Gönderen Konu: SUSMAK VE ÖĞRENMEK  (Okunma sayısı 5612 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
SUSMAK VE ÖĞRENMEK
« : 01 Haziran 2009, 01:33:27 öö »
SUSMAK VE ÖĞRENMEK

            * Bir gün susmayi ögrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktim. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurdugum iletisim tarziydi. Babam aksamlari eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sikilir onun gelisini iple çekerdim. Daha o kapidan girer girmez boynuna atilir onunla oynamak isterdim. Babam sarilir, öper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazirlaninca annem çagirir bu defa masada bir araya gelirdik babamla.Onlar annemle konusurken ben araya girer, sesimi duyuramayinca da bagirirdim. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldim birde sen kafami ütüleme!' derdi.  Annem de 'Bütün gün zaten seninle ugrastim, bir çift laf da mi konusturtmayacaksin babanla?' diye çikisir, beni odama gönderirdi. Çaresiz bir sekilde boynumu büker odama yani hapishaneme dogru yol  alirdim. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamiz bile yoktu, her seye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadim.' diye bagirmaya devam ederdi. 'Keske benim de bir odam olmasaydi, keske bizim de evimiz bir odali olsaydi da hep birlikte otursaydik' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim. Yemekten sonra babam kanepeye uzanir, eline kumandayi alir, televizyon seyrederdi. Beni yanina çagirir biraz severdi. Onun izleyecegi  önemli birsey varsa beni adeta yerimden bile kipirdatmazdi. Azicik hareket edip kosup oynamaya çalissam oda hapsim yeniden baslardi. Bir gün anladim ki susunca babamla daha iyi anlasiyoruz. Bu defa susarak yapabilecegim  oyunlar gelistirmeye basladim.
            Önce resim yaparak basladim ise. Babam çizdigim resimleri çok begeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna iste.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakiyor, resimle ilgili bir sey sorsam afalliyordu. Ama bana
kizarak beni artik odama göndermiyordu. 'Son günlerde ne de akillandi benim oglum.' diye komsulara anlatiyordu annem halimi. Resimlerim arttikça ortalik dagilmaya basladi. Annem 'Odani topla!'diye odama kapattiginda ise nereden baslayacagimi bilemiyordum. Ben bunlarla ugrasirken zaman geçiyor; ama odami toparlamayi beceremiyordum. Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayi  yasaklayacagim.' dedi bir gün. Susuyor olmami usluluk olarak degerlendiren ailem resim yapmayi da elimden alirsa ben ne yapacaktim? Bu düsüncelerle bir aile tablosu yaptim. Babam eve gelince uygun zamani kolladim. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdigim resmi getirdim. Babam bakti. Him, dedi 'Çok güzel
olmus.Bu adam benim herhalde.' dedi. Ben 'Hayir o adam degil, bu çocuk sensin.'dedim. O 'Hayir, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kiz da arkadasin.'dedi. Ben yine 'Hayir, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük  kiz da annem.' dedim. Babam benimle ugrasmaktan vazgeçip: 'Peki neden
bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla basladim anlatmaya.Ben büyüyüp adam olacagim. Is bulup çalisacagim. Siz yaslanip küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komsumuz Ahmet amca ile Ayse teyze gibi küçücük kalacaksiniz. Ben isten geldigimde yorgun olacagim. Siz benimle konusmaya çalistiginizda isyerinde kafam sismis olacagindan sizi duymayacagim  bile. Siz benimle bir seyler paylasmak istediginizde 'Hadi odaniza
çekilin de kafa dinleyeyim.' diyecegim. Ve bir de bagiracagim 'Her seylerini aliyorum. Sicacik odalari da var, daha ne istiyorlar'  diye. Annemle babamin gözleri fal tasi gibi açilmisti. Duyduklarina inanamiyorlardi. Bana sarilip beni öyle içten bir oksayislari vardi ki sonsuza kadar konussam hiç bikmadan dinleyecekler gibiydi Farkinda'
Olmali insan... Kendisinin, Hayatin Olaylarin, Gidisatin Farkinda Olmali……

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
Ynt: SUSMAK VE ÖĞRENMEK
« Yanıtla #1 : 01 Haziran 2009, 01:59:39 öö »
     Bağırmak için kullandığım ses mi az yoksa ceylanı aslana yedirmek mi ya da yenildiğini
İzlemek mi hoşunuza gidiyor? Aylardır beklediğiniz yağmuru sizin için ben taşıyıp getiriyorum ancak siz üfleyip ufukta kayboluşumu izlemekle yetiniyorsunuz. Fakat ben gene de yılmayıp sizlere milyonuncu şansı tanıyıp tekrar elimi alevler içindeki eldivene sokuyorum ama korkmayın hiç üzülmüyorum ya da şöyle söyleyeyim artık üzülmüyorum. Sesimi işiten birini buldum. Aslanın önüne bir duvar gibi dikilen hatta taşıdığım bulutu birlikte taşımayı teklif eden birisi bu. En azından bu uğurda yalnız değilim. Bir elime haritamı diğer elime
de pusulamı sıkıştıran bu dükkanın kalfasıyım bende artık. Yıldızlara giden yolda bir basamak daha çıkmış oldum böylelikle ve inanıyorum ki bu sefer attığım adım hem benim için hem de insanlık için büyük bir adım olacak ve anılacak. Mutluluğu mantığımla aramamı sağlayan bütün dükkan çalışanlarına teşekkür etmek istiyorum.
     Fark ettim ki mutlu olabileceğim ve zevk alabileceğim daha saf ve temiz yollar var. Meğersem tatlı suyun üzerine yağan bu yoluma ben tuz serpiyormuşum haberim yok. İtiraf ediyorum gerçek her zaman önümdeydi. Ancak ben kapının koluna bile dokunmaktan korktum.
       Belki bilmeden bu küçük cennetime bir şeytan sokmuşum. Belki bilmeden kendimi cehenneme attım ama olsun yeni başlangıçlar beni her zaman heyecanlandırmıştır ‘ehehehe’ gene yaptım değil mi matraklığımı ! İşte ne olursa olsun ağacımda son yaprak kalsa da gül bahçemde artık kırmızı gül açmasa da gülmeyi ve bu şekilde ayakta durmayı seviyorum. Artık
Mutlu olmak istiyorum ve gücümü başka insanlar için harcamak istiyorum


psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
Ynt: SUSMAK VE ÖĞRENMEK
« Yanıtla #2 : 01 Haziran 2009, 02:00:41 öö »
Susturamıyorum. Konuşmak istemedikçe, başka bir şeylere odaklandıkça kendi kendime konuşmalarım bitmiyor. Elime aldığım her şeyin bir anlamı olması gerektiğine inanıyor onu düşünürken başka bir denizin dibinde keşfe çıkıyorum sanki. Taki bir yudum tuzlu su ağzımda kötü bir tat bırakana kadar bu dalıp gitmeler sürüyor. Tek istediğim bir yudum huzur. Şimdiye kadar istediklerimin hepsi gerçekleşti diye düşünüyorum, hiç birinin gerçekleşmediğine inanmıyorum ve artık sadece bir yudum huzur içinde dinlenmek ve gücümü kendi gelişimimle beraber insanlarla iletişime harcamak istiyorum. Sanki kendimi dinlemiyorum, suskunluğumun içinde bir kahraman alıp başını gidiyor benden ötelere. Kimin diyarında kabul bulursa oraya konaklıyor ve benden habersizce kaybolup gidiyor. Damla damla kopuyor bir şeyler ve acısını ben yaşıyorum.
-   Kendini akışa bırakmak konusunda ne düşünüyorsun?
-   Neyin akışına, her şey ellerimin içinde kaçıyor, hangi işe el attıysam o iş bensiz tamamlanıyor. İçinde bir gram benliğimden yok ve kendimi göremiyorum. Biliyor musun hep olmadığımı düşünür dururum. Sanki asla kendi yüzümüzü göremiyoruz gibi geliyor bana. Ayna sadece yansıtıyor ve belkide kendimizi nasıl algılamak istiyorsak öyle yansıtıyor. Sonuçta beyin en güçlü organ ise ve görme işi beyinde oluyorsa ya o istediği gibi görüyorsa her şeyi. Yüzüm yok gibi yaşıyorum hayatın içinde. Kızlara yaklaşamamamın nedeni de belki de budur. Bir yüz yok bende, başsız bir beden gibi belki herkes başsız bir beden olarak yaşıyor ve herkesin sanrıları en dibe kadar uzanıyor. İlk insanın oluşumu veya yaratılışına kadar uzanan bir sürü hikâye yaratabilirim.
-   Ne gibi hikâyeler mesela?
-   Mesela, ilk insan gerçekten diğer hayvanlarda olan yüzün kendinde de olduğu zannına kapılıp bir yüz yaratır kendi algısında. Soy aktarımı olarak daima bir yüzümüz olduğu zannı ile yaşıyor olamaz mıyız?
-   Bu bir zan bile olsa neden rahatsız etsin ki insanları, sonuçta herkes bu zanla yaşıyorsa sorgulamak neden sence?
-   Galiba haklısın ama nedenini bende bilmiyorum, sanırım yüzümden, kendi yüz ifadelerimden daha doğrusu onları doğuran düşüncelerimden, duygularımdan nefret ediyorum. Her zaman güler yüzlü olmaya çalıştım, pozitif enerji pozitif geri dönüşüm sağlar mantığına sığındım. Fakat enerji pozitif değildi sadece enerjinin ambalajı pozitifti.
-   Yani aslında sorguladığın yüzün değil onu hareket ettiren içsel enerjin…
-   Evet, biraz daha netleşti şimdi. Sanırım dış görünüşü oluşturan duygular olduğunu unutuyorum.
İkbal mezarın etrafında dolaşırken dünyanın dönüşü aklına gelir. Mezarlığın yeşil demirlerine sıkıca tutunur. Hızlı bir yolculuğun sarsıntısından kurtulmak istermişçesine demirlere sarılır. Hafifçe sallanmaya başlar ve aklından birden atomun parçalanması ile big bang olayı arasında bir bağlantı olup olamayacağı geçer. “O kadar güçlü bir ve sıkıştırılmış bir madde ne olurda birden patlar ve özünde barındırdığı keşfi imkânsız bu evreni, sonsuzluğu yaratır. Hangi dokunuş veya ne tür bir kabına sığmazlık o maddeye bu ilhamı verir. Bu evren insan için var olduysa insanın içinde bu evrenin sırrı mutlaka olmalı. Ki bu evrenin sırrı bir şeye benzemeli, öyle bir hal olmalı ki insanın içindeki o küçük noktaya dokunmalı ve bir evren doğmalı. Sanırım cennet dedikleri budur. Tek öz olan madde veya soyut bir şeyin keşfi ile sonsuzca büyük bir âlem içinde şizofrenik bir hal ile yaşamak. Ne dilersen o olur, bu şizofrenlerin çoğunda da vardır.” Aslında düşüncesindeki bu enerji patlamalarının nedeni henüz anladığı duygularını yadsıması idi. Bu şekilde zihninde yine “şımarma çocuğum” imajı bırakır gibi hayal üretmektedir. Sonuçta şımaran çocuk sevilemez ama üreten çocuk sevilirdi.

-   Şimdi kendini nasıl hissediyorsun, sanırım sustuğunda rahatlamayı ve kendine kızmayı yorumlaya biliyorsun artık.
-   Evet, az önce ki suskunluğumu kastediyorsan haklısın. Evreni düşünüyordum, sonsuzluğu içinde biraz huzur var aslında. Gözlerimi kapatıp gökyüzüne baktığımda sanki oradaymışım gibi düşünüyorum. Doğrusu içimde hep bir ürperti oluyor karanlık ve sadece karanlık içinde ki o muazzam ışıltılar. Uzaktan hoş gözüküyorlar ama onların büyük ateş külçeleri olduğunu bilmek hayalin sonunu sancıyla kesiyor ve gerçek başlıyor
Aslında İkbal (Behçet in kadınsı yanıdır ikbal )soyut ile somut arasındaki geçişleri sürekli bir şekilde yaşamaktadır. Kendisinin de güzel bir şekilde tasvirinde açıkça gözüken soyuta, fanteziye kaçtığında gerçek hep yine soyut bir sancı ile bitmektedir. Havanın aydınlanması ile birlikte İkbal mezarlıktan ayrılır karanlık sokakların yarı aydınlanması içine bir huzur verir. İşine gidecek insanlar yavaş yavaş belirmeye başlarlar. İnsanların para kazanmak için bu kadar erken evlerinden ayrılmasına sanki ilk defa şahit olmuşçasına bakan İkbal evinin yakınında bir yere oturur ve kalabalığa izlemeye başlar. Bu kişilerden kimi tekstilde kimi büfede çalışır. Ne kadar tuhaf bir manzara bütün insanlar ant etmiş gibi güneş doğunca ayaklanıyor ve kâbus gibi çöken karanlığı bürünüyorlar. Bir araya geliyorlar ve hareket halinde işlerle meşgul oluyorlar. Dünyanın tepesine çıkıp onları görebilecek kadar tepeye bir hallerine bakmak isterim. Onları ayakta tutan şey nedir ve neden ben de yoktur.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
Ynt: SUSMAK VE ÖĞRENMEK
« Yanıtla #3 : 01 Haziran 2009, 03:17:48 öö »
Özkök Paşa, “Yanıtımı size Mevlana’dan bir şiirle vereyim” dedi ve şu şiiri okudu:
“........
Suskunluğum asaletimdendir
Her lafa verilecek bir cevabım var,
Lakin;
Bir lafa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye”