99
« Son İleti Gönderen: Ömer Yılmaz 07 Mart 2024, 11:42:57 ös »
DOKUZUNCU TERAPİ (DEVAMI 2)
03/03/2024
Eski DSM’de kesitsel yaklaşım benimsenmişken yeni DSM’de boyutsal yaklaşım benimsenmiş durumda. Artık hastalık var veya hastalık yok denmiyor, hastalığın hangi boyutta olduğuyla ilgileniliyor. Eskiden bir insan ya depresyondaydı veyahut değildi. Artık kişinin ne derecede depresyonda olduğuyla ilgileniliyor. Kişi 10 üzerinden 2, 3 veya 4 derecede depresyonda olabilir. Bu durumda Freud’un “Nevroz bir derece sorunudur.” sözüne geri dönülmüş oluyor. Freud’a göre yaşamakta olan herkes psikolojik olarak hastadır ve önemli olan bu hastalığın hangi derecede olduğudur.
Sizin eşcinsellikteki ölçütünüz öpüşmek ve penis ilgisi. Bir erkek başka bir erkekle öpüşmek istemiyorsa veyahut başka bir erkeğin penisiyle ilgilenmiyorsa o kişi eşcinsel değildir diyorsunuz. Bir erkeği beğenmeyi veyahut bir erkekle temas ederken erekte olmayı eşcinsellikten saymıyorsunuz çünkü duygusal tatmin yaşandığında da erekte olunabildiğini savunuyorsunuz. Sağlıklı bir heteroseksüelin eşcinsellik seviyesi 10 üzerinden 0 ila 1 arasındadır diyelim. Çünkü sadece bakıyor, “yakışıklı adammış” diyor ve bir saniye sonra unutuyor. Öpüşmek ve penis ilgisine 10 üzerinden 5 verelim. 10 üzerinden 0-1 arasındakileri “heteroseksüel”, 1-5 arasındakileri “eşcinsel eğilimli”, 5-10 arasındakileri “eşcinsel” olarak sınıflandırabiliriz. Narsist eğilimleri olan herkesin narsist, borderline eğilimleri olan herkesin borderline olduğunu söyleyemeyeceğimiz gibi eşcinsel eğilimleri olan herkesin de eşcinsel olduğunu iddia edemeyiz.
Peki ben bu derecelendirmenin neresinde duruyorum? Bir erkeğin dudaklarıyla veyahut penisiyle en son ne zaman ilgilendiğimi hatırlamıyorum. Bu durumda kesin olarak 10 üzerinden 5’in altında bulunuyorum. Kendimin 10 üzerinden1 ila 2 arasında durduğumu söyleyebilirim. Çünkü sadece sosyalleşemediğim zamanlarda hemcinslerime karşı “tatsız bir his”le doluyorum ki bu hissin cinsellikle bir alakası olduğunu zannetmiyorum. Hem zaten illa birisiyle cinsellik yaşayacaksam bu kişinin kadın olmasını isterim, erkek olmasını asla istemem. Şu sıralar durakladığımı düşünüyorum fakat belki de fark etmeden 10 üzerinden önce 4’e sonra sırasıyla 3’e ve 2’ye inmiş ancak gelişim bir anda olmayıp uzun bir sürece yayıldığı için gelişimi fark edememişimdir.
*
Gayriihtiyari bir şekilde bir erkeğin omzuna elini atmak, kolundan tutmak veyahut ayakkabısının ucuna ufak bir tekme atmak gibi olağan düzcinsel davranışlarında bulunduğumu hayretle gözlemliyorum.
*
Hayatımdaki durgunluğu belki de bu kadar abartmamalıyım. “Her gün birisiyle buluşmazsam gerilerim.” gibi gerçekdışı düşünceleri zihnimden atmalıyım. İki üç günde bir buluşsam ne olur ki? Evet bir arkadaş grubunun içine girsem veyahut sadece bir kişiyle çok yakın bir iletişimim olsa hızla iyileşeceğimin ben de farkındayım ama elinden ancak bu kadarı geliyor. Kimi spor salonuna, kimi tiyatroya, kimi ney kursuna giderek sosyalleşiyor. Bende hiçbirisi yok. Nasıl sosyalleşileceğini bilmiyorum. Bu durgunluk da fena değil sanki. Bir pazar akşamı bu satırları yazıyorum ve iki gündür kimseyle pek irtibatım olmadı. Bol bol uyudum, biraz kitap okudum, tıraş oldum, spor yaptım, sohbet dinledim, evi temizledim, yemek yaptım, yazı yazdım, yürüyüş yaptım, okulun içindeki gölün karşısında oturup tek başıma kahve içtim... Bazen ardı ardına her gün birileriyle vakit geçiriyorum bazense günlerce kimseyle konuşmuyorum. Galiba Bulgar göçmeni eski danışanınızın “Terapi sürecini akışına bırak!” tavsiyesine uyup gerisine karışmamak en iyisi.
*
Terapilerle birlikte mükemmeliyetçilik gibi bazı psikolojik kusurlarım da zayıflamaya başladı. Geçen sene bizim üniversite camisi imamının saçmalamalarına deli olurdum. Halbuki CİMER şikayetinden fazlası elimden gelmezdi ki onu da yapmıştım ve etkili olmuştu. Uzun bir aradan sonra üniversite camiinde cuma namazı kıldım. Herif vaazda ve hutbede saçmalamaya devam ediyordu. Bu sefer o kadar tetiklenmedim. Şikayetimi yapıp gerisine karışmayacağım. Caminin dibinde ilahiyat fakültesi var, o kadar ilahiyat talebesi ne işe yarıyor? Yirmi tanesi vaazda olay çıkartıp, olanları videoya alıp, videoyu sosyal medyada yaysa o herifi derhal açığa alırlar. Fazla abartmadan mücadeleci bir tavırla hayatımı yaşamaya çalışıyorum. Devlet kurumlarında sıkça söylendiği gibi: “Dik dur ama diklenme!” Cuma namazına rahatça yetişebilelim diye cuma günü öğle yemeğinin on dakika erkene alınmasını sağladım. Vekalet ücretlerinin dağılımı konusunda koordinatör avukata usulünce itiraz ettim. Bana hak verdi ve dağılımı değiştirdi. Tüm bu karşı çıkmalar bana iyi geldi, özgüvenimi tazeledi. Ben bazı yanlışlılara itiraz edince çalıştığım kurumda beni hem takdir ediyorlar hem garipsiyorlar. Küfretmeden, hakaret etmeden, devlete isyan etmeden bazı uygulamalardan duyduğum rahatsızlığı belirtmemin ne sakıncası olabilir ki? İnsanları anlamak çok zor. Sadede gelecek olursak mükemmeliyetçilik şemamın zayıflamasından -ki narsizmin iki temel şemasından birisidir- memnunum. Hayat bu şekilde daha güzel. “Felaketleştirme” huyumu aşamadım. Mesela dişim ağrıyınca dişimin çekilmek zorunda olduğunu zannediyorum ve elbette dişim çekilmiyor. Bazı işleri bazı gün ve vakitlerde yapma takıntım vardı, onu kısmen aştım. Evet, tırnakları pazar günü yerine cumartesi günü kesince ölünmüyormuş, bizzat tecrübe ettim. Ancak halen hafta içi yemek yapamıyor ve evi temizleyemiyorum, ikisinin de hafta sonuna ait işler olduğunu düşünüyorum. “Ya hep ya hiççilik” huyundan kurtulduğumu zannediyorum. Mesela o gün kendime dört saat kitap okuma hedefi koymuşsam ancak üç saat elli dakika okuyabilmişsem sinirden küplere biniyor, kendimi başarısız sayardım. Ben neden kendime bu kadar eziyet ediyormuşum ki? Ya kaza yaparsam, ya eşyalarım bozulursa, ya dişim ağrırsa gibi takıntılarım vardı, bunları yaşayarak aştım. İki sene önce bir arabaya 80 km/s hızla çarptım; ikimizin de aracı pert oldu. Birkaç ay önce evimin elektrik devreleri kısa devre yaptı hem bilgisayarımın hem telefonumun şarj aleti yandı. Bu hafta sonumu da diş ağrısıyla geçirdim, insanın bir uzvu ağrıyarak da birçok işi halledebileceğini yaşayarak tecrübe etmiş oldum. İnşallah geriye kalan takıntılarımı yaşamaya gerek kalmadan aşabilirim. Velhasıl eşcinsellik zayıfladıkça başka rahatsızlıklar da çözülüyor, başka rahatsızlıklar çözüldükçe eşcinsellik de zayıflıyor. Ama maalesef bu denklemin tersi de doğru: Eşcinsellik kuvvetlendikçe başka rahatsızlıklar da kökleşiyor, başka rahatsızlıklar kökleştikçe eşcinsellik de kuvvetleniyor.
04/03/2024
İki gün önce sabah 7:30’da babam aradı. “Bu saatte hayırdır inşallah!” diye düşünerek telefonu korkuyla açtım. Ses tonunun sakinliğinden ötürü olağanüstü bir durum olmadığını anlayıp rahatladım. Bir buçuk saat sonra duruşmam olduğu için de acele ediyordum. Hal hatır sorduktan sonra ağzındaki baklayı çıkarttı. Kardeşimin oturduğu binada bir ev satılıkmış, onu bana almak istiyormuş. Şimdilik ev sahibi olmayı düşünmediğimi, bir süre eşyalı 1+1 kiralık bir evde yaşayacağımı söyleyip teklifini reddettim. Ben bunu deyince komşumuzun Adana’da 1+1 boş evi olduğunu, istersem ona yerleşebileceğimi söyledi. Bu teklifini de reddettim. Sonra bana Kuveyt Türk’ün ilk evini alanlara kampanya düzenlediğini, ben de Kuveyt Türk müşterisi olduğumdan evi benim üzerime almak istediğini söyledi. Bu teklifini de reddettim. Hiç üstelemeden “Peki” deyip telefonu kapattı. Peki ben gerizekalı mıyım da çoğu kişinin bir ömür boyu peşinde koştuğu bir imkanı tek hamlede elimin tersiyle itiverdim? Gerizekalı olduğumu zannetmiyorum sadece narsistik kişilik bozukluğu olan insanları çok iyi tanıyorum. Onların zihin yapıları çok farklıdır. Erişkin bir insan gibi değil beş yaşındaki bir çocuk gibi düşünürler. İyilik yaptıkları insanları köleleri olarak görürler. 5 yaşındaki bir çocuk eğer oyuncaklarını topladıysa her istediğini yapmaya hakkı olduğunu düşünür değil mi? Narsistler de benzer şekilde düşünür. Geçen sene bu vakitlerde şu an içinde yaşamakta olduğum ve bir sene boyunca birçok sıkıntı çektiğim bu kötü eve beni “geçici bir süre” kalacağım gerekçesiyle yerleştirdi. Elbette ona karşı çıkmasını bilirdim ancak ertesi gün göreve başlamam gerektiğinden ve her şeyi aceleye getirerek tüm algılarımı alt üst ettiğinden karşı çıkamadım. Planı belliydi: Hem onu terk ettiğim için benden intikamını almış olacaktı hem de kötü bir kiracılık tecrübesinin sonunda kendimi onun satın aldığı eve atacak böylece tekrardan onun hükmü altına girmiş olacaktım. Onun plansız hiçbir adımı yoktur, on sene sonrasının dahi hesabını yapar. Ben onun teklifini reddederek onun planını bozmuş oldum. Hem onun satın aldığı eve yerleşmenin terapi sürecini kötü etkileyeceğinin de farkındayım. Bu kadar aşama kat etmişken geriye dönemem.
Babama karşı öfkeli değilim. Terapinin bir aşamasında ona karşı öfke doluydum ancak geçti. İlerleyebilmek için öfke bağından da kurtulmak gerekiyor. O şimdi benim için benden fiziki olarak yüz kilometre uzakta yaşayan, kendisine karşı bazı hak ve sorumluluklarımın bulunduğu bir ebeveynden ibaret.
05/03/2024
Birkaç gündür farklı olaylar yaşıyorum. Fazla sosyallik yaşamamama rağmen eşcinsel eğilimlerim kuvvetlenmiyor aksine zayıflıyor. Okulda veyahut iş yerinde yaşadığım ufak ama kaliteli sosyallikler benim için yeterli oluyor. Mastürbasyon yaparken hayal ettiğim kadınlara yine hayalen çok sadistçe davranmaya başladım, onları sadece bedenden ibaret görüyorum. Gün içinde canım sıkılırsa aklıma bir kadınla cinsellik yaşadığım hayali geliyor. Canım sıkkın değilken de aklıma kadın cinselliği gelebiliyor ve hafifçe erekte olabiliyorum. Ergenlik öncesi dönemde aklıma erkek hayali geldikçe heyecanlanır, hafifçe erekte olurdum. Aynı süreci tersinden yaşıyorum. Ergenliğe yeni girmiş, kadın cinselliğini yeni keşfeden on iki yaşındaki bir erkek çocuğu gibi hissediyorum kendimi. İnançlı olmasam her gün farklı bir kadınla beraber olma yoluna gidebilirdim. İlgi alanıma girebilecek erkeklere rastladığımda sadece biraz heyecanlanıyorum ama bu heyecandan rahatsız olmuyorum çünkü birkaç saniye sonra geçiyor ve heyecanın cinsel isteğe dönüşmemesinden ötürü mutlu oluyorum. O tatsız hissi de yaşamıyorum. Bazen içimden bazı kadınlara karşı adım atmak geliyor sonra kendimi geri çekiyorum. Eğer bu hislerim bir süre daha devam ederse ve tipik bir eşcinsel davranışı olan iyi çocuk rolüne girme halini yaşamıyorsam durgunluk aşamasından başka bir aşamaya geçmiş olacağım. Terapi süreci engebeli bir koşu parkuruna benziyor, sürecin her aşaması krizlerle dolu ve eğer kriz sağ salim bir şekilde atlatılabilirse kriz hâli gerçek hayatta olduğu gibi ilerlemeyle sonuçlanıyor.
Galiba kadın üzerinde tam hakimiyet kuracağıma inanınca bazı değişimler başladı. Erkek üzerinde hiçbir zaman bu kadar yüksek bir hakimiyet duygusu hissetmemiştim. Çünkü iki tarafta da kılıç varsa her zaman için savaş çıkması ve savaşın sonucunda yenilme ihtimali mevcuttur. Benim şimdiki hislerimi bir arkadaşım kendisi yaşıyormuş gibi anlatsa onun ya gizli eşcinsel olduğuna veyahut eşcinsel eğilimleri olan bir düzcinsel olduğuna hükmederdim. Zaten erkeklik dediğimiz kavram kadınla duygusal bağ kurma yeteneğinden ibaret değil mi? Kadınla duygusal bağ kuramayan erkeğin erkekliği eksik geliyor bana. Yine Zahid Efendi’nin: “Bir kadını idare edemeyene ben erkek mi derim!” sözüne geliyoruz. Babama bakacak olursan haşin, sert, öfkeli, dediğim dedik, baskın, güçlü bir erkek. Ama annemle duygusal bağ kuramıyor. Neden? Çünkü erkekliği eksik. Çünkü erkeklik kırıp dökmekten ve cinsellikten ibaret değil. Eğer mesele cinsellik yaşamaksa birçok eşcinsel erkek sırf denemek için bile olsa kadınlarla cinsel ilişki yaşıyor ancak bu yaşantılar onları erkekleştirmiyor çünkü duygusal bağ kurulmuyor. Bana, “Baban seni duygusal olarak hiç beslememiş.” demiştiniz. Kendisinde yokmuş ki beni beslesin.
07/03/2024
Erkeklere karşı o tatsız hissi artık nadiren yaşıyorum. Hayatım bir düzen içinde devam ediyor. “Her gün muhakkak biriyle buluşmalıyım!” takıntısını aşmak bana iyi geldi. İşten eve geldikten sonra biraz dinleniyor, ardından akşam yemeğini yiyor, daha sonra da yürüyüşe çıkıyorum. Yürüyüş sona erip eve dönünce bilgisayarın başına oturup yazı yazıyorum. Yazmaktan yorulunca biraz müzik dinleyip ardından uyuyorum. Hafta sonlarını ev işi yaparak ve dinlenerek geçiriyorum. Fazla geç yatıp gündüzleri uykusuz kalmaktan başka bir sorunum yok. Bugün bir kira sözleşmesi imzaladım, inşallah en kısa zamanda başka bir eve taşınacağım. Hayat akışında devam ediyor. “Görelim âyîne-i devrân ne sûret gösterir”