Gönderen Konu: EŞCİNSELLİĞİN İYİLEŞMESİNDE ANNE BABALARA DÜŞEN GÖREV ve SORUMLULUKLAR  (Okunma sayısı 3235 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
Travma sonrası stres bozukluğu diyorlar ya. Onun daha “light” versiyonunu hayal edebilirsiniz. Geçen gün yaşadıklarımı tekrar gözden geçirince bu melun şeyden yana biraz muzdarib olduğumu fark  ediverdim. Akıl hastalıkları bana hep bir şarkıyı hatırlatır. Şarkı kaygı bozukluğu üzerine yazılmıştır, hatta belki bilirsiniz, 2007’lerde liste başlarını tutan meşhur bir şarkı o, Disturbia “Şüphe”… İşte o şarkının dizelerinden bir tanesi, uykuya dalmadan hemen önce hisettiklerimi çok iyi ifade ediyor;
Its a thief in the night                         To come and grab you        It can creep up inside you
Gecenin içinde bir hırsız,                    Gelecek,seni çalmak için                  O senin içinde sürünebilir.                             
And consume you       A disease of the mind       It can control you
Ve seni tüketir.          Aklının bozukluğu,      Seni kontrol edebilir.
Aslında şarkının asıl konusu, ego tatmini ve sevilme hırsıyla peşinden koşan binlerce insanı dolandıran, batıran, hatta delirten Hollywood, ve Amerikan müzik endüstrisi. Disturbia burada Universal Music Group için kullanılmıştır. İlk dize ise Kitab-ı Mukaddes’ten alıntıdır: “Or you know very well that the day of the Lord will come like a thief in the night /  Sen tanrının gününün gecede bir hırsız gibi ansızın geleceğini çok iyi bilirsin.” (Thessalonikians,Pavlus incili, 1/5:2).
Kuranı Kerimde geçen kıyamet ayetlerine çok benziyor aslında: “Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir. O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler.” (Yasin/49-50) ya da: “Doğrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir.” (ENBİYA/40).
Neyse, konuyu fazla dolandırmadan devam edelim. Aslında yaşananlar ve yaşanacaklar minik birer kıyamet sahnesi gibi. Uyur-uyanık gördüğüm halisülasyonlar, uyandığımda bir süre boyunca onların etkisinden kurtulamam. Hayatımı altüst eden etkenlerden biri uyku. Çünkü yatağa yorgun bir şekilde, sabah kalktığımda doğru düzgün dinlenmiş olmayı umut ederek yatıyorum, ama kalktığımda yattığımdan çok daha fazla yorgun oluyorum. Geceler birer seneye bedel sanki… Kimi rüyalar, kendi içinde kopukluk içermeden, haftalar, aylar sürebiliyor, bitmiyor, uyanmak mümkün olmuyor. Saat 10’da yatıyorum, koca iki haftayı kesintisiz ve kopuksuz bir şekilde yaşıyorum, korkuyla yataktan fırlıyorum ve saat daha gecenin onikisi… Tekrar yatıyorum, rüya görmezsem ne mutlu bana… Bu sefer de karabasanlar çöküyor uykularıma, yarı uykulu, yarı uyanıkken o geliyor, yine aynı şeyleri yapıyor, yataktan düşer gibi fırlıyorum, uyanıyorum, su iç, tuvalete git, bir daha yat, yine aynı döngü.
Gün doğarken o kadar mutluyum ki; “En azından gündüz rüyaları yok!”.
İşte tam burada o şarkı geliyor aklıma; Gecenin içinde bir hırsız gibi geliyor, çöküyor vücuduma, “içimde sürünebilir!”, yine aynı şeyler, aynı iğrenç şeyler, Allah’ım, bir çıkış yok mu?... Zira hayatım Inception’a dönmüş durumda, izlediyseniz bilirsiniz, tüm gerçeklik algınızı yok eden, rüya içinde rüyalardan bahsediyoruz burada…
Tanıdıklardan biri dedi bugün; Biz geceleri uyuyamazken, bize bunları yapanlar mışıl mışıl uyuyorlar… Evet, şimdi onlar uyuyorlar, ve bir gün acı içinde uyanacaklar… Bizler ise her şeyden sonra, huzurla, masum, derin uykulara dalacağız…
Çalışmak… Bir şeyler üretmek… Yok olmak nasıl evren denilen döngünün bir parçası ise, üretmek te bu döngünün tamamlayıcı bir diğer parçası. Bir birey olarak, bir şeyler üretmek, durmadan bir şeyler ile meşgul olmak rahatlatıcı bir çözüm. Belki de sorunlardan kaçış olarak görünebilir, ama, halihazır da çözüm aşamasında olan, fakat varlıklarıyla zihni rahatsız eden sorunlar için bir kaçış değil, aksine geçici ve iyi bir çözüm. Terapi sürecinde boş boş oturup depresyona girmek, gereksiz yere duygusallaşmak yerine çalışmak, iyileştirici bir etkiye sahip. Özellikle de terapiye yeni başlamışsanız, hem sosyal fobilerinizi yenmek, hem de maddi açıdan toparlanmak için çalışmalısınız.
