İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Paronoid

Sayfa: [1] 2
1
Geldim.Ben bu hayata tek geldim çırıl çıplak ağlayarak yalnız geldim.
Belki de kimi kimsesi olmayanların bir kimsesi olmaya geldim.
Sesi olmayanların yada ses çıkaracak mecali olmayanların sesi,haykırışı olmaya geldim.
çok ulvi amaçlar düşünmüyorum bütün dünya kardeş olsun savaşlar dursun açlar doysun diye olmayacağını olamayacağını zaten bilebilecek olgunlukta olduğumu biliyorum.Belkide ismimin aksine ben umutdan çoktan vazgeçmişimdir diyorum

Eyüp hazretlerinin bir kıssası vardır.cildinde çok kötü bir hastalık vardır rabbi tarafından imtihan için.Öyleki vücudunu kurtlar kemirir yer.Hazreti Eyüp  bir gün vücudundan düşen bir kurttu alır yerine koyar rızkından olmasın diye ama eliyle yerine koyduğu kurt acıtır canını ve şaşırır.Merak eder bunca kurt yerken bedenimi şu elimle koyduğum kurt kadar acı çekmedim hikmeti nedir? der kendi kendine.Rabbinden kalbine ilham olarak gelir cevap ey eyüp o kurt senin canını en çok yakandır çünkü onu elinle sen koydun der.


İnsanların kendi kendine yaptığını kimse yapamaz bu kesinlikle doğru bir laf ama daha da kötüsü olduğunu düşünüyorum.Buda gerçekten sevdiğimiz kişiler için o ne kadar kendi için bir şey yapmak istemese de biz onu iyi olsun diye düşünürüz çabalarız kendimizi paralarız.Sonuç ne olur ne biz istediğimizi başarmışızdır ne de karşımız da ki sevdiğimiz kişi bu çabalarımızı hayatına müdahaleden öte görememiş tavır bile almıştır.

İşte bizler böyleyiz.Sen binlerce sorununu düşünmessin her şeyin tamammış gibi bir başkasının hayatını düşünürsün o bir başkası ise başka birini.Senin düşünmediğin bir hayatını bir başkası düşünür.Kimse kimsenin hayatına sihirli değnekle dokunamayacağına göre bu aramızdaki hayat takasçılığı nihayetinde bir kaosa dönüşür.Belkide dönüşmeli bilemeyeceğim .Çünkü hiçbir zaman büyük felaketler yaşamadan önlem almayı bilemedik biri boğulur bir yerde uyarı levhası asılır biri bi yolda kaza geçirir üst geçit yaparlar.bir doğal felaket olur kaç can gider ondan sonra önlemler alınır.Bu demek oluyor ki eğer hayatlarımızı düzeltmek istiyorsak kendi felaketimize doğru dört nala koşmalıyız.Bırakınız bu saaten sonrada takas yaptığınız hayatlarda kendi felaketine doğru depar atsın.Yansın yıkılsın tüm güvendikleriniz o hayat dediğimiz içine müzeymişsesine biriktirdiğimiz anılarda dahil herşey maffolsun.yaşamlarımızın tam ortasına koyduğumuz putlarımızı yıkalım.Hz ibrahimmişçesine elimize bir balta alıp para olabilir kadın olabilir mevki olabilir neyse putunuz istisnasız tek seferde indirin baltayı tam üstüne ondan sonra göz yaşlarıyla suladığımız yeni bir hayat filizlensin yıktığımız putun yerine koşulsuz inanıp sevdiklerimizi koyalım bırakalım tüm ütoplayalar ve ütopik düşünceler serbest kalsın mantık kelimesi yasaklansın olmaz olamaz imkansız bütün lügatlardan silinsin ya tüm bu dediklerim gerçek olsun yada biri beni çimdirsinde uyanayım artık bu rüyadan.


                                                                         Baydar

2
Hüseyin KAÇIN / Ynt: KAYBETTİM
« : 21 Ekim 2010, 06:12:55 ös »
Bir eksiklik vardı.
Biliyorum.
Neyim eksik diye ararken ben
Yanımda olan ne varsa kaybettim
Artık ne yalnızım
Nede bir dostum var
Aklımda,yüreğimde ne varsa sahip olduğum
Şimdi hepsi silik hepsi yitik
Sadece
Herşeyin ortasına kazınmış olan gözlerin duruyor
Hatıralarımda
Sorular,cevaplar ,herşey sen

3
Seni tebrik ediyorum cesaretinden dolayı herkes söyleyemez bunları emin ol
3 kişiden birini affetme seçeneğin varken sana göre en kolayı Tanrıyı affetmek gibi geldiysede en zorunu seçmişsin
babanı bir gün affedersin ölür kalır yeni şeyler olur
kendinide bir gün affedersin ama
Tanrıyı affetiğin zaman hayattan zevk almaya başlarsın
tüm insanlar çevremizdeki herkes başına gelen kötü olaylardan dolayı Tanrıya küserler ama
kendilerine bile itiraf edemezler ne zamanki
affederiz işte o zaman büyük bir yol kat edilir içimizde

4
Şiir / Ynt: ÖLÜM
« : 04 Nisan 2010, 01:25:39 ös »
HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR SONRA BİZE GERİ DÖNECEKTİR.

5
   Hüzün  gibi mutlulukta gözlerde belli eder hemen kendini ama bu mutluluk dalga dalga,bir gözden bir başkasına oradan başka bir çifte yayılır.Ve mutluluk daha bir yakışır acı günler görmüş yinede şükretmiş gözlere.Çünkü o gözler aldanmaz sahte mutluluklara.Ve asla unutmaz o mazideki acı günleri bu yüzdendir.İşte bu gözlerin şimdi mutlulukla bakmasındaki derin manalar…
   Hüseyin hocamın nikahındaki gözlerin hiçbirini ömrüm boyunca aklımdan çıkabileceğimi sanmıyorum.Her biri derin,minnet dolu,mutlulukla ışık saçıyordu.Özellikle Dede’nin gözlerindeki mutluluk daha bir fazlaydı.O öz evladının mürvetini gören vakur bir baba ve çevresindeki kalabalığı öz torunları kabul edip onlara bir şeyler anlatmayı görev bilip mutlu olan bir dede ve tüm bu güzel işler olaylar için içinden defalarca şükür eden bir kuldu,gözlerindeki derinliklerinden çıkardığım.
  Dedenin çevresindeki Hüseyin hocanın öğrencileri,Dedeyi hayranlıkla dinlerken daha önce kimsenin bu kadar içten,hoşgörülü,alçakgönüllü olabileceğini tahmin edememenin verdiği şaşkınlık ve çevresindeki anasının, babasının ve daha bir çok yakın dediği insanın demedikleri,diyemeyecekleri  şeyleri  böyle bir  sabır ve aşkla onlarla konuşmamış olmasının hasretini dedeyle gideriyorlardı.
  Bir sürü insan birbirini seviyordu burada.Hem de menfaat ,beklenti olmadan seviyordu peki neden burada toplanmıştık bugün.Hayatlarımıza kıyıdan köşeden yada-bana olduğu gibi- göktaşı gibi tam ortasına düşen Hüseyin Kaçın’ın  nikahı için toplanmıştık.Bir sürü insan onun sayesinde gerçekten sevmeyi,sevebilmeyi öğrenmiş bu yüzden onu ve birbirlerini Allah için menfaatsiz sevmeyi öğrenmişlerdi.
  Kaçın’ın gözlerinde ise geçirdiği yılların yaptığı işlerin filmleri geçiyordu.Mardin kızıltepede asi yeniyetme bir delikanlı canlanır gözünde şimdi gördüğü takım elbiseler içindeki koca adamı görünce yada başka okullardan gelen öğrencileri hepsiyle ayrı ayrı anılar ayrı ayrı hikayeler ama bugün hepsi birdi.
  Can dostları da yanı başındaydı.Birde bir ömrü geçirmeye layık olabilecek tek kişi olan en az Hüseyin Kaçın kadar değerli olan Aysun abla vardı.Birbirlerine sevgiyle bakıyorlardı,şükür dolu gözlerle…
  İşte (ben) fakir bunları gördü.Gözlere takmış derseniz bu nikah vardı gözler vardı ruhları gösteren ruhlar vardı Allah için birbirini seven ve Allaha bu sevgi için şükreden.
Bu arada unutmadan gözler kalbin aynasıdır .Yalan nedir bilmez onlar.
  01.10.09   saat:00:24
         Yer:çalışma masam ,ev
Mutluluk,minnet,sevinç,Aşk,heyecan her şey vardı.Kim bilir benim daha kelimelere sığdıramayacağım neler vardı kalemimin yettiğince yazmaya çalıştım naçizane .Yoksa yazıma bakıp ta bu kadar basit ve alelade  bir nikah değildi.Sürç-i lisan ettiysek affola.
                               Baydar

6


   Yağmur yağıyordu bu şehre,sanki çıkmayacağını bile bile ısrarla temizlemeye çalışıyordu kendini
ev ev,sokak sokak,cadde cadde... kurtulmaya çalışıyordu kir ve günahlardan tıpkı bir fahişenin yorgun,kirli ve
günahla kararmış olan bedenini saatlerce suyun altında temizleyerek kirden ve günahlardan kurtulmaya çalışması gibi,
bu şehirde kendini yağmurun altında temizlenmeye çalıştı ama çıkmıyordu.Fahişenin ne kadar temizlemeye
çalışırsa çalışsın içinden,hatıralarından aklından çıkmayan günahları gibi,bu şehirde günahlardan kurtulamıyordu.
Nasıl temizlenirdi ki artık AŞK çoktan terk etmişti bu şehri.Belki de bu yağmur yok olan AŞK içindi...
   Bu şehre yağmur yağardı ve eskiden toprak kokardı bu şehir yağmur sonrası.Bir zaman sonra bu kokunun
yerini çöp pislik lağım aldı.Ne kadar uğraştıysa da başaramadı bu şehirden o güzelim koku gitmişti.
   Sonra bu güzelim şehrin güzelim gençleri vardı.Bilinçli,cesur,korkusuz gençleri vardı.Kızdı büyükleri
kendi yaptıkları yanlışları görülünce,küstürdüler bu gençleri artık sevgiyle büyümeyen nefretle boy atan bu
gençlik onları  analarının babalarının sarmadığı sevgiyle sokak sokak sarıp kucaklayan
bu şehre kızdılar.Kırdılar,döktüler,çizdiler duvarlarına kin dolu nefret dolu yazılar yazdılar.Şehir yine
ağladı ve bu şehre bir daha yağmur yağdı.
   bu şehre hala yağmur yağıyordu.Bulutların ağlamaktan gözleri kör olmuştu.Artık bu şehirde hüzün vardır.
Evlerde sevgiyle yanan lüks lambaların titrek ışıklarının yerini bencil ampullerin aydınlatma yarışı başlamıştı.
Bu şehrin bir güzelliğini daha söküp aldılar sormadan.Artık yıldızlar görülmez oldu şehirden.
   Sessizliğiyle bir şeyler anlatmaya çabalardı.Bizler trafikle,gürültülülerle yüksek müziklerle daha bir çok
ses kirliğiyle duyamadık bu sessiz çığlığı.
   Ah ah bu şehir belki de son kez ağlıyordu,son uyarı son umutları bu yağmurlardı.Son sevinçleri ve aşkı bu yağmurla yağıyordu.
Delicesine yağan yağmur temizliyordu sokakları.Sanki ben temizlerim bu kaldırımları duvarları siz içinizdeki kendinizi ve beni zehirleyen kirleten
günahları temizleyin dercesine.
   Koştum caddeye camda yağmuru izlemek için bakan insanların deli mi bu der gibi bakışlarına aldırmadan
Haykırdım.''Ey bu şehrin yağmurları ruhumu günahlardan sokakları arındırdığın gibi arındırır mısın?Beni sevgi damlalarınla yıkar mısın?
Ey şehir ey hüzünlü dost ey sevgiliyi aşkı kaybetmiş hüzünlü şehir.Yağmurunda aşkla yıkanmak isteyen bir sevgiliyi kabul eder misin?

00.07      10.09.09
yağmur yağdı şehre bir rüzgarla beraber bana bunları fısıldadılar dinledim utandım yazım.

                                                          Baydar

7
   Yürüyordu, yürüdüğü yolda attığı derin ver kararlı adımlarla. Gözleri karaydı, korkusuzca önünde dağ olsa tek elle devirebilecek güçte görünüyordu. Ağır fakat emin adımlarla yürüyordu önüne çıkan engelleri, zorlukları görünce gülüyordu,geçmişi hatırlayıp bir an eskilere gitti.Yürüdüğü bu hayat çizgisinde nereye gittiğini bilmeyen savrulan bir kuru yaprak olan eski benliğini hatırladı.
Herkese güçlü olduğunu defalarca kanıtlamaktan yorgun düşmüş aslında içinde yenilmiş  bitik  ve korkak biri olduğunu itiraf etmekten aciz olan kendisini hatırladı.Şimdi gülerek geçtiği bu zorluklarda hemen pes edip gözyaşlarını kendine saklayıp bir köşede sessiz sessiz dökmemişimiydi?Nasılda capcanlıydı anıları o zamanlar her şey biter,her şey yanar,maffolur,altüst olur diye ne korkardı.Ama sonra her şeyi altüst etmenin garip zevkine varmıştı.Her şeyi yıkıyordu artık insanların onun hakkındaki görüşlerini,tabularını korkularını ve ilk olarak da kendine güvensizliğini alt üst etmişti
   Her şeyi yakmanın zevkine varmıştı.Her şeyi geçmişi,utançlarını,korkuları,hatta kıyafetlerini bile atmıştı ateşe çırılçıplak bir şekilde ateşin karşısında cesurca dururken yanan ateşin sıcaklığını teninde hissederken tuhaf bir özgüven ve hınzırca bir zevk almışı.Ancak altüst olduktan sonra hayatı,ancak bütün utancını,korkularını,kuşkularını bu ateşe attıktan sonra anlamıştı.Her şey biter korkusunun çok saçma olduğunu.Çünkü her şey biterdi ve yerine yeni şeyler başlardı.Tıpkı şu kısacık ömründe gördüğü gibi güneşin her akşam batıp her sabah doğması gibi.
Bunları düşünürken bir andan da yoluna devam ediyordu.Durdu hemen yere kapanıp secde etti ve Allaha şükretti.Uzunca bir süre alnını yere gömdükten sonra gözlerindeki mutluluk yaları çorak hayat yolunun tozlu toprağına karıştı ve umutla yeşillendi filizler.Şükrün gözyaşlarıyla hayat yolunda yemyeşil bahçelerde yürüyordu.Tüm bunları kendisine cesareti ,kendisine korkusuzluğu  ve kendisine sevgiyi öğreten o dostlara borçluydu.Bunu anımsayınca adımlarını daha da hızlandırdı.Çünkü olara olan borcunu yalnızca bu yolda elinden geldiği kadar hızlı ve emin adımlarla yürüyerek.Onlara ulaşınca onlara şükrederek ödeyebilirdi.
   Onu yalnız bırakmamışlardı bu dostlar.Kimilerine göre deli,yaşlı bir adam,alelade biri,yada bir çocuk olabilirdi.Ama onun gönlünün sultanlarıydı.Onlar kalbinin sınırsız topraklı ülkesinin vezirleriydiler.Bu ülke o kadar büyük,o kadar büyüktü ki. Büyüklüğü SULTANLARIN SULTANI Peygamber efendimiz Muhammed S.a.v. efendimize yaraşacak bir ülkenin vezirleriydiler.Ama batiniyi göremeyen zahiriyi tüm gerçekler sanan gözler 'Kralın elbisesi ne kadar güzel,kumaşı ne kadar iyi.'derlerken
Bu dört can dost bu dört gönül ülkesinin vezirleri.Hiç korkamadan 'KRAL ÇIPLAK!!' diye haykırmışlardı.Şükürler olsun o dostlara diye geçirdi içinden.Gerçekleri bir deri kuyulara haykırırken  artık dünyaya haykırıyordu.Kimin ne dediğini umursamadan...
   Gözyaşları içinde bütün olanca gücüyle yorulmadan,ayağına batan dikenlere,taşlara aldırmadan çırılçıplak koşuyordu hayatının yolunu.Yol çok uzundu daha başlangıç çizgisindeydi ama sonuna varacağını biliyordu.Gözyaşlarıyla,mutlulukla,tebessüm ederek gönlündeki ülkenin sultanı MUHAMED S.A.V e ve onun zahirde dört olan vezirlerine doğru koşuyordu.




   
22.31   27.08.2009
 Bugün başımdan geçen güzel olaylardan sonra yürüdüğüm yolu fark ettim.Ve bahsettiğim gönlümün sultanı Peygamber efendimizin (S.A.V)e ve onun (kendi çapımda) zahirde gönül ülkemdeki vezirleri olarak nitelendirdiğim 4 dostuma.Başta Ruhumun babası olan Hüseyin Kaçına.Eksikliğini hep hissetiğim Saadettin dedem’e.Özlemle beklediğim Özcan Özhan Abim’e.Ve yol arkadaşım olan Ender'e şükürler olsun.
Batınide ise bu 4 vezir milyonlarca milyarlarca yaşayan yaşamayan gelmiş geçmiş veya gelecekteki henüz tanışamadığım görüşemediğim bilemediğim Allah dostlarıdır.
                                                               BAYDAR

8
                                   Sokak kedisi
             Gözümü açtığımda hayata belli belirsiz bir karaltı vardı.Bir şey görünmüyordu gecenin karanlığında dünyaya gelmiştim.Diğer  kardeşlerimle beraber görmeden .Annemin  kokusuyla bulduk süt dolu göğsünü ve sonu gelmez açlığım başlamış oldu o gün.Ben daha bilmiyordum,sütün tadını  ilk ve son kez bulduğumu  ve ne annemi nede kardeşlerimi  bir daha asla göremeyeceğimi .Nerden bilebilirdim ki annemi haylaz çocukların tutup oyun adı altında işkenceyle öldürdüklerini diğer kardeşlerimden bazıları açlıktan öldü birkaçını babamız katletti vahşice,ben hariç kalanları ise arabaların o pırıltılı parlak ışıklarına kanarak tekerliklerin altında ezilip can verdiler.   
             Ben daha yeni yaşamı öğrenen  küçük daha bunun ne olduğunu kavrayamadan ölüm acısını tatmıştım.Çok yakardım,çok ağladım.Kimi sesime kulak verdi başımı sevgisizce acıtarak okşamaya çalıştı.Kimi rahatsız oldu su attı.Hatta bir keresinde  soğuk bir kış günü sevgisizlikten inim inim inlerken biri pisi pisi diye çağırdı yanına sevinçle koştuğumda  attığı tekmeyle afalladım.Beklememiştim bunu ağladım.Belki duymuşsunuzdur .Ağlamalarımı yada anlamayıp size miyavlama olarak gelen bağırışlarımı.
Çabuk büyüdüm ben çabucak fırsatını vermediler bana bebekliğimin çocukluğumun.Sonra günlerden bir gün daha sokağa alışamamışken  taktılar boynuma bir ip sonra sonra öğrendim adına tasma dedikleri bu esirlik bağının.Beni bir aile aldı yanına yemek verdiler su verdiler süt verdiler bana ama yinede sevgi veremediler.O zaman anladım bu sevgi lüks bir şey idi ve benim gibi bir sokak kedisine çarçur edilemeyecek kadar pahalıydı anlaşılan.
               İşte o gün vazgeçtim bir gün sevilirim umudumdan ağır geldiği için bana.Günlerimi cam kenarında dışarıyı izleyerek geçti.Beni alan insanlar ha bire Pamuk diye çağırdılar.Bu adımı da hiç sevemedim.Benim bir adım yoktu çünkü  ben bir sokak kedisiydim.O kadar  alıştırmışlardı ki tasmaya,kuma pislemeye kedi mamanı adında o  rezalet şeyi yemeğe,hatta ve hatta o sözde ismim Pamuk a bile itiraz edemedim,isyan edemedim ne dedilerse yaptım.Kendilerini tatmin etmek için beni yalandan sevdiler,okşadılar,karnımı kaşıdılar.Verdikleri o nimetlere şükür için bende yalandan mırlamayı öğrendim artık.Bir gün beni alan sahiplerimin bir bebeği oldu .Ve ben dosdoğru kapı dışarı edildim.Benimseyemediğim ait olamadığım yuvamsı yerden başladığım yere sokaklara döndüm.
              Aç kaldım üşüdüm.Çok sonradan anladım bana neden pamuk adını verdiklerini bembeyaz tüylerim vardı.Gel gör ki o güzelim tüyler çamura bulandı ,yandı ,pislendi ben yalayarak temizledim o kirlendi  artık o ilk gün ki beyazlıktan hiç eser yoktu ne kadar temizleye çalışsam da aynıydı bunu anladığım gün vazgeçtim temiz olmaktan.Bazen yağmur yıkadı beni bazen kovmak için atılan sular aldırmadım.Çöpten yemeğimi çıkardığımda şükrettim bulamadığımda daha sıkı sarıldım şükre.Beklentimin olmayınca kaybedeceğim bir şey olmadığını öğrendim.
              Sokaklarda çok ezildim bir sürü kedi tırmaladı beni kanattı etlerimi karşılık bile vermedim.Bir sürü köpek saldırdı ağaca çıkmaya bile tenezzül etmedim.Hatta ağzından kurtulmaya bile çalışmadım.Her sokak kedisi gibi aşklarım oldu benimde bazen bir ciğerci kedisine bazen hırçın bir çöplük dilberine ama olmadı beğenmediler beni zaten bende beni beğenemedim bir türlü
Hala boynumda canımı acıtan o tasma vardı sanki tüm belaları çekiyordu üzerime ama  asla amenna etmedim.Ne bir kase süt için yalandan sırnaştım nede bir parça et çalmadım kimsenin rızkından .Bu yüzden bana aptal kedi dediler aldırmadım.Çok nadir zamanlarda bulduğum yemeğimi,paylaştım içten miyavlayan her kediyle bazen zorla emeğime buyur ettiklerim bana nasip bırakmadı.Ses etmedim.Kuyruğumu aldığım gibi arkama bir daha bakmadan döndüm gittim.
               Sonra çok garip bir şey oldu.Bir gün açlığında etkisiyle sıcaktan bayılmak üzereyken bütün gölgelerden kovulmuştum.Vardım kızgın bir taşa ölüm uykusuna dalmışken biri geldi elinde bir tas süt gönlündeki sevgi gözlerinden ve yüzünden belli olan o adam geldi.Aldı beni kucağına üstünün kirlenmesine aldırmadan. Bu kez gerçekten sevgi dolu dokunuşları yaşadım.Ve ondan sakınmadım içimde yıllardır biriktirdiğim sevgimi bir süre sevdi ,süt içirdi sonra gözlerime baktı canımı acıtan bir şey olduğunu anladı ona boynumu gösterdim.Hemen anladı ve tasmayı çıkartıp boynumdan öptü ve beni usulca yere bırakıp gitti.
              Kuytu bir köşeye gittim. Bütün tüylerimi bembeyaz oluna değin yaladım .Ve ondan sonrada ne bir kedi ne bir köpek nede bir başkasından korkup kavgadan kaçmadım .O adama duyduğum aşkla yeniden doğdum.Ve yalandan artık kimseye sevgi göstermedim yalan olan elleri her ne pahasına olursa olsun tırmaladım.
ilk doğduğum gün kalbimden geçirdiğim  o  duayı anımsadım ‘’Rabbim bana Aşk ver’’
O günden sonra da her yerde sokak sokak   aşkla O nu Aşkı aradım…

            03.07
İçimde bir kasvet,bir eksiklik vardı birkaç  gün önce rüyamda bu kedi ölmemek için bana sığınırken benim yüzümden öldü.Bu yazı içimdeki aşk dolu kediye bir özür bir vefadır sizede bir uyarıştır.Aik nerde nezaman nasıl ve hangi kılıkta geleceği belli olmaz belli olan tek şey ‘O’dan herkese geldiğidir ama onu fark eden aşkı içeri kalbine alan çok azdır.Aşka kalp kapılarını sonuna değin açıp en iyi yerlerine buyur eden güzel insanlara teşekkürler ediyorum…
                                           Baydar

9
Genel Tartışma / Ynt: Kırmızı başlıklı kız
« : 21 Haziran 2009, 07:33:36 ös »
o gün yaşadıklarını bilinç altında bir odada kilit altında tutuğunu düşüneli ve o odanın anahtarı ise rüzgarlı uğultulu geceler olabilir.

10
Genel Tartışma / Ynt: GİZLİ BULUŞMALAR
« : 21 Haziran 2009, 07:30:32 ös »
gerçekten süper bir öykü yüzümde bir tebessümle bitirdim bravo...

11
Kesinlikle herkes okumalı

12
KİTABIN ADI: ŞEKER PORTAKALI
KİTABIN YAZARI: JOSE MOURA DE VASCONCELOS
KİTABIN KONUSU: Ailesinden baskı gören ve bu yüzden aradığı değerleri başkasında bulan bir çocuğun,ilk başta korkması ve sonra da onu babası olarak görmesi

ŞEKER PORTAKALI

Yaramazlığıyla tüm mahallede adından söz ettiren ve ailesinin kendisini daha fazla olay yaratmaması ve kendilerinin biraz daha rahat edebilmeleri için kendisini daha beş yaşında okula göndermelerinden şikayet eden Zeze,en çok sevdiği kardeşi olan Luis devamlı gezerdi.Zaten insanın ailede biriyle daha çok ilgilendiğini ve bununda Luis olduğunu söylerdi.Ama abisi Totoca ile birlikte de gezerlerdi.
Zeze devamlı Edmundo dayısıslagörüşür ve ondan çok şey öğrenirdi.Ona göre o bir kültür abidesiydi.Her gitttiğinde kendini geliştimesi bakımından bayağı mesafe katediyordu.
Noel yaklaşıyordu.Ve bütün şehirdeNoel’in yaklaştığını gösteren olaylar gelişiyordu.Bütün dükkanlar daha canlı, daha farklıydı.Yalnız Zeze ailesinin maddi durumunun iyi olmaması nedeniyle bu heyecanı yaşayamıyordu.Bir kamyon dolusu oyuncak dağıtılacaktı.Bu oyuncaklardan alabilmeri için oyuncakların dağıltıldığı ve çok mesafade bulunan bu yere gitmeleri gerkiyordu.Ve de kardeşiyle birlikte gittiler.Bu yere vardıklarında oyuncak kalmamıştı.dolasyısıyla Noel’I armağansız geçirdiler.Bu durumdan şikayetçi olan Zeze homuldanırken babası duydu.Babası bu olay üzerine bir köşeye çekilip çok üzüldüğü anlaşılırcasına oturdu.Zez babasını orda olduğundan haberdar değildi.Kemdisini affettirmek için boyacı sandığını kapıp para kazanmaya gitti ve babasına sigara getirdi.
Zez’nin okumayı daha küçükken öğrenmesi ailesinde herkesi şaşırtmıştı.Zaten ilk başta herkes onun duyduklarını ezberlediğini sanıyordu.Okumayı bilmesi ve birazda onun yaramazlığından kurtulmakiçin onu okula kaydettirdiler.Okulda öğtetmeninin en çok sevdiği öğrenci Zeze idi.Çok başarılıydıve de çok sessizdi.Evde yaptığı yaramazlıkları okulda yapmıyordu.
Taşınacaklardı.Yeni evlerine gittiler.Gloria eve doğru koşmaya başladı ve hintkirazı ağacına sarılıp o ağacın onoun olduğunu söyledi.Diğer kardeşi de aynı şeyi demirhindiye yaptı.Ve Zeze ‘ye de arkadaki küçük bir şeker portakalı fidanı vardı.dikensiz olduğu için onu seçti.Ablası onun çok genç olduğunu ve küçük fidanın da onunla büyüyeceğini söyledi.
Zeze devamlı küçük fidanın yanına gidip kendi kendine konuşuyordu.Sonunda bu küçük fidan Zez’nin sorularına cevap verdi.Bu olayda sonra Zeze deavamlı fidanın yanına giderek onunla dertleşiyordu.
Zeze okula giderken arabaların arkasına takılarak “Yarasa” dedikleri işi gerçekleştiriyorlardı.Yalnız, bir araç vardı ki hiçkimse yanaşamıyordu.Zeze birgün bütün cesaretini toplayıp arabanın arkasına atladı.ama arabanın sahibi arabadan indi veZeze’yi fırçaladı.Zeze bu olaydan sonra daha da yarasa yapmaya cesaret edemedi.
Zeze yaptığı yaramazlıkların birisi sonucunda ayağını bir cam parçasıyla yarmıştı.Bunu farkeden O Portekizli adam ki Zeze’yi arabasına bidiği için fırçalamıştı hemen onu arabasına bindirip onu okula bıraktı.daha sonraları sık sık buluşup arabayla gezmaye başladılar.Zeze bu Portekizli adamı çok sevmişti ve de çok samimi olmuştu.Hatta ondan ismini değiştirmesini istemişti.
Evde yaptığı yaramazlık sonucu babası ve ablası ağzı burnu kırılıncaya kadar dövdüler.Okulda kimse durumu anlamasın diye okula göndermediler.Bu yüzden Portrkizli adamın da yanına gidemiyordu.Dünyada en çok sevdiği kişinin bu adam olguğunu düşünüyordu.Bu yüzden bu adamdan onun babası olmasını istiyordu.
Totoc paraya ihtiyacı olduğu için Zeze’ye gelip ondan para istedi.Ama Zeze ona para vermemeye kararlıydı.Totoca para verirse ona iki önemli şey söyleyeceğini söyledi.Şeker portakalı ağacının bulunduğu bahçenin yol için kullanılacağı ve dolayısıyla buradaki fidanların kesileceğini söyledi.
Birgün Zeze okulda öğretmenin sorduğu soruyu cevaplarken geç kalan arkadaşı içeri girdi.Portekizli adamın arabasının Mangaratiba adlı trenin altında kaldığını ve büzden kendisini geç kaldığını söyledi.Bunu duyan Zeze izin almadan olay yerine g,tti ve gerçeği öğrendi.hayatınd aen çok sevdiği adamı yani babası olmasını istediği kişiyi kaybetmişti.Totoca onu bir evin önünde oturuken buldu.ateşler içerisindeydi..Hemen eve götürdü.evdekiler onun yine numara yaptığını sanıyorlardı.Daha sonra bunun gerçek olduğunu anladılar.Hiçbirşey yiyemiyor,hiçbirşey içemiyordu.Bütün mahalle onon ziyaretine gelerek onsuz mahallenin çok sıkıcı çok cansız olduğunu söylüyordu.Totoca ona kötü haber verdiğini ve bu yüzden kardeşinin bu hallere düştüğüne inanıyordu.Bu yüzden vicdan azabı çekiyordu.
Babası ümlü bir şirketin amirliğine atanmıştı.Zeze’yi karşısına alıp ona artık bu sefaletin bittiğini ve bundan sonra acı çekmeyeceğini söyledi.Ayrıca Şeker portakalı fidanının kesimini de erteltttiğini söyledi.ama Zeze için şeker portakalı kesilmişti.Çünki onun manevi babası Manuel Valaderes ölmüştü.

ANAFİKRİ: Çocukların çocuk olduğu unutulmayıp gereken ilgiyi ve şefkati göstermenin önemi vurgulanmıştır.

KİTAPTAKİ ŞAHIŞLAR:

ZEZE: Küçük yaşta okuma yazma öğrenen,yaramaz bir çocuk.Aile sevgisinden mahrum bırakılmış ve sürekli dayak yemiştir.

TOTORA: Zeze’nin abisidir.

EDMUNDO: Zeze’nin dayısıdır.Ayrıca çok zeki ve çok kültürlüdür.

GLARİA: Zeze’nin ablasıdır.

MANUEL VOLODERES: Babasını olmasını istediği Portekizli adam.


YAZAR HAKKINDA BİLGİ:

Jose Mouro de Vascancelos, 26 Şubat 1920’de Rio de Jenerio yakınlarındaki Bangu’da doğdu.Kızıldereli ve Portekizli kırması bir ailenin çocuğuydu.İki yıl tıp eğitimi aldı ama bu eğitimini tamamlamadı.Çeşitli işlerde çalıştı.boks antrönörlüğü,tarım işçiliği yaptı.Kızıldereliler arasında yaşadı.1942 yılında yazdığı ilk romanı Yaban Muzu ile eşine az rastlanır anlatıcılık yeteneğini otaya koydu.ardından Şeker Portakalı,Güneşi Uyandıralım,Delifişek,Kardeşim Rüzgar,Kardeşim Deriz,Çıplak Sokak gibi romalarıyla ünü Brezilya sınırlarını aştı.

13
Şiir / aşk duası
« : 02 Haziran 2009, 06:28:13 ös »
AŞK DUASI...

Rabbim
Bir insan koy kalbime

Ama o insan senin de
sevdiğin olsun

Ve bana öyle bir insan sevdir ki
O insanın kalbi Seninle sevişen bir mabed olsun.

Beni öyle bir insanla buluştur ki benden önce
Onunla buluşmuş olan sen olasın

Onunla el ele tutustuğumuzda
İkimizin üzerinde Senin elin olsun

Bana öyle gözler göster ki
Ben o gözlerden sana bakayım

Bana öyle bir sevgili ver ki
O gözler cennete acılan iki pencere olsun

Onunla öyle bir yolda yürüyelim ki
Kılavuzumuz sen olasın ey Rabbim

Öyle bir sevgili verki bana
Ona sarıldığımda kainat bize baksın
Birbirine sarılsın

Sevgimiz kurtla kuzuları barıstırsın
Bize bakıp şeytan Adem'e secde etsin

Günah sevap uğruna kendini feda etsin
Ölüler birer birer uyansın sevgimizle

Bize öyle bir sevgili ver ki Rabbim!
Sevgimizde Muhammed sevilsin

Öyle sevelimki birbirimizi
Hz. Hatice göklerden bize seslensin

Ve desin ki
"Bak ya Muhammed bak Şu sevgililere onlar bizde... bizde onlardayız.

Bak Askımız birkez daha yaşanıyor yer yüzünde..
Allah Aşkımızı öyle cok seviyorki binlerce insana yaşatıyor



14
                    ‘’Benim bir karıncada ulu nazarım vardır.’’demiş yunus emre.Aklına gelen en zor en çetin en uzun yolculuk nedir?Dünyayla kısıtlı kalma sakın belki gezegenler arası yolculuk diyeceksin.Ama güneş sistemleri arasında bile yolculuğa çıksan.Kendi içinde,kendini arama,benliğini bulma yolculuğunun yanında yalnızca birkaç adım kalır.
            
                     Bu yolculuk çok çetindir bir o kadarda tehlikeli ne dayanmak için bir ağaca yaslanabilirsin nede ayağını destek bir taş vardır.Hatta bu yolculukta madde aleminin güneşi bir mum kadar ışık vermez sana.Ve bu uzun yolculuğu çok kısa sürede tamamlamak zorundasın,bir ömürdür vakit.Attığın her adım senden gitmekte.Ararken kendini her adımında ,kendi yok oluşunu kucaklarsın
   
                      Maddi alemin ışığının sönük kaldığı bu yerde bazen bir sesin arkasına takılırsın,bazen de kalbinin gösterdiği patikadan hızla çıkarsın.Zaman olur  ki karanlıkta ayağın kayar.Diplere kadar etlerin parçalanıncaya,bacakların ve vücudunda yara bere morluk oluncaya kadar yuvarlanırsın.Ama sen kararlıysan bu yola baş koyduysan.Ayağının altından taş parçası değil toprak zemini çekseler havada asılı kalır yürürsün.Kalbinde kuşkuya,şüpheye yer vermeden Onun yolunda ona teslim olursan eğer uçurumları geçer,azgın nehirler üzerinde yürürsün.Ne ayağına batan dikenler nede sağını solunu çizen çalılar engellemesin seni.Nefs denen o vahşi hayvan o yolculuktaki tek rehberin olan kalbini parçalayıp yiyene kadar dövüşür seninle.
   
                      Dediğim gibi Ey yolcu,sen sadece kararlı olacaksın herkes bu yolculuğa çıkar .Kimileri nefs  denen o hayvana yem olur,kimileri ayağına batan dikenden dolayı oturup ağlar.Yanlış yola saparlar doğru diye seni çağırırlar.Çok az kişi tamamlar bu yolu diğerlerinin boş çabaları aksine.Sen  kararlılıkla azimle ona inanarak yalnız ondan yardım dileyerek,sadece kalbini,Aşkı kendine pusula ederek bulacaksın yolu.Susadığında Hz. Peygamber efendimiz,Mevlana,Yunus emre ,Şems-i tebrizi… ırmaklarının tatlı sularından içe bildiğince karnın çatlayıncaya kadar içeceksin.Acıktığında yanına aldığın azığın olacak kuran-ı kerim.Senin tek silahın elindeki keskin kılıcın olan iraden olacak,kendine  sahip olamazsan  seni kesebilecek olan kınının içinde
   
                     İşte yolcu çıkmak istediğin asıl yol budur beklide bilinen bilinmeyen en uzun yol,Bir sen varsın bir o ve birde aranızda kalbin var yanında onun haricinde yalnızsın…
   
                     Eğer inanırsa bu yola gerçekten baş koyduysan hangi yoldan nereye çıkarım,hangi yol ona gider diye düşünme hemen yola koyul dal önüne çıkan ilk yola çünkü yolcu gerçek inançla yürürsen her yola O’na çıkar…


23.05.09
Saat 23.12

Telefonu kapattım aklımda sadece yunus emrenin ‘’Benim bir karıncada ulu nazarım vardır.’’ Sözü yankılanıyordu.Okuduysan sonunda beklide ne alaka diyeceksin .Bunu sana ben söyleyemem bunu ancak kendi kendine söyleyebilirsin.
Ama şunu unutma kainat dediğin karmaşanın içindeki karıncada tüm o büyük görünen dünya ,evren,kainattan daha büyük hikmetler gizlidir.Sen gözünü dik ,sana göre toz parçasından küçük olan bu karıncaya.Çünki onda Onun büyük nazarı gizlidir…

15
Şiir / Etme - Mevlana
« : 27 Mayıs 2009, 08:24:34 ös »
                   ETME 
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme

Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme

Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme

Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme

Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme

Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme

Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme

Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme

Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme

Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme

Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme

İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme
 
MEVLANA CELALETTİN RUMİ

Sayfa: [1] 2