Gönderen Konu: KENDİNİ BİLMEK (3)  (Okunma sayısı 13208 defa)

visnesuyu

  • Newbie
  • *
  • İleti: 19
    • Profili Görüntüle
KENDİNİ BİLMEK (3)
« : 12 Temmuz 2012, 03:05:20 öö »
KENDİNİ BİLMEK (3)
   İnsanın varoluşundan beri en önemli sorulardan biri “Biz neden varız” olmuştur. Aslında sıkıntılı döneme düşen her insan bu soruyu kendine bir kere sorar. “Ben neden varım”.
Aslında bu sorunun cevabı çok basit. Kuranda da belirtildiği gibi “Ben insanları ve cinleri beni bilip bana kulluk etsinler diye yarattım” diyor yüce rabbimiz. Çoğu insan bunu anlayamıyor ne yazık ki. Anlamak için önce yeterli bir bilince ulaşmamız gerekiyor çünkü. Bu bilinç size yılların kazandırdığı bir tecrübeden kaynaklanmayacaktır. Eğer siz de tecrübe denen kavrama inanıyorsanız belirli şeylere erişebilmek için, yanılıyorsunuz.

   Kendinize hiç sordunuz mu neden insan ergenlik çağına girdiğinde günahlar yazılmaya başlar. Evet bunun sebebi açıktır çünkü insan o zaman yeterli zeka düzeyine ulaşır. Zeka dediğimiz kavram bir insanın matematikte ne kadar iyi olduğu değildir. Çünkü zeka bir insanın kendini bilmesine olanak sağlar. Bu imkanı kullanmayanlara da ben kendi tabirimle bilinçsiz kişi diyorum. Çünkü “Kendini bilen, rabbini bulur” kavramı çoğu çevreler tarafından yanlış yorumlanıyor. Hatta bu yüzden Hallacı Mansur “Enel Hak” dediğinden dolayı cezaya çarptırılmıştı. Eğer yeterli bilince ulaşmamışsanız bu kelime grubu size sapıkça, küfre götüren bir söylem olarak gelebilir. Fakat “Ben Allah’ım” olarak demesi aslında onun gerçek bilince ulaştığının göstergesidir benim kanımca. Ben Allah’ım demek ne demek bunu açıklayalım isterseniz öncelikle. Ben Allah’tan ayrı değilim demek aslında veya başka tabirle ben onun yeryüzündeki yansımasıyım. Peki madem böyle değiliz neden kendini bilen rabbini bulur denmiştir. Bu boş bir söz değildir asla! Kendini bilmesi bir insanın ne olduğunu bilmesidir.
Kendisini kabullenmesidir öncelikle. Ama kabullenmek için de olduğu gibi kabullenmek değil saf haliyle kabullenmek gerekir. Yani bütün geçmişten arınarak kabullenmek. İnsanın çocukluğunda yaşadığı şeyler onu bir ömür boyu aynı hizada götürür. Fakat ebeveynler bunun farkında değillerdir çoğu zaman. Bu çocuğa iyi şeyler öğretmekten çok iyi şeyler sergilemekten kaynaklanır. Eğer bir çocuğun yalan söylemesini istemiyorsanız o çocuğun önünde yalan söylemezsiniz. En küçük haliyle bile olsa. Çünkü çocuk 0-6 yaşta ebeveyni tanrı olarak görür ve hatta görmesi de gerekir zaten. Babasını en güçlü kişi olarak görür örneğin. Bunu “Benim babam seninkini döver” gibi küçük bir örnekle açıklayabiliriz. Peki tanrı olarak gördüğü baba kişiliği yalan söylerse herhangi bir nedenle ne olur? Çocuk da tanrının yaptığı şeyin normal olduğunu düşünür ve yapar. Fakat baba ise çocuğa yalan söylediği için kızar. Bu bir çelişki değil midir sizce? Bir önceki yazımda sorumluluklardan bahsetmiştik. Peki sorumlu olmayan bir babanın çocuğu nasıl olur da sorumlu olur? Olamaz zaten. Ama babası onu sorumlu olduğuna o kadar çok inandırmıştır ki çocuk kendisinin yetersiz olduğunu düşünmeye başlar zamanla. Bu da insanların neden psikolojik olarak sorunlar yaşadığını küçük bir örnekle açıklama biçimi. Sonuç olarak şunu çıkarabiliriz; bir insanın hayatı boyunca yaşadığı kronik sorunların temeli küçükken yaşadığı sorunlara dayanır. Bu yüzden bir insan öncelikle bilince ulaşabilmesi için geçmişiyle yüzleşmeli ve affetmesi gerekenleri affetmeli, cezalandırması gerekenleri cezalandırmalı ve artık geleceğine bakmalıdır. Bunu yapmayan geçmişinin en küçük ayrıntısına kadar çözmeyen insan bütün hayatı boyunca iflah olamaz. Bir sürahiyi düşünün. İçinde ayran yapılmış fakat yıkanmamış ve hatta tekrar tekrar yapılmış. Bir zaman sonra öyle bir hal alır ki o sürahi belki bir bardak ayranı kaldırabilir yada kaldıramaz belki de. Peki geçmişimizde bıraktığımız sorunların bundan farkı nedir?

   Biz asıl konumuza gelelim yine. Kul olmak ve Allah’ı bilmek konusuna. Kul olmayı ele alalım örneğin öncelikle. Dindar ailelerin çocukları dinden uzaklaşır genellikle. Bunun sebebi dinin kötü yada gereksiz olması değil, yanlış lanse edilmesidir. Küçük bir örnek verip açayım bunu isterseniz. Küçük bir çocuğa yapmaması gereken bir şeyi öğretirken “Öcü” dediğimiz kavramla öğretiriz. Bir zaman sonra çocuk da öcüden korkmaya başlar ve öcü gelir dedikleri şeyi yapmaz olur. Peki bu çocuğu bir de dine alıştırma kısmı gelince, Allah’a ibadet etme kısmı gelir hemen gündeme. Çok tanıdık bir sahne çıkar karşımıza sonra, eğer Allah’ın istediklerini yapmazsak Allah bizi cezalandırır. Bu yüzden Allah’tan korkmalıyız. İşte çok büyük bir yanlış! Öcü’yle Allah’ın ne farkı kaldı o zaman? Öcü de korkunç Allah da korkunç. Biraz da büyüğünce hele Öcünün olmadığını anlatmaya kalkar anne-baba. O zaman öcüyle Allah bir ise mantıken, Allah da yoktur kavramına çıkar olay. Mantıksız da değildir çocuk için bu. Burada asıl olması gereken neydi peki? Tabi ki bu değildi. Bir insanın Allah’tan korkusu ondan gerçekten korkması değildir. Sevdiğini kaybetmekten dolayı korkmasıdır aslında. Düşünün sevdiğiniz kişiyi onu kaybetmemek için elinizden gelen her şeyi yaparsınız ve yanlış yaptığınızda da kaybetmekten korkarsınız. Allah büyüktür ama gözünüzde de çok büyütmeyin. Yani demek istediğim nokta şudur ki onu insan üstü şekilde sevmeye, tanımaya yada hissetmeye çalışmayın. Ona sevgiliniz gibi yaklaşın inanın her şey çözülecektir ve ne olursa olsun asla ondan onu sizi cezalandıracağı için korkmayın. Çünkü sevgi karşılıklıdır siz onu cezalandırmak istemiyorsanız o da sizi istemiyordur. Olay bu kadar açıktır aslında. Sadece nasıl bir bilince sahip olduğunuza bağlı.

   Konuyla alakalı olarak devam edersek Borderline hastalığı dediğimiz şeye gelelim. Bana göre bir hastalık değildir Borderline olmak. Bıçak gibidir sadece hangi amaçla kullanırsanız o amaca hizmet eder. Borderline olan kişiler demek isterdim aslında dünyadaki herkes borderline’dır aslında. Fakat psikolojideki tabirine gelirsek borderline hastalığı bir kişiye bağlanıp onu gözde tanrılaştırmaktır. Tanrının hatası yakalandığında da onu yok edip yeni bir tanrı bulmaktır. Bu kadar basit anlatmıyor tabi ki ama olay bu kadar basit bir mantığa kurulu. Fakat psikoloji bilimi bir noktayı atlıyor. O da sadece kişiye değil nesnelere karşı yada açık bir tabirle her şeye karşı olabilmesidir. Kimisi parayı ilah olarak görür bu yüzden çoğu kişi iflas edince intihar eder. Aslında daha derin bir olaydır para için değil de daha çok büyüttüğü şirket için yani kendi yaptığı büyüttüğü putu kaybettiği için intihar eder. Kimisi içkiye bağımlıdır içki olmazsa hayatın devam edemeyeceğini onun kurtarıcısı, rahatlatıcısı olduğunu düşünür ve kimisi de baba faktörünü gözünde canlandıracak kişiyi tanrılaştırır ve o olmazsa yaşayamam der. Eşcinsellik de buradan çıkar büyük çoğunlukla zaten. Bir insanın bir şeylere bağımlı olma isteğini ben borderline olarak adlandırıyorum ve bu bağlılık Allah haricinde diğer varlıklara yöneldiğinde kişi onların yeteri kadar büyük ve güçlü olmadıkları fark edince büyük bir hüsranla sonuçlanır. Bu yüzden bir alkolik, bir kumarbaz, bir uyuşturucu bağımlısı, bir işkolik yada bir eşcinsel asla mutlu olamaz hayatında. Çünkü her zaman bir şeyleri örtmek için bunlara sarılır. Yada aradığı bir şeyi bunlarda bulmaya çalışır ve bulamayacağı için de daima mutsuz bir hayat sürmeye mahkumdur. Ama bu mahkumiyet insanın kendi eliyle oluşturduğu mahkumiyetten başka bir şey değildir. Bu insanlar başkalarının fikirlerini kendilerininkinden daha üstün görürler fakat aslında üstün gördükleri insanlar kendilerinden daha da aşağıdırlar. Çünkü üstün gördükleri kişiler gerçekten zeki insanlar olsalardı onlar da şuan saydığımız kötü alışkanlıklara bağımlı olmaları gerekirdi. Çünkü insan farkında olmaya başladığı zaman çözemediği problem için bunlara sarılır. Bir şekilde savunma mekanizmasıdır aslında bunlar. Sığınma mekanizması mı desem daha doğrudur. Yanlış bir şeylerin gittiğini fark etmeyen insan ben sorunlu muyum diye böyle şeylere bulaşmaz zaten. Dünyada bir şeylerin ters gittiğini fark eden insanın yapacağı şeylerdir bunlar. Bu da yeterince zeki insanlar olduklarının göstergesidir aslında. Sadece üstteki perdeyi yani geçmişi kaldırmak gereklidir gerçeğe ulaşmak için. Sonuç olarak bir insan kulluk yani borderline duygusunu Allah’a yöneltmediği sürece asla mutluluk dediğimiz kavramı tadamaz. Çünkü hepsi hayal kırıklığıdır Allah haricinde.

   İkinci konumuza gelelim bir de kendini bilmek yani Allah’ı bilmek konusuna. Aslında yukarıda kulluk dediğimiz kavramı açıklamak isterken yer yer her şeyin kendini ve geçmişini bilmekten geçtiğinden bahsettik. Ama ekleyeceğimiz şeyler var tabi biraz açıklamak maksadıyla. Bir insanın arkadaşı kendisini yansıtır. Bu gerçektir çünkü o kişiye kanımız ısınmışsa mutlaka ve mutlaka bir ortak yanımız olmalıdır onunla. Hani derler ya hep kötü arkadaş çevresi diye. Aslında yanlıştır bu kötü dediğiniz çevredeki insanlarla o çevreye giren kişi aynıdır aslında çoğu noktada. Yoksa zaten oraya girmezdi. Bir yakınlık hissetmiş ki girmiş. En yakın arkadaşınızı düşünün örneğin. Dikkatli düşünürseniz onun sizden farklı olmadığını anlayacaksınız. Ama dışarıya gösterdiği maskeye değil daha altına bakın. Çünkü insanın zekası daha altındakini de fark eder fakat bilinç kısmına ulaştıramaz. Siz bilinçaltı kısmını kurcalayın biraz bu yüzden. Yaptığı davranışları düşünün ama gösterdiği değil gerçekten yaptığı. Sorunlarla nasıl yüzleştiğine bakın örneğin. Sizinle ortak noktası olmasaydı en yakın arkadaşınız olmazdı o kişi. İkiniz de aynısınız temelde bunu kabul edin bununla yüzleşin. Tencere kapak değilsiniz siz ikiniz de kapak yada ikiniz de tenceresiniz. Eşler de aynı şekildedir. Biri sessiz biri konuşkandır belki de ama ikisinin de sadece gösterdiği maskedir bu. Temelde ikisi de aynıdır çünkü. İnsan içten içe kendisini sevdiği için karşısındakini de sever. Bu yüzden yakın arkadaşların yaptığı iğrenç olan bazı şeyler size hiç iğrenç gelmez. Çünkü insan kendinden iğrenemez bilinçaltında. Sadece kendinden iğrendiğine inanır. Hani bir söz vardır insan kendini asla kandıramaz diye. Asıl tam tersidir bu psikolojide insan en kolay olarak kendisini kandırır çünkü kendi güçlü ve zayıf noktasını bilir. Buna göre de savunma psikolojisi oluşturur karşısında. Bu yüzdendir ki insanlar topluma karşı büründükleri role kendileri de inanmaya başlar ve kendi benlikleri kaybolmaya başladığı için umutsuzluk deryasında çırpınmaya başlarlar. Bu konu daha çok uzayıp gider sonuç olarak ama temelde bir insan kendisini bilmek istiyorsa kendisine en yakın olduğu insana bakmalıdır. Kendisini en iyi şekilde onda görür çünkü. Bütün duyguları, temel noktaları onda görür.
“İnsan kendini bilirse rabbini bulur” olayına dönelim şimdi de. İnsan her şeyi hissedemeyebilir fakat Allah’ın insanları yargılayacağı şeyler de sadece insanın yapabildikleridir. İnsan kendisinin neler yapabileceğini keşfettiği zaman da Allah’ın neler yapabileceğinin bir kısmını keşfetmiş olur aslında. Tefekkür dediğimiz olay yıldızlara, çiçeklere yada kainata bakıp Allah ne kadar büyük demek değildir asla. Tefekkür etmek insanın benliğine, özüne ulaşabilmesi için kat ettiği yolda sarfettiği düşüncelerdir. Bu ilerleyişte bazen Allah var mı? diye sormak ve cevabını aramak bir tefekkür olabileceği gibi karşınızdaki insanı inceleyip, onun derinlerine inmek onu anlamak da bir tefekkürdür aslında.
Değerli okuyuculardan ricam şudur: hayatınızda bir kere oturup düşünün. Ben ne düşünüyorum diye bakın, başkası düşünmüş diye onu olduğu gibi kabullenmeyin. Benim yazımı bile sorgulayın hatta. Doğru olmadığını düşündüğünüz yeri açıkça söyleyin, belki gerçekten yanlıştır. Fakat bunu açıkça söylememek olduğu gibi kabul ettiğiniz anlamına gelir. Çünkü insanın kendi düşüncesini örtmesi, saklaması insana en büyük zulümdür. Başkasının fikrini olduğu gibi kabul etmek insanın kendi zekasını aşağılamasıdır. Eğer bu yazıyı okuyorsanız zaten kendi düşüncenizi oluşturmak için yeterince zekisinizdir. Ben belki de sadece düşündüğünüz ama ifade edemediğiniz şeyleri söyledim size. Bunu siz de söyleyebilirdiniz aslında. Çünkü bir insan bulmuşsa diğeri de bulabilir. Çünkü diğeri de en az bulan insan kadar zekidir. Sadece henüz farkında değildir ne kadar büyük bir güç olduğunun.

   Son kısma gelirsek Allah şükür konusundan bahsetmek istiyorum burada. Bizim Allah’a bizi Müslüman yaratması için yada bu güzel koşullarda yaratması için şükretmemize gerek yoktur kanımca. Çünkü biz kullandığımız şey için teşekkür ederiz. Düşünün arkadaşınız size bilgisayarını ödünç verdi ama siz kullanmadınız ona teşekkür etmeniz gereken kısım nedir öyleyse. Beyin boşuna durmuyor kullanın düşünün hayatın anlamını arayın biraz. Daha sonra şükredin düşünme yeteneğini verdiği için. Benim kuşları yarattığı için şükretmem saçma olmaz mı? Bana ne kardeşim! Benim için mi yarattı diye bir soru sorarım. Ben kullandığım şeyler için teşekkür ederim kısaca. Paris çok güzelmiş bunun için niye şükredeyim bana ne faydası var ki? Aynı şeyi tekrar tekrar söylüyorum eğer o güzelim zekanızı kullanıp gerçekten güzel şeyler üretmezseniz ne kadar şükretseniz de boş halinize. Çünkü asıl kullanmanız gerekeni kullanmamışsınız aslında. Asıl emrettiği “Beni bilmeleri” dediği kısmı bile anlamamışsınızdır aslında. O zaman temel noktayı kaçırmışsak gerisi için çaba sarfetmemiz de gereksiz olur haliyle.

   Yazacak çok şey daha var aslında belki eksik kalan, aklıma takılan ve bu yazıya eklenmesi gereken çok şey daha var aslında. Ama hepsini burada yazarsak diğerlerine bir şey kalmaz. O kadar da bilgili değiliz ,düşündükçe öğreniyoruz nihayetinde.


Ve yine bu yazıyı yazmam için gerekli ilhamı elde etmeme vesile olan değerli enişteme sevgilerimi sunarım. Ve yine bu yazıyı yazmam için benim derinlerime inip geçmişimle yüzleşip çözmeme yardımcı olan Hüseyin Kaçın’a teşekkürlerimi sunarım. Ve yine bu yazıyı yazmam için vermiş olduğu zekayı ve gücü sağlayan Allah’a şükürlerimi sunarım.

Son olarak Türkçe’yi sadeleştirelim derken kelleştiren kişileri de en içten dileklerimle kutluyorum. Sayelerinde ifade etmek istediklerimizi yeterince iyi ifade edemiyoruz. İfade etmenin kitap okumakla da alakası yok not olarak söyleyelim bunu da.


Vişne Suyu’nun yazı serisinin 3. yazısını okudunuz. Diğerlerine ulaşmak için lütfen aşağıdaki linkleri kullanınız.

Vişne Suyu (1) http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1020.0
Kişinin Aynası (2) http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1027.0

İletişim ve Yazı Yorumları için : visnesuyu94@gmail.com
Bu adrese mail atabileceğiniz gibi, Messenger aracılıyla birebir sohbet yapmak için kişi listenize de ekleyebilirsiniz.
« Son Düzenleme: 12 Temmuz 2012, 03:08:47 öö Gönderen: visnesuyu »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
Ynt: KENDİNİ BİLMEK (3)
« Yanıtla #1 : 03 Aralık 2013, 03:04:05 öö »
27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.

http://www.youtube.com/watch?v=tX0T68Pwuq8&list=PL5_aloC9kt80W7zQzxSTLc1hxYKcryN0j

izlemek için linki tıklayınız


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#