Gönderen Konu: Beni suçluluk duygusundan psikoloğum kurtardı (Erol Aksoy ile röportaj)  (Okunma sayısı 8227 defa)

alıntı

  • Global Moderator
  • Full Member
  • *****
  • İleti: 142
    • Profili Görüntüle
[Erol Aksoy 1] - Beni suçluluk duygusundan psikoloğum kurtardı

Nuriye AKMAN


Ben söyleşilerimde muhatabımın yaşadığı olaylardan çok onlara verdiği tepkiye odaklanırım. Daha evvel defalarca dile gelenlere değil, taze söze talip olurum. Zahiren ortada başarı ya da başarısızlık olabilir.

Önemli olan kendisine soru sormama izin veren kişi, bununla nasıl baş ettiğini samimi bir şekilde anlatıyor mu, egosuna torpil yapmadan kişiliği ile yüzleşebiliyor mu, ben buna bakarım. Ortaya çıkan tabloyu ayrıca yorumlamam. Notum kıt olduğu için değerlendirmeyi okurlar yapsın isterim. Söyleşimizin büyük bölümü CİNE5 binasının 10'uncu katındaki bir toplantı odasında yapıldı. Bir masa ve sandalyelerin dışında hiçbir şey olmayan, beyaz badanalı, insana tecrit edilmişlik hissi veren soğuk bir oda. 18.30 olan randevu saatine, işlerin yoğunluğu nedeniyle 19.15'te icabet edebilen Erol Aksoy Bey, elma ile peynir yerken konuşmaya başladık. Zaman zaman gelen telefonlarla onar, on beşer dakika kesilen görüşmemiz 21.15'te, fotoğrafa zemin olabilecek renkli bir koltuk bulduğumuz bir başka boş odada bitti.

Baş döndürücü bir hızla yükseldiniz ve aynı hızla düştünüz. Bu süreç size kendinizle ilgili ne öğretti?

İtirazım var. Yükseliş yirmi senede, düşüş üç günde oldu. Arasında fark var. Yükselişim, bir yerlere gelişim tahsilim sayesinde oldu. Fransa'da lise, Amerika'da üniversite, MIT gibi bugün hâlâ çok az Türk'ün gidebildiği bir okul, sonra Harvard Business School. Yani en iyi eğitim nedir deseniz onu aldım. Tabii bir tek eğitimle olmuyor. Çünkü fazla eğitilmişler, hoca oluyorlar. Pratik olmuyorlar. Beni okutan rahmetli babacığım, ilkokul mezunuydu. Babadağlıydı. Babadağıdan hep tüccar insanlar çıkıyor. Çünkü tarım yok, hayvancılık yok.

Pardon. Hayat hikâyenizi değil, düşüşünüzden ne öğrendiğinizi sormuştum.

Ben hep kazanmayı ve başarmayı öğrenmişim. Kaybetmeyi öğrendim. İnsan kazanınca niye kazandığını pek analiz etmez. Kaybedince ya ben niye kaybettim, der.

Kaybedince egonuz biraz ezildi mi?

En iyi imtihan egoya geliyor. Ego iyi bir terbiye görmüş oluyor. Ben maalesef geç bir zamanda kaybettim. Gençliğinde iflasa yaklaşmış bazı işadamları, ders alıp, daha dikkatli olmuşlar. Bu felaketi ellimden sonra yaşamak bana ağır geldi. Hele hele kaybetmenin şartları ve de haksızlığa uğramışlık hissi varsa o daha da ağır geliyor.

Herhalde zamanla kendi hatalarınızı da tespit etmişsinizdir. Mademki egonuzun terbiye olduğunu iddia ediyorsunuz, neydi o hatalar efendim?

Şimdi valla tam derinden yakaladınız.(Gülüyor) İnsanlar her ne kadar egom terbiye oldu diyorlarsa da, sizin gibi fevkalade akıllı, hassas bir hanımefendiye samimi olarak şunu da söylemek lazım. Evet, ben demin egom terbiye oldu dedim de, ama hakikaten terbiye oldu mu olmadı mı? Yoksa bu dışarıya dönük bir işlem mi? İnsan değiştim diyor. Bakıyorsunuz aslında değişmemiş. O bakımdan egom terbiye oldu deyince... Bakın şimdi şöyle oldu.

Efendim lütfen, "batmadım batırıldım, düşmedim düşürüldüm" hikâyesine girmek istemiyorum.

Bizim bankaya el konulma ortamını size özetlemem lazım. Bizim bankadan 35 trilyon bir çekiliş oluyor. O gün Merkez Bankamızda bizim bankanın 102 trilyon parası var. O parayı bize vermiyorlar. İktisat Bankası gidiyor ve devlete yük oluyor. Kendi paramızı bize verseler biz kendi yağımızla kavrulup, belki de zorlukları aşardık. Nitekim bu şekilde zorluklar yaşayan başka bankalar oldu. Ve bunlar iki üç milyar dolara satıldılar.

Gerçek neydi bilemem. Ben bu duruma gelinmesinde size düşen payla ilgiliyim.

Benim aldığım ders şu: Başarılar neticesinde insan bana kendine fazla güveniyor. Daha da mühimi, ben hep kendi yönümden bakıyordum olaya.

Bencil miymişsiniz?

Şahsi bencillik değil de, şirketlerim açısından bencilce olabilir. Yani karşı tarafın hassasiyetine o kadar hassas olmadığımı gördüm.

Hepsi bu mu? Size öyle suç istinatları yapıldı ki. Sahte belgecilik, vergi kaçakçılığı, gerçeğe aykırı muhasebeleştirme ile zimmete para geçirme, hayali ihracat, usulsüzlük, çıkar amaçlı suç örgütü kurmak vb. İntikam alma duygusuyla mı ayakta kaldınız?

Yok. Kendime özgüven ile ayakta kaldım. Psikiyatride doktorlar, depresyonu kendine özgüvenin kaybı olarak görüyorlar. Yani şöyle yaptım da oldu, böyle yaptım da oldu, suç bende falan. Suçu kabullendiğinizde depresyona giriyorsunuz. Oysa kişi için şu daha faydalıymış. Mesela ben bir zaman Show TV ve CİNE5'in sahibi, Hürriyet'te de yüzde 25 ortak ve başkan vekiliydim. Bana üç kere teklif edildi Hürriyet'in geri kalan hisseleri. Ben Hürriyet'i satmasaydım şöyle mi olurdu? Veyahut Merkez Bankası'na o parayı zamanında yatırmayanlar kurtuldular. Ben doğruyu yapıp, parayı yatırdığım, bir daha da çekemediğim için keşke yatırmasa mıydım acaba? Hayır! Bu düşüncenin yanlış olduğunu, o zamanki ortamda doğru kararı verdiğimi düşünmem lazım geldiğini söyledi doktor.

Derin depresyonu böyle tedavi ediyorlar demek.

Derin değil, depresyon. Bir bakıma ümitsizliğe kapılmak, bu işin içinden çıkamayacağımızı düşünmek, bir gün hapse girip orada çürüyeceğinizi, hasta olup öleceğinizi düşünmek ve koyvermekti depresyon. İçinizden hiçbir şey yapmamak geliyor, kimseyle konuşmuyorsunuz.

Psikiyatrınız ne söyledi tam olarak?

Psikiyatr değil psikolog. Ve ben hiç ilaç almadım. Psikoloğun en büyük yardımı, kendine dışardan bakmayı öğreniyorsun. İnsan belli olaylarla çabalarken, hep sıcağı sıcağına karar veriyor. Bir ay sonra, iki ay sonra olaya baktığında ya ben niye o anda öyle yaptım, böyle yaptım diye pişman oluyor. Çünkü iki ay sonra o çok sıcak anından çıkıp, bir bakıma kendi yaptığınıza yabancı bir gözle bakabiliyorsunuz. Olaylara üçüncü gözle bakmanın insana iyi geldiğini gördüm. Psikolog, bana geçici olarak kaybettiğim özgüvenimi sağladı.

Ne kadar zamanda?

Mesajı çabuk alırsanız çabuk, çabuk alamazsanız çok da uzun sürebilir. Psikoloğa haftada bir gidiyorsunuz. Koltuğa oturup anlatıyorsunuz olayları. O da size olaylara yabancı gözle bakmanıza yardımcı oluyor. İşin içinde yaşarken göremediğiniz olaylara yabancı gözüyle baktığınızda farkına varıyorsunuz ki, belki de o kararı öyle almamanız, o fevri hareketi öyle yapmamanız lazımdı. Orada doktor bey böyle yapmasaydım, şöyle yapmasaydım şimdi burada olmayacaktım deyince, hayır diyor. Bugün öyle düşünürseniz kendinizi mahvedebilirsiniz. O günlere dönün. O gün her şeyi ölçüp biçip doğru kararı aldığınızı düşünün. O zaman o kararı aldıysanız sonra pişman olmayın.

