Gönderen Konu: BİLİNÇALTININ RÜYAYA YANSIMASI  (Okunma sayısı 2655 defa)

visnesuyu

  • Newbie
  • *
  • İleti: 19
    • Profili Görüntüle
BİLİNÇALTININ RÜYAYA YANSIMASI
« : 16 Aralık 2015, 01:00:55 ös »
Bugün bir rüya gördüm ve şu an yazı yazmamın tek sebebi o rüyayı unutmamışken buraya aktarmak ve bilinçaltımı yansıtmak.  Rüyamda stüdyo tipi bir evde iki ablam, annem ve babamla yaşıyorduk. Garibanlar gibi küçücük bir kilim üzerinde yatıyordum. Uyandım ve yemek masasında ailem ve bir başka kişinin yemek yediğini fark ettim. Masada oturan kişinin 34 yaşındaki ablama talip olan biri olduğunu düşündüm öncelikle. Ben de kalktım ve sadece gözlemledim her şeyi belli bir süre. Babam ses çıkarmıyordu, annem adama fazlasıyla ilgi gösteriyordu. Sanki yıllardır aradığı biriymiş gibi ona krallar gibi hizmet ediyordu. Evimizden çıkarken "Yine gel." diyordu. Ama içimdeki his onun evimizde her gün 12 saat durduğunu söylüyordu. Nedendi bu özlem? Ablamı evlendirmek istediğini zaten biliyordum. Ama bu kadar istek de fazlaydı bence. Derken bir gün daha geçti ve yine o adam geldi. Bu arada adamın 26 yaşında olduğunu öğrendim. Sarışındı, yaklaşık 180cm boyundaydı, kaslı diyemem ama fit bir vücudu vardı. Saçları dalgalıydı ve çok kısa değildi. Giyim tarzından anladığım kadarıyla zeka gerektiren bir iş yapıyordu ve maddi durumu iyiydi. Öğrendiğime göre karşımızdaki dairede oturuyordu kendisi. Adını bilmiyorum, fakat annem ona iyi davrandıkça içten içe onu kıskandığımı hissediyordum. Çünkü zavallı bir şekilde 1 metre kare boyutundaki kilimime yatmama bile mani oluyordu çoğu zaman. Elektrikli süpürgeyle süpürmek istiyormuş evi, bu yüzden bana işkence ediyordu adeta. Eve gelen adam anneme bir istekleri olup olmadığını soruyordu, sanki yardım etmek istiyor gibi bir havası vardı. O sırada bir şey fark ettim işte, adam annem haricinde kimseyle konuşmuyordu ve annemin başı açıktı. Yanlarına gittim ve anneme neden bir yabancının evde bulunmasına rağmen başının açık olduğunu bağırarak sordum. Sinirlendim ama görünüşe göre benden başka tepki gösteren yoktu evde. Herkes yolunu değiştiriyordu sanki bunu söylediğimde. Bu sırada adamın ablamın talibi olmadığı fark ettim. Çünkü 26 yaşındaydı ve ablam 34. Kesinlikle talip değildi, ayrıca bir iletişim de kurduklarını görmemiştim. Neden olduğunu bilmiyorum ama bunun farkına vardığımda küplere bindim, adamı evden kovdum. Bağırıyordum, başım dönüyordu, sanki bir şeyleri keşfetmiştim ama kaldıramıyordum. Babamla gittim konuştum, adam gibi cevap bile vermedi bana. Sanki annemin bu davranışları çok normalmiş, evde olay çıkaran tek kişi benmişim gibi. Etrafıma baktığımda herkesin bana akıl hastası gibi baktığını sezdim. Her şey normalmiş de ben anormalmişim gibi.

Yine o adam... Bu sefer onu kıskanıyorum ama yakınlaşmak istiyorum yine de. Acaba bu kişi benim ağabeyim olabilir mi? Bu yüzden mi annemin başı açıktı? Lanet olsun, yakınlaşmalıyım bu adama. Annem mutfak tezgahında bir şeyler doğruyor ve bu adam onu izliyor. Yanına gidiyorum ve tanışmak istiyorum. Fakat işin garip yanı sanki birbirimizi tanıyoruz. Bana bakıyor ve içimi okurcasına minik kilim-yatağımın yanına gidiyor. Küçük olması yetersizmiş gibi bir de üstüne bir sandalye koymuş annem. Adamın yüzündeki acımayı görebildim işte o esnada. Bana fazlasıyla değer veriyordu. Acıdığından dolayı değil tabii ki, bana değer verdiğini yüzünden anladım. Tekrar annemin yanına döndük ve adam da annemden nefret ediyordu artık. Annemin duymasını isteyerek benimle konuşmaya başladı. Bana yardımcı olacağını, hayatta destek olacağını ve asla bırakmayacağını söyledi. Evinde kalmamı istediğini hissettim bu sırada. Annem de acınası bir haldeydi bu sözleri duyarken. Kendisini sefil, aşağılık bir yaratık olarak görüyordu neredeyse. Görmeliydi de, gerçi neden görmeliydi bilmiyorum. Neden en çok ondan nefret ettiğimi bilmiyordum. Sadece öldürmek istiyordum ta ki acınası hale düşene kadar. Artık tüm koz bendeydi, adam bana değer veriyordu ve aramızdaki güçlü bağı çok net bir şekilde hissediyordum. Adama yaklaştığımı fark ettim o sırada. Arkamda duruyordu ve onu destek sütunu niyetinde görüyordum. Ona dayandım ve ellerini omzuma koydu adam ama bir ağabeyin kardeşini sahiplenmesi gibi. Ama nedense ben yine yavşaklık yaptım her şey yolunda giderken ve  adamı tahrik etmeyi başardım. Oysa adamın bana cinsel dürtüler beslemediğine emindim fakat yaptım yine orospu çocukluğumu ve adamın penisini okşadım. Ardından elimi çektim ve pişman olmuştum. Adam yüzümü döndüm ve yaptığımın yanlış olduğunu, ilişkimizi mahvetmek istemediğimi söyledim. Cinsellik olmamalıydı aramızda...

Rüyalarını hatırlamamakla övünürüm genelde. Çünkü rüyalar dışında beni duygusala bağlayan bir şey yok. Bir de benim bilinçaltımı yansıtan filmler var, onları izledikten sonra da saatlerce ağlıyorum. Ama bunun haricinde "put" gibiyimdir tabiri caizse. İnsanlarla alakalı olan şeyler üzmüyor beni. Alışılmış çaresizlik ya da ruhsuzluk. Çok da bir fikrim yok açıkçası. İnsanlarla iletişim kurmaktan hoşlanmıyorum, çünkü kaybedilebilecek şeylere yatırım yapmak hoşuma gitmiyor.

Gelelim rüyadan benim yaptığım çıkarıma, dün berbat bir gün geçirdim. Anlatmam şart bunu. Sevgimi ilan ettiğim kız okul çıkışında benimle konuşmak istediğini söyledi. Altımda araba olduğu için onu uzakça bir yere götürdüm. Olumsuz bir şeyler söyleyeceğinden emindim. Nitekim öyle oldu. Ayrıldığı sevgilisiyle tekrar barıştığını ve uzun süreli bir ilişki düşündüğünü söyledi. Fakat benimle arkadaşlığını daha doğrusu dostluğunu bitirmek istemediğini ve benim ona olan duygularımı bilmesine rağmen, hiçbir şey olmamış gibi davranabileceğini söyledi. Çünkü beni kaybetmek istemiyormuş. Onun için çok önemliymişim. Ben de ona böyle bir şeyin mümkün olamayacağını, onun mutluluğunu istediğimi ve sevgilisinden daha fazla değer verdiği "Ben" ile görüşmesi halinde asla mutlu bir ilişkisi olamayacağını söyledim. Çünkü sevgililik ve arkadaşlık kavramlarının birbirinden uzak şeyler olmadıklarını ve biriyle sevgili olabilmek için iyi arkadaş olunması gerektiğinden bahsettim. Bu yüzden ilişkimizi "ayak üstü muhabbet" aşamasına indirmemiz gerektiğini söyledim. Bu kararın beni mutlu etmeyeceğini fakat yapılması gerekenin bu olduğunu söyledim. Bunları söylerken gözleri yaşlıydı, gerçekten beni kaybedeceği için fazlasıyla üzgündü ve dediklerime saygı göstermesine rağmen uygulamama izin vermeyeceğini söyledi. Fakat buna rağmen var olan ruhsuzluğumu koruyarak onunla görüşmemizin sakıncalı olduğunu söyledim ve masadan kalktım. Ardından onu evine bıraktım. Yol boyunca beni anlamaya çalıştı, üzgündü, fakat umutluydu. Ben ise ihtimalleri hesapladım ve umudunun yersiz olduğuna kanaat getirdim. Çünkü asla eskisi gibi olamayacaktık. Bu da benim bir ilişkiyi bitirmem için çok önemli bir sebep. Karşımda kendi üslubuyla, alçalmadan yalvarıyordu onu bırakmamam için. Ben de onunla görüşmeyeceğim için mutlu değilim elbette. Ama yapılması gereken buydu. "Böyle şeylerin sadece filmlerde olduğunu sanırdım, hani bir adam sevdiği kişiyi terk etmek istememesine rağmen terk eder ama bu sevdiği kişinin iyiliği için olduğundan buna mecburdur." dedim. Gülümsedi ama içi kan ağlıyordu. Buna rağmen ruhsuz görünüşümü bozamazdım ve bozmadım. İşte bu yüzden üzgün hissettim kendimi onu bıraktıktan sonra. Bunu neden anlattım peki? Çünkü gördüğüm rüyanın sebebi büyük ihtimalle dün büyük bir savaştan çıkmış olmamdı. Kendimi korumasız hissettim, acınası bir halde hissettim, yalnız hissettim ve neticesinde bu rüyayı gördüm. Genellikle sadece böyle olaylardan sonra rüyalarımı hatırlarım zaten. Normalde gördüğüm rüyaları hatırlamıyorum. Kısacası orada gördüğüm ağabey, aslında yalnızlığım için oluşturduğum bir cihazdı.

Uyandıktan sonra anneme öfkeli bir şekilde davrandım istemeden. "Neden bağırıyorsun bana?" dedi. Ben de rüyamda ona çok sinirlendiğimi söyledim ve hemen bilgisayarın başına oturdum. Böylece rüyamı unutmadan yazabilirdim. Ama şu an bile hala bu rüyayı neden yazdığımı tam olarak bilmiyorum. Yazmam gerektiğini hissettim sadece, çok şey ifade etti bu rüya bana. Mesela erkeklere karşı erotizmin hala az da olsa var olduğunu ama bunu engelleme konusunda başarılı olduğumu gördüm. Annemin ve ailemin gerçek hayatta bana işkence ettiğini düşündüğümü fark ettim. Beni kısıtladıklarını, gerçek değerimi vermediklerini fark ettim. Onlardan nefret ettiğimi ve hepsini öldürmek istediğimi fark ettim. Ayrıca öldürme hissinden dolayı bir sıkıntı içine de girmememden dolayı sosyopat tarzı bir şey olduğumu fark ettim. Çünkü ahlak kavramım diğer insanlardan farklı, prensiplerle yaşıyorum neredeyse. Diğer insanların aptallıkları canımı sıkıyor. Dünyanın neredeyse tamamının ölmesi gerektiği kanaatindeyim. Tanrı'ya diğer insanlardan farklı bir şekilde bakıyorum. Bazen birilerini öldürüp hapse girmeyi düşlüyorum, çünkü hapiste daha özgür olacağıma inanıyorum. Korkmamı gerektiren bir şey olmayacak. Yaptığım şeylerden dolayı suçlanamayacağım bir yer. Ya da akıl hastanesine düşmek de içimden geçiyor bazen. Orada gayet iyi rol yapabilirim ve bu sırada "deli" olduğum için yaptığım şeylerden ötürü de suçlanamam. Gayet güzel geliyor bana bunlar ama dezavantajları da var. Bu dezavantajlar olumlu yönlerden fazla, bu yüzden uygulamaya sokmuyorum düşündüklerimi. Umarım ki dış dünyanın avantajları her zaman daha fazla olur. Bu anlattıklarım kendimi duygusuz gösterme çabası olsaydı sadece keşke.

Emre F. Saraç

visnesuyu94@gmail.com