlamış, o sizleri sinemaya, yemeğe götürmeye başlamış, arabayı o kullanmaya başlamış, siz arka koltuğa geçmişsiniz, yaş ilerlemeye başladıkça da siz çocuk olmuşsunuz.
 Yazının bir yerinde söyledim, her şeye rağmen sizden vazgeçemeyiz, yine size sığınırız, dikkat edin ama sizden nefret ediyor da olabiliriz, hayatımız boyunca sizi yaşadıklarımızdan, seçimlerimizden sorumlu da tutabiliriz. Ama siz hep bizim iyiliğimizi düşündünüz değil mi, hep o güvenmediğiniz dışarısı yaptı bize her şeyi, siz her imkânı verdiniz bize de biz kıymetini bilemedik. Siz hep iyi anne baba oldunuz, hep öğrendiniz, hep didindiniz nasıl daha iyi anne baba olurum diye. Bunun için çabalayanlarınız da gerçekten var, hepiniz o tipik anne babalardan değilsiniz tabii ki de. Ama şunu kabul edin, biz büyütüyoruz sizi. Bizimle büyüyorsunuz, öğreniyorsunuz, çatışmalarımızla güçleniyoruz. Hatta bazen çocuklarınız daha da güçleniyor. Sonra aşk da o güçlü kadınların, erkeklerin işi oluyor işte. Peki sizde var mı o güç?