Çalışmak demişken, işyerimden birkaç gözlemimi paylaşacağım sizinle;
Montaj hattımızda görev yapan elemanlardan bir tanesi, 34-35 yaşlarında, depresif, gergin, sinirli ve genelde tek gücünü yetirebildiği kişi olan Suriyeli elemanı ezen bir tip. Sosyal alanda, ve evinde, ailesine karşı olan acziyetini burada hır-gür çıkararak telafi ediyor. Aslına bakarsanız kendisi aşırı özgüvensiz, hiç yapamayacağı, ya da yapmadığı şeyler hakkında ileri geri atıp tutan bir tip. Hani eşcinsellik için temelde özgüven sorunu deniliyor ya, bu noktaya dikkat işte; bu pek özgüvensiz abimiz, geçenlerde (sürekli olarak konuşulan) cinsel mevzulara yeni bir yaklaşım getirdi. Kendisi (olmayan) arabası ile yorgun argın eve dönerken, yolun kenarında otostop çeken bir Suriyeli görmüş. Acımış ve arabasına almış. Ama nedense bizim Suriyeli belli bir noktaya gözlerini dikip baka kalmış. Sonra aralarında güya şöyle bir diyalog geçmiş;
-“Abi bu araba kaç vites?”
-“5 vites”
-“Yok bence 6 vites”
-“Yok baba, ne 6’sı bu araba 5 vites”
-“Abi ben o vitesten bahsetmiyorum ki, diğer vitesten bahsediyorum” deyip, elini bizimkinin aletine atmasın mı? Ah şu Suriyeliler, ne kadar da fettanlar!
Sonra ne oldu ne bitti derken, güya bizim abimiz bu Suriyelinin ağzına vermiş, uzun süren bir seanstan sonra da Suriyeli arkadaşımız ücretini alıp arabadan inivermiş. Benim dikkatimi çeken iki nokta var bu geyik muhabbetinde; birincisi; işyerinde, onca elemanın arasında, bu tarz, hemcinsiyle seks fantezileri kuran tek kişinin aşırı derecede özgüvensiz, evli, ama nedense 4 yıldır hiçbir cinsel sorunu bulunmamasına rağmen çocuk sahibi olamayan, heteroseksüel bir abi olması. İkincisi; normalde eşcinsellik hakkında en ufak bir şey duyduklarında, aslan parçası kesilen bu “ibne savar”, cevval cengaverlerin, bu ve daha nice saçma sapan muhabbetlere hiç tepki göstermeyip gülmeleri, hatta kopyala-yapıştır yöntemiyle yeni ve daha saçma fetişsel fanteziler üretmeleri. Daha deri fetişinin ne olduğunu bilmeyen heteroseksüel bir adam, hemcinsiyle deri botlar içerisinde seks yaptığı fantezisini düşlüyor. Bilinçaltının bir oyunu mu? Yoksa çevremiz, ilgisiz babaların ızdırabını habersizce çeken bir yığın gizli eşcinsel ile mi dolu?.....
Aile...
Aile desteği şüphesiz süreçte en büyük rol oynayan eleman. Bilinçli ailelerin, dışarıdan bakıldığında hata gibi görünen, çok yerinde davranışlarının, danışanların süreçlerine olumlu etkilerini gözlemliyorum… Mesela, danışanlardan bir tanesi, buraya geldikten sonra internette biriyle tanıştı, ve yeni bir ilişkiye başladı, kendisi bunu; “İnsanlar iyileşebilir tabi, iyileşmek mümkün, ama ben iyileşebilecek bir insan değilim, en azından mutlu olmaya bakmalıyım” şeklinde yorumluyordu… Partneriyle güzel günler geçirdiler, gezdiler, yediler, içtiler, “aşk yaptılar”… Sonra bir şekilde durum aileye yansıdı. Durumdan haberdar olan baba ne yaptı sizce? Oğlunun elinden telefonu alıp, onu eve hapsetmek, onu engellemek yerine izin verdi! Evet izin verdi!. Babası; “Cinsellik yaşamadığınız sürece sorun yok, ben sana güveniyorum oğlum” dedi. Tabii ki baba da biliyordu cinsellik yaşayacaklarını. Peki sonrasında ne oldu? Danışan, bizzat kendi isteğiyle ilişkisini sonlandırdı, ve daha büyük bir azimle terapilere gelmeye başladı. Tabi her danışan aynı şekilde davranmayabilir, sadece ailelere demek istediğim şu; her şeyi men ederek, terapi sürecinde despot ve katı politikalar izleyerek ancak evladınızı kendinize düşman edebilirsiniz. Önemli olan ona, sevginizi, ve ona karşı olan güven duygunuzu hissettirmenizdir. Zaten eğer azcık düşünüyorsa, yaptığı yanlışlardan ders alıp doğru yola dönecektir. Bırak gitsin, dönerse senindir, dönmezse zaten hiç olmamıştır, zorla olmaz…
Ailelerin forumu okuması ise ayrı bir konu 
Aslında bir bakıma iyi, çünkü çocuk yüz yüze söyleyemediği şeyleri forum üzerinden anlatabilir. Aile ile çocuk burayı kullanarak daha güzel bir iletişim kurabilir. Ama ters de tepebilir. Zira aklıma, forumda yazılan bazı şeyleri, ağızları açık, gözleri donuk, travmatik bakışlarla okuyup, ekranın başından kalktıklarında “Amanınnnn” ile başlayan cümleler kuran bir yığın acılı ana geliyor .
Eğer çocuğunuzu anlayabilmek istiyorsanız, onun ağzından dinleyebilmeniz çok daha sağlıklı, zaten size anlatamıyorsa, aranızda sağlıklı bir iletişim yok demektir. Meraklarınızı tatmin etmek uğruna baskı yapmak yerine yuvanızda güven duygusunu yeşertin. Zaten o zaman, aile içinde gizli-saklı kalmayacaktır.
Kendi terapi sürecimden birkaç şey paylaşıp sonlandıracağım yazıyı;
Süreçte, hocanın yorumlarına göre tekrar tıkandık. Aslında burada benim hata payım büyük. Sırtıma yük olan, beni her açıdan yıpratan insanlara, aşırı derecede fedakar ve özverili bir şekilde davranarak beni daha da yıpratmalarına müsaade ediyorum. Hocamın orijinal yorumuyla cümlesi şuydu: ”Seninle güzel bir sürece başladık, iyi bir noktaya geldik, Ahmet olarak devam ediyordun, sonra herşey birden Ali, ali, ali, ali, oldu.” Evet, eski arkadaşıma yardım babından bir çok şey yaptım. Hatta babamla aramızda yaşanan krizin, bu kadar erken ve plan dışı bir şekilde patlak vermesinin nedeni de, kendisinin boş boğazlığıydı. Ama bizzat kendisinin yaptığım onca şeyin hiçbirini ciddiye almayarak, ve ortamın düzenini bozarak yaptığı bazı hareketler nedeni ile kendisine buradan gayet açık ve net bir şekilde: “Yolun açık olsun” diyorum.
“Dost olarak” devam edebilmek her yiğidin harcı değildir evet. Hele de onca şeyi yaşadıktan sonra (!). Ağzıma boşalan biriyle dost olamayacağımı tahmin ediyordum, yine de uğraştım, ama hayat beni yanıltmadı. “Ali, ali, ali” şeklinde batırdığım sürece “Ahmet, Ahmet, ahmet” olarak devam edeceğim. Her şey yoluna girecek, sadece yıktıklarımı tamir edeceğim, ve sonra kaldığımız yerden devam edeceğiz inşAllah hocam. 
Sonuç olarak: İki tane yorucu insandan kurtuldum, Eski erkek arkadaşım, ve Baba…
Bir kitap projesi üzerinde çalışmaya başladım, konu aynı konu, sadece bu sefer tüm olayları “Alice Harikalar Diyarında” öyküsüne benzeyen bir bakış açısıyla yorumluyorum.
Destekleriniz, hikayeleriniz ve önerilerinizi bana yazarsanız memnun olacağım sayın forum-zadeler 
Sağlıcakla
…


« Son Düzenleme: 01 Ocak 2017, 11:21:27 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle