Gönderen Konu: BABA  (Okunma sayısı 1399 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
BABA
« : 30 Kasım 2022, 10:50:29 öö »
BABA

baba dediğin adam
havalar buz kestiğinde
kara kışlarda
fakirliğin gözü kör olsun
ceketsiz kalsa da
evlatlarına sıcaklık aşılayan adamdır

baba dediğin adam
eşkiyanın saltanatında
alnının terinden namusundan
derdinden kederinden çilesinden
darağacında ipe götürülse
celladını idam eden adamdır

26 Kasım 2022
22:15
İstanbul

Ferhat Sarı

  • Newbie
  • *
  • İleti: 6
    • Profili Görüntüle
Babanızla olan ilişkim (çocukluk dönemi)
« Yanıtla #1 : 15 Aralık 2022, 11:18:42 öö »
Babamı ilk hatırladığım kadarıyla 2.5 yaşındaydım. Ve geçici olarak bir evde yaşıyorduk. Bir gün komşunun kümesinden bir tavuk yumurtası aşırıp babama getirmişim, babam da yumurtayı elinden alarak bana bir Osmanlı tokadı atmış ve yere yapışmışım. Yumurtayı orada bizi izleyen komşuya vermeye gitmiş ve o yaşlı adam babama vicdansız nasıl el kadar bebeğe vurursun? Ben zaten onun yumurtayı aldığını gördüm ve göz yummuştum, senin bu yaptığın iş mi böyle bak çocuğu ne hale soktun demiş. Bu tokadın ardından Ben  3 gün boyunca hasta olmuşum, babam da bu halime üzülüp pişman olmuş. Hatırladığım en eski hatıra O gün o evden taşınırken babamın dışarıda telaşlı bir hâlde traktörü kullanan kişiye geri geri yanaşma manevrasında seslenmesi ve o esnada romörkün pencereye dayanarak camı kırmasıyla babamın sinirlendiğini ve traktörü kullanan kişiyle münakaşaya girdiğini hatırlıyorum. Babam bağırıyor ve etrafa dehşet ve korku saçıyordu.
İkinci anı olarak 3 yaşındayken babamın evimizi inşaa edenlerle beraber çalıştığını ve bir keresinde beni kucaklayıp evin temelini gösterdiğini hatırlıyorum. Temel çok derindi sanırım bir metreden fazlaydı. O an temele düşmekten ürkmüştüm.
Üçüncü olarak evin duvarlarının yükseldiğini ve tavan yapıldığını ve kendimi tavanın üzerine olduğunu ve babamı orada da gördüğümü hatırlıyorum. Yani bu kişinin babam olduğunu biliyordum. Ve o düşmemden korktuğu için beni uyarıyordu. 
Dördüncü hatırada ise 4 ve yaşında olduğumu düşünüyorum. Bir kış günüydü ve bir metreden fazla kar vardı. İçerisi çok sıcaktı soba çok ısıtıyordu ve kıyafetlerimi çıkarıp çırılçıplak kaldığımı hatırlıyorum, annem ve babam giydiriyor biraz vakit geçtikten sonra tekrar çıkarıyordum, ve kıyafetlerimi giymem isteniyordu. Giymiyordum ve oyun oynamak istiyordum o an babam haydi sırtıma bin dedi ben de bunun bir oyun olduğunu düşündüm ama babam beni alıp buz gibi karın üzerine yalınayak ve çırılçıplak bir hâlde bıraktı ve nasıl oğlum böyle iyimi diyordu bense bunun da bir oyunun parçası olduğunu düşünüyor ve anın keyfini yaşıyordum. Sonradan babamdan öğrendiğim bir rivayete göre babam üzerimi çıkarmamdan çok sıkılmış ve bir gün yine beni sırtına alıp köylülerin çayır dediği yere götürüp bir metre karın üzerinde bırakıp eve doğru dönmüş gidiyormuş yaklaşık 25 metre gittikten sonra arkasına bakmış ve o an ben şunu demişim. "Baba Ben nereye gideyim?"
