İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: [1] 2 3 ... 274
1
Ertuğrul TÜLPAR / MAĞARA ve ANNE
« : Bugün, 01:48:30 ös »
Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü 1. Sınıf 2013- 2014 Güz Dönemi Felsefi Metinler II Dersi Ödevi
Ertuğrul Tulpar 230124001
Platon’un Devlet’i 7. Kitap Ne Anlatır?
Konu kısaca eğitimle aydınlanmaktır. Aydınlığın kaynağı güneştir. O bizi hem aydınlatır hem de ısıtır. Mağarada çocukluğundan beri boyunlarından zincirlenmiş insanlar örneği verilir. Bu kişiler boyunlarını oynatamamaktadırlar. Mağaranın duvarını, aptal kutusunu izler gibi seyretmektedirler.
Günlerden bir gün, mahkumun tekini zorla prangalarından sökerler ve zorla mağaranın dışarına çıkarırlar. Mahkum korku ve dehşet içinde kalmıştır. Yakıcı ve parlak bir ışık, gözlerini kamaştırmaktadır. Göklerin üstünde, tepsi gibi yuvarlak, sapsarı bir cisim vardır, adına güneş denilen. Güneş derler çünkü Gün’e eşittir. Gün yani apaydınlıktır.
Mahkum gözüne kısar, gözlerini kör olmaktan korumaktadır. Heryer kapkaranlık olur. Yine gelmiştir gölgeler ancak az sonra gözleri alışacaktır ve masmavi gökyüzünü, nemli yeşil çimenleri ve kahverengi gövdeli ağaçları açık ve seçik görmektedir.
Güneşi izleyecek. İyiliktir güneş çünkü aydınlığın kaynağıdır. Ve birden fark edecek. Geçmişi hatırlayacak. Karanlıklar içinde mağarada yaşarken duvara yansıyan gölgelerin kaynağı güneşmiş. Mağarada zincirli oldukları yerin az ötesinde alçak bir duvar vardı. Onun üstünde ellerinde meşaleler olan bir takım nesneler geçerdi. Onların gölgesi vururdu duvara. Mağaradakiler hep sanmıştı gölgeleri asıl varlık ancak yanılmışlarmış.
Şimdi bu zincirleri kırılan adam tekrar dönse mağaraya nasıl anlatacaktı hakikati arkadaşlarına? Belki şarlatan olmakla suçlanacak belki de akıl hastası olduğu iddia edilerek içine girmiş şeytanları çıkarmak için canlı canlı yakılacaktı. Bunları düşünce ürperdi. Artık mağaraya dönmek istemiyordu. Ancak kendisini dışarı çıkaran güç, tekrar aynı şiddetle ve zorlayarak bu mahkumu mağaraya götürdü. Bir görev verilmişti kendisine. O seçilmişti, hakikati anlatmak için!
Sadece bu bu... değil. Gözleri yine kör gibi olmuştur. Tıpkı mağaradan çıktığında olduğu gibi yine kapkaranlık, hiçlik ve sessizlik. İlkinde aydınlıktan, ikincisinde karanlıktan bir şey göremez. İlki ne kadar mutluluk kaynağıysa, ikincisi de o derece acınası bir haldir.
1

İşte böyledir hayat. Bizler toplum içinde yaşarız, bu bir mağaradır. Mağaradakiler, el alem ne der diye yaşayan insancıklardır, yani biz köle olmuşuzdur toplumun değer yargılarına. Ne zamanki kırarız zincirlerimi işte o zaman annemizin bizi kendine tutsak eden sütünden kurtularak, aydınlığa kavuşuruz. Çünkü toplum olarak gösterilen şey, anne olarak hayatımıza girmiştir. Biz toplumu annemizin bize dayattığı kurallar vasıtasıyla tanırız. Annelerin melek olduğu mitosundan kurtularak logosa kavuşuruz. Platon bunu şifreli şekilde ve gayet ustaca bir anlatımla Mağara Alegoriyle vermiştir. Burada mahkum ve yaşadığı zorluklar, eğitimi ve eğitimin zorluklarını anlatır. Mahkumu zorla dışarı çıkaran ise eğitimcidir. Güneşi görmek mutlak iyiliktir. Çünkü, sadece eğitim ile kişilerin en başından gözlerine perde indirmesini engelleyip gerçek iyiliğe, güzelliğe ve mutluluğa ulaşması sağlanabilir.
Kaynak
Platon. (2000). Devlet (51. Basım). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

2
Aynı durumu bende annemle yaşamıştım.Hüseyin Hoca annenle olabildiğince muhattap olmayın,dertleşmeyin,duygusal bağ devam ettirmeyin-kurmayın demişti.Mesela yürüyüşe çık dışarı Annene söyleme bile hesap verme demişti
Annemde İlk zamanlar ne oldu? Neden konuşmuyorsun? Eskisi gibi haber vermiyorsun?falan diye endişelenmişti,Ve bu bağ kesme olayını anlamamıştı sonra beraber Hüseyin Hocaya gittik bu süreçte ona Eşcinsellikle ilgili bir kitap okutmuştum ve Sonra tüm olayı çözdü ve Bağ kesmenin zararlı olmadığını anladı ve mesela biz 2 hafta ayrı kaldık ve hiç görüşmedik bile eskiden olsa meraktan ölürdü ama şimdi ayaklarının üstünde dur,Kendin hallet sorunlarını dedi ve bu konuda çok ilerledik ve artık kendide böyle olması gerektiğini biliyor ve en minimumda tutuyoruz duygusal bağımızıda ikimizinde iyiliği için ve benim sorunlarımı çözmem için

Sizin konuda ise Aslında Hüseyin Hocaya seansa geldiyse oğlunuza ilişki bu bağ kesmeyi veya birey olmayı bahsedip öneriler vermiştir
Ama tabi yıllarca sıkı fıkı olunca pek diğerine alışamıyor olabilir benim önerin oğlunuza bağ kesmeniz gerektiğini,işlerini kendi yapması gerektiğini söyleyin
Ve ona “Böyle durmamın Özel bir sebebi yok.Senin gelişmen ve birey olman için bir süre fazla içli dışlı olmamamız gerekiyor.Okuluna veya işine bak,çevre edin önüne bak.Bende kendi işim çevrem evimde önüme bakayım.Kendi sorunlarını sen çöz.Artık yetişkinsin.Çocuk değilsin.Seni Seviyorum ama artık birbirimize bağımlı olmayalım,anne-oğul ilişkimizin sağlığı için.Sen büyüdün özelin olabilir bunlar artık yalnız seni ilgilendirir”
Minvalinde Bir konuşma yapabilirsiniz Bence işe yarar
Ama tabi bunun önemli olduğunu 2 tarafında bilmesi daha da önemli yani oğlunuz da psikolojisi için bunu yapması gerektiği düşüncesin de ve bilincin de olurda daha yararlı olur,çünkü sonuç olarak bizim için çabalayacak tek kişi aslında biziz gerçekten değişmek istiyorsak çok zorlu bir süreç ve gerçekten bir süreç inişli-çıkışlı ama hatalar yapsak bile vazgeçmemek gerek

4
Eşcinsellik Aile Hastalığıdır!

Eşcinsellik, bir aile hastalığıdır. Eşcinsellik, bireysel olarak cinsel kimlik bunalımı olarak yaşanırken içinde yetiştiği ailenin hastalıklı olmasından kaynaklanmaktadır. Toplumda eşcinsel sayısı arttığı, kabul gördüğü ve örgütlendiği oranda aile çökmüş demektir. Eşcinsellik, babanın iktidarı yerine annenin egemenliğinin kutsanmasıdır.
Eşcinsellik bireyin değil bireyin yetiştiği ailenin hastalığının dışavurumudur. Eşcinsellik bir aile hastalığıdır. Batı'da eşcinsel lobilerinin güçlü ve planlı çalışmaları sonucunda eşcinsel evlilik yasalarının çıkması ve eşcinsel birlikteliklerin artması, Batı'da ailenin çöktüğünün bir göstergesidir. Batı'da çoktan çöken aile, Doğu'da da artan bir hızla çökmektedir.

