Gönderen Konu: Aşktan sonra hiç birşey artık eskisi gibi olmayacak...  (Okunma sayısı 5958 defa)

gökhan

  • Newbie
  • *
  • İleti: 1
    • Profili Görüntüle
1.  Sahne   
Ev (İç-Gece)   

(Görüntü açılır ve yeşil bir takvim belirir.  Üzerinde 20 Nisan 1996  yazar.  Yavaş yavaş kamera aşağıya iner ve bir dedeyle torunu konuşuyordur.  Dede masanın üzerinde mesnevi okur ve yanında masanın üzerinde birkaç kitap vardır.(Marifetname, Futühat-ı Mekkiyye)
Çocuk dedesine sorular sorar dedesi cevaplar)
Dede:
  İşte evlat, bu okuduğum sayfada da Mevlana Hazretleri ilahi aşka değinmiş.
Çocuk:
 Dede onlar ne kadar güzel insanlarmış.  Bir gün bende onlar gibi olabilir miyim?
Dede:
Elbette evlat neden olmasın, tek yapman gereken, ne yapıyorsan yap sevgiyle, aşkla yap.  Nerde olursan ol ona kalbini aç ve sevdiğin herkesten onu daha çok sev.                           
                                                                 Çocuk:
Sen, annem ve babamdan bile mi ? (dedesi evet der gibi kafasını sallar.)
Dedeciğim söz veriyorum bende onlar gibi olacağım.
Dede:
 İNŞALLAH evlat İNŞALLAH. Niyet hayır akıbet hayır…

2.  Sahne
Mezarlık  (Dış-Gece)

Görüntü açılır.  Mezarın başında bekleyen bir genç.  Hava yağmurlu ve şiddetli rüzgar vardır.  Genç hüngür hüngür ağlar.  Mezarın 5 metre kadar yanındaki lambanın ışığı mezarı aydınlatıyordur.  Genç yakarışlar içersinde delice ağlıyor. Sitem ediyor.  Gökyüzünde şimşekler çakıyor.
Salih:
 (Ağlayarak ve mırıldanarak) Neden! neden! neden bu kadar erken, hani kurduğumuz hayaller, hani verilen sözler, keşke bende senle gelebilseydim. Keşke o kamyon beni de sürükleyip, yollara sürme etseydi de yeter ki seninle olsaydım.
(Diz çöker mezara mırıldanır.)
Ahh gül güzelim  ahh  ahhh!!!.(bayılır)

3.  Sahne
Aynalı dedenin evi (İç-Gün)     

(Görüntü açılır, genç gözlerini açar,  buğulu görünen gözleriyle odanın etrafına bakar.  Nerde olduğunu bilmez bir şekilde etrafına bakınır.  Eski bir odadadır. Odada bir maşınga soba, iki çekyat ve kitaplar vardır.  Kalkmaya yeltenir ve doğrulur.  Odanın kapısı açılır ve içeriye yaşlı, beyaz sakallı, elinde kazma kürek olan bir amca girer.  Sakalları o kadar beyazdır hiç siyah yoktur.  Konuşmaya başlarlar ve aralarında bir sıcaklık peyda olur.)

Aynalı dede:
(Gülümseyerek) Uyandın mı evlat?
Salih:
Nerdeyim ben?  Siz kimsiniz?
Aynalı dede:
Merak etme evlat emin ellerdesin.  Dün gece bir mezar başında baygın halde buldum seni.
Salih:
Bayılmışım demek!
Aynalı dede:
Seni bir mezarlıkta gece saati bayıltan şey nedir evlat?  Kimin mezarıydı o bayıldığın?
Salih:
O benim yıllardır sevdiğim kızın mezarıydı.  Yakın bir zamanda kendisini kaybettim.  Dünde onun için gelmiştim.
Aynalı dede:
ALLAH rahmet eylesin.  Ee ne yapacaksın evlat gideceğimiz yer hep orası
( hüzünlü bir ah çekerek)
Aynalı dede:
 Senin sevdiğin kızın ismi Meryem mi yoksa? ( Elindeki resmi göstererek) Bu mu?
Salıh:
 Evet ama sen bunu nerden biliyorsun ki? Bu resim sende ne arıyor?
Aynalı dede:
Şu arkanda gördüğün dosyalara yapıştırmak için aldım.
Salih:
Niçin?
Aynalı dede:
Ben  yıllardır bunu yaparım.  Ölen insanların işlerini resimlerini ve nasıl öldüklerini yazarım bir deftere.  Bunlardan bir koleksiyon yaparım.  Bu koleksiyona bakan insanlar görsün ki buraya kimler gelip yattı.  Ne insanlar dünyadan bir yıldız gibi kaydı.  Gençler, yaşlılar, zenginler, yoksullar bir sürü…
Salih:
İlginç bir koleksiyon!
Aynalı dede:
Evlat hadi gel yemek yiyelim.  Bu arada senin ismin nedir?
Salih:
Benim ismim Salih, tarih öğretmeniyim…
Salih:
Peki senin ismin nedir amca?
Aynalı dede:
Bana aynalı dede derler.  Yıllardır bu mezarlıkta bekçilik yaparım . Çoluğum çocuğum yok hanımımda seneler önce vefat etti.
Salih:
Peki neden Aynalı dede diyorlar ki?
Aynalı dede:
İnsanın en korktuğu şey de, en sevdiği şey de aynalardır.  Ondan olsa gerek (tebessüm ederek) hadi kahvaltı yapalım…


4.  Sahne
Aynalı dedenin kapısının önü  (Dış-Gün)                   

(Kapı ağzındadırlar.  Salih’in arkasında bir sürü mezar görülmektedir.  Kamera Aynalı dede’nin arkasından bakmaktadır.)
Salih:
Aynalı dedem çok teşekkür ederim.  Yaptıklarından ve yardımlarından dolayı ALLAH razı olsun.

Aynalı dede:
Ne demek. Biz, bize düşeni yaptık kim olsa aynısını yapardı.  Evlat yine beklerim (vedalaşırlar ve el sallayarak ayrılırlar.)


5.  Sahne
Ev, Salih’in odası (İç-Gece)                       

( Bir oda gözükür perdeleri kapalı, oda iç karartıcıdır.  Salih bir masa üzerine oturmuş, elindeki Meryem’in resmine bakıp ağlar.  Odanın kapısı çalar.  Salih hemen gözyaşlarını siler ve önündeki kitabı açarak okumaya başlar.)

Salih:
Gir…
Seher hanım:
Hala yatmadın mı oğlum? Geç oldu yatsana.
Salih:
Yatacağım şimdi anneciğim, biraz kitap okuyayım.
Seher hanım:
Dün nerede olduğunu hala söylemedin.  Söyle bakalım dün neredeydin?  Ama bu sefer geçiştirmek yok.
Salih:
Yaa anne illa öğreneceksin öyle mi? Peki tamam tamam yoksa senin sorularından kurtulamayacağım.  Dün bir amcanın yanında kaldım konuşurken gece geç olmuş.  Sonrada orada yattım.
Seher hanım:
Kim bu? Hiç daha önce bahsetmemiştin?
Salih:
Sen tanımazsın anne.  Ama çok iyi birisi!
Seher hanım:
İyi o zaman öyle olsun bakalım.  Hadi ben yatıyorum ALLAH rahatlık versin sana…
Salih:
Sana da anneciğim.
6.  Sahne
Mezarlık (Dış-Gün)

Bir mezarlık görünür.  Mezarlık duvarının yanında Salih elinde paketlerle geliyordur.  Karşısına üstü başı yırtık, yoksul bir adam çıkar Salih’e yaklaşarak)

Dilenci:
 ALLAH rızası için bir ekmek parası.
Salih:
Adama dönerek “gençsin çalışsana kardeşim” der. Hem ALLAH cömerttir neden ondan istemiyorsun.
(Dilenci, yanından geçen Salih’in arkasından hafifçe yüksek sesle konuşur.  Salih arkasını döner.)
Dilenci:
Sen kendi merhametini sorgulamıyorsun da, onun cömertliğiyle mi nefsini kandırıyorsun.  Biz ondan bize bir yardımcı göndermesini diledik ne yazık ki bu sen değilmişsin.  Baksana cebinde ki üç kuruş dünyalıktan bile ayrılmaya niyetin yok. ( yüzü bir an tebessüm eder.)
(Salih bir şey demez.  Bir an düşünür sonra önüne dönerek yoluna devam eder. Biraz yürüdükten sonra kendi kendine dilencinin sözlerine hak verir ve geri döner.)
Salih:
Demin yaptığım saygısızlıktan ötürü özür dilerim.  Sizi kırmak veya incitmek istemezdim.
Dilenci:
Önemli değil olur böyle şeyler kimler neler demedi ki sen yine iyisin.  (biraz hüzünlü, biraz tebessüm ederek...)
Salih:
Eğer kabul edersen bu elimdeki giysi ve yiyecekleri sana vermek istiyorum aciz bir hediyem olarak kabul edersin.
Dilenci:
Sağolasın (mahçup bir ifadeyle). ALLAH seni nefsine bırakmasın… Gönlün aşka mekân nefsinde zindanlarda duman olsun...

Salih:
 Amin.  ( Biraz mahcup ifadeyle)

7.  Sahne
 Mezarlık girişi (İç- Gün)

(Salih mezarlıktan içeri girer ve Aynalı dedenin evine doğru yürümeye başlar.  İçi huzurludur, yaptığı hareketten memnun olmuştur.  Meryem’in mezarının önünden geçerken birde bakar ki Meryem’in mezarının üstü rengarenk çiçeklerle doludur.  Aklına Aynalı dede gelir ve tebessüm eder. Sonra tam eve yaklaşmışken bir an durur eyvah der.
Salih:
Şimdi Aynalı dedeye ne götüreceğim ben? Bir şey götürmesem ayıp olur.  (İçses: Diye düşünür, o anda bir ses gelir mezarlığın ortasından)
 
Aynalı dede:
 Hoş geldin evlat, sefa verdin geç otur geliyorum ben…
Salih:
Hoş bulduk dedem hoş bulduk.
(Salih önündeki kapısı açık kulübeden içeri girer, sağ taraftaki odaya girer ve çekyata oturur.  Kendi kendine şimdi ne yapacağım acaba diye düşünür (İç ses), ayıp oldu diye hayıflanır.  Tam bu sırada Aynalı dede içeri girer.)
                                                         Aynalı dede:
 Selamünaleyküm evlat.  Hoş geldin sefa verdin.
                                                         Salih:
Aleykümselam, hoş bulduk dedeciğim nasılsın.  Bir ziyaretine geleyim dedim.  O gün yeterince teşekkür edememiştim.
                                                         Aynalı dede:
Dur ben çay koyayım, şimdi demlemiştim içeriz karşılıklı sıcak sıcak.
                                                         Salih:
Zahmet etme dedem.
                                                         Aynalı dede:
 Ne zahmeti  evlat.  Misafire ikram bize şeref verir.
(Salih odaya tekrar bakar.  Odada bir sürü kitap vardır.  Sonra duvarda asılı olan ney’e gözü takılır ona bakmak için ayağa kalkar.)
                                                         Aynalı dede:
Üflemesini bilir misin?
Salih:
Hayır, bilmem ama küçükken dedem üflerdi, sesi çok hoşuma giderdi.
Aynalı dede:
Buyur gel çaylar soğumasın evlat…
(Salih oturur.)
Salih:
Çiçekler için çok teşekkür ederim.  Sizin yaptığınız iyilikler karşısında çok mahcup durumda kalıyorum.  Hiç zahmet etmeseydiniz çok yorulmuşunuzdur onları dikene kadar.
Aynalı dede:
(tebessüm eder) ilk gördüğümüzde sana kanımız ısındı.  Çok temiz bir genç olduğun yüzünden belli.  Sen çok seviyorum diyince bizde elimizden geleni yaptık.  Seni mutlu edebildiysek ne mutlu bize.
Salih:
Estağfurullah dedem ne demek.  Ama senin yorulmana da gönlümüz razı gelmez.
Aynalı dede:
Evlat biz seni sevdiğimizi sana kanımızın ısındığını söyledik.  Biz sevdiğimizin sevdiklerini de severiz.
Salih:
Ama beni de yeni tanıyorsunuz. Belki o kadar iyi birisi değilimdir.
Aynalı dede:
 (tebessüm ederek)  Sende bizim sevdiğimizin sevdiğisin.
Salih:
 Nasıl yani?
Aynalı dede:
ALLAH kullarını o kadar çok sever ki onlara karşı hep merhamet nazarıyla bakar, onlara yaptıklarından vazgeçmeleri ve tövbe etmeleri için zaman tanır.
Salih:
(gülümser) Galiba anladım.
(Salih kitapların bulunduğu eski dolapta ki Tû megû bedân şehbâr nîst

Bâ kerîmân kârhâ-yı düşvâr nîst  beyitini görür.)
Salih:
Bu beyit nedir dede?
Aynalı dede:
Eskiden Mesnevi derslerine bu beyit okunarak başlanması âdeti varmış. Beyit, Mesnevi-i Şerifin 219. beytidir.  Çok müjdeleyici ve çok ümit verici bir beyittir.
Salih:
 Anlamı ne peki?
Aynalı dede:
 “O şahın huzuruna çıkmak için bize izin verilmemiştir deme.  Çünkü kerim olanlarla, ikram sahibi olanlarla iş yapıp kâr elde etmek zor değildir.” Anlamına gelmektedir evlat.
Salih:
Çok güzel, bir beyit.  Bugünde buraya gelmeden önce rabbimin ne kadar cömert olduğunu anladım ve benim o cömertliğin arkasına nasıl saklandığımı ve nefis gözlükleriyle baktığımı anladım.  Buda bize ders oldu. ( tebessüm eder)
Aynalı dede:
Ee evlat şimdi nasılsın, biraz biraz alışabildin mi ?
Salih:
 Ah be dedem bir bilsem içimde bir kor yanar.  Aşk ateşi ağlatır her gece. Alışmak ne kelime her gece onu düşünüyorum.
Aynalı dede:
 (gülümser) Demek ki aşktaki kuyun bu kadar derin...
Salih:
Sen ne diyorsun dedem aşkı gel de bana sor.  Kimse benim kadar aşkın ızdırabını çekmiş olamaz.  Meryem’in benim üzerimde bıraktığı iz bu güne kadar kimsede var mı bir baksana?
Aynalı dede:
Bu kadar iddialısın demek ki iyi o zaman, şimdi eline bir kürek ve kazma al ve benimle gel.
Salih:
(Şaşırır ve  Aynalı dedenin peşinden gider.  Dış kapının arkasındaki kazma ve küreği alır.)

8.  Sahne
 Mezarlık-Meryem’in mezarı  (İç-Gün)
Aynalı dede ve Salih, Meryem’in mezarının başına gelirler.  Salih’in elinde kazma ve kürek vardır.)
Aynalı dede:
Hadi ne duruyorsun kazsana!
Salih:
(Hayretle bakar) Anlamadım.
Aynalı dede:
Bunda anlamayacak bir şey yok evlat.  Mezarı kazacaksın!
Salih:
(Hayreti daha da artar ve ifadesi bunu gizleyemez.) Yine anlamadım galiba!
Aynalı dede:
Mezarı kazacaksın ve içine gireceksin bende senin üzerini toprakla örteceğim sende orada kalacaksın artık.
Salih:
 Ama dedem nefes alamam ve ölürüm.  Hem bu hal beni ürkütür!
Aynalı dede:
Evlat hem aşkı yaşadığını söylüyorsun, hem de en ufak derdi dağlara benzetiyorsun.  Sen Meryem’e aşık olduğunu iddia ettiğin halde onun uğruna ölümü göze alıp mezara dahi giremiyorsun.  Onun cansız bedeninden dahi ürküyor ve toprağın altında nefessiz kalmanın vereceği acı ve korkuyu hayal dahi edemiyorsun.  Peki soruyorum sen böyle mi aşkın bütün çilelerini çektin ve bütün ızdıraplara göğüs gerdin.  Sonuçta bunların sonunda bu kadar zahmete karşı sevdiğinin yanında olacaksın hem neden dert olsun ki hatta büyük bir ödül bu senin için.
Salih:
 (Başını eğer ve susar.)


9.  Sahne
Evin İçi (İç-Gece)
Zil sesi duyulur ve görüntü açılır bir kapı gözükür, Seher hanım kapıyı açar, Salih içeri girer.
Salih:
Selamün aleyküm.
Seher hanım:
Aleyküm selam oğlum hoş geldin, nerelerdeydin yemeği yedik çoktan istersen sana yemek hazırlayayım.
Salih:
 Yok anne karnım aç değil.  Dışarıda yedim ben…
(Salih  odasına doğru yürür ve odasına girer.  Çalışma masasınına oturur ve o günü değerlendiriyordur.  Aynalı dede onu çok etkilemiştir.  Kafasını yaslar masaya sonra başını ovalar.  Bir bakar ki masanın üzerinde Mevlana’nın  mesnevisi duruyor.  Bir anda gözleri açılır, şaşırır.  Hayret eder.  Kalkar oturma odasına gider.)
Salih:
 Anne odamda masamın üzerinde mesnevi-i şerif var.  Bu kitap nereden çıktı?
Seher hanım:
Ben koydum.  Bugün  kapıya bir genç geldi.  Mesnevi-i şerif satıyormuş.  Alır mısınız dedi ilk önce almayacaktım, sonra alayım dedim.  Aldıktan sonrada senin masanın üzerine koydum.
Salih:
 (yüzünde hayret ifadesi belirir.)


10.  Sahne
Süleymaniye cami avlusu (Dış-Gün)

(Ezan sesi duyulmaya başlar, hava hafif karanlıktır, gün yeni ağarıyordur.  Salih görünür ve Süleymaniye camisinin avlusundan içeri girer.  Caminin iç kapısından girmek için ayakkabılarını çıkartırken eğilir.  Bu sırada 2 adet koltuk değneği gözüne takılır.  Kafasını hafifçe kaldırır ve bir bakar ki yaşlı bir amca camiye gelmiş.  Hemen amcaya yol verircesine önünü açar.  Camiye girer ve bir yere oturur.  Bu sırada ezan biter ve namaz başlar ve kılarlar.  Salih cami çıkışında amcaya selam verir.)
Salih:
 Selamünaleyküm amca Allah kabul etsin.
Yaşlı amca:
Aleykümselam evlat amin ecma’in olsun inşallah...
Salih:
 Amca  yanlış anlama ama bişi soracağım.  Neden  dinimizde izin varken evde kılmadında bu kadar zahmete katlanıp  bu değneklerle camiye geldin yoruldun?
Yaşlı amca:
(tebessüm eder) Evlat sen hiç yemek yerken yoruldun mu ya da su içerken hatta uyurken?
Salih:
(kafası karışmış olduğu yüzünden anlaşılan Salih sorar.) Hayır da niçin böyle bir şey dediniz anlayamadım.
Yaşlı amca:
Evlat biz namaza kuru bir ibadet gibi değil, ALLAH’A yaklaşmak ve onu sevenlerle bir olmak için geliyoruz.  Biz yemek ve suyu tüketirken hiç zahmet çekmiyorsak, ALLAH ve onu sevenlerle birlikte olmaya  gelirken de hiç zahmet çekmeyiz.
Salih:
(doğrular nitelikte başını sallar.) Haklısın galiba amca yemek yerken hiç yorulmuyoruz aklımıza böyle bir duygu dahi gelmiyor.
Yaşlı amca:
Evlat susuzlar suyu nasıl yana yana arıyorsa, insanda rabbini öyle aramalı ve istekle sevmeli.  O istek belirince  rabbinin ona koşacağından şüphe etmemeli.
Salih :
Öyle amca, ben biraz zahiri tarafına takıldım herhalde.
Yaşlı amca:
Her şeyi akılla anlayamayız evlat, bir düşün ki bazen aklına peygamberimiz gelir.(s.a.v.) insanın içi öyle huzur ve aşkla dolar ki bunu kelimelerle ya da akılla açıklayamazsın.  Akıl çamura saplanmış eşek gibidir, çırpındıkça daha da batar. Onun için gönül gözü kesin gören gözdür onunla bakmayı öğrenmelisin.
Salih:
  Nasıl görebilirim ki?
Yaşlı amca:
Bu sorunun cevabıda gönlünde gizli evlat.  Hadi kendine iyi bak artık gitmeliyim.
(yaşlı amca koltuk değnekleriyle yavaş yavaş giderken Salih aklı karışmış bir şekilde arkasından bakar)

11.  Sahne
Ev, Salih’in odası  (İç- Gece)     
Salih bir odasındaki çalışma masasında elindeki mesneviyi okuyor.
Ve okurken de kahvesini yudumlar.

12. Sahne
Mezarlık- Aynalı dedenin evinin önü (Dış-Gün)   
(Aynalı dede kulübesinin önünde kitap okuyor.  Salih görünür mezarlığın kapısından, yaklaşır ve selam verir.)
Salih:
 Selamünaleyküm dedem nasılsın?
Aynalı dede:
 Aleykümselam evlat hamdolsun rabbimize.  Nasılsın bakalım?
Salih:
 İyiyim çok şükür.  Dedim görelim Aynalı dedemizi azıcık muhabbet edelim.
Aynalı dede:
 İyi yapmışın evlat gel otur şöyle ( Salih Aynalı dedenin yanına oturur.)
Salih:
Dede bugünlerde öyle kişilerle karşılaşıyor ve öyle şeyleri merak ediyorum ki aklım almıyor.  Merak ettiklerimin cevabı veya sonuçlarını heyecanla bekliyorum.
Aynalı dede:
 Neymiş bakalım o merak ettiklerin?
Salih:
Meryem’in ölümünden sonra kendimi çok yalnız hissediyorum.  Kendimi başka şeylere vermek ve oyalamak istiyorum ama hep yalnızım sanki, sanki  bir ben varım dünyada, arkadaşlarımla görüşmelerimi kestim, içimdeki acı farklılaşıyor. Bir yandan da bu acının çaresinin ALLAH’a sığınmak olduğunu düşünüyorum.    Çünkü dedem kalbini ona aç derdi.  Bense kendimi arada kalmış birisi gibi hissediyorum.  Bir yandan Meryem’in ölümü, bir yandan ona karşı yaptığım itaatsizlikler.  Offf offf (kafasını eğer ve başını ellerinin arasına alır.)

Aynalı dede:
Bak evlat bir gün Muhammed şüveymi hazretlerine  bir adam gelir bir kadına deli gibi aşıktır ve onunla evlenmek istediğini lakin, kadının ona hiç bakmadığını  hazrete gelir derdini anlatır.  Bu büyük veli ise adama bir tesbih verir ve sabahtan akşama kadar o kadının ismini zikretmesini ister.  Adam alır ve dediğini yapar kısa bir süre sonra kadın birilerini yollar evlenmek istediğine dair. Adam şaşırır ve reddeder.  Yakınındakiler neden böyle bir şey yaptığını sorduklarında adam ben böyle bir halde isteyerek sevdiğim bir kadına ulaşabiliyorsam neden rabbimin adını anıp ona ulaşmayayım der ve büyük aşıklardan olur.
Salih:
Anladım galiba… Bende küçükken hep onlar gibi olmak istemişimdir.  Onların insan sevgisi, ahlakı, çoçukları sevmeleri, tevazuları beni hep cezb etmiştir.

Aynalı dede:
Evlat karar ver.  Senin ki aşk değil sadece sevgi, aşk ise bir yere kadar karşılıksız sevmek sonra da ondan karşılık görmektir.  O ne güzel rabtır ki kendine yaklaşana kendisi koşar.  Her insan hayata bir mana verir.  Bir insanın hayata verdiği anlam bitmişse o insanın hayatı da bitmiştir.
Salih:
(hemen söze girerek) Ama Meryem ölse de bende hep kalacak dedem.
Aynalı dede:
Evlat kalan yalnız baki olan Allah’tır.  Gerisi sadece onun eseridir.  Sen Meryem’i bu kadar sevmişsin; ama onu sana vereni görememişsin.
Salih:
Off dedem offf aklım almıyor kalbim sanki iki duvar arasında kalan bir sünger gibi ezildikçe içini döküyor…
Aynalı dede:
Büyük aşıklardan Mevlana derki derdin dermanındır.  Sana onu veren elbet bunun bir pan zehrini de sunmuştur.  Bunu bulmak sana düşer.
(Aynalı dede yanından kalkar ve içeriye doğru giderken Salih arkasından seslenir.)
Salih:
 (haykırarak)Nasıl?
Aynalı dede:
 Onu düşünerek ve karşılıksız severek.  Onun sevdiğini de severek…
Salih:
 Bilmem ki içimdeki bu kargaşayı dindirebilir miyim?
                                               
Aynalı dede:
Evlat bulanık suda balık avlanır kendini en düştüğün yerde bulursun.  Zaten sen bu duayı etmiş ve o şemsiyenin altına girip onu sevenlerin eteğine tutunmak istemişsen eğer olmayan şeyler olur.  Bir bakarsın Akşemsettin gibi zincirle, bir bakarsın musikiyle oltaya takılırsın ya da o seni bulur.  Bazen yek dest bir hayal kapını çalar.
(Aynalı dede arkasını tekrar döner ve eve girer.  Salih düşünceli bir şekilde kalmıştır.)

13.  Sahne
Salih’in rüyası  (İç- Gece)                   

(Salih yeşil bir alandadır.  Herkes birbirinin yüzüne bakıp yüzünü asmakta ve çığlık ata ata ağlamaktadır, ama bir kişinin yüzü gülmektedir ve yüzünde tarif edilemez bir nur vardır.  Yaklaşır ve sorar.)
Salih:
 Neden bu insanlar birbirlerinin yüzlerine bakıp ağlıyorlar.
Güzel yüzlü adam:
Bu insanlar dünyada birbirlerini aşka çağıran ve ömürlerini birbirlerinin isteklerine harcayan lakin, gerçek aşkın ihtişamını görünce bu halde pişman olarak kalan insanlardır.
Salih:
Peki neden siz gülüyorsunuz?
Güzel yüzlü adam:
Bunu sana sormak lazım!( nurlu bir tebessüm belirir.)
Salih:
Nasıl yani anlamadım?
Güzel yüzlü adam:
Ben senim, sende bensin.
(güzel yüzlü adam bir anda  nura gark olur ve salih bir anda uyanır.  Çok şaşkın bir şekilde yataktan kalkar ve hızlı hızlı nefes alıyor.  Bir süre böyle kaldıktan sonra yataktan kalkar ve odanın camına doğru ilerler perdeyi açar gökyüzüne bakar.)
« Son Düzenleme: 15 Ağustos 2010, 11:05:14 öö Gönderen: bureax »

bureax

  • Administrator
  • Jr. Member
  • *****
  • İleti: 62
    • Profili Görüntüle
Ynt: Aşktan sonra hiç birşey artık eskisi gibi olmayacak... (1)
« Yanıtla #1 : 15 Ağustos 2010, 11:05:02 öö »
14.  Sahne
Evin içi, Salih’in odası  (İç-Gün)

(Salih odasındaki masada gene mesnevi okuyordur.  Annesi kapıyı çalar ve içeri girer.  Elinde elektrik süpürgesi vardır.)

Seher hanım:
 Bak nasılda beğendin kitabı her gün onu okuyorsun.
Salih:
Çok güzel ve değişik bir tarzı var.  Okurken bütün kalıplardan sıyrıldığımı hissediyorum.
Seher hanım:
(bir taraftan süpürgenin  hortumunu takarken) Kitap güzel de parayı verirken  bir baktım ki  kitabı aldığım gencin sol eli yoktu.  Çok zor birşey içim yandı.
Salih:
(hayretle annesine ) Ne, ne dedin anne? Neyi yoktu.
Seher hanım:
 Sol eli bilekten  itibaren yoktu.  Ona üzüldüm oğlum. (üzgün bir ifadeyle)
Salih:
(çok şaşırmış bir şekilde hayretler içersinde dona kalır.  Bir anda aklına aynalı dedenin sözleri gelir ve mırıldanır sessizce...)
Salih:
Bazen yekdest  bir hayal kapını çalar.  Demek bizimde kapımızı çaldı.
(Salih bu durum karşısında büyük bir mutluluk duyar gece gördüğü rüyayı artık şimdi çözmüştür.)

15.  Sahne
Mezarlık (Dış-Gün)

(Salih koşa koşa mezarlığa doğru yola koyulur.  Mezarlık kapısından  heyecanla içeri girer ve  Aynalı dedenin evine doğru yol alır.  Kapının önüne gelir ve kapıyı çalar, kapıyı kimse açmaz.  Mezarlıkta biraz dolanır ; ama Aynalı dedeyi göremez, sonra tekrar kapıyı çalmak üzere kulübenin kapısının önüne gider. Çalar çalar ama kimse açmaz.  Tam ayrılacakken yerde bir kağıt parçası görür. Kağıtta: Gelenler mezarlık yolunun köşesindeki bakkal Hüseyin Efendi’ye uğrasın, yazılıdır.)
16.  Sahne
Bakkal (İç-Gün)

Salih:
Selamünaleyküm kolay gelsin.  Aynalı dedeye baktım mezarlıkta ve evinde yok , kapının önünde de bir kağıtta buraya uğramam yazıyordu.  Ama görüyorum ki aynalı dede burada da yok.
Bakkal:
 Aleykümselam.  O yazıyı ben astım.  Siz nesi oluyorsunuz?
Salih:
 Bir dostuyum.
Bakkal:
Haberiniz yok galiba Aynalı dedeyi bu sabah kaybettik ve öğle namazında da kulübenin arkasındaki kendi için hep açık bulunan mezara defnettik.
(Salih bu sözleri duyunca beyninden vurulmuşa döner.  Bütün kasları çözülür başından aşağı kaynar sular dökülür.  Bir süre konuşamaz ne diyeceğini bilemez. Sonra hiç konuşmadan hüngür hüngür ağlamaya başlar… Şuursuz bir şekilde bakkaldan çıkacakken bakkal seslenir.)
Bakkal:
Kardeşim senin adın Salih mi?
Salih:
(Yıkılmış  ve şok olmuş suratına bir anda merakta eklenir.) Evet.
Bakkal:
Aynalı dede bugün sabah namazında camide fenalaştıktan sonra bu zarfı Salih diye bir genç gelirse ona verirsin demişti.  Al buyur emanetini.
Salih:
(hemen  zarfı alır ve hızlıca açar, kağıdın içinde mesnevinin 2. cildinin 65 ve 75. Beyitlerinin anlamı yazmaktadır.)


65.  Hayvan duygusu padişahı görseydi öküzle eşek de Allah’ı görürdü.
Sende hayvan duygusundan baska, heva ve hevesten dışarı bir duygu olmasaydı.
Âdem oğulları; nasıl olurda mükerrem, nasıl olur da hayvanla müşterek duygu ile sırra mahrem olurlardı?
(Hakk’ın ) sureti yoktur veya vardır demek,suret ehlini şüpheye mağlup eder. Sureti yoktur veya vardır hissi suretten kurtulup iç olanlar içindir; kabukta, surette kalanlar için değil.
70.  Eğer körsen köre teklif yoktur.  Değilsen sabır sevincin anahtarıdır.  Sabır gözden perdeyi kaldırır.  Göğsü açarak kıymet ve şeref kazandırır.  Gönül aynası tertemiz olunca onda sudan , topraktan başka suretler görünür.  Nakışı da görürsün, nakkaşı da.  Yaygıyı da seyredersi, o, onu yayanı da.  Sevgilinin hayalini Halil peygamber gibi bil.  Sureti put, manası put kıran oldu.  Hakka şükür olsun, o görününce onun hayali canı faydalanırdı.  Kapısının toprağı gönül sevincidir.  Bu ayrılığa sabredenin toprak başına…Dedim ki; Eger güzelsem bu güzelligi onun lûtfu olarak kabul ederim.  Değilsem zaten çirkinlikler bile bana
güler!
Çaresi su: Kendime bakayım kendime çekidüzen vereyim.  Bakalım, ona lâyık mıyım, değil miyim?
O güzeldir, güzelliği sever.  Taze bir delikanlı, kart bir ihtiyarı nasıl seçer?

Salih:

( elindeki kağıdı gözleri yaşlı bir şekilde okur ve gözleri yaşlı bakkaldan çıkar.)

17.  Sahne
 Mezarlık-Aynalı dedenin mezarı  (Dış-Gün)             

(Salih Aynalı dedenin mezarının başına gelir, mezara şöyle boydan boya bakar ve hüngür hüngür ağlamaya başlar.)
Salih:
Neden  dedem neden gittin, bizim kalbimizde yeri olan herkes gitmeye mahkum mu?
(Ağlayarak diz çöker mezara ve mırıldanır.)
Salih:
Keşke gitmeseydin, halbuki ne kadarda sıcak gülüşün ne kadarda hoş muhabbetin vardı.
(Bir anda durur ve kendine gelir sanki yeniden  doğmuş gibidir kendi kendine sanki aynı şeyleri yaşıyormuş gibi olur.  Meryemin mezarındaki halini hatırlar. Onun mezarında da bu hale gelmiştim gibisinden düşünür.  Mırıldanarak...)
Salih:
Anladım işi buldum dedem (haykırır hafifçe) buldum.  Öğretmek istediğimi buldum.  Ama geç buldum der.  Sen oysa bana hiç ölmeyecek olana bağlan demiştin ki ne yazık ki ben anlayamamışım.  Anladığımı sanmışım.  Okumakla olmuyor yaşamak lazımmış, sayfalar dolusu kitapta okusan, tonlarca balda biriktirsen balı tatmadıktan sonra bu hamallıkmış, okuyup okuyup ders çıkaramayıp aynı halleri farkında olmadan yaşıyormuşum.  Meğerse ilerledim sanırken geldiğim yerin tam üstündeymişim.  Artık anladım işi, sanat, Allah’ı aramakmış, marifet bu,  gerisi yalnız çelik çomakmış…


18.  Sahne
 Ev- Salih’in odası (İç-Gece)   

(Salih gözükür ve namaz kılar.  Namaz biter ve dua etmeye başlar.  Dua ederken de hüngür hüngür ağlar.)
Salih:
Ey kalplerimize aşkı yerleştiren.  Bana da aşıkların eteğine yapışmayı nasip et. Susuzluk ver ve sonra su ver ey güzeller güzeli, bu günah deryasında beni boğulmaktan koru, ey her şeyden münezzeh olan kıblesi sadace aşıkların gönülleri olan aşkı yaratan rab…  Beni bana bırakma.  Beni şeytana da bırakma, beni gönlünde sevgiye dair hiçbir zerre olmayana da bırakma.  Beni gönül kuyuları kurumuş olan ve her defasında gönüllerine attıkları kovadan şehvet çekenlere de bırakma.  Ben sana sığındım, sana el açtım, bu elleri sonsuz hazinelerinden hiçbir zaman boş çevirmeyen ve kullarını hiçbir zaman darda koymayan kimsesizler kimsesi sana açıyorum.  Bana o gönül ordularının bastıkları toprak olma şerefini ver.  Bana olma şerefini ver, beni aşkla yak ve pişmeye çalışan ama hiçbir zaman tam pişemeyen gönüllere kat.  Amin.
( Salih  gözlerini siler ve  seccadesini toplar. Sonra yatağına uzanır.)

19.  Sahne
Salih’in rüyası-Süleymaniye cami (İç-Gece)

( Salih Süleymaniye camisinin içindedir.  Her yer ışıkla kaplıdır.  Bir sürü semazen, bembeyaz güller gibi devamlı dönmektedir. Hu ya hak, sesleri duyulur… Salih semazenlerin  yanından  onlara bakarak geçer.  Bir bakar ki caminin kapısı açılmakta ve aralıklarından büyük bir nur içeri sızmakta, kapı tam açıldıktan sonra nur bütün camiyi kaplar.  Salih kapıya doğru gider ve avluya çıkar.  Bir bakar ki fahri kainat  efendisi Hz. Muhammed (s.a.v.) onu görünce hemen anlar.)
Salih:
Şaşkın ve mutlu bir şekilde) Efendimiz…
(Salih bu hadise karşısında avluya düşer bayılır.)

20.  Sahne 
Ev-Salih’in odası   (İç-Gece)
( Salih yatakta yatıyor, bir hamle yapar ki rüya olduğunu anlar ve gözlerinden  yaş akmaya başlar hemen kalkıp evden çıkar)


21.  Sahne
Süleymaniye cami avlusu (Dış-Gece)           

( Salih Süleymaniye camisinin önüne gelir ve büyük bir heycanla avluya doğru koşar.  Bir de bakar ki kimse yoktur.  Ağlamaya devam eder.  Ellerini açarak havaya kaldırır.)
Salih:
( Ağlayarak bağırır.) Hamdolsun…
(Ve aşkla sema etmeye başlar.)


SON