3323
2012 nin ilk yazısının konusu ne olacak diye düşünürken, her zaman olduğu gibi yine geldi buldu beni. Evde birlikte yaşadığım 2 kadının öğrenilmiş çaresizlik, herkesin kötü olduğu, erkeklerin yalancı, sadece cinsellik düşünen yaratıklar olduğu, her şeyi onların bilmeleri gibi konularda ödül alacak derecede inanmışlıkları olduğunu söyleyeyim baştan. Anne kız olan bu 2 kadın aslında birbirinin aynısı, aralarında 25 yaş var, bunun bir önemi yok ama. Arkadaşımın bana hediye ettiği malum yılbaşı batıl inancını taşıyan kırmızı renkteki şeyle başladı her şey. Komik buluyorum bu batıl inançları ve bu tarz bir şeyi kullanmayacağımı söylediğimde gelen cümle darbeyi vurdu : ‘Evlenince giyersin, şimdi giymezsen.’ Bir an zaman durdu benim için, bakışlarım falan değişti hissettim bunu.
 Şimdi buradan gelelim, aslında herkesin az biraz kıyısından köşesinden acı çektiği, aa sus ayıp cümlelerini içeren konuya. Cinsellik. Öğretilmeyen, üstü kapatılan, ayıp, günah hep bunlarla tanımlanan şeyler bunlar, halbuki hiçbirimizi leylekler getirmedi, en basit açıklamayla. Ama inandırıldı çocuklar bunlara, inandırıldık hepimiz. Anne babalarımızın sevgileri var mıydı, aa hiç olur mu, onlar birbirleriyle evlenmişler, çocuk kısmı kurcalamaz gerisini, hep merak ederdim, acaba ilk ne zaman aşık oldular, ilk ne zaman mideleri karıncalandı, ya da hiç böyle oldu mu? Pek de öğrendiğim söylenemez bunları, konuşmazlardı zaten bunları. Çok masum çocuk sorusu aslında anne ve ya baba sen hiç aşık oldun mu, ya da ilk ne zaman aşık oldun, ne olur yani cevap alsa çocuklar bunlara. Sonra gelir en dalgalı dönem. Er gen lik. Ne çocuk, ne yetişkin olunan, ama kendimizi çok büyümüş, her şeyi bilir, ama bir o kadar da bir hiç gibi hissettiğimiz zamanlar. Suratlarda sivilceler, vücutta değişmeler, kilo almalar, şunlar bunlar. O zamanda da olur bir merak, ilk öpüşmeler, ilk koklaşmalar. Yine sorasınız gelir anne babaya, bu sorulamaz zaten, ne seni biri mi öptü, ne seni bir erkek mi aradı, sen ne işler çeviriyorsun diye başlarlar dırdıra. Aşağı yukarı yaş oldu mu 18 biz sokaktan, arkadaştan öğrendiğimiz yarım yamalak şeylerle devam ettik mi yola ettik. Anne babalarımız pek memnundur bu durumdan ama, ay çok terbiyeli bizim kızımız, daha hiç sevgilisi olmadı, oğlansa çapkınlığıyla övünülür tabi de şimdi öyle feminist bir havaya girmek istiyorum, gördüğüm çoğu aile erkek çocuklarına kız çocuklarından fazla zulüm yapıyorlar. Zaman su gibi akıp giderken, üniversite çağları gelir. Ailenin yanında okuyorsanız yine değişen pek bir şey olmaz, kandırmalarla çıkarsınız akşamları, o kütüphanelerde ders çalışmalar hiç bitmez, okulda kulüp etkinlikleri sürekli devam eder. Kör topal bir ilişkiniz olduğunda çatırdamalar başlarsa, hep karşı taraf suçlanır, ama aslında siz ne ilişki kurmayı ne cinselliği bilmediğinizden olabilir mi bu ters giden şeyler. Bir de böyle düşünmek lazım belki de.
 Gelelim bugünkü olayı, e üniversite bitiyor, çoğu kişi evlenmemi bekliyor, kendileri evlendi de ne olduysa, evlilik bir statü tabi, sosyal paylaşım sitesinde bile, ilişki statüsü var. Varsa biri hayatımda bir adım önde olacağım onlara göre. Değilse sadece ben, aman işte sıradan, huysuz, aksiliğinden kimseyi bulamıyor, çok büyük konuşuyor yorumları falan. Hadi bunlara da alıştık artık diyelim bu evlenince yaparsın, evlenince giyersin geyikleri nedir hala anlayamıyorum. Erkekler istiyormuş bir de böyle deniliyor. Kadının istediği hiçbir şey yok. İmzayı atınca nasılsa her şey serbest, yaptığı bedava, oh ne güzel dünya değil mi. Böyle değilmiş işte ben de 1 senedir boşuna gitmiyoruz o seanslara. O tipik kadınlara göre, güzel ol, seksi kırmızı bilmem neler giy ki kocan seni beğensin. Ya bu adam benimle evlenmeden önce beni onunla mı gördü, hayır. O kırmızı şeylerle mi adam cinsellik yaşayacak benimle mi. Ben onlarla kadın olacaksam, iş çok kolay o zaman. Evlenince farklı düşünürmüş insanlar, ümitleri var yani düşüncelerimin değişeceğinden, çok beklerler. Kendimi bir an o kadar değersiz hissettim ki ama, bütün dinlerin, büyük düşünürlerin, peygamberlerin değer verdiği ‘kadın’, ‘ana’ diye tanımladıkları yere göre sığdıramadığı insan, ne hale geliyor. Bu hale getiren de erkekler mi kadınlar mı iyi sorgulamak gerekli. Bugün duyduklarımı bir kadın söyledi bana. He bir de dışarıda arasa daha mı iyi dedi. Daha da beter bir cümle yani. İşte bu aldatmayı tamamen haklı çıkaran bir zihniyet. Bu demek oluyor ki bir erkek aldatırsa karısı bakımsızdır, kırmızı bilmem ne giymemiştir, kadın adamı elinden kaçırmıştır. Adam haklı sonuç olarak.
 Gözümüzü açtığımız andan itibaren bize ahlakı, doğruluğu, iyi bir çocuk olmayı öğretmekle yükümlü olan ailelerimiz bize neler öğretiyormuş meğerse. Evlenmeden önce odalara kapatılan kadınlar, kibar bir erkek olan, bazen yüksek sesle güldüğünde, hemen karı gibi gülme diye azar yiyen erkekler çocukları. Çıplak fotoğrafları duvarlarda asılı erkek çocukları, büyümelerine rağmen hala anneleri tarafından banyo yaptırılan erkek çocukları; o annelerinin artık sallanan sarkan vücutlarını görmeye mecbur kalanlar, ergenlikte bile ağbileriyle aynı odayı paylaşan genç kadınlar; giyinirlerken ağbileri odaya girdiğinde aman ne olacak sanki diye odaya kovboy gibi girenler. Hepimiz bu çok iyi bildiğimiz anne babalarımızın çocuklarıyız. Şaka olsun diye uzun zaman devam eden mıncıklamalar, el şakaları, evlendikten sonraki günlerde sorulan sorular ve daha bir sürü şey. İşte biz böyle büyüyoruz sizin sayenizde. Bu yazıyı okuduğunuzda eminin çoğunuzun ağzından şu cümle çıkacak: sen bir anne baba ol da görürüm ben seni. Olduğumda da yazarım inşallah bu yazının bilmem kaç sonraki versiyonunu. Anne baba bir tanedir dünyada, sizin eksikliğiniz hiçbir şeyle doldurulamaz, bunu kesinlikle inkâr etmiyorum. Ama biraz durmak gerekiyor. Gözümüzü açtığımızda bizim tanrımız siz oluyorsunuz. Ağlayınca size geliyor, hasta olunca size geliyor, düştüğümüzde size geliyoruz, acıktığımızda, susadığımızda. Sonra bizi hayata bırakıyorsunuz, başarısız olunca kızıyorsunuz. Hiçbir şey öğrenmedin diyorsunuz. Dırdıra başlıyorsunuz yine. Peki siz ne kadar öğreniyorsunuz, siz ne kadar sorguluyorsunuz, nasıl bir çocuk yetiştirdiğinizi, bizi suçlamak kolay, eşcinsel çocuğunuzu reddetmek çok kolay, hatta en kestirme çözüm, benim artık senin gibi bir çocuğum yok cümlesini kurmak. Kuşak farkı var dersiniz hep, bir gün de bu çocuk ne izliyor, ne seviyor, tutup elinden nereleri geziyor diye düşünmeyebilirsiniz. Kötü arkadaşlar edinme tavsiyelerindense getir arkadaşlarını tanışalım demek zor gelebilir. Çocukların başarıları, çoğu zaman sizin başarınızdır, dershanelere, okullara paraları siz ödersiniz, çocuk zaten çalışmak zorundadır, fen lisesi falan kazanırsa ondan kıymetlisi olmaz. Çocuklar sizin narsist uzantılarınızdır. Sonra o uzantılar da birer narsist olur. Böyle gider gider durur bu. Anne babanızdan dayak yediyseniz, siz çocuğa az da olsa şiddet uyguluyorsanız, çocuk buna şükretmelidir, çünkü siz neler çekmişsinizdir. Sizin yaptığınız her türlü duygusal, fiziksel şiddette ne var ki. Şimdiki çocuklara hiç laf söylenmiyor zaten canım. Hiç eleştiriye gelemiyorlar. Hakareti hiç kaldıramıyorlar. Kimden çıktı bu çocuklar bilmiyoruz ki, hiç anne babalarına benzememişler, hep o arkadaşları, ya da hep bu televizyon, ya da hep bu internet, suçlu hep başkası. Çocuğun gözü açılırsa büyümeye başladıkça, sizi kabullenmiş gibi görünerek, sizi az da olsa değiştirir, orta yolu bulur, bir de bakmışsınız çocuk size bir şeyler öğretmeye başlamış, o sizleri sinemaya, yemeğe götürmeye başlamış, arabayı o kullanmaya başlamış, siz arka koltuğa geçmişsiniz, yaş ilerlemeye başladıkça da siz çocuk olmuşsunuz.
 Yazının bir yerinde söyledim, her şeye rağmen sizden vazgeçemeyiz, yine size sığınırız, dikkat edin ama sizden nefret ediyor da olabiliriz, hayatımız boyunca sizi yaşadıklarımızdan, seçimlerimizden sorumlu da tutabiliriz. Ama siz hep bizim iyiliğimizi düşündünüz değil mi, hep o güvenmediğiniz dışarısı yaptı bize her şeyi, siz her imkânı verdiniz bize de biz kıymetini bilemedik. Siz hep iyi anne baba oldunuz, hep öğrendiniz, hep didindiniz nasıl daha iyi anne baba olurum diye. Bunun için çabalayanlarınız da gerçekten var, hepiniz o tipik anne babalardan değilsiniz tabii ki de. Ama şunu kabul edin, biz büyütüyoruz sizi. Bizimle büyüyorsunuz, öğreniyorsunuz, çatışmalarımızla güçleniyoruz. Hatta bazen çocuklarınız daha da güçleniyor. Sonra aşk da o güçlü kadınların, erkeklerin işi oluyor işte. Peki sizde var mı o güç?


Küçük çocuk gibi kandığımız oyunlar, sahte sözler, vaatler, itiraflar, mecburi gülümsemeler, usuleten yapılan iyilikler. İşte bunlar bizi kendimize yabancılaştırmada başrolü alan, kendimizden uzaklaşıp bambaşka bir ben yaratan mikroplardır denilebilir. Vücuda girerler, yavaş yavaş yayılırlar, son darbelerini sonradan yaparlar belki, ama bu arada hasta etmeye başlarlar. Başarısız ilişkiler, her erkek türünden ya da kadın türünden oluşturulmuş koleksiyonlar, başarısızlık, değersizlik hissi, hayat çok kötü, insanlar kötü cümleleri, güvensizlik ve türevlerinde birçok şey bu mikroplarla yaşadığımızı gösteriyor aslında.
 Kurtulmak çok kolay olmuyor ne yazık ki, savaşırsanız çamaşır suyu etkisi yaparsınız, kökten öldürürsünüz hepsini, yok ben alt edemem bunları derseniz, onlar sizi yener, ve oyun biter. Ya da arada kalmışlık da olur, mikropların etkisi biraz azalır, ama hala kanınızda dolanmaya devam ederler, en ufak bir durumda hortlarlar, hemen üşüşürler başınıza akbaba gibi. Savaşanlar ne yapıyor peki, direniyor her şeye rağmen. Yorulmuyorlar mı, yorgunluktan ölüyorlar, zihinlerinden geçen binlerce düşünceden dolayı hızlı konuşuyor, otobüste, minibüste, vapurda her yerde düşünüyorlar, ama sadece soyut düzeyde düşünmekler yetinmiyorlar, bunları uyguluyorlar, toka alınan adamla sohbet etmekten başlayıp, evdeki yaşlı teyzenin anlattığı hikayeyi 20. kez dinliyorlar, şaşırma numarası bile yapıyorlar. Tabi ki her öğrenilen yeni şey kaçırılan, yanlış yapılan bir şeyi de hatırlatıyor, haliyle durum ağırlaşabiliyor bazen, suçluluk duyuyorlar, çünkü sahte ilişkileri artık sarumanın kuleleri gibi yıkılıyor. Yerine sağlam kuleler yapmak istiyorlar, ama bu arada birileri bu durumun dışında kalıyor. Bazen anne, bazen baba, bazen kardeş, abla, ağabeyi, arkadaş. Kim olduğu belli olmuyor. Ama bu süreç önemli bir şey de öğretiyor. Gerçekten sevmek, gerçekten kıymet vermek veya kıymet görmek, insanların içine bakmak, kendi kendimin içine bakmak. İşte şimdi hissetmek neymiş öğrenmeye başladım. Kölelik zamanı bitti, şimdi bana verilen görevlerde kullanıldığımı değil, bana faydası olan bir şeyin ben yapabildiğim için bana verildiğini düşünüyorum. Ah şu narsisizm, henüz gitmedi yanımdan, fazla şımarmazsa iyi anlaşıyoruz gerçi. Bana zarar verirse haydi güle güle dediğimde iyi oluyor bu benim için. Ayrıca iyi bir avcı da oluyorsunuz, koku alma duyunuz gelişiyor. Sahteliğin, yüzsüzlüğün, yanlışların kokusunu bir güzel alıyorsunuz ki, bazen hemen geri çekiliyorsunuz. İlk zamanlar soğuk, asık suratlı, aman ne yapacağız biz bununla dedirtebiliyorsunuz karşınızdakine. Ama dürüstlük varsa, iyilik varsa da o içinizdeki gelişmeye çalışan acılı kadın son derece açık, sevecen, samimi, sevilmeye hazır bekliyor sizi.
 İşte bunların hepsi yaşanmışlıkları anlatıyor. Damdan düşenin halini en iyi damdan düşen anlıyorsa, beni de benim yolumdan geçenleri de yine onlardan birileri anlamaz mı?
22 ocak 2012
gokkusakgok@mynet.com



3324
Türkiye Cumhuriyeti  Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül

Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan ve her insan gibi yaşanabilir bir hayatı düşleyen tecavüz mağduru binlerce gençten biriyim. Yapılan bir araştırmaya göre, geçen yıl 7 bin çocuk tecavüze uğradı, son 10 yılda cinsel istismara uğrayan çocuk sayısı 250 bin.Ülkemizin iç meselelerinden dolayı gündemi meşgul eden bu kadar olay varken bu soğuk istatistikler ve acılarla ne kadar ilgilenirsiniz bilmiyorum.Bildiğim ve ümit ettiğim bir şey var ki o da bu konunun gündemin ilk sıralarında olması ve çözümüne yönelik çalışmaların bir an önce başlatılmasıdır. Ülkemizin sosyal yapısı düşünüldüğünde bu konuların gündeme gelmesinin ve çözümünün zor olacağı düşüncesi devletin ve bilim camiasının ataletinden başka bir şey değildir.
Taciz ve tecavüzler bir çok genç bireyi suça ve şiddete meyilli hale getirirken bir çok bireyde eşcinsel eğilimler oluşturduğu henüz bilim camiası tarafından kabul edilmeyen fakat sonuç olarak var olan bir gerçektir.Ben de 22 yaşında bir birey olarak hayatımı felakete çeviren bu eşcinsel dürtüleri çocukken uğradığım taciz ve tecavüzlerden dolayı yaşıyor olduğumu biliyorum.Bilinçsiz ailelerin yetiştirdiği “uslu” fakat savunmasız çocuklar sokakta bekleyen binlerce sapık tarafından kurban olarak seçilmektedir.Sayıları net olmamakla beraber 250 bini bulan bu mağdur çocuklara devletimizin gerekli desteği sağlaması gerekiyor.Aksi takdirde sonuçlarına yine devlet katlanır.
Ülkemizde sayıları 12 milyonu bulan eşcinsel bireylerin bir çoğu normal cinsel yönelimlerini geri kazanmak için mücadele vermekte ve psikologların kapısını aşındırmaktadır.Fakat bir çoğu kapıdan geri çevrilmektedir.Tedavisini gerçekleştirmeyi becerememiş bilim topluluğu bu kişilerin ümitlerini boşa çevirmekten başka bir şey yapmamışlardır.
Tedavi arayışında olan binlerce gençten biri olarak geçen sene sanal ortamda keşfettiğim bir yazının tedavi alan eşcinsel bir bireye ait olduğunu ve zamanla olumlu sonuçlar aldığını yazısını görünce ben de bu imkandan faydalanmak ve terapi desteği alarak bu dürtülerden kurtulmak için Psikolog Hüseyin Kaçın’la görüştüm.Eşcinselliğin tedavisi için yıllarını harcamış olan bu insanın hiçbir camiadan destek almadan aksine işine engel olan çok sayıda kurum ve kuruluş tarafından yıpratılmaya çalışılması terapileri danışanlarla sağlıklı olarak sürdürmesine imkan bırakmamaktadır.Sayın Cumhurbaşkanı’m sizden ricam eşcinsel terapilere devletimiz tarafından gerekli desteğin sağlanmasıdır.Umarım sizin gibi değerli biri bizim gibi çaresiz gençlerin sesine kulak verecektir. Saygılarımla ......... ........

mavidunya_63@hotmail.com

3325
EŞCİNSEL TEDAVİ / CİNSEL KİMLİĞİMLE BARIŞMAK

Selam Hüseyin Bey,
 
Insallah iyisiniz,
 
Istanbul'da yüksek lisans yapan 26 yaşında Islam'ın değerini idrak ederek yaşamak isteyen biriyim. Küçüklüğümden beri hemcinslerime olan ilgim yüksek lisansımı yaptığım laboratuardaki arkadaşlarıma karşı hislenimlere sebep oluyor ve bundan rahatsız oluyorum. Islam açısından değişmesi gereken bir durum olduğunu düşünüyorum ve değişmek istiyorum. Ancak öğrenciyim ve cuzzi bir miktar burs ile okuyorum. öğrencilere indirim yapıyor musunuz? Yahut görüşme sıklığını terapi devamlılığını bozmadan az tutmak mümkün müdür ki ekonomik olarak kaldırabileyim?
 
Çok teşekkürler, saygılar,
 
17 Aralık 2011


3329
BİR NARSİSTİN SEVDİĞİ TEK ŞEY YİNE KENDİ NARSİZMİDİR

“Başlamak için mükemmel olmak gerekmiyor ama mükemmel olmak başlamak gerekiyor” der bir düşünür.Şüphesiz bir insan kendine bir değer katmak istiyorsa önce mükemmel olduğu düşüncesini ve tembelliğini bir kenara bırakmalıdır.Ben bu hatayı bir yıldır yapıyorum,bu yüzden Psikolog dışında iyi kötü kimseyle bir ilişkim yok olsa bile diken üstünde ilişkilerim var.Gerçek manada ilişki kurmaya hasretim,ne bir arkadaşım ne bir sevgilim ne annem ne babam ne de Allah.Bir tek Hüseyin hoca var eminim o da illallah etti benden ama bu ilişki beni ayağa kaldırır ümidiyle terapilere devam ediyorum.Okul desen yürüyen ölüler gibiyim okul koridorlarında,Tıp fakültesini istemeden okumanın verdiği azap bir yana okumanın zorluğu bir yana.Ney kursuna gideyim dedim,gittim ama ben zannediyorum ki birkaç hafta sonra Niyazi Sayın kadar eline su dökülmeyecek bir neyzen olacağım,4-5 haftadır gidiyorum,adam gibi bir ses çıkaramadığım için çıldırma boyutuna geldim.Konferanslar,tiyatrolar ,taksimde daha adam gibi tanımadığım bir grubun eylemine katılmalar:N’oluyor lan bana ayaklarım yerden kesildi yine.En huzurlu yer yine de sığındığım bu terapiler arkadaş,napayım yani,dünyayı cennet yapsınlar ben de sokağa çıkayım Terapilere devam…
Yine bir haftasonu sıradan terapiler biri olacak diye o rahat koltuğa gömülmüş aptal aptal metrobüsleri seyrediyor ya da intihar etmek için terapi merkezinin karşısında bulunan köprüden intihar etme hayalleri kuruyorum,psikoloğa vicdan azabı çektireceksem böyle yaparım diye hayal kuruyorum,hayal işte,kişiliğimin bir parçası artık o da.Her neyse ben yine psikoloğun tabiriyle ıvır zıvırlarımı anlatacağım ve o da benim zoruma giden birkaç ödev verdikten sonra kafamdaki karanlık dehlizlere kibrit çöpü aydınlığı verecek kısa süreli ümitlerle eve yollayacak.Monoton terapi diye benimkine derler.
Hoca arkamda “pis pis sırıtır sırıtmaz” anlıyorum yine bir şeyler çevirdiğini.Surat ifadesi ele veriyor planını.Terapi odasında benden önce gelen yaşını kestiremediğim ama benden yaş olarak büyük bir bayan oturuyor .Seansı bitince hoca beni çağırıyor,ben sanıyorum ki 5 dakika konuşup gidecek,muhtemelen benden genç bayana kendi terapilerimle ilgili bir şey anlatmamı isteyecek.Ama öyle olmuyor,bu genç bayan ben ve psikolog bir terapi geçiriyoruz o odada.Bu genç bayan da benim gibi yaklaşık bir yıldır terapilere devam ediyor.O da benim gibi ilişkilerinde kendi narsizmin etkisiyle kendi kendini yıpratmış.Önce o başlıyor konuşmaya;”yine klasik ızdıraplar ıyyyy!!! Allah bu acı çekenleri gözümün önünden çeksin arkadaş.Ben üzüntülü rolü oynayamam.Ne diye anlatıyorsa,hem yazısında dediği gibi ben onu suçlu bulmuşum bir kere”.Anlattığı şeylere karşı duyarsızlığımı belli etmemek zorunda hissediyorum kendimi.Bu genç bayanın ACISINI ANLAMIYORUM,HİSSETMİYORUM.Bir an önce bitirsin,sonra ben kendi terapime geçerim beklentisiyle kısa kısa kendimden ve travmalarımdan bahsedip geçmek istiyorum ama konu dönüp dolaşıp tam da benim hiç duymak istemediğim yere geliyor.NARSİZM!!!ZONK!!!ACI!!! SENİN HAYATINDA ACIMAK YOK ÇOCUK.KALBİN TAŞLAŞMIŞ DİYOR özetle psikolog.Narsizm benim çıplak benliğim.Tanrıya rakip düşüncelerimin yaratıcısı.Karşımdaki bayanın kendi deneyimlerini anlatması ve odada 3 kişi bulunmanın verdiği bu sohbet havasındaki terapi sayesinde ben bende şok etkisi yaratmasa da narsizmimi gördüm,hoşuma da gitti.Acılarımın hayatımda bir bahane olduğunu görmeye başladım.Sorumluluktan kaçmak için bir savunma olarak acılarımı kullanıyorum.Bu yüzden kimseye de acıyamıyorum,acısını anlamıyorum.Yazının bu kısmını aslında narsizmin bendeki etkilerinden bahsetmek isterdim ama o kadar anlamadım,şimdilik bu kadarla idare ediyorum.Terapinin sonuna kadar ben de “Aman Allah’ım bu terapi ne kadar çarpıcıydı” dedirtecek cinsten bir şey olmadı fakat o genç bayan gittikten sonra Hüseyin Bey’le ayak üstü konuşma fırsatımız oldu.Hayatta kendinden başkasına acımıyorsun ,sadece kendi acına odaklanıyorsun vs vs bir şeyler dedi ama dedikleri yine bir kulağımdan girdi bir kulağımdan çıktı.Hüseyin hoca nedense hiç yapmayacağını düşündüğüm bir şey yapmış o terapi de,ağlamış,üzülmüş.Görmediğimi söyledim,gözlerime bak dedi.Ben güldüm,çünkü içimdeki çocuk inanmıyordu ona,gözlerimin içine bak dedi,ikince kez bakamadım,bak dedi bakamadım.Doğrusunu söylemek gerekirse üzüldüğüne inanmaktan korktum ve utandım kendimden üzülmediğim anlaşılmasın diye kaldırmadım kafamı.Ödev olarak da bu genç bayanın acısına odaklanmam istendi.
Odadan çıktığımda aklıma ilk gelen şey üzülmediğime üzüldüğüm oldu o da fazla uzun sürmedi.Sonra aklıma Hüseyin hocanın sözü geldi:

BABA OĞUL AŞK

Baba'larına isyan etmekten korkan oğul'lar Tanrı'ya isyan ederler. Oğul'lar Allah olmayan Tanrı'larına isyan ettikçe kör düğümlerle düğümlenir ve sevgisizleşir kalpleri. Sevgisiz yürekler bir hayalin ardı sıra bitimsiz bir arayışla yürürler. Aradıkça kendilerinde yok olurlar. Baba'larına şükreden oğul'lar ise Allah'a aşkla teslim olurlar. Şükredenlerin kalpleri Allah'ı görür. İsyan edenlerin akılları Tanrı'larını öldürür. Aklın Tanrı'sından kurtulamayanlar Kalblerin Allah'ını bilemez. Bizlere helal lokma yedirmek için alın teri akıtmış Baba'larımızın kalplerinde Allah'ı görmedikçe Aşk bize haramdır.


mavidunya_63@hotmail.com

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=817.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=543.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=545.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=542.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=486.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=480.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=544.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=834.0

3330
   BABA OĞUL AŞK

Baba'larına isyan etmekten korkan oğul'lar Tanrı'ya isyan ederler. Oğul'lar Allah olmayan Tanrı'larına isyan ettikçe kör düğümlerle düğümlenir ve sevgisizleşir kalpleri. Sevgisiz yürekler bir hayalin ardı sıra bitimsiz bir arayışla yürürler. Aradıkça kendilerinde yok olurlar. Baba'larına şükreden oğul'lar ise Allah'a aşkla teslim olurlar. Şükredenlerin kalpleri Allah'ı görür. İsyan edenlerin akılları Tanrı'larını öldürür. Aklın Tanrı'sından kurtulamayanlar Kalblerin Allah'ını bilemez. Bizlere helal lokma yedirmek için alın teri akıtmış Baba'larımızın kalplerinde Allah'ı görmedikçe Aşk bize haramdır.


                                    Ağır gelen yüzleşme, yukarı çıkma çabası, kabullenme, ailemi affetme çabası

 Omuzlarımdaki 30 kiloluk ağırlığa rağmen yazmaya çalışmak. Bugün hayatımın en zor denilebilecek gününü de seansını yaşadım. Ağırlığının altından kalkmaya çalışmak kaç günümü alacak bilmiyorum ama çabuk olacak gibi görünmüyor. Terapi bitiminde genelde aynı otobüsle dönüyorum, o otobüste hep düşünceliydim, hep derinlere gidiyorum, ama ilk defa gözyaşlarıma şahit oldu o otobüs koltuğu dakikalarca hem de. Bir de üstüne radyoda şu son zamanlarda herkesin bunalımını kaşıyan adam Halil Sezai çıkmaz mı, acıma acı katlandı. O yol bitmedi benim için. Bunu anlattığım biri sordu başkaları ne der diye çekinmedin mi dedi. Umurumda bile olmadığını söyledim. En fazla yan koltuktaki adam görür, vah vah der, geçer. Bugün konuştuklarımız karşısında ağlamamam mümkün değildi. Hayatımın son 7 senesini tekrar yaşadım, hatta daha da fazlasını çocukluğum, ergenliğim de dahil daha öncelere de gittim.
  Bilmem kaç tane takla atan bir arabadan sağ çıktım, ama o kaza benden çok şey almış, şimdi ben onları toparlamaya çalışıyorum ama o kadar zorlanıyorum ki bugün bunu anladım. Yanımda ölen annemi, beni o arabaya ısrarla bindiren kadını bugün hatırladım, bugün dokundum ona galiba. Halbuki kimseyi suçlamamıştım. Yaa kandırmışım ya kendimi, kaderci olmak lazım, kimse böyle olmasını istemezdi. Senaryolarımdan bir oyun kurmuşum oynayıp oynayıp duruyorum. Ama bugün oyun bozuldu. Hiç sevmiyorum böyle zamanları, ne güzel kendimi kandırıyordum işte, ne gerek var şimdi bunları deşmenin. Bu içimdeki bir tarafın bana söylediği. Ama bir taraf da ki bu benim gerçek düşüncelerim, aslında o seanslara götürmek istediğim şeyler bunlar, daha da fazlası var, ama nereden başlayacağını bilemiyordun, çayı tabağa döktüğün 2 bardak sana bunların açığa çıkma şansını verdi. Kabul ediyorum, buydu doğrusu.
 Anne babalar ile ilgili daha önce yazı yazmıştım, başkasını yazmak daha kolay geliyor, açığı görmek, eleştirmek hep daha kolay. Şimdi sıra kendime geldi. Uzaktan akraba olan biri 28, biri de 31 yaşında olan bir kadın ve bir erkeğin evliliğinden fiziksel olarak sağlıklı doğmuş, ama şu anda ruhani olarak pek iyi olmayan bir kadınım. Çocukluk, anneden korkmak, babadan yüz bulmaktı benim için. Ergenliğe doğru ikisinin korkusu, kısıtlamalar, bana hayatları boyunca vermedikleri güven, engellenmeler. Bir kez duyduğumu hatırlamıyorum büyüyene kadar, bizim kızımız bunu yapar dediklerini. Takdir aldığımda aferin sana hep böyle ol, ya da o zaten senin görevin, yediğin önünde yemediğin arkanda tabii ki alacaksın. Ortaokulda 41 aldığım matematik sınavından sonra eve gitmek istememiştim, çocuk aklı bir yerde gizlenmeyi falan düşündüm. Hiç dayak yemedim, ama dayaktan daha ağırdı belki yaptıkları. Bir yanım kinlendikçe kinleniyor, bir yanım da her evlilik güçlü kadın ve erkekler tarafından yapılmıyor diyor. İlk ameliyatını 4,5 yaşında olan ben, bademcikleri alındıktan sonra daha da sık hastalanır, ve fanusta yaşatılılır gibi korunmaya alınır. Çok sık hasta olur, sokak geçmişi yoktur pek. 8 yaşından sonra taşındığı evde geliştirmeye başlar sokak kültürünü, onda da 9. kattan bağrışmalarla arkadaşlarına rezil ola ola. Klasik akşam ezanı okundu hadi eve, ya da gözümün önünde oyna. İyi de saklambaç oynuyoruz, beni görmeliysen ben nasıl oyun oynayacağım. Mutfakta heveslenip bir şey yapma girişiminde bulunduğumda ise uff beceremiyorsun çekil şuradan cümlesi gelirdi. Doğal olarak da sonrasında bizim kız çok tembel, ay bu evde kalacak, bir şey beceremiyor, doğru yapmıyor, acaba fırsat verdiniz de yapmadım mı? Diğer arkadaşlarım kendi başlarına dershaneye giderken beni hep biri götürürdü, onun için de bizim kız rahata çok alıştı derler. Yanlışları yapan onlar, suçlanan bendim hep. Ergenliğimin en ağır cümlesi de annemin apartmandan sevmediği arkadaşımla dışarı çıktıktan sonra söylediğiydi. Çok uzun zaman geçtiği için hatırlamıyorum, ama bakkala mı gitmiştik apartmandan erkek çocuklarla, ya da başka bir yerde miydik tam hatırlayamıyorum. Her durumda da o kelimeyi hak etmediğim kesindi. ‘Orospu mu olacaksın başıma’. Benim annem bunu bana layık gördü ve söyledi, 15 16 yaşında hiç erkek arkadaş nedir bilmemiş, ev kızı havasındaki bene bana bu cümleyi söyledi. Şimdi anlıyorum ki, evde bir kız varsa o evdekiler hep tetikte, eyvah kızın namusu elden gidecek. Sinirle, öfkeyle her ne ile çıktı ise bu cümle o kadar içime dokunmuş ki 9 sene mi geçti daha da mı çok sene geçti, hala hatırlıyorum ve hala beni ağlatıyor. O zamandan başlamış erkeklerle olan kötü ilişkilerimin tohumları. Annemle