İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - psikolog

Sayfa: 1 ... 65 66 [67] 68 69 ... 89
991
EŞCİNSELLİK / EŞCİNSEL TEDAVİ : ENSEST AİLE

Umre Ye Gidiceklermiş

Kızına aşık baba
babasına aşık kız
kocasına köle kadın
3 ü 1 arada Umre ye gidiceklermiş

Az önce sms gönderdi kızkardeşim
"Ben, annemlerle 10 günlüğüne
umreye gidiyoruz. Slm"

içimden dedim
"cehennemin dibine kadar
siktir olup gidin."

Babamın çok eskiden beri zaafı vardır kızına karşı.
Ödü kopar , kızına erkeklerin yaklaşmasından.
Zaten kızı da yaklaşamadı erkeklere.
Cinsiyeti belirsiz , kadınla erkek arasında bir tür oldu.
Yani kızkardeşim, ne erkektir ne de kadın.
Yaşı gelmiş 36 ya, evlenememiş.
Bir kaç yıla kalmaz kanaması durur
Gebe de kalamaz
Zaten babamın da istediği bu değil mi?

992
A- Hazzın Yönelimi Açısından

İki buçuk-üç yaşlarına geldiğinde çocuk Fallik evreye geçer, bu evre cinsel kimlik evresidir. Biyolojik ve zihinsel yapı birbirine paralel bir şekilde gelişimini ve büyümesini sürdürmektedir. Buna uygun epigenetik açılımlar da devam etmektedir. Bu döneme kadar çocuk, kendisi ve nesne varlığındaki bir dünyada vardı. Bu ana kadar üçüncü kişi devrede değildi. Anne veya babayla ya da çevredeki her türlü nesne ile birebir ilişki içindeydi. Bu devrenin başlamasıyla üçüncü bir kişi oyuna girecektir. Fallik dönemde çocuğun zihinsel yapısı cinsel kimliğin ayırdına varma kapasitesine ulaşmıştır. Cinsel kimliğin farklılığını fark etmiştir. Annenin göğüsleri var, babanın göğüsleri yok; annenin sakalı çıkmıyor, babanın sakalı çıkıyor. Her şeyden önemlisi babanın penisi var, annesinin yok. Bu farklılığı her cinsel kimlikte gözlemlemeye ve ayırdına varmaya başlıyor. O ana kadar uniseks olan çocuk bir cinsel kimlik tercihi yapmak zorunda olduğunu ve bir cinsel kimliğe ait olması gerektiğini tespit ediyor. Bu ana kadar nesne ile nasıl iletişim kurulacağını öğrenen ve bu şekilde bir kişilik örgütlenmesi geliştiren çocuk bu kişilik örgütlenmesini yürüteceği bir cinsel kimlik arayışına girmektedir. Erkek çocuk kendisinin babaya benzediğinin, kız çocuk da anneye benzediğinin farkına varacaktır. Artık cinsel kimlik modellemesi ve özdeşimler devreye girecektir. Sosyal öğrenmenin, teşvikin ve motivasyonun çocuğu bu özdeşimlere zorladığı, bunun karşılığında toplumsal onay gördüğü ve değerlilik hisleriyle donatıldığı ortamda cinsel kimlik gitgide pekişecektir.
Erkek çocuk kendisini erkek gibi hissederken kız çocuk kendisini kız gibi hissedecektir. Artık birey olmanın ötesinde bir de sosyal bir rol çıkmıştır karşısına. Önce insandır, ardından ya erkektir ya da kız. Sosyal bir rolün fiziksel ve biyolojik bir karşıtlığı da vardır. Fiziksel yapının erkek veya kız olması bu yapının mutlak anlamda kişiliği de o bağlamda oluşturacağı kesinliğini doğurmamaktadır. Erkek bir fiziksel yapıdan, kadınsı bir cinsel kimlik; kadınsı bir biyolojik yapıdan erkek bir cinsel kimlik oluşması bu dönemde mümkündür. Bu da olayın tamamen sanal bir program olduğunu bize göstermektedir.
Bu dönemi birkaç bağlamda ele almak istiyorum. Birinci bağlamda erkek ve kadınlığın fark edilmesi, ikinci bağlamda özdeşimlerle bu rolün benimsenmesi, üçüncü bağlamda benimsenen bu rolün realize edilerek karşı cinse ulaşma ve hemcinsini yok etme paradoksuna girilmesi ve dördüncü ve son bağlamda da içselleştirilen anne-baba figürlerinin ve onların temsil ettiği değer yargılarının oluşturduğu süperegonun olaya müdahil olması. Bu bağlamlarla birlikte çoklu kombinasyonlar karşımıza çıkmaktadır. Erkek ve kız çocuğun cinsel çatışmaları ve paradoksları atlatması ve süperegosunu razı ettirmiş bir halde bu devreyi geçmesi, sağlıklı bir cinsel kimlik oluşumuyla mümkündür. Değilse dinamik anlamdaki tüm nevrotik yapılandırmalar temelini bu dönemdeki halledilememiş çatışmalar, karşıtlıklar, zaaflar, baskılar ve şartlanmalardan almaktadır. Bu döneme kadar olan yapılarda düşünce sistemi ve kişilik örgütlenmesi gerçekleştirirken bu dönemle birlikte varoluşun daha ince detayları ve estetik yapılandırmaları meydana gelmektedir. Bu dörtlü bağlam erkek ve kız çocuğu için farklı iki kulvarda seyretmektedir. Erkek çocuğun hikâyesi farklı, kız çocuğununki farklıdır.

1. Erkek Çocuk İçin Fallik Dönem


Erkek çocuk bu dönemde kendi cinsel kimliğinin ayırdına varır, babasıyla özdeşim yaparak babası gibi olmaya çalışır. Bu özdeşimde muhtemelen iki dinamik vardır. Birincisi babayla özdeşim yaparak erkek cinsel kimliğini tamamen içselleştirmek, bir erkek olarak toplumda varolmak ve erkek rolünü oynamaktır. Erkek rolü hemen yanı başında bir evlilik müessesesini birlikte getirmektedir; bir erkeğin bir kadını olur. Bir kadının da bir erkeği olur. Çocuk erkek olduğunu fark etmiş, özdeşimlerle bunu hissetmiş, sosyal rol gereği kendisine bir partner arayışına girmiştir. En yakinen bilinen, en yanında olan oral ve anal dönemin haz kaynağı hemen yanı başındadır. Bu annedir. Problem çözülmüştür. Kendisi erkek ve koca, annesi kadın ve eştir. Bu duygusunu ve düşüncesini dile getirdiğinde veya hissettirdiğinde şiddetli bir tepki ile karşılaşır; anne ona yasaktır ve eş olamaz. Bu yasak medeniyetin oluşması için gerekli olan ensest yasağıdır. Anne, babanındır, eş olarak baba ona sahiptir. Anne de babanın kontrolündedir. Anne çocuğa eş olamaz, bu hem baba tarafından hem anne tarafından hem de toplum tarafından ağır cezalandırılması gereken büyük bir yasaktır. Çocuk bu yasağı kabullenmez ve isyan eder. Anneye sahip olmak ister. Anneye sahip olmanın yolu ya babayı ortadan kaldırmak ya da baba kadar veya ondan daha güçlü olmaktır. Babayı ortadan kaldırmak kolaydır, babanın ölümünü istemek onun ortadan kaldırılması için yeterlidir. Çünkü zihni seviye henüz bu düzeyde olup düşünme ile eylem, hayal ile gerçek henüz ayrışmamış olup eş değerdedir. Babayı düşüncede yok eden çocuk ihtiyaç duyduğunda da babayı her an çağırabilir. Bu da id'den gelen mantıksızlıktan oluşmaktadır. Çocuk babayı zihnen öldürmesine rağmen her an babanın varoluşunu anlamlandıramamakta, onun varlığını yok edememektedir. Babayı reel olarak alt etmenin yolu baba kadar güçlü olmaktır. Babayı özdeşim ve introjeksiyon yoluyla içselleştiren ve taklit eden çocuk, baba kadar güçlü ve saygın olduğuna inanır. Zaman zaman da baba ile test yaparak bu gücünü sınar. Babanın boyuyla kendi boyunu ölçer, baba ile güreş tutar. Ne zaman ki babasının boyuna ulaşacağını hep sorar olur, işte o an hesaplaşma günüdür. Baba ile güreşen çocuk babanın zaman zaman yenilmesi karşısında mağrur bir komutan edasındadır. Artık anneye giden engeller bu güç sayesinde yok edilebilir. Tam bu esnada süperegonun ağır baskısı, bu düşünceyi eyleme vurmanın sıkıntısını çocuğun ruhuna yükler. Çocuk babayı taklit ederken, babanın ayakkabısını giyerek ceketini takarak kravatını boynuna geçirerek, fötr şapkasını takarak babalaşır ve sanki anneye şöyle mesaj verir: "Anne bak beğendiğin baba benim, ben babamla aynıyım beni tercih edebilirsin." Ama anneden beklediği cevabı alamaz. Çocuğa göre anne, babanın baskısı karşısında gerçekleri itiraf edemeyen ve kurtarılmayı bekleyen bir melektir. Hele ilk sahne bir şekilde yakalanmışsa, babanın anneyi boğduğu ve yok ettiği düşüncesi dahi çocukta yer edebilir. Bu duygu babanın ne kadar zalim ve gaddar olduğu çağrışımlarını güçlendirirken, annenin de bu zalimden kurtarılması için bekleyen mağdur ve mazlum bir yapıyı temsil ettiği duygusunu çocuğun ruhunda şekillendirir.
Bu dönemin düşünce yapısına şöyle bir göz atacak olursak üç dört yaşlarında ki bir çocukta; a- Düşündüğüm herkes tarafından fark ediliyor ve biliniyor, b- Düşünce ile eylem birbirinin aynıdır, c- Düşündüysem bunu yapmışım demektir, d- Yaptıysam sorumluyum demektir ve kötü bir şey yaptıysam mutlaka cezalandırılacağım, şeklinde bir dizi akıl yürütme devrededir.
Tüm bunların yanında ego tamamen olaylara hâkim olup, mantıksal zinciri kuramadığı için primer düşünce süreci dediğimiz süreç çocukta yer yer hâkimiyetini sürdürmektedir. Zıtlar aynı anda bulunabilmektedir. Ölüm ve canlılık yan yana durabilmektedir. Sevgi ve öfke birlikte var olabilmektedir. Hayal ile gerçek iç içedir. Tasarımlar ile dış dünya, zaman zaman karışmaktadır. Beklentiler ile gerçeklik birbirine girebilmektedir. Tüm bunların cereyan ettiği bir ortamda, erkek çocuk babayla özdeşim yapıp, babanın kendisine sağlıklı bir model olması yoluyla bu süreci tamamlarken annesinden vazgeçmeyi kabul eder. Partner arayışını başka alanlara kaydırır. Bu sağlıklı gelişimin belirtisidir. Burada baba ile rekabet duygusu ve bir sevgi objesine ulaşma gerçeği vardır. Burada üçlü bir ilişki kurulmuştur. Bir sevgi objesine ulaşmak için onu engelleyen faktörlerle mücadele etmek gibi bir zorunluluk vardır. Bundan sonra hayat hep bu şekilde devam edecektir.
Burada üzerinde durulacak olan esas konu, babanın, cinsel kimliğinin ötesinde güç ve iktidarı temsil eden bir odak olmasıdır. Bu odak hem korkulan hem hayranlık uyandıran; hem de onun gibi olmak için özlem çekilen bir odaktır. Anne ise her zaman olduğu gibi hazzın, sevginin, ilginin ilk prototipi ve süregelen temel nesnesidir. Cennetin kaynağıdır. Çocuk otoriteyi aşarak sevgi kaynağı olan anneye ulaşmak durumundadır. Ruhu iki kutuplu çalışacaktır. Bir taraftan güç ve otoriteyi aşma mecburiyeti, diğer taraftan sevgi objesine ulaşma özlemi. Haz veren bütün kaynaklar sevgi temel objesi olan annenin türevi olarak karşımıza çıkarken, güç ve otorite olarak bildiğimiz tüm odaklar da babanın türevleri olacaktır. İlk üçlü ilişkide otorite, sevgi objesi ve birey arasındaki ilişki sağlıklı ve akışkan bir şekilde kurulmuş ise bundan sonraki tüm ilişkiler aynı rahatlık ve güven duygusu içerisinde devam edecektir. Çocuk bireyliğinin keyfini sürecektir. Ama bu dönemlerde hem babadan hem de anneden kaynaklanan engelleyici, çatışmalı, cezalandırıcı ve yasaklayıcı tavır ve tutumlar çocukta ruhsal gelişim evresinde yüzlerce klinik tabloyla şekillenebilecek bozuklukları meydana getirecektir. Bu yelpazede transeksüel kimlikten eşcinselliğe, fobilerden anksiyete bozukluklarına, obsesif kompulsif yapıdan dürtü kontrol bozukluklarına, yeme bozukluklarından cinsel fonksiyonel bozuklukların, duygu-durum bozukluklarından reaktif hallere kadar birçok patoloji bu üçlü yapıdaki muhtelif kombinasyonlardan ortaya çıkacaktır. Klinik tablolar işlenirken konu daha detaylı ve spesifik olarak ele alınacaktır.
Bu döneme kadar öğretilmiş ve tecrübe edilmemiş hiçbir şeyden korkmayan çocukta kendiliğinden korku, panik ve kâbuslar başlar. Bu süreçte muhtemelen babayı yok ederek ortadan kaldırmaya yönelik düşüncelerin bilinçdışında yaşam bulması, fakat reel olarak babanın her an gelip canlı olarak çocuğun karşısında var olması, çocukta cezalandırılacağı korkusunu hep yaşatmaktadır. Bu ceza ortadan kaldırılma ve öldürülme olabileceği gibi, kızların da pipilerinin olmamasını da aydınlatabilecek bir rasyonalite ile babanın gelip çocuğun erkeklik organını kesip onu da kızlaştırması korkusunu canlandıracaktır.
Bu dönemdeki erkek çocukların en hassas olduğu bölgeleri cinsel organıdır. Erkek olmanın temel simgesi erkek cinsel organıdır. Çocuk bunu kaybetmemek, kaptırmamak ve kestirmemek için yoğun bir koruma içinde olacaktır. Tüm bilinçdışı süreçler bunun üzerine odaklanmıştır. Fakat babanın her an gelip ceza olarak bunu keseceği korkusu baba ile aynı mekânda yaşamayı imkânsız hale getirmektedir. Fonksiyonlarıyla palazlanmış olan ego, bu durumdan kurtulabilmek için yeni yeni oluşturduğu savunma mekanizmalarından birisini yani yer değiştirme mekanizmasını devreye sokarak babanın korkulan tarafını herhangi bir objeye transfer eder. Bu korkulan obje dışarıda kendisine zarar veremeyen, yaklaşılmadığı ya da karşılaşılmadığı müddetçe tehlike arz etmeyen bir şey olacaktır. Geriye, çocuğuna dondurma, çikolata ya da oyuncak alan sevgili bir baba kalmaktadır. O babayla hoşnut bir şekilde yaşayacaktır. Ama korkunun transfer edildiği obje at, köpek kedi, örümcek, karanlık, öcü, yan oda vs. korkuyu kontrol altında tutmayı sağlayan konteynır olarak fonksiyonuna devam edecektir. Ruhsal yapı bu şekilde dengeye oturmuştur. Korkunun transfer edildiği bu nesne daha sonraki dönemlerde korku objesi olarak hayatımızı belirleyebilmektedir.
İnsan gelişiminin her evresinde biyolojik gelişime uygun motor ve zihinsel değişimler meydana gelmektedir. Bu değişimler çevreyle etkileşime girerek sosyal bir öğrenme modeli içerisinde davranışsal kalıplar olarak şekillenebilir. Ayrıca aile içerisindeki bilişsel algılama, değerlendirme ve yorumlama biçimine göre de bilişsel bir şablon ortaya çıkabilir. Bu gelişim dönemlerindeki olguları izah ederken biyolojik, davranışçı, bilişsel ve varoluşsal etmenleri olabildiğince dışlayarak dinamik açıdan bu dönemleri izah etmeye çalışıyoruz. Burada dikkat edilmesi gereken husus bu gelişim evrelerinin temel karakterini belirleyen tek etkenin dinamik gelişimsel olmadığıdır. Bütüncül yaklaşımın içerisinde bu etmenlerin ne kadar etkili olduğunun klinisyen tarafından tayin edilmesi gerekir. Biz bu bölümde dinamik yaklaşım tarzı üzere gelişimsel evreleri incelemeye çalışmaktayız. Bu manada kastrasyon (iğdiş edilme) ve oto kastrasyon (kendi kendini iğdiş etme) kavramlarına ışık tutmaya çalışacağız.
Anne, baba ve çocuk üçgenindeki erkek çocuk çok yönlü güçlerin etkisi altındadır. Bu güçleri anne, baba ve çocuk için ayrı ayrı inceleyelim:
A- Çocuk:
1. Çocuk birey olarak kendini nasıl algılamaktadır. Kendilik tasarımı nasıl gelişmiştir, bu çok önemlidir.
2. Çocuk, mutlak nesnel gerçekliği algılamasının ötesinde ne anlam ifade eder?
3. Çocuk kendilik tasarımına göre babanın onu nasıl algıladığını nasıl tasarımlamaktadır?
4. Çocuk annesinin, onu nasıl algıladığını tasarımlamaktadır?
Burada karşımız dörtlü bir kombinasyon çıkıyor. Bu kombinasyonlardan bir örnek verecek olursak, çocuk mutlak manada zayıf ve çelimsiz olabilir. Kendisini güçlü ve kudretli algılayabilir. Babasının onu sevmediği ve cezalandırılacak bir çocuk olarak gördüğü şeklinde bir tasarım yapabilir, annesinin onu sevdiği ama baba baskısı nedeniyle bu sevgisini direk dile getiremediği şeklinde bir anne tasarımı oluşturabilir. Bunlar çok çeşitli kombinasyonlar halinde birleştirilebilir, buna göre de klinik tablo ortaya çıkar.
B- Baba:
Baba yönünden olaylara baktığımızda;
1. Babanın reel olarak mutlak nesnel varlığı nedir?
2. Baba kendilik tasarımını nasıl oluşturmuştur?
3. Babanın gözünde çocuk ne anlama gelmektedir?
4. Babanın zihninde çocuğunun kendisini nasıl algıladığı şeklinde bir tasarım vardır.
5. Babanın eşiyle ilişkilerinde eşini nasıl tasarımladığı, eşinin onu nasıl algıladığı ile ilgili ne tür bir zihinsel imaj vardır?
C- Anne:
1. Annenin mutlak gerçek varlığı nedir?
2. Anne kendiliğini nasıl tasarımlamaktadır?
3. Diğerlerinin (eş, çocuk vd.) onu nasıl tasarımladığını düşünmektedir?
4. Diğerleri (eş, çocuk vd.) anneyi gerçekte nasıl tasarımlamaktadır.


993
YENİ HAYATIM İÇİN TERAPİYE TEŞEKKÜRLER                               

Daha dün kendimi büyümeye çalışan bir çocuk gibi hissederken kendimi iş hayatında buldum. Benim fikirlerimin alındığı, kendimden yaşça büyük insanların bana siz daha iyi bilirsiniz cümleleri kurduğu bir ortamın içinde kendimi buluverdim. Birçok yerde olduğu gibi başta her şey gözüme iyi göründü. Herkes sevecen, hayırlı olsun, aman hoş geldinizlerle karşıladılar beni. Zaman geçtikçe patolojiler ortaya çıkmaya başladı. Yani oyun kısa sürdü.
 Yeni gelen ve genç bir rehber öğretmen olarak sevilmeyi beklemiyordum açıkçası. Hüseyin hocanın güzel bir örneği vardı; kocam beni anlamıyor diyen kadınlar vardır hep, e sen bir önce kendini anla demişti. Ben de önce kendimi sevmem, kendime güvenmem gerektiğini düşündüm. Yerimi biliyorum ama onlar da bu yere makama saygı duymak zorundalar dedim ve ona göre bir ilişki kurdum. Sabahları çay içmeden ve dedikodu yapmadan güne başlayamayan öğretmenlerden olmamak adına kantine çıkmıyorum onlarla. Kendime ait bir odam var (rehber öğretmenlerin en kıskanılan varlıkları), işim olursa elbette çıkıyorum öğretmenler odasına veya başka bir yere.  Öğretmenler acaba bu hayattan en az öğrenenlerden midir diye düşünmeye başladım. Kendileri ile ilgilenmeyi bırakmış, herkes başkasının g… deki açığı arıyor. Ve bu konuda çok acımasızlar, anında yüzünüze geliyor o ayıp. Halbuki ayıbı örtmede gece gibi ol emri insanlığa verilmiş. Yeni ile başlayan birçok şeyden haz etmiyorlar. Kısacası başlarına iş çıkarmayacaksın. Bir yandan da bir eğitim öğretim kurumunda olduklarını, işlerinin çocuklarla olduklarını tamamen unutmuş durumdalar tabii ki. Benzemez kimse sana yarışmasındaki taklitler onları daha çok ilgilendiriyor. Ya da sınav sonuçları. Çocukların yarısından çoğunda hiperaktif, dikkatlerini toplayamıyorlar, beyinlerini ve vücutlarını uyuşturacak ilaç kullananlar da var arada. Ama son moda tanımlama hiperaktif. Aileler hayatlarından bıkmış, karşıma gelince bunu görebiliyorum. Gözlerinde parıltı yok, çocuk için iyi şeyler söyleniyorsa ne ala, değilse her şeyi de yaptık neden böyle bu çocuk tavrındalar. 
 Bütün bunların içinde ben ne yapıyorum, 2 yıla yaklaşan terapi yolculuğumun her anını kullanıyorum. Gözümün önünden akıp gidiyor çoğu zaman yaşadıklarım, anlattıklarım. Hikayeler çok benziyor çünkü. Bunu danışanların çoğu da zaman zaman yazdılar. Herkesin mi sorunu aynı diye soruyor insan bir an kendine. Evet 21. yüzyıl metropol çocuğunun annesi babası çalışıyor, hafta sonları alışveriş merkezlerindeler. Çocuklar içe kapanık, domatesin süpermarkette yetiştiğini sanıyorlar, el öpmeyi bilmiyorlar, susam sokağını bilmiyorlar. Anne babalar para kazanmakla görevlendirilmiş oyuncular. Çocuklarının asi olmasını istemiyorlar, en güzel çocuk uslu çocuk, mümkünse soru da sormasın. Evet, her çocukla başka bir dünyaya açılıyorum. Gözlerinin içine bakıyorum onların ve o kadar dikkatli bakıyorum ki, belki de kimsenin bakmadığı kadar. Tabi onlar bilgisayar oynayarak bir tek yönlü iletişim sistemine alışık olduğu için benim gözüme bakamıyorlar. Aileler belki çalışılması en zor, ama tahlile açık insanlar. Hüseyin hoca sağ olsun iyi öğretiyor bana bu işi. Anlıyorum potansiyellerini. Sert bir babayı ayırt ettim kısa bir sürede, birkaç soru sorunca da buz gibi çözdüm. Üniversite sağ olsun, diplomamı almamı sağladı. Ama ben esasında her şeyi yaşayarak, her yere burnumu sokarak öğrendim. Psikolog aykırı olandır, sorunu fark edendir, koku alandır dedi hep Hüseyin hoca. Şimdi daha iyi anlıyorum, narsistik yanımı okşayayım biraz, benim gibi bakan tek benim çalıştığım yerde. Tabii ki iyi fikirleri olanlar da var. Ben artık başka bir yerden bakıyorum ama olaya. Bunu kelimelere dökmem zor, ama şu hep söylediğim bir cümle vardı, hiç böyle düşünmemiştim. Eh artık düşünmenin vakti geldi.
 Bambaşka bir yere gitmeye başladı hikayem. Bir zamanlar terapiye gitmeye üşenirdim. Küsünce oynamazdım. Şimdi oyunu bırakma gibi bir lüksüm yok. Ve tek başımayım, yalnızım. Tedbirim; inancım, her şeyi istediğim Allah. Başka hiçbir şey değil. Korkularım var belki ama ben zaten onlarlayım, kaçış yok bu durumda. O zaman en güzeli savaşıp üzerlerine yürümek.

gokkusakgok@mynet.com

994
Ahmet ÖZHAN / MEHMET ÖZ/CAN ÖZHAN
« : 24 Haziran 2012, 11:24:43 ös »
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ


   Lütf-u Muazzamadır Aşk-ı Muhammedi
   Saadet-i İslamiyyedir,Aşk-ı Muhammedi
   Hakikat,Ma'rifet,Ruhtur Aşk-ı Muhammedi
   Devlet-i Aladır,Nurdur Aşk-ı Muhammedi


                                Muhammed Özcan

995
çocukken  babamdan  yeterince ilgi ve sevgi  görmedim...

Ailemizde  aşırı derecede geçimsizlik söz konusuydu   ...

evde kavga eksilmezdi  sürekli  annem ve babam kavga ederdi...

maddi yönden  çok sıkıntılı bir aileydik...

bunun sonrasında...

bu olaya gelince  bir baba sevgisi ne ihtiyaç duyuyordum...

ilgiye ve sevgiye muhtaçtım...



sessiz içine kapanık biri idim  kimse ile konuşmaz  oyun oynamazdım...

ders çalışmaya gelince  ailemde ne annem nede  baban yardımcı oluyordu...



başarısız degildim ama  başarılı biride degildim...

hep erkek ögretmenlerime karşı bir tevazu içinde olurdum...



10 yaşında  komşumuzun yaklaşık 20  yaşındaki oguları tarafından tecavüze ugradım...

istemedigim halde bana karşı cinsel yönden yaklaşımlarda bulundu...

ne kadar zor kulansamda o çucuk halimle  istenmeyen şeyler oldu...



ardından  beni tehtit etti söylemem konusunda beni korkutmuştu...

daha sonra okuldan eve gelince evden çıkmaz oldum...



sürekli kendimi odalara kapatıp gizlice aglıyordum...



artık ne ders çalışıyordum neden bişey yiyip içiyordum...

iştahsız suskun içine kapanık  duygusal bir çocuk haline gelmiştim...



bu olayı yaşamak  beni bu yönde tahrik etmişti...

abim  bu yönümü fark etti  ve  benimle cinsel içerikli videolar izleyip  birlikte oluyordu...



bu artık alışkanlık haline gelmişti...

sürekli birlikte oluyorduk...



bu yaklaşık orta okulu bitirene kadar sürdü ...

liseye başlayınca  abim askere gitmişti...



böyle olmak istemiyordum abimle her birlikteligin sonunda pişmanlık duyuyordum...

artık kendime söz  vermiştim  bunu bırakacaktım...



dokuzuncu sınıfa başlamıştım artık cinsel yönden bir birlikteligim yoktu hiç kimse ile...

ama elimde olmadan kafamda bu tür şeyler düşünüp  kendi kendimi bu illetin içine sokuyordum...



ergenlik çagımdı 16 yaşındaydım liseyi  birinci dönemden bırakmıştım...

açıkdan okumaya karar vermiştim ...

Hem çalışıp hemde  okuyacaktım...



babama  okulu bırakmak istedigimi söyledim...

maddi yönden zaten sıkıntı içindeydik...



bi  meslek seçmeliydim...

çizimim iyi oldugundan matbaya girmek istedim...



matbada 2  yıl çalıştım...

ardından abim askerden gelmişti...

ne o açıyordu bu konuyu neden ben  ...

o andan iti baren onunla bu ilişkimiz sona ermişti ...



ama okulu bıraktıgıma pişman olmuştum bu sefer açıkdan okuyordum ama ...

ders bile çalışmaya vaktim olmuyordu mat bada çalışmaktan...



daha sonra  benim askere gitme vaktim gelmişti ....

askere gitigime seviniyordum  kendime söz vermiştim ...

askerden sonra böyle bişey   düşünmeyecektim bile ...



askere gitikten  4 ay sonra  ablamın dügünü   olacaktı ve dügüne gidecektim...

ama hala bu erkek lere karşı olan ilgimi unutamamıştım ...

bunu unutmak istiyordum ne yapa bilirim diye düşündüm...



çok sevdigim  internetten tanıştıgım bir kişiye anlattım bunu...

izne çıkmadan önce yanıma gel dedi  dertleşiriz sana yardımcı olurum dedi...



buna çok sevinmiştim ilk kez birisi benim için bişeyler yapacaktı...

onun yanına gittim  memlekete gitmeden önce...

daha sonra buluştuk beni karşıladı ...

bişeyler yedik  gezdik  ardından bana bişeyler aldı istemedigim halde...



tek yaşıyordu...

evine  geçtik...

önce filim izledik ...

daha sonra yorgunluk çökmüştü üzerime...

uyumak istedigimi söyledim..

bana yatıcak yer gösterdi ...

uzandım yattım  daha sonra yalnız bırakmak istemedi beni...

yanıma geldi ... bir sigara yaktı ... daha sonra konuşmaya bşaladık...

ne var ne yok anlattım ...



sag bilegimden tutmaya başadı navzını hisetmek istiyorum dedi...

bana sorular sordu  heycanladıgımda navzımın hızlı atıgını söyledi...

daha sonra diger eli ile cinsel organıma dokunmaya başladı...



ben tepki gösterdim yapma...

bunu senden istemiyorum  dedim...

daha sonra bana özgüvenini  aşman gerekiyor dedi..

kendinni rahat bırak dedi...



daha sonra yanıma uzandı ...

bana sarıldı...

yorgunluktan gözlerim kapanmıştı...

hiç beklemdigim bir anda  dudagımdan öptü...



ne gözlerimi aça bildim neden o yorgunlukla karşı koya bildim...

oda benimle birlikte oldu...

ardından ertesi gün  ben memlekete döndüm...



ablamın dügününe katılmıştım...

daha sonra  ...

askere dönme zamanım gelmişti...

ne yapacaktım çok zor geliyordu tekrar dönmek ...



onunla yaşadıklarımı unutamıyordum...

askere gittim...

hiç aklımdan çıkmıyordu...



askerde cinsel yönden hiç kimse ile birlikte olmadım...

piskologa gidiyordum  askerde ama  erkeklere karşı olan ilgimi asla söymemiştim piskolaga...



askerde RDM  idim zaten...



reabilatasyon   danışma merkezi açılımı...



biz RDM ler kısaca   Rahatına düşkün mehmetçik diyorduk :)...



ardından  askerlik sona gelmişti...

ben yine  internetten tanıştıgım kişi ile görüşmek istiyordum...

memlekete gitmeden önce gene onunyanına gittim..



cinsel yönden  yine bişeyler yaşandı aramızda...



daha sonra memlekete dönmüştüm...



ne iş yapmam gerekiyordu...

ben grafiker olmak istiyordum çizimim iyi oldugundan...



ama ilem özel güvenlik yönünde ısrarcı oldular...

kurs gördüm sına va girdim.. özel güvenlik görevlisi olarak  işe başladım...



bu alışkanlık beni terk etmemişti...

internetten benim gibi olan kişilerle konuşup buluşmaya başladım....

cinsel yönden bir çok kişi ile birlikte oldum...



ama vicdanen rahat degildim...

kafama bir çok şeyi takıyordum...

bunu ne vicdanım neden inacım  ...kabul ediyordu...



bununla ilgili  bir çok  piskolokla konuştum ama hepsi mediyönden ücret talep etti ...

devlet hastanesine gittim  skk  vardı...

kadın bir piskologa anlattım derdimi...

bana toplumum bu tür şeylere artık dogal baktıgını söyledi..

benim  hangi yönü seçmek istiyorsan onu seçmem gerektigi belirti...

eger gerçekten kurtulmak istiyorsan...

ünüfersite hastanesine gitmemi söyledi benim gibi kişilerle diyaloga girmemi söyledi...



ardından bana  vitamin ilacı ve uyku hapı yazdıgını belirti...



bunlarda bana yardımcı olamamıştı...

en son  size baş vurmam gerektigini düşündüm videolarınızı izleyince...

996
Aile / KADIN ve AŞK Psikolog Hüseyin KAÇIN 0 555 326 22 91
« : 12 Haziran 2012, 09:00:26 ös »
KADIN ve AŞK

Hz Havva zekası ve ruhuyla hayata dokunan ilk insandır. İyi ki eli o yasak ağaca uzanmıştır. İyi ki Hz Adem'in aklını çelmiştir. Böylece hayatın sırrını açığa çıkarmıştır. Aşk ve cinselliği cennetten hediye olarak dünyaya taşımakla görevlendirilmiştir. Allah hayata dair tüm oluşumların nüvelerini kadında gizlemiştir. Bu anlamda kadın hayatın kendisidir. Yüreğinde Hz Havva'ya şükran duygusu beslemeyen insan yücelik mertebesine erişemeyecektir. Kadını yüceltmeyen erkek asla yücelemeyecektir.


Hz. Aişe Efendimiz (SAV)'e sordu: Beni nasıl seviyorsun? 

Peygamberimiz sevgi şeklini tanımladı eşine;

Kördüğüm Gibi.

Bu cevap Hz. Aişe'yi cok sevindirdi. Cünkü kördüğüm açılamazdı.
Alacağı cevap onu çok mutlu ettiği için, Hz. Aişe kadınca bir ihtiyaçla sık sık sorardı:

Ey Allah'ın Resulü, Kördüğüm Ne Alemde?

Peygamberimiz SAV, Aişe'yi memnun eden cevabi verdi her defasında:

İlk Günkü Gibi...

997
Eşcinsel Terapi ile ilgili tepkiler / EŞCİNSELLİK HASTALIK MIDIR?
« : 12 Haziran 2012, 12:11:29 ös »
Selam Hüseyin Bey. ben bir eşcinsellim ve bundan hiç ama hiç memnun değilim, çünkü ben Müslümanım , dinim karşı böyle şeylere benim küçüklüğüm köyde geçti. Köyde hep ben arkadaşlarımla oyun oynardım ama hep kızlarla oynardım bu yüzden mi bilmiyorum ama ben biraz kız hareketleri yapıyorum istemeden. Beni kıza benzetiyorlar bazen. Ömrüm hep böle dışlanmakla geçti, affedersiniz ben hep erkeklere şehvetle bakıyorum istemeden hep kendimden utandım, hep utanıyorum. Küçükken bile hep erkek arkadaşlarımla böyle şeyler yapardım ama şimdi istemeyerek hep böyle duygulara sahibim istemiyorum. Allah'ın Kur'anda siz haddi aşanlarsınız diye hitap ettiğinde kendimden utanıyorum. Ben ne yapıyorum Allah'a çok yalvardım Allah'ım ne olur beni kurtar bu duygulardan diye ama kurtulamadım bir türlü bu pis şeylerden. Facebook'tan 3 arkadaşım oldu bazen gidiyordum onların yanına ama hep istemeyerek sanki bi taraf git diyor bi taraf gitme diyor çok şikayetçiyim. Ama çok  utanıyorum kendimden bir de hatta ve hatta babama bile kötü gözle aşık oldum. Bu her zaman oldu bende. Keşke babamla ilişkiye girebilsem diye düşünüyorum gerçekten çok özür dilerim ama mecburum. Benim duygularımı anlayın diye söylüyorum ama beni bundan kurtarın ne olur belki sizi bana Allah gönderdi kurtulmam için ama ne olur Hüseyin Bey. Bu küçük yaşta daha fazla hata yapmadan kurtarın beni. Çünkü bir gün bir  ailemden ve arkadaşlarımdan biri öğrenirse ben utancımdan ya intihar ederim ya da kaçarım bir yerlere. Ama ailemin yüzün bakamam asla, çünkü beni hep seccadenin üstünde gördüler. Ailem böyle bir şey beklemez benden bilmem yeter mi bu kadar, ama sizden cevap bekliyorum kurtarın beni ben bataklıktan. Bana uzanan bir el bekliyorum, o el sizin eliniz olsun ailemin maddi durumu çok kötü diye İstanbul'a gelemiyorum kusura bakmayın.
görüşmek üzere.

998
Eşcinsel Terapi ile ilgili tepkiler / OĞLUM EŞCİNSEL Mİ?
« : 12 Haziran 2012, 10:20:37 öö »
MERHABA HÜSEYİN BEY,
 
DÜN SİZİNLE TELEFONLA GÖRÜŞMÜŞTÜK BATUHAN 1998 DOĞUMLU İKİ KARDEŞİN KÜÇÜĞÜ KENDİSİNDEN 6 YAŞ BÜYÜK BİR ABLASI VAR
 
ÇOCUKLUĞUNDAN BU YANA SAKİN BİR BEBEKLİK DÖNEMİ GEÇİRMİŞTİR , ÇEVRESİNE ZARAR VEREN YARAMAZ ASİ BİR ÇOCUKLUK DÖNEMİ OLMADI
 
OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİNDE OKULDAKİ GRUP ÇALIŞMALARININ TAMAMINDA YER ALMIŞ OKUL YAŞANTISINDA İÇİNE KAPANIK OLMAYAN ARKADAŞ
 
ÇEVRESİNDE SEVİLEN VE ARANAN BİR ÖĞRENCİ OLMUŞTUR.
 
SADECE 3 YAŞLARINDA İKEN ABLASI BİRİNCİ SINIFTAYKEN ONU KARŞISINA ALIP BAZEN ZORLA EVCİLİK OYNATIRDI AMA ODA KISA BİR SÜRE
 
SÜRDÜ BEN BUNU OZAMAN DR.ALANUR ÖZALPE SORDUĞUMDA ABLASININ ZORLAMASI SONUCU ONUNLA ANLIK OYUNLAR DEDİ KENDİSİNİ
 
GÖRDÜ ZEKA TESTLERİ YAPTI HERŞEY NORMALDİ SONRASINDA ZATEN BÖYLE OYUNLAR HİÇ OYNAMADI İLKOKULA BAŞLADIĞINDA OKUMA
 
YAZMAYI SINIFIN İLK 5 İÇİNDE SÖKENLERDEN OLMUŞ DERSLERİNDE BAŞARILI VE ÖRNEK BİR ÖĞRENCİ OLMUŞTUR.. ZAYIF BİR ÇOCUK OLDUĞU İÇİN
 
SPORSAL FAALİYETLERDE FAZLA BULUNMADI HASTALANDIĞI İÇİN BENDE PEK ÜSTELEMEDİM AÇIKCASI .....AMA ONUN HARİCİNDE OKULDAKİ TÜM
 
GRUP ÇALIŞMALARINDA YER ALMIŞTIR..
 
KIZ VE ERKEK ARKADAŞLARI GRUP OLARAK HEP BİR ARADA GEZMİŞ VE FAALİYETLERDE BULUNMUŞLARDIR..
 
OTURDUĞUMUZ KIŞLIK EVİMİZ GEREKSE YAZLIKTA VE ARKADAŞ ÇEVREMİZDE KENDİ YAŞITI ERKEK OLMAYIŞI ETRAFINDA KIZLARIN FAZLA OLUŞU VE
 
BATUHAN'A KIZLARIN FAZLA İLGİ GÖSTERMESİ ŞUANDA OKUDUĞU SINIFTA BİLE KIZLARIN AŞIRI BİR İLGİSİ VAR KENDİSİDE BENİ ÇOK
 
BEĞENİYORLAR DEDİĞİNDE SENİN BEĞENDİĞİN YOKMU DİYE SORDUĞUMDA YETERİ KADAR GÜZEL KIZ OLMADIĞINI BİR TANE OLDUĞUNU AMA ODA
 
EN İYİ ARKADAŞI OLDUĞU İÇİN BUNU SÖYLEYEMEYECEĞİNİ SÖLER İLK OKUL HAYATINDADA AŞIK OLDUĞU KIZLAR OLMUŞTU ....
 
ŞUAN KENDİSİ FANATİK BİR ŞEKİLDE KATTY PERRY  HAYRANI HATTA BİR ARA ONUNLA TANIŞIP EVLENMEYİ İSTİYORDU ........
 
BU YAZ BEBEKLİĞİNDEN BERİ ARKADAŞI OLAN EMEL ADINDA Kİ ARKADAŞI ERGENLİKTEN DOLAYI BATUHAN'IN SESİNİN KALINLAŞMASI İÇİN BİR
 
KAVGA ESNASINDA BATUHAN'A GAY SESLİ DİYE BAĞIRMIŞ BUNU BANA SÖLEDİĞİNDE ÇOK ÜZÜLMÜŞTÜ BEN ERGENİM DİYE BENİM SESİM BÖLE
 
ASLA ONUNLA KONUŞMAYACAĞIM DEMİŞTİ ŞU AN DA DA KONUŞMUYOR BU GÜNE KADAR OĞLUMDA NE KIZLARA YÖNELİK BİR HEVES NEDE ONLARIN
 
KULLANDIĞI OBJELERE KARŞI BİR ZAAF GÖRMEDİM..
 
BANA OLDUKÇA DÜŞKÜNDÜR BENİM ÜZÜLMEMİ İSTEMEZ SADECE BU ARALAR HEM OKUL HEMDE DERSHANENİN  YOĞUNLUĞUNDAN DOLAYI
 
BAZEN BİRBİRİMİZE KIZIYORUZ İDEALERİ OLAN BİR ÇOCUK İLERDE İYİ BİR EĞİTİM ALMAK İSTEDİĞİNİ SÖYLER HEM OYUNCU HEMDE MÜHENDİSLİK İSTER
 
KENDİ AKLINA YATMAYAN KENDİNE ZARAR VEREBİLECEK HİÇBİR ŞEYİ YAPMAK İSTEMEZ ÖNCE İNCELER BAKAR SONRA KARAR VERİR GENELDE....
 
AİLE OLARAKTA HER ANNE GİBİ BENDE KORUYUCU BİR ANNEYİM FAKAT ASLA OĞLUMU KIZ GİBİ YETİŞSİN DEMEDİM EVİMİZDE VE ÇEVREMİZDE
 
KÜFÜRLÜ KONUŞMA KAVGACI VE GÜRÜLTÜCÜ BİR AİLE DEĞİLİZ BABAMIZ VE AMCAMIZDA YAPILARI İTİBARİ İLE SAKİN KİŞİLİKTEDİRLER BABA DA
 
BASKICI SIKICI BİR YAPI YOKTUR ONLARLA BİRLİKTE PEK ÇOK ŞEY YAPARIZ BAZENDE ABLASIYLA BİRLİKTE BİZLE BİRLİKTE OLMAYIP KENDİLERİNE
 
PROGRAM YAPARLAR BATUHAN'I 2 SENEDİR TANIYAN HEM TÜRKÇE HEMDE REHBER ÖĞRETMELERİNE BATUHAN'LA İLGİLİ BAHSETTİĞİM DR UN
 
VERMİŞ OLDUĞU TESTLER NETİCESİNDEDE BATUHAN'IN ÖRNEK BİR ÖĞRENCİ KIVRAK BİR ZEKA VE BÜYÜK BİR ESPRİ YETENEĞİNİN OLDUĞUNU
 
SÖLEMİŞLERDİR BU GÜNE KADAR 7 SENELİK OKUL HAYATIMIZDA HİÇ BİR ARKADAŞINDAN ÇEVREMDEN VE ÖĞRETMENLERİMİZDEN ONUNLA İLGİLİ
 
BİR UYARI GELMEMİŞTİR...
 
BAZEN YOLDA YÜRÜRKEN YANIMIZDAN GEÇEN GÜZEL BİR KIZI GÖRDÜĞÜNDE BENİ DURDURUP BAK NE KADAR GÜZEL DEYİP BANA GÖSTERİR.
 
ŞUBAT AYININ SONUNDA SONUNDA PC DEN 18 YAŞ CİNSELLİK VE GAY SİTESİNE GİRDİĞİNİ FARK ETTİK AMA ONA BİŞEY SÖYLEMEDİK ŞUANDA 
 
KENDİSİ BİZİM BİLDİĞİMİZİ BİLMİYOR ONU GÖTÜRDÜĞÜM DR İÇİNDE SENEYE GİRECEK OLDUĞUN SBS İÇİN DEDİM HENÜZ KENDİSİ ERGEN OLMADI...
 
ŞUAN İÇİN SİZE ANLATABİLDİKLERİM BUNLAR,BİR AYDIR YANLIŞ KAPIYI ÇALDIĞIMI DR UN İKİNCİ GÖRÜŞMESİNDE NET OLARAK ANLADIM VE
 
BUNDAN SONRAKİ DÖNEMDE SİZİNLE OLMAK İSTEDİĞİMİZİ BİLİYORUM VE SİZE TÜM KALBİMİZLE GÜVENİYORUZ......
 
BENİ DİNLEDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDİYORUM.......
 

999
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91


SEKSÜEL BOZUKLUKLARIN SINIFLANMASI
‘PROF. DR. ADNAN ZİYALAR
CİNSEL DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