İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: 1 ... 219 220 [221] 222 223 ... 274
3301
EŞCİNSEL TERAPİ
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91
www.escinselterapi.net

Hepimiz dünyaya gözlerimizi açtığımızda bize gülümseyen  gözlerle karşılaşırız. Annemizin kucağında Babamızın ocağında hayata tutunmaya çalışırız. Eğitim sürecimiz küçük yaşlardan itibaren aile bünyesinde gerçekleşir. Aile ortamının sıcaklığında nasıl yemek yeneceğinden, ilişkilerimizi nasıl geliştireceğimize değin sosyal kodlarımız belirlenmiş olur. Sosyal ilişkiler kurma becerimizi ailemizin değerleri ile örtüşerek geliştirmiş oluruz.  Ailenin bireyin kişilik ve kimliğinin gelişimindeki etkisi yadsınamayacak kadar büyüktür. Ailelerin bir kuşaktan diğerine geçiş sürecinde çok sayıda sosyo-ekonomik, kültürel, psikolojik  vb değişimlerde otaya çıkmaktadır.  Toplumsal dönüşümlerin temelleri öncelikle aile içinde şekillenmektedir.  Çocuk için anne sevgi baba ise güven kaynağı olmaktadır. Anne babanın kişilik yapısı psikolojik açıdan sağlıklı ise çocuğun psikolojik yapısında  ona göre olumlu gelişim gözlemlenecektir. Eğer ki anne baba duygu ve düşüncelerinde çatışmaları olan bireyler ise çocuk açısından güvensiz bir ortamda yaşamak kaçınılmaz bir yazgı olacaktır.  Sevginin ve güvenin olmadığı bir ortamda çocuğun kişilik yapısında “güç”lenme olmamaktadır.  Güç dengesi kuramayan çocuğun psikolojik gelişiminde aksamalar ortaya çıkmakta ve çatışmalı bir süreç başlamaktadır.  Anne babasından sevgi ve güven duygusu alamayan çocuklar  bilinçaltı cinsel dürtülerinde anne yada babasına  cinsel imgeler taşımaktadırlar. Psikoterapi süreçlerinin ilerleyen aşamalarında eşcinsel bireylerin yüzleşmelerinde, terapi aynasında görünen, uzak, ilgisiz yada  tersi “ aşırı korumacı “  ebeveynlerin çocuk için gerekli duygusal ihtiyaçları karşılayamadıkları gözlemlenmektedir.Suçluluk duyguları ve kaygılarla hayata tutunmaya çalışan çocuk kendi içinde kendisi ile savaşmaktadır.  Çocuklukta barışı olmayan bu savaşı gençlik çağına kadar çocuk hep keybetmektedir.  Ergenlik döneminde cinsel kimlik kazanma sürecinde kendisi ile çatışması yoğun olarak süren eşcinsel bireyler  başka erkekleri kendilerinden daha güçlü görerek onlara duygusal yatırımlar ve aktarımlar geliştirmektedirler.  Çocukken karşılanmayan duygusal ihtiyaçlar  bedensel tatmin arayışlarına yönelmektedir.  Anne sevgisi ve Baba güveni alamamış eşcinsel birey ruhsal çatışmalarını dindirmek için Güç  kazanmaya çalışmaktadır.  Kendisini suçlu ve değersiz hisseden  kişi bu gerçekle çatışmasını çözümlemek için bilinçaltı bir süreçle fantezi (hayal) kurgularına sığınmaya başlamaktadır.  Kendisinin güçsüz ruhunu;  güçlü sandığı kendicinsinde aramaktadır.  Güçsüz bir erkek olarak güçlü sandığı erkeklere olan duygusal aktarımları belli bir aşamadan sonra erotikleşmektedir. Fantezi dünyasında kendi içindeki barışı olmayan savaştan kendisini kurtaracak  kahramanını bulan eşcinsel birey zihninde kurguladığı erotik oyunlar oynamanın zevki ile hayatta belki de ilk defa bir umut keşfetmektedir.  “Kurtarıcı güç” kendisine yıllardır ihtiyaç duyduğu sevgiyi (anlayış)ve güveni (değer)kendisine verecek inancındadır.  Çocuklukta bilinç gelişiminde yaşanan savaş  ergenlik döneminde bilinçaltında fantezi çözümlemelerle bir barışa dönüşmektedir.  Fantezi yöntemi ile elde edilen bu barışın getirdiği psikolojik rahatlama ile bu “kurtarıcı güc”ü ödüllendirmek için ona erotik yatırımlar yapılmaktadır. Eşcinsel ilişkiler kurma dönemi bu süreçte başlamaktadır.  Eşcinsel ilişkilerde cinsel arzular anksiyete giderme boyutunda olmaktadır. Eşcinselliğin kimliğin yarattığı bunalım ve arayış döneminde tutkular ve arzular  tutunarak, duygusal ihtiyaçları gidermek için “aşk”la başlayan ilişkiler genellikle cinsel birleşme odaklı cinsellikle sınırlanmaktadır.  Zamanla “aşk” mağduru olan eşcinsel bireyler ;    bu fantezi (hayal) “kurtarıcı güc”ün sahteliği “gerçeği” ile yüzleşmek zorunda kalıp  depresif duyguların etkisine girerek sıkıntılı, gergin bir süreç yaşamaktadırlar. Bu ruhsal kavşakta eşcinsel birey bilinçli olarak ya iyileşme arayışı sürecine girecek yada bilinçaltı fantezi çözümlemesinde bu sorunu duygusal arayışlarını baskılayıp sadece cinsel arayışlara indirgeyecektir.  Birinci şıkkı seçen kişiler için başlangıçta heyecanlı fakat daha sonra zor bir süreç başlayacaktır. Kaygılınarak, utanarak  ve belki bir umut diyerek ama umutsuzca bir psikolog kapısını çalmak gerekecektir.   İlk terapide yoğun kaygıları nedeniyle psikologla göz teması kurmaktan kaçınan “danışan”, sürecini yani yıllardır içinde sakladığı sırrını çekinerek ve sıkılarak dili döndüğünce anlatmaya  çalışmaktadır. Zaman zaman gözyaşlarının eşlik ettiği sürecin sonlarına doğru bir rahatlama ortaya çıkmaktadır.  Terapi odasında güven duygusu oluşmuşsa iyileşme sürecine ilk adımlar atılmış olmaktadır.  Çocuklukta yaşanan duygusal yada cinsel travmalar psikologa iyileşme umudu ile anlatılmaktadır. Eşcinsel danışan büyük sırlarını içinde sakladığı ruh kutusunu açar. Yalnızlığını ve sırrını paylaşabileceği terapi limanına sığınmıştır.  Artık onun istek ve irade gemisi  fırtınası ne zaman çıkacağı hiç bilinmeyen bilinçaltı-bilinç okyanusunda yol almaya başlamıştır. Umulan iyi bir yolculuk olması ve  güvenli kimlik adasına çıkmaktır.

http://www.edirnekenthaber.com/yazar.php?id=3041  tıklayınız

3302
Taksim Gezi Parkı'nda Bir Yaz Akşamı ( Küçük Hanfendi Eyüp ile birlikte )


Yaz Akşamları (Tamamı)


Kurallardan bıktım ödevlerden de.
Özellikle son terapide verilen iş çıkışı eve gidip, evimle ilgilenme ödevini ben yapamicam , kardeşim.
Bu güzel yaz akşamlarını evde geçiremem
çünkü evde tek başıma canım fenna sıkılıyor üstelik eve "misafir kabul etme" yasağı da var,  eve internet bağlatma yasağı da var.


Dün iş çıkışı, Taksim Gezi Parkı'ndaydım.
Bir bankta tek başıma oturdum, etraftan gelip geçenleri izledim.
Bu hoşuma gidiyor, çevremden geçenleri izlemek.
Başka hayatları takip etmek.
Belki de röntgenci olduğumdandır.


Öyle geçti vakit.
Ermeni de yok.
Acaba gelir mi?
Hava daha aydınlık. Güneş batmamış. Vakit ikindiyi geçmiş ama akşam olmamış.
O bu saatte gelmez ki?
Gelir mi acaba?
Gelmez herhalde.
Belki de koli kesiyordur  "manti"nin tekiyle, bu saatte.


Acaba eski lubun arkadaşları mı arasam?
Bugün Pazartesi.
Hakan izinlidir.
Onu ariim bari.


*** (Devamı)
Hakanla 7 yıl önce tanıştım.
İnternetten tanıştığım ilk lubunya o.
O zamanlar 18-19 yaşlarında esmer, uzun boylu atletik parlak bir çocuktu.
Ses tonu da bi tuhaf ; kimi zaman erkeksi kimi zaman kadınsı ve sesi derinlerden geliyor.


Adalar'a gitmediyse arkadaşlarıyla kesin buralardadır.
2 yıldır görüşemiyoruz.


Teli kapalı a.q
Msj atayım, ulaştı raporu gelince ararım tekrar.


Off bu bank da güneş alıyor.
Elimdeki şişeden son yudumu içiyorum.
Bakıyorum etrafıma.
İlerden bi "balamoz" geliyor yanında "manti".
Bu "manti"leri anlamıyorum.
Ne buluyorlar balomazlarda a.q?
Tabii ki "belde".
Beldesi olmasa balamozun ; o manti koliler mi onu
Bence kolilemez.


Yaklaştıkça daha çok fark ediyorum. "Manti" "şugar"mış.
Hem de "but şugar".
Bi şeyi daha fark ediyorum.
Manti, digin.
Demek birbirlerini koliliyorlar.
Yada yaşlı adam "lubun", yanındaki genç "digin".
Öff ya bana ne bu ibnelerden.
Kimin kime ittirdiğinden bana ne
Ama harbiden çocuk şugar.
Hem de but şugar.


Hakan'a msj ulaşmış.
Arıyorum.
Tel çalıyor, çalıyor, çalmaya devam ediyor.
Açmıyor teli.
Duymuyor mu ne?
Yoksa duyuyorda tele cvp mı vermek istemiyor.
Yada işi vardır?


Ne yapayım?
Etrafı izlemeye devam.
Akşam yemeği de yemedim.
Karnım aç.


Benim başka lubun arkadaşım daha vardı.
O aklıma geliyor birden.
Küçük hanımefendi Eyüp.
Onu mu arasam?
O, zırıl zırıl bir lubunya.
Orta boylu, sıska, beyaz tenli parlak, tüysüz ve sarı saçlı.
Davranışlarda "Gacıvari"
Onunla gezmeye utanıyorum çünkü zırıl zırıl bir ibne o.
Bütün dikkatler üzerimize toplanıyor.
Ve dikkat çekmek için büyük gayret gösteriyor.
Boşver yaw onu aramiyim.
Hem o çok uzakta buraya gelmesi bi kaç saati bulur.


"Abi ben erkeğim yaw" diyorum içimden.
Herşeyimle erkeğim.
Tavırlarım, yürüyüşüm, konuşmamla.
" Laçovârî "yim.


Ve ben kendimi erkek hissediyorum.
Kendim gibi erkekler ilgimi çekiyor.
Erkek erkeğe takılmaktan hoşlanıyorum.
Zaten benimle takılanların çoğu digin.
Diginler ilgimi çekiyor.
Sokakta erkek gibiler.
Yatakta nasıl olduklarının ne önemi var ki?
Gacılarla, gavivari lubunlarla ne işim var.
Lubunla arkadaşlık etsem bile Laçovari olmalı.


Karnım aç.
Bişiler yemem lazım.
Önce işicem McDonalds'ta.
Parktan çıkıyorum.


O ne öyle?
Olamaz bu
Olamaz.


Az önce aklımdan geçirdiğim ve 2 yıldır görüşmediğim.
Küçük Hanfendi Eyüp'le, McDonalds'ın tuvalettinde karşılaşıyorum.
Yok böyle bişiy.


New Age saçmalığı;
Çekim Yasası gerçek olabilir mi?
Olmak istediğini hayal et ve olsun.
Acaba hayaller, gizli bir dua mı?


O da şaşırıyor beni görünce.
Gözlerinin altına açık mavi rimel çekmiş; biyolojik kadınlar gibi.
Tuvalette millet bize bakıyor.
Acaba benim  ibne olduğumu anladılar mı?
Şimdi ben bu eski lubun arkadaşımla mı gezicem Taksim sokaklarında.
Bütün dikkatler üstümüze toplanmaz mı?


Sonra Eşcinsel Terapistim Hüseyin Bey'in sözleri aklıma geliyor.
"Bütün bağlarından kop"
Evet terapist haklı.
Milletin ne düşündüğünün ne önemi var.
Evet bu doğru. Bu iyi bir şey.
Siktir et milleti.
Kim görürse görsün.
Benim hakkımda ne düşünürse düşünsün.
En fazla ne dicekler ki : "İBNE"


Ve "Gullüm" başlıyor.
Özlemişim böyle şeyleri.
Son 4-5 yıldır soyutlamıştım kendimi bu dünyadan.
Tek başıma takılıyordum İnternetde.
Saatler geçtikçe içimde bir boşluk hissi oluşuyor.
Ben ne yapıyorum yaw.


Ermeniyle bu küçük hanfendiyi karşılaştırıyorum.
Ermeniyle bütün çatışmalarıma rağmen onunla vakit geçirmek daha farklıydı.
Nasıl diyim?
Sanki bu çatışmalar, tartışmalar, güç mücadeleleri beni bir şekilde besliyordu.


Bu Küçük Hanfendide ise tamam "Gullüm" var.
eğleniyoruz, gülüyoruz, mantilere alıkıyoruz
ama sanki birşey eksik.
O eksik olan ne?


Saatler geçiyor bu şekilde.
Karnım aç benim, bişi yemedim.
Gece oldu.
Ve bu küçük hanfendi bir "koli" bile bulamıyor.
Koli bulsaydı da ben izleseydim onları.
Ben sadece izlicem.


Karnım aç, yorgunum ve huzursuzum.
Evime gidiyorum.


Ve yemek yemeği unutarak yatıp uyuyorum.
Huzursuzum çünkü Eşcinsel Terapisine o kadar zaman ve para ayırıyorum.
Terapistin bazı tavsiyelerine uymuyorum.
Benim gerçekte derdim ne?


Evet ben şimdi gerçekten eşcinsellikten kurtulmak istiyor muyum, istemiyor muyum?
Eğer istiyorsam;
Bunu başarabilir miyim, başaramaz mıyım, merak ediyorum?




Kelavca Sözlük
Koli kesmek: Cinsel ilişki
Kolilemek: Becermek
Kolilenmek: Becerilmek
Koli: Müşteri (Yani eşcinsel ilişkiyi kabul edebilecek şahıs)
 
Alıkmak : 1) Kelime anlamı "İtiraf etmek" yani eşcinsel olduğunu belli etmek.
               2) Yardımcı Fiil olarak kullanılır.


Şugar: Yakışıklı
But : Çok - Büyük- Fazla
But Şugar : Çok yakışıklı


Manti : Genç aktif erkek (Genç Aktif Gey)
Laço: Erkek (Aktif Gey)
Laçovârî : Erkeksi


Digin: Görünüm olarak erkeksi olmakla birlikde eşcinsel ilşkide hem aktif hem de pasif konumda bulunan erkek. (Alıcı-Verici)


Zırıl zırıl : Çok âşikâr. Çok belirgin.
Lubun: Lubunya: Pasif Gey
Gacı : Kadın
Gacıvari: Kadınsı
Gullüm : Eğlence.


Balamoz: Yaşlı adam
Belde : Para




Emre Lacivertoğlu

3303
Yıllar sonra babamla sahnede hesaplaştım

Duyduk duymadık demeyin! Bu ülkede taşlar yerinden oynuyor, konuşulmayan şeyler konuşuluyor, tartışılmayan şeyler tartışılıyor.

En çarpıcı örneklerinden biri ensest. Bir üniversite öğrencisi Arascan Dönmez, babasıyla yaşadıklarından yola çıkarak bir oyun yazıyor. Daha doğrusu, bir performans. Adı, ‘Ağustosta Karla Dans'. 23 haftadır oynuyor. Aşağıda okuyacaksınız zaten, Arascan'ın çocukluğu felaket geçiyor. Ne anne var, ne baba. Baba madde bağımlısı, hapislere girip girip çıkıyor. Anne ortalıkta yok, başını alıp gitmiş. Ve bu kadar sıkıntı, acı yetmezmiş gibi, bir de cinsel istismar. Ne var ki bu genç adam, bütün okullarında yüzde 100 burslu okuyor. Parlak, zeki biri. Pek çok ödülü var. ‘Ağustosta Karla Dans' performansıyla da önemli bir şey yapıyor, yaşadığı zorlukları sahnede anlatarak kendini iyileştirmeye çalışıyor. En büyük destekçilerinden biri Profesör Bengi Semerci. Yaşadığın felaketin olumsuzlukların kurtulabilmesi için onu destekliyor, cesaretlendiriyor...

HAMİŞ: Bir sonraki gösterisi yarın şermola Performans'ta, ilgilenenlere duyrulur...

Ailenizin kökleri nereden?
- Makedonya'dan. Selanik göçmeni. Bursa, Osmangazi'ye yerleşiyorlar.

Gözünüzü açtığınızda...
- İstanbul'dayım.

Çocukluk?
- Uzmanların patolojik olarak tanımlayacakları bir çocukluk. Orada oraya savrulmuş; acılı, acıklı. Bir yaşındayken, annemle babam ayrılıyor. şiddetli geçimsizlik. Annem her şeyini alıp gidiyor, beni bırakıyor...

Neden?
- Bir röportajda sorduğunuz bu sorunun, hayat boyu cevabını bulmaya çalıştım! Velayetim onda olmasına rağmen, hazır değil, iyi değil, ruhen sağlıklı değil. Erken yaptığı bir evlilik. Hayatını yaşamak istiyor, özgür olmak istiyor, beni bir türlü benimseyemiyor.

Baba?
- O zaten bu hikâyede bir var, bir yok. Var olduğunda da hayatımın içine ediyor. Babam, ben bildim bileli, cezaevine girip çıkıyor. Sekiz yaşıma kadar babaanne, dede ve halayla yaşıyorum.

Anne figürü?
- Babaanne. Belli bir yaşa kadar onu anne olarak biliyorum. Ama sürekli, “Neden arkadaşlarımın annesi gibi topuklu ayakkabı giymiyor? Neden makyaj yapmıyor? Neden yaşlı?” diye üzülüyorum.

Baba figürü?
- İşte orada işler karışıyor. Babaanneme, “Anne” diyorum. O zaman da dedeme “Baba” demem lazım değil mi? Ama ona “Dede” diyorum. Bu arada, sürekli fotoğrafını gösterdikleri ve “Bak, senin baban bu!” dedikleri bir adam var. Ama o adam hiç gelmiyor, hep tatilde olduğu söyleniyor. Bitmeyen tatil. Bazen arıyor, beni konuşturuyorlar. O zaman da, “Yani babaannemle o fotoğraftaki adam mı evli?” diye soruyorum. Her şey kafamda karmakarışık.

Gerçek anneniz peki?
- Ha bir de o var tabii. Sekiz yıl sonra, birden ortaya çıkıyor, artık anne olmaya hazır! Ben ilkokul ikideyken, beni güpe gündüz kaçırıyor. Öz annem ya, buna hakkı olduğunu düşünüyor. Birlikte Gölcük'e taşınıyoruz, psikolojim iyice bozuluyor. Beni okula filan da göndermiyor. Annem olduğunu söyleyen ama duygusal herhangi bir bağımın olmadığı bir kadın ve bir üvey kardeş... Meğer o sekiz yılda annem bir daha evlenmiş, bir çocuk daha yapmış, ikinci eşinden de boşanmış ve ‘fotoğrafta gördüğüm adam'a, yani babama dönmek istiyor. Aklınca, aileyi yeniden bir araya toplayacak. Babam da, o sırada Bolu Yarıaçık Cezaevi'nde. Hayatımın en fena üç yılını Gölcük'te ve Bolu'da geçiriyorum.

Annenize mi, babanıza mı benziyorsunuz?
- İkisine de benzemek istemiyorum!


KENDİ KENDİMİN AİLESİYİM

Hangisine daha yakınsınız?
- İkisine de değilim. Onların ikisine de, bir çocuğun anne ve babasına baktığı gibi bakamam.

Aile sizin için ne ifade ediyor?
- İnsan, kendi içinde fiziksel ve ruhsal bir denge oluşturabilmişse, tek kişilik bir aileye sahip olabilir. Henüz böyle bir iddiam yok. Ama deniyorum, kendimi oldurmaya çalışıyorum. Sorunun cevabına gelince, bendeki aile kavramı, anne, baba ve çocuktan oluşmuyor. Ben, kendi kendimin ailesiyim.

Hikâye nasıl devam ediyor...
- 10 yaşında annemle babam yine ayrılıyor. Eşyalarından korktuğum, odalarında dolaşmaktan ürktüğüm, uyuduğumda bile arkamda ayak sesleri duyduğum Bolu'daki o evi, annem ve kardeşim terk ediyor, yerine yine babaannem geliyor. Babaannem hayatımdaki tek güneş, beni tekrar okula yazdırıyor. O kazık yaşımda, ilkokul 2'yi yeniden okuyorum, ama başarılıyım, 3'ü okumadan valilikten bir izinle 4'e atlıyorum. şiir yarışmalarında ödüller alıyorum. Okula gönderilmediğim üç yıl boyunca annem hep aptal olduğumu söylüyor, oysa hiç de değilmişim. Tam yeniden kendime güvenimi kazanacakken, babaannemi kaybediyorum.

Of felaketler peş peşe gelmiş...
- Hem de nasıl. Babaannem ölünce, hop yeniden ıstanbul. Bu sefer de halamla yaşamaya başlıyorum, onun da eşiyle sorunları var, dört yıl da orada sığıntı gibi yaşıyorum. Ortaokulu bitirmeye yakın, babam cezaevinden çıkıyor, hafta sonları babamla kalıyorum.

Babanızla ilişkiniz nasıl?
- Birden bire, hayatım kurtuldu zannediyorum. Tutunacak bir dal bulmuşum. Ona tapıyorum, bayılıyorum. Artık hayat boyu beni sevecek, kafamı okşayacak biri var: Babam. Parfümler süren, güzel giyinen bir erkek. Beni etkiliyor ve farklı etkiliyor. Hafta sonlarını iple çekiyorum. Okul çıkışı, koştur koştur onun arkadaşıyla yaşadığı eve gidiyorum. Babamla yakınlaşmak istiyorum, bütün o yılların acısını çıkarmak istiyorum, beni sevsin istiyorum. Akşamları ona sarılıp uyumak çok hoşuma gidiyor. Onun çekyatında birlikte uyuyoruz. ışte o uyumalar, günün birinde benim ‘Ağustosta Karla Dans' adlı bu oyunu yazmama sebep oluyor.

Babanızla yaşadığınız tam olarak neydi?
- Ortada normal olmayan bir durum vardı. Ama daha önce bir babam olmadığı için normal nedir bilmiyordum. Babasını çok seven, hatta babasına aşık bir çocuktum. Babamın madde bağımlılığı vardı, içeride arkadaşıyla sohbet eder, müzik dinler ya da porno izler sonra yanıma gelirdi. Yıllarca o kadar hiç kimse yoktu ki beni seven, onun varlığı, bana sarılması beni mutlu ederdi. Ama işte baba-oğul gibi değildi ilişkimiz. Tabii bunu çok sonra fark ettim. O sarılmaların bana verdiği zarar, bende yarattığı tahribat çok ağır oldu. Yaşanan şeyin adını koymamı istiyorsanız, ensestti.

Sonra...
- Sonra tekrar cezaevi. Bu arada liseyi bitirdim, Bilgi Üniversitesi'ne girdim ve sahne ve gösteri sanatları yönetimi okumaya başladım. ıkinci sınıftayken hapisten çıktı. Tekrar bir araya geldik. Geçmişi son kez açıp kapatmak ve kafamdaki soruların cevaplarını alabilmek için, onunla tekrar iletişim kurmaya çalıştım. Hatta, biseksüel olduğumu anlattım. Kıyameti kopardı. Bölük pörçük zamanlarda bir araya gelişimiz, herkesle herkes gibi oluşumuz ama hiçbir zaman bir baba-oğul gibi olamayışımız bende bu duyguları yarattı ve bu oyunu yazdım. Bir nevi, içimdekileri dışarı çıkarıp kendimi tedavi etmeye çalışmak...

Ne kadarı yaşadıklarınız, ne kadarı kurgu...
- Otobiyografik öğeler taşıyor ama kurguyla iç içe geçiyor. Ama tabii ki kendi yaşadıklarımdan yola çıktım...

Ensest, bu toplumun en ağır tabularından biriyken, pek çok insan ensesti gizlerken, sizi bu performansı yazmaya iten tam neydi?
- Yaşadıklarımı gizlemenin kime ne faydası var ki? Aksine, bas bas bağırmak, kusmak geliyor içimden. Başkalarını bilemem, ben kendimi dışa vurarak, paylaşarak iyileştirme yolunu seçenlerdenim. Ne kadar küçük olsanız da, insan bir şekilde ayırabiliyor iyi dokunmalarla, kötü dokunmaları. O dokunmaların masum olmadığını...
Daha da fecisi, sevgiden kaynaklanmadığını da biliyor. Ya da bir gün, kafasına dank ediyor. Sevgiye o kadar muhtaçtım ki, ses de çıkaramıyordum. Bunun suçluluğunu da çok yaşadım. Hep şöyle dedim kendime: “Bunları bana yapmasına izin veriyorum, öyleyse istiyorum, öyleyse suçluyum!”
Oysa sadece babamın sevgisini kazanmak istiyordum. Ve sonunda, o tekrar cezaevine girince, gittim, yaşadıklarımı bir klinik psikoloğa anlattım. Ensest kavramını işte o zaman öğrendim. Sonra Bengi Semerci'ye mail attım. Bugün hâlâ ayaktaysam, biraz da onun sayesinde. Hep onun yazılarını okuyordum, mailime cevap verince, gittim yüz yüze de konuştum, kendisinden çok destek gördüm.

PERFORMANSIN EN ÇARPICI YERİ FİNALİ

Bu performansı yazan da, yöneten de, oynayan de sizsiniz. Ne zaman aklınıza geldi böyle bir şeyi yapmak...
- Babamla gerçek hayatta yüzleşemediğim için bunu bir performansa taşıdım. Bu, tek kişilik bir oyun.

Biraz anlatır mısınız?
- Yaşadığı ensestin yıl dönümü 10 Ağustos gecesi, babasını sıradan ve ucuz bir uyku ilacıyla uyutup onunla dolaylı yoldan iletişime geçen, hem kendini, hem yılları, hem de o geceyi babası üzerinden tedaviye kalkışan, birçok konuda kararsız olsa da, artık kendi cinsel tercihi konusunda kesin bir karara varabilmiş 23 yaşındaki bir gencin hikâyesi bu. Üç de videosu var bu oyunun. Birincisinde, sekiz yaşında bir çocuğu izliyoruz, madde kullanan, porno izleyen bir babaya korku dolu gözlerle bakıyor. ıkinci videoda dokunmalarla, ensest anlatılıyor. Üçüncü videoda da, artık o küçük çocuk büyümüş, babasıyla hesaplaşmasını bitirmiş, üzerinde bir battaniye var. Sonunda da o battaniyeyi atıp çırıl çıplak kalıyor, en cesur haliyle bir bilinmeze doğru gidiyor, nereye gittiğini bilmiyoruz.

Siz sekiz değildiniz ensesti yaşadığınızda...
- İşte kurgu olan o bölümler. Ensesti daha çarpıcı bir şekilde anlatabilmek için çocuğun yaşını küçülttüm, henüz gay olarak da tanımlamıyorum kendimi, oyundaki çocuk tanımlıyor. Ama oyundaki baba da cezaevine girmiş ve çıktığında oğluyla görüşmek istiyor. Bir erkek arkadaşının evinde olduğu öğreniyor. Kapıyı, oğlunun çıplak erkek arkadaşı açıyor, arkada da kafasında sarı bir perukla oğlunu görüyor. Birden bire deliriyor, “Siz i.ne misiniz? Nesiniz? ı.neleeer!” diye bağırıyor. Çocuk da babayı uyuttuktan sonra diyor ki, “Ortada ne seni suçlayan var ne o geceyi! Esas soru soracak biri varsa, o da benim, sen değilsin. Nasıl bir i.nelik olduğunu sana şimdi göstereceğim” diyor. Aslında babanın bu çıkışı ve riyakârlık içinde oluşu, çocuğu bütün bunları yapmaya itiyor. Artık uzantıya sahip her şey çocuk için penis. O yüzden sahnede açık-kapalı, direkt ve endirekt yoldan verilmiş örtülü, örtüsüz bir sürü penis var. Muz, su pompası vesaire. Ama en çarpıcısı oyunun finali. Ancak bu şekilde bu hesaplaşmayı bitireceğini düşünüyor ve yatakta uyuyan babasına bakarak, baş parmağına prezervatif takıyor ve şöyle diyor: “Yok, yok bu bir intikam gecesi değil. Karakterim seninkiyle aynı değil. şimdi sen de benim kadar savunmasızsın. Sana her şeyi yapabilecek durumdayım ama merak etme sana, bana yaptığınla karşılık vermeyeceğim.” Akabinde de babasının üzerine işiyor. Yatağının üzerinde beyaz bir maske var. O maske, aslında babanın suratı. Alt tarafını boş bırakıyorum, oraya herkes kendi ensestini koysun diye. Evet sert bir oyun, finali de öyle. Ama insanlar o kadar gerilmiş bir halde izliyorlar ki, resmen sonunda rahatlıyorlar...

ÖNCE KORKTUM SONRA SUSTUM YILLAR İÇİNDE DE ÖLDÜM

Oyunda şöyle bir yer var: “Parkta babasıyla oynayan bir çocuk gördüğümde kendimi düşünüyordum, bizi düşünüyordum. Seninle bir gece oyun oynadık. Aylardan ağustos'tu, ayın 10'uydu. Yer, park yerine bir oturma odasıydı. Kumların üstünde değil, bir çekyattaydık, vakit öğlen değil, geceydi. Bu, iki kişilik bir oyundu. Sen birazdan bir sürü şey içecek, kendinden geçecektin, ben de savunmasız bir şekilde uyumak için seni bekleyen o çocuk olacaktım. Ve her gün, o önünden geçtiğim parkın kaydırağına çıkar gibi, o gün de tek tek merdivenlerinden çıktım oturdum. Tam kayacaktım, aşağıda sen olacaktın, beni tutacaktın ama ben kayamadım. Bacaklarım kaydırağın sonuna ulaşamadı. Bir başındaydım ortasında. Önce takıldım, sonra korktum, sustum, yıllar içinde de öldüm!” Kendini bu şekilde ifade eden bir insanın ruhsal açıdan ne durumda olduğunu bizler değil, bir psikiyatr
açıklayabilir ancak.

CEMİL İPEKÇİ “ZAYIFLA” DEDİ 30 KİLO BİRDEN VERDİM

Neden tek kişilik oyun değil de, performans olarak nitelendiriyorsunuz?
- Çünkü serim, düğüm, çözüm yok. Her seferinde bir yere varıyor ama asla kendini tamamlamıyor. 24. haftaya girecek. Bıkmadan, usanmadan her hafta gelip 20 lira para verenler var. 70 dakikada bitmesi gerekiyor ama bazen 110 dakikayı buluyor. Sonra izleyicilerle soru cevap kısmı başlıyor, insanlar çıkıp kendi yaşadıklarını anlatıyor ve oyunu değerlendiriyor.

Tam olarak ne zaman aklınıza geldi böyle bir şey sahnelemek?
- Beş sene önce. Sahnede boş bir yatak olacak. Karakterin üzerinde bir bornoz. Yatakta uyuttuğu babası... Ama oyunun başından sonuna kadar o babanın bir fonksiyonu yok. Hiç konuşmuyor. Bornozlu karakter gidip gelip ona bir şeyler söylüyor. Bu resim vardı kafamda. Ama metin henüz yoktu. Ben sondan gittim. Önce o bornozu bulmaya çalmıştım. Cemil ıpekçi'ye ulaştım. Çok açık sözlü davrandı, “Böyle bir yağ kütlesine bornoz filan dikemem. Zayıfla gel!” dedi. 110 kiloydum. Haklıydı. Gittim, kilo verdim.

Kaç kilo verdiniz?
- 30 kilodan fazla. Şimdi 74 kiloyum. Sonra baktım ki kilo vermek yetmiyor, kaslanmak gerekiyor. Kıvanç Tatlıtuğ'un hocalarını buldum, Karen ve Tony Hill. Hikâyemden etkilendiler, bana destek verdiler. Karen holistik beslenme uzmanı, Tony da fitness eğitmeni. Ayrıca Ayla Algan'dan da oyunculuk dersleri alıyorum, Fa Coach Akademi'den de koçluk eğitimi.

KOD ADI ‘BİRLİKTE UYUMAK'TI

Ensesti yaşadığım dönem, aynı zamanda kendi cinselliğimi de sorguluyordum. “Ben neyim?” diyordum. Yönelimimle ilgili yanlış bir şey yapıyorsam, bunların düzelmesi için dua ediyordum. Yıllardır görmediğim bir baba var. Parkta oynamamışım, birlikte bir şey paylaşmamışım, tensel temas yok, baba duygusu yok, kokusu yok. ışte bütün bunların hepsi, seneler sonra bir çekyatın üzerinde yaşandı. Adı da, ‘birlikte uyumak'tı. ılk kez ona bu kadar yakındım. Ama aynı zamanda şu da vardı: Ben sadece kızlardan değil, erkeklerden de hoşlandığımı fark ediyordum. Ve yanımda yatan bir erkek bedeniydi. Yıllarca yanımda olmadığı için de, “Ama o senin baban!” demedi içimdeki ses. ıtiraz etmediğim için de hep kendimi suçladım. Ama sonradan anladım ki, ne olursa olsun, onun bunu yapmaması gerekiyordu. O mesafeyi koruması gerekiyordu. O yüzden yaşadıklarım ensest!

Toplumda tabu kabul edilen bir konuyu insanların gözüne sokarsam, beni perişan ederler diye korkmadınız mı?
- Hayır, niye korkayım? Tam tersine, yıllardır hasır altı yaptığımız yetmedi mi, sakladığımız, sustuğumuz? Her altı erkek ve her dört kız çocuğundan biri bu ülkede ensestle felaketiyle karşı karşıya değil mi? Oyunumun sonunda anlıyoruz ki, çocuk olduğu için hakkını arayamayan kişi, yıllar sonra kendisine yapılan haksızlığın karşısına dikiliyor. O yüzden bu performans, insan hakları kapsamında değerlendirilmeli.

Gerçekten bütün o yaşadıklarınızı atlatabildiniz mi?
- İki seçeneğim vardı önümde: Ya bütün bu yaşadıklarıma ‘kader' deyip, böyle bir anneye babaya sahip olduğum için kahredecek, kendimi arabeske vuracaktım ya da “Bütün bunları yaşamam gerekiyordu” deyip, ders çıkaracaktım. ikinci şıkkı tercih ettim.

Ne dersi çıkardınız?
- Size garip gelebilir ama şuna inanıyorum: Alim bir babanın evladı da olabilirdim. Bu manyak anne babayı seçtim. Tanrı da onlara dedi ki, “Sizi görevlendiriyorum. Onu kesinlikle sevmeyeceksiniz, omuzlarına kaldıramayacağı yükler vereceksiniz çünkü o, 23 yaşına geldiğinde çok iyi bir oyun yazacak ve insanlığa faydalı olacak. Ama bütün bu noktalara gelebilmesi için bu süreçlerden geçmesi gerekiyor.” Eskiden çilehaneler varmış. ınsanlar olgunlaşmak, büyümek ve bir kademe yükselebilmek için o çilehanelere gidip çile çekermiş. Benim öyle bir yere gitmeme gerek kalmadı. En büyük çilehane ailemdi. Ama şimdi hepsi geride kaldı. Bütün geçmişimle helalleşirken, annemi de, babamı da affederken, sanatın dönüştürücü etkisinden yararlanıyorum. Belki de gerçekten benim gibi şeyler yaşamış insanlara faydam dokunur...

DÜNYADA CEZASI MÜEBBETE KADAR GİDİYOR

Ensestin cezası ABD'de 10 yıldan başlayıp müebbet hapse kadar gidiyor. Fransa'da 20 yıldan az değil, İngiltere'de ömür boyu hapis cezası istemiyle dava açılıyor. Tabii bu oyunla, TCK'da bir değişiklik gerçekleştiremem ama farkındalık yaratabilirim. Kim bilir, belki bir çocuk koruma merkezinin kurulmasını da sağlayabilirim.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19489733.asp

3304
Ensest! Gerçek bir hikaye..

Yorumlarınızı,bu konudaki her türlü görüşlerinizi bekliyorum...
Adı Yunus'tu.

Anacığı kim bilir ne hayallerle, ne ümitlerle kucaklamıştı Yunus'unu.

Adı Yunus'tu ama ismine inat hamsi gibi cılızdı.

Akranları top peşinde koşturup dururken o hep elleri yanağında kenarda otururdu.

Adı Yunus'tu ve kendisi ondört yaşında çok ama çok yorgundu...


Çok zaman geçmedi belki bir kaç ay.

Ama nereden bilebilirdim ki Yunus'a bir günün bin yıldan beter geldiğini.

İki elimi yanağıma koyup düşünmüyorum o günden beri.

Göz göze gelemiyorum mesela.

''Baban iş buldu mu?'' diye soramıyorum.

''Amcan askerden döndü mü?'' diyemiyorum.

''Babannen öldü mü?''

Ablan ne zaman konuşacak?

Sen okuyup adam olacaktın söz vermiştin, caymadın değil mi Yunus'um diyemiyorum...


''Evimiz bir odalı, ben yerde yatıyorum. Zaten ne haddimize bizim divanda yatmak '' deyişini unutamıyorum!!!

''Aynı odada annem, babam, babaannem, amcam, ablam, ben yatıyoruz'' deyişini,

''Her gece babam annemin yanından kalkıp ayakucuma geliyor, titriyorum o zaman'' deyişini,

''Titriyorum ve korkuyorum ama birşey diyemiyorum'' derken yüzünü yerden kaldıramayışını, unutamıyorum.

Sigara yakma bahanesiyle başımı yerden kaldırdığımda, onun da utançtan yerde olan başına elimi sürüşümü, göz yaşlarıyla karışık o anki tebessümünü, unutamıyorum...

Uzun cümle kurmak yada en basitinden bir cümle dahi kurmanın zor olduğu anlardan birinde olduğumdan, ''Eee sonra'' ya tamah edişimi,

''Ama ayıp şeyler, anlatamam ki hocam''deyişini...

....


''Babam beni elliyor; ama ayıp'' diyor Yunus'um.

''Zaten öldürücem ben onu o zaman hepimiz kurtulacağız'' deyişini,

''Sen akıllı bir çocuksun Yunus, bak bakalım şimdi bana, sence bu gerçekten çözüm olacak mı? Eğer öyleyse öldür tabi'' deyişimi unutamıyorum.


(Belkide alacağım cevabı az çok tahmin ettiğimden, her defasında sonradan yanlış olduğunu düşünüp kendi kendime kızdığım bu soruyu sormuşum herhalde. Ya da o an mantığımı yitirmiş olduğumdan sadece, bilemiyorum....)


''Biliyorum''diyor. ''Biliyorum bu çözüm değil. Okulu bitireyim liseye gitmiycem zaten. Terzide çalışcam anneme ablama bakacağım''deyişini unutamıyorum.


''Ablan?''

''Evet ablam, aynı sınıftayız. Adı E....''

''Sessiz birisi ablan evet şimdi hatırladım''

''Nasıl sesi çıksın ki hocam, o çok küçük yaşta tecavüze uğradı''

''Baban mı?''


''Hayır, köpek amcam. Ama şimdi askere gitti yedi ay falan rahatız.''

''Özür dilerim öğretmenim.''

''Ne için?''

''Köpek dedim diye.''

''Haketmişti bu seferlik boşver.. İyi de sizin bu evin hali ne be oğlum!''

''Hocam ilk dedem anneme tecavüz etmiş. Ondan sonra amcam ablama.Annem bunları babama anlatıncada babaannemle babam bir olup annemin dayaktan dalağını patlatmışlar. Şimdi korkudan hiç birmiz ses çıkartamıyoz...''


''Yunus yavaşla.''


Sessizlik, sessizlik, sessizlik....


Uykusuzluk, uykusuzluk, uykusuzluk....


Ve her hafta aynı saatte başlayan vicdan azabı....

http://onlinemakale.dusunenadamdergisi.org/pdf/dusunenadam/2522010154321-1_4-4.pdf


3305
Susturan Gerçeğimiz: Ensest

Toplumca en çok korkmamız gereken şeyin o akşamları ailecek oturduğumuz sofralar olduğunu, devletlerin bile aslında sır olmayan kimi bilgilerinin saklanamadığı bu dünyada aile denen o kara deliğin hangi sırları sakladığını düşündünüz mü?




Mert Fırat ve İlksen Başarır'ın ortak emeğiyle yola çıkan ve Başka Dilde Aşk'ın yolundan toplumun halının altına süpürmekte sakınca görmediği yanlışlarına değinen "Atlıkarınca"yı seyredenleriniz bu kara deliğin boyutu hakkında fikir sahibi olacaklar. Dahası, bir toplumun kendiyle yüzleşmesinin bir yolu olarak sinemanın ne kadar etkin kullanılabileceğini de görecekler.
Özcan Deniz'in "Çok fazla politik film yapılıyordu, romantik bir film yapmak istedim" diyerek son dönemlerde artan sosyal içerikli sinema eserlerini garip biçimde karalaması, Fakir Baykurt ve benzeri romancıların zamanında "memur ahlâklı" olmakla, sanki memur ve ahlâklı olmak suçmuş gibi eleştirildikleri günleri anımsatıyor.
Tam bu memur ve ahlâklı olmak meselesine değinmişken toplumumuzdaki "ahlâk" normlarının nedense hiç uğramadığı tek yere, babaların o küçük diktatörlüğü olan aileye geri dönmekte fayda var. Aileler ekonomik, sosyal ve psikolojik yapılar. Virüse en yatkın yanları ise milliyetçi, heteroseksist ve muhafazakâr yanlarıyla erkeğin etrafında şekillenmeleri.
Türkiye'nin utancını yorganların altındaki sessizliklerden beyaz perdeye taşımak zor olmuş olsa gerek. Mert Fırat'ın oynadığı karakterin (Erdem) ailesi üstünde yarattığı o baskıyı da yorganın altında yaşananlar, ya da ensest eylemiyle değil, ensestin topluma bu biçimde saklanması gereken bir "küçük kötü alışkanlık" olarak yutturulmasıyla açıklayabiliriz. Peki ya bunu beyaz perdeye aktarım biçimi?
Her şeyin ötesinde çocuk pornosu da dahil olmak üzere her şeyin küresel olarak böyle tartışmaya açıldığı bir dönemde bir ensest filmi eleştirel biçimde çekmenin ne anlama geldiğini biliyoruz. Filmi yapan ekip o tehlikeli sularda sonsuz bir tedirginlikle dolaşmış olabilir; ancak film boyunca bu yapım süreci tedirginliğini hissetmiyorsunuz.
Filmi geçip toplumsal bunalımımıza dönersek meselenin hiç de geçiştirilebilecek gibi olmadığını görüyoruz. Susma alışkanlığının özellikle aile içi fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddet ile kurduğu bağı çok iyi görüyoruz. Hatta, ekonomik olarak güçlü bir kadının (muhtemelen eşinden daha yüksek maaş alan ve daha iyi bir kariyeri olan) eşi ile bir iktidar kavgasına girmekten çekinişinin, en haklı olduğu anda bile onla kavga etmesini engelediğini gözlemlemek mümkün.
Ensest söz konusu olduğunda başvurulacak makamın ne olduğu ise apayrı bir mesele. Tecavüzün bile "tecavüzcüsü ile evlendirilme" gibi hastalıklı bir yöntemle saklandığı bir atmosferde aile içi dayanışmanın dışında bir dayanışmaya daha ihtiyaç olduğu ortada.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk esirgeme Kurumu'nun (SHÇEK) ALO 183 hattı da filmin başında reklamı yapılan aile içi şiddete karşı korunma hattı da aslına bakarsanız aile içi şiddetin belki de en sert hali olan ensestin de çözümlenmesi için birer fırsat. Ancak en azından SHÇEK'in bugüne kadarki kayıtlarından öğrendiğimiz kadarıyla ensest için bugüne dek kategorilendirilmiş bir başvuru yok. Dahası SHÇEK henüz Alo 183 hattını enseste karşı korunma ve danışma için bir yöntem olarak da sunmuş değil.
Senaryosu ithal, çekim tekniği ve üslubu yerli filmlerin istila ettiği sinema salonlarına, sanatsal olarak cesur bir örneği daha önce Nazan Öncel'in "Demirden Leblebi" adlı şarkısı ile giren ensest,  "Atlıkarınca" ile beyaz perdede.
Öldürülmedikleri ya da öldürmedikleri için adını duymadığımız birçok çocuk  "Çocuklar büyüklerin yanında sevilmez, kucağa alınmaz" gibi kurallar etrafında sevgisizce büyürken bir yandan da kadınları öldüren erkek sevgisine benzeyen o insanın dilini düğümleyen karanlık odalarda bir geleceği nasıl inşa edeceklerini düşünüyorlar.
Devletin, STK'lerin ve her yurttaşın "ensest" kelimesine de, eylemin ifşasına  da alışma vakti gelmedi mi? Umuyorum ki ailenin karanlık çukuruna bakmayıp eşcinselleri sanki yeterince düşmanları yokmuş gibi hedefe koyan Aliye Kavaf'tan sonra yapısı değişecek olan bakanlığın başına bu karanlık çukura inmeye niyetli biri gelir. Belki o zaman halının altına süpürülen karanlık biraz aydınlanır.(SU/NV)
* Sarphan Uzunoğlu, İzmir Ekonomi Üniversitesi

3306
Kadınlar ensest mağduru!

Kadın intiharları arttı, en önemli nedenlerinden biri erken yaşta zorla evlilik ve ensest ilişki!


 
Ümran Avcı - AHT

Van Kadın Derneği VAKAD, kuruluşunun yedinci yılını geride bırakırken 2011'in ilk sekiz ayını raporlaştırdı. Rapora yansıyan rakamlar ve sonuçlar ise hayli düşündürücü: "2011'in ilk sekiz ayında 22 kadın intihar etti. 11- 20 yaş aralığında evlenen kadınların sayısı 99. Başvurucu kadınların yüzde 26,4'ü enseste uğradığını söyledi. Zorla ve erken yaşta evliliklerin kadın intiharlarının sebebi olduğu açık."

Van'da kadınların yalnız olmadığını söylemek, susması istenen kadınların hakkını arayabilmesi için 2004 yılında kurulan Van Kadın Derneği, 2011 yılında yapılan başvuruları ve sonuçları değerlendirdi. Rapordaki ilginç ayrıntılardan bazıları şunlar:

- 2011 yılının ilk 8 ayı içerisinde toplam 382 başvuru alındı. Bunlardan 378'i kadın, 4'ü eşcinsel. 378 kadından 224'ü Afganistan, İran ve Suriye'den gelen mülteci ve sığınmacı. 154'ü ise Türk.

- Bu yılın ilk 8 ayında 22 kadın intihar etti. Bunların büyük bir kısmı henüz çok genç yaştaydı. 10'u 18 yaş ve altı, 5'i 19 yaşında, diğerleri de 19 yaş üstü. 2011'de 4 kadın öldürüldü, bir de şüpheli ölüm var.

- İntihara teşebbüs olayları ise ölümle sonuçlanan intiharların en az beş katı fazla.

- Aile içi cinsel istismar olan ensest Van'ın saklı tutulmuş sorunlarından biri. Veriler cinsel şiddet yaşayan her 5 kadından birinin hayatının bir döneminde enseste uğradığını gösteriyor.

- İlçelerdeki kadınların durumu Van kent merkezi ile karşılaştırıldığında daha kötü durumda. Kadınlar bu nedenle intiharı zorunlu olarak seçiyor.

- Derneğe başvuran 378 kadından sadece 19'u ev dışında bir işte gelir karşılığı çalışıyor. Geri kalan 359 kadının her hangi bir geliri yok. Yani kadınlarınyüzde 95'inin hiçbir geliri yok. Yüzde 5'lik kısım ise daha çok cinsiyete dayalı temizlik, aşçılık, kat görevlisi gibi işlerde çalışıyor.

- Kadınların ekonomik olarak bağımsız olmamaları erkek egemen zihniyetin işine yarıyor. Kadına yüklenen toplumsal cinsiyet rollerine göre iş dağılımı kadını erkeğe bağımlı kılıyor. Ekonomik bağımlılık da kadınların kendilerine dair karar almalarının önüne geçiyor. Kadınlar tüm özel ihtiyaçları için erkeğin eline bakıyor. Ev içindeki emekleri ise görünür değil.

- Kadınların yüzde 48,9'u resmi nikâhlı, yüzde 15,6'sı bekâr, yüzde 11,6'sı boşanmış, yüzde 10,8'i dini nikâh yaşıyor. Yine raporlara göre, yüzde 10,3'ünün eşi ölmüş, yüzde 2,6'sı da kuma olarak evlendirilmiş.

- 254 evli kadından 123'ü görücü usulü ile istemediği kişiler ile zorla evlenmek zorunda bırakılmış. İsteyerek evlenen kadınların sayısı 131.

- Görücü usulü ile evliliğin kadınlar açısından korkunç açısından doğurduğu sonuçlar korkunç. 12 - 20 yaş aralığında evlenen kadınların sayısı 99. Erken yaşta evlilik oranının da ciddi oranda olduğu verilerde görülüyor. Van'da yaygın olarak görülen ve 18 yaş altı genç kadınların intiharlarının sebebi olarak zorla ve erken yaşta evlendirme olduğu aşikâr. Özellikle 18 yaş altı intihar eden genç kadınların zorla evlendirilmek istendiği veya evlendirildiği gerçeği ile karşı karşıyayız.

Kadınlar ensest mağduru

- Derneğe müracaat eden 378 kadından 167'si aile içi şiddet nedeni ile yardım istedi. Aile içi şiddet yaşayan kadınların önceliği yaşadığı şiddet ilişkisinden kurtulmak için bir işe kavuşmak. 167 kadın boşanma, ayrılma, taciz, cinsel saldırı, ensest nedeni ile derneğe başvurdu. 291 kadın hayatının bir döneminde aile içinde şiddet gördüğünü ifade etti.

- Derneğe gelen kadınlardan yüzde 26,4'ü enseste uğradığını beyan etti. Derneğe gelen 13 kız çocuğuaile içinde küçük yaşta enseste maruz kaldığını söyledi. Bu oldukça kaygı verici bir durum. Ensest ile birlikte cinsel şiddet oranı yüzde 30,9. Cinsel şiddete maruz kalan her 5 kadından biri aynı zamanda ensest mağduru. Van'da ensest konusunda yapılan çalışma yok denecek kadar az. Yaşadıkları ensesti anlatmakta oldukça zorlanan kadınlar ve çocuklar bu sorunlarını yetkili mercilere taşıma konusunda da endişeli.

http://www.haberturk.com/yasam/haber/671611-kadinlar-ensest-magduru

3307
Psikoloji / Ynt: ‘Kocam yıllar yılı kanımı emdi’
« : 05 Ocak 2012, 10:27:19 ös »
‘Eşcinselliğini saklamak için evlenmemizi istedi’

Esin S., 28 yaşında bir avukat. Bir eşcinsel erkek arkadaşının tüm sırlarını paylaşmış, maddi, manevi her türlü desteği vermiş. Ancak son istek, ona bir vampirle dost olduğunu hissettirmiş...

     DUYGUSAL VAMPİRLER
Elif KORAP

     Aşırı titiz, ayrıntılarda boğulan, en hafif işi bile olabilecek aksiliklere karşı geniş güvenlik önlemleri alarak yapmaya çalışan, hatalardan ölesiye korkan kimseler vardır... Asıl sorun onların titiz, çalışkan ve detaycı olmalarında değil, başkalarının da kendileri gibi davranmasını beklemelerindedir.
     Bu kişiler yarattıkları gereksiz stres ortamında zamanla huzuru kaçırır, tam da istedikleri gibi, zamanla sizi de kendilerine benzetirler. Huzursuz, titiz ve mutsuz kişilerden oluşan bir koloni kurarlar. Onlar "Takıntılı (obsesif) Vampirlerödir.
     
Silahları: Çok çalışmak
     Onların dünyasında her hata önemlidir. Durmak bilmeden çalışırlar. Albert J. Bernstein ‘Duygusal Vampirler’ adlı kitabında ‘takıntılı vampirler’i şöyle tanımlıyor: "Silahları çok çalışmak, kurallara bağlılık ve ayrıntılara önem vermeleridir. Dürüstlüklerine güvenilir, yetenekleri vardır, bitmez tükenmez bir çabaya sahiptirler. Ama herkesi kendileri gibi yapmaya çalışarak emniyetli bir dünya yaratmaya çabalarlar. Başka insanların ayrıntılara önem vermemelerine içerlerler. Ceza ile adaletin eşanlamlı olduğunu zannederler. Cezalandırmak, onların kendi davranışlarını ya da başkalarınınkini kontrol etmek için uyguladıkları stratejidir. Cezanın her çeşidini uygular; bunun da her zaman kişinin iyiliği için olduğunu iddia ederler. Her zaman düzeni kurmaya çalışırlar. Yaşamınızı kontrol etmeye çalıştıklarından son derece yıpratıcıdırlar. Kabul etmeseler de çoğu zaman kızgındırlar."
     
Kemal E., 35 yaşında, bankacı
     ‘Müdürümüz tüm enerjimizi emiyor’
     Duygusal enerjinizi kim tüketiyor?
     Çalıştığım şirkette departman müdürümüz tüm enerjimizi emiyor. Aşırı derecede detaycı. Bazen hazırladığım raporun doğruluğundan bile şüphe ediyorum. Psikolojim bozuldu. Sürekli hata yapma korkusuyla yaşıyorum. Açık açık söylemiyor ama işimizin tehlikede olduğunu sezdiriyor.
     
     Tepkiniz ne oluyor?
     Sadece sinirlerimiz bozuluyor. En ufak bir hatada bizi harcayacakmış gibi davranıyor ama yapmıyor. Blöf iş verimimizi ve dikkatimizi yükseltmiyor, tam tersi etki yaratıyor. Bir gün yine bir arkadaşımızın hazırladığı raporu yerden yere vurdu. Sürekli bağırıyordu. Oysa raporda bir sorun yoktu... Anlaştık ve birlikte istifa ettik. O zaman hepimizi karşısına alıp, "İşte böyle bir takım olmanızı istiyorum" dedi. O günden beri biraz daha anlayışlı davranıyor. Sanırım bizim blöfümüz işe yaradı.
     
     Sizce bunu neden yapıyor?
     Kötü niyetli değil sanırım; belki bize güvenmiyordur. İşyerinde yaşadığım stres eve de yansıyor. Ailemle sürekli gerginlik yaşıyorum. Evde de çok detaycı oldum. Ufak hatalar bile beni çileden çıkarıyor. Eskiden böyle değildim. Ben de hıncımı onlardan alıyorum.
     
     Evdekiler bunu nasıl karşılıyor?
     Anlayışlı olmaya çalışıyorlar, ama sık sık gerginliklere neden oluyorum.
     

Esin S., 28 yaşında, avukat:
     ‘Beni kullandı, itiraz edince de tehdit etti’
     Duygusal enerjinizin hangi yönden emildiğini düşünüyorsunuz?
     5 yıl önce aynı yerde staj yaptığım bir arkadaşım vardı. Çok hoş bir çocuktu. Bir gün bana "Hayatımda hiçbir kadından etkilenmediğim kadar senden etkilendim" dedi. Ama onun eşcinsel olduğunu duyuyordum. Sonunda ona sordum. "Doğru olduğunu söylesem ne değişir?" dedi. "Hiç" yanıtını verince, kabul etti. Bana her şeyini anlatmaya başladı. Erkek arkadaşlarını biliyordum. Geceyarısı evime geliyor, iki arkadaşını aynı anda idare ediyor, benden para alıyordu. İsteklerini reddetmiyordum. Birkaç kez onu kurtarmak için kız arkadaşı rolünü üstlendim. İnandırıcı olması için başkalarının yanında beni öpmeye bile kalkıştı.
     
     Durumdan rahatsız olmaya ne zaman başladınız?
     Bir süre sonra bana evlenme teklif etti. Ona "Ben katalizör değilim" dedim ve çok sinirlendim. O kendi hayatını yaşayacak, çevreye belli etmemek için de beni karısı rolüne sokacaktı. Beni bu kadar kullanmasına izin veremezdim. O anda arkadaşlığımızın aslında beni ne kadar yıprattığını fark ettim.
     
     Zarar gördüğünüzü fark edince ne yaptınız?
     İlişkimi zayıflatma kararı aldım ama her dakika beni aramaya başladı. "Oraya gelip seni rezil edeceğim" gibi tehditler savuruyordu. Beni önce her şeyini anlatarak rahatlamak için kullandı; sonra da eşcinsel olduğunu saklamak için... Yaşarken olanları fark etmiyorsunuz.
     
     Peki siz bunu başkalarına yapıyor musunuz?
     Kısa dönemler benim de insanların enerjisini çaldığım olmuştur. İnsanlar zor dönemlerde rahatlamak için başkalarını kullanmaya çalışabiliyor. Ama ben çabuk fark ederek kendimi durduruyorum.
     
Aslı B., 33 yaşında:
     ‘Kocam her konuda beni çocuk gibi azarlıyor’
     "Kocam çok titiz biri. Her şeyin sorunsuz olmasını istiyor. Ben biraz unutkan ve dalgın bir kadınım. Her şey istediği gibi olmayabiliyor. Ama beni üzen, bir çocukmuşum gibi beni azarlaması. Bir davete giderken giydiklerimi uygun bulmadıysa, beni azarlıyor. Ona yakışmadığımı, zevksiz bir kadın olduğumu, onu rezil edeceğimi söylüyor. Yalnızca üstümü değiştirmemi isteyebilir. Bir butiğim vardı, yürümedi ve kapattım. Destek olmak yerine, beceriksiz olduğumu söyledi.
     
     ‘Sadece kötüyü görüyor’
     Bir gün kocamın erkek kardeşi için sürpriz doğumgünü partisi verdim. Yakınlarını çağırdım, yemekler hazırladım, bütün gün parti için evle uğraştım. Ve saatlerce uğraşarak koca bir çikolatalı pasta hazırladım. Kardeşi çok mutlu oldu ve bana defalarca teşekkür etti. Ama kocam çikolatalı pastayı ailecek sevmediklerini bildiğim halde neden böyle bir seçim yaptığımı anlayamadığını söyleyip durdu. Oysa böyle bir şey yoktu. Onunla konuşmaya çalıştığımda ise, beni çok sevdiğini, iyiliğim için böyle davrandığını anlatıyor."
     
Vampirler ruh hastası mı?
     Doktor Mustafa Güveli, davranışlarıyla insanların duygusal enerjilerini çalsalar bile duygusal vampirlerin ciddi psikolojik rahatsızlıklara sahip insanlar olmadıklarını belirtiyor. Güveli, bu kişilerin normal yaşantıyı sürdürürken bir alanda sapma gösterdiklerini söylüyor. Ancak bunun topluma sıkıntı veren zorlayıcı bir süreç olduğuna da dikkat çekiyor.
     Güveli şöyle konuşuyor: "Belli etmeden enerjinizi tüketirler. Bencildirler. Çeşitli yönlerden bu bencilliklerini gösterebilirler. Sizi sorunlarını anlatıp rahatlamak için kullanabilir ama aynı ilgiyi size göstermeyebilirler. Toplum tarafından hep ön planda tutulmaya çalışan kişiler vardır. Bu tür kişiler biraz daha ağırlıklı olarak çevrelerindekini kullanmaya eğilimlidirler."
     
     Vampir olmamak için...
     Güveli, herhangi bir konuda başkalarının enerjisini emdiğini fark eden kişilerin nasıl davranması gerektiğini ise şöyle özetliyor:
     "Kendimize birazcık dışarıdan bakabilirsek, sorun yaşamadan bunu aşabiliriz. O zamana kadar pek çok kişiyi kırıp geçirmişsiniz, bunu yaşamışsınız, sosyal ilişkilerinizi kurmuşsunuz, değiştirmek zor olacaktır. Ama kabullenmek önemli bir adım."
     

Takıntılı (Obsesif) vampirseniz...
•   Her zaman en önemli önceliğinizi bilin
•   Yargılamayın, yargılanan kendiniz olursunuz
•   Dalga geçmeyi öğrenin; her şeyi çok ciddiye almayın
•   Günde bir yanlışınızı herkesin içinde kabul edin.
     
Nasıl tanırsınız?
     Takıntılı (obsesif) vampirlerin özellikleri şunlar:
•   İşkoliktirler,
•   Rahatlamakta zorluk çekerler,
•   Başkalarının iş yapışında genellikle hata bulurlar,
•   Kararlarını verdiklerinde, değiştirmek zordur,
•   Ayrıntılara gösterdiği dikkat, rahatsız edici olabilir ama insanları tehlike ve hatalardan kurtardıkları da olur,
•   "Kurdun ensesi kendi işini kendi yaptığı için kalındır" felsefesini güderler,
•   Kızdıklarında ‘bilgi edinme’ adıyla düşmanca sorular sorarlar,
•   Doğrudan söylemeseler de herkesten fazla çalışmakla gurur duyarlar.
     
Nasıl savaşırsınız?
•   Hiçbir şey yapmazlarken bile ne yaptıkları konusunda uyanık olmak gerekir.
•   "Amacımız ne, ne yapmamı bekliyorsunuz?" gibi sorularla önceden belirlenmiş kurallar oluşturmak işe yarar. Tanım yaparsanız bunu sonradan değiştirmeye kalkmazlar. Güçlü bir hak duygusuna sahiplerdir. Oyun başlamadan önce kuralları belirlemek iyi olur.
•   Yaşamınızı onlarla paylaşıyorsanız kendinizi takdir etmeyi öğrenin, onlar sizi çok sevdiklerinde bile bunu yapmazlar.
     

3308
Psikoloji / Ynt: ‘Kocam yıllar yılı kanımı emdi’
« : 05 Ocak 2012, 10:26:21 ös »
‘Sevgilimle birlikte olur musun?’ dedi!

Murat, 28 yaşında bir kameraman... Hakan’ın macera tutkusu, hareketliliği, sevimliliği onu etkilemiş; çok iyi arkadaş olmuşlar. Taa ki Hakan’ın ona nasıl zarar verdiğini anlayana kadar...

     DUYGUSAL VAMPİRLER
Elif KORAP

     Anti-sosyal deyince insanın aklına ilk olarak partilerden, eğlenceden uzak, içe dönük karakterler geliyor. Ama ‘anti-sosyal vampirler’ aslında eğlenceye değil, sosyal düzene ve her türlü kurala karşılar... Yani onlar yasadışı yönelimi olan vampirler. Psikiyatrlar onları "en tehlikeli enerji emiciler" olarak tanımlıyorlar. Onlar, tüm ilişkilerini bir "şey" elde etme üzerine kuruyor ve çıkarları devam ettiği sürece iletişimlerini sürdürüyorlar. Karşılarındaki kişinin zarar görüp görmemesi umurlarında olmadığı gibi, bunu bilinçli olarak yapmaktan da kaçınmıyorlar. Kısaca, onlar en tehlikeli vampirler.
     
Bilinçli sömürü!
     Onlar toplum kurallarına ve rutin işleyişe karşı duruyorlar. Öteki tüm vampirler iyi niyetli ve biraz da kendisinden habersiz olabilir belki, ama yasadışı yönelimli bir vampir çevresindekileri bilinçli olarak kendi çıkarları için kullanıp sömürüyor. Onlar karşılarında duranların enerjilerini bitiriyor. Bir sıraya girmenin onlar için bir önemi yok. Her şey onların hakkı. İstediklerini elde etmek için çok kolay yalan söyleyebiliyorlar.
     
Murat B., 28 yaşında, kameraman
     ‘İnsanı kendine bağlıyor, yoruyordu’
     Hayatımda bana duygusal olarak en çok zarar veren insan maalesef bir dönem bana en yakın olan kişiydi; iş arkadaşımdı. Hakan ile yeni başladığım bir işte tanıştım. Bilgisayar oyunları hakkında yazılar yazıyordu. Bungie jumping, para gliding gibi ekstrem sporlarla ilgileniyordu. Zamanının çoğunu bende geçiriyordu. Bunaldığım zamanlar benden uzaklaşması için türlü yalanlar uyduruyordum ancak ondan kurtulmam mümkün olmuyordu. Gecenin üçünde, dördünde habersiz geldiği çok oluyordu. Her şeye rağmen birlikte iyi vakit geçirdiğimizi düşünüyordum. Arabayla hız yapmayı çok seviyordu. Birkaç kez geçirdiği ölümcül trafik kazalarını şans eseri sıyrıklarla atlatmıştı.
     
     Bir maceraydı...
     Neyse; ondaki bu mareca tutkusu beni de cezbediyordu, zaten arkadaşlığımızın temelinde de bu vardı: Macera. Bir de şöyle bir ideali vardı: Çevresindeki bütün güzel kadınlarla birlikte olmak. Bir keresinde bana E. adındaki sevgilisinden yakında ayrılacağını, eğer istersem onunla birlikte olabileceğimi söylemişti. Ben de şok olmuştum, çünkü o bunu bana söyleyene kadar ciddi bir ilişkileri olduğunu sanıyordum. E. de ilişkilerinin ciddi olduğunu sanıyordu.
     Bana bunu söylediğinde onun karakteri hakkındaki tüm fikrim değişti. Gerçek yüzünü görmüştüm. Bir süre sonra E’nin kardeşiyle birlikte olmaya başladı. E. ise şoka girdi. Neyse, işyerimi değiştirdim. Görüşmeye yine devam ettik. Birlikte dışarı çıkıyor, zaman zaman, "joint" filan içiyorduk.
     
     Onda şeytan tüyü vardı
     Tam anlamıyla bir bağımlıydı. Ecstacy müptelasıydı. O ecstacy’yi herkes gibi kulüplerde filan değil evde, işte, iskambil oynarken de atıyordu. Onun yüzünden benim de böyle ağır bir dönemim oldu. Bu arada bir gün o ve yeni sevgilisi bendeyken gelen bir telefonla işyerimin iflas ettiğini öğrendim. O gün onunla son görüşmemiz oldu. Hayır, iki kez daha görüştük. Üç ay sonra telefon açtı ve bana LSD bulduğunu, isteyip istemediğimi sordu. Ben de istemedim.
     Bundan üç ay sonra bir daha aradı. Bana görüştüğümüz sırada bir oyun vermişti, geri istiyordu.... Ben de ona, sen önce benden aldığın DVD’yi geri getir dedim ve telefonu çat diye kapattım. Onda kesin şeytan tüyü vardı. Sevimli bir insandı, bu yüzden kural tanımazlığı işyerinde hoş görülüyordu.
     
Cenk A., 23 yaşında, öğrenci
     ‘Sevgilime zarar verdiğimi biliyorum’
     Bir vampir olduğumu düşünmüyorum. Çünkü yaptıklarımı karşımdakini üzmek için yapmıyorum. Aslında bunu neden yaptığımı bilmiyorum, ama sevgilimi sevdiğim halde insanlarla flört etmekten hoşlanıyorum. Hatta hoşlanmadığım kadınlarla bile flört ediyorum. Sevgilimin yanında da böyle davranıyorum, kendimi alamıyorum. Bunlar genelde kavgalara neden oluyor. Sarhoşken kontrol edemiyorum. Sanırım biraz da kadınların ilgisini çeken biriyim. Biri benimle ilgilendiğinde kayıtsız kalmak imkânsız gibi geliyor... Bu da sevgilimin çok üzülmesine neden oluyor. Ama söylediğiniz gibi duygusal enerjisini emiyor muyum, bilmiyorum.
     
     ‘Bilerek olmuyor’
     Bu hoşuma gidiyor desem kavga bitmeyecek ya da beni terk edecek. Bu nedenle bazen ona yalanlar söylüyorum. Bir kısmını anlıyor. Emin olursa yine kavga ediyoruz, değilse de bana söylemiyor ama gerginlikler oluyor. Bunun onu yorduğunu ve ona zarar verdiğini biliyorum.
     

Nasıl tanırsınız?
     Albert J. Bernstein "Duygusal Vampirler" adlı kitabında ‘yasadışı yönelimli vampirleri tanıma ve mücadele etme yöntemlerini şöyle özetliyor:
•  Kuralların bozulabilir olduğunu düşünür,
•   Yapmak istemediklerini yapmamak için bahaneler uydurur,
•   İstediğini elde etmek için son derece çekici olabilir,
•   Bir ya da daha fazla alışkanlığı vardır,
•   Başkalarına yaptığı kötülükleri ellerine fırsat geçse onların da yapacağını söyleyerek olumlu kılar.
     
Nasıl savaşırsınız?
•   Başa çıkmak için yasak meyveye direnebilmek gerekir.
•   Sözlerine değil, davranışlarına önem verin.
•   İşyerinde bir işi bir kere de doğru ve zamanında yapmasını amaçlayın,
•   Davranışlarını düzeltmelerini sakın beklemeyin.
•   Kendisini suçlu hissetmesini sağlamak bir işe yaramaz. Onlar kim olduklarını bilir ve bundan hiç utanmazlar.
•   Yaptıklarının aynısını yaparak ders vermeye kalkışmak da ters teper. Bunu her şeyin yapılmasını mubah sayan bir davetiye olarak algılarlar.
•   Onu işten kovmaya ya da aşk ilişkinizi bitirmeye kararlı değilseniz, sakın bunu yapmakla tehdit etmeyin. İşi nereye vardıracağınızı görmek için sizi tahrik eder ve istemediğiniz sonuçların doğmasına neden olurlar.
•   Yapmalarını istediğiniz bir şey varsa doğrudan söyleyin ve yapmazlarsa başlarına gelecekleri de bildirin. Blöf yapmayın, bu oyunu sizden daha iyi oynarlar.
•   Huysuzluklarına aldırmayın, kendi sınırlarınızı çizin.
•   İstediklerini yapmadığınızda sizi kızdırmaya çalışır, dalga geçer eğlenirler. Sıkıcı, yaşlı, korkak, aptal olduğunuzu söyleyebilirler. Tartışmamak daha iyi.
     
Isırılana da bulaşıyor
     Bağımlılık Danışmanı Jale Kerimol, duygusal vampirlerin ilgilenmeyi kontrol etmek, sevmeyi ise yönetmekle karıştırdıklarını söylüyor. Kerimol, enerji hırsızlığının tıpkı gerçek vampirlik gibi bu tür muameleye uğrayan kişiye de geçtiğini belirtiyor.
     Kerimol şunları söylüyor: "Tartışma ortamında karşındakini dinlememek, onun kendisini ifade etmesine, karar vermesine izin vermemek, onun fikrini almadan bloke edip yönlendirmeye çalışmak büyük zararlar veriyor. Bu özellikle çocuklarda aşırı probleme neden oluyor. Çocuk da aynı şeyi okula gittiğinde arkadaşları üzerinde uygulamaya kalkıyor. Büyüdüğünde de ‘eyvah işimden atılacağım’, ‘eyvah ceza alacağım’ gibi korkular nedeniyle inisiyatif kullanmaktan çekiniyor, yönetilmeye ihtiyaç duyuyor."
     
     Gönüllü köleler
     Kerimol, pek çok kişinin de gönüllü kölelik yaptığına dikkat çekiyor. Kerimol şöyle devam ediyor: "Bu tür kişiler insan bağımlıları. Birisi kendisiyle ilgileniyor diye, kontrol edilmeye ve yönetilmeye açık olan bireyler. Özellikle Türk kadınları buna çok açık."
     

Yasadışı yönelimli bir vampirseniz
•   Sıkıntıya katlanmayı öğrenin,
•   Yasalara uyarak yaşayın,
•   Davranışlarınızın etkilerini ciddiyetle gözden geçirin,
•   İsim telaffuz etmekten ya da sesinizi yükseltmekten kaçının,
•   Sözlerinizi tutun.

3309
Psikolog Hüseyin KAÇIN 
0 555 326 22 91

‘Kocam yıllar yılı kanımı emdi’

Onları ne kadar sevseniz de bazı insanlar enerjinizi tüketir, ruhunuzu daraltır, duygusal dengenizi yerinden oynatırlar... İşte dizimiz, bu tür insanları örneklerle tanıtıyor ve onlardan korunma yollarını gösteriyor

     DUYGUSAL VAMPİRLER
Elif KORAP

     Bazı insanlar vardır, isteyerek ya da fark etmeden sizin tüm enerjinizi çalar, içinizi bunaltır, kanınızı emer gibi duygusal enerjinizi de tüketirler. Psikiyatr Albert J. Bernstein, aynı adlı kitabında bu tür insanları ‘duygusal vampirler’ olarak tanımlıyor. Hayatın her alanında, ailenizin içinde, işyerinde, arkadaş çevresinde ve hatta yatağınızda sizi her an sömüren bir duygusal vampirle yaşıyor olabilirsiniz. Bernstein, sıradan insanlardan çok daha cezbedici özelliklere sahip duygusal vampirlerden korunmanın tek yolunun, neden böyle davrandıklarını bilerek onlarla mücadele etmek olduğunu söylüyor.
     
Vampirler çeşit çeşit...
     Psikiyatrlarla görüştük. Başkalarını kullanmaktan hoşlanan bu insanları tanımamıza yardımcı olacak bilgiler edindik. Başkalarını kullandığını fark etme olgunluğuna sahip kişilerin itirafları, sömürüldüğünü düşünenlerin anlattıkları somut örneklerle de vampirlerin hayatımızda nasıl konuşlandıklarını çözmeye çalıştık. Psikiyatrların ortak görüşüne göre, pek çok alt türleri olsa da vampirler beş ana kategoride birleşiyorlar.
•   Yasadışı eğilimleri olan vampirler, kuralları hiçe sayıyor ve insanları eğlenebilmek için kullanıyorlar.
•   İlgi ve onay bağımlısı dramatik vampirler, cazibelerini kullanarak istediklerini yaptırıyorlar.
•   En mükemmelin kendileri olduğuna inanan narsisist vampirler başkalarına hiçbir değer vermiyorlar.
•   Takıntılı vampirler, aşırı detaycılıklarıyla bunaltıyorlar.
•   Paranoyak vampirler ise her şeyden şüphe ederek karşılarındakini çıldırtıyorlar.
     Tüm bu vampirlerin ortak özelliği ise, sıradan insanlara göre karşılarındakini cezbedecek özelliklere, yeteneklere sahip olmaları ve bunları ‘sömürmek’ için kullanmaları.
     
Didem İ., 38 yaşında, psikolog
"Enerjim bitip tükenmişti artık.."
     Hiç, biri tarafından sömürüldüğünüzü, enerjinizin tüketildiğini düşündünüz mü?
     Kocam beni pek çok yönden yıprattı. Önce işyerinde, hakkında kadınları taciz ettiği gerekçesiyle soruşturma açıldı. Olay kesinleşmedi ama işyerinden ayrılmak zorunda kaldı. Bunlar beni çok üzdü, zor bir psikolojik süreç yaşattı.
     
     Nasıl bir tepki verdiniz?
     Kısa süreli bir depresyon bile geçirdim diyebilirim ama evliliğimiz sürdü. Çünkü kanıtlanmamıştı.
     
     Aynı davranışı yineledi mi?
     Okul arkadaşım ve ortağım olan kız arkadaşım, kocamın kendisini sürekli yemeğe davet ettiğini utana sıkıla anlattı. Kocam bunu reddetti. Arkadaşımı suçladı. Böyle olmadığını tahmin ediyordum ama yeterince irade gösteremedim. Kocamı terk etmedim. Kız arkadaşımla ilişkimi kestim, ortaklığımız bozuldu. Olaylarda arkadaşlığımız yıpranmıştı.
     
     Sizin enerjinizi sömürdüğünü ne zaman fark ettiniz?
     Bu olaydan sonra her günüm sancıyla geçti. Onun davranışları yüzünden, ıstırap çekiyordum. Bu tür olaylar hep oluyor, o ise sürekli reddediyordu. Bunun bir hastalık olduğunu düşünüyordum. Psikolog olarak kocamı tedavi etmem çok zordu, çünkü karısı olarak çok yıpranıyordum. Boşanmaya karar verdim.
     
     Geriye baktığınızda en çok neden zarar gördünüz?
     Kocam kadınlara karşı zaafı dışında çok iyi biriydi, iyi anlaşıyorduk. Entelektüel açıdan da, cinsel bakımdan da sorunsuz bir evliliğimiz vardı. Ama onun davranış bozukluğu tacize uğrayan kadınlar kadar beni de yordu. Yıprandım, hayata küstüm, kabullenmekte güçlük çektim.
     
Ayhan Ö., 32 yaşında, mühendis
"Yalan söyleyerek işten kaçıyorum"
     Evet bir duygusal vampir olabilirim. Biri benden bir şey istediğinde yapmak istemiyorsam yapmam ama belli etmem!
      Nasıl oluyor bu?
     Bunu karşımdakini sinirlendirmek için yapmıyorum ama çeşitli bahaneler uydururum. Örneğin tam yapmak için başladım ama telefon geldi ve önemli bir iş çıktı falan derim. Ya da onu başka birinin yapmak istediğini söylerim.
     
     Neden yapmak istemediğinizi doğrudan söylemiyorsunuz?
     Bazen kesinlikle sizin yapmanız gereken bir şey vardır. ‘Yapmayacağım’ dersem kavga çıkar; yalan söylerim. Patronunuza ‘yapmak istemiyorum’ diyemezsiniz ancak yapmamak için yöntemler bulabilirsiniz. İşi yavaşlatırsınız, o da o işi bir daha size vermez.
     
     Kendinizi suçlu hissetmiyor musunuz? Sevdiklerinizi ya da işinizi kaybetmekten endişelenmiyor musunuz?
     Bunu ölçüsünde yapabilmek önemli. Karşındakini çok sinirlendirmemek gerekir.
     
     Sizce bu onların enerjisini yok etmiyor mudur?
     Olabilir, ama aksi takdirde de benim enerjim tükenecek.
     
Fulden E., 26, yönetici asistanı:
     "Güzelim, çevremdeki insanlar bana ilgi gösteriyor, bu da başka kadınları rahatsız ediyor. Bakımlıyım ama ilgi çekmek için özel davranışlarda bulunduğumu zannetmiyorum. Sıcakkanlı bir insanım, bu nedenle rahat ilişki kurabiliyorum. İşyerinde küçük flörtler her zaman olur. Ben de bundan hoşlanıyorum. İnsanları benim işlerimi yapmaları için kullanmayı düşünmedim ama biri bana kahve getirmek istiyor ya da dosyaları taşımak için yardım teklif ediyorsa niçin ‘hayır’ diyeyim. Bunlar hayatın içindeki küçük hoşluklar."
     

En sık karşılaşılan türlerden biri:
     Dramatik Vampirler
     Bu vampirler ilgi ve onay için yaşar, baştan çıkarıcı görünürler. Yıldırım aşkının mucitleri de onlardır. Tutku cinayetleri, anoreksi (aşırı zayıflama) ve blumia (yediklerini çıkarma) hastalıkları onların icadıdır. Ne istediğinizi hisseder hissetmez sizin istediğiniz şey oluverirler.
     İlgi görmek için görünümlerine çok özen gösterir, ilginizi istediklerini yaptırmak için kullanırlar. Karşılarındaki kişi genellikle gönüllü kölesi olur. Çünkü dramatik vampirler heyecanlı, esprili, cinsel heyecanları yüksek kişiler olmaları nedeniyle çekici kişilikleriyle bilinirler. Bu vampirlerin duygusal enerjisini en çok emdikleri kişilerse gönüllü olarak kendini kullandıranlar değil, bu duruma tanık olanlardır. Çevresinde aşırı ilgi gören ve bunu kullanan vampir, daha çok duruma tanıklık yapanların keyfini kaçırır.
     Psikiyatr Mustafa Güveli, dramatik vampirleri şöyle tanımlıyor: "Yaşadığı olayları dramatize ederek, etrafındaki insanlardan yardım almaya çalışır. İşlerini başkasına yaptırmaya bayılır. İçgörüsü kısmen vardır. Zorlasanız, ufak bir suçluluk duyabilir. Abartılı derecede süslenmek, saatlerce aynanın karşısında vakit geçirmek, güzel olmak uğruna aşırı zaman harcamak, çevresi tarafından ilgi odağı olabilmek için abartılı davranışlarda bulunmak da özellikleri arasındadır. Böyle kişiler toplum için sürekli abartılı mesajlar verdikleri için aslında etrafı taciz ederler."
     
Nasıl tanırsınız?
     Albert J. Bernstein ‘Duygusal Vampirler’ adlı kitabında ‘Dramatik vampirleri’ tanımanın yollarını şöyle sıralıyor:
•   Ev işleri ya da faturaların ödenmesi gibi sıradan işleri yapmakta sıkıntı çekerler,
•   Nadide bir orkideden daha fazla ilgi ister ama kendilerinin dünyadaki en kolay insanlardan biri olduklarını düşünürler,
•   Kendileri kabul etmese de çoğunlukla baştan çıkarıcı görünürler,
•   Tüm sorunlarına karşın her zaman aranılan insanlardır ve başkalarının hayal bile edemeyeceği kadar popülerdirler,
•   Sosyal insanlardır,
•   Neşeli, içten, seksi, şakacı, heyecan verici ya da istediğiniz her şey olabilen fakat özleri olmayan kişilerdir,
•   Biri onlarla flört ederse, niyetleri ne olursa olsun onlar da flört eder.
     

Nasıl savaşırsınız?
     Dramatik vampirlerden korunmanın, uzak durmanın yollarını ise yazar şöyle anlatıyor: "Onlardan korunmanın en iyi yolu, vampir henüz cazibe musluklarını açmadan onu tanımaktır. Yapmanız gereken, oyunculuk yeteneklerini bilmek ve onlara oynayacakları daha zararsız roller vermektir. Pek çok insan, keyifli bir illüzyon yaşamak uğruna kullanılmaya hazırdır.
     En kolay yol, işten başka bir şey bilmeyen ve eğlenceden anlamayan adam rolü oynamaktır. Yaklaştığını görürseniz bilgisayarınıza gömülün. Göz temasından kaçının. Konuşmanız gerekirse yalnızca işten konuşun. Cinsel oyunlar oynadıklarında kurban çok saf biri değilse fazla zarar vermezler. Sosyal düzeni bozar, cinsel taciz yaratırlar. Hayranları çoktur, koca bir işyerini savaş alanına çevirebilirler. Böyle bir vampirle ilişkiniz varsa, arada nefis bir gösteri için ona fazlasıyla özen gösterin.

3310
Cinsel Terapi: En Sık Görülen Cinsel Problemler

Cinsel isteksizlik, erken boşalma, orgazm olamama, vajinismus ve buna benzeri bir sürü cinsel sorunlar var. Cinsel hayatınızın, danışmanlık veya terapi hizmeti gerektirip gerektirmediği konusunda emin değilseniz, bilgi almak için benimle irtibata geçebilirsiniz.


Cinsel Arzu Kaybı/Libido Kaybı (Sexuelle Lustlosigkeit/Libidoverlust): Cinsel isteklerde giderek artan bir azalma görülür veya artık bu istek kalmamıştır.
Cinsel Kısıtlamalar ve Engeller/Cinsel Utangaçlık (Sexuelle Hemmungen/Blockaden) (Sexual Shyness): Burada kişilerde kendi cinsiyetine veya diğer cinsiyete karşı kısıtlamalar veya engeller söz konusudur ve bu belirsizlikler nedeniyle cinsel faaliyetlerden haz alınması mümkün olmaz.
Cinsel İsteksizlik/Cinsellikten Tiksinme (Sexuelle Abneigung/Sexuelle Aversion): Cinselliğe ilişkin düşünceler hoş olmayan ve tiksindirici şekilde tecrübe edilmiştir ve "cinsellik arzusu hiç kalmamıştır".
Orgazmın yaşanmaması (Anorgazm) veya orgazma ulaşmada zorluk yaşama. Cinsel tatmin yaşanmadan orgazm veya meni boşalma durumu.
Çiftler arasında konuşulamayan cinsel istekler veya problemler. Cinsel fantazilerin yaşanamaması.
Fetişim (Fetişizm) veya hayata entegre edilmesi zor olan belirgin farklı cinsel tercihler.
Cinsel isteklerin birden bitmesi.
Kronik Ereksiyon Bozuklukları (Erektil Dysfunktion/Sertleşme sorunu, bu durum ayrıca iktidarsızlık olarak da anılmaktadır): Penis, artık (yeterince) sertleşmez.
Kadınlarda görülen cinsel kayganlaşma bozuklukları (vajinanın vajinal salgılarla nemlenmemesi, kayganlaşmaması).
Erken Boşalma (Ejaculatio praecox) – daha vajinaya girmeden önce veya bunun hemen ardından boşalmanın yaşanması.
Boşalmanın Yaşanmaması (Anejakulation): Ereksiyon ve yoğun uyarılma yaşanmasına rağmen, boşalmanın yaşanmaması.
Vajinismus (Vaginismus): Vajina kaslarında kramp benzeri bir kasılma yaşanması nedeniyle, Penisin içeri girmesi mümkün olmaz veya ancak ağrı ve sancı vererek mümkün olur.
Pelvipati (karnın alt bölgesinde yaşanan kronik ağrılar) "Gizli" Cinsel Rahatsızlıklar: Yaşanan ağrılar (farklı nedenler dolayısıyla yaşanması mümkündür), cinsel ilişkiye yönelik düşüncelerin ortaya çıkmasına müsaade etmez.
Ağrılı cinsel ilişki: Cinsel ilişki sırasında ağrıların yaşanması (Dyspareunie/Disparoni)
Cinsel birleşme sonrası yaşanan rahatsızlıklar (orgazm sonrası reaksiyonlar) – Cinsellikten sonra depresyon, sinirlilik, iç huzursuzluk, ağlama veya gülme krizi ya da baş ağrıları yaşanması.
Cinsel bozukluklarla ilgili diğer konular (ICD-10 uluslararası tanı teşhis şemasına göre parafili veya cinsel sapmalar benzeri cinsel tercih bozuklukları):

Maruz kalan kişi tarafından, bir rahatsızlık veya hayat kalitesini sınırlayıcı bir unsur olarak yaşanan cinsel kimlik bozuklukları (bir erkeğin, kadın olmayı istemesi veya tam tersi).
Cinsel suç olayları (her tür suistimal, rahatsızlık verme ve baskı)
Oto-mazoşizm: Nesnelerin zorla cinsel organ içerisine sokulması.
BDSM/Sado-mazoşizm: Birine zorlamayla veya kuvvet uygulayarak, acı vererek veya aşağılamalarda bulunarak ya da özgürlüğünü kısıtlayarak acı verme.
Erotophonie: Müstehcen içerikli telefon görüşmeleri.
Teşhircilik (Exhibitionismus): Çıplakken veya cinsel faaliyet esnasında izlenmekten zevk almak.
Sürtünme (Frottörizm): Başka insanlara sürtünme yoluyla cinsel uyarım alma.
Yaşlılara ilgi duyma (Gerontofili): Yaşı oldukça yüksek insanlara karşı, cinsel arzu duyma.
Dışkıdan zevk alma (Koprofili, Koprofagi): Dışkıyla cinsel tahrik sağlama.
Nekrofili: Ölü bedenlerin cinsel obje olarak suiistimal edilmesi.
Pedofili: Yetişkin insanların, cinsel olgunluğa erişmemiş kişilere cinsel ilgi duyması durumudur. Ancak, gençlere yönelik cinsel ilgi, pedofiliden farklıdır. Genç erkeklere ve benzer şekilde, 12 ile 17 yaş arasında delikanlı yaşlarındaki gençlere duyulan cinsel ilgi, “Efebofili” olarak adlandırılır. Genç kadınlara ve benzer şekilde, 12 ile 17 yaş arasındaki genç kızlara duyulan cinsel ilgi, “Partenofili” olarak adlandırılır.
Hayvanlarla Cinsel İlişki (Sodomi) (benzer şekilde: Hayvanlara karşı duyulan cinsel ilgi (Zoofili) ve cinsel sadizm sapkınlığı): Hayvanlarla cinsel ilişki.
Trans-fetişizm benzer şekilde Trans-vestizm: Hetero-seksüel erkeklerin kadın elbiseleri giymesi.
Ürofili: İdrarla cinsel tahrik sağlama.
Röntgencilik (Voyörizm): Çıplak insanları (ekseriyetle ev ortamında) gözetleme.
Veya benzer şekilde:

Aşırı cinsel arzu ve sekse karşı duyulan açlık
Pornografi düşkünlüğü: Saplantı halinde pornografik resimlere bakma ve pornografik filmleri izleme ve bunları ‘toplama’.
Genelev, randevu evi ve hayat kadınlarına olan düşkünlük: Saplantı halinde randevu evi ve fahişelere gitme.
Kendine eş bulmada zorluklar yaşama veya uzun yıllar boyunca eşsiz bir hayat sürme.
Cinsel yaşam veya cinsel davranışlar üzerinde etkisi olan psişik (ruhsal) bozukluklar.
Üreme kabiliyeti bozuklukları ve benzer şekilde doğurganlık veya kısırlık. Özellikle, uzun yıllar süren ve bir türlü başarılamayan çocuk isteği, çiftler üzerinde aşırı baskı yaratabilir, bu noktada, cinsel terapi veya eşli terapiler, çiftler arasındaki bu tip durumların muhtemel sebeplerinin ortadan kaldırılmasına ilişkin, hali hazırda katlanılan yükün hafifletilmesini sağlayan önemli bir işlev üstlenebilmektedir.(Abdullah Özer)

3311
Cinsel Terapi: Penis Büyüklüğü - Penisim büyük mü yoksa küçük mü?

Cinsel danışmanlıkta en sık görülen konulardan bir tanesi de ''doğa tarafından haksızlığa uğramış'' olmak, doğuştan kısa bir penise sahip olma konusudur. Neredeyse her erkek "Cinsel organım küçük mü?"  ya da "Daha büyük olsaydı partnerim daha çok zevk alır mıydı?" sorusunu kendine sorar.'' Küçük'' olarak değerlendirilen bir penis, çoğu erkek tarafından erken boşalmadan daha büyük bir sorun olarak görülüyor.


Penis Büyüklüğü hakkında bilmek istedikleriniz:

"Seks Zihinde Gerçekleşir- Kadınların %92'sinin penisin uzunluğundan çok sertliğine önem veriyor. "
( Berlin / Almanya'da yapılan bilimsel bir anketin sonuçlarına göre )

Cinsel danışmanlıkta en sık görülen konulardan bir tanesi de ''doğa tarafından haksızlığa uğramış'' olmak, doğuştan kısa bir penise sahip olma konusudur. Neredeyse her erkek "Cinsel organım küçük mü?"  ya da "Daha büyük olsaydı partnerim daha çok zevk alır mıydı?" sorusunu kendine sorar.'' Küçük'' olarak değerlendirilen bir penis, çoğu erkek tarafından erken boşalmadan daha büyük bir sorun olarak görülüyor.

Kadınların büyük veya küçük bir penis arasında ki farkı hissetmediği doğru mudur?

Evet, bu doğrudur. Vajinanın iç duvarları sinir hücrelerinden yoksun olduğundan kadınlar için penis büyüklüğü bir fark yaratmaz. Gerçek şu ki : Bir klitoral ve vajinal (g-noktası) orgazm vardır. Klitoral orgazm daha  şiddetli ve yoğunken, vajinal orgazm daha ''derin'' ve ağır hissedilir.

Klitoral orgazm daha çok klitorisin uyarılmasından meydana gelirken, vajinal orgazm penisin vajinanın ilk 7cm'lik girişinde ( burada hassas sinir uçları bulunmaktadır ) uyguladığı baskı ve sürtünmeden oluşur. Cinsellik esnasında bu bölgeleri uyarabilmek için penis en az 7 cm vajinaya girmeli ve bu uzunlukta da baskı uygulayabilmek için belirli bir  kalınlığa sahip olmalıdır.

Kısacası : Normal boyutlarda olan bir penis vajinayı daha iyi doldurur.

Diğer taraftan çok uzun olan bir penis rahim ağzına şiddetle çarpınca çoğu kadın tarafından rahatsız edici olarak  hissedilmektedir. Sağlıklı bir orta değer burada en elverişli olanıdır. Penis büyüdükçe kadınlarda ağrılar artmaktadır. 18 cm ve üzeri olan bir penis büyüklüğünde, kadınlar ağrıdan başka bir şey hissetmemektedir.

Penis ne zaman küçük olarak değerlendirilebilir?

Orta Avrupa 'daki erkeklerin penis büyüklüğü istatistiksel verilere göre ortalama 12,5 cm'dir. Erkek için , ancak penisin  ereksiyon halinde vajinaya girebilmek için küçük olması durumunda , biyolojik bir dezavantajdan sözedilebilir.

Yani bir kadını klitoral ya da vajinal yoldan tatmin etmek için penisin ortalama 10 cm uzunluğunda olması tamamen  yeterlidir. 7 cm uzunluğunda olan bir penisin kadının orgazm olabilmesi için yeterli olduğunu unutmayın.

Ereksiyon halinde olmayan penisin uzunluğu

Bazı erkekler ereksiyon halindeki cinsel organlarının uzunluğundan memnun olsalar da, ereksiyon halinde olmayan durumda daha uzun bir penis arzular.

Ereksiyon halinde olmayan penisin uzunluğu bir çok faktöre bağlıdır ve ereksiyon durumundaki uzunluk ile  bağlantılı değildir.

Örneğin fazla kiloları olan insanların penisi, onu çevreleyen yağ tabakası yüzünden daha küçük gözükür.

(Abdullah Özer)

3312
Cinsel Terapi: G-Noktası ve Kadında Boşalma
Kadının vajinasında bir haz merkezi ararken Alman Jinekolog Ernst Gräfenberg 1950 yılında vajinanın ön iç duvarında oldukça yoğun orgazmlardan sorumlu olan bir bölgeden bahsetmiştir. Gräfenberg  vajinal cinsel ilişkide doruğa ulaşmada sadece klitorisi uyarmanın yeterli olmadığını düşünüyordu. Başka bilim adamları da aynı Gräfenberg gibi oldukça hassas olarak değerlendirilen bu "cinsel haz" bölgesinden bahsetmişlerdir.


G-Noktası Ve Kadında Boşalma
(Diğer adıyla Vajinal orgazm)

G-Noktası (G-Point, G-Noktası) Nedir?

Kadının vajinasında bir haz merkezi ararken Alman Jinekolog Ernst Gräfenberg 1950 yılında vajinanın ön iç duvarında oldukça yoğun orgazmlardan sorumlu olan bir bölgeden bahsetmiştir. Gräfenberg  vajinal cinsel ilişkide doruğa ulaşmada sadece klitorisi uyarmanın yeterli olmadığını düşünüyordu. Başka bilim adamları da aynı Gräfenberg gibi oldukça hassas olarak değerlendirilen bu "cinsel haz" bölgesinden bahsetmişlerdir.

Sonraları bu bölgeye Amerikalı bilim adamları John D. Perry ve Beverly Whipple (Rutgers University Newark, New Jersey) Gräfenberg'in onuruna "G-Noktası" adını verdiler. Eskiden beri bu konu hakkında birçok araştırma yapılmıştır. Her kadının bir G-Noktasına sahip olduğu kesindir, fakat her kadını bu bölgenin uyarılması heyecanlandırmıyor. Her kadının göğüslerine dokunulmasını cinsel açısından tahrik edici bulmadığı gibi.

Bu hassas bölgeden daha 17.yüzyılda Hollandalı anatomist De Graaf bahsetmiş ve vajinanın ön iç duvarındaki doku ile erkeklerdeki prostat arasında bir benzerlik kurmuştu. Ayrıca Graaf, "kadının boşalmasından" bahsetmişti.

G-Bölgesi (G-Point, G-Noktası) nerede?

G-Bölgesi vajina girişinin ön duvarından  yaklaşık 4-5 cm iç tarafta bulunmaktadır. Konumu tam olarak vajina duvarında değil urethranın (siyek) arkasında bir yerdedir. Kadında urethra, erkekte penise benzer şekilde, ereksiyon esnasında kabaran ve sertleşebilen bir doku ile kaplıdır. Ayrıca bezlerin varlığı erkeğin penisi ile bir karşılaştırmayı mümkün kılıyor.

Cinsel uyarılma esnasında G-Bölgesinde (G-Point, G-Noktası) ne oluyor?

Vajinanın daha kuru olduğu bir anda bu bölgenin uyarılması daha çok rahatsızlık verir. İdrara çıkma hissi ile bağdaştırılır. Ancak arzunun ve cinsel hazzın şiddetlenmesi durumunda bu bölgenin uyarılması tahrik edici olarak hissedilir. Urethranın çevresi ,özellikle idrar kesesine geçiş kısmındaki çapı,  büyümeye başlar. 1,5- 2 cm arasında oval bir düğüm hissedilir hale gelir. Bu boyut standart olmayıp kadından kadına değişkendir.

Uyarılmanın devam etmesiyle orgazm esnasında bir sıvı atımı meydana gelebilir. Üst üste orgazm yaşama olasılığı da mevcuttur. Whipple ve Perry'e göre bu hassasiyet arttırılabilir. Alınan hazzın optime edilmesi kişinin kendisinin ya da partnerinin  bu bölgeyi bilinçli olarak uyarmasıyla elde edilebilir.

Cinsel ilişki esnasında G-Bölgesi (G-Point, G-Noktası) nasıl uyarılabilir?

Misyoner pozisyonunda bu bölgenin yeterince uyarılması penisden, yani anatomik nedenlerden dolayı, pek mümkün değildir. Cinsel birleşim esnasında kadının üstte oturması burada daha çok başarı vaadediyor. G-Noktasını bulabilmek için farklı pozisyonlar denenmelidir.

Kadının boşalması nedir?

Vajinanın ön duvarı uyarıldığında urethranın etrafı şişmeye başlar. Boya doğru bir şişme hissedilir hale gelir. Bu uyarılma özellikle zevk verici olarak algılanır. Bu esnada sıvı atımı mümkündür, sıvının kendisi kesinlikle idrar değildir. Bazen gerçek bir fışkırma oluşabilir. Fışkırma ya da yoğun bir ıslaklığın meydana gelmesi kişiden kişiye değişir. Sıvı miktarı da farklıdır, bir kaç damladan bir kaç mililitreye kadar değişkenlik gösterebilir. Bu sıvı, urethranın sağında ve solundaki skene kanalları adı verilen bezlerden kaynaklanır.

Kadının menisi incelendiğinde tabi ki sperm hücresi içermeksizin erkeğinkine benzerlik gösterir. Süt renginde ve açık sarı olabilir. Kokusu ise kadından kadına değişir, boşalma sayısına ve yaşam alışkanlıklarına göre farklılık gösterir. Bazı kadınlar cinselliğin farklı çeşitlerinde, örneğin oral sekste ve klitorisin uyarılmasında da boşalabilir. Fakat sıvı ile boşalma her orgazmda gerçekleşmek zorunda değildir. Kadının boşalma gerçeği olsa da cinsel hayatta her seferinde buna ulaşmak amaç haline de gelmemelidir.

Kadının boşalmasında ne gibi sorunlar yaşanabilir?

G-noktası doğum esnasında da önemli bir rol oynamaktadır. Bazı araştırmacılara göre doğum esnasında ağrıyı azaltıcı bir etkisi bulunmakatdır. Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler bunu desteklemektedir. G-noktasına uygulanan baskı ya da bu bölgenin uyarılması doğum yapan kadında ağrı sınırının yükselmesine neden oluyor. Bunun nedeni ise G-noktası uyarıldığında vücud kendine özgü, endorfin adı verilen,  ağrı dindirici bir madde salgılıyor.

Bu gözlemi doğum yapan ve ağrı hassasiyeti oldukça yüksek olan Meksikalı bayanlar üzerinde yapılan bir araştırma da destekliyor. Bu araştırmada Meksikalı bayanlar tarafından oldukça fazla tüketilen chili ve bununla da birlikte capsaicin maddesi alımındaki  artış, G-noktasının hassasiyetini kaybetmesine ve ağrı azaltacı etkisini yitirmesine  neden oluyor.

Kadın orgazmı:

Orgazm cinsel aktivitenin doruğudur ve kadının cinsel organlarının uyarılmasının sonucudur. Orgazmdan sonra tümüyle bir rahatlama yaşanır. Orgazmın nasıl ve nereden oluştuğu kadından kadına değişir. Orgazmın farklı çeşitleri vardır ve bunların hepsi her kadın tarafından yaşanmak zorunda değildir. Doğru veya yanlış orgazm yoktur ve bu yüzden de nasıl oluştuğu çok fazla önem taşımaz. Bazı kadınlar orgazmı kendiliğinden yaşarken bazıları da hiç yaşamaz. Fakat bütün kadınlar için aynı olan orgazmın hepsi için de önemli olduğudur. Siz de yüzyıllardır tabulaştırılan kadın orgazmı hakkında daha fazla şeyler öğrenin.

Uzun bir süre boyunca bu kadınların hafif ve ahlaksız olduğu önyargısyla kadın orgazmı bir tabuydu. Kadının cinsellikteki tek rolü doğum yapmasıydı ve alınan haz değildi.

Kadınlar için hangi orgazm çeşitleri vardır?
 

   1) Klitoral orgazm
   2) Vajinal orgazm  (G-noktası)
   3) Anal orgazm

Her kadın klitoral orgazm yaşayabilir mi?

Nadir bulunan istisnalar dışında (fizyolojik nedenlerden dolayı) aslında her kadın klitoral orgazm yaşayabilir.

Her kadın klitoral orgazmı yaşayabilmeli. Eğer, bunu partnerinin yanlış yöntemlerinden dolayı, ya da kendi kendini uyarma isteksizliğinden dolayı yaşayamıyorsa, cinsel ilişki sonrasında çok gergin olacaktır. Bu da zamanla bir ilişkiyi olumsuz yönde etkileyecektir.

Burada şunu belirtmek gerekir ki ,orgazm her kadın için önemli değildir. Hassas yapıları nedeniyle kadınlar dokunma  ve şefkati sadece cinsel kaynaklı eylemlere tercih ediyor. Cinselliğin tadını çıkarıyorlar ve her ne pahasına olursa olsun orgazma ulaşmak için çabalamıyorlar. Bazen partnerlerini tatmin etmek için sahte bir orgazm canlandırıyorlar.

Bir ilişkinin başında daha katlanılır olan böyle bir durum, bir ay veya bir yıl sonra kavga sebebi haline gelebiliyor. Bu yüzden cinsel hayatta her iki tarafın da kendini geliştirmesi ve sorunlarını aşacak yöntemler bulması çok önemlidir.

Anal bölgede sinirler oldukça yoğun olduğu için bir kadının anal orgazm yaşabilmesi de şaşırtıcı değildir. Fakat anal orgazm ancak çok rahatlamış bir durumda, anal uyarılma ağrıya sebep olmuyorsa ve zevk veriyorsa yaşanabilir. Anal orgazm, her hangi bir vajinal uyarılma olmadığı durumda mümkün olsa bile, çoğu zaman kadın penisi vajinanın ince zar ayrımından  dolayı hissettiği için yaşanır. Yüksek yoğunluğundan dolayı anal ilişki esnasında vajinal ve klitoral uyarılma, çoğu kadının hoşuna gider.

Anal orgazma nasıl ulaşılır?

Anal ilişkide rahatlama ön planda olduğu için, anüs bölgesindeki kasların önce parmakla veya bir seks oyuncağı ile rahatlatılması gerekir. Yeterli miktarda kayganlaştırıcı bulunmalıdır.

Anal bir orgazma parmakla, seks oyuncakları, penis ya da oral uyarılma ile ulaşabilirsiniz. Parmaklar ya da el kullanıldığında bunların yeterince ıslak olmasına dikkat edilmelidir.

Cinsellikte anal orgazm:

Cinsellikte anal bir orgazma ulaşabilmek için kadının en çok zevk aldığı bir pozisyon seçilmelidir. Bir çok seçenek vardır ve hangi bölgenin uyarıldığı poziyona bağlı bir durumdur. Pozisyon ve uyarılma çeşidinin yanısıra anal orgazm penisin vuruş tarzından da etkilenir: bazıları yavaş ve duygusal bir tarzı severken, diğerlerinin tercihi hızlı ve sert olabiliyor. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için WebSitemizde yer alan Makaleler bölümünde ANAL SEKS yazısını okuyabilirsiniz.

Orgazm bozukluklarında ne yapılabilir?

Eğer bir kadın sekste doruk noktaya ulaşamadığını sorun olarak görüyorsa, öncelikle yetkin bir cinsel danışmana veya cinsel terapiste başvurmalıdır. (Abdullah Özer)

3313
Cinsellik / Ynt: Cinselterapi: BDSM - Mazoşizm ve Sadizm
« : 04 Ocak 2012, 11:59:33 ös »
Cinsel Terapi: Sado Mazoşizm hakkında bilmek istedikleriniz
Sado-Mazoşizm (kısaltılmış şekli: SM, S/M, İngilizce konuşulan ülkelerde kısaca S&M şeklinde de adlandırılır) bir cinsel tercihtir. Burada kudret, acı, aşağılanma veya zincirlenerek boyunduruk altına girme soyut ve kuramsal olarak düzenlenir. SM, önceden belirlenip kararlaştırılan sınırlar dahilinde, yetişkin insanlar arasında ve sadece karşılıklı mutabakat ve anlaşma bulunması şartıyla, belirlenmiş olan kurallara göre yapılır ve kesinlikle insanların kendi arzuları dışında zorla uygulanan suiistimalden farklıdır.


Sado Mazoşizm hakkında:

Sado-Mazoşist ifadesinden genel olarak bir cinsel sapkınlık (cinsel farklılık) anlaşılır, bu kapsamda, insanlar kendisine acı verilmesinden veya acı, güç ve aşağılanmayı yaşamaktan cinsel haz alır, tatmine ulaşırlar. Bu tanımlama, Sadizm ve Mazoşizm tanımlarının birleştirilmesiyle oluşturulmuştur.

Sado-Mazoşizm (kısaltılmış şekli: SM, S/M, İngilizce konuşulan ülkelerde kısaca S&M şeklinde de adlandırılır) bir cinsel tercihtir. Burada kudret, acı, aşağılanma veya zincirlenerek boyunduruk altına girme soyut ve kuramsal olarak düzenlenir. SM, önceden belirlenip kararlaştırılan sınırlar dahilinde, yetişkin insanlar arasında ve sadece karşılıklı mutabakat ve anlaşma bulunması şartıyla, belirlenmiş olan kurallara göre yapılır ve kesinlikle insanların kendi arzuları dışında zorla uygulanan suiistimalden farklıdır.

Cinsel tercih F65.5 Sado-Mazoşizmin ICD-10 (ICD: Uluslararası Hastalık Sınıflandırma Sistemi) F65 bazukluğuna göre sınıflandırma:

Sado-Mazoşizm terimin hem psikoterapik hem de günlük konuşma diline girmiş farklı kullanımları vardır ve bunlar kısmen birbirlerinden farklıdır. Burada sado-mazoşizmin hak eşitliği gözeten ve sadece farklı bir seçim ve tercih mi, yoksa bir parafili (cinsel sapkınlık) şeklinde mutlak tedavi gerektiren bir cinsel davranış bozukluğu mu olduğu konusu birbirinden tamamen ayrıdır.

Cinsel tıbbi tedavi veya psikanaliz çerçevesinde, sado-mazoşist uygulamalar olmadan cinsel tatminin önemli ölçüde zorlaşması ya da imkansızlaşması ve eğer bu durumdan etkilenmiş olan kişi üzerinde yaşam baskısı oluşturuyorsa, o takdirde sado-mazoşizmin artık tedavi gerektiren bir durumda olduğu anlaşılır.

Sado-Mazoşizm, kişilik ve davranış bozuklukları oluşumu çerçevesinde, “Uluslararası Hastalıklar ve Benzer Sağlık Problemlerinin İstatistiksel Sınıflandırma” (ICD) sisteminde Madde F65.5 altında listelenen bir cinsel tercih bozukluğu olarak yer alır.

Sado mazoşist tanımının ortaya çıkışı:

Sadizm ve Mazoşizm tanımları, bilimsel şekilde ilk olarak 1886 yılında Richard von Krafft-Ebing tarafından Cinsel Psikopati adlı yazısında kullanılmıştır. Kendisi, burada yazar olan “Sade”nin eserlerine atıfta bulunmuş ve onun romanlarındaki pornografik içerikler ile bir çok eserinde cinsel hazzı acı ve aşağılanma ile tanımlayan “Sacher-Masoch”un zor kullanma fantezileriyle birbirine karıştırmıştır. Schrenck-Notzing, 1892 yılında acı tutkunluğu (Algolagnia) tanımını ortaya çıkarmış ve tüm kompleksi, muhtemel ilk kez sadizmle ilişkili olarak aktif ve mazoşizmle ilişkili olarak pasif olma üzere, ikiye ayırmıştır.

Sigmund Freud tarafından 1905 yılında Cinsel Teori Kapsamında Üç Bilimsel İnceleme adlı eserinde, Sadizm ve Mazoşizmi çocukluk yıllarında ortaya çıkan psişik (ruhsal) hastalık kaynaklı gelişim kusuru olarak ele almasından ve konunun detaylı değerlendirmesinin müteakip on yılık dönemi temelden etkilemesinden sonra, 1913 yılında Viyanalı Psikanalist Isidor Sadger tarafından Sado-Mazoşist Kompleks Üzerine isimli makalesinde, bileşik isim olarak “Sado-Mazoşizm” terimi ilk kez türetilmiştir.

ICD-10 F65.5’e ilişkin kritik:

BDSM alanında, erotik ve dostça sado-mazoşizmin bir parafili olarak ICD dahilinde sınıflandırılmasına karşı, Federal Alman Sado-Mazoşizm Birliği ve Uluslararası F65 Komitesi gibi farklı organizasyonlar karşı çıkmakta ve bu maddenin yeniden düzenlenmesini talep etmektedir. Onların görüşlerine göre bu uygulamalar ve yaşam tarzları, bu vesileyle sağlıksız bir ilişki şekli ve hastalıklı bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır ve sado-mazoşistlere karşı, önyargılı ve ayrımcı yaklaşıma neden olmaktadır. Bu çaba ve gayretler nedeniyle, Danimarka’da kendi uluslarına ait ICD üzerinde gerekli değişiklik yapılmıştır ve bumu, 1 Ocak 2009 tarihinde ilgili düzenlemeyi yapan İsveç izlemiştir.

DSM IV (Ruhsal Hastalıklar Teşhis ve İstatistik Rehberi):

Amerikan Psikiyatri Birliği, 1994 yılında DSM IV ile kapsamlı teşhis ve tedavi kriterlerini yayımlamıştır. Mazoşizmin (DSM IV 302.83) veya Sadizmin (302.84) teşhis ve tedavisine, ancak bu bozuklukların cinsel motivasyondaki sonuçlarına ilişkin olarak, bu etkiye maruz kalan tarafın sadist ve mazoşist uygulamalar dışında hiçbir şekilde cinsel haz alamaması veya kendi şahsına özel sadist veya mazoşist cinsel tercihlerinden, kendi arzusuyla kurtulmak istemesi ve kendisini yaşam şartları içerinde sınırlandırılmış hissetmesi veya diğer bir şekilde, kendini bundan muzdarip hissetmesi durumunda ele alınabilir.

Sado Mazoşistler ne kadar sıklıkla görülür?

Sado-Mazoşizm, cinsiyetten ve cinsel yönelimden bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır. Klinik teşhis ve tedavi kapsamında teşhis koyma işlemi yüzde 85 oranında heteroseksüeller arasında yapılmaktadır. Sado-Mazoşizm, diğer cinsel parafili teşhislerine kıyasla kadınlarda çok daha fazla görülmektedir.

İnsanların cinsel davranışları ve cinsel fantezileri üzerine yapılan bir çok çalışmada olduğu gibi, bilimsel açıdan mevcut araştırmaların hepsine fon temin edilmemektedir ve bu araştırmaların bir kısmı eskimiş ve artık kullanılmamaktadır. Sado-Mazoşist fanteziler ve uygulamaların yayılması konusuna ilişkin yapılan en yeni araştırmaların neticeleri ise, çok geniş bir aralıkta oldukça büyük farklılıklar göstermektedir, burada kural olarak sado-mazoşizme BDSM üst başlığı altında alt madde olarak yer verilmekte ve artık ayrı ve izole bir konu olarak dikkate alınmamaktadır. Özet olarak uzmanlar gün geçtikçe artan sayıdaki çoğunluğu toplumun yüzde 5 ile 25’i arasındaki bölümü, acı çekmekten zevk alma ve benzer şekilde, güç ve güçsüzlükle bağlantılı cinsel uygulamaları düzenli olarak uyguladıklarını tespit etmekte ve vurgulamaktadır. İlgili fantezilere sahip toplumsal oran düzenli olarak daha yüksek rakamlarda öngörülmektedir.

