İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Paronoid

Sayfa: [1]
1
Geldim.Ben bu hayata tek geldim çırıl çıplak ağlayarak yalnız geldim.
Belki de kimi kimsesi olmayanların bir kimsesi olmaya geldim.
Sesi olmayanların yada ses çıkaracak mecali olmayanların sesi,haykırışı olmaya geldim.
çok ulvi amaçlar düşünmüyorum bütün dünya kardeş olsun savaşlar dursun açlar doysun diye olmayacağını olamayacağını zaten bilebilecek olgunlukta olduğumu biliyorum.Belkide ismimin aksine ben umutdan çoktan vazgeçmişimdir diyorum

Eyüp hazretlerinin bir kıssası vardır.cildinde çok kötü bir hastalık vardır rabbi tarafından imtihan için.Öyleki vücudunu kurtlar kemirir yer.Hazreti Eyüp  bir gün vücudundan düşen bir kurttu alır yerine koyar rızkından olmasın diye ama eliyle yerine koyduğu kurt acıtır canını ve şaşırır.Merak eder bunca kurt yerken bedenimi şu elimle koyduğum kurt kadar acı çekmedim hikmeti nedir? der kendi kendine.Rabbinden kalbine ilham olarak gelir cevap ey eyüp o kurt senin canını en çok yakandır çünkü onu elinle sen koydun der.


İnsanların kendi kendine yaptığını kimse yapamaz bu kesinlikle doğru bir laf ama daha da kötüsü olduğunu düşünüyorum.Buda gerçekten sevdiğimiz kişiler için o ne kadar kendi için bir şey yapmak istemese de biz onu iyi olsun diye düşünürüz çabalarız kendimizi paralarız.Sonuç ne olur ne biz istediğimizi başarmışızdır ne de karşımız da ki sevdiğimiz kişi bu çabalarımızı hayatına müdahaleden öte görememiş tavır bile almıştır.

İşte bizler böyleyiz.Sen binlerce sorununu düşünmessin her şeyin tamammış gibi bir başkasının hayatını düşünürsün o bir başkası ise başka birini.Senin düşünmediğin bir hayatını bir başkası düşünür.Kimse kimsenin hayatına sihirli değnekle dokunamayacağına göre bu aramızdaki hayat takasçılığı nihayetinde bir kaosa dönüşür.Belkide dönüşmeli bilemeyeceğim .Çünkü hiçbir zaman büyük felaketler yaşamadan önlem almayı bilemedik biri boğulur bir yerde uyarı levhası asılır biri bi yolda kaza geçirir üst geçit yaparlar.bir doğal felaket olur kaç can gider ondan sonra önlemler alınır.Bu demek oluyor ki eğer hayatlarımızı düzeltmek istiyorsak kendi felaketimize doğru dört nala koşmalıyız.Bırakınız bu saaten sonrada takas yaptığınız hayatlarda kendi felaketine doğru depar atsın.Yansın yıkılsın tüm güvendikleriniz o hayat dediğimiz içine müzeymişsesine biriktirdiğimiz anılarda dahil herşey maffolsun.yaşamlarımızın tam ortasına koyduğumuz putlarımızı yıkalım.Hz ibrahimmişçesine elimize bir balta alıp para olabilir kadın olabilir mevki olabilir neyse putunuz istisnasız tek seferde indirin baltayı tam üstüne ondan sonra göz yaşlarıyla suladığımız yeni bir hayat filizlensin yıktığımız putun yerine koşulsuz inanıp sevdiklerimizi koyalım bırakalım tüm ütoplayalar ve ütopik düşünceler serbest kalsın mantık kelimesi yasaklansın olmaz olamaz imkansız bütün lügatlardan silinsin ya tüm bu dediklerim gerçek olsun yada biri beni çimdirsinde uyanayım artık bu rüyadan.


                                                                         Baydar

2
   Hüzün  gibi mutlulukta gözlerde belli eder hemen kendini ama bu mutluluk dalga dalga,bir gözden bir başkasına oradan başka bir çifte yayılır.Ve mutluluk daha bir yakışır acı günler görmüş yinede şükretmiş gözlere.Çünkü o gözler aldanmaz sahte mutluluklara.Ve asla unutmaz o mazideki acı günleri bu yüzdendir.İşte bu gözlerin şimdi mutlulukla bakmasındaki derin manalar…
   Hüseyin hocamın nikahındaki gözlerin hiçbirini ömrüm boyunca aklımdan çıkabileceğimi sanmıyorum.Her biri derin,minnet dolu,mutlulukla ışık saçıyordu.Özellikle Dede’nin gözlerindeki mutluluk daha bir fazlaydı.O öz evladının mürvetini gören vakur bir baba ve çevresindeki kalabalığı öz torunları kabul edip onlara bir şeyler anlatmayı görev bilip mutlu olan bir dede ve tüm bu güzel işler olaylar için içinden defalarca şükür eden bir kuldu,gözlerindeki derinliklerinden çıkardığım.
  Dedenin çevresindeki Hüseyin hocanın öğrencileri,Dedeyi hayranlıkla dinlerken daha önce kimsenin bu kadar içten,hoşgörülü,alçakgönüllü olabileceğini tahmin edememenin verdiği şaşkınlık ve çevresindeki anasının, babasının ve daha bir çok yakın dediği insanın demedikleri,diyemeyecekleri  şeyleri  böyle bir  sabır ve aşkla onlarla konuşmamış olmasının hasretini dedeyle gideriyorlardı.
  Bir sürü insan birbirini seviyordu burada.Hem de menfaat ,beklenti olmadan seviyordu peki neden burada toplanmıştık bugün.Hayatlarımıza kıyıdan köşeden yada-bana olduğu gibi- göktaşı gibi tam ortasına düşen Hüseyin Kaçın’ın  nikahı için toplanmıştık.Bir sürü insan onun sayesinde gerçekten sevmeyi,sevebilmeyi öğrenmiş bu yüzden onu ve birbirlerini Allah için menfaatsiz sevmeyi öğrenmişlerdi.
  Kaçın’ın gözlerinde ise geçirdiği yılların yaptığı işlerin filmleri geçiyordu.Mardin kızıltepede asi yeniyetme bir delikanlı canlanır gözünde şimdi gördüğü takım elbiseler içindeki koca adamı görünce yada başka okullardan gelen öğrencileri hepsiyle ayrı ayrı anılar ayrı ayrı hikayeler ama bugün hepsi birdi.
  Can dostları da yanı başındaydı.Birde bir ömrü geçirmeye layık olabilecek tek kişi olan en az Hüseyin Kaçın kadar değerli olan Aysun abla vardı.Birbirlerine sevgiyle bakıyorlardı,şükür dolu gözlerle…
  İşte (ben) fakir bunları gördü.Gözlere takmış derseniz bu nikah vardı gözler vardı ruhları gösteren ruhlar vardı Allah için birbirini seven ve Allaha bu sevgi için şükreden.
Bu arada unutmadan gözler kalbin aynasıdır .Yalan nedir bilmez onlar.
  01.10.09   saat:00:24
         Yer:çalışma masam ,ev
Mutluluk,minnet,sevinç,Aşk,heyecan her şey vardı.Kim bilir benim daha kelimelere sığdıramayacağım neler vardı kalemimin yettiğince yazmaya çalıştım naçizane .Yoksa yazıma bakıp ta bu kadar basit ve alelade  bir nikah değildi.Sürç-i lisan ettiysek affola.
                               Baydar

3


   Yağmur yağıyordu bu şehre,sanki çıkmayacağını bile bile ısrarla temizlemeye çalışıyordu kendini
ev ev,sokak sokak,cadde cadde... kurtulmaya çalışıyordu kir ve günahlardan tıpkı bir fahişenin yorgun,kirli ve
günahla kararmış olan bedenini saatlerce suyun altında temizleyerek kirden ve günahlardan kurtulmaya çalışması gibi,
bu şehirde kendini yağmurun altında temizlenmeye çalıştı ama çıkmıyordu.Fahişenin ne kadar temizlemeye
çalışırsa çalışsın içinden,hatıralarından aklından çıkmayan günahları gibi,bu şehirde günahlardan kurtulamıyordu.
Nasıl temizlenirdi ki artık AŞK çoktan terk etmişti bu şehri.Belki de bu yağmur yok olan AŞK içindi...
   Bu şehre yağmur yağardı ve eskiden toprak kokardı bu şehir yağmur sonrası.Bir zaman sonra bu kokunun
yerini çöp pislik lağım aldı.Ne kadar uğraştıysa da başaramadı bu şehirden o güzelim koku gitmişti.
   Sonra bu güzelim şehrin güzelim gençleri vardı.Bilinçli,cesur,korkusuz gençleri vardı.Kızdı büyükleri
kendi yaptıkları yanlışları görülünce,küstürdüler bu gençleri artık sevgiyle büyümeyen nefretle boy atan bu
gençlik onları  analarının babalarının sarmadığı sevgiyle sokak sokak sarıp kucaklayan
bu şehre kızdılar.Kırdılar,döktüler,çizdiler duvarlarına kin dolu nefret dolu yazılar yazdılar.Şehir yine
ağladı ve bu şehre bir daha yağmur yağdı.
   bu şehre hala yağmur yağıyordu.Bulutların ağlamaktan gözleri kör olmuştu.Artık bu şehirde hüzün vardır.
Evlerde sevgiyle yanan lüks lambaların titrek ışıklarının yerini bencil ampullerin aydınlatma yarışı başlamıştı.
Bu şehrin bir güzelliğini daha söküp aldılar sormadan.Artık yıldızlar görülmez oldu şehirden.
   Sessizliğiyle bir şeyler anlatmaya çabalardı.Bizler trafikle,gürültülülerle yüksek müziklerle daha bir çok
ses kirliğiyle duyamadık bu sessiz çığlığı.
   Ah ah bu şehir belki de son kez ağlıyordu,son uyarı son umutları bu yağmurlardı.Son sevinçleri ve aşkı bu yağmurla yağıyordu.
Delicesine yağan yağmur temizliyordu sokakları.Sanki ben temizlerim bu kaldırımları duvarları siz içinizdeki kendinizi ve beni zehirleyen kirleten
günahları temizleyin dercesine.
   Koştum caddeye camda yağmuru izlemek için bakan insanların deli mi bu der gibi bakışlarına aldırmadan
Haykırdım.''Ey bu şehrin yağmurları ruhumu günahlardan sokakları arındırdığın gibi arındırır mısın?Beni sevgi damlalarınla yıkar mısın?
Ey şehir ey hüzünlü dost ey sevgiliyi aşkı kaybetmiş hüzünlü şehir.Yağmurunda aşkla yıkanmak isteyen bir sevgiliyi kabul eder misin?

00.07      10.09.09
yağmur yağdı şehre bir rüzgarla beraber bana bunları fısıldadılar dinledim utandım yazım.

                                                          Baydar

4
   Yürüyordu, yürüdüğü yolda attığı derin ver kararlı adımlarla. Gözleri karaydı, korkusuzca önünde dağ olsa tek elle devirebilecek güçte görünüyordu. Ağır fakat emin adımlarla yürüyordu önüne çıkan engelleri, zorlukları görünce gülüyordu,geçmişi hatırlayıp bir an eskilere gitti.Yürüdüğü bu hayat çizgisinde nereye gittiğini bilmeyen savrulan bir kuru yaprak olan eski benliğini hatırladı.
Herkese güçlü olduğunu defalarca kanıtlamaktan yorgun düşmüş aslında içinde yenilmiş  bitik  ve korkak biri olduğunu itiraf etmekten aciz olan kendisini hatırladı.Şimdi gülerek geçtiği bu zorluklarda hemen pes edip gözyaşlarını kendine saklayıp bir köşede sessiz sessiz dökmemişimiydi?Nasılda capcanlıydı anıları o zamanlar her şey biter,her şey yanar,maffolur,altüst olur diye ne korkardı.Ama sonra her şeyi altüst etmenin garip zevkine varmıştı.Her şeyi yıkıyordu artık insanların onun hakkındaki görüşlerini,tabularını korkularını ve ilk olarak da kendine güvensizliğini alt üst etmişti
   Her şeyi yakmanın zevkine varmıştı.Her şeyi geçmişi,utançlarını,korkuları,hatta kıyafetlerini bile atmıştı ateşe çırılçıplak bir şekilde ateşin karşısında cesurca dururken yanan ateşin sıcaklığını teninde hissederken tuhaf bir özgüven ve hınzırca bir zevk almışı.Ancak altüst olduktan sonra hayatı,ancak bütün utancını,korkularını,kuşkularını bu ateşe attıktan sonra anlamıştı.Her şey biter korkusunun çok saçma olduğunu.Çünkü her şey biterdi ve yerine yeni şeyler başlardı.Tıpkı şu kısacık ömründe gördüğü gibi güneşin her akşam batıp her sabah doğması gibi.
Bunları düşünürken bir andan da yoluna devam ediyordu.Durdu hemen yere kapanıp secde etti ve Allaha şükretti.Uzunca bir süre alnını yere gömdükten sonra gözlerindeki mutluluk yaları çorak hayat yolunun tozlu toprağına karıştı ve umutla yeşillendi filizler.Şükrün gözyaşlarıyla hayat yolunda yemyeşil bahçelerde yürüyordu.Tüm bunları kendisine cesareti ,kendisine korkusuzluğu  ve kendisine sevgiyi öğreten o dostlara borçluydu.Bunu anımsayınca adımlarını daha da hızlandırdı.Çünkü olara olan borcunu yalnızca bu yolda elinden geldiği kadar hızlı ve emin adımlarla yürüyerek.Onlara ulaşınca onlara şükrederek ödeyebilirdi.
   Onu yalnız bırakmamışlardı bu dostlar.Kimilerine göre deli,yaşlı bir adam,alelade biri,yada bir çocuk olabilirdi.Ama onun gönlünün sultanlarıydı.Onlar kalbinin sınırsız topraklı ülkesinin vezirleriydiler.Bu ülke o kadar büyük,o kadar büyüktü ki. Büyüklüğü SULTANLARIN SULTANI Peygamber efendimiz Muhammed S.a.v. efendimize yaraşacak bir ülkenin vezirleriydiler.Ama batiniyi göremeyen zahiriyi tüm gerçekler sanan gözler 'Kralın elbisesi ne kadar güzel,kumaşı ne kadar iyi.'derlerken
Bu dört can dost bu dört gönül ülkesinin vezirleri.Hiç korkamadan 'KRAL ÇIPLAK!!' diye haykırmışlardı.Şükürler olsun o dostlara diye geçirdi içinden.Gerçekleri bir deri kuyulara haykırırken  artık dünyaya haykırıyordu.Kimin ne dediğini umursamadan...
   Gözyaşları içinde bütün olanca gücüyle yorulmadan,ayağına batan dikenlere,taşlara aldırmadan çırılçıplak koşuyordu hayatının yolunu.Yol çok uzundu daha başlangıç çizgisindeydi ama sonuna varacağını biliyordu.Gözyaşlarıyla,mutlulukla,tebessüm ederek gönlündeki ülkenin sultanı MUHAMED S.A.V e ve onun zahirde dört olan vezirlerine doğru koşuyordu.




   
22.31   27.08.2009
 Bugün başımdan geçen güzel olaylardan sonra yürüdüğüm yolu fark ettim.Ve bahsettiğim gönlümün sultanı Peygamber efendimizin (S.A.V)e ve onun (kendi çapımda) zahirde gönül ülkemdeki vezirleri olarak nitelendirdiğim 4 dostuma.Başta Ruhumun babası olan Hüseyin Kaçına.Eksikliğini hep hissetiğim Saadettin dedem’e.Özlemle beklediğim Özcan Özhan Abim’e.Ve yol arkadaşım olan Ender'e şükürler olsun.
Batınide ise bu 4 vezir milyonlarca milyarlarca yaşayan yaşamayan gelmiş geçmiş veya gelecekteki henüz tanışamadığım görüşemediğim bilemediğim Allah dostlarıdır.
                                                               BAYDAR

5
                                   Sokak kedisi
             Gözümü açtığımda hayata belli belirsiz bir karaltı vardı.Bir şey görünmüyordu gecenin karanlığında dünyaya gelmiştim.Diğer  kardeşlerimle beraber görmeden .Annemin  kokusuyla bulduk süt dolu göğsünü ve sonu gelmez açlığım başlamış oldu o gün.Ben daha bilmiyordum,sütün tadını  ilk ve son kez bulduğumu  ve ne annemi nede kardeşlerimi  bir daha asla göremeyeceğimi .Nerden bilebilirdim ki annemi haylaz çocukların tutup oyun adı altında işkenceyle öldürdüklerini diğer kardeşlerimden bazıları açlıktan öldü birkaçını babamız katletti vahşice,ben hariç kalanları ise arabaların o pırıltılı parlak ışıklarına kanarak tekerliklerin altında ezilip can verdiler.   
             Ben daha yeni yaşamı öğrenen  küçük daha bunun ne olduğunu kavrayamadan ölüm acısını tatmıştım.Çok yakardım,çok ağladım.Kimi sesime kulak verdi başımı sevgisizce acıtarak okşamaya çalıştı.Kimi rahatsız oldu su attı.Hatta bir keresinde  soğuk bir kış günü sevgisizlikten inim inim inlerken biri pisi pisi diye çağırdı yanına sevinçle koştuğumda  attığı tekmeyle afalladım.Beklememiştim bunu ağladım.Belki duymuşsunuzdur .Ağlamalarımı yada anlamayıp size miyavlama olarak gelen bağırışlarımı.
Çabuk büyüdüm ben çabucak fırsatını vermediler bana bebekliğimin çocukluğumun.Sonra günlerden bir gün daha sokağa alışamamışken  taktılar boynuma bir ip sonra sonra öğrendim adına tasma dedikleri bu esirlik bağının.Beni bir aile aldı yanına yemek verdiler su verdiler süt verdiler bana ama yinede sevgi veremediler.O zaman anladım bu sevgi lüks bir şey idi ve benim gibi bir sokak kedisine çarçur edilemeyecek kadar pahalıydı anlaşılan.
               İşte o gün vazgeçtim bir gün sevilirim umudumdan ağır geldiği için bana.Günlerimi cam kenarında dışarıyı izleyerek geçti.Beni alan insanlar ha bire Pamuk diye çağırdılar.Bu adımı da hiç sevemedim.Benim bir adım yoktu çünkü  ben bir sokak kedisiydim.O kadar  alıştırmışlardı ki tasmaya,kuma pislemeye kedi mamanı adında o  rezalet şeyi yemeğe,hatta ve hatta o sözde ismim Pamuk a bile itiraz edemedim,isyan edemedim ne dedilerse yaptım.Kendilerini tatmin etmek için beni yalandan sevdiler,okşadılar,karnımı kaşıdılar.Verdikleri o nimetlere şükür için bende yalandan mırlamayı öğrendim artık.Bir gün beni alan sahiplerimin bir bebeği oldu .Ve ben dosdoğru kapı dışarı edildim.Benimseyemediğim ait olamadığım yuvamsı yerden başladığım yere sokaklara döndüm.
              Aç kaldım üşüdüm.Çok sonradan anladım bana neden pamuk adını verdiklerini bembeyaz tüylerim vardı.Gel gör ki o güzelim tüyler çamura bulandı ,yandı ,pislendi ben yalayarak temizledim o kirlendi  artık o ilk gün ki beyazlıktan hiç eser yoktu ne kadar temizleye çalışsam da aynıydı bunu anladığım gün vazgeçtim temiz olmaktan.Bazen yağmur yıkadı beni bazen kovmak için atılan sular aldırmadım.Çöpten yemeğimi çıkardığımda şükrettim bulamadığımda daha sıkı sarıldım şükre.Beklentimin olmayınca kaybedeceğim bir şey olmadığını öğrendim.
              Sokaklarda çok ezildim bir sürü kedi tırmaladı beni kanattı etlerimi karşılık bile vermedim.Bir sürü köpek saldırdı ağaca çıkmaya bile tenezzül etmedim.Hatta ağzından kurtulmaya bile çalışmadım.Her sokak kedisi gibi aşklarım oldu benimde bazen bir ciğerci kedisine bazen hırçın bir çöplük dilberine ama olmadı beğenmediler beni zaten bende beni beğenemedim bir türlü
Hala boynumda canımı acıtan o tasma vardı sanki tüm belaları çekiyordu üzerime ama  asla amenna etmedim.Ne bir kase süt için yalandan sırnaştım nede bir parça et çalmadım kimsenin rızkından .Bu yüzden bana aptal kedi dediler aldırmadım.Çok nadir zamanlarda bulduğum yemeğimi,paylaştım içten miyavlayan her kediyle bazen zorla emeğime buyur ettiklerim bana nasip bırakmadı.Ses etmedim.Kuyruğumu aldığım gibi arkama bir daha bakmadan döndüm gittim.
               Sonra çok garip bir şey oldu.Bir gün açlığında etkisiyle sıcaktan bayılmak üzereyken bütün gölgelerden kovulmuştum.Vardım kızgın bir taşa ölüm uykusuna dalmışken biri geldi elinde bir tas süt gönlündeki sevgi gözlerinden ve yüzünden belli olan o adam geldi.Aldı beni kucağına üstünün kirlenmesine aldırmadan. Bu kez gerçekten sevgi dolu dokunuşları yaşadım.Ve ondan sakınmadım içimde yıllardır biriktirdiğim sevgimi bir süre sevdi ,süt içirdi sonra gözlerime baktı canımı acıtan bir şey olduğunu anladı ona boynumu gösterdim.Hemen anladı ve tasmayı çıkartıp boynumdan öptü ve beni usulca yere bırakıp gitti.
              Kuytu bir köşeye gittim. Bütün tüylerimi bembeyaz oluna değin yaladım .Ve ondan sonrada ne bir kedi ne bir köpek nede bir başkasından korkup kavgadan kaçmadım .O adama duyduğum aşkla yeniden doğdum.Ve yalandan artık kimseye sevgi göstermedim yalan olan elleri her ne pahasına olursa olsun tırmaladım.
ilk doğduğum gün kalbimden geçirdiğim  o  duayı anımsadım ‘’Rabbim bana Aşk ver’’
O günden sonra da her yerde sokak sokak   aşkla O nu Aşkı aradım…

            03.07
İçimde bir kasvet,bir eksiklik vardı birkaç  gün önce rüyamda bu kedi ölmemek için bana sığınırken benim yüzümden öldü.Bu yazı içimdeki aşk dolu kediye bir özür bir vefadır sizede bir uyarıştır.Aik nerde nezaman nasıl ve hangi kılıkta geleceği belli olmaz belli olan tek şey ‘O’dan herkese geldiğidir ama onu fark eden aşkı içeri kalbine alan çok azdır.Aşka kalp kapılarını sonuna değin açıp en iyi yerlerine buyur eden güzel insanlara teşekkürler ediyorum…
                                           Baydar

6
KİTABIN ADI: ŞEKER PORTAKALI
KİTABIN YAZARI: JOSE MOURA DE VASCONCELOS
KİTABIN KONUSU: Ailesinden baskı gören ve bu yüzden aradığı değerleri başkasında bulan bir çocuğun,ilk başta korkması ve sonra da onu babası olarak görmesi

ŞEKER PORTAKALI

Yaramazlığıyla tüm mahallede adından söz ettiren ve ailesinin kendisini daha fazla olay yaratmaması ve kendilerinin biraz daha rahat edebilmeleri için kendisini daha beş yaşında okula göndermelerinden şikayet eden Zeze,en çok sevdiği kardeşi olan Luis devamlı gezerdi.Zaten insanın ailede biriyle daha çok ilgilendiğini ve bununda Luis olduğunu söylerdi.Ama abisi Totoca ile birlikte de gezerlerdi.
Zeze devamlı Edmundo dayısıslagörüşür ve ondan çok şey öğrenirdi.Ona göre o bir kültür abidesiydi.Her gitttiğinde kendini geliştimesi bakımından bayağı mesafe katediyordu.
Noel yaklaşıyordu.Ve bütün şehirdeNoel’in yaklaştığını gösteren olaylar gelişiyordu.Bütün dükkanlar daha canlı, daha farklıydı.Yalnız Zeze ailesinin maddi durumunun iyi olmaması nedeniyle bu heyecanı yaşayamıyordu.Bir kamyon dolusu oyuncak dağıtılacaktı.Bu oyuncaklardan alabilmeri için oyuncakların dağıltıldığı ve çok mesafade bulunan bu yere gitmeleri gerkiyordu.Ve de kardeşiyle birlikte gittiler.Bu yere vardıklarında oyuncak kalmamıştı.dolasyısıyla Noel’I armağansız geçirdiler.Bu durumdan şikayetçi olan Zeze homuldanırken babası duydu.Babası bu olay üzerine bir köşeye çekilip çok üzüldüğü anlaşılırcasına oturdu.Zez babasını orda olduğundan haberdar değildi.Kemdisini affettirmek için boyacı sandığını kapıp para kazanmaya gitti ve babasına sigara getirdi.
Zez’nin okumayı daha küçükken öğrenmesi ailesinde herkesi şaşırtmıştı.Zaten ilk başta herkes onun duyduklarını ezberlediğini sanıyordu.Okumayı bilmesi ve birazda onun yaramazlığından kurtulmakiçin onu okula kaydettirdiler.Okulda öğtetmeninin en çok sevdiği öğrenci Zeze idi.Çok başarılıydıve de çok sessizdi.Evde yaptığı yaramazlıkları okulda yapmıyordu.
Taşınacaklardı.Yeni evlerine gittiler.Gloria eve doğru koşmaya başladı ve hintkirazı ağacına sarılıp o ağacın onoun olduğunu söyledi.Diğer kardeşi de aynı şeyi demirhindiye yaptı.Ve Zeze ‘ye de arkadaki küçük bir şeker portakalı fidanı vardı.dikensiz olduğu için onu seçti.Ablası onun çok genç olduğunu ve küçük fidanın da onunla büyüyeceğini söyledi.
Zeze devamlı küçük fidanın yanına gidip kendi kendine konuşuyordu.Sonunda bu küçük fidan Zez’nin sorularına cevap verdi.Bu olayda sonra Zeze deavamlı fidanın yanına giderek onunla dertleşiyordu.
Zeze okula giderken arabaların arkasına takılarak “Yarasa” dedikleri işi gerçekleştiriyorlardı.Yalnız, bir araç vardı ki hiçkimse yanaşamıyordu.Zeze birgün bütün cesaretini toplayıp arabanın arkasına atladı.ama arabanın sahibi arabadan indi veZeze’yi fırçaladı.Zeze bu olaydan sonra daha da yarasa yapmaya cesaret edemedi.
Zeze yaptığı yaramazlıkların birisi sonucunda ayağını bir cam parçasıyla yarmıştı.Bunu farkeden O Portekizli adam ki Zeze’yi arabasına bidiği için fırçalamıştı hemen onu arabasına bindirip onu okula bıraktı.daha sonraları sık sık buluşup arabayla gezmaye başladılar.Zeze bu Portekizli adamı çok sevmişti ve de çok samimi olmuştu.Hatta ondan ismini değiştirmesini istemişti.
Evde yaptığı yaramazlık sonucu babası ve ablası ağzı burnu kırılıncaya kadar dövdüler.Okulda kimse durumu anlamasın diye okula göndermediler.Bu yüzden Portrkizli adamın da yanına gidemiyordu.Dünyada en çok sevdiği kişinin bu adam olguğunu düşünüyordu.Bu yüzden bu adamdan onun babası olmasını istiyordu.
Totoc paraya ihtiyacı olduğu için Zeze’ye gelip ondan para istedi.Ama Zeze ona para vermemeye kararlıydı.Totoca para verirse ona iki önemli şey söyleyeceğini söyledi.Şeker portakalı ağacının bulunduğu bahçenin yol için kullanılacağı ve dolayısıyla buradaki fidanların kesileceğini söyledi.
Birgün Zeze okulda öğretmenin sorduğu soruyu cevaplarken geç kalan arkadaşı içeri girdi.Portekizli adamın arabasının Mangaratiba adlı trenin altında kaldığını ve büzden kendisini geç kaldığını söyledi.Bunu duyan Zeze izin almadan olay yerine g,tti ve gerçeği öğrendi.hayatınd aen çok sevdiği adamı yani babası olmasını istediği kişiyi kaybetmişti.Totoca onu bir evin önünde oturuken buldu.ateşler içerisindeydi..Hemen eve götürdü.evdekiler onun yine numara yaptığını sanıyorlardı.Daha sonra bunun gerçek olduğunu anladılar.Hiçbirşey yiyemiyor,hiçbirşey içemiyordu.Bütün mahalle onon ziyaretine gelerek onsuz mahallenin çok sıkıcı çok cansız olduğunu söylüyordu.Totoca ona kötü haber verdiğini ve bu yüzden kardeşinin bu hallere düştüğüne inanıyordu.Bu yüzden vicdan azabı çekiyordu.
Babası ümlü bir şirketin amirliğine atanmıştı.Zeze’yi karşısına alıp ona artık bu sefaletin bittiğini ve bundan sonra acı çekmeyeceğini söyledi.Ayrıca Şeker portakalı fidanının kesimini de erteltttiğini söyledi.ama Zeze için şeker portakalı kesilmişti.Çünki onun manevi babası Manuel Valaderes ölmüştü.

ANAFİKRİ: Çocukların çocuk olduğu unutulmayıp gereken ilgiyi ve şefkati göstermenin önemi vurgulanmıştır.

KİTAPTAKİ ŞAHIŞLAR:

ZEZE: Küçük yaşta okuma yazma öğrenen,yaramaz bir çocuk.Aile sevgisinden mahrum bırakılmış ve sürekli dayak yemiştir.

TOTORA: Zeze’nin abisidir.

EDMUNDO: Zeze’nin dayısıdır.Ayrıca çok zeki ve çok kültürlüdür.

GLARİA: Zeze’nin ablasıdır.

MANUEL VOLODERES: Babasını olmasını istediği Portekizli adam.


YAZAR HAKKINDA BİLGİ:

Jose Mouro de Vascancelos, 26 Şubat 1920’de Rio de Jenerio yakınlarındaki Bangu’da doğdu.Kızıldereli ve Portekizli kırması bir ailenin çocuğuydu.İki yıl tıp eğitimi aldı ama bu eğitimini tamamlamadı.Çeşitli işlerde çalıştı.boks antrönörlüğü,tarım işçiliği yaptı.Kızıldereliler arasında yaşadı.1942 yılında yazdığı ilk romanı Yaban Muzu ile eşine az rastlanır anlatıcılık yeteneğini otaya koydu.ardından Şeker Portakalı,Güneşi Uyandıralım,Delifişek,Kardeşim Rüzgar,Kardeşim Deriz,Çıplak Sokak gibi romalarıyla ünü Brezilya sınırlarını aştı.

7
Şiir / aşk duası
« : 02 Haziran 2009, 06:28:13 ös »
AŞK DUASI...

Rabbim
Bir insan koy kalbime

Ama o insan senin de
sevdiğin olsun

Ve bana öyle bir insan sevdir ki
O insanın kalbi Seninle sevişen bir mabed olsun.

Beni öyle bir insanla buluştur ki benden önce
Onunla buluşmuş olan sen olasın

Onunla el ele tutustuğumuzda
İkimizin üzerinde Senin elin olsun

Bana öyle gözler göster ki
Ben o gözlerden sana bakayım

Bana öyle bir sevgili ver ki
O gözler cennete acılan iki pencere olsun

Onunla öyle bir yolda yürüyelim ki
Kılavuzumuz sen olasın ey Rabbim

Öyle bir sevgili verki bana
Ona sarıldığımda kainat bize baksın
Birbirine sarılsın

Sevgimiz kurtla kuzuları barıstırsın
Bize bakıp şeytan Adem'e secde etsin

Günah sevap uğruna kendini feda etsin
Ölüler birer birer uyansın sevgimizle

Bize öyle bir sevgili ver ki Rabbim!
Sevgimizde Muhammed sevilsin

Öyle sevelimki birbirimizi
Hz. Hatice göklerden bize seslensin

Ve desin ki
"Bak ya Muhammed bak Şu sevgililere onlar bizde... bizde onlardayız.

Bak Askımız birkez daha yaşanıyor yer yüzünde..
Allah Aşkımızı öyle cok seviyorki binlerce insana yaşatıyor



8
                    ‘’Benim bir karıncada ulu nazarım vardır.’’demiş yunus emre.Aklına gelen en zor en çetin en uzun yolculuk nedir?Dünyayla kısıtlı kalma sakın belki gezegenler arası yolculuk diyeceksin.Ama güneş sistemleri arasında bile yolculuğa çıksan.Kendi içinde,kendini arama,benliğini bulma yolculuğunun yanında yalnızca birkaç adım kalır.
            
                     Bu yolculuk çok çetindir bir o kadarda tehlikeli ne dayanmak için bir ağaca yaslanabilirsin nede ayağını destek bir taş vardır.Hatta bu yolculukta madde aleminin güneşi bir mum kadar ışık vermez sana.Ve bu uzun yolculuğu çok kısa sürede tamamlamak zorundasın,bir ömürdür vakit.Attığın her adım senden gitmekte.Ararken kendini her adımında ,kendi yok oluşunu kucaklarsın
   
                      Maddi alemin ışığının sönük kaldığı bu yerde bazen bir sesin arkasına takılırsın,bazen de kalbinin gösterdiği patikadan hızla çıkarsın.Zaman olur  ki karanlıkta ayağın kayar.Diplere kadar etlerin parçalanıncaya,bacakların ve vücudunda yara bere morluk oluncaya kadar yuvarlanırsın.Ama sen kararlıysan bu yola baş koyduysan.Ayağının altından taş parçası değil toprak zemini çekseler havada asılı kalır yürürsün.Kalbinde kuşkuya,şüpheye yer vermeden Onun yolunda ona teslim olursan eğer uçurumları geçer,azgın nehirler üzerinde yürürsün.Ne ayağına batan dikenler nede sağını solunu çizen çalılar engellemesin seni.Nefs denen o vahşi hayvan o yolculuktaki tek rehberin olan kalbini parçalayıp yiyene kadar dövüşür seninle.
   
                      Dediğim gibi Ey yolcu,sen sadece kararlı olacaksın herkes bu yolculuğa çıkar .Kimileri nefs  denen o hayvana yem olur,kimileri ayağına batan dikenden dolayı oturup ağlar.Yanlış yola saparlar doğru diye seni çağırırlar.Çok az kişi tamamlar bu yolu diğerlerinin boş çabaları aksine.Sen  kararlılıkla azimle ona inanarak yalnız ondan yardım dileyerek,sadece kalbini,Aşkı kendine pusula ederek bulacaksın yolu.Susadığında Hz. Peygamber efendimiz,Mevlana,Yunus emre ,Şems-i tebrizi… ırmaklarının tatlı sularından içe bildiğince karnın çatlayıncaya kadar içeceksin.Acıktığında yanına aldığın azığın olacak kuran-ı kerim.Senin tek silahın elindeki keskin kılıcın olan iraden olacak,kendine  sahip olamazsan  seni kesebilecek olan kınının içinde
   
                     İşte yolcu çıkmak istediğin asıl yol budur beklide bilinen bilinmeyen en uzun yol,Bir sen varsın bir o ve birde aranızda kalbin var yanında onun haricinde yalnızsın…
   
                     Eğer inanırsa bu yola gerçekten baş koyduysan hangi yoldan nereye çıkarım,hangi yol ona gider diye düşünme hemen yola koyul dal önüne çıkan ilk yola çünkü yolcu gerçek inançla yürürsen her yola O’na çıkar…


23.05.09
Saat 23.12

Telefonu kapattım aklımda sadece yunus emrenin ‘’Benim bir karıncada ulu nazarım vardır.’’ Sözü yankılanıyordu.Okuduysan sonunda beklide ne alaka diyeceksin .Bunu sana ben söyleyemem bunu ancak kendi kendine söyleyebilirsin.
Ama şunu unutma kainat dediğin karmaşanın içindeki karıncada tüm o büyük görünen dünya ,evren,kainattan daha büyük hikmetler gizlidir.Sen gözünü dik ,sana göre toz parçasından küçük olan bu karıncaya.Çünki onda Onun büyük nazarı gizlidir…

9
Şiir / Etme - Mevlana
« : 27 Mayıs 2009, 08:24:34 ös »
                   ETME 
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme

Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme

Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme

Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme

Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme

Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme

İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme
 
MEVLANA CELALETTİN RUMİ

10
              Hızlı ve bir o kadarda telaşlı bir şekilde yol alıyordu yuvasına doğru. Yorulmuştu belki de ama bu durması için yeterli bir sebep değildi. Olamazdı da zaten çalışmak onun zikriydi, fikriydi ve ibadetiydi.Onun için yaradanına şükürdü. Bu düşüncelerle önündeki dev ekmek kırıntısını çeke çeke götürmeye devam etti.   
         
           Yuvasına yaklaştığında bir şeylerin ters gittiğini anladı. Bir telaş hakimdi bir endişe daha da hızlandı yuvasına doğru. Yolda gördüğü diğer arkadaşları bir şey olsa söylerdi merakla yuvasına vardığında neler olduğunu anladı. Birisi yuvasını talan etmişti. İçeriye doğru girdi yerler ıslaktı ve toprakla birleşip ayaklarına yapışan bir kıvamda idi. Ve etrafta bir sürü karınca ölüsü, elindeki sımsıkı tutuğu büyük ve ağır ekmek kırıntısını bıraktı ilerlemeye başladı. İlerlerken arkadaşları sevdikleri sevmedikleri görüştüğü görüşmediği bir sürü ölü karınca bedenleri arasında sanki onlara zarar veririm korkusuyla yavaş ve dikkatli bir biçimde ilerlerdi. İlerledikçe içi parçalandı kanı dondu. Manzara dehşet vericiydi. Bu nasıl olur diye düşünmeye başladı.’Belki de doğal bir afet olmalıydı bir yağmur ama bu nasıl olur dışarıda hava güneşliydi ’dedi. Kraliçe karıncanın bulunduğu büyük çukura doğru gittiğinde girişte birbirine sıkı sıkıya kenetlenmiş bedenler sırf kraliçe karıncayı korumak için kendilerini feda etmişlerdi. Etrafta kopmuş bacaklar kollar kafalar ve antenler vardı. Dikkatlice kapının önündeki karıncaları kenara doğru iterek içeriye girdi. Kraliçe karınca yerde halsiz bir şekilde yatıyordu kalkmasına yardım etti .’Buraya ne oldu böyle’ diye sordu, tüm bu koşuşturmalardan yorulmuş olan karınca.Kraliçe ‘İnsanlar’ dedi ve konuşmasını sürdürdü,’Bizi acımadan katlettiler çok az bir kısmımız hayatta’ dedi ağlayarak .

       Yorgun karınca öfkelendi.’Onlara bu yaptıklarını ödeteceğim’ dedi. Ölen arkadaşları sevdiklerinin intikamını alacaktı.Hızla yuvasından çıktı.Hemen karşısında elindeki bahçe hortumuyla etrafı ıslatan ufak bir çocuk gördü.Alçak insan hain insan bu olmalıydı yada ne fark eder hepsi aynı diye düşündü.Ve hemen ayakkabısına oradan pantolonuna tırmandı.Oradan da t-shortüne ve kulağına kadar tırmandı.Yorgun karınca kulağına kadar gelince insanın, acizliğinin farkına vardı ne yapabilirdi ki gıdıklayamazdı bile ama konuşa bilirdi evet belki onu duyabilirdi,dinleye bilirdi.Bütün gücüyle bağırdı.’Heyy sen ,katil insan’diye.Cevap vermedi insan,Cevap vermediği gibi parmağını kulağına götürüp karıncayı aldı alırken de dikkatsiz insan onun ayaklarını kırmış iç organlarını ezmişti.   


                  Karınca ‘Allahım ne olur beni duysun diye feryat etti.Duası kabul olmuştu ölmek üzere olan halsiz karıncanın.İnsan kim seslendi diye etrafına bakınırken.Karınca ‘Ştt sen’ dedi, şaşırmış olan insan tek eliyle gözlerini ovuşturarak  parmağının ucundaki karıncaya baktı ve ‘ben mi?’ dedi.Karınca ‘evet sen dedi fazla vaktim yok ölüyorum dinle beni’ dedi ve sözlerine devam etti.’Yuvamı sen mi sular altında bıraktın  sevdiklerimi arkadaşlarımı sevmediklerimi hepsini sen mi öldürdün’ dedi.İnsan korkmuş ve şaşırmış bir şekilde ‘Şey ben sadece oyun oynamak istedim ben ufak bir çocuğum’ dedi. Karınca ’Ey çocuk siz insansınız bütün evren bütün dünya sizin için yaratıldı.Siz bu dünyanın halifesi olarak yaratıldınız.Ama bu bize zulmetme bizi hor görüp öldürme hakkını kim verdi size ‘.Çocuk bir şey diyecek gibi olduysa da karınca devam etti konuşmasına.Ey çocuk sen basit bir oyun oynadın kaç sevdiğimi kaç arkadaşımı katlettin bizim ne günahımız vardı.Biz çalışırız sizin tembelliğinizin aksine yaz kış yiyeceğimizi sizin değersiz işe yaramaz çöp diye nitelediğiniz nimetlerden çıkarırız.Doğa ya zarar vermeyiz.Ona yarar sağlarız.Biz size ne yaptık.Aciz olmamız bize zulmedebileceğiniz anlamına mı geliyor.Yaradan zulmedeni sever mi?’ derken ezilmiş ve parçalanmış olan iç organları ağzına geldi. Acı ve kesik kesik öksürdü.Çocuk ‘Özür dilerim bilerek olmadı’ dedi ağlayarak.’Karınca ne olur beni affet’dedi.Karınca halsiz bir şekilde’Ben seni affetsem ölen onca masum nasıl affetsin.Ve artık çok geç bende ölüyorum.’dedi ve son nefesini verirken çocuk göz yaşlarıyla ‘Ne olur ölme karınca ne olur ölme iyileştiririm seni sonra bir sürü ekmek kırıntısı veririm.Çok üzgünüm,artık benle ve ailemle yaşarsın’dedi.Karınca tebessüm etti ve ‘Ufak bir çocuk beni, ailemi ,arkadaşlarımı ,sevdiklerimi,mutluluğumu ,huzurumu,çalımsa azmimi yok etti. Diğer insanlar birbirlerine ne kötülükler ediyorlardır.Bu alem artık bana göre değil.Hem artık buraya sığamaz benim keder dolu kalbim,taşıyamaz onu bu dünya.Hoşçakal…’dedi ve öldü.   Çocuk gözyaşlarıyla ‘Ne olur beni affet haklısın sevgili karınca haklısın sevgili dost.Ben zulmedenlerdendim,ben kötülerdendim.Affet beni karınca.Affet beni Allahım dedi ve ağlayarak secde etti.      
             Göklerdeki güneş bulutların arasında yüzüne doğru parlayarak göründü.Rüzgar kulaklarına ‘Affettim küçük,affettim’ dedi.Ve o tövbe ederken zulmedenlerin yolundan dönmüş oldu…


08.05.09 17.46
Demir kapının önünde öylece oturdum ayaklarımın altındaki karıncaları seyre daldım.Yaradanın büyüklüğü  yaratığı en küçük varlıkların birinde bile mükemmel bir şekilde görüyordu.Sonra aklıma bu hikaye düştü ve bir saat içinde yazdım.Yazdıktan sonrada Dedenin beni dinleyen sevgi dolu  sevecen bakışları altında ona okudum…

11
                                                       İhtiyar ve gül
  Koskoca caddenin bir ucundan diğer ucuna kadar kalabalık insan yığınları tarafından işgal edeilmişti.Hızlıca yürüyenler,konuşanlar,alçak dağları ben yarattım diyenler,
yalancılar bir sürü insan çeşidi karnaval gibi birbirinden habersiz birbirlerini görmeden aynı akvaryumdaki süs balıkları ve onların her biride
dünya dedikleri yer onların o dar zihinlerinden daha dar bir toprak parçasıydı, kendilerini bu ufak hayal dünyasının merkezine oturtmuş çevrelerine kibir,haset,
bencillik,mutsuzluk,huzursuzluk ve en kötüsü nefs surlarını örmüşlerdi dört bir yanlarına.İşte böyle kendini en özel en farklı en muhteşem en en ... enleri sananlar
birbirlerinin aynısı olmaktan öteye gidememiştir .Sadece kibir,haset,bencillik,mutsuzluk,huzursuzluk,nefs surlarıyla çepeçevre sarılmış benlikleri diğer asıl olan benlikleri
görmelerine izin vermemiştir.
Bu hayal dünyası hükümdarlarının baştan aşağıya dolu olduğu caddede köşe  başında duran diğerlerinin aksine ne acelesi olan nede ileriye bakarak telaşla yürümeye çalışmayan biri vardı.Gözlerinin
pınarlarında taze iki damla yaş,yorgun bedenini taşıyan iki titrek sızlayan bacak,düzensiz solukları ve kalbi denizde boğulan bir insan gibi çırpınıyordu.Yavaş yavaş hissetiriyordu ölüm kendini
köşebaşındaki yalnız ihtiyara
   Bastonuna dayandı,kalan son dermanıyla oturdu bir taşın üstüne seyredaldı caddedeki cümbüş içinde olan karısık alemi hayatta ona göre bu cadde gibiydi.Caddenin başından başlardın diğer insanlarla
ama elbet bir sonu vardı ve oda bu sona gelmişti.Tek pişmanlığı yanlış sokaklardan çıkamamıştı bir türlü.O her çıkmaya çıkmaya çalıştığı yanlış sokaklardan yenisiyle karşılaşıp daha fena
savrulmuştu  ama artık yolun sonuydu ,bu sonda ayrım yoktu tek çıkış vardı sonrası görülmeyen.Gözündeki yaşları sildi.Ve bütün o kalabalık harala gürele arasında birşey fark etti,kırmızı birşey
ne olmalıydıki bu evet bu bir güldü
     Yerde boylu boyunca yatıyordu bütün güzelliğiyle onu yere düşürene düşürenlere üstüne basıp geçenlere inat.
ihtiyar bir müddet gülü izledi.İnsanların alacağını düşündü onu yerden
Ama kendilerine göre çok mühim olan işleri olan hep biryerlere yetişmeye çalısıp hiç bir yere yetişemeyen Allahın adını ağzından eksik etmeyen ama Allahı kendi egolarına bencillikleriyle
karşılaştırılamayacak kadar aşağıda,tutan bu insan silületindeki varlıklar sadece gülü eziyor geçiyor tekme vurup uzaklara savuruyordu.
  İhtiyarın gözlerinde bir hüzün belirdi ve o anda kız arkadaşıyla ordan geçen genç bir oğlan gülü yerden kaldırdı.İhtiyarın gözündeki hüzün bulutları kuvetli  mutluluk rüzgarlarıyla dağılmış
ve sevgiyle parlayan her biri bir güneş gibi parlayan gözleri merakla çocuğa takıldı.Çocuk gülü eline aldı evirdi çevirdi.Bazı yapraklarını kopartıp fırlatıp attı.İhtiyarın gözündeki
sevgi güneşi aniden bütün neşesini ve parlaklığını yitirdi.Yazın ansızın yağan yağmurlar gibi hemen toplandı bulutlar güneşin önüne ve birden gözyaşları dökülmeye başladı.İhtiyarın
suya hasret çorak bir toprağa benzeyen yanaklarına hemde bardaktan boşalırcasına
 Hemen bastonunun yardımıyla ayağı kalktı ve atıldı güle doğru hızlı hızlı adımlar atıyordu yılların verdiği yorgunluğu izin verdiğince.Ben yaşlı,yanlış işler yapmış diğer insanlara göre ,
sepetteki yüzlerce sert sulu güzel elmalardan sepeti bozan çürük elmayım ve belkide onların düşüncelerine göre ben bu dünyada fazlayım.Ama yerde yatan o gül benim gibi değil günahsız,temiz,saf
Tohumundan çıkınca toprakla kucaklaşmış su damlalarıyla oynamış en güzel muhabetlerini güneşle etmiş ve en güzel aşklarını bülbülle yaşamıştı.Sonra hain bir bahçe makası ayırmıştı onu,ilk kucaklaştığı topraktan geçmişi olan kökünden muhabet etiği güneşinden aşk ettiği bülbülünden birde şimdi yere atılmış ve ezilmişti rüzgarın bire dokunmaya kıyamadığı o yapraklarını
koparmıştı.Bunlar olmamalı diye düşündü ihtiyar ve kendini gözyaşları içinde gülün üstüne siper etmiş ezen ayaklardan kurtarmıştı.Yanlarındak insanlar bu adam delimi.Yaşlı adam çıldırmış diye bakarken ihtiyar gülün yıpranmış tozlanmış yapraklarını gözyaşlarıyla yıkadı sildi onu öptü kokladı.Onu izleyen garipseyen gözlere aldırmadan
 Gülün üzerine iliştirilmiş kağıttaki notu fark etti  dikkatlice okudu 'İki göz vardırki cehenem ateşi onlara dokunmaz:Allah korkusundan ağlayan göz birde gecesini Allah yolunda nöbet tutarak  geçiren göz...' İhtiyarın yüzünde bir tebesüm içinde bir huzur aldığı nefesi atan kalbi düzelmişti sanki.Ve gözünü yumdu...
 Açtığında madde aleminden ayrılmıştı kimsenin hayallerinde dahi göremeyeceği nurdan cemaliyle karşısındaydı. 'O'na şükürler olsun şükürler olsun dedi.İhtiyar artık ölmüştü.
Ona kavuşmuştu
 Akavaryumdaki birbriinden habersiz o süs balıkları ise tam ortalarındaki iki denizin kucaklaşmasını fark edemeyecek kadar körlerdi.Sadece yerde yüzünde bir tebesüm sağ eli kalbinin
üstünde içinde ttuğu gülle ölü ihtiyarın bedenini görüyorlardı.Çevresine toplanıp anlamsız bir kalabalık oluşturuyorlardı Ordaki iki okyanusun iki sevenin buluşmalarını birbirilerine
kavuşmalarını fark edemeden...


 Yolda giderken herkesin tekmeleyip attığı bir gül gördüm yerde üzerindede o kağıt içinde o söz aldım ve o gülün bir hikayeye ihtiyacı odluğunu düşündüm ve bende yazdım
şükürler olsun ona                 25.04.09  00.52

12
                  Garip Bir Karanlık Hikayesi
''Gecenin en karanlık anı güneşin doğuşundan az evvel olan andır.'' 

  Sokakta yalnızım.Sınırları karanlıkla biten sokaklarda.Havada içimi titreten bir rüzgar var.Ben tek başıma yalnızım.
Dolunay bile terketmekte bulutların arkasına gizlemiş kendini bir suçlu gibi
    Ne bir köpek nede bir kedi var.Ben yalnızlığım ve suskun kaldırımlar.Bir çift el var,bir çift göz,bir çift kulak ve en önemlisi bir
çift Kalp var biri bende diğeri sonu görünmeyen karanlık sokakların ötesinde ne adı nede sanı belli olmayan bir sevgili var.
Ha bide bu karanlık sokaklarda Umut yok,sevinç yok korku var belli belirsiz bir hüzün var.Ve insanı çıldırtacak bir sukunet...
    Evet insanı çıldırtan sessizlik,hani birine çok öfkelenirsiniz sövüp sayarsınız veryansın edersiniz belkide ağlarsınız ama karşınızdaki
size ne bir cevap verir nede dinler.İşte öyle bir sessizlik o sustukça sizin içinizi kabartan bir sessizlik...
    Her kapı kapalı üstünde kilitler üstüne kilitler var.Uzaktaki evlerde belli belirsiz bir ısıklar
 Hava iyice karardı bir kaldırıma çöktüm.Derin nefes alıp verdim içime çektiğim nefes bile çok yavan geldi.''al bu sana  yeter bu bile haram sana ''der
gibi acı bir nefesti alıp verdiğim soluklarım
    Ellerimi yukarıya doğru kaldırmak istedim,istedim çünkü karanlık öyle bir çökmüştüki üzerime en ufak bir ışık kırıntısı bile bırakmamıştı bana
Yıldızlar bu gece küskün gibilerdi.Semaya kaldırdığım ellerimi bile göremiyordum.Sanki yok oluyorum diye geçirdim içimden
    Bu ettiğim laflar ses olarak mı dökülüyordu ağızımdan yada bi düşünceden mi ibaretti karar veremiyordum.Birden geçmiş hatalarım günahlarım
geldi gözümün önüne.Çok ağır geldi ruhum bedenime,içim eziliyordu.Vucudum soğuktan mı  kederden mi bilinmez santim santim çürüyüp yok oluyordu.
   Evet bu belkide hatalarımın günahlarımın bedeliydi geçmişime sunulan bir kurban yada kefaretti,Ölmeyi bile hak etmiyordum bu yüzden yok oluyordum
bu hayattan siliniyordum artık altımda duran kaldırımı bile hissedemiyordum ya uyuşmuşum yada kaldırım bile terk etmişti beni.Birden ellerimi hatırladım havaya
doğru kaldırdığım ellerimi onları göremiyordum ama havada olmalılardı.Artık fazla zamanım kalmamıştı çünkü çok az bir ben kalmıştı yok oluşuma...
   Arkamdan ne diyeceklerdi  beni bulamayınca telaşlanacak bir kimsem bile yoktu,iki  üç kişi sorardı bulamayıncada unuturlardı elbet.Bir mezarım bir naaşım
bile olmayacaktı.Bitmemem az kaldı diye geçirdim içimden ama neden bukadar acısızdı.Bana acı bile değmez yok olurken diye düşündüm.Bu lanet olası
hissizlik beni kahrediyor.Siz gözünüz varken görememeyi,kulaklarını bir kurt gibi dikmiş en ufak bir çıtırtıyı bile duyamak için beklerken duyamamayı
yada teninizdeki rüzgarı hissedememenin nedemek olduğunu bilirmisiniz.Sanmıyorum ama çok kötü bir şey,biraz önümde duran çöp konteynırının kokusunu
çekmek isterdim ciğerlerime delicesine ama hayır hiç birşey hissedemiyor görmeyiyor koklayamıyordum.
    Ellerim hala havada olmalıydılar,içimden sessizce yakarıyordum.
-Tanrım,Tanrım biliyorum değersizim şeytan bile benle uğraşmıyor saptırmak istemiyor.Artık yok oluyorum Tanrım evet hemde bunlar son sözcüklerim olmalı sana
Tanrım,Tanrımm ne olur bir Umut!!
Dedim ve bir şey oldu artık ne içimdeki ses nedebir düşünce vardı herhalde yok olmak böyle birşeydi ebedi hissizliğin yanında içindende birşey geçiremiyordun
    Birden göz yaşı hissetim göz pınarlarımda evet o sıcak o tatlı göz yaşım aşağıya doğru süzülüyor toprakla bir olmak ona sarlmak için can atıyordu yanaklarıma
süzüldü yanaklarımı hissediyordum artık ve ordan çeneme geçtiği yerleri tekar hissetmeye başlamıştım.Ve o ufak damla toprakla buluştuğunda güneş belirdi ufukta
bir horoz acı acı ötüyordu.Ve çöp berbar kokuyordu
   Aniden o sesi duydum ''Allahu ekber allahu ekber...''Allahım şükürler olsun ben benden vazgeçtiğimde sen benden vazgeçmedin dedim e hem sevinçten ağlayarak
hemde koşarak sana geliyorum allahım...senin evine...camiiye...
                                                                                                     Paranoid Umutlar
                                                                                                   tarih:18.04.09
                                                                                                  saat:1.34

Şiir diye başladım hüzün olsun sonu ölüm olsun istedim bir hikaye oldu sonu O oldu belki benimle böylece konuşmuş oldu çünkü aklımdaki her düşünce
her fikir her kelamda Onundur O isterse çıkar O isterse olur. Şükürler olsun Ona




13
 13-02-09
gelecek elbet gelecek ama gelene kadar bu acı nedir böyle ?
çok canım sıkkın yorgun derbeder hayat ringinde karşıdaki
 boksörden üst üste fena darbeler yedim ve ayakta kalmak için
zor dayanıyorum.daha nekadar dayanabilirim bilemiyorum
 kaç rant var kim önde  ne bahisler dönüyor nasıl  iştahlı izliyorlar bu maçı
onuda bilmiyorum gözlerim bağlı her yumruğa dayanıyorum
 boş havayı savuran güçlü FAKAT BOŞ yumruklar atıyorum
pes etmeyi oldum olası sevmedim ama çok zor
 gerçekten çok zor artık dokunsalar ağlar durumdayım.
uykum bile bozuldu yarı uyku yarı uyanıklık arasındayım
ve 1 gecede 100lerce rüya görüyorum sabah kaltığımda uyuduğum uyku beni dinlendirmemiş oluyor
daha bir yoruyor AĞLAMAK istiyorum.Saatler belki günler oluk oluk çeşme gibi o gözyaşlarım efsane olana kadar
içimi boşaltana kadar ağlamak bıktım usandım
 herşeyin ortasında olmaktan ortada kalmaktan iki tarafada bakıp ortada yanmaktan
iki ateş arasında kalmaktan bölünmekten yetememekten çok güçlü çok büyük olmak isterdim
gerçekten büyük yanlıs olana durr demeyi doğru olup yere düşeni yerden kaldırmayı tek naramla dünyayı inletmek
bir rüya belkide bir çizgi film karakteri olmak isterdim
sanki canlı canlı kefenlenmiş zincilenmiş tabuta kapanmıs
çiviler çakılmıs üstüme toprak beton ne varsa birdaha çıkmasın yeter diyilerek hapsedilmiş gibiyim
kaşımı bile kıpırdatacak alanım gücüm ve mecalim yok ve kendimdede hissedemiyorum ama
içimde bir bomba var evet bir bomba öyle
bir bombaki bu patlasa dünya ne kelime sonsuzluğa ulaşabilecek yeri göğü inletecek evreni yok edecek bir bomba
ama bu bombanın içimdeki tik takları benim için her saniye bir patlama ama sadece her
saniyede zarar gören benim sanki her kötü olayda ölen benim her kavgada çarpısan benim
ahmet kayanın dediği gibi
yaşamak isterdim türkü tadında benden bugünde bukadar
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------

  14-02-09
Nedeni nasılı niçinli sorular kazanında binlerce soru beni tek tek yemekte etlerimi parça pinçik etmekte
asılı kaldı bu ruh  havada duymuyor konusamıyor hissedemiyor her taraf karanlık görmüyor
bu ruh belki çektiği acıyı bile hissedemiyor
artık her uykusu onu dinlendirmiyor sabahları dahada yorgun ve baş ağrısı veriyor
bu ruh benim sancılar içinde kıvranıyor sebebini bilmediğim nedenlerle
Uzun ince bir yolda tekim ve daha başındayım dikenler korlar kırık cam parçalarında yüreyeceğim biliyorum
attığım her adım beni daha güçlü kılacak belki belkide attığım her adımda yokoluşumu kucaklayacağım kim bilebilir
kim garantisini verir bu beşeri bu fani dünyada garanti kelimesini bulunması bile çok saçma ve gülünç gelmekte bana
ne mutlak bu dünyada hiç birşey
gerçekten canımı sıkan birşeyler var ve her geçen gün bu içimdeki boşluk santim santim beni yok etmekte
çürütmekte günlük hayattaki sıradanlık belkide
 zevk veren bir ton güzellik bu kederli suratımla bakınca çok boş gelmekte  ve beni dahada üzmekte
şairin deidği gibi içimde ölen biri var belkide ona yas tutuyorum
 belkide onun yerini doldurmaya çalısıyorum kim bu ölen içimdeki kişi bazen çocukluğum bazen hayallerim
bazen isteklerim bazen geleceğim bazen geçmişim kısacası benle ilgili olan  hayatla benim aramdaki tüm bağ
dayanamıyorum ama ölmeyede korkuyorum bu dünyaya gelişimin bir amacı olmalı diyorum basit bir amaç olmamalı
bu ama bilemiyorum
kendimden uzaklaşmak etrafa bakmak istiyorum düşünüyorum nedir tüm bu kavga savaş suç cinayet faişelik kahpelik
ve adını bile bilemediğim binlerce kötülük nedir bunun nedeni diye düşünüyorum öyle çok düşünüyorumki
artık düşüncem dünyadaki herkesin bir parçası ruhum dünyadaki herkesin ruhunun bir parçası oluyor
en ufak bir iğne batısını hissediyorum benimde canım yanıyor üzülüyorum nedn bunlar nedn insan insana kötülük eder
diyorum kime kabahat bulmalı insanlaramı şeytana mı yoksa bilmediğim başka şeyleremi
belkide sevgisizliğe bir işte sevgi yoksa sonunda lanetten kötülükten başka birşey olmaz diye düşünüyorum
Korkuyorum gerçekte ya hayatımın amacını tüm bu kötülüklerin nedenini bulamadam ölürsem diye içim içimi yemekte
hala ufak titrek bir çocuk var özümde nerdeyim diyen gözlerle dünyaya bakan sonu ne olacak bilmeden etraftaki kötülüğü
fark etmeden tebessüm eden ufaklık belkide benim hayatımın amacı budur bu içimdeki ufaklığı adam etmek neyin ne olduğunu
göstermek onu korumak kollamak canını yakmamak ama acının ne olduğunu öğreterek büyütmek şımartmadan ama sonsuz bir sevgi vererek
belki onu büyüterek anca büyüye bilirim ve anca öyle giderebilriim içimdeki bu kırıklkları ve sadece böylece susturabilirim
içimdeki bu hüzünlü şarkıyı...
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
18-02-09

bi yerlerden başlamalıyım neye derseniz  belki bu yazıya belki istediğim bir çok şeye belkide hayata
hayat denklemimin bir çok bilinmeyenlerinden biride bu başlama isteği var ya uygulama yada onu sürdürme gücü
zor gerçekten zor kaç yeminler kaç tövbeler ettimsede boş sonu hüsran demekki birşeyler eksik tuturamıyoruz dikişi
sürüklene sürüklene geçen yıllar acılar hüzünler mutluluklar sezen aksunun deidği gibi yaşamak dediğin üç beş kısa
mutlu andan ibaret
gerçi olsun maksat boş olmamalı yaşam dolu dolu olmalı desemde çok aksi bir yaşam yaşıyorum.
istanbulu düşündüm geçenlerde,içinde çeşit çeşit insan
kötü gibi görünsede aslında yok içinde kötülük
benziyoruz birbirimize hemde çok onunda benim gibi içinde binlerce farklı ruh var çeşit çeşit
nekadar hüzünlü nekadar üzgün olsada göstermiyoruz.Kötü gibi görnüyoruz ama içimizde iyilik var
bakmasını bilene içimizde cennet var bakmasını bilene içimizde cehenem var acı var haz var
benim bir damla göz yaşım senin denizlerin istanbul senin denizlerin benim bir damla gözyaşım
Öyle anlardan birindeyim ki gönlüm daralıyor sanki kessen kanım akmaz içimde devam eden hüzünlü bir
melodi susmayacak belli ki sıkmadan usanmadan aynı melodi içimde durmaksızın nefes alış verişlerim gibi gece ve gündüz gibi ard
arda
hayallerim var ulaşmak istediklerim var ben onlara çok uzağım bana öyle geliyorki her adım attığımda dahada büyüyor mesefeler
ve ben öylece kala kaldım bir tarafta hayaller bir tarafta sevdikler bi tarafta engeller hepsi gözümün içine bakıyor belki bana
inansalarda içimde güç yok haraket etmeye attığım en ufak bir adımda karşıdan gelen rüzgarlar beni dahada geriye atıyor yorgunum
haraketsizim kalakaldım arada napacağımı hiç bilmiyorum ah şu vucud ah bu beden gücü kendinde bulabilse azcık inancı olsa ne karşıdan
gelen rüzgarlar ne ayağına batan dikenler yada korlar hiçbirinin önemi yok...
ne kendimi kaybedebiliyorum nede tam olarak konsantre olabiliyorum mesela tamam artık olmuyor ulan deyip kaybetmek umursamamak
isterdim ama ozamn içimden biri dizginleri ele alıyor ve doğru yola yeniden sokuyor ama adımlarım çok kısa cılız ve ürkek belki uyumak istiyorum
azcık uyku ama donmaktan korkuyorum ya uyanamazsam göz kapaklarım ağır kaslarım yorgun soluklarım yavaş ve kesik kesik kalbimin
atışları bütün bedenimi titretmekte  vücüdumun her yanında sürekli bir ağrı olsada bu hedefe gitmeliyiz bunu yapabilirsin diyerek
beni tutup çekiştirmeye çalısan ufak bir çocuk var gözlerini bana dikmiş sen düşemezsin duramazsın inandım sana der gözlerle
ilerde o çocuğa üzgünün küçüğüm üzgünüm demek istemiyorum ama sonuç ne onuda hiç bilemiyorum...
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

28-02-09

   İçimde bir sıkıntı hissetiğimde hemen yazmaya başladım.
Sıkıntı mı hüzün mü yoksa başka birşeymi bilemiyorum bildiğim tek şey her şey yolunda değil.
Hiç bir zaman olmadı olamayacakmı galiba diye soruyorum.Kendime bir insanın neden hayatı normal
akısında mutlu mesut gitmez hep.Gidemez heralde belkide kural böyle ama insan hep bunu hayal etmez mi?
ve bunun içindir uğraşları çabaları kavgaları yarınlarda olan hep mutlu bir hayat.Ozaman insanlar ulaşamayacakları
bir hayal için ne kadar çok çabalıyorlar bunu şöyle düşünebiliriz güneşe doğru
giden bir taş buz ,vs kaya ne derseniz deyin çünkü sonuçta o yolda  hedefine varamandan parçalanacaktır.
Bende bu düşüncelerimle sonunda ulaşamayacağım bir hayalin yolunda gidiyorum ama adımlarım kararsız yol çetin
duraksama kabul etmiyor.En ufak bir hatanın telafisi yok gibi birşey
 Ya şu hayatta hiç bir şey garanti değilken istediğimiz şeylerin garanti olmasını deli gibi istiyoruz biz insanlar
neden çünki süprizlere engellere önümüze çıkan zorluklarla mücadele etmeyi öğretemediler küçüklüğümüzde
ya çevresinden ya altından ya üstünden dolandık ya ileri ya geri ittik.Ama sorunumuzu halledemeyi önümüze çıkan engellerle
savaşmayı öğrenemedik.Korkak yetiştik.Korkak yetiştirildik oysa sazan balığı gibi sorunumuzgibi akarsu bile olsa onun tüm
o gücüne debisine rağmen ona karşı yüzebilmeyi başarabilmeliydik biz ama o balık yerine biz insanlar olsak bırak akarsu nereye biz oraya
hepimiz öyle alışmışız ki cam fanustaki ufak küçük süs balığı olmaya ama o dısarıdaki denizi denizi geç okaynusları fark edemiyoruz
ben akvaryumdaki küçük balık değil ben okyanustaki balina olmak yunus olmak istiyorum hatta ben okyanusun kendisi olmak istiyorum
kimine yaşam kimine mutluluk ev ölüm...
 İçimde prangalanmış kapatılmıs hapsedilmiş bir ruh var eğer çözebilirsem,eğer ona ulaşabilirsem biliyorumki o ruh tüm göğü kaplayabilecek
büyüklükte olduğunu biliyorum.Çok geç olmadan onu kurtarmalıyım zaman akıp gidiyor çünki dünki yapmak isteyip yapamadıklarımız
bugünki pişmanlıklarmızdır.Düşünüyordumda Ah verebilseydim içinde sevgi aşk mutluluk umut inanç tohumları olan gençlere yüreğimi ozamn
 farklı farklı sevinç umut mutluluk inaç vs yaşardım keşke
neyse bilemezsin hayat oyunundaki rollerimizi oynuyoruz hepimiz hepimiz kendi oyunumuzun başrolleri olarak ve bir sonraki sahnede ne olcağını
ağzımızdan çıkacak bir sonraki sözcüğü yada o sözcüğün nelere yol açacağını bilmeden oynuyoruz... napalım oyuna devam
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
04-03-09

Yorgunum hemde çok ne uykusuzluktan nede çok iş yapmaktan yüreğimin ağırlığından,onu taşımaktan yoruldum
Sevmekten hemde sevgili olmadan sevmekten en zoruda budur heralde her yüze santim santim bakarısnız acaba
bumu diye içinizde büyük bir sevgi vardır.Onu hak eden biride vardır boşuna değildir bu sevgi
bilirsiniz,ve ondan ona ondan ona deneye deneye yorulursunuz yüreğinizi çarpa çarpa süreye süreye o
yürekten başka yüreye doğru bazen yollarda hıçkıra hıçkıra ağlar bazen kanayarak o hayal ettiği
sevgiliyi arar.Yorulursunuz
  Ruhum bedenime mütiş bir baskı uygulmakta sanki yerin içine doğru yavaş yavaş batıyorum.
Ne iyi hissede biliyorum kendimi nedekötü ne siyah nede beyaz biz hep gri olanlardanız sanırım
işte bu benim için bir işkencedir kararsızlık ortada iki ateş
arasında kalmak
 Her geçen gün yaşlanıyorum ve parça parça bölünüp yok olduğumuve her gözyaşlarımla beraber süzülüp gittiğini
biliyorum hayallerimin
 Düşünüyorum tüm bu düşünceler acılar bu yazılar bunlarda samimiyim acaba yoksa değilmiyim bilemiyorum
Kendimle çelişiyorum belkide şizofrenliğe doğru hızlı adımlar atmaktayım.ama amacı var yapılan her eylemin her
yol biyere çıkar mühim olan dayanmak kararlılıkla ilerlemek... bütün hatalarım denediğim yollarımdan ibaretti

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------

28-03-09


Çocukluğumda dinlediğim bir şarkı vardı çocuk şarkısıydı ama yaşamımı özetliyor bundan eminim

bir küçük örümcek duvara tırmanmış
yağmur yağmış  örceği fırlatmıs
güneş çıkınca her yer kurumus
bir küçük örümcek yeniden duvara tırmanmış

tekrar tekrar tırmanmaya çalısıyorum önümdeki duvara yağmur alıyor beni rüzgar savuruyor beni
bir şımarık çocuğun özensiz hrçın elleriyle yeri kucaklıyorum
yere her çarpılışımda o soğuk sert zemini her kucakladığımda ağlıyorum hırsımdan
Canımın acısından değil biryerimin kırılmış incilmiş olmasından değil korkudan yada endişeden değil,
başladığım yere yeniden sert bir şekilde geri geldiğimden ,yağmur ve başarısızlığın karısık ıslak hissiyle
yerde olduğumdan belki belkide ulaşmaya çalıstığım yer gözümden bir başka büyürken dizlerimdeki takat o derece
azalıyor ve nedenini bilmeden ağlıyorum sadece ağlıyorum...
Tek isteğim artık açılsın şu önümdkei sisler bulatlar kalksın güneşi görmek istiyorum...

14



                         
Nasıl başlayacağımı ya da nasıl anlatacağıma dair hiçbir fikrim yok ama böyle boş durmaktansa bir yerlerden başlamak istedim.
        Ufak bir çocukken ülke dediğimiz şeyin oturduğum 3–5 mahalle dünyayı da annemlerle babamlarla otobüsle, arabayla gittiğimiz uzak yerler olarak tanırdım. Ölüm denen şeyi daha bilmiyordum bile hani derler ya az gittik uz gittik dere tepe düz gittik bide bakmışız ki bir arpa boyu yol gittik meğer biz oturup kucaklara masallar dinlemişiz.
 Ailem evet her şeyin sebebi de nedeni de o dur hayatımızda. Bizim aile çok karışıktır. Ben yukarıda ki anlatığım masalarda ki gibi süper bir hayat yaşarken bu içinde olduğum karmaşayı fark ettim. Ve geçmişi, geçmişimizi, geçmişimi fark ettim. Bu arada ben büyüyordum ve ben büyüdükçe içinde 3–5 mahalle olan ülkem, dünyam,ufkum gelişiyordu. Bir gün kapıdan 20li yaşlarda biri geldi evimize sonradan öğrendiğim yanıt garipti benim bir abim vardı. Ben o zamana kadar sadece 2 abim olduğunu sanırdım bunlarında başka annelerden olduğunu bilmezdim.(Ama şunu vurgulamak isterim ki ağabeylerim bana hiçbir ayrım yapmamış lafta değil özde ağabeylik yapmışlardır).20li yaşlardaki eve gelen yabancı abim olduğunu öğrenince ne hissettiğimi hatırlayamıyorum. Çocukluk çabuk alıştım bu zamana kadar memlekette kaldığı için haberim olmamış annesi ve kız kardeşinin yanında evet bide ablam varmış.Bizim akrabalar babamın eski karısını kızını canavar gibi tanıttı onlara düşman gibi büyüdüm ta ki geçen yaz onlarda kalmak zorunda kalıncaya kadar memlekete gidince hasta oldum ve ablam bana baktı.Artık söylenenlerin anlamsız yersiz ve saçma olduğunu düşünüyorum ve onlarla arada görüşüyorum.Eskileri şimdi düşününce hayatım 1001 parçalı puzzle gibi geliyor bana.
      Okula başladım. Okul bana bir oyun gibi geliyordu aslında derslerim iyi olduğu için kalmak denen şeyi neredeyse ortaokula kadar öğrenemedim sadece geçen sene beraber olduğumuz arkadaşlardan bazıları bu sene bizimle beraber olamıyordu. Oyundu benim için sadece(Bu arada eğitim sistemimize ince bir sitemim var ben öğrendiğim bütün küfürler aylaklıklar tembellikler bir sürü kötü şeyi okulda öğrendim) O aralar aile hayatım iyi gidiyordu ya da ben öyle sanıyordum pek hatırlayamıyorum.
       
        Ama o çarpık aileleşmenin acıları çıkıyordu o zamanlar ufak ufak. Ortanca ağabeylerimden biri evleniyordu en sevdiğim abimdir kendisi her şeyi yaşamışımdır onla her türlü ortama iyi ya da kötüyü elinden geldiğince göstermiştir ufakken ben onla pazarları çizgi film izlerdik bunda ne var demeyin abim 20li 25li yaşlardaydı ama bana çok güzel uyuyordu. En sevdiğim abim evlendi. Düğün yapıldı o düğün de tatsızlıklar oldu bir sürü kişinin kalbi kırıldı. Ben ufak bir çocuk olduğum için hiç birini hatırlamıyorum ama abim diyor ki düğüne herkes silahla gelmiş babamlarla eski karısının akrabaları neredeyse çatışma yaratacakmış abim ortada kalmış zor zar engellemiş şimdi düşünüyorum da en mutlu günü düğününde yaşadığı ikilemi umutsuzluğu.

        Öyle veya böyle 8 sınıfa kadar geldim. Pek bir idealı değildim sınav için dershaneye gittim ama arkadaşlara fena uymuştum ne dersler ne denemeler öylesine girip çıkıyor derslerde konuşuyor okulun son aylarında dershaneye diye çıkıyor geziyordum. Yine bir gün okula öyle dedim din hocamız beni severdi bende onu sever sayardım işte okuldan çıkıp dershane diye gezmek için izin alırken olum senden bir şey olmaz sen düz liseye bile giremezsin sen gez dolaş dedi. O gün gezdim dolaştım ama her zamanki arkadaşlarla gittiğimiz yerde eğlenemedim bir tat alamadım. Ama ertesi günlerde sabah dershaneyi ben açtım akşam ben kapattım çok çalışmaya başladım. Benimle yola çıkan bir sürü zeki arkadaşı uyardım beni dinlemediler cezasını çekiyorlar şimdi neyse. Sınava girdim heyecanım yoktu ve kazanmıştım bir Anadolu lisesini.

      Artık lise macerası başlamıştı bu arada babamı akşamları cep telefonundan arıyorlar bizim yanımızda açmıyordu. Artık gerçek dertler yaşıyordum cebinden prezervatifler cinsel güç hapları buluyordum söyleyemiyordum kimseye söyleyemiyordum. Çünkü ağabeylerime söylesem kavgalılardı ben küçükken çok büyük kavgalar olurdu bizim evde camlar çerçeveler inerdi kırılırdı bir keresinde abimin dişi kırılmıştı ben ufak bir çocuk olmama karşı onları tutup ayırmaya çalışırken içimden neden diye sorarken ağlardım sadece ağlardım. İşte kavgalılar diye içime attım. Bulduklarımı çöpe atıyordum. Sonra işler karıştı herkes fark etti annem de fark edince babamla konuşmamaya başladılar artık. Ve bir gün bana dedi ki babandan ayrılmak istiyorum yemek yiyordum ve ağzımda lokmam kaldı tek kelime dedim git ama yarın gel dedim annemde neden deyince cenazeme dedim direk intihar edeceğimi söyledim. Bana sürekli babamın hatalarını söylediler en ufak hata arar olmuşlardı babamda onu dışladılar ve şimdi fark ediyorum ki ne yazık en kolay bu ayıplamak bir insanın sürekli hatasını arasanız o insan bir süre sonra kendi farkında olmadan hata yapmaya başlıyor. Banada hatalarını gösterdiler ve babama düşman kesildim onu anlamak yerine. Ve günlerce düşündüm ben bunu sonunda camın kenarına oturdum ayaklarımı da aşağıya sarkıttım sadece son anlarımı düşünüyordum. Ve içimden bir ses kuranı aç dedi açtığım sayfada direk bir ayet takıldı gözüme tam olarak bilmiyorum ama intiharın günahını anlatıyordu. Düşündüm yalnız olmadığımı şükrettim ve vaz geçtim intihardan artık aklıma yatırmaya yani psikolojide gördüğümüz gibi bahane bulma adlı savunma mekanizmasını buldum aldatma artık mantıklı geliyordu aklımda sonra bu fikrimden de vazgeçtim okyanusta fırtına arasında kalan bir dal parçasıydım umudumu kaybetmeye başlamıştım değil umudumu tüketim artık. Tüm bunlar olurken ben bir kıza aşık oldum 2 sene peşinde koştum çok sevdim ama karşılığını alamdım çok feci kırdılar kalbimi. Bir rahatsızlık yüzünden hastaneye gittiğimde bana doğru dürüst muayene yapmadan lenfoma yani kanser dediler neyse ki o hastalık değilmiş ama çok yıkılmıştım.

             Allah şükürler olsun Hüseyin hocayla tanıstım beni çözdü ve ilk defa bu yukarıda yazdıklarımı birine anlattım ben kendimin güç kaybedeceğinden korkardım ondan kimseye anlatmazdım. Dışarıdan bana bakan güçlü yıkılmaz bir kale titanic gibi sağlam sanırdı ama buz dağının suyun alt ta kalan kısmı tarafından yaralandım ve batmaya başladığımı anlattım Hüseyin hocama. Güvensizliğimi keşfetti ve bana insanlara nasıl güvenebileceğimi öğretti. Hala dertlerimi çözmeye çalışıyorum ama artık bir yere kadar olmazsa da kendi yoluma bakacağım evet belki bir şeyler eksik olacak ama bu hayatta mükemmellik Allah tır en korktuğun şey bir şeyin kusursuz olmasıdır çünkü onda içinde veya derinde büyük sorunlar vardır. Artık ne gelirse gelsin başıma neler gördüm bu ne ki deyip devam ediyorum. Hayatımda minimum performansımla yaşadığımı fark ettim ve şimdi sıra içimdeki maksimum gücü uyandırmakta diğer bir deyişle denizdeki ufak balıktım denizden habersiz ama artık denizin farkına vardım ve deniz olma potansiyelimi gördüm. Geçmişimi düşününce tüm bunların tek nedeni var sevgisizlik babam severek evlenseydi ufak yaşta zorla evlenmek yerine dışarıya alışmazdı o ortamlara  tüm yaşam değişirdi şairin dediği gibi bir insanı sevmekle başlayacak her şey evet dediği doğru artık benim hayatımda böyle olacak severek evleneceğim çocuğuma sevgi vereceğim şımartmadan kızmak dövmek yerine yaptığı şeyin hatalarını öğreteceğim benim hatalarım olduğunda beni eleştirmeyi öğreteceğim.Kısacası sevginin yolunu göstereceğim onlara bir insanı sevmenin sevgisini belli etmenin küçüklük güç kaybı acizlik değil sevmenin zor,sevgisini söylemenin ise daha zor ,güçlü ve cesur insanlar tarafından yapılabileceğini anlatacağım herkesi sevmeyi karşılıksız aşkı öğreteceğim işte bu bütün dertlerin ilacı SEVGİ olduğunuda
                                                                      Paronoid umutlar

Sayfa: [1]