4081
Psikoloji / Neden Depresyona Giriyoruz?
« : 26 Mart 2009, 04:01:53 ös »
NEDEN DEPRESYONA GİRİYORUZ?
Ruhbilimciler depresyonu açıklarken iki nokta üzerinde odaklanırlar. İlki bizim olaylara ve duygularımıza nasıl anlamlar yüklediğimizdir. Bir kişiye göre boşanmak bir trajedi iken, bir başkası için kurtuluştur. Bazı insanları sinirlenmek güçlü hissettirirken bazıları için ise sinirlilik korkutucudur. İkinci nokta ise bizim karşılaştığımız zorluklarla nasıl baş ettiğimizdir. Bazı insanlar sorunlarını kullandıkları yönetilebilir taslaklarla çözmeye uğraşır, diğerlerinden yardım ister, zorlukların üstesinden gelmek için planlar yaparken diğerleri boğulmuş hisseder, dertlerini paylaşmaz ve sorunlardan kaçmayı tercih eder.
Olayları nasıl yorumladığımız ve nasıl başa çıktığımız bilişsel terapi dediğimiz tedavi şeklinin anahtar noktalarıdır. Bilişsel terapistlerin yaklaşımı şöyledir. Örneğin kafanıza bir elma düştü ve depresyona girdiniz şöyle düşünebilirsiniz: 'Eğer bir ağacın altında oturuyorsam başıma birşeyler düşmesi çok doğal'.. Eğer iyimser bir insansanız, 'Allahım şükürler olsun ki hindistan cevizi değil dersiniz'. Eğer Newton iseniz, yerçekimini keşfedersiniz ve dünyaca ünlü olursunuz.
Bilişsel terapi olaylara yüklenebilecek yüzlerce anlamın olduğunu görmemize yardım eder, bu anlamlardan bazıları depresyon geliştirme ihtimalini yükselten anlamlardır. Daha da önemlisi olumsuz duygulara meydan okumayı öğrendiğimizde duygularımızı ve ruh halimizi daha iyi kontrol altına almaya başlarız.
Bilişsel yaklaşıma göre her çeşit problem için değişik bir düşünce şekli vardır.
SORUN DÜŞÜNCE
Panik Bu gerginlik belirtilerinden öleceğim
Sosyal fobi Kendimi aptal gibi gösterecek bir şeyler yapacağım ve herkes beni ayıplayacak
Depresyon Ben kötü/zayıf/yetersiz bir kişiyim, gelecekten umudum yok
Paranoya İnsanlar beni takip ediyor
Kızgınlık Diğer insanlar kötü ve cezalandırılmayı hak ediyorlar.
Çeşitli sorunlarla ilgili düşüncelere odaklanıldığında, insanlar çökkün ruh durumlarının onları nasıl olayları olumsuz yorumlamaya yönlendirdiğini göreceklerdir. Bilişsel terapi insanlara düşünceleri ile ilgili gerçekleri test etme ve alternatifler üretebilmeyi sağlar. Örneğin kendimizi problem çözme konusunda güçsüz ve bozguna uğramış hissedebiliriz, kötü olayların kişisel yetersizliklerimizden ya da basitçe kötü şansımızdan kaynaklandığını düşünebiliriz. Bu düşüncelerin doğruluğunu nasıl test edeceğimizi öğrenerek, alternatifler düşünerek, kendimizle ilgili (ben işe yaramazın tekiyim gibi) zarar verici olumsuz inanışlardan uzak durarak depresyonda olduğumuzda kendimizi daha iyi hissedebilir, dış sorunlarla daha kolay başa çıkabiliriz.
Demek ki depresyon değişik düşünce şekillerine sahip olduğumuz bir dönemdir. Bu diğer bir soruyu akla getirir. Nasıl ilk anda olumsuz düşünmeye başlıyoruz?
DAHA ÖNCEKİ YAŞANTIMIZ VE YERLEŞMİŞ İNANIŞLAR
Daha önceki deneyimler insanları biyolojik olarak bazı streslere karşı duyarlı kılar. Bilişşel yaklaşıma göre, gençlik dönemimizde kendimizle, dünyayla ve diğerleri ile ilgili temel ve çekirdek inanışlar geliştiririz. Zaman geçtikçe bu temel inanışlar düşüncelerimiz ve bazı olaylara yaklaşımımız üzerinde etkili olmaya başlar. Örneğin çocuklara sürekli spor konusunda iyi olmadıkları söylenirse, kendileri ile ilgili böyle bir bakış açısı geliştireceklerdir. Böyle düşündükleri için spordan uzak duracaklar, dolayısıyla bu konuda kendilerini geliştiremeyecekler ve bu düşünce pekişmiş olacaktır. Bu çocuklar erişkin olduklarında spordan uzak durmaya devam edecekler, tekrar denemeyi düşündüklerinde komik görüneceklerini ya da başarısız olacaklarını düşünecekleri için vazgeçeceklerdir. Erken dönemde kazanılmış bu tür inançlar insanların ileri yaşamlarındaki duyguları ve davranışları üzerinde güçlü etkilere sahiptir.
ÇEKİRDEK İNANÇLAR
Çekirdek inanış sizin temeliniz olduğunu düşündüğünüz inanıştır. Mesela, ben bunu bilirim bunu söylerim ki, yürekten inanıyorum ki..., ta içimden şöyle geliyor...gibi. bu inanışlar canlandığında güçlü duygu ve hisleri de beraberinde getirir. Başarısız olursak yetersizlik hissederiz ya da utanç duyabiliriz. Bizi ilk vuran duygulardır, bu duyguların bizim çekirdek inançlarımız ve kendimizle ilgili düşüncelerimizden kaynaklandığını daha sonra fark ederiz. Sevgilimiz ilişkiyi bitirdiğinde nerede yanlış yaptığımızı düşünmeye başlarız. Eğer çocukluktan gelen kendinizle ilgili olumsuz düşüncelere sahipseniz, ilişkinin bitmesinin duygusal sarsıntısı bu olumsuz çekirdek düşüncelerinizi aktive edecek ve sevilmediğinize dair derin bir duyguya kapılacak, bir darbe de buradan yiyeceksiniz.
Kendimizle ilgili olumsuz düşüncelerimiz ya da bazı yeteneklerimiz, sonradan canlanmak üzere bekleme dönemine girmiş olabilirler. Fakat değer verilen bir ilişkinin bitmesi gibi bazı önemli olaylar yaşanırsa, çocukluğumuzda oluşturduğumuz bu düşünce ve fikirler tekrar geri gelirler. O zaman bu ayrılığa çekirdek inanışlarımız ve üzüntümüzün etkisinde kalarak şöyle bir yorum yaparız, '' bu ilişki bitti çünkü ben sevilmeye layık bir insan değilim'' . Çok önceden geliştirilmiş bir olumsuz düşüncenin bugünkü olayları yorumlamamız üzerinde etkisi vardır, yeni bilgilerin olumsuz yorumlanması eski olumsuz düşünceleri pekiştirir. Düşüncelerimiz depresyona girmemizi kolaylaştırabilir. Depresyona ve strese girdiğimizde de düşüncelerimiz daha olumsuz olmaya başlar ve biz biraz daha depresyona gireriz.
ERKEN TRAVMANIN ROLÜ
Bazı bireylerin kendi değerlerini anlamamalarının önemli nedenlerinden biri de çocukluklarında yaşadıkları acı deneyimlerdir. Örneğin cinsel olarak suistimal edilmişlerse, cinselliğin kötü, kirli ve tehlikeli olduğu inancı gelişebilir. Bazen kendilerinin kirli olduklarını düşünürler ya da cinsel isteklerinin tehlikeli olduğunu düşünebilirler. Sonuçta travma cinsel hayatlarını etkiler ve daha iyi hissetmelerine engel olur.
Bazen anne babalar engellenmeyle baş edemezler ve tansiyon yükseldiğinde çocuklara yüklenirler, onlara bazı isimler takarlar. Bu çocuklar için acı vericidir. Çünkü bunun anne babalarının engellenmeye tahammüllerinin düşmesinden kaynaklandığını anlamaları zordur ve kendilerini suçlayıp gerçekten kötü olduklarını düşünmeye başlarlar. Bazen ebeveynler çocuklarına fiziksel yakınlık göstermezler. En üzücü şeylerden biri de hala çocuğa özellikle de erkek çocuğa fiziksel yakınlık göstermenin çocukları hanım evladı yapacağını düşünen ailelerinin olmasıdır.
Sevgisizlik ve aşırı kontrol
Araştırmalar göstermiştir ki depresyondaki insanlar geriye dönüp baktıklarında erken yaşamlarında sevgiden yoksun olduklarını görürler. Ailelerin yüksek beklentileri ve kontrol edici tutumları olabilir. Çünkü çocuk olduğumuz dönemlerde çoğumuz anne babamızın da kendi sorunları olabileceğini göremeyiz ve bazı davranışlarının bizim kendi hatalarımızın karşılığı olduğunu düşünürüz. Eğer bize sürekli eleştirel yaklaşırlarsa biz de bu adeti sürdürür ve sürekli kendimizi eleştirmeye başlarız. İç görü kazanarak ve biraz çaba harcayarak bazı alışkanlıklarımızı değiştirebilir ve kendimize daha esnek davranabiliriz.
İLİŞKİLER VE SOSYAL İHTİYAÇLAR
Sevgi, ilgi, korunma gibi pozitif yaşantıların eksikliği depresyona girmeye neden olabilir. Bunun nedeni beynimizin belli seviyelerde pozitif bilgi girişine ihtiyaç duyması ve bazı kimyasalları salgılayarak stres seviyesini azaltmasıdır. Dünyadaki bütün insanların mutlu ya da mutsuz hissettiği ortak bazı durumlar vardır.
Mutluluk yaratan durumlar
Sevilmek ve istenmek
Diğerlerine yakın olmak
Kabul edilmek ve ait olmak
Arkadaşlara sahip olmak
Bir gruba ait olmak
Diğerlerinin gözünde değerli olmak
Takdir edilmek, beğenilmek
Diğerlerine ve kendine çekici gelmek
Bir statüye sahip olmak ve saygı görmek
Mutsuzluk yaratan durumlar
Sevilmemek ve istenmemek
Terk edilmek
Kabul görmemek
Arkadaşsız kalmak
Dışlanmak
Diğerlerinin gözünde az bir değere sahip olmak
Takdir edilmemek
Diğerlerine ve kendine çekici görünmemek
Statü kaybetmek ya da daha düşük bir statüye zorlanmak
Yukarıdaki liste düşük stres hormonu seviyeleri ile ilişkilidir. Bunlar kendini iyi hissettirici şeylerdir. Aşağıdaki liste ise artmış stresle ilgilidir. Beyin güzel hissettiren şeyleri ister. Bunu başaran insanlar sosyal olarak başarılı, diğerlerinin yapamadıklarını yapabilen insanlardır. Bu insanların hayatta kalma ve genlerini geleceğe aktarma ihtimalleri daha fazladır. Demek ki biz biolojik olarak da yukarıdaki listedekileri yapmaya, aşağıdakilerden ise uzak durmaya eğilimliyiz. Sosyal başarı bizim duygularımızla bağlantılıdır. Düşüncelerimiz aşağıdaki listeye doğru geçiş yaptıkça daha mutsuz oluruz.
Temel inanışlar, dikkate alınmak ve ilişkiler
Daha önce de bahsettiğimiz gibi kendimizle ilgili oluşturduğumuz temel bazı inançlarımız vardır, temelde ben şöyleyimdir... böyleyimdir... gibi. Sosyal ilişkilerimizi etkileyen bu temel inançların bazılarına bir göz atalım
Diğerlerine yük olduğumuz hakkındaki inançlar
Kimse beni dikkate almıyor
Benim ihtiyaçlarım diğerlerinin başına bela
Ben diğerleri için bir yüküm
Sevgiye ihtiyaç duymak ve birilerinin tekrar şüphelerini gidermek benim için acıklı bir durum
Kendi başıma ayakta duramam
Yalnızlığa mahkumum
Birinin şüphelerini gidermeye çalışma ihtiyacı çocukçadır
İhtiyaç duyan bir insan zayıf bir insandır
İhtiyaç duyan insan açgözlü insandır
Benim ihtiyaçlarım diğerlerinin karşılayabilmesinden çok uzak
Bu inanışlar bizim diğerlerine ulaşmamızı engeller. Tahmin ettiğiniz gibi stresi artırır ve diğerleri ile olumlu ilişkiler geliştirmemizi engeller. Arkadaşlarla bu duygular hakkında konuşmak yardımcı olabilir çünkü konuşarak diğerlerine ulaşma konusunda bir girişimde bulunmuş ve kendi ihtiyaçlarımıza sahip çıkmış oluruz. Nelere ihtiyacımız olduğunu bilmek bunları ifade edebilmek demektir. Diğerlerinden koruyucu ve yardım edici sinyalleri almakta başarılı olmak akıl sağlığımız için önemlidir.
Diğerlerine ulaşamayacağımızı ya da onları sinirlendirebileceğini düşündüğümüz inançlar
Diğerleri benimle ilgilenemeyecek kadar meşgul
Benimle ilgilenmek zorunda değiller
İhtiyaçlarım için beni cezalandırabilirler
Beni anlamazlar
İhtiyaçlarımı söylersem benden daha az hoşlanırlar
Kendilerinin yeterince problemi var zaten
Başkalarının yardımını istediğimizde uzaklaşmalarına neden olabilecek düşünceler:
Başkaları bana istediklerimi benim istediğim zamanda vermeli
Benim ihtiyaçlarım başkalarınınkinden daha önemli
Eğer bana istediklerimi vermiyorlarsa beni sevmiyorlar demektir
Bana ilgi göstermiyorlarsa bu onların bencil olduğunu gösterir
İhtiyaçlarımızı belirtmek, diğerlerine duyarlı olmak, diğerleri ile işbirliği yapmak zor bir iştir. Bundan dolayı yakın ilişkiler kurabilmek o kadar kolay değildir. Bu listelerde yazılmış olan inanışlar yakın ilişkiler geliştirmeye çalışmak konusunda size yardımcı olabilir.
KENDİNİ FEDA ETMEK VE KURBAN ROLÜNE BÜRÜNMEK
Kendimize karşı biraz dürüst olabilirsek bazen diğer insanlara kendimizi daha iyi hissedebilmek için yardım ettiğimizi görürüz.''Ben iyi bir insanım çünkü diğerlerine yardım ediyorum''.Bazen kendimizi iyi hissedebilmek için kendimizi yardıma ihtiyacı olan insanlara döndürürüz ve onların sorunlarına boğulduğumuzu fark ederiz. Umutsuzca bu yardım yükünden kurtulabilme isteği duyabilirsiniz fakat kurban rolü oynama eğiliminiz varsa bu durumdan kurtulmaya çalışmak ve kendinize biraz daha fazla önem vermek sizde suçluluk duygularına yol açacaktır. Aşağıda bu konuyla ilgili bazı önemli noktalara değinilmiştir.
Bizi hizmetçi konumuna getirebilecek düşünceler:
Diğerlerine her zaman öncelik tanımalıyım
Eğer kendi ihtiyaçlarımı öne alırsam bencil bir insan olduğumu düşünecekler
Diğer insanların olmamı istedikleri gibi olmalıyım
Fedakârlık yapmak iyidir/beni diğerlerine sevdirir
Bana ihtiyaç duyulmasına ihtiyacım var
Başkalarına ne kadar çok verirsem onlar da bana o kadar çok verirler
Eğer bir hizmetçi gibi davranırsanız, size hizmetçiymişsiniz gibi davranabilirler. Yardım edici ve paylaşımcı bir ilişki oluşturabilmek eğer kendi ihtiyaçlarınızla ilgili olarak yeterince açık olmazsanız çok zordur. Hepimizin sosyal ve duygusal ihtiyaçları vardır, fakat bazıları çok fazla muhtaçtır ya da ihtiyaçlarının asla karşılanamayacağına dair , bunlara sahip olamayacak kadar güçsüz olduklarına dair inançları vardır.
Ruhbilimciler depresyonu açıklarken iki nokta üzerinde odaklanırlar. İlki bizim olaylara ve duygularımıza nasıl anlamlar yüklediğimizdir. Bir kişiye göre boşanmak bir trajedi iken, bir başkası için kurtuluştur. Bazı insanları sinirlenmek güçlü hissettirirken bazıları için ise sinirlilik korkutucudur. İkinci nokta ise bizim karşılaştığımız zorluklarla nasıl baş ettiğimizdir. Bazı insanlar sorunlarını kullandıkları yönetilebilir taslaklarla çözmeye uğraşır, diğerlerinden yardım ister, zorlukların üstesinden gelmek için planlar yaparken diğerleri boğulmuş hisseder, dertlerini paylaşmaz ve sorunlardan kaçmayı tercih eder.
Olayları nasıl yorumladığımız ve nasıl başa çıktığımız bilişsel terapi dediğimiz tedavi şeklinin anahtar noktalarıdır. Bilişsel terapistlerin yaklaşımı şöyledir. Örneğin kafanıza bir elma düştü ve depresyona girdiniz şöyle düşünebilirsiniz: 'Eğer bir ağacın altında oturuyorsam başıma birşeyler düşmesi çok doğal'.. Eğer iyimser bir insansanız, 'Allahım şükürler olsun ki hindistan cevizi değil dersiniz'. Eğer Newton iseniz, yerçekimini keşfedersiniz ve dünyaca ünlü olursunuz.
Bilişsel terapi olaylara yüklenebilecek yüzlerce anlamın olduğunu görmemize yardım eder, bu anlamlardan bazıları depresyon geliştirme ihtimalini yükselten anlamlardır. Daha da önemlisi olumsuz duygulara meydan okumayı öğrendiğimizde duygularımızı ve ruh halimizi daha iyi kontrol altına almaya başlarız.
Bilişsel yaklaşıma göre her çeşit problem için değişik bir düşünce şekli vardır.
SORUN DÜŞÜNCE
Panik Bu gerginlik belirtilerinden öleceğim
Sosyal fobi Kendimi aptal gibi gösterecek bir şeyler yapacağım ve herkes beni ayıplayacak
Depresyon Ben kötü/zayıf/yetersiz bir kişiyim, gelecekten umudum yok
Paranoya İnsanlar beni takip ediyor
Kızgınlık Diğer insanlar kötü ve cezalandırılmayı hak ediyorlar.
Çeşitli sorunlarla ilgili düşüncelere odaklanıldığında, insanlar çökkün ruh durumlarının onları nasıl olayları olumsuz yorumlamaya yönlendirdiğini göreceklerdir. Bilişsel terapi insanlara düşünceleri ile ilgili gerçekleri test etme ve alternatifler üretebilmeyi sağlar. Örneğin kendimizi problem çözme konusunda güçsüz ve bozguna uğramış hissedebiliriz, kötü olayların kişisel yetersizliklerimizden ya da basitçe kötü şansımızdan kaynaklandığını düşünebiliriz. Bu düşüncelerin doğruluğunu nasıl test edeceğimizi öğrenerek, alternatifler düşünerek, kendimizle ilgili (ben işe yaramazın tekiyim gibi) zarar verici olumsuz inanışlardan uzak durarak depresyonda olduğumuzda kendimizi daha iyi hissedebilir, dış sorunlarla daha kolay başa çıkabiliriz.
Demek ki depresyon değişik düşünce şekillerine sahip olduğumuz bir dönemdir. Bu diğer bir soruyu akla getirir. Nasıl ilk anda olumsuz düşünmeye başlıyoruz?
DAHA ÖNCEKİ YAŞANTIMIZ VE YERLEŞMİŞ İNANIŞLAR
Daha önceki deneyimler insanları biyolojik olarak bazı streslere karşı duyarlı kılar. Bilişşel yaklaşıma göre, gençlik dönemimizde kendimizle, dünyayla ve diğerleri ile ilgili temel ve çekirdek inanışlar geliştiririz. Zaman geçtikçe bu temel inanışlar düşüncelerimiz ve bazı olaylara yaklaşımımız üzerinde etkili olmaya başlar. Örneğin çocuklara sürekli spor konusunda iyi olmadıkları söylenirse, kendileri ile ilgili böyle bir bakış açısı geliştireceklerdir. Böyle düşündükleri için spordan uzak duracaklar, dolayısıyla bu konuda kendilerini geliştiremeyecekler ve bu düşünce pekişmiş olacaktır. Bu çocuklar erişkin olduklarında spordan uzak durmaya devam edecekler, tekrar denemeyi düşündüklerinde komik görüneceklerini ya da başarısız olacaklarını düşünecekleri için vazgeçeceklerdir. Erken dönemde kazanılmış bu tür inançlar insanların ileri yaşamlarındaki duyguları ve davranışları üzerinde güçlü etkilere sahiptir.
ÇEKİRDEK İNANÇLAR
Çekirdek inanış sizin temeliniz olduğunu düşündüğünüz inanıştır. Mesela, ben bunu bilirim bunu söylerim ki, yürekten inanıyorum ki..., ta içimden şöyle geliyor...gibi. bu inanışlar canlandığında güçlü duygu ve hisleri de beraberinde getirir. Başarısız olursak yetersizlik hissederiz ya da utanç duyabiliriz. Bizi ilk vuran duygulardır, bu duyguların bizim çekirdek inançlarımız ve kendimizle ilgili düşüncelerimizden kaynaklandığını daha sonra fark ederiz. Sevgilimiz ilişkiyi bitirdiğinde nerede yanlış yaptığımızı düşünmeye başlarız. Eğer çocukluktan gelen kendinizle ilgili olumsuz düşüncelere sahipseniz, ilişkinin bitmesinin duygusal sarsıntısı bu olumsuz çekirdek düşüncelerinizi aktive edecek ve sevilmediğinize dair derin bir duyguya kapılacak, bir darbe de buradan yiyeceksiniz.
Kendimizle ilgili olumsuz düşüncelerimiz ya da bazı yeteneklerimiz, sonradan canlanmak üzere bekleme dönemine girmiş olabilirler. Fakat değer verilen bir ilişkinin bitmesi gibi bazı önemli olaylar yaşanırsa, çocukluğumuzda oluşturduğumuz bu düşünce ve fikirler tekrar geri gelirler. O zaman bu ayrılığa çekirdek inanışlarımız ve üzüntümüzün etkisinde kalarak şöyle bir yorum yaparız, '' bu ilişki bitti çünkü ben sevilmeye layık bir insan değilim'' . Çok önceden geliştirilmiş bir olumsuz düşüncenin bugünkü olayları yorumlamamız üzerinde etkisi vardır, yeni bilgilerin olumsuz yorumlanması eski olumsuz düşünceleri pekiştirir. Düşüncelerimiz depresyona girmemizi kolaylaştırabilir. Depresyona ve strese girdiğimizde de düşüncelerimiz daha olumsuz olmaya başlar ve biz biraz daha depresyona gireriz.
ERKEN TRAVMANIN ROLÜ
Bazı bireylerin kendi değerlerini anlamamalarının önemli nedenlerinden biri de çocukluklarında yaşadıkları acı deneyimlerdir. Örneğin cinsel olarak suistimal edilmişlerse, cinselliğin kötü, kirli ve tehlikeli olduğu inancı gelişebilir. Bazen kendilerinin kirli olduklarını düşünürler ya da cinsel isteklerinin tehlikeli olduğunu düşünebilirler. Sonuçta travma cinsel hayatlarını etkiler ve daha iyi hissetmelerine engel olur.
Bazen anne babalar engellenmeyle baş edemezler ve tansiyon yükseldiğinde çocuklara yüklenirler, onlara bazı isimler takarlar. Bu çocuklar için acı vericidir. Çünkü bunun anne babalarının engellenmeye tahammüllerinin düşmesinden kaynaklandığını anlamaları zordur ve kendilerini suçlayıp gerçekten kötü olduklarını düşünmeye başlarlar. Bazen ebeveynler çocuklarına fiziksel yakınlık göstermezler. En üzücü şeylerden biri de hala çocuğa özellikle de erkek çocuğa fiziksel yakınlık göstermenin çocukları hanım evladı yapacağını düşünen ailelerinin olmasıdır.
Sevgisizlik ve aşırı kontrol
Araştırmalar göstermiştir ki depresyondaki insanlar geriye dönüp baktıklarında erken yaşamlarında sevgiden yoksun olduklarını görürler. Ailelerin yüksek beklentileri ve kontrol edici tutumları olabilir. Çünkü çocuk olduğumuz dönemlerde çoğumuz anne babamızın da kendi sorunları olabileceğini göremeyiz ve bazı davranışlarının bizim kendi hatalarımızın karşılığı olduğunu düşünürüz. Eğer bize sürekli eleştirel yaklaşırlarsa biz de bu adeti sürdürür ve sürekli kendimizi eleştirmeye başlarız. İç görü kazanarak ve biraz çaba harcayarak bazı alışkanlıklarımızı değiştirebilir ve kendimize daha esnek davranabiliriz.
İLİŞKİLER VE SOSYAL İHTİYAÇLAR
Sevgi, ilgi, korunma gibi pozitif yaşantıların eksikliği depresyona girmeye neden olabilir. Bunun nedeni beynimizin belli seviyelerde pozitif bilgi girişine ihtiyaç duyması ve bazı kimyasalları salgılayarak stres seviyesini azaltmasıdır. Dünyadaki bütün insanların mutlu ya da mutsuz hissettiği ortak bazı durumlar vardır.
Mutluluk yaratan durumlar
Sevilmek ve istenmek
Diğerlerine yakın olmak
Kabul edilmek ve ait olmak
Arkadaşlara sahip olmak
Bir gruba ait olmak
Diğerlerinin gözünde değerli olmak
Takdir edilmek, beğenilmek
Diğerlerine ve kendine çekici gelmek
Bir statüye sahip olmak ve saygı görmek
Mutsuzluk yaratan durumlar
Sevilmemek ve istenmemek
Terk edilmek
Kabul görmemek
Arkadaşsız kalmak
Dışlanmak
Diğerlerinin gözünde az bir değere sahip olmak
Takdir edilmemek
Diğerlerine ve kendine çekici görünmemek
Statü kaybetmek ya da daha düşük bir statüye zorlanmak
Yukarıdaki liste düşük stres hormonu seviyeleri ile ilişkilidir. Bunlar kendini iyi hissettirici şeylerdir. Aşağıdaki liste ise artmış stresle ilgilidir. Beyin güzel hissettiren şeyleri ister. Bunu başaran insanlar sosyal olarak başarılı, diğerlerinin yapamadıklarını yapabilen insanlardır. Bu insanların hayatta kalma ve genlerini geleceğe aktarma ihtimalleri daha fazladır. Demek ki biz biolojik olarak da yukarıdaki listedekileri yapmaya, aşağıdakilerden ise uzak durmaya eğilimliyiz. Sosyal başarı bizim duygularımızla bağlantılıdır. Düşüncelerimiz aşağıdaki listeye doğru geçiş yaptıkça daha mutsuz oluruz.
Temel inanışlar, dikkate alınmak ve ilişkiler
Daha önce de bahsettiğimiz gibi kendimizle ilgili oluşturduğumuz temel bazı inançlarımız vardır, temelde ben şöyleyimdir... böyleyimdir... gibi. Sosyal ilişkilerimizi etkileyen bu temel inançların bazılarına bir göz atalım
Diğerlerine yük olduğumuz hakkındaki inançlar
Kimse beni dikkate almıyor
Benim ihtiyaçlarım diğerlerinin başına bela
Ben diğerleri için bir yüküm
Sevgiye ihtiyaç duymak ve birilerinin tekrar şüphelerini gidermek benim için acıklı bir durum
Kendi başıma ayakta duramam
Yalnızlığa mahkumum
Birinin şüphelerini gidermeye çalışma ihtiyacı çocukçadır
İhtiyaç duyan bir insan zayıf bir insandır
İhtiyaç duyan insan açgözlü insandır
Benim ihtiyaçlarım diğerlerinin karşılayabilmesinden çok uzak
Bu inanışlar bizim diğerlerine ulaşmamızı engeller. Tahmin ettiğiniz gibi stresi artırır ve diğerleri ile olumlu ilişkiler geliştirmemizi engeller. Arkadaşlarla bu duygular hakkında konuşmak yardımcı olabilir çünkü konuşarak diğerlerine ulaşma konusunda bir girişimde bulunmuş ve kendi ihtiyaçlarımıza sahip çıkmış oluruz. Nelere ihtiyacımız olduğunu bilmek bunları ifade edebilmek demektir. Diğerlerinden koruyucu ve yardım edici sinyalleri almakta başarılı olmak akıl sağlığımız için önemlidir.
Diğerlerine ulaşamayacağımızı ya da onları sinirlendirebileceğini düşündüğümüz inançlar
Diğerleri benimle ilgilenemeyecek kadar meşgul
Benimle ilgilenmek zorunda değiller
İhtiyaçlarım için beni cezalandırabilirler
Beni anlamazlar
İhtiyaçlarımı söylersem benden daha az hoşlanırlar
Kendilerinin yeterince problemi var zaten
Başkalarının yardımını istediğimizde uzaklaşmalarına neden olabilecek düşünceler:
Başkaları bana istediklerimi benim istediğim zamanda vermeli
Benim ihtiyaçlarım başkalarınınkinden daha önemli
Eğer bana istediklerimi vermiyorlarsa beni sevmiyorlar demektir
Bana ilgi göstermiyorlarsa bu onların bencil olduğunu gösterir
İhtiyaçlarımızı belirtmek, diğerlerine duyarlı olmak, diğerleri ile işbirliği yapmak zor bir iştir. Bundan dolayı yakın ilişkiler kurabilmek o kadar kolay değildir. Bu listelerde yazılmış olan inanışlar yakın ilişkiler geliştirmeye çalışmak konusunda size yardımcı olabilir.
KENDİNİ FEDA ETMEK VE KURBAN ROLÜNE BÜRÜNMEK
Kendimize karşı biraz dürüst olabilirsek bazen diğer insanlara kendimizi daha iyi hissedebilmek için yardım ettiğimizi görürüz.''Ben iyi bir insanım çünkü diğerlerine yardım ediyorum''.Bazen kendimizi iyi hissedebilmek için kendimizi yardıma ihtiyacı olan insanlara döndürürüz ve onların sorunlarına boğulduğumuzu fark ederiz. Umutsuzca bu yardım yükünden kurtulabilme isteği duyabilirsiniz fakat kurban rolü oynama eğiliminiz varsa bu durumdan kurtulmaya çalışmak ve kendinize biraz daha fazla önem vermek sizde suçluluk duygularına yol açacaktır. Aşağıda bu konuyla ilgili bazı önemli noktalara değinilmiştir.
Bizi hizmetçi konumuna getirebilecek düşünceler:
Diğerlerine her zaman öncelik tanımalıyım
Eğer kendi ihtiyaçlarımı öne alırsam bencil bir insan olduğumu düşünecekler
Diğer insanların olmamı istedikleri gibi olmalıyım
Fedakârlık yapmak iyidir/beni diğerlerine sevdirir
Bana ihtiyaç duyulmasına ihtiyacım var
Başkalarına ne kadar çok verirsem onlar da bana o kadar çok verirler
Eğer bir hizmetçi gibi davranırsanız, size hizmetçiymişsiniz gibi davranabilirler. Yardım edici ve paylaşımcı bir ilişki oluşturabilmek eğer kendi ihtiyaçlarınızla ilgili olarak yeterince açık olmazsanız çok zordur. Hepimizin sosyal ve duygusal ihtiyaçları vardır, fakat bazıları çok fazla muhtaçtır ya da ihtiyaçlarının asla karşılanamayacağına dair , bunlara sahip olamayacak kadar güçsüz olduklarına dair inançları vardır.