Sadizm ve Mazoşizm nedenleri ve ortaya çıkışı:

Modern bilimsel standartlarda bu kapsamdaki psikolojik konuları ele alan çok az sayıda çalışma mevcuttur. Bu kapsamdaki merkezi bir araştırma, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan ve cinsel araştırmalar konusunda uzman olan Amerikalı bilim adamı Charles Moser tarafından yapılmış ve 1988 yılında Sosyal Hizmetler ve İnsan Cinselliği Bülteninde yayınlanmıştır. Bu araştırmada öncelikle sado-mazoşistlerin formüle edilebilecek hiçbir ortak psiko-patolojilerinin bulunmadığı ve etkilenmiş olan kişilerin klinik literatürde yer alan hiçbir ortak portreyi sergilemedikleri sonucuna ulaşmıştır. Bunun üzerine Moser, direkt olarak sado-mazoşist eğilimlerle ilişkili olarak ortaya çıkan ve sadece spesifik olarak kendilerinde veya tercihlerine dayalı olarak ortaya çıkan hiçbir özel ve farklı psikiyatrik özelliklerinin bulunmadığını ortaya koymuştur.

Sado-Mazoşizmin nedenleri ve ortaya çıkışı konusunda farklı teoriler mevcuttur, bunlar kural olarak sadizm veya mazoşizmle ilişkili olarak ortaya çıkmakta ve sado-mazoşist tercihin ortaya çıkışı için hiçbir genel olarak geçerli neden bulunmamaktadır. Sadist içerikli şiddet düşkünleri ve aşırı mazoşistlere ilişkin olarak, özellikle çocukluk çağlarında taciz ve suiistimale sık maruz kalma durumuyla bağlantı kurulmaktadır. Dinamik psikoterapinin, anneden ayrı kalmanın neden olduğu bir bozukluk olduğu ve anneden ayrılmak zorunda kalmanın, kendini korku şeklinde dışa vurduğu ve bunun öncesinde, korkunun başka bir şekilde oluşamayacağı düşünülmektedir. Bu nedenle kişi, cinsel eşi konusunda karışık duygulara kapılmaktadır. Mazoşist açıdan ise, bu korku kendini agresiflik olarak değil de, aksine kendini daha aşağı ve bir köle gibi hissetme şeklinde ve anneye karşı olumsuz duyguları nedeniyle kendi kendini cezalandırma eğilimiyle dışa vurmaktadır. Diğer teoriler ise haz ve acının bir arada cinsel açıdan daha yoğun ve doyurucu şekilde yaşandığı anal haz, yani anal dönem (S. Freud) dahilinde, bireysel biyografik oluşumundan yola çıkmaktadır.

BDSM ve Borderline Kişilik Bozukluğu

Bu konu bilimsel literatür ve psikoterapistler tarafından çok sık tartışılmaktadır. BDSM bir hastalık mıdır, yoksa sadece bir cinsel tercihmidir? Özetle, tüm BDSM’lerin psişik (ruhsal) problemleri olduğu fikri kesinlikle yanlıştır. Fakat, bu elbette hiçbir BDSM eğilimli bireyin psişik (ruhsal) rahatsızlığı bulunmadığı anlamına da gelmemektedir.

2008 yılında yapılan bir araştırma, araştırmaya katılan mazoşistlerin %8,6’sının ve ankete tabii tutulan değişken eğilimli bayanların %7,6’sının, Borderline kişilik bozukluğu nedeniyle bir psikolojik veya psikiyatrik müdahale çerçevesinde tedavi görmüş oldukları görülmüştür. Bu kapsamda yapılan bir karşılaştırma, Borderline kişilik bozukluğu teşhisinin SM olmayan bayanlarda (3,7%) ve Sadist bayanlarda (4,0%) daha az olduğu tespit edilmiştir. Bu değerlerde, Borderline sınır kişilik bozukluğundan muzdarip insanların hepsinin, vaktinde veya işin başında profesyonel tedavi yardımı almadıkları dikkate alınmak zorundadır. Bundan ötürü tüm gruplardaki etkiye maruz kalan gerçek kişi sayısının hali hazırda resmi olarak teşhis edilen insan sayısından çok daha yüksek olabilir.

Erkek gruplar arasında hiçbir sıklık farkı bulunmamaktadır. Bu diğerlerinin yanı sıra Borderline kişilik bozukluğunun erkeklerde kadınlara göre çok daha ender görülmesinden kaynaklanıyor olabiliyor.

Aynı şekilde onsekiz yaşından önce cinsel açıdan suiistimal ve tacize uğrama konusunda yapılan ankette, bayanların eğilim grupları arasında önemli düzeyde farklar görülmüştür: Mazoşist bayanlarda %13.6, değişken eğilimleri olan bayanlarda %11.6, sadist eğilimli bayanlarda %10.9 oranında görülürken, buna karşın SM olmayan bayanlarda, onsekiz yaşından önce cinsel açıdan taciz ve suiistimale uğrama oranı sadece %5,8’dir. (http://benecke.com/pdf-files/Diplomarbeit_Sadomasochismus_2009_Wawrzyniak.pdf)

Bu, öncelikle ne bir Bordeline kişilik bozukluğu, nede çocukluğunda cinsel taciz veya suiistimale maruz kalmamış SM bayanların sayısının yüksek olduğu anlamına gelmektedir. Aktüel araştırmanın sonucu, cinsel tercihin her tür gerçekleşmesinde, farklı genetik, sosyal, psikolojik ve diğer farklı etkilerin bir takım çalışması ve işbirliğinin önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Bu şekilde değişik etkiler nedeniyle farklı insanlarda belirli bir cinsel eğilim gelişmekte ve ortaya çıkmaktadır. Aktüel araştırmanın sonucunda, sado-mazoşist bir cinsel eğilimin ortaya çıkışına ilişkin fiziksel rahatsızlıklar veya travma ile açıklanabilecek veya genelleme yapılabilecek hiçbir bulgu veya bilgi mevcut değildir.

Yani her şey "normal" mi? Hem evet hem de hayır.

İnsan en azından burada belirtilen tecrübeleri yaşamış olan kişilerin yüksek sayıda olduğunu görüyor. Ve böyle bir şeyler kasıtsız olarak yaşandığında, o takdirde, travma veya kişilik bozuklukları ikiye ayrılması nedeniyle, kanımca bir tehlike tehdidinin mevcut olduğunu sanıyorum:
BDSM asla bir terapinin yerini alamaz. Bazı durumlarda bu alt gruplardaki oturumların özel bir pozitif etkisi vardır, ancak ilgili kişilerin travmaya maruz kaldığı mevcut problemlerinde değişen hiçbir şey olmaz. Bu problemlerin uzun süreli ve etkin bir şekilde üstesinden gelinmesi için psikoterapi mutlak gereklidir.

Psikoterapist ve Cinsel Terapistlere tavsiyeler:

1. Psikoterapist ya da Cinsel terapistler Sado Mazoşistleri otomatik olarak hemen hastalıklı/hatalı/ahlaksız olarak değerlendirmemelidir.
2. Psikoterapist, terapi uygulamasına neden olan problemlerin muhtemel sebebi olarak daima BDSM tipi cinselliği görmemelidir: SM’nin terapisi çerçevesinde, hemen otomatik olarak günah keçisi olarak ilan etmemek ve iyice incelemek kaydıyla, tüm diğer kişisel özellikleri ve tercihleri ele alınmalıdır.
3. Sağlıklı SM cinselliği (SSC) ile patolojik biçimleri arasındaki ayrımı yapabilmelidir. Bu kapsamda, terapistin erotik sado-mazoşizm üzerine belirli seviyede temel bilgilere sahip olması gereklidir.

Sado-Mazoşistlere yönelik tavsiyeler

Buna ters açıdan bakıldığında, tüm sado-mazoşistlere yönelik tavsiyeler ortaya çıkmaktadır, başka deyişle, terapistlerini seçerken, onu tam olarak izlemeli ve tartmalıdır. Bir terapiye başlamadan önce, daha önceden not alınmış özel sorulardan yaralanmanız ve terapist adayınıza şunları sormanız tavsiye olunur:

a) Terapist adayının, erotik BDSM üzerine yeterli bilgisi var mı?
b) Terapist adayı ne kadar sıklıkla BDSM tercihleri olan bireylerle çalışmış? Bu durumlarla sık karşılaşıyor mu? Telefon üzerindende Terapist adayınız hakkında bilgi almaktan sakınmayın. Eğer ki bu iki soruya da “evet” cevabı alamazsanız, ya da öyle gelişigüzel bir “evet” dendiğini hissediyorsanız, o zaman, belki de başka bir terapist bulmanız daha iyi ve faydalı olacaktır. (Abdullah Özer)

3314
BDSM, günümüzde genellikle sadomazoşim veya konuşma dilinde daha çok SM veya Sado-Mazo olarak tanımlanan tipte cinsel ilişki yaşama eğiliminde olan gruplar için, uzmanlık literatüründe kullanılan ortak toplu tanımdır. BDSM: „Bondage & Discipline, Dominance & Submission, Sadism & Masochism“


BDSM: „Bondage & Discipline, Dominance & Submission, Sadism & Masochism“

BDSM: “Kölelik (bağımlılık) ve Disiplin, Baskınlık (Dominantlık) ve Teslimiyet (İtaat), Sadizim ve Mazoşizm”

BDSM, günümüzde genellikle sadomazoşim veya konuşma dilinde daha çok SM veya Sado-Mazo olarak tanımlanan tipte cinsel ilişki yaşama eğiliminde olan gruplar için, uzmanlık literatüründe kullanılan ortak toplu tanımdır.

BDSM: „Bondage & Discipline, Dominance & Submission, Sadism & Masochism“

“Kölelik (bağımlılık) ve Disiplin, Baskınlık (Dominantlık) ve Teslimiyet (İtaat), Sadizim ve Mazoşizm” kelimelerinin İngilizce lisanındaki karşılıklarının baş harflerinden oluşturulan BDSM terimi, genel cinsel davranışlardan çok daha çeşitli ve diğer özelliklerinin yanı sıra, cinsel acı verme veya zincirle bağlama oyunları benzeri Baskınlık ve Boyun Eğme eğilimlerinin beraber görülebildiği bir grubu tanımlar.

Tüm BDSM çeşitlerindeki katılımcılarda kendi mevcut eşitlik haklarından, yine kendi iradeleriyle gönüllü olarak vazgeçme ortak görülen bir özelliktir. Kendini karşı tarafa adayan partner, kendi hak ve özgürlüklerinin belirli bir bölümünden vazgeçer ve bunları, baskın taraf olan partnere bırakır. Bundan, her iki katılımcı da cinsel haz elde ederler. Hakim konuma sahip olan taraf, "Baskın (İng: Dom)" veya "Üst (İng: Top)" olarak ve kendini adayan (köle) taraf ise, "Boyun eğen (İng: Sub)" veya "Alt (İng: Bottom)" olarak anılır.

BDSM oyunları, genellikle belirli bir zaman aralığı esnasında erotik rollerin sergilenmesinden oluşur; her bir BDSM oyunu tek başına bir oturum (İng: session) olarak anılır. Oral, vajinal veya anal cinsel ilişki benzeri seks ilişkilerinin, bir oturum esnasında ortaya çıkabilmesi gibi, bunun olması mutlak gerekli değildir.

BDSM uygulamaları temel prensip olarak, güvenli sınırlar dahilinde yetişkin partnerler arasında ve kendi özgür iradeleriyle gönüllü olarak ve karşılıklı anlayış içerisinde yapılmadır. Bu kapsamdaki temel prensipler, 1990’lı yıllardan bu yana kısaca İngilizce lisanındaki “güvenli, makul ve müşterek” kelimelerinin baş harflerinden oluşan SSC ibaresiyle özetlenmektedir. Bu, daha çok “güvenli, açık ve net bir şuur ve karşılıklı anlayış” anlamına gelmektedir. (SSC=„safe, sane and consensual” Türkçe karşılığı: “güvenli, makul ve müşterek”)

Katılımcılar arasındaki samimiyet ve dostluğu vurgulayan özgür irade, BDSM’yi hem yasal, hem de ahlaki açıdan sınırlar ve tarafları, zor kullanılarak suiistimale maruz kalmaktan veya kendi cinsel iradelerine karşı işlenebilecek suç ve saldırılara karşı korur.

Özgür irade, BDSM için belirleyici kriterdir. Samimi ve dostça bir sado-mazoşist ilişkiye rıza gösterme ve onaylama, sadece ve ancak tarafların kendi rıza ve onaylarını takiben olacaklar hakkında yeterince bilgiye sahip olması durumunda olabilir. Karar verme aşamasında, onay verecek olan tarafa yeterli bilgilendirme yapılmak zorundadır ve bu kişi, ruhsal açıdan gerekli özelliklere sahip olmalıdır. Genel olarak, onay veren tarafın her hangi bir an veya durumda ve her ne zaman isterse istesin bu onaydan vazgeçme hakkı olmak zorundadır, bunu örneğin daha önceden belirlemiş oldukları güvenlik kelimesi (İng: Safeword) olarak adlandırılan bir sinyal kelimesini söyleyerek yapabilmelidir.

Bir çok katmandan oluşan BDSM kısaltması, bu üst başlık altında toplanan bir çok fiziksel ve psikolojik konu için kullanılmaktadır:

BDSM'in AÇILIMI:

T Ü R K Ç E

B & D Kölelik ve Disiplin (Zincirleme ve Disiplin etme)
D & S Baskınlık ve Teslimiyet (Hükmetme ve İtaat)
S & M Sadizm ve Mazoşizm (Sadizm ve Mazoşizm)


İ N G İ L İ Z C E

B & D Bondage and Discipline
D & S Dominance and Submission 
S & M Sadism and Masochism

BDSM’nin üçlü ayrışımına yönelik bu model, günümüz literatüründe giderek artan düzeyde kullanılmaktadır, ancak sadece fenomenolojik bir ayrım denemesi vermektedir. Oysa, cinsel eğilimlerin kişiye özel sonuçları, genellikle burada birbirinden ayrılmış olan konuları kesmekte ve bir çoğunu bir arada kapsamaktadır.

Psikoterapik açıdan BDSM:

Daha eskiden, BDSM tecrübeleri yaşayan insanlar genellikle ya Sadizm ya da Mazoşizm tanısına dahil edilirlerdi ve psikiyatri tarafından, dürtü ve eğilim bozukluğu kapsamında bir hastalık olarak görülürdü.

ICD-10’a (ICD: Uluslararası Hastalık Sınıflandırma Sistemi) göre, sado-mazoşizm bir “Cinsel Eğilim Bozukluğu” olarak görülmektedir (Madde F65.5) ve burada şu şekilde tanımlanmaktadır: “Cinsel faaliyet, burada acı verme, aşağılama veya zincirleme uygulanarak yapılmaktadır. Eğer ilgili kişi bu tip bir uyarım şekline katlanıyor ve dayanıyorsa, o takdirde ilgili kişide mazoşizm söz konusudur; ancak eğer bunları başka bir kişiye uyguluyorsa, bu takdirde burada sadizm söz konusu olur. Burada etkilenen kişi, genellikle hem mazoşist, hem de sadist faaliyetlerden cinsel haz alır”.

İlk olarak, 1994 yılında DSM IV’in (Amerikan Ruhsal Hastalıklar Teşhis ve İstatistik Rehberi) yayınlanmasıyla, teşhis kriterleri ortaya konmuştur ve bunlara göre, BDSM açık ve net olarak cinsel tercih bozukluğundan öte görülmektedir. Buna göre, sadizm ve mazoşizmin teşhis ve tedavisi, bu bozuklukların cinsel motivasyondaki sonuçlarına ilişkin olarak, ancak bu etkiye maruz kalan tarafın sadist ve mazoşist uygulamalar dışında hiçbir şekilde cinsel haz alamaması veya kendi şahsına özel sadist veya mazoşist cinsel tercihlerinden kendi arzusuyla kurtulmak istemesi ve kendisini yaşam şartları içerinde sınırlandırılmış hissetmesi veya diğer bir şekilde kendini bundan muzdarip hissetmesi durumunda ele alınabilir.

24.Nisan 1995 tarihinde bir Avrupa Birliği üyesi ülke olarak ilk kez Danimarka sado-mazoşizmi hastalık tanımlarına ilişkin kendi ulusal sınıflandırma sisteminden çıkarmıştır ve bunu 2009 yılı Ocak ayında İsveç takip etmiştir.

İsviçreli Psikanalist Fritz Morgenthaler, Homoseksüellik – Heteroseksüellik – Sapkınlık (1984) konulu kendi araştırmasında, muhtemel problemlerin mutlaka standart dışı eğilimlerden kaynaklanması gerekmediğini, aksine kural olarak ve aslen eğilim üzerindeki etkilerin gerçek veya haklı nedenlerin yarattığı ortam reaksiyonundan kaynaklandığını tespit etmektedir.

Avustralya’da anket sorularının ulaştırıldığı 19.000 kişiyle yapılan bir anket çalışmasında, BDSM eğiliminin ve bunların tecrübe edilmesinin belirli bir azınlık grubu tarafından düzenli olarak uygulanan bir cinsel oyun türü olarak görüldüğü, neticesine varıldı. Her BDSM uygulayıcısı psikolojik bir travmaya sahip olduğu anlamına gelmez.

Aynı sonuca Psikanalist Theodor Reik, bugüne kadar hala güncel kalan “Acıyla Gelen Mutluluklar” isimli standart eserinde, 1940 yılında ulaşmıştır. Mazoşizm ve Toplum.

BDSM ibaresi nereden geliyor?

BDSM teriminin geliştirilmesi çok katmanlıdır. Psikolojik bakış açısından aslen Sadizm ve Mazoşizm uzmanlık terimleri mevcuttu ve bunlar psişik hastalık olarak sınıflandırılmıştı. Bu terimler, “Marquis de Sade” ve“Leopold von Sacher-Masoch” isimli yazarlar tarafından yeniden yönlendirilmiştir.

1843 yılında Macar Doktor Heinrich Kaan, Cinsel Psikopati tanımı altında bir yazı yayımlamıştır ve bu yazısında, tıbbi teşhislerde Hıristiyanlık aleminin günah tanımlamalarını yeniden yönlendirmiş ve değiştirmiştir. Aslen teoloji kaynaklı olan “Sapkınlık”, “Sapma” ve “Aykırılık” terimleri, ilk kez bilim lisanının bir parçası olmuştur. Alman psikiyatr Richard von Krafft-Ebing, 1890 yılında Cinsel Psikopati Alanında Yeni Araştırmalar isimli yazısında, “Sadizm” ve “Mazoşizm” terimlerini ilk kez tıbbi literatüre dahil etmiştir. Sigmund Freud tarafından 1905 yılında Cinsel Teori Kapsamında Üç Bilimsel İnceleme adlı eserinde, Sadizm ve Mazoşizmi çocukluk yıllarında ortaya çıkan psişik (ruhsal) hastalık kaynaklı gelişim kusuru (gelişimsel duraklama) olarak ele almasından ve konunun detaylı değerlendirmesinin müteakip on yıllık dönemi temelden etkilemesinden sonra, 1913 yılında Viyanalı Psikanalist Isidor Sadger tarafından "Sado-Mazoşist Kompleks Üzerine" isimli makalesinde, bileşik isim olarak “Sado-Mazoşizm” terimi ilk kez türetilmiştir.

Özel BDSM kelimeleri ve bunların anlamları:

Mazoşizm: Mazoşizm teriminden bir insanın kendisine “Acı verildiğinde” (cinsel açıdan) veya “Aşağılandığında” (ekseriyetle, Baskın veya Üst olan taraf aracılığıyla), haz (cinsel) alması/hissetmesi durumu anlaşılır. Bu kişi Mazoşist veya kısaca Mazo olarak tanımlanır. Mazoşizmin karşı tarafı ise, Sadizmdir.

Sadizm: BDSM kapsamında Sadizm, acıya maruz kalma veya aşağılanma yoluyla cinsel tatmine ulaşmanın yaşandığı uygulamalardır. Sado-Mazoşizmin ana prensibi olan SSC („safe, sane and consensual”) (TR: güvenli, makul ve müşterek) temelinde, sado-mazoşist ilişkinin sadist tarafı olan kişi, mazoşist partnerinim sağlığına dikkat etmek zorundadır.

SSC: SSC, İngilizce lisanındaki güvenli (emniyetli), makul (insan sağlığı kapsamında) ve müşterek anlayış (dostça) kelimelerinin baş harflerinden oluşturulmuş bir kısaltmadır. SSC, sado-mazoşist uygulamalar ve ceza hukukuyla ilişkili zor kullanma suçları arasındaki sınır ve ayrışma çizgisini belirleyen en bilinen modeldir. Bu, kimi yerlerde SSCF olarak da yazılmaktadır, buradaki F harfi “Eğlence” (İng: Fun) anlamında anlamında kullanılır.

Güvenli: İngilizce lisanındaki safe kelimesi (Türkçesi: güvenli), SSC kısaltmasının temel öğelerinden birisidir ve dostça bir BDSM’nin temel direği olarak görülür. Ve teklif olunan BDSM’nin makul güvenlik tedbirleri altında yapılacağı anlamına gelir.

Boyun eğen taraf (Devot): Boyun eğen taraf davranışı, bir bireyin daha yüksek statüde kabul ettiği karşısındaki partnere gösterdiği boyun eğme ve teslimiyetçi davranışları tanımlar. Karşı tarafta yer alan partner burada baskın konumdadır.

Baskın taraf (Dominanz): Biyolojide ve antropolojide Baskın taraf tanımından, karşısındaki diğer bireylere karşı daha yüksek bir sosyal statüsü olan ve diğerlerine aşağılayan bir tavırla yaklaşan birey anlaşılır.

Güvenlik kelimesi (Safeword): Güvenlik kelimesi, BDSM alanındaki uygulamalarda kullanılan bir sinyal kelimesidir, bu kelime yardımıyla, partnerlerden biri diğerine söz konusu uygulamayı devam ettirmek istemediğini anlatabilmesi için kullanılır.  Dostça yürütülen uygulamalar çerçevesinde, uygulamanın derhal bitirilmesi için ve buna uyulmanın mutlak şart olduğu önceden belirlenmiş bir güvenlik kelimesi (hukuksal nedenlerden ötürü) kullanılır. Güvenlik kelimeleri ikiye ayrılır: Birinci güvenlik kelimesi, partnerler arasında belirlenir ve o anda uygulanmakta olan faaliyetin şiddet ve yoğunluğunun azaltılması (“Yavaşlatma Kelimesi”) (İng: Slowword) gerektiğini ve ikinci güvenlik kelimesi ise, tüm oturumun derhal ve toptan sona erdirilmek zorunda olduğunu belirtir.

Vanilya: Vanilya veya İngilizce Vanilla olarak, BDSM olmayanlar tanımlanır.

Bondage: Bondage, Türkçe "Zincire vurma oyunu" olarak da anılır ve cinsel anlamda, tüm zincirleme veya bir yere bağlama türleri için kullanılan üst tanımdır.

Baskınlık ve Boyun eğme (Dominance and Submission): Baskınlık ve Boyun eğme terim çifti, İngilizce lisanındaki hükümdarlık ve hakimiyet, ayrıca aşağılama ve esaret kelimelerinden kaynaklanır. Burada, eşler arasındaki eşit olmayan güç ve kuvvet üstünlüğü tanımlanır, taraflar arasında bilerek kabul edilir ve uygulanır.

Psikoterapist ve Cinsel Terapistlere tavsiyeler:

1. Psikoterapist ya da Cinsel terapistler Sado Mazoşistleri otomatik olarak hemen hastalıklı/hatalı/ahlaksız olarak değerlendirmemelidir.
2. Psikoterapist, terapi uygulamasına neden olan problemlerin muhtemel sebebi olarak daima BDSM tipi cinselliği görmemelidir: SM’nin terapisi çerçevesinde, hemen otomatik olarak günah keçisi olarak ilan etmemek ve iyice incelemek kaydıyla, tüm diğer kişisel özellikleri ve tercihleri ele alınmalıdır.
3. Sağlıklı SM cinselliği (SSC) ile patolojik biçimleri arasındaki ayrımı yapabilmelidir. Bu kapsamda, terapistin erotik sado-mazoşizm üzerine belirli seviyede temel bilgilere sahip olması gereklidir.

Sado-Mazoşistlere yönelik tavsiyeler

Buna ters açıdan bakıldığında, tüm sado-mazoşistlere yönelik tavsiyeler ortaya çıkmaktadır, başka deyişle, terapistlerini seçerken, onu tam olarak izlemeli ve tartmalıdır. Bir terapiye başlamadan önce, daha önceden not alınmış özel sorulardan yaralanmanız ve terapist adayınıza şunları sormanız tavsiye olunur:

a) Terapist adayının, erotik BDSM üzerine yeterli bilgisi var mı?
b) Terapist adayı ne kadar sıklıkla BDSM tercihleri olan bireylerle çalışmış? Bu durumlarla sık karşılaşıyor mu? Telefon üzerindende Terapist adayınız hakkında bilgi almaktan sakınmayın. Eğer ki bu iki soruya da “evet” cevabı alamazsanız, ya da öyle gelişigüzel bir “evet” dendiğini hissediyorsanız, o zaman, belki de başka bir terapist bulmanız daha iyi ve faydalı olacaktır. (Abdullah Özer)

3315
Cinsellik / Ynt: VAJİNİSMUS TEDAVİSİ
« : 04 Ocak 2012, 11:54:19 ös »
Vajinismus (vaginismus), bilimsel literatürde ilk olarak 1909 yılında tanımlanmıştır. O zamanlar vajinismus, kadınların bir cinsel fonksiyon bozukluğu ve refleks türü bir savuma hareketi olarak yorumlanmıştır. Ne gibi özellikleri vardır? Nedenleri nelerdir? Vajinismus nasil Terapi edilir?


Vajinismus leğen kemiği bölgesindeki adale sisteminin istek dışı kasılmaları nedeniyle vajina daralmasına nenden olur. Spazm olarak adlandırılan bu kasılmalar cinsel birleşeme veya vajina içerisine tampon benzeri belirli objelerin sokulma düşüncesine karşı verilen bir reaksiyon olarak ortaya çıkar. Bu tip kasılmalar jinekolojik muayeneler esnasında da meydana gelebilir. Psikolojik sorunlar vajinismusun ortaya çıkmasında önemli rol oynar.

Ergenlik çağlarından bu yana bu rahatsızlığı yaşayan kadınlar vajinismusu genellikle ağrılı ve sancılı bir rahatsızlık olarak tanımlarlar. Hastalık, ameliyat veya zor doğum gibi özel durumlar neticesinde de vajinismus ortaya çıkabilir.

Ne gibi özellikleri vardır?

Vajinismus farklı şiddet seviyelerinde ortaya çıkar. En ağır durumlarda jinekolog tarafından vajina muayenesi yapılması dahi mümkün olmaz ve muayene ancak narkoz altında yapılır. Ağır vajinismus yaşayan kadınlar adet dönemlerinde vajina içerisine tampon dahi sokamazlar. Ağır vajinismus vakalarının çok azında vajina içerisine tampon veya parmak sokmak mümkündür, fakat buna rağmen penisin girmesi mümkün değildir. Hafif vajinismus yaşayan kadınlar ara sıra cinsel ilişki yaşayabilir ancak bu sadece ağrılı ve sancılı bir şekilde olur. Bu durumda Disparüni (ağrılı cinsel ilişki) söz konusu olur (Disparüni: hem kadınların, hem de erkeklerin cinsel organlarında ortaya çıkabilen cinsel ilişki sırasındaki ağrı ve sancı hissetme durumudur).

Nedenleri nelerdir?

Vajininismus nedeni tam ve net olarak belli değildir. Ancak hem bedensel hem de ruhsal faktörlerin vajina kramplarına neden olabildiği düşünülmektedir. Örneğin bazı kadınlar doğum veya jinekolojik ameliyatların ardından cinsel ilişki esnasında ağrı ve sancı duymaya başlarlar.

Vajinismus sorunu yaşayan kadınlar çocukluk yıllarında cinsel suiistimale uğramış olabilirler. Fakat bunu bilinçli haldeyken genellikle hatırlamazlar, bu durum ancak bir terapötik süreç içerisinde ortaya çıkarılabilmektedir.

Kadınlar genellikle cinsel kapsamlı saldırılara maruz kalmaktadır. Bunlar bazen tek seferlik olaylar, bazen de sürekli ve yıllarca devam eden cinsel suiistimaller halinde gerçekleşmektedir. Cinsel suiistimal, genç kızın kendi duygularına duyduğu güveni kaybetmesine neden olur. Kendi bedenine olan inancı zarar görür. Yetişkinler neyin doğru olduğunu daha iyi bilirler ama çocuklar “hayır” demeye cesaret edemezler. Daha ileriki yaşlarda kadını daha başka yaralanma ve incinmelere karşı koruma fonksiyonu vücut üstlenir.

Suiistimal, aynı zamanda (düzenli) vurma ve dövme gibi bedensel şiddet uygulama şeklinde de gerçekleşebilmektedir. Bu tip olayların çoğu yetişkin erkekler tarafından çocuklara uygulanan şiddet şeklinde gerçekleşmektedir, ancak şiddetin yetişkin kadınlar tarafından uygulandığı olaylar da vardır. Bazı yetişkin kadınlar, sözde cinsellik veya temizlik eğitimi çerçevesinde kız çocuklarını döverler. Bu noktada aşırı utanç ve korku yaratacak şekilde verilen her tür cinsellik eğitiminin, vajinismusa neden olabileceğinin bilinmesi ve çok dikkat edilmesi gereklidir. Psikanalitik çerçevede Elektra kompleksine de dikkat edilmelidir. Eğer kadın kendi kocasını babasıymış gibi görürse bu durum elbette cinsel duygularının açığa çıkmasına engel olabilir. Vajinizmusun bir çok farklı çeşidi var ve vajinismus probleminin ortaya çıkma nedenleri de çeşitlidir.

Cinsel ilişki esnasında birden fazla defa ağrı ve sancı hisseden kadınlarda, bir tür korkma ve kaçma mekanizması veya cinsel birleşmeye karşı fobi durumu gelişir, bu da cinsel ilişkiyi tümden reddetme veya cinsel ilişkiden korkma ve kaçmaya neden olur.

Vajinismus er ya da geç eşler arasındaki ilişkide problemlerin baş göstermesine neden olur. Bu durum genel olarak eşe bağlı değildir. Çoğu kadın örneğin çocuk yapma isteği ortaya çıktıktan sonra ya da boşanmanın eşiğine gelindiğinde bir terapiste başvurmaktadır.

"AYIP-YASAK-GÜNAH" üçgeninden ortaya çıkan Vajinismus: Vajinismus ayrıca "ayıp-yasak-günah" üçgeninde yetişmiş kadınlarda ortaya çıkar. Küçük yaşlardan itibaren aile bireyleri (anne, baba, teyze, hala, dede...) kız çocuklarına cinsel ilişkinin "ayıp, yasak ve günah" olduğunu öğretirlerse, ileri ki yaşlarda ortaya çıkacak olan Vajinismusun tohumlarını ekmiş olurlar. Kültürel kodlar gereği türk toplumunda kız çocuklarına "namus" kavramı yüklenir ve erkekler ile buluşulmaması ve "aile namuslarının" korunulması istenir. Bu durumlarda ileriki yaşlarda kadınlarda Vajinismus ortaya çıkar. "Aman kızım eteğini ört" ", "oranı görecekler", "çok ayıp", "elini oradan çek" diye uyarılarda bulunan aileler kızlarını bu şekilde yanlış "terbiye" etmektedirler. Bedensel ya da psikolojik şiddet Vajinismusun en belirgin ortaya çıkış nedenlerindendir.

YANLIŞ ÖĞRENİLMİŞ CİNSEL MİTLER: "Acıyacak", "Patlayacak", "Yırtılacak", "Delinecek", "KANAYACAK" gibi söylemlerle kullaktan dolma ve yanlış bilgiler edinen genç kızlar ellerinde olmadan koruma refleksi olarak (savunma mekanizması) Vajinismusu bedenlerine davet ederler.

Ne tip terapi imkanları vardır?

Daha önceleri vajinanın çok küçük olduğu zannedilerek, vajinismus cerrahi yöntemler kullanılarak giderilmeye çalışılmıştır. Çok şükür bu uygulama yönteminden artık vazgeçilmiştir. İşin aslı tüm kadınlarda vajina, anatomik açıdan bir çocuğu dünyaya getirecek seviyede genişleyebilen şekilde oluşur. Ancak çok özel ve nadir olarak görülen vajina oluşum hataları bu duruma bir istisnadır.

Yeni terapi yöntemleri, refleks oluşumunun ortadan kaldırılmasına odaklanmaktadır

Cinsel fonksiyon bozukluklarının nedenleri genellikle hem kendi, hem de eşinin (partnerin) cinselliğine ilişkin bilgi eksiğinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle özel arzu, istek ve fantezilerin eşe anlatılmasından utanılır. Bundan ötürü genel olarak cinselliğe ilişkin bilgi alışverişinin sağlanması ve eşler arasındaki iletişimin düzeltilmesinde cinsel terapinin büyük faydası vardır.

Vajinanın içerisine bir şey sokulması denendiğinde vajina adale sisteminde istek dışı bir kasılma veya tüm leğen kemiği civarında kramp benzeri oluşumlar meydana geliyorsa, vajinismus söz konusudur. Bu tip reaksiyonlar nedeniyle cinsel ilişkiye girmek mümkün olmaz, hatta vajina içerisine bir tampon dahi yerleştirilemez. Vajina kasılmaları kimi durumlarda  kadınların geçmişte yaşamış oldukları şiddet veya bedensel taciz olayları neticesinde ortaya çıkan korku reaksiyonları olarak görülür. Bazı “iyi niyetli” danışmanlar vajina genişletici kullanarak mekanik terapi uygulamasıyla vajinayı genişletmeyi veya vajina ağzını keserek açmayı dahi önerebilmektedir. Ancak böyle bir uygulama hiçbir fayda ve etkisi yoktur, çünkü vajina kramplarının asıl nedeni korku nedeniyle gösterilen reaksiyondur. Bu tip bir uygulama problemi çözmek yerine daha da şiddetlendirebilir, çünkü böyle bir müdahale geçmişte yaşanmış olan travmanın tekrar tekrar yeniden yaşanmasına neden olur.

Tutucu ve muhafazakar aile ortamlarında yetişmiş kadınlar arasında da vajinismus çok sık rastlanır. Zira anne tarafından her zaman, gövdenin alt bölgesinin daima acı ve sancılara neden olduğu tekrar tekrar söylenerek, kızlık ve saflığın bozulmasının ve genel olarak her tür cinsel ilişkinin ağrı ve sancılara neden olacağına dair korkularla büyütülürler. Cinsel danışmanlık hizmeti kapsamında bu tip kadınlara öncelikle nelerin acı ve ağrılara neden olduğu tam olarak açıklanır. Burada elbette sırf acı ve sancılar değil, bilakis cinsellikle birlikte ortaya çıkan düşünceler de ele alınır. Bu sayede kelimenin tam anlamıyla ağrısız ve sızısız kendi cinselliğine kavuşması sağlanır.

Bu noktada, öncelikle vajinismus hala daha kadınların bir aşırı hasiyet durumu olarak kabul eden kadın hastalıkları doktorlarına bir eleştiride bulunmak istiyorum:

Kadınlara, cinsel ilişki öncesinde alkol almalarını veya sakinleştirici hap içmelerini tavsiye etmek, tamamen bir düşüncesizliktir! Kadınlar hala daha bu tip tavsiyeleri jinekologlarından duymakta ve umutsuzca bu tavsiyelere uymaya devam etmektedir.

Zira vajina adale sistemindeki kasılmalar öylesine güçlüdür ki, bu tip gevşetici maddeler hiç bir etki sağlayamaz, yoksa bugün bir çok kadın alkol ve uyuşturucu bağımlısı olurdu.

Alkol ve diğer uyuşturucuların, vajinismusun üstesinden gelmesi mümkün değildir! Aksine bu maddeler, başka problemlerin de oluşmasına neden olacaktır.

Bazı kadın hastalıkları uzmanları tarafından önerilmekte olan cerrahi yöntemlerle vajina “genişletme” uygulamaları da benzer şekilde hiçbir fayda sağlamaz.

Vajinismus problemi yaşayan kadınların, jinekoloji doktoru muayenehanelerinden ne sıklıkta kendi kendilerine zarar verme hatta intihar etme düşünceleriyle ayrıldıklarını ve nasıl bir çöküş yaşadıklarını bilmek gerçekten ilginç olurdu. Benim görüşmüş olduğum kadınların sayısını dikkate alırsak bu durum hiçte az değildir.

Vajinismus sorunu yaşayan bir kadın için jinekolojik muayene ÇOK hassas bir an olabilir:

Zira çok kolay zarar görebileceği ve yaralanabileceği bir durumdadır; vajinasının içerisine zorla bir şeyler sokulacağından korkmaktadır; kontrolü teslim etmede zorluk yaşamaktadır; evli olsa bile, genellikle hala daha bakiredir; belki de bir tür cinsel suiistimal veya şiddet yaşamıştır; daha şimdiden yaşayacağı acı ve sızıları hissediyor olabilir ve neticede, normal olarak bir erkek tarafından kendi mahremiyet inançlarıyla çatışan bir işleme tabii tutulmak üzere, yarı çıplak bir vaziyette yatmaktadır ve bundan korkar.

Avusturya Melbourne’de yapılan bir pilot çalışma, cinsel suiistimal ve şiddete uğrayan çoğu kadının jinekolojik muayeneleri oldukça travmatik bulduklarını göstermiştir.

Vajinizm kapsamındaki psikolojik problemlerin mümkün olduğunca kısa sürede yetkin bir cinsel danışman veya cinsel terapist ile görüşülmesi gereklidir. Aksi takdirde ortaya çıkan psikolojik problemleri yanlış değerlendirme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu durum çok fazla zaman kaybına neden olabilir.  (Abdullah Özer)

Sayfa: 1 ... 219 220 [221] 222 223 ... 274