babama kaç sevgiliniz oldu diye sorduğumda, suratlar iner, bizim zamanımızda yoktu böyle şeyler cevabı gelirdi. Defterime kalp çizmiştim, ağabeyim de ne bu, niye çizdin diye bağırdı bana, babam da genç kızdır sana ne dedi. Cık cık yaptı ağabeyim, suratında bana kızgınlık vardı. Babam da daha fazla bir şey söyleyemedi. Bizim ailede kim otoritermiş anlayamadım zaten. Annem en cadaloz tipli görünendi, bir bayramda makyaj yaptı diye ağbim tonla laf söyledi ona, o oturdu ağladı, babam bu sırada ne yaptı, en fazla sen karışma, ağbim her şeyin i. ettikten sonra. Ama şu çok açık ki herkes önceki büyüklerden ne gördüyse o zihniyeti bırakmamış, değişime hep kapalı, hiç büyüyememiş, çaba göstermeden bir şeylere sahip olmak istemiş. Kimisi kendini temizliğe, kimisi çalışmaya, kimi ibadete, birilerinin işini görmeye vermiş. Kimse bu ailenin gerçekten iyi bir aile olması için çabalamamış, akıllarına gelmemiştir belki de. 2 kişi çalışıyorsa ya da 1 kişi çalışıyorsa 1 evde, 1 ev, araba varsa, akşam yemek pişiyorsa, çocukluk okullarına gidip geliyorlarsa tamamdır daha ne. Ama şimdi böyle bir hayat beni o kadar korkutuyor ki. Aa ne buldum. Beni korkutan aslında hayat değil, eskisi gibi yaşamaya devam etmek, çünkü kurtulmak istiyorum eskilerden. Eski beni geri getirmek istediğimi söylemiştim, ne boş bir hayal bu, eski deneyimsizlikten, bilgisizlikten dolayı burada değil miyim, neden bir daha oraya döneyim. Yeni bir ben bulmak gerekli. Buluyor, güçlendiriyorum onu, ama daha çok yol olduğu için önümde zaman zaman düşüyorum böyle. Bugün tıpkı terapiye ilk başladığım günlerdeki gibi gelir gelmez yatağa girmek bir daha da çıkmak istemedim. gözlerim şişti, yüzüm sarardı. Kusur gördüğüm şeyler gittikçe artıyor mu ne. 5 ameliyatın bende bıraktığı izler de arttı mı nedir? Aynanın karşısına geçip baktığımda görünüşte büyük değil, ama etkisi kuvvetli o izleri gördüm. Otobüste herhangi bir kadının büyük çantası sağ yanımdan ya da sol yanımdan geçtiğinde çektiğim acı, bana zaten bunları hatırlatıyor. Sağ ayak bileğimin, bacağımın bir kısmının hissizleşmesi bana hatırlatıyor. İçimde bir burukluk var, ama kime gideyim, kimse isyan edeyim, kimden hesap sorayım, kimle yüzleşeyim bilmiyorum, kendi kendime yardım etmekten başka çözüm yolu yok galiba. Bu uğraşı bırakamıyorum da, bırakırsam hayatım boyunca vicdan azabını çekeceğim, ama baş etmek de o kadar zor ki. Odam üstüme geliyor bugün, duvarlar beni sıkıştırıyor.
  Umudum olmasa bu işi yürütemezdim. Evet ne kadar kaç gram, veya yüzde kaç bilmiyorum ama umudum var, koca bir çocukluğun, tecrübesizliğin, hülya Koçyiğit tarzı kişiliğimin, narsistik tarafımın aynalarına bakıyorum ve kendimi görüyorum. Gördükçe umutlanıyorum belki de, acı çeken bir ben daha kıymetli olabiliyor. Vay be bu kadar şey yaşadım, hayatta neler gördüm ve bilmem kaç sene sonra öğrendim demek bana ayrı bir keyif verecek ve tabii ki de narsistik yönümü okşayacak bir güzel. O kadarcık da olsun.
  Ben bugünün acısyla göz yaşlarımı akıtırken, arkamda genç 2 çocuk oturuyordu, konuşmayı bilmeyen tipler bağıra bağıra konuşuyorlardı. Kuzenlermiş, biri babası ile konuştu, sen beni bugün o ajansa yolladın ama boş işler bunlar, çok kötüymüş, herkese haber vermişler, mesaj atmışlar dedi, bütün günüm gitti dedi babasına, ne yapacaktıysa bütün gün. Yaptıkları espriler, kız muhabbetleri, bir elinde cımbız bir elinde ayna umurunda mı dünya tavırları, beni bir an onları ve kendimi yan yana koymaya götürdü. Hakikaten rahatlardı buna eminim. Benim kafam o kadar doluyken o telefonda annesine bulgur pilavı yemeyeceğini söylemekle, başka yemek yap demekle meşguldü. Peki ya sonrası? Bu ve bunun gibi 5 yaşında oynadığımız evciliği oynayanlar ve bir şeyleri çözmeye çalışan, hayatını temizlemeye çalışanlar. Hayatta kim daha çok şey kazanacak:? Tabii ki 2.gruptakiler, 30 yaşından sonra evlenecekler belki, belki daha az para kazanacaklar, belki plazma değil de tüplü televizyon kullanacaklar, belki her yere arabayla değil de otobüsle gidecekler akbil basıp. Öğrenecekler sonunda, en büyük kazançları bu olacak. Öğrenmeye devam da eder bunlar. Diğerleri gibi, gelmişim bilmem kaç yaşına daha ne demezler. Başa çıkma hevesi öyle bir işlemiştir ki içimize, yok gibi görünür, bitiyor gibi görünür, ama bir kere tozunu aldıysanız çıkaramazsınız hayatınızdan. Tıpkı terapiyi bırakmak gibi, herkes bilmem kaç kere aklından geçirir, kimisi bırakır kimisi devam eder. Organlarından birine bir parça tutunmuştur ayrılamaz ondan. İşte bu heves mi azim mi, irade mi ne ise, ya da hepsini kapsayacak bir kavram. Sensiz olmaz ki!
22 ocak 2012
gokkusakgok@mynet.com



AYNADAKİ TANRI & NARSİST KADIN / ERKEK YÜZLEŞMESİ

Bugün, bu terapilere benim gelmemi sağlayan insanla hala birlikte olsaydım 2 yıl olmuş olacaktı. Onunla geçecek kabus gibi 2 yıl, hayatımdan giden, üzüntü, ağlamak, güvensizlik, teslim olmak, zorlanmak, nefret etmek, mecbur kalmak gibi duygularla geçen 2 yılın sonunda acaba ne olurdum. 1 yıldan fazla süredir toparlamaya çalıştığım halet –i ruhiyem kim bilir nasıl zarar görecekti. OYUNumu oynamaya bir güzel devam edecektim, o aslında iyi biri, onun da sorunları var ondan böyle davranıyor, ben psikolojik danışman olacağım, insanları anlamam lazım gibi saçma, anlamsız düşüncelerle de senaryomu hazırlayacaktım.
 Şimdi çok şanslı olduğumu düşünüyorum bunları yaşamadığım için. Kendimi keşfetme yolculuğuna çıktığım için. Belki çok acı çekiyorum, kabullenemiyorum, deri değiştiriyorum adeta, ama bunları kendim için yapıyorum, kimseye yaranmak için değil, e güzel yatırım kendinedir derler ya büyükler, doğru söylüyorlar, kendimi iyi yapmak için, iyi hissetmek, iyi bir insan olmak için çabalıyorum, o ilişki diye tanımladığım ama aslında 2 narsistin egolarını savaştırdığı, … yarışına girdiği şeyde yaptığım, sözde çabaladığım her şey o ilişkinin devam etmesiydi, diğerleri yine mi bitti demesin diye kalıyordum bu ilişkide. İçime oturan şeylerdi bir zamanlar bunlar, şimdi artık rahat itiraf edebiliyorum. Cezamı çektim çünkü. Şimdi klasik, aciz bir kadın olarak benim bugün ağlamam lazımdı değil mi, eski sevgilimi aramaya kalkışmam falan lazımdı, bir mesaj atmam lazımdı, ahh keşke yanımda olsa da beni yerden yere vursa razıyım buna da demem gerekiyordu. Gördün mü bak ne oldu?, hiç ümidim yoktu bu kadar duyarsız olacağıma dair, ama gerçekten de durum bu kadar iyi olmuş. Allah’a şükür kurtuldum diyorum ben bugün. Ama ona çok büyük bir teşekkür ediyorum, beni o terapi odasına gitmeye karar vermemde büyük rol oynadığı için, ve bu olayların beni büyütmeye başlattığını görüyorum. Piskopat bir insanla beraber değilseniz, günlük çatışmalarda karşı tarafı suçlamak nereye kadar doğru olan bir şey, sorgulamak gerek bunu. Freud’un dediği gibi suçlu diye başkasını gösterirken 1 parmak onu gösterirken, neden kalan 3 parmak insanın kendisini gösterir. Suçlu bunlar, bu erkek milleti şöyle diye söylerken, aslında kendimizi mi eleştiriyoruz da bunu itiraf edemiyoruz kimseye. İşte hayatın 6 ayının bana öğrettiklerinin bir kısmı bunlar.
 Sırada 2011 in son seansından sonraki hissettiklerimi yazmak var. Öğrendim ki, yazılarımı takip eden okuyanlar var, bende de bir köşe yazarı havası mı oldu nedir, çocukken de hep olmak isterdim zaten, hadi bir oyun da burada kurayım kendime. Yine şunu konuştuk, bunu konuştuk, bu ortaya çıktı, şunu öğrendim gibi şeyler yazacağımı bekliyorsunuz, ama durum bu sefer çok farklı sevgili dostlar. Seansım bittikten sonra, çılgın psikoloğumla birlikte genç biri girdi odaya, merhabalaştık, bu kişi de 1 senedir terapi gören erkek danışan. Buraya kadar her şey normal mi gidiyor, cevap evet. Ben zannediyorum ki, aynı bölümü okuyoruz, fikir alışverişi falan yapacağız. Tabi ki sıra dışı bir terapistle yapılan oturumdan bunu beklemek çok mantıklı değilmiş. Buraya neden geldiğimi anlatarak başladım konuşmaya. Karşımda zavallı, ahlaksız olduğumu düşünen bir erkek oturuyordu. Sonra o anlattı neden geldiğini. Buram buram sıkıntı, üzüntü, acı kokmaya başladı bir anda oda. Ben hala anlam veremedim ama neden ortak bir seans gibi bir şey yaptığımıza. Dakikalar geçtikçe her kes eteğindeki taşları dökmeye başladı. 2 narsist karşılaşmış, anlattıkça anlatıyor. İkisi de diğerlerini beğenmiyor, sorun aslında onlarda diye düşünüyormuş bir zamanlar. Biri diğerinden daha iyi gibi görünüyor sanki, daha bir ödev yapan, biraz daha teslim olmuş terapiste (bu ben oluyorum), ama sonra hemen toparlandım, içimdeki efendinin hortlamasını durdurmaya çalıştım. Burada kimse kıyaslanmıyordu, ortak acılar, duygular konuşuluyordu. Bunlardan en göze çarpanı ikimizin de kafasında yankılanan terapi cümleleri, sesleri. Ben hala bunları yaşıyorum ve zaman zaman deli olduğumu düşünüyordum, bir şey yapmadan önce ay bunu terapide nasıl söylerim, saklasam mı söylesem mi diye kırk defa düşünüyorum. Hatta bazen hayatımı terapiler mi yönlendirecek ya ne bu diye çatışıyordum o odayla. Ama bir yandan da bırak şu kibiri bir yana, bir şeylerden şüphe ediyorsan sorgulamaya başladıysan zaten yanlış yoldasın. Demek ki o odada öğrendiğin şeylere ters bu yaptıkların diye düşünüyorum. Tek direnç gösteren, psikologla çatışan ben değilmişim. Karşımdaki erkek de çatışıyor daha kuvvetli belki. Birimizin erkeklerle derdi var, birimizin kadınlarla. Ben cinsel deneyimimi anlattığımda, benim suçlu olduğumu söyledi, tabi canım ne işim var adamın yanında cümlesini kurmadı, onun yerine ben kurdum. Kadınları sevmiyor mu, bundan dolayı mı onları suçluyor, onlarla iletişime geçecek kadar neden korkuyor henüz anlayamadım. Ben ise son günlerde kadınlığımı neden bu kadar kullanıyorum erkeklere karşı, onlardan intikam almak için mi acaba? İkimiz de çakma bir otorite figürünü Tanrı’yı oynuyoruz, ama çakma eşofman altı gibi, bir yıkamada çekecek, pamuklanacak cinsten. Zaten herkese tutmuyordu bu rol, bulduğumuz birkaç tane karşı çıkmayacak, güçsüz insanı, onlarla güzel, ama ya bizden güçlülerle. Tabi ki ya puf diye söndü bu güç, ya kaçış, ya aldığımız yıkım. Sonra insanlar kötü, erkekler kötü ya da kadınlar kötü. Ama tabii çıkarımıza hizmet ediyorlarsa çok iyiler. İkimizde psikoloğumuza da öyle baktık aslında, neden bu adam sürekli bir şeyleri çıkarıyor ortaya, niye benim iyi yönlerimi konuşmuyoruz, ah aslında biz harikayız. Ama gerçek hiç mi hiç böyle değil. Ben bunu kabullenmeye başladım, bunu değiştirmeye çalışıyorum, çabalıyorum. O terapide de söyledim ilk zamanlar o kadar kötü hissederdim ki terapiden geldiğimde, kendimi yatağıma zor atar, uyurdum, uyumasam da yatardım, her bir hücremde hissederdim yorgunluğumu. Uzun zamandır hissetmezken ilk defa o seanstan sonra eve geldiğimde yorgunluktan bitik durumdaydım. Zaten yorgunum bir de bu geldi üstüne. Nedeni karşıma bir ayna koydular, ve kendimi, bir zamanlardaki beni gördüm. Şimdi harikayım seviye atladım demiyordum tabi ki, ama en azından bazı şeyler geride kaldı. Nasıl da yanlış biliyormuşum aslında her şeyi. Farklı bir dünyada yaşıyormuşum ya. Öğrenmişim şuradan buradan bir şeyler, kimseye iyilik etme, dizginleri kaptırma erkek milletine, erkek adatır, kadın onu yapar, bunu yapar. Bir güzel de yutmuşum onları çiğnemeden. Şimdi ikimizin de öğrendiği bu gerçekçi olmayan şeyleri değiştirmesi tabii ki de kolay olmuyor. Ama uğraşmadan, o pembe incili kaftanı çıkarmadan da bu iş olmuyor. Kimse bizim için bir şey yapmayacak, o bahsettiğin sorumluluğu bizim için alacak kimse yok, olsa da zaten bu bizim için iyi olmayacak emin ol, bu sefer ona bağımlılık, ona düşmanlık, ona hükmetme, ya da hükmedememe gibi bir şeyler olacak, en iyisi kendi işimizi kendimiz görelim de başımıza yeni işler açmayalım. Böylesi daha iyi olacak sanki.
 Karşılıklı oturan bu 2 insanın kurduğu ilişki sağlıklıymış, düşünmemiştim hiç böyle ama galiba ben de ilk defa kendimi bu kadar rahat açtım, bir erkek de kendini bana bu kadar rahat açtı. O yine sorguluyordu bunu, psikoloğu istedi diye yaptı sanıyordu bunu aslında. Ama ona da söyledim odadan çıkıp gitmek kendi tercihi, o an ben istemiyorum böyle bir şeyi der ve çıkıp giderdi. Ama gitmedi bu karşımdaki adam. İkimiz de birbirimize iyi gelecektik, bu belli oldu ikimiz de oturmaya karar verdiğimiz anda. Konuşulanları duymamak için veya kabullenemediğin için gözlerini kaçırdığını, ellerini ovuşturduğunu, oluyor mu bilmiyorum ama karnından boğazına doğru çıkan bir hava gelir gibi olmasını yalnız sen yaşıyor zannediyorsan hiç öyle düşünme, ben de bunların aynılarını yaşıyorum. Yazılarımda içten yaşanmış şeyler var ya, bu yazıyı kaç saattir yazıyorum biliyor musunuz, kaç sefer ara verdim, kaç sefer bırakayım dedim. Ama artık öyle bir noktaya gelmişim ki kaçmaktan korkuyorum, yanlışı bildiğimde onu yapmaktan çekiniyorum. Doğruyu yap, inandığını yap diyor bir şey içimden bana, ve biliyorum da doğrunun, iyinin ne olduğunu.
 Ben de senden çok şey öğrendim, sadece bana ait değilmiş yaşadıklarım, senin deneyimin daha kıymetliydi ama bence, bir kadından bir şey öğrendin. Şimdi ikimiz de farklı bir şekilde birbirimize dokunduk, kendimize de dokunduk, hangi el daha güzel, hangi kol daha güzel, hangi dokunuş daha güzel bilmiyorum ama bunların bize ne hissettirdiğini düşündüğümüzde o dokunuşu görebiliyor musun? Gördük bunu çoktan.

gokkusakgok@mynet.com

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=862.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=444.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=829.0



Sayfa: 1 ... 220 221 [222] 223 224 ... 274