İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - freddy

Sayfa: [1]
1
Ben anne-baskın bir evde büyüdüm. Annem ailemizin en baskın karakteriydi. Babam ise annemi dengelemek için olağanüstü çaba gösteren yumuşak huylu, hoşsohbet bir yapıya sahipti. Annem bir bakarsınız sakin, iyi niyetli ve sabırlıdır. Ancak sık sık ruh hali değişimleri gösterir ve bir anda çekilmez seviyede bir duygusallığa bürünebilir veya ufak bir sebepten ötürü volkan gibi patlayabilir. Benim sinir krizi olarak nitelendirdiğim duygusal boşalmalar yaşar. Bu boşalmalar esnasında dakikalarca bağırır, yanına yaklaşılmaz, günlerce hayata küsmüş gibi davranır ve o anda ne isterse ve aklına ne eserse yapar. Evi terk eder, babamı yatağından kovar, saatlerce bağırır, çağırır. Babam bir iki kez bu davranış ve tutuma karşı çıkıp annemin karşısında durduğunda, annem onu boşanmakla tehdit etmişti. Evliliğini koruma çabası içindeki babam ise bunun karşısında anneme ses çıkarmayan daha pasif bir role bürünmüştü. Bu dengesiz duygusallığa bir örnek vermek gerekirse, annem kızdığında, babam sessiz kalırsa “Neden benimle konuşmuyorsun?”, konuştuğunda ise “Vay efendim, sen neden böyle dedin?” şeklinde manasız bir kısır döngü içine girer. Bu zamanlarda annem kızdığı kişinin tüm iyi yönlerini unutur, sadece ama sadece kötü yönlerini hatırlar. Bize davranışı da buna benzerdir. Babama “Neden sana böyle davranmasına izin veriyorsun?” diye sorduğumda: “Oğlum anneni bilmiyor musun? Eğer bir şey dersem evliliği bitirmeye kadar getiriyor lafı, bazen sırf onu daha da kızdırmamak adına kendi onurumu çiğneyip ona ses çıkarmıyorum” demişti. Hiç unutamadım; bir seferinde, annem babamı karşısına oturtup ona çocuk gibi dakikalarca bağırmış, azarlamıştı. Hatta kardeşim yanıma ağlayarak gelip “Abi, annemin babama bu yaptığı çok büyük haksızlık, ayıp” deyince, kardeşimi “Annemi biliyorsun işte konuşur konuşur geçer” diyerek teselli etmiştim. Bir de genelde annemle girdiğiniz günlük, basit, sıradan tartışmalarda konu ne olursa olsun o haklıdır. Siz özür dileyen olursunuz, haklı olsanız bile. Annemin bizle olan tartışmalarında babam pek araya girmez, çünkü eğer girerse annemin öfkesi ve siniri eninde sonunda babama döner. Bu nedenle o daha geride kalmayı ve aramıza girmemeyi tercih eder. Öte yandan evin her türlü işiyle annem ilgilenir, sorunlarımızı dinleyen ve çözüm üreten annemdir. Annem çocukluğumdan beri bana aşırı düşkündür. Bu düşkünlüğün altında biraz da çocukluktan beri uğraştığım problemlerin etkisi yatar. Çocukken uykuda sık sık altıma kaçırıyordum. Bir hastalığın belirtisiymiş. Ancak bunu bilemeyen ve beni psikoloğa götüren anneme ve babama psikolog “Kardeşini kıskanıyor ve bu nedenle böyle davranıyor” demiş. Bunun üzerine annem, normalde şiddet karşıtı olmasına rağmen, tuvaletimi bilerek kaçırdığımı düşünerek, birkaç kez vurmuştu bana. Hatta bir seferinde beni evden dışarı atmıştı; çok korkmuştum. Bir sefer de mutfağa götürüp iç çamaşırımı indirip “Eğer dikkat etmezsen senin pipini bu kibritle yakarım” diye bana çok bağırarak kızmıştı. Hiç unutamadım o günleri. Daha sonrasında hastalığım olduğunu öğrenince yaptıklarından vicdan azabı duyup o pişmanlıkla bana daha da çok düşkün hale gelmiş. İlkokula başlayacaktım, sınıf öğretmenim tarafından “Ben hasta bir çocukla uğraşamam” diye reddedildim. Büyük bir acıydı benim için istenmemek. Ailemin baskısı ve iknalarıyla o sınıfta eğitime başladım. Beden eğitimi derslerinde hastalığım nükseder diyerek spor yaptırılmadım ve erkek arkadaşlarım futbol, basketbol oynarken ben kenarda kız arkadaşlarla oturup evcilik oynardım, bunun sonucu spordan neredeyse tamamen koptum. Din olgusu da büyük yer kaplıyordu evimizde. Mana boyutundan çıkartıp obsesyona sokmuş annem dini; “Geceleri erken yatmalısın; çünkü ayet var, geceler dinlenmek içindir” gibi dinin anlam boyutu göz ardı edilerek kelimesi kelimesine takip edilmeye çalışıldığı yüzlerce örneği duyarak büyüdüm. Gündelik yaşamımızı obsesif bir din algısıyla sürdürdüğümüz için iki yıl mücadele ettim bu anlayışla terapiye başlayınca. Toplumumuzda manayı tamamen unutmuş, dini sadece yazılı ve kati kurallar bütünü olarak gören ailelerin sayısı kanımca hiç de az değil. Bu özellikle bilgisayar ve internet erişiminin kolaylaştığı günümüzde gençlerin akıllarını tatmin etmiyor, cevap aradıkları sorulara tatmin edici cevaplar üretemiyor. Özelikle sorgusuz ve sualsiz kabul gerektiren böyle obsesif bir din anlayışı gençlerin zihinlerindeki din algısına zarar vermekten ve onları dinden daha da soğutmaktan başka bir ise yaramıyor. Din, sadece akil ve maddeye indirgeniyor, mana ve anlama yönelik bilesen ortadan kaldırılıyor. Buna bir de dindar insanlara dahi tiksinti veren sarıklı hacı hoca tiplemeleri eklenince, kişiler iyice dinden soğuyor. Kardeşime gelirsek, daha yeni aramızdaki bag duygusal boyuta taşındı. Çocuksu bencillikle yapmacık bir ilişkimiz vardı bu zamana kadar ama şimdi sevgi duyuyoruz birbirimize. Aileden kaynaklı kardeşimde de sorunlar var; yapaydır, kibirli görünür ama son derece özgüvensizdir. O da terapiye gidiyor şimdilerde. Sürekli her yaptığını eleştiren, giysisine hatta her şeyine karışan ve asla “Aferin” demeyen bir ailenin sonucu işte. Geri dönelim din konusuna. “Allah namaz kılınca çok seviniyor, seni koruyor her şeyden” diyerek bana namazı sevdirdiler. Zevkle beş vakit kılardım ama kardeşlerime gelince “Hadi zaman geldi, vakit geçiyor, hemen kıl, hadi kıl, kıl” diye kafasını ütülüyorlardı. Kardeşim önemli bir iş yapıyor o an, yarım saat sonra kılabilir ama annem öyle çok dırdır yapıyor ki namazdan soğudu. Oysa anlatarak, baskılamadan sevdirmesi lazım dini vecibeleri. Yol açıyorum, bu sorunları öncesinde çözen abi olarak kardeşime ışık olmaya çalışıyorum, bu yüzden anneme rağmen biz son zamanlarda sevgi bağı kurmayı başardık. Bilgisayar oyunlarına çok takılmamam için uzun bir sure haftada sadece yarım saat oynamama izin verdiler. Aynı dönem başka bir eve taşındığımız için zaten çok az olan arkadaşlarımı da kaybettim. Ben de; top, spor, bilgisayar oyunları hakkında iletişim kuramadığım için erkek yaşıtlarım yerine kızlarla oynayıp, havadan sudan sohbet etmeyi, dedikodu yaparak zaman geçirmeyi tercih ettim. Tercih miydi, mecburiyet mi orası da tartışılır aslında. Evde nazik ve kibar konuşmak, küfür etmemek üzerine çok büyük baskı görürdüm. Annem ve babamın benimle arkadaş gibi olmalarının muhtemel bir sebebi de, uzun zaman hiç arkadaşımın olmayışıdır. Kendilerince çabaladılar arkadaş edinmem için ama annesi tarafından elinden tutulup diğer yaşıtlarıyla tanıştırılmanın bana verdiği eziklik hissi ikinci görüşmeye olanak tanımıyordu. Sonuçta sokağa onların yanına inmeden ilk ve ortaokul yıllarımı tamamen odamda geçirdim. Hatta, daha da ilerisi, onlar küfür ediyorlarsa onlardan iyi arkadaş olmaz düşüncesi ile bilerek de onlardan uzak durdum.  Zaten annem hemen müdahale ederdi. Benimle dalga geçmeleri hoşuma gitmediği ve konuşacak bir şey bulamadığım için ya kendi kendime vakit geçiriyordum, ya da kardeşimle. Gerçekten benimle pek çok konuda benzer düşünceleri paylaşan yakın arkadaşım diyebileceğim birisi olsun isterdim hep. Ben sürekli ailem tarafından titizlikle seçilen sınıflarda, muhafazakâr yaşıtlarımın arasından lise ortamına gelmiş biriydim. Kendimi garip hissetmiştim, herkes gülüyor, şakalaşıyor, eğleniyor. Herkes birbirinin özellikleriyle, eksiklikleriyle dalga geçiyor, ama kimse buna alınmıyordu. Ben ise bu konuşulanları içselleştiriyor, haram ve günah olduğunu düşünerek ağladığım bile oluyordu. Lisede pek çok ilki yaşadım: izlenilen filmi çok edepsiz bulup sınıftan çıkmak, öpüşme sahnelerinde kafamı çevirmek veya dindarların da pornonun âlâsını izlediğini keşfettiğimde şoka girip hüngür hüngür ağlamak gibi. Tabi hep kendime; bana yol gösterecek, mükemmel, dindar, hiç ahlaksızlığa bulaşmayan arkadaşı uzun süre aradığımı da söylemeliyim. Bulabildim mi bana yol gösterecek, annemin de onayladığı arkadaşı? Asla... Her seferinde hayal kırıklığı yaşıyordum, dindar ama porno, dindar ama şöyle, dindar ama böyle. Kendimde porno izliyordum evet, ama bana yol gösterecek kişiyi bulamamıştım işte. Lise iki sonlarına doğru şakalara alışır oldum. Üzüldüğüm zamanlarda bile gülmeyi öğrendim. Bana göre gülmek hisleri gizlemenin en kolay yoluydu, üzülsem de, kendi fikrime aykırı davransam da gülüyordum. Biraz da onlar gibi davranınca olmuştu işte, arkadaşlarım vardı. Yalan söylemeyeceğim, harika zamanlar geçirdiğimiz, üzüntü veya sinirden değil de sadece şamata gırgırdan gülme krizlerine girdiğim gün sayısı da az değildi. Ama tabi bu gırgır ve şamatanın içinde beni üzen fikirlere katılmasam bile kendimi gizlemenin, yeni ve zor edinilmiş arkadaşlarımın beni sevmesinin ve onlara uyum göstermemin yoluydu bu. “Ne derlerse genelde kafa salla, nabza göre şerbet ver, gül, geç; ama sakın ola var olan arkadaşlıklarını kaybetme”, zaten çok uzun süre arkadaşın yoktu. Herkese iyi davran, hata yaparlar, sen affedici ol, zaten peygamberimiz de affetmeyi büyük bir erdem olarak görmüş. Sen yardımsever ol, iyi arkadaş ihtiyaç anında yardıma koşan değil midir? Karşıdaki sana benzer ilgiyi alakayı göstermese de ne fark eder, büyüklük sende kalsın; “İyilik yap denize at, balık bilmezse Halîk bilir”. Hem bak o zaman bir sürü arkadaşın oluyor. Arkadaşlarına derslerinde yardım et, hem yardım etmiş olursun, hem ego tatmini de cabası. Bu birbirimizi çalışmaya da sevkederdi hem. Başkalarıyla tanışma konusunda iyi değildim, çok tanışmak zorunda kalınca insani olarak ne demem veya ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum; özellikle de benden daha sosyal ve yakışıklı bir erkekse, onunla tanışmak veya konuşmak daha da zorlaşıyordu. Cinsel olarak uyarılmasam da iletişim kurmakta zorlanırdım. Normalde yapmadığım alışkın olmadığım hareketler, tavırlar yapar veya yaptığım bir küçük hata yüzünden arkadaş olarak benden hoşlanmayacağını düşünüp kendimi daha çok kasıp kaçardım ortamdan. Kızlarla ise genelde rahat iletişim kuruyorum, anlaşıyordum. Tüm kızlar arkadaşımdı. Çünkü arkadaşlık dostluk dışında bir hissim yoktu. Bazen kızlar onlardan hoşlandığımı bile düşünüyordu, hâlbuki ben eşcinsellik yüzünden kızlara karşı sadece arkadaşça hislere sahip olabiliyordum. Hatta kızlarla rahat anlaşıyor olmam, bazen çevredeki erkeklerden tepki alıyor; “Yahu sen de ne buluyor bu kızlar anlamıyoruz ki? Sen kızları kendine çekiyorsun” tarzında espri konusu ediliyordu. Lise sonda artık bir sürü arkadaş edinmiştim tabi. Garip bir şekilde burada da hep yakışıklı, güzel görünümlü, hoş tipler ilgimi çekerdi. Sebebi arkadaşlık isteğim miydi, cinsellik miydi, yoksa ikisi karışık mıydı hatırlamıyorum doğrusu, kaldı ki o yakışıklılardan hiçbiri arkadaşım olmamıştı. Ancak daha sonra bu insanların hiç biriyle samimi olmadığımı, aslında çoğunun rehberindeki bir isimden ibaret olduğunu düşünür ve üzülürdüm. Aslında kalabalık içinde yalnız hissederdim kendimi, gülecek, konuşacak, şakalaşacak çok insan var, ama ilişkilerim daha ziyade yapay ve eve gittiğimde yine bir başımayım. Dışarı çağıracağım bir arkadaşım yok, dini görüş farkı, zevk farkı, ve hep bir ait olamama duygusu. Aslında tum escinsellik sureci ilk kez 13 yaşlarında pornografi kelimesini duymam ve mastürbasyonu keşfetmemle başladı. Ortaokul da aseksüeldim, kimsenin üzerine çıkmak ya da altına girmek gibi bir derdim yoktu. Cinselliği keşfederken, pornografi ile tanışınca, “Kadına bakmak günah, haram; o halde ben erkeğe bakayım” diye erkek bedeniyle mastürbasyon yaptım, yani yine obsesyon giriyor devreye. İlk etapta bazı fotoğraf ve videolarda kadınları elim ile kapatıp sadece erkeklere bakıyordum. Daha sonra bir pornografi sitesinde “gay” sekmesini keşfedince cazip geldi pornografik olarak ve sadece eşcinsel videolar ile mastürbasyon yapmaya başladım ki o zamanlar gay, eşcinsel kelimeleri bir anlam ifade etmiyordu. İzlemediğim irdelemediğim pornografi kategorisi kalmamıştı. Oradan sado mazoşistime döndü iş ve eşcinselliğe. İlk başta terapi görsem sadece aseksüelliğim tedavi edilse sorun başka yerlere evirilmeyecekti. Bir zaman sonra internetten çevrimiçi eşcinsel video sohbet sitesi keşfettim, karşıdaki kişilerle online mastürbasyon yaptım. Beni tanımayacağını ve bir daha karşılaşmayacağımı düşündüğüm insanlarla online görüşüyordum. İlerleyen süreçte bir iki tane mobil gay randevu uygulaması buldum ama beni ifşa ederler korkusuyla ve dini duygularımdan dolayı defalarca kendime cinsel ilişki randevuları ayarlamama rağmen hiçbirine gitmedim, herhangi fiziksel bir ilişki yaşamadım. Harama girdikten sonra pek çok kez tövbe edip bir daha yapmayacağım dememe rağmen, nefsime yenik düştüm. Kızlar konusunda belki de cinsel bir isteğim olmamasından kaynaklı olarak, uzun yıllar haram günah diye çok dikkatli davrandım ve hatta lisede dahi kızlara olan fiziksel manada tutkumdan dolayı bazen aseksüel olup olmadığım soruldu bana. Bir gün gay pornosu izliyordum, annem beni porno izlerken görmüş, akşama da babam benimle konuşmuştu. Bunu annemden duyan ama bana gay’liği konduramayan babam, “Oğlum sen eşcinsel misin, bak eşcinsellik çok sıkıntılı birsey, varsa söyle seni tedavi ettirelim” demişti. Ama tabi bir kişinin bir başkasına elle mastürbasyon yapmasının daha basit bir açıklaması da vardı ona göre, ben nasıl mastürbasyon yapılacağını öğreniyor olabilirdim (hahahaha, buna hala gülerim bugün bile) Bana “Hani gay değilsen, nasıl mastürbasyon yapılacağını mı öğrenmeye çalışıyordun değil mi” dedi? E, zaten sebebi kendisi bana vermişti, “Evet baba” dedim “Nasıl mastürbasyon yapılacağını öğreniyordum”. Babam beni o zaman bir psikiyatra götürmüş, psikiyatr babama pornonun normalliğini ve bu yaşta olabileceğini anlatmış. Ama tabi psikiyatr ile konuşurken gay pornosu olduğunu söylemedik, pornoydu o sadece. Sonra psikoloğa götürdü babam, psikoloğa ben durumumu anlatınca, psikoloğun bana sorduğu soruları unutmam. Önce babam ve ben vardık, bizden olayı dinledi, sonra babama olayla ilgili sorular sordu, sonra onu odadan çıkartıp bana sorular sormaya başladı. Daha sonra “Senin cinselliğin hakkında babanla konuştuk, bu seni rahatsız etmedi mi?” dedi? Ben de “Hayır etmedi” dedim, gerçekten de etmemişti, halen de etmiyor. Siz bana “Fantezilerini anlat” deyince de konuşmak zor gelmemişti, halen de gelmiyor. Sadece şunu da belirtmeliyim, psikoloğun bana sorduğu tek bir soruyu sevmemiştim, bana “Mastürbasyon kötü bir şey mi? Belki baban da mastürbasyon yapıyordur, biliyor musun yapıp yapmadığını?” demişti. Evet, bu beni rahatsız etmişti açıkçası, “Hayır” demiş reddetmiştim, olamazdı, babam mastürbasyon yapmazdı canım... Şu an buna vereceğim tepki “Ha ha ha ha” olurdu ve üzülerek zamanla fark ettim ki anne ve babamı cinsellikle hayal edince iğrenme duygum zamanla kayboldu. Şu an umursamaz bir tavır takınıyorum, yanlış anlamayın; anne ve babamla ilgili hiçbir fantezim yok, olması fikri halen iğrenç geliyor, ama biri anne ve babamla ilgili cinsel bir şey söylese “Bana ne” diyecek bir ruh hali içindeyim. En son psikolog bana spor önermişti, ama babam benimle psikoloğun yalnız konuşmasından hoşnut olmamış, zaten psikoloğu da gözü tutmadığı için spor işi de tabi ki güme gitti... Bir seferinde bir psikolog tanıdığa, annem ve babam “Ben porno izliyorum” diye beni götürdüklerinde psikolog “Erkeklerin yüzde 94’ü, kadınların yüzde 60’ı mastürbasyon yapar” deyince, “Olur mu canım, hep bu mastürbasyon araştırmalarına da solcular, hristiyanlar veya dindar olmayanlar katılıyor” diye kabul etmemiştim psikoloğun dediklerini. Annem mağduru da çok iyi oynar; hatanın bende olduğunu uzun uzun anlatmış psikoloğa, psikolog da anneme “Salın çocuğu, bırakın izlesin. Geç ergenlik sorunu bu” demiş. Annem “Geç ergenliğe girdi benim oğlum, o yüzden psikoloğa götürdüm; başka sorun yok’’ diyerek savundu kendini babama. Annem ayrıca basiretsizdi ve bunun farkında bile değildi, hatta kız gibi oluşumun altında beyefendilik yatıyor sanıyordu; öyle derdi hep çünkü öyle olmamı istedi. Hep fazla nazik hassas yetiştirdi, çok sıkışınca da “Çok ince ruhlu bir çocuğumuz var, tam bir beyefendi” şeklinde savunmalarla geçiştirdi. Mükemmel bir evlat yetiştirdiğini düşünen annem hiç bu halimi sorun olarak görür mü? Mükemmel oğluna bunu yakıştırıp hiç doktora götürme ihtiyacı duyar mı? İhtiyaç duyan bendim, çünkü artık bu içimdeki his kemirmeye başlamıştı beynimi. Ben eşcinsellik durumumu hep kızlarla olan mesafemden sanmıştım ve durumun zamanla geçeceğini düşündüm ama geçmiyordu. Yıllarca “Kızlar günah” diye, yakışıklı erkekleri hayal etmenin günah olmadığını düşünerek, arkadaşım olmayan kişiler üzerinden cinsel fantaziler kurmuştum. Son zamanlarda tanımadıklarımla değil de günlük hayatta sürekli karşılaştığım kişiler hakkında böyle fantaziler düşünür olduğumu fark etmek beni rahatsız etti. 21 yaşıma yeni girdiğim zamanlardı; internetten araştırdım, randevu aldım sonra gidip babama söyledim. “Benim böyle bir durumum var ama ben bunu kabullenmiyorum, endişelenme bana destek ol, psikoloğa gideceğim” diyerek babama bugüne kadar fiziki olarak hiç deneyimlemediğimi her şeyin internet, porno, mastürbasyon kısmı ile sınırlı kaldığını anlattım. Babam hemen uçak biletlerimizi aldı ve götürdü beni. Annem hala hiçbir şeyi bilmiyor. Babamla söylememe kararı aldık. Bir gün artık derdimi anlatmaya karar verdim. Dert neydi? Dert anneydi, ondan biraz uzaklaşmak mesafe koymak lazımdı. Çok yogunum bahanesiyle eve çıktım. DEVAM EDECEK.

https://www.youtube.com/watch?v=gTB2GnB_Af4&list=UULFEDADUolmKuMyWGRunC3UhQ&index=4


Sayfa: [1]