Gönderen Konu: Açıl Susam Açıl  (Okunma sayısı 5771 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
Açıl Susam Açıl
« : 02 Mayıs 2009, 01:33:38 öö »
Açıl Susam Açıl

Fatih kelimesi açan anlamına geldiği bilinen gerçeklik olmasından hareketle, kabz ve bast hali diye ifadesini bulan açıklık ve kapalılık ruh hali üzerine bir kimlik anıştırması yapmak isteği duydum bu kez de. Dışa açık, gelişime ve değişime açık; iletişime açık, aydınlığa ve bilgiye açık olmak ile kişi ancak açık ve açıcı olur belki de. İç açıcı gelişmelerin kaynağı da, iş açıcı ve açılışlarla mutlu olabilen bir yöneliş kuşağı.

Elbette ki bu kavramın zıttı kapalı ve kapatıcılıktır ve fatih kişiliklere kontra olan muğlâk kişiliklerdir. Muğlak kapalı anlamına gelen anlamıyla bir kaos bilinmezliğini ima eder hiç değilse bana. Kapalı kapılar ardında kara ve kapalı planlar ile kar peşinde koşanların her yerin kapanmasındadır faydası belki. ‘Açın Türkiye’nin önünü’ ey fatihler diyecek bir cemiyet ruhudur fatihleri uyandıracak olan.

İdealist kuşaklar ürettiğinde her defasında bu cemiyetin kümeleri, bir kapalı hava sarar bu ülkenin ufkunu; bir kasırga olur yumurta tokuşturur gibi insan çarpıştırılır, her bir fatih adayı Donkişot kılınıp birbirine gladyatörcesine kırdırılır ve yerini koruyan korunur. Firavunlar her zaman Musaları yerine namzet olmasın için daha doğduğu anda toplattırır ve imha ettirir fakat bu iğdiş sürecine rağmen önünü kesip kodese kapatamadığı olursa onları da sürer Kenan diyarına kovalar da.

Evlad-ı fatihan olarak anılan ülke insanı malazgirtten beri, ruhuna fatiha okunacak olan bir merhumiyetle ve halinden memnuniyetle yatmaktadır şüheda fışkıracak topraklarda sıktığında sırtı üzerinde dahaca. Dehaca potansiyelini ortaya eser vasfında sürecek adamları, işin sonu sanıyor fatihayı. Oysa fatiha kitabın başındaki sure, yani fatiha ölü için değil diri için diriliş efsunudur. Fatihanın ölünün hatırası anıldığında okunması, daha diri olması içindir ölen kişinin de ideallerini gerçekleştirmesi için sağ olanın. Açtın mı bayramlık ağzını, bayramlaşmak gerekir her bireyle; açmak ve kaçmak yok elbette, fetih kelimesi ile islama açılan alanlarda açıcılardan sonra aşk işçileri işlerini iyi işleselerdi o topraklardaki kalpler kapanmazdı bir daha ışığa.

Hiçbir şey tesadüf ile oluşmadığı gibi hiçbir hasenat da sevdasız olmuyor cihanda; ne ekersen onu biçersin derler ya, etme bulma dünyası bu dünya. İnsan hububat gibi değildir ki, türünün özelliğini gayri ihtiyari yinelesin her ekimde. İnsan değerlerini kendi ihtimamı ile takip ettiği sürece o türe ait kalır, kanatlarını çırpmayan serçenin havada kalması uzun süreli olamayacağı gibi insan da değerleri için çırpınmadığı sürece o değerlere ait olmakta uzun süreli olamaz. İnandığınızı gerçekleştirmediğiniz süreçte, gerçekleştirmekte olduklarınıza inanırsınız diye bir anış olduğu üzere; sistemi eleştirenler onun yerine ideallerindekini ihdas edeceklerini söylediklerini idealleri için pek bir şey yapmadıkları için unuttular da sistemin işleyişini ideal edinir oldular galiba bu fotoğrafta.

Tanrının kitabındaki hitabında fatiha ilk başta, açıcı değilsen gerisi sana açılmaz mana bazında demektedir adeta. İç açıcı iş açıcı, ön açıcı çığır ve çağ açıcı adamları muhatap alan bir hitaptır o kitap bence. Aç gözünü aç gönlünü de öyle dinle, ebedi bu yurdun üstünde inleyeceksen bu sorumluluğun sancısı ile inle; istiklal marşını bir daha aşk ile dinle. Buyurun bir daha; ne diyordu 97 senesinde eurovizionda şarkısıyla ülkemizi temsil eden sanatçı; ‘dinle’!

ö.ç

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
Ynt: Açıl Susam Açıl
« Yanıtla #1 : 08 Haziran 2009, 05:45:03 öö »
Kendi taşınla vurulmak üzerine…
 
Kötülüğe karşı kendimizi iğdiş ederek sevmek zorunda olduklarımızın
kötülüklerini iç ettik. Kendimizden kuşkulandık kötüyü gördüğümüzde, ‘nasıl
kötülük olduğunu düşünürsün bu kişide ki sana karşı nasıl da özgeci’ dedik;
‘ne kötü kalpliymişsin’ dedik kendimize kendimiz haksız olarak şerli insan
ve cinlerin bize üflediği vesvese ile. Kötülüğe edeceğimizi ettik
kendimize;kurşunu iblise sıkacağına ruhuma sıktım demek ki bu ayartı ile.
Aynadır dediler çünkü bana insan insana, aynadakini öldürmek için kendime
ateş etmem gerektiğini sandım bu yüzden. Oysa ki mümin mümine ayna idi ve
benim gördüğüm, insanın henüz mümin olmayan yanları idi; inancımı vurdum.
 
Pazarlamacılar vardı ve bana benim ihtiyacımı satıyorlardı beni
kazıklayarak; Allah’ı. Pazarlamacılara kızdım ve ihtiyacıma küstüm; aç kodum
ruhumu Allah’a. Beni secdeye vardırıp kıçıma parmak atma niyetindekiler bana
secdeyi anlattı, beni icbara varıncaya: Secdeye küstüm. Tacizcileri Allah’ın
adamı ve bana yaptıklarını ilahi ceza sandım; söylemlerine bakarak. Dayak
cennetten çıkarılmıştı kovularak oysa; hocanın vurduğu yerden kan çıkardı
oysaki; hunhardı.
 
Beni ayartıp cennetten çıkaran yılanın ağzındaki iblisti onların
sözleri;haset gözü idi gözleri. Başarı ve kemali kendimizden uzak tuttuk ki
o hasetlerin şerrine paratoner olmayalım diye. Korsan kılıcıydı onların
belindeki; haramzadeydiler hepsi. İblisin ajanıydılar onlar, yeşil urbalı
olmaları ayartıydı sadece. Batıl batıldır ayan, hak suretinde görüneninden
aman.
 
Kendi çaresizliğimiz ve hacetimiz gereğiyle kendilerine mecbur olduklarımız
iblise mağlup oluyorlardı bir yanları ile; bir yanları ile seviyorlardı bizi
fıtratlarındaki itkiyle. Bu sevgiye mecbur olduğumuzdan güvenlik ayarlarını
düşürdük kalbimizin, illetli sevgi girebilsin diye; saf sevginin olmadığı
yerde. İblis bu çitten her gün gelip emdi ineğimizin memesini bir yılan
gibi. Çalındık iblis ve avenesince;paylaştık hayatımızı onunla ve
askerleriyle. Etmediğini koymadı bize iblis; amerikanın sömürdüğü esir ırak
milletine ettiğince.
 
Tacizciler zalimdi, iyi niyetli ve aciz de olsalar; hasta ve cahil de
olsalar zalimdiler. Bizim onlara borcumuz yok ve onları ayartan da biz
olmadık; bir emanettik ellerinde; İlahi mevhibe. İşbirliği yaptılar hırsız
ile;kendilerini hırsızlara yem ettikleri gibi ettiler emanetlerindeki bizi
de. Hırsız iblis bilir kanın tadını;asalaktır o insanın şah damarı üzerinde
kene. Allah’ın yakınlığını çalar insandan hasetçe, Allah onu kovdu ya
yakınlığından. Allah sıcaklığını çalar insanın kanından.
 
İblise ve avenesine merhamet öğretildi bize;Allah’a rağmen. Çünkü
öğretmenlerimiz iblisin işbirlikçisiydi;elimize düşerlerse hasbelkader bir
gün hesap döner de, kötülüğe karşı özürlü kılmak için bizi iğdiş etmişlerdi.
Kendimize karşı dolduruşa getirildik, batıla öfkemiz ile çektiğimiz kılıcı
batırdık özümüze. Tacize mahkum ve mecbur değiliz; yılan dilinin attığı
zehire. Yılanı öldürmek nebevi buyruk, gördüğümüz yerde. İblis ile lades
çektik yaratılış ceminde; ‘aklımda’ demeli kişi onu gördüğünde Euzübesmele
ile, ladeslenmemeli. Hasettir iblis, iblisten korkutulduk ve ona zarar
vermekten. Hem iblisi hem Allah’ı razı etmenin derdine düşürüldük; koalisyon
müşrikliği öğretisinde.
 
Karanlıkta Sirac-ı Münir olan Nur’umuzu fotoğraf makinesi flaşı gibi
kullanıyoruz, kandil gibi kullanmak yerine. El yordamıyla gidiyoruz, iblis
dehlizlerinde; arada flaş gibi nur gözümüz açılıyor ve yerimizi görüyorsak
da;yumuyoruz gözümüzü gerçeğe, kafamızdaki kurguların hayaline
dalıyoruz:korkağız diye. ‘la havfun aleyhim ve la hüm yahzenun’ muştusu bizi
kesmiyor galiba. Şeytandan korkup da sonunu sayan, ölür gider yar koynuna
giremez. Allah’ı terk ettik, Allah düşmanlarından korkup: Araf’ta kaldık,
Allah ordusuna girmek için cesaretimiz yoktu; iblis ordusuna girmek için
kinimiz. Ne helale yarar olduk ne harama. Allah şirk’i bağışlamıyor, gözü
dışarıda olanı. ‘mâzâğal basar’ övülen: Harem’e gir, gör kendini. hu

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
Ynt: Açıl Susam Açıl
« Yanıtla #2 : 08 Haziran 2009, 05:47:45 öö »
KÖŞEGEN

HALK İÇİNDE MUTEBER BİR NESNE YOK DEVLET GİBİ



Devlet, toplum sözleşmesi olan milletçe onaylanmış anayasa ile meşruluk kazanmış bir halk idaresi biçimi olarak işlemektedir teorik ve olanaklarca da pratik olarak ülkemizde Cumhuriyet adı ile ‘Laik Demokratik Sosyal Hukuk Devleti’ çeşnisi ile. Bu biçimi ile devlet tabanında halk olan üç tepeli bir piramidi andırır, hukuksal örneklenmesi Avrupa kültürü olduğundan teslis akidesini çağrıştıracak baba oğul kutsal ruh havasındaki TBMM Hükümet ve Yargısı ile.

Toplum kendi tarihsel geleneği ile ‘devlet ana- devlet baba’ odaklı bir devlet algısı ile reelin aksine kendinden geçinen bir devlet değil kendini geçindiren bir devlet bakışına sahip olagelmiştir; yöneten irade ile kimlik bağı olan topluluk ganimet ile zimmîlerden alınan ziyade vergi nedenleriyle devletten verdiği vergiden ziyade hizmet almaya alışmış olmalı ki; vergi dışından hariçten kaynak üreten devletin veliliğini umar durumdadır. Gelenekte de mevcut siyasal iktidarlar topladıkları kamu kaynaklarını kendi siyasal kimliklerini paylaşanlara ganimet gibi dağıttıkları görüldüğünden iktidarı paylaşamayan sosyal gruplar zimmî durumunda kala gelmiştir. Bu husus demokratik ve sosyal devlet olmakla çelişik olduğu herkesin malumudur da oysa.

Devletin halk tarafından anam babam sağ olsun havasında ziyade itibar görmesinde eli maşalı ve sopalı olagelmesinin halkta oluşturduğu yıldırılmışlığın yanında devletin halkın iktidara ermiş gurubu lehine sağladığı bu beslemeci yanı da etkilidir. Kepçeyi –iktidarı eline geçiren- öldüm deyip beslenmesi karşısında öteki sosyal grupların temsil örgütü diğer siyasal patilerin siyaseti ‘ver biraz da biz ölelim’ biçiminde olduğunu da izlemek olanaklıdır geçmiş sürekte. ‘al kardeşim bal kardeşim ben yoruldum al sen oyna kardeşim’ ilkokul tekerlemesi ile büyüyen paylaşımcı yetişkinler ancak kendileri bitap düşünce diğerine han-ı yağma’yı terk ede geldiği ve arada eli silahlıların da sofra düzenini değiştirdiği söylense kalın çizgilerle de olsa gerçeğe çok uzak düşmeyecektir.

Devletin bu işleyişinin kerhen onanmış mevcut anayasa olan toplumsal sözleşmeye uygun olmadığını bildiği halde kolektif vaziyeti idare etme konsensüsüne aykırı bir sosyal tez ile ortaya çıkan ‘adalet ve kalkınma’ ülküsünü ‘ak’ bir kimlikle sağlama hareketi beklide en demokratik ve en sosyal siyasal gurubunu oluşturmuştur halk çoğunluğunda yakın tarihte. Devletin vatandaş adına bir komisyonla iş görme olduğunu, yani vatandaşın kamu hizmeti diye tanımlanan işlerini hizmet satın alma yolu ile devlet dediği ve siyasi partiler eli ile yürüyen taşeronlara yaptırdığını ve bunun karşılığında onlara emeğinden bir pay olarak vergi ödediğini ifade etmek gerekir kaba bir tanımlama ile yine. Açık pazar serbest piyasa ekonomisi denebilecek demokratik rekabet ortamı denebilecek siyasal çok partililik içerisinde ikinci kez halktan devleti yönetme ihalesini alan bir halk teşkilatının işinde diğerlerinden daha yetkin görüldüğünü düşünmek bu örneklem açısından yanlış olmaz.

Halk hakkını ancak kendi içinden gelen insanları ilişki süreğinde aklığını gördüğü kişilere vekâlet ile takip ve koruma yetkisi verdiği zaman muteber bir devlete ereceğini, değilse hakkından fazlasını kısa vadede ona başkasına haksızlık ile temin edecek kişileri muteber görmekle uzun vadeli olarak bindiği dalı kestiğini ve sıhhatsiz bir toplum yapısının oluşmasına katkı sağladığını bilmesi gerekir. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. hu