Eşcinsel Terapi Benim Ailem 5. Bölüm Fragman

https://www.youtube.com/watch?v=dqM3TJpZ5rM&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=1



http://escinselterapi.net/huseyinkacin/

http://escinselterapi.net/forum/

Eşcinsellik Aile Hastalığıdır!

https://www.habervakti.com/escinsellik-aile-hastaligidir-makale,2038.html?fbclid=IwAR1KMAypvtlCCxETGvbwZ4oGT92J0r3aBQN3VNjl2t7s9hBzRGmvNWJzoXc

Benim Ailem Belgeseli

https://www.youtube.com/watch?v=1HpbJLmROLU&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=11

Benim Ailem 1. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=CCMXqn8U70M&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=7

Benim Ailem 2. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=v-6UbOMkP38&t=369s

Benim Ailem 3. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=tXHaVWGvYH8&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw

Benim Ailem 4. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=1HpbJLmROLU&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=11

https://www.youtube.com/watch?v=CCMXqn8U70M&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=7

Kürt sorununu kırk yıldır nasıl "dört başı mamur" çözemediysek; yeni yeni büyüyen eşcinsellik sorununu da "dört başı mamur" çözemeyeceğiz ve dini kurumlarımız, ailevi değerlerimiz büyük yara alacaktır.

Eşcinsellik Türk toplumunun kılcal damarlarına kök saldığında, cinsel özgürlükler bu kadarıyla yetinmeyeceklerdir. Eşcinsellik doğal bir yaşam biçimi olarak toplum tarafından kabul edildiğinde; Pedofili (çocuklarla seks) de doğal hale gelecek, bir adım ötesinde ise Ensest'in de (aile içi seks) doğal bir duygu olduğunu psikoloji ve psikiyatri bilimi bize en kısa zamanda bilimsel olarak ispatlayacaktır.

https://www.habervakti.com/ozal-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-teroristler-cikmisti-erdogan-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-ise-escinseller-cikiyor-makale,1541.html?fbclid=IwAR1Akgk_ORB-CkFSzTiPTi3z4OYi17uVv0T_d0CjGGhM2VlsEMrXNsQ3ZO0

DEVLET HER ÇOCUĞA SAĞLIKLI EBEVEYNLER SAĞLAMAK ZORUNDA

Devlet her çocuğa ruh sağlığı yerinde anne-baba sağlamak zorundadır ifadelerini kullanan Kaçın, Siz devlet olarak aileyi korumazsanız geliştirmezseniz, aileyi merkeze koymazsanız toplumsal çöküş başlar. Burada tüm psikologlar sorunlar anlamında genelde anne-babaya odaklanırlar. Tamam anne-baba sorun çıkarabilir ama burada devletin hiç mi etkisi olmayacak. Çocuklarımızı 6-7 yaşında okula veriyoruz. Bir anne-baba çocuğunu devlet okuluna verdiği anda o çocuk anne-babanın değildir. Devlet bu emanetin bilincinde mi ve bu konuda hassasiyet gösteriliyor mu? açıklamasında bulundu.

https://www.youtube.com/watch?v=0LYcuhJOuuI&list=UUJdkrJhiL6pyF6B8vXad8Ew&index=3

https://www.habervakti.com/dosya/escinsellik-bir-hastalik-mi-kavramlarla-nasil-zihnimizle-oynuyorlar-h81171.html?fbclid=IwAR3Y4Czjk6CQvnT5EcoFSjxxe0hI3WhhbHpkQPv9D8bWuWqCw_vhQCCtG3A

https://www.youtube.com/watch?v=0LYcuhJOuuI&fbclid=IwAR3T3VzkZQx7MM_-DfTuOPGkjgsaKmoHohM26zVIUSOKfSAQoFnkT1Hst7U

'Türkiye artık eşcinsellik sorunuyla yüzleşmeli'
Başarılı programcı Bülent Deniz'e konuşan eşcinsel terapisti psikolog Hüseyin Kaçın, Türkiye artık eşcinsellik sorununu halının altına süpüremez. Bu gerçeklikle yüzleşilmeli. ifadelerini kullanarak kritik uyarılarda bulundu.

https://www.habervakti.com/dosya/turkiye-artik-escinsellik-sorunuyla-yuzlesmeli-h81004.html?fbclid=IwAR3bCylgsndM9C_YddGIdbngIatUIlPs6FHizJnwo9P19MJSXXU3pahyKBw

https://www.youtube.com/watch?v=pDj1U1xuTwk&fbclid=IwAR034rxZfxS6xWA7l4nOO2ENobKlduzECdidFePArFi0f13Gg81ISDVurkw&app=desktop

Yazarımız Psikolog Hüseyin Kaçın, eşcinsel ifadesi yerine LGBT ifadesinin kulanılmasını yanlış bulduğunu ifade ederek büyük tehlikeyi işaret etti. Kaçın, toplumsal cinsiyet eşitliği kapsamında toplumun dinamikleriyle oynanmaya çalışıldığını da belirtti.

https://www.habervakti.com/dosya/unlu-psikolog-tehlikeyi-isaret-etti-lgbt-degil-escinsel-h61739.html

Eşcinsellik hakkında yaptığı açıklamalarla ve ortaya koyduğu terapi yöntemleriyle tanınan haber sitemiz yazarı ve psikolog Hüseyin Kaçın, 7 yıl önce katıldığı bir televizyon programında 'eşcinsellik'le ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu.

https://www.habervakti.com/dosya/unlu-psikolog-escinsellik-tehlikesini-yillar-once-boyle-ortaya-h74213.html

Boderline Kişilik Bozukluğu: Eşcinsellikten İyileşerek Nasıl Kurtuldum?
Köşemizde eşcinsellikten kurtulmuş kişilerden Selim'in ikinci yazısını yayınlıyoruz:

https://www.habervakti.com/boderline-kisilik-bozuklugu-escinsellikten-iyileserek-nasil-kurtuldum-makale,1599.html

Tövbe edersem eşcinsellikten kurtulur muyum?
Köşemizde eşcinsellikten kurtulmuş kişilerden Selim'in terapi süreçlerine dair kaleme aldığı yazısını yayınlıyoruz:

https://www.habervakti.com/tovbe-edersem-escinsellikten-kurtulur-muyum-makale,1598.html

Özal'ın bahsettiği üç beş çapulcudan teröristler çıkmıştı; Erdoğan'ın bahsettiği üç beş çapulcudan ise eşcinseller çıkıyor

https://www.habervakti.com/ozal-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-teroristler-cikmisti-erdogan-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-ise-escinseller-cikiyor-makale,1541.html

Ahlak: Zeki Müren "İbne" Değildir.
https://www.habervakti.com/ahlak-zeki-muren-ibne-degildir-makale,1531.html

Türkiye'nin Çözümlenmeyen Yeni Sorunu: Eşcinsellikten Kurtulmak İçin Neler Yapılabilir?

https://www.habervakti.com/turkiye-nin-cozumlenmeyen-yeni-sorunu-escinsellikten-kurtulmak-icin-neler-yapilabilir-makale,1475.html

Din adamlarının eşcinsellik konusundaki yaklaşımları eksik ve yetersizdir.

https://www.habervakti.com/din-adamlarinin-escinsellik-konusundaki-yaklasimlari-eksik-ve-yetersizdir-makale,1448.html

Kamuoyunda pompalanan "eşcinsellik, özgürlük" vs. dayatmalarına karşı bir okurumuzdan gelen değerlendirmeyi sizlerle paylaşıyoruz. "Medya, meziyetmiş gibi öteden beri eşcinselliğin özgürlük olduğunu vurgular. Böylelikle eşcinselliğe karşı çıkanlar da özgürlük düşmanı olur tabii. Durmadan bunu pompalayan yayınlardan etkilenen Müslüman kesim, günah işleme özgürlüğüne saygı duyulması gerektiğine inanmaya başladı sonunda...

https://www.habervakti.com/ozgurlugu-putlastirmis-humanist-muslumanlarin-dikkatine-makale,1473.html

Sadistlerden, Eşcinsellerden, Grinin Elli Tonundan, Asr-ı Saadet Oluşur Mu?

https://www.habervakti.com/sadistlerden-escinsellerden-grinin-elli-tonundan-asr-i-saadet-olusur-mu-makale,1401.html

Eşcinsel ideoloji ve örgütler

https://www.habervakti.com/escinsel-ideoloji-ve-orgutler-makale,1020.html

5
Çok iyi bilirim bu dengesiz ruh hallerini ve öfkeyi aynısını yaşadım çok zor sizler için ama sonuçta evladınız
Ve değişik bir şekilde yardım isteme çığlığı bunlar gerçi siz ediyorsunuz ama bence içindeki birikmiş öfkeyi size kusuyor en yakını siz olduğunuz için



Bende 15 ten belli bi yaşa kadar tek başıma mücadele ettim sonra iş ciddileşince aileme açıldım insan ilk geçecek sanıyor ama bir sorun olduğunu anlayınca paylaşmak istiyor


Allah yardımcınız olsun herşeye rağmen o sizin evladınız neyi seçerse seçsin ama şunu idrak etmeliki seçtiği yol eğer seçerse kesin hiçbir zaman mutlu olamayacak ve dahada yıpranacak Allah bunu idrak ettirsin en kısa zaman da inşallah önemli olan da bu


Bide bu bir süreç yani çok öfkelendiğinde olacak bazen sinir krizi geçirecek belki bazen sürekli ağlayacak,bazen ruhsuz gibi olacak,bazen iyi bazen kötü
Çünkü bu yası da yaşaması gerekiyor ama doğru adımlarla
Üzülebilir,ağlayabilir,öfkelensin ama zarar verecek fiiliyata dökmesin doğru davranışa dökmeli bazen belki hataya düşecek pişman olacak hatasız insan olmaz bazen darbe ala ala mücadeleyi öğrenecek bazen çok iyi olacak
Bi anda herşey değişmiyor çünkü zor bir süreç
Ben şu an mental olarak herşeye doğrulara ikna oldum mu evet aylardır oku araştır dinle bi kaç terapiye git evet iknayım ve bazı şeyler kafamda oturdu ama yine insan çok zorlanıyor çünkü içimizde oturmuş bazı duygular,davranış kalıpları vs. Var bunları olabildiğince az hata ile düzeltmek gerekiyor bazen çok isyan ediyosun bazen iyi ki mücadeledeyim diyosun
Hayat mücadele malesefff 🤔😕
Ve anladığım şu ki artık çocukluğuma dönemeyeceğim
Bi baba elimden tutmayacak
Bunlar değişmeyecek bunu kabul ediyorum yasımı yaşıyorum ama doğru hareket etmeye çalışıyorum kendimi batırmıyorum bunuda okuduğum kitaptan öğrendim
Çünkü bi yandan doğru şekilde duygu boşalımıda yaşamamız gerekiyor insanız sonuçta


6
Çünkü bu öfkeleri ve direnişleri bende yaşadım ama çözümün o olmadığını anladım anlık sinirle ilişki de yaşadığım oldu o yüzden çok üstüne gitmeyin bence biraz idrak etmesini bekleyin ettiysede adım atmasını bekleyin

7
Anladığım kadarıyla bu cinsel çekim bozukluğu yaşadığı (yani hepimizin gruptaki durumu) kabullenmiş garip bir şekilde ve değişirse ne olacağını kestiremiyor bu bendede oluyordu mesela bu durumdan çıkınca nası olurum ? Hiç bilmiyorum ki bu nası bişi? Ne ile karşılaşırım? Gibi gibi vs..Belirsizlik gibi ama mesela şu an anladımki heteroluk zaten içinde sadece travmaları temizlemek gerekiyor doğru adımlar ile ben zaten heteroyum diye düşünüyorum
Ama oğlunuzun bu yaşadığı süreçi hepimiz yaşadık/yaşıyoruz bazılarımız sadece adım atmakta direniyor bu da ancak oğlunuzun zamanla idrak ederek aşacağı bir durum çünkü çok öfkelenirse işi fiil ilişkiye dökebilir anlık sinirlerle

8
Hüseyin KAÇIN / DOST ÇAYI
« : 19 Mayıs 2024, 09:45:54 ös »
DOST ÇAYI

dualarım vardı hep sana dair
bekledim
durdum

müsaitsen eğer
derdimizi kederimizi
tavşan kanı demleyip
gecenin en siyahında
yudum yudum birlikte içelim mi?

düştüğümde günahım
yürüdüğümde en büyük sevabım
sensin



19 Mayıs 2024
21:45
İstanbul


9
LGBT diye yazılır…




Siz değerli okurların huzuruna çıkarken konu seçiminde inanılmaz titizleniyorum. Zira gün kısıtlı, yer sınırlı, kelimeler sayılı.

Bu nedenle seçtiğim konuların amaca hizmet eden konular olmasına çok dikkat ediyorum.

Bu mantıkla yaptığım çalışmalarımda yakın gelecekte olacakları öngörerek LGBT konusunu acilen kaleme alma gereği duydum.

Çünkü bu konuda çok ciddi bir tehdit var ve bu tehdit sadece ülkemiz için geçerli değil tüm dünya için de geçerli.

Perşembe Yazım...

Konuyla ilgili bir önceki yazımda meseleye bir giriş yapmış ve şu an milyonların tepki gösterdiği bu tehdidin esasen yaklaşık yarım asırdır süregelen bir oyunun devamı olduğunu örnekleriyle anlatmıştım.

Bu yazımda önemli vurgulardan biri de eskiden toplumumuzda en büyük tepkiyi gören bir kelimenin harf oyunlarıyla nasıl normalleştirildiği, toplumun nasıl uyutulduğu ile ilgili yazdıklarımdı.

Bu yöntem en bildik, en ince ve en eski psikolojik harp yöntemlerinden biriydi.

Tepkileri kelime oyunlarıyla yumuşatmak.

Bu oyunu bozmak için ricam yazıyı okurken LGBT yerine benim yazmaktan haya ettiğim o kelimeyi, yani İ..E kelimesini yerine koyarak okumanız.

Çünkü böyle okuduğumuz takdirde nereden nereye savrulduğumuzu çok daha iyi görebileceğiz.

Tepkisiz kalamayız...

Önceki yazım tahmin ettiğimden çok daha fazla kişi tarafından okundu ve tahmin ettiğimden çok daha fazla kişi tarafından da olumlu tepki aldı.

Meğer tehdidi tek gören biz değilmişiz.

Meğer meseleye tek tepki veren de biz değilmişiz.

Bu öylesine gurur verici, öylesine bir umut ki ülkem adına. Anlatamam.

Zira bu tür meselelerle tek başına baş etmek neredeyse imkânsız.

Bu işte bir olmamalı birlik olmalıyız.

Çünkü bu iş ekip işi.

Çünkü bu işte karşınıza çok iyi organize olmuş bir ekip çıkarılmış.

Hatta bu ekip bir değil, birden fazla.

Gelin bu ekipleri inceleyelim.

Kripto Ekip...

Bu ekibin içinde koca koca siyasiler, kelli felli akademisyenler, anlı şanlı gazeteciler ve bir o kadar da proje uyduruk sanatçılar var.

Bugünler için yetiştirilmiş bu ekibin görevi her fırsatta konuyu gündeme taşımak, LGBT'yi normalleştirmek, LGBT'yi sevdirmek ve LGBT'yi toplumda yaymak.

Ali Poyrazoğlu denen kişinin yönetmenliğini yaptığı oyun bu konuya iyi bir örnek, bu konuda kapıyı aralayan bir çıkıştı.

Son zamanlarda her yerde bu konunun patlak vermesinin nedenini, bu konuda yaşananları bu tespitle örtüştürün.

Gelin yaşadıklarımızı bir hatırlayalım...

İstanbul'un göbeğinde, en ünlü semti Şişli'de, Kanyon AVM'nde LGBT yalanıyla üçüncü tuvaletin açılmasını tesadüf mü zannediyorsunuz?

Tepkiler sonucu kapatılan bu tuvalette geri adım atıldı mı zannediyorsunuz?

Hiç şüpheniz olmasın ilk fırsatta o kilit kırılacak ve o tuvalet tekrar açılacaktır.

Alt yapı oluşturuldu, zihinlere kar suyu kaçırıldı. Esasen operasyon amacına ulaştı.

Siz tuvaleti zincirleseniz de zihinlerde kırılan zinciri asla kapatamazsınız.

Destekçi Ekip...

En önemli ekiplerden biridir. Kimi görevi, kimi cinsel tercihi gereği bu işe bir şekilde müdahil olurlar.

Sanatçı(!) Ali Sunal giydiği tişörtteki gökkuşağı renklerini işaret ederek verdiği pozla çok tartışıldı.

CHP'li İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu aylık belediye dergisinin kapağına bastırdığı gökkuşağı renkleri taşıyan gençle çok eleştirildi.

CHP'li İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer her fırsatta LGBT'liler ile kameralar karşısına geçip gökkuşağı bayraklarıyla poz verdi, yetmedi belediye binasının duvarlarını gökkuşağına renklerine boyattı.

CHP'li Mahmut Tanal LGBT'nin tüm etkinliklerine koşarak gitti ve en ön saflarda yer alarak LGBT'lilerden daha heyecanlı pozlar verdi.

Daha dün, karne günü, Silivri Kavaklı İlköğretim okulunda Ahter Nur isimli öğretmenin(!) LGBT bayrağı önünde o minicik yavrulara poz verdirdi.

Örnekler kıyamet gibi ve bu örnekler son altı ay içinde çok ciddi oranda arttı.

Sizce bu insanlar ne anlatmak istedi dersiniz?

Mandacı Ekip...

Bu konuyu sırf ayrışmak, farklı olmak veya sürü içinde kalmak zihniyetiyle anlamadan bilmeden savunanlar var.

Üstelik bu insanların isimlerinin başında koca koca unvanlar var, ama gelin görün ki dünyadan bir haberler.

Bu kül yutmam deyip de mangalı boynunda gezdiren tayfanın muhtemelen başka bir şey bilmedikleri için konu ile ilgili söylemleri hep aynı şeyler;

"Cinsel özgürlük"

"Size ne insanların cinsel hayatından!"

"Herkesin yaşam tarzına saygı göstermelisiniz."

"Siz önce tarikatlardaki çocuk tecavüzcülerine bakın."

"İnsanların özel hayatı sizi ilgilendirmez."

"Gökkuşağından da bir anlam çıkardınız ya helal olsun sizlere."

"LGBT renkleri 7 renk burada 6 renk kullanılmış, bunu bilmeyecek kadar kara cahilsiniz."

Daha neler neler....

Dinle...

Yav be aklı evveller!

Yav be batı yalakaları!

Bu yaşananların özgürlükle ne alakası var. Burada planlı programlı adım adım işlenen bir tehdit, adım adım ilerleyen bir tehlikeden bahsediyoruz, burada bir özendirme, toplumu yönlendirme var diyoruz ancak sen hala at gözlüğünle olayları yumuşatmanın, farklı yerlere çekmenin derdindesin.

"Bırakınız çocuğunuz kendi cinsiyetini kendi seçsin" ne demek ya...

Senin evladın, senin oğlun yok mu?

Senin umursamadığın, evlat yerine koymadığın o ülke değerini senin adına biz korumaya çalışıyoruz.

Hiçbir şey bilmiyorsan bari ayak bağı olma.

Mesele bildiğin gibi değil, mesele Kılıçdaroğlu'nun anlattığı gibi değil, mesele Kılıçdaroğlu'nun çarpıttığı gibi değil,

Mesele hayat memat meselesi, mesele çok ciddi.

İçime kurt düştü, siz şimdi Kılıçdaroğlu'nun dediğinden de bi habersinizdir eminim, en iyisi ben onu da anlatayım;

Bir televizyon programına konuk olan Kılıçdaroğlu'na soruyor sunucu;

Sunucu: "LGBT'i Türk Aile yapısını bozuyor mu?

Kılıçdaroğlu: "Hayır efendim ilgisi yok, ilgisi yok yani, niye aile yapısını bozsun"

Evet aynen böyle söyledi Atatürk'ün kurduğu partinin başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu.

Okulda misyonerlik faaliyeti, Hristiyanlık propagandası yapılıyor diye Amerika'nın onca tepkisine rağmen Bursa Amerikan Kız kolejini kapatan Atatürk mezarından kalksa bu sözlere neler derdi, neler yapardı?

İnanın hayalini dahi kuramıyorum, olacakları düşünemiyorum.

Sonuç....

Uzun lafın kısası tehlike büyük, tehdit büyük.

Acilen fert olarak, kurumlar olarak ve hepsinden önemlisi devlet olarak her türlü hukuki, kanuni tedbiri almalıyız.

Hem de acilen.

Yoksa "oğlum çiçek açtı" diyenler artar.

https://www.star.com.tr/yazar/lgbt-diye-lir-yazi-1793121/

10

Sapıklar ve sapkınlar kol geziyor…

Askerlik mesleğime başladığımda ülkemin düştüğü durumu görünce; ucu nereye dayanırsa dayansın, sonu neye varırsa varsın, bu milletin istiklaliyle, bu milletin istikbaliyle, bu milletin ekmeğiyle oynayanlarla sonuna kadar savaşacağıma yemin ettim.


Meslek yaşantım dahil hayatımı bu savaşa, bu mücadeleye adadım.

Emekliye ayrıldım ama mücadeleyi asla bırakmadım.

Çünkü ettiğim yemin son nefese kadar geçerli.

Geçtiğimiz günlerde bu yeminimi revize ettim ve Allah huzurunda tekrar yemin ettim.

Bundan böyle bu milletin cinsiyetiyle oynayanlarla da savaşacağım.

LGBT Diye Yazılır...

Bu savaşın ilk hamlesi olarak geçtiğimiz günlerde LGBT denilen illeti konu eden iki yazı kaleme aldım.

İlgilenenler yazıları star gazetesi internet sitesinde bulabilirler.

Bu konuyu kaleme almaya niyetlendiğimde yakın çevrem, "konu sıkıntılı linç yersin" diyerek beni uyardı.

FETÖ ile mücadele ettiğim dönemlerde bu tür saldırılara alışkın olduğum için cirimleri kadar yer yakarlar, yola devam dedim.

"Entel danteller, liboşlar, batı uşakları, kül yutmam deyip mangalı boynunda gezdirenler saldıracak hazırlıklı ol!" dediler.

Topu gelsin, biz buradayız dedim.

Topunuz Gelin....

Geri adım atan onlar gibi namert olsun dedik ve yazıları yazdık.

Denilen kadar olmasa da saldıran soytarılar, soysuzlar oldu.

Umurum değil, topu yok hükmünde.

Ama bunun yanında çok olumlu tepkiler de aldım.

Yazılarımı okuyanlar hayretler içinde okudular, ben de onların bana yazdıklarını.

Öyle şeyler okudum, öyle şeyler dinledim ki inanamazsınız...

Okuduktan sonra çaresizlik ve acı içinde haykırıyorsunuz...

Yav Nereye Gidiyoruz....

Ben insanlarımızı kibar bir dille uyarmak için yazılarımı LGBT konulu genel bir başlık altında kaleme almıştım.

Oysa; yazılarıma verilen tepkilerde sevinerek gördüm ki milletimizin geniş bir kesimi işi çözmüş ve biz kibarca yaklaşsak da onlar konuyu gay, lezbiyen, cinsiyetsizlik gibi alt başlıklara dönüştürerek savaşı başlatmış.

Bu işin iyi tarafı, ancak bir de kötü tarafı var ki söz konusu sapkınlıklar özellikle gençler arasında kangrene, gay, lezbiyen, cinsiyetsizlik gibi sapkın akımlar gençler arasında moda akıma dönüşmüş.

Veliden Al Haberi...

Öğrendiğim bir başka acı gerçek odur ki bu iş ortaokul seviyesine kadar inmiş durumda.

Velilerle yaptığım sohbette birçok anne baba, ortaokul, lise üniversite öğrencileri arasında bu tür sapkın fikirlerin giderek yaygınlaştığını söylüyor ve büyük bir endişeyle bu işe kim dur diyecek diye dert yanıyorlar.

Yakın bir dostumun başından geçenler bu konudaki endişelerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Şöyle anlattı dostum;

"Geçenlerde epeydir görmediğimiz bir aile dostumuzu ziyarete gittik. Elimizde büyüyen ortaokul çağındaki kızlarını gördüğümüzde maşallah kocaman genç kız olmuşsun diye takıldık. O kızımız anne babasının yanında bize dönerek tebessüm etti ve cinsiyetim konusunda henüz karar vermedim, erkek mi olacağım, kadın mı ileride bakacağım dedi."

Düşünebiliyor musunuz söyleneni...

Bu söylemden çok daha garip ve tehlikeli olan neydi biliyor musunuz?

Bu kızımızın hiç çekinmeden anne babasının yanında konuşması ve anne babanın da bu söylenenlere hiç tepki vermemesi.

Evet, acı gerçek bu.

Türkiye'de LGBT'yi özendiren ve normalleştiren propagandaların sonucunda cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan gençlerin sayısı günden güne artıyor, ülkenin geleceği renkleniyor(!).

Bu İşin Dibi Neresi...

Daha tüm bunları hazmedememişken bu duyduğumuza rahmet okutan bir gelişme de İstanbul Üniversitesinde yaşandı.

Yeni Şafak ve Aydınlık Gazetelerine konu olan habere göre kendini doktor olarak tanımlayan bir grup üniversite sapkını; henüz ergenliğini tamamlamamış 22 çocukta ergenlik durdurucu hormonlar kullanmış, 18 yaşından küçük 7 çocuğa cinsiyet değiştirme, memelerin alınması, büyütülmesi, sesin ve yüzün kadınlaştırılması gibi geriye dönüşü mümkün olmayan ameliyatlar yapmışlar.

Öylesine Sinsiler ki...

İstanbul Üniversitesi'nin akademik kadrosunda yer alan doktorlar(!) işi gücü bırakmışlar ve gençlerin cinsiyeti üzerine, "Cinsiyet Disforisi Olan Ergenlere Endokrinolojik Yaklaşım" ve "Türkiye'de Üçüncü Basamak Bir Merkezde Pediatrik Endokrinoloji Bölümü Deneyimi" adı altında bir makale kaleme almışlar.

Makale mart ayında yayınlanmış.

Batı destekli söz konusu proje makaleye sessiz sedasız imza atan doktorlar; 15-16 yaşlarındaki henüz reşit olmayan bu çocukları kanunsuz bir şekilde cinsiyet değiştirme ameliyatlarına alarak hayatlarını karartmışlar.

Üstelik işin dehşet tarafı bu işin geri dönüşü de yok.

Düştüğü bu tuzağa ve yaşadığı sapkınlığa uyanıp intihar eden çocuklarımız var.

Umurunda mı doktor kılıklı bu sapkınların.

Asla...

Peki Ne Yapmalı?

Benim buradan acilen tavsiyem; tüm veliler, okullar, ilgili resmi kuruluşlar, medya ve hepsinden önemlisi Aile, Adalet ve Sağlık Bakanlıkları konuya süratle el atmalı ve sorumluların vakit kaybetmeden meslekten menedilerek, kanun önünde hesap vermeleri sağlanmalıdır.

Ayrıca hepsinden önemlisi, bu ortamın doğmasında çok büyük etkileri olan proje televizyon kanallarının yayın lisansları ülke güvenliği nedeniyle acilen iptal edilmelidir.

Bu televizyon kanallarının kimler olduklarını, amaçlarının ne olduğunu ve genç beyinleri nasıl yıkadıklarını sonraki yazılarımda kaleme alacağım.

https://www.star.com.tr/yazar/sapiklar-ve-sapkinlar-kol-geziyor-yazi-1805563/

11

Coşkun BAŞBUĞ

LGBT denen sapkınlık

Yıl 1981...

İngiltere'de "Culture Club" adında bir proje pop gurubu kuruldu.


Grupta öne çıkan isim solist "Boy George"

"Karma Chameleon" isimli şarkısıyla dünya müzik listelerini alt üst eden solist Boy George bir an da tüm dünya gençliğinin sembolü oldu.

Gelelim meselenin özüne.

Culture Club küresel çete tarafından kurulan proje bir guruptu ve görevi de dünya gençliğinde eşcinsel ilişkiyi, çift cinsiyeti, çift cinsiyetli giyim tarzını moda etmek, bu akımı yaymaktı.

Görevini de fazlasıyla yaptı.

Yıl 1984...

Türkiye'de bir tiyatro oyunu sergilendi.

Oyunun adı "Oğlum Çiçek Açtı" yönetmeni ise Ali Poyrazoğlu idi.

Oyunda oğlu eşcinsel olan babanın hikayesi anlatılıyordu.

Sakın yanlış anlamayın oyun dram değil tam tersi komedi türüydü.

Oyunda eşcinsel kişinin durumu çiçek açmayla bağdaştırılıyordu, oğlu eşcinsel olan babanın durumu da sevimleştirilerek anlatılıyordu.

Ancak tüm bu güzellemelere rağmen tezgâh tutmadı.

O zamanki ahlaki temellerimiz Anadolu insanını korumuştu.

Avrupa'da ise durum tam tersiydi.

Küreselin başarısı beklenenden büyük oldu.

Oyun Tuttu...

Akımın etkisinde kalan on binlerce Avrupalı genç, modayı takip ettiğini zannederek Boy George gibi giyinmeye başladı.

Gençler, giyim tarzlarıyla yaşadıkları toplumda kendilerini bu yaratık kız mı erkek mi diye sorgulatmaya başladılar.

Sorgu sapıklığı getirdi ve eşcinsellik Avrupa'da hızla yayılmaya başladı.

Gözünü kan ve para bürümüş bu yapının hedefi dünyayı ele geçirerek tek devletli, tek bayraklı, tek dilli, tek dinli ve tek cinsiyetli bir yapıya dönüştürmekti.

Küresel Saldırı...

Bu dönüşümü sağlamak amacıyla son günlerde tüm dünyada cinsiyet üzerinden büyük bir saldırı başlatıldı.

Operasyona ilk yapılması gerekenlerle başlandı.

Öncelikle tüm dünyada sempatiyle karşılanacak, her kesimde kabul görecek bir operasyon simgesinin belirlenmesi gerekiyordu.

Simge belirlendi.

"Gökkuşağı"

İkinci yapılması gereken, zamanı geldiğinde kullanmak üzere topluma mal ettirilmiş sanatçı, sporcu, siyasetçi, akademisyen türü proje isimlerin bir bir sahaya sürülmesidir.

Onlarda öyle yaptı ve sırası gelen böylesi ünlü isimleri bir bir sahaya sürdüler.

Bu LGBT'de nereden çıktı...

Bir diğer önemli konuda, isme tepki verecek ülkelerde ismin değiştirilmesiydi.

Bu ülke Türkiye'den başkası değildi.

Burada yazmaktan bile haya edeceğim dört harfli kelime ile yola çıkmak tam anlamıyla fiyasko olurdu.

Onlarda bu tehdidi gördüler ve sapıklığın adını değiştirerek, toplumun her kesiminden kabul görecek bir isimle yola çıkmaya karar verdiler.

LGBT...

Anadolu bu yeni ismi kısa sürede benimsedi ve çok sevdi.

Düne kadar kızara bozara söylemekten utandığımız kelime bugün günlük hayatta kadının kızın, büyüğün küçüğün, çocuğun diline pelesenk olmuş kelimeye dönüştü.

Gerçekten güzel yumuşatıldı ve topluma da güzel yedirildi

Operasyon başlıyor...

Operasyon başladı ve dört bir koldan saldırmaya başladılar.

Söylemler kulağa hoş geliyordu.

"Cinsel özgürlük"

Hikâye böyle başladı ve ardından insanlara eşcinsellik dayatması geldi.

Özellikle genç beyinlere, o körpecik akıllara eşcinselliğin son derece doğal bir tercih olduğu enjekte edilmeye başlandı.

Anne, babalara "çocuklarınıza baskı yapmayın, bırakın onlar kendi cinsel kimliklerini kendileri seçsin." aklı verilmeye başlandı.

Verilen akla bakar mısınız, şaka gibi değil mi...

Yav be müptezel, be aşağılık mahlukat! Dünyanın neresinde görülmüş henüz iki yaşındaki çocuğa "Hadi yavrum seç bakalım cinsiyetini" diye sorulduğu.

Bugün Avrupa'da birçok ülkede, özellikle de Almanya'da ilkokulların tuvaletlerine üçüncü cins tuvaletler açıldı.

Kendinizi bir an için o çocuğun yerine koysanıza! Nasıl kavram karmaşası yaşarsınız.

Yine operasyon kapsamında eşcinsel evliliklerin önü açıldı.

Bugün ülkemizde bile erkeğin cinsiyle evlendiği düzmece düğün görüntüleri sosyal medyaya servis edildi.

Amerika...

Ülkemizde sevdalısı bol olduğu için örneği bu ülkeden veriyorum.

ABD'de 20 eyalet dışında tüm eyaletlerde eşcinsel evlilik yasallaştırıldı.

LGBT'liler artık sadece sokaklarda değil, okullarda ve kiliselerde dahi çocukların karşısına rol model olarak çıkarılıyor.

Okul müfredatlarına kadar inen 'lezbiyen, gay, transseksüel' kavramları çocuklarda anlam kargaşasına sebep olurken çoğu okulda yıl sonu etkinliklerinde ya da özel günlerde programlara adına "drag queen" denilen travestiler küçük çocukların karşısına çıkarılıyor.

Hemen her gün çocuklarının ruh ve beden sağlığını önemseyen aileler tarafından sokaklarda protesto eylemleri düzenleniyor.

LGBT destekçilerinin 'onur' yürüyüşü adı altında sergilediği sapkın gösteriler de gerilimi tırmandırmaya devam ediyor.

Geçtiğimiz günlerde LGBT'lilerin yürüyüşünü protesto eden bir Amerikalı tutuklandı.

Buraya kadar dünyada yaşanan gelişmeleri anlattım. Cumartesi yazı günümde ise aynı konuyu Anadolu açısından ele alacağım.


https://www.star.com.tr/yazar/lgbt-denen-sapkinlik-yazi-1792646/

12
Aslında ben baba tarafındayım.

O çok kızdığınız, çocuğumun bu durumuna sebep olan bir baba gibi hissediyorum.

Oğlum Üniversite 1.sınif öğrencisi olduğunda çok sevinmiştik, başarı yüzdesi çok çok iyiydi.

Ortaokulda da, lisede de, üniversite sınavında da..

Puanı ile nereyi yazarsa alabilecek durumdaydı.

Baba şu bölümü istiyorum diyince biz daha garanti bir meslek olsun diye farklı bir bölümü istedik.O ama ben lise de dahi burayı istiyordum...diyince bir şey demedik, yazdı ve kazandı.Onu aracımla İstanbul'a götürürken hem mutlu hem gururluydum elbette.

Sonra, bu yıl ki bayram tatiline gelip 2 hafta gibi kaldı yanımızda.

3 veya 4 gün sonra bana, baba bir şey diyeceğim ama kızmayacaksın dedi.

Söyle dedim.

Ama söz ver kızmayacaksın dedi..
Tamam dedim.

Kulağını gösterdi, minik bir küpe vardı kulağında.

Görünce şok oldum ama kızmadım ona.Babannenlerin yanına giderken takma üzülürler dedim, tamam dedi.

Geri üniversiteye gideceği günden bir akşam önce annesine, babam ve seninle bir şey konuşacağım dedi.

Eşim bana söyleyince konuşalım dedim.

Söyle oğlum diyince önce söylemekten vazgeçti, sonra önemli bir şey olduğunu hissedince ısrar ettim.

Tamam...dedi.

Öncelikle beni seviyor musunuz? dedi.

Eşim ve ben de tabiki de dedik.

Ben intihar etmeyi düşünüyorum dedi, şok olduk..eşim dondu kaldı.

Ama ben henüz söylemek istedigini söylemedigini hissettim.Bu bir ön adımdı gibi.

Devam et...dedim.

Ben erkeklerden hoşlanıyorum, halk tabiriyle gey'im yani Lgbt liyim...dedi.

Eşim arkasını bana döndü, gözlerinden yaşlar akarak ne yapacaz diye işaret etti bana.

Sakin ol gibi el işareti yaptım eşime.

Oğlum ardından bize; şimdi beni seviyor musunuz...dedi.

Tereddütsüz tabiki dedik ama şok olmuştuk.

Oğlumu yanıma çağırdım ona sarıldım, sarılınca ağladı.

Sonra ona bir doktora, psikoloğa gidelim dedim.

Kızdı, bunun çaresi yok, Dünya Sağlık Örgütü dahi bunu söylüyor, ne yapacaksınız; 40 gün horoz eti mi yedireceksiniz bana...dedi.Bizim hiçbir şeyden haberimiz yokken.

Ben bunu kabullendim, ortaokul da da, lise de de vardı, ben iki yıl dua ettim ama düzelen hiçbir şey olmadı, şimdi duaya da inanıyor muyum, bilmiyorum gibi ortada konuştu.

Ona, dünya sağlık örgütü ve lgbt lobisi ile ilgili doğru bilgiler vermeyebilirler tarzında, benimde çok bilgim olmayan şeyler söyledim..savunmaya geçti.

Uçağa götürürken onu, bir parkta durdum..

Biraz yürüdüm onunla..

Kimse duymasın, düzelince yüzü kızarmasın diye...bu saatten sonra bir kişi dahi bunu bilmeyecek...şöyle ederim, böyle ederim...vs diyip..tehdit ettim onu..

İstanbul da ablam vardı, söyleyemedim, hiç kimseye söyleyemedim.

İstanbul da bir hekim tanıdığım vardı ona açtım konuyu.

Bir araştırıp dönerim size dedi.


Sağolsun Prof. Dr. Zeki Bayraktar Hocayı buldu, Zeki hoca;

Gelsin bir dinleyelim genci, olmazsa Hüseyin Kaçın'a da yönlendirebilirim...dedi.

Hüseyin hoca'ya ulaşınca o da Zeki Bayraktar'a önce gidin, inadını biraz kırar..dedi.

Zeki Bayraktar'a gittik.

Zeki hoca çocuk ve aynı zamanda benimle 1 saate yakın konuştu.

Bu benim işim değil, ben bilgi veririm, psikologların işi deyince, önerebileceğiniz biri var mı...dedim.

Hüseyin Kaçın...ismini verdi.

Oradan çıktık, çocuk mutlu degildi tabii..

Onun kabul etmediği şeyleri söylemişti Zeki hoca.

Doğuştan gelmediğini o kadar güzell anlatmıştı ki Zeki hoca..çocuk afalladı.

Arabaya gidince sinirlendiğini, kabardığını hissedebiliyordum.

Bana, baba beni kitabını satmak isteyen bir ürolağa mı getirdin gibi bir savunma yaptı.

Bende ona, kitabını satmak isteyen bir konumda olduğunu düşünüyormusun, buna sence ihtiyacı var mı, karşılıksız 1 saat konuştu bizimle...dedim..doğru dedi, sustu.

Sonra Hüseyin hocaya ulaştık, oğlumla beraber gittik.

Önce oğlumu aldı, uzunca bir süre konuştu.Sesleri yüksek geliyordu, endişelendim.

Belli bir süre sonra Hüseyin hoca beni de aldı odaya.

Oğlumun ona inanmış hali o kadar hoşuma gitmişti ki..
Benim nasıl bir baba olmam gerektiğini, oğluma güvenmem gerektiğini..ve daha bir çok şey.

Bende Hüseyin hocayı sevmiştim.Oğluma psikoloji bölümü okuduğu için hafta sonları buraya gelip vakit geçirebilirsin..dedi.Sanırım oraya alışıp adım atabilmesini sağlamak içindi.

Mutlu bir şekilde terapilere geleceği konusunda anlaşıp çıktık.

Yolda giderken oğlum bana, o pisikoloğun adı nedir diye sordu.Bende söyledim.Ama araştırma dedim.

Gece araştırdı..Otelde beraber kalıyorduk.Sabah 4.5 gibi uyudu.Bende öyle.

Bir sıkıntı olduğunu hissediyordum..

Ertesi gün kahvaltı için onu çağırdım..geldi..kabarmış halini biliyorum.

Aynı o şekilde, baba ben o psikoloğa gitmicém...dedi.

O anksiyete pisikoloğu değil, dönüşüm pisikoloğu, beni kandırdın dedi.

Bende ona, seni kandırmadım, Zeki hoca verdi ismini, sende ordaydın dedim.

Zeki hoca başka bir isim söylemişti galiba...dedi

Bende ona, Zeki hocanın soyadını biliyor musun...dedim..Bayraktar...dedi.

Araştırmış çokça.

Bende ona Zeki hocanın yazıp kaşelediği üzerinde Hüseyin hocanın ismi olan kağıdı gösterdim, bak aynı isim değil mi dedim..ikna oldu..Ben kesin o değil demedim ama o adama gitmeyeceğim...vs dedi.

2.5 saat araba ile tur atarak konuştuk.

Ben senin bir erkek olduğunu kişilik karmaşası yaşadığını, gelişimini henüz tamamlamadığını ve terapilerle düzeleceğini düşünüyorum..dedim.

Bana sordun mu, ben düzelmek istiyor muyum...dedi.

Benim için, annen için de olsa denemek istemez misin, bize bu şansı ver...dedim.

O psikolog hariç istediğinize gidebilirim...dedi.

Bende, hayır ben o psikoloğa gitmeni istiyorum...dedim.

Okuldaki hocalarıma soracam o psikoloğu dedi.

Hüseyin hoca okuldaki hocasının ismini verdi...git sor dedim.

Ondan da vazgeçti..Biliyor ne cevabı alacağını, gerçeklerden kaçıyor, durumunu kabullenmiş, ben buyum diyor.

Bu dünyada annem ve babam beni kabullensin diğer hiç kimse benim için önemli değil...dedi.

Biraz üzerine gidince bana Siktir git...dedi.Ömrüm boyunca ondan duymadığım tarzda konuşmaya başladı.Aracın kapısını vurarak indi..Çok çok farklı bir çocuktu karşımdaki.Ben o yürürken sakin bir şekilde gel dedim ona..iki, üç, dört defa dedim.

Neden, ne konuşacağız..dedi.

Sadece yanımda otursan yeterli, istemiyorsan konuşmayız...dedim.

Sonra sakinleşti, söylediklerine pişman oldu..

Aslinda baba ben o psikoloğa gitmek istemiştim ama karşısındaki insanları dinleyince vazgeçtim..dedi.

Ben müziği çok seviyorum, müzik olmadan benim hayatım yok gibi..dedi.

Sonra bana, en sevdiğim şarkıyı biliyor musun diye sordu..Bende bir hafta önce demiştin Sezen Aksu..diyince en azından sanatçıyı hatırlıyorsun dedi.Bende ona şarkıyı da hatırlıyorum...'Yalnızlık senfonisi' diyince şaşırdı.

Sonra bana, biliyor musun baba aslinda ben seni seviyorum..dedi.

Ona aldığım tableti verdim..

Araçtan inerken sakın bana sarılmayı düşünme...dedi.

Bende ona, yarın yola çıkacağım, bir şey olursa bana ve daha görüşemezsek sarılmadığına üzülmeyecek misin..dedim, sarıldı bana.


Terapi..tedavi veya iyi olacaksın...gibi hiçbir cümleyi kabul etmiyor, bambaşka bir insana dönüşüyor.

Zorla getirmeninde faydası olur mu, bilmiyorum.

Şuan her şeyin başındayım..O ise kabullenmiş ama mutsuz..Geceleri uyuyamıyor ve bize beni böyle kabullenmediğinizden öldürüyorsunuz beni, geceleri uyuyamıyorum..diyor.

Ama bize söylemeden öncede uyuyamıyor, beni anksiyete için psikoloğa gidecem..diyordu.

İstediği onu bu haliyle kabullenmemiz.

Bizde sen bizim oğlumuzsun ve bu değişmeyecek..diyoruz.

O kadar büyük ve zorlu bir savaş ki;

Zeki hocanın dediği gibi LGBT lobileri ve aileler arasında bir savaş.

" Çocuğu en çok seven kazanacak ve tabiki siz anne baba olduğunuzdan çocuğunuzu gerçekte sizin kadar seven olmayacak.
Siz kazanacaksınız"

Oğlum diyorki, 97 kişi olmaz diyor, siz 3 kişiye inanıyorsunuz..

Bende ona;

Bilsem ki kansersin ve dünyanın tüm doktorları çare yok diyor ama 1 doktor çare var diyor.

Ben gider o bir doktoru bulmaya çalışırım.

Ve...bulduğuma da inanıyorum.

Sadece çocuğu doktoruna ulaştıramıyorum.

Eminim ki yazdıklarım sizlere de tanıdık geliyordur.

Çocuğu nasıl ikna etmem gerekiyor?

Devlet Her Çocuğa Ruh Sağlığı Yerinde Anne Baba Sağlamakla Yükümlüdür.

https://www.youtube.com/watch?v=gTB2GnB_Af4&list=PLZQ0do4E84cf6ZdvyN0AXfnqxQYARJiJX


Prof. Dr. Zeki Bayraktar Eşcinsel, Hermafrodit, İnterseks, Benim Ailem 6 Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=WlfxquELya8&list=PLAABaL9f17rX11VATx98ruU7_iIuzgOZK&index=16






13
Selamunaleykum Huseyin bey,

Size röportaj hakkina yazmak istedim.

Linda hanima röportaji gönderdim ancak olumlu dönüs yapmadi bana. Ben yazida yanlis bir sey gormedigimi soyledim cunku Dr. Nicolosinin kitaplarini ve yazilarinin icerigini biliyorum. Ancak kendisi dusuncelerinizin Dr. Nicolosinin dusunceleriyle tamamen uyusmadigini soyledi. Anlayamadim.

Tekrar okuyacagini soyledi ancak haftalar gecmesine ragmen donus yapmadi.

Haber vermek istedim.
Bekletrigimiz icin hakkinizi helal edin.

Hayirlisi olsun

14
Selamunaleykum Sayin Hüseyin Kaçin Bey,
Umariz iyisinizdir.

Size bu maili Joseph Nicolosi'nin esi, Linda Ames Nicolosi araciligi ile yaziyorum.

Onunla, vefat eden esinin yazilarini tercüme konusunda beraber çalisiyoruz.

sitesinde yayimlamak isteriz. Bu konuda görüslerinizi almak isteriz. Sayin Nicolosinin bakis açisini paylasan ve açikça dile getiren nadir kisilerdensiniz.Sizden bahsetme firsatim oldu ona. Sizinle ilgili bir yazili röportaj yapip, http://josephnicolosi.com📷Joseph Nicolosi - Reparative Therapy®If gay doesn't define you You Don't Have to be http://Gayjosephnicolosi.com

Bu teklifi kabul ederseniz, röportaj su sekilde gerçeklesecek: onun bana gönderdigi sorulari size gönderecegim. Ve vaktiniz olunca yazili olarak cevaplarsiniz çok seviniriz. Yani acelemiz yok bu konuda. Siz ne zaman cevap vermek isterseniz, biz sabirli davraniriz.
Simdiden çok tesekkür ediyoruz size.
Allah yardimciniz olsun.
Semra

15
Evet anneme babama karşı nefret besliyorum diyebiliriz aslında ama öyle bir şey yok ve bu da iyileşmenin bir temelidir. Annemi babamı affedemem çünkü bana 23 senelik hayatımda ne yaşattıkları saymak istesem bu yazı ne biter ne ben yazıya dökebilirdim çünkü yaşayamadığım bin bir türlü etkinlikler vardır ama ben hayatimin günden güne sikilmesiyle uğraşırken, benimle yaşıt olanlar dışarıda gezip tozuyorlardı ve hayatin tadını çıkarıyorlardı. Fakat o zamanı daha da açmak istemiyorum ondan hikayemde devam etmek istiyorum...
En son erkek arkadaşım için (yalan) asktan dolayı pasif olmayı göze alıp hayatimin altüst olmasından bahsetmiştim. O arada ilişkiyi zaman acısından yarılamıştım ve beraberliğimiz sadece 5 ay daha sürecekti. Pasif olduğum ilk zamanlar benim için güzel gibi geliyordu ama aslında bu hiç öyle değildi. Benim sevk almam erkek arkadaşımı sevk almasından bağlıydı. O sevk aldığı sürece bende buna katlanıyordum ama ilk bir iki ay bunun farkına varamadım. Cinsel ilişkiye katlanmak ne demek ya! Resmen birisinin beni tecavüz etmesine benzeyen bir durum oluştu. Tabii ki tecavüz değildi ve olamazdı çünkü ben (erkek arkadaşım istiyor diye) her defasında evet diyordum. Yine içimde öfke artıyor bu zamanı hatırlayınca ama geçmişi değiştiremiyoruz. Bu “katlanma süreci” toplam 2-3 ay sürdürdüm ve ondan sonra az çok başım yerime geldi ve durumu kabullenmekten ziyade cinsel ilişkiye git gide hayır dedim ve o zaman ilişkinin bitişi de gelmişti. Tam o aralar bedensel rahatsızlıklarım da başlamıştı. Yorgunluk, halsizlik, mide bulantısı ve ağrısı gibi depresyonun ilk belirtiler başlamıştı ve artmıştı çünkü es cinsel olduğumu annem babama tam o zaman anlatmıştım. Onlar bu duruma çok kızdılar ve üzüldüler ve beni terapiye teşvik ettiler. Bende bu durumdan aşırı rahatsız olduğumdan kendime bir daire

tutmuştum ve üniversitenin bir dönemini orada geçirmiştim. Ayda bir iki defa eve geliyordum birkaç saatliğine ama fazla kalamıyordum orada. Sonra geri eve taşınmıştım çünkü bedensel rahatsızlıklarımla ev islerini vs. halledemiyordum (bir odalık daire olmasına rağmen). Geri eve taşınma esnasında onlarla birazcık barışmak amacıyla önerdikleri terapiye evet demiştim ve Nevzat Tarhana gitmiştik 2021 yazında. Nevzat Tarhan’a giden herkes bilir ki onun paracı olduğunu ondan burada bu konuya dair daha fazla bilgi vermek istemiyorum. Fakat annem o aralarda Hüseyin hocamı bulmuştu ve onunla çok telefonlaştı ve beni terapiye (tekrardan) evet dememe teşvik etti. Ben ama kabul etmedim ve 2 sene direndim. Üstelik annem Hüseyin hocayı o kadar övüyor diye ve Hüseyin hocam bu derdin şifa getiricisi gibi bana anlattığı için Hüseyin hocamdan o zamanlar aşırı nefret etmiştim.
Ardından 2022 yaz aylarında mezun oldum ve mezun olmadan önce Türkiye’de ilahiyat okumaya müracaat edip alınmıştım. Tam bu aralar içimden bir ses “terapiye git ve iyileş” demişti ve beni ikna etti. Tam olarak terapiyi kabul etmemin nasıl olduğunu hatırlamıyorum ama o arada dine tekrardan yöneldiğimi diye de bilirim. Neyse İstanbul’da ilahiyat okumaya başladım ama her hafta Hüseyin hocama gitmemeye bahane ürettim ve böylece ilk dönem gitmedim. Dönemin sonuna doğru tam ara tatil öncesi annem gelmişti ve beni Hüseyin hocaya “sürükledi” (aslında Hüseyin hocaya gitmek istiyordum ama içimde bir korku vardı çünkü 8 senelik es cinsel hayatıma ben alışmıştım bile). Böylece ilk seansıma annemle beraber gitmiştim.
Hüseyin hocamla ilk tanıştığımda ondan çok şüpheliydim ve terapisi öbür psikologlardan bambaşkaydı ama Hüseyin hocada ya da terapisinde anlam veremediğim bir şey vardı. Ara tatilden sonra deprem olunca bende Almanya’da kalıp uzaktan eğitime katildim ve aslında terapi lisans bire geçince yani 2023 yılın ağustos ayında başlıyor çünkü ondan sonra devamlı Hüseyin hocama gittim. Dediğim gibi Hüseyin hocamdan şüphelendiğimden il terapilerde daha çok ben Hüseyin hocamı sorguya çektim diyebiliriz ve içim çok rahatladı böylece çünkü ona güvenmeye başladım ve içimi döktüm. Sürecin başında takıntılarım ve kaygılarım fazla olduğundan onlarla uğraştık ve aynı zamanda öz güvenimi toparladık. Bunu yapmışken yavaş yavaş ilk adımların meyveleri belli oluyordu ve es cinsellikten adım adım kurtuluyordum ama sürecin nasıl geçtiğini halen anlayamıyorum.
Bugün terapinin bittiğini diyebilirim ama daha terapinin bitmesine iki-üç ay önce o kadar bunalmıştım ki her şeyi bırakıp gidesim vardı. İstanbul’dan, ilahiyattan, insanlardan, kalabalıktan, yurttan, hocalardan, vs. yani her şeyden

bilmiştim ve bir an geri Almanya’ya dönesim vardı. Burada beni bu küçük bir karanlıktan kurtaran Hüseyin hocam oldu. Demek istediğim bu süreçte ilerleme olduğu gibi duraklamada oluyor ve bazen de insan karamsarlığa düşüyor fakat bu terapinin bir gereğidir diyebilirim


Sayfa: [1] 2 3 ... 274