Özetle sizi suçluluk duygusundan psikoloğunuz mu kurtardı?

Evet. Suçluluk, bir de aileye karşı suçluluk. Bizim evimize polisler geldi. Eşimin hiçbir günahı yokken ve bankada 1,3 hissesi var iken yurtdışı çıkış yasağı konması, mallarımızın müzayede ile satılması... Kızım, bizim evimize gelip giden bir arkadaşın evinde bizim evden çıkmış, müzayedede satın alınmış bir malı gördü. Düşünebiliyor musunuz o gencecik kızın üzerindeki tesiri? Oğlum, iki gün iki gece evine dönmedi. Akrabasına gitti. Oralarda eğleniyor zannediyorum, meğersem dönmek istiyormuş. Çünkü ufacık, eski bir televizyonu bile götürdüler odasından. Bir de çalışanların başına gelenler, sizin yüzünüzden mahkemelerde sürünmeleri. En büyük suçluluk duygum aileme karşı. Niye benim yüzümden bu hale düşmüş olsunlar? Bu çok ağır bir olay.

Peki ama suçluluğun duygusundan kurtulduğunuz zaman suçlar da ortadan kalkıyor. Yani hiç "Ama ben de hakikaten yasalara uymadım. İnsanları kazıkladım, yahut yanlış yaptım" şeklinde bir iç muhasebeniz olmadı mı?

Katiyetle. Neden? Çünkü benim yaptığım herhangi bir konuda, işte demin söylediğiniz şeyler, yok keçi kılı kaçakçılığı falan, tamamen fasa fiso.

Altın kaçakçılığı diye hatırlıyorum.

Efendim olabilir. Yani 28 yaşında 4 bin kişinin çalıştığı bir bankanın genel müdürü, 38 yaşında banka sahibi olursanız, bu gibi suçlamalar olabilir. Ama ne o gibi bir ihracattan hukuken suçluyum, ne de herhangi bir olaydan. O zamanlar yalnızca CİNE5'in büyümesini durdurmak için Türkiye'nin üç büyük gazetesinde aynı anda ve aynı kelimelerle beş gün beş gece aleyhimde yayın yapmalarına rağmen yine o cumartesi günü yolda yürüdüğümde herkesin beni tebrik ettiğini biliyorum.

İnanmıyorum! Yani herkes derken kim?

Yani halkımız, beni o yayınlardan tanıyan. Kimse inanmadı. Şu anda zaten mahkemede belli oluyor ki, ben doğru muhasebeleştirdiğim bankayı, olduğundan daha iyi değil, olduğundan daha kötü gösterdiğim için savcılığa verilmişim. Yanlış muhasebeleştirme, mudileri, Hazine'yi aldatmak için olmayan bir şeyi göstermek için kullanılıyor. Bunun suçu vardır. Ama ben senedini alıp da verdiğim bir krediyi aslında açık kredi diye göstermişim. Yani teminatsız göstermişim. Aslında teminatlı. O bakımdan benim kanaatim odur ki, İktisat Bankası'nın kendi parası o gün verilseydi, bu suçlamalar da olmayacaktı. Nitekim bu fuzuli suçlamalar teker teker mahkemelerde çürüyor. Bu bakımdan herhangi bir hukuki suç işlediğimle ilgili ne bir kabulüm, ne de böyle bir olay var.

Yeniden bankacılık yapacağım

O dönem, meşhur papyonlu bir fotoğrafınız vardı. Altına hortumcu diye yazılıyordu. TMSF ile yaptığınız anlaşma ile, bu hortumcu damgasından kurtulduğunuzu düşünüyor musunuz?

Bütün bu olaylarda bir, sayın ve değerli basınımız, hortumcuyu papyonlu haliyle göstermeyi tercih eder. Buna saygım var. O zaman tabii ki daha bir okunur, tirajımız da yükselir. Ben kendim hiçbir şey hortumlamadım. Şahsen bir kuruş borcum yok. Şirketlerim İktisat Bankası'ndan kredi kullandı evet. Ancak tüm raporlar da gösteriyor ki, kullandığı krediler bir bankanın kendi ortaklarının sahip olduğu şirketlere verebileceği maksimum limitleri aşmamıştır.

Peki size denmezse kime denir hortumcu? Kimdir Türkiye'nin hortumcuları?


Bu olaylarda beni ve ailemi en çok üzen, son üç dört senede bir banka lisansı alıp o banka lisansı sayesinde bazı dertlerini halletmeye çalışanların yanında fotoğrafımın çıkmasıdır.

Dinç Bilgin'den mi bahsediyorsunuz?

Hiç isim vermiyorum. Çünkü yalnızca Dinç Bilgin almadı o lisansı. Kim hortumcudur, lafını benden alamazsınız. 1973'ten beri bankacılık yapıyordum, bankamın 17 senedir sahibiydim. Bu sürede bir tane suçlama olmamıştı. O bakımdan kim hortumcu derseniz, kim hangi usullerle şirketlerine limitleri aşarak kredi vermiştir? Hangi bankalara Hazine veya BDDK artık bu şirkete kredi verme demiştir? Ama o gelen yazıyı yönetim kurulu üyelerinden saklayıp, kredi vermeye devam etmişlerdir. İşte sorunuzun cevabı o yönetim kurulunda o belgeleri saklayıp verme, demelerine rağmen vermeye devam edenlerdir.

Cem Uzan'dan mı söz ediyorsunuz?

İsim alamazsınız benden. Madem sen hortumcu değilsin. Kim hortumcu hadi bize ismini söyle oyununa gelmem ben.

Eyvallah. Kim hortumcu kim değili işin ehline bırakalım. Şu anda bankacılık yapamıyorsunuz. İyi ki medyaya girmişim, hiç değilse medyam sayesinde yeniden itibarımı kazanacağım, belimi doğrultacağım diyor musunuz?

İnsanın belini doğrultmak, parasal, psikolojik ve sıhhat bakımından olabilir. Özgüveni çok olan bir kişi olarak şu anda belimin doğrulmasına ihtiyaç yok. Ben iyi bir bankacıyım. Çok genç bankacı yetiştirdim. Daha geçenlerde iki arkadaş geldiler. Erol Bey dediler bizim CV'de kim İktisat Bankası görse hemen işe alıyorlar. İktisat Bankası iyi eleman yetiştiren bir yer olarak tanınıyor. Birçoğu gittiğimiz yerde maalesef yeni bir şey öğrenmediğimiz gibi eski öğrendiklerimizi de unutuyoruz, diyorlar. Çünkü bizde bir challenge, yeni durumlara yeni çözümler bulma vardı. Onun için ben yeniden bankacılık yapacağıma inanıyorum.

Yeniden bankacılık yaparsanız, bir güven problemi ile karşı karşıya kalmaz mısınız?

Kalmam; çünkü şimdiden birçok çalışan, benimle çalışmak istiyor. Şimdiden birçok müşteri Aksoy neredesin, sen gittin faizler yükseldi. Sen bizi ziyaret ederdin. Sen rekabeti getirdin. Sen gittin rekabet gitti, diyorlar. Ben hiçbir müşterimin parasını yok etmedim ve zor durumda bırakmadım. O bakımdan benim müşteri ile ilgili bir güven problemim yok.

CINE5'in sahibi

Erol Aksoy, daha 20'li yaşlarında iken, New York borsasında hisse senedi alıp sattı. 29 yaşında Garanti Bankası'nın genel müdürü oldu. Beş yıl sonra kendi bankasının sahibiydi. 1990'larda Fransa ve Amerika'da da bankası vardı. Show TV onundu ve 1993'te Erol Simavi'den Hürriyet'in yüzde 25'ini satın almıştı. Bankayı zayıflatmamak için Hürriyet'teki hisselerini Aydın Doğan'a, Show'u Çukurova Grubu'na sattı. 2001'de İktisat Bankası'na TMSF el koydu. CINE5 televizyonunun sahibi olan Aksoy geçtiğimiz günlerde TMSF ile anlaştı.


Bu yazı nuriyeakman.com sitesinden alıntıdır
http://www.nuriyeakman.com/node/1542