Yani babamın beni terk ettiğini daha o yaşta anlamışım. Bu arada babam o yıllarda bir kaç ay diğer illerde hamallık ve recberlik işinde çalışıyormuş, öyle sanıyorum ki babam belki 6 ay belki de daha fazla evde yok gibiydi. Beş ve altı yaşına geldiğimde ise babam bana annemi işaret ederek bu kadın senin annen değil benim bir eşim daha vardı adı Safinaz dı o öldü sen O'nun oğlusun. (Gerçekte böyle bir şey yoktur)
Sanırım babam anneme olan aşırı bağımlılığımdan dolayı, kim bilir belki de ondan kopmam için böyle bir yalana başvururdu. Bazen de seni bulduk sen bizim oğlumuz değilsin derdi.
Sonra şöyle bir şey derdi. Seni şu gelen seyyar satıcıya satacağım. Ben bunu duyduktan sonra gidip annemin çeyiz sandığına saklamnıştım. Sanırım bu bir kaç kez oldu.
7 yaşındayken bir gün babamla üzüm bağımıza gitmiştik ilkbahar aylarıydı üzümleri budadı ve bende budanan dalları bir araya topladım daha sonra bu budamış olduğumuz dalları babamla birlikte eşeğe yüklemeye başladık , babam sürekli kendisine yardım etmemi istiyordu ama benim gücüm ne eşeği tutmaya yetiyordu ne de istiflenmiş o dalları kaldırıp semere bağlayabilirdim. Babam çok güçlüydü, pazıları çok çalıştığından dolayı kaslıydı. Yedi yaşındaki dünyam henüz çok küçüktü ve babamı güçlü yeşil gözlü, saç sitili ve simasından dolayı televizyonda gördüğüm Cüneyt Arkın'a benzetiyordum. O an merakla Baba, Cüneyt Arkın bize Akraba geliyor mu diye sordum. Babamın ne cevap verdiğini şuan hatırlamıyorum ama böyle bir babam olduğu için kendimi şanslı görüyordum. O zamanlar Babam çok konuşmuyor ve işine odaklanıyordu. Benimle çok yakından ilgilenemiyordu. O zamanlar Benden başka 3 çocuğu daha vardı. Ve onlar daha nazlıydı. Hele ki küçük oğlu onun gözbebeği idi. Bütün kızı annesinin adı olduğu için ona ayrı bir sevgi ve ayrıcalık gösterirdi. Ne zaman ablamla tartışıp kavga etsek haksız kabul edilen ve sonunda dayak yiyen ben olurdum. Küçük oğlunu ise benden daha çok sevdiğini sürekli söyler o benim oğlum,  Ferhat ise annesinin oğlu derdi. Evde herhangi bir elektronik eşya bozulsun bunun sebebi ben mişim gibi potansiyel olarak suçlu bulunurdum. Şunu kabul ediyorum ki dikiş makinasının ayarları ile ben uğraşırdım bunu merakımdan yapardım ve neticede bozulurdu. Fakat bir daha makineye el sürmemek ile cezalandırılmak belki de bir yeteneğin önüne geçmek oldu. 8 ve 9 yaşında iken de babamla pek baba oğul ilişkisi kurabilmiş sayılmayız. Sürekli sinirli bir baba, sağda solda herkesle kavga edip eve gelen küfürbaz bir baba, akşam olunca sürekli haber izleyen bir baba. Okul dönemi genelde soğuk havalara denk geldiği için sonbahar kış ve ilkbahar mevsiminde köy evlerinde sobanın yandığı odada yaşanır. O odada yemek yenir,  herkes o odada uyur. Televizyon açık oldukça asla dikkatimi verip ders çalışamazdım. Gece ise annem ve babamın cinsel beraberliklerinin seslerini duymak utanç, tiksinti ve korku karışık bir his verirdi. Babam cinsel ilişkide çoğunlukla anneme acı çektirirdi. Sanki annem istemediği hâlde onunla beraber olurdu. Nedense o yaşlarda sofranın başında babam beni azarlar veya bir nedenden dolayı bana vurudu. Belki de kardeşlerim arasında itişme kakışma olurdu veyahut da sofradayken osururdum. Babamın kızması, vurması veya kovmasıyla sofradan kalkar ya annemin yada sobanın arkasına saklanır boynumu eğip küsüp ya ağlardım yada somurturdum. Annem bana merhamet eder ve yiyecek içecek bir şeyler verirdi ve teselli ederdi. Bu durumun tek bana yapılması beni oldukça küçük düşürür ve incitirdi.  Neden başkalarının babaları böyle yapmıyordu? Benim babam artık Cüneyt Arkın'a benzemiyordu bilakis Erol Taş'a benziyordu.
Bir seferinde 8-9 yaş arasında ablamla kavga ettiğimde babam beni tuvalete kitlemişti ve bunu da bir marifetmiş gibi başkalarına anlatıyordu. Bu ne biçim bir babaydı böyle insan 8-9 yaşındaki çocuğunu yaramazlık yaptı diye pis kokan o köy tuvaletine kitler mi? Hadi diyelim bunu sinirden yaptı peki bunu iyi bir şey yapmış gibi başkalarına övünerek anlatmak ta neyin kafası?  Köyümüzde ve ilimizde bunun başka bir örneği olduğunu sanmıyorum. Üçüncü sınıfta tam 9 yaşındaydım ve okul genelindeki bütün öğrencileri hatta dördüncü ve beşinci sınıfa giden bütün öğrencileri eleyip okul birincisi olmuştum ama ne yazık ki benimle övünmesi gereken babam gurbetteydi ve bu başarımdan uzun yıllar haberdar olmadı. Bütün öğrenciler kıskançlık krizine girdi ve sanırım o zaman bana nazar değdi. Sonra dersler kötüye gitti. Eğer bu başarım babam tarafından takdir edilseydi sanırım başarının devam gelirdi. Babam sürekli beni azarlıyor, tehdit ediyor, dövüyor, sövüyor ve korkutuyordu. 10 yaşına geldiğimde kardeşim de 6 yaşını doldurmuştu o sene sünnet düğünümüz oldu. Düğün günü akşam karanlığında bir adam gördüm ve onu korku filminde izlediğim çocuk kaçıran adama benzettim. Çok korktum ve farkında olmadan dizlerim yere düşmüştü, tam beni yakalamak isterken bir güç beni ayağa kaldırdı ve anaaa diye bağırarak düğünü yarıp içeri kaçtım. Babam çok sinirlenmişti silahı alıp mermileri arka arkaya boşattı ve kim oğlumu korkuttu diye ağzına ne küfür geldiyse saydı. Ben ise yarım saatten fazla lal olmuş konuşamıyordum. Davul zurna durmuş ve herkes ne olduğunu anlamak için yanıma geliyordu. Mehmet amcam ve teyzem annemle birlikte beni teselli etmeye çalıştı ve dilimin çözülmesi için bazı cahiller bana bira içirdi. Kimisi şeker kimisi çerez kimisi oyuncak vererek beni sakinleştirmeye uğraştı. Ortam biraz dağılınca dilim de çözülmeye başladı ve kunuşmaya başladım. Gördüklerimi anlattım ama kimse inanmadı. Önce uzaktan hasan amcamı gördüm yavaş yavaş geliyordu, amca burada ne yapıyorsun gel bizim kapıda düğün var düğüne gidelim dedim. Biraz daha yakınlaşınca bütün kılık kıyafet ve tip değişti ve üztü başı yırtık kafasının ortası kel ama yanlardan ve arkadan uzun kıvırcık saçları olan bir elinde altın dolusu siyah kadın çantası diğer elinde peşinde gelen köpeğin yal tenekesi. Ve bir an beni yakalayıp kaçıracakken, o güç beni geri itti ve yere çökmüş dizlerim,  mucizeyle ayağa kalkıp kaçtığımı anlattım. Neyse aradan iki gün sonra sünnet olduk ve kuzenlerimiz bize para taktı ama babam bütün paraları elimizden aldı babamdan 10 TL yi iki beşlik yapmasını istedim biri kardeşimin diğeri benim olacaktı, onu bile yapmadığı gibi bunu istemem çok ayıp bir şeymiş gibi oradakilere sözlü olarak ifade etti hem de bunu kendine has bir davranışla yaptı. Yakınma, mızmızlanma, söylenme, gibi o bunu sürekli yapıyor.
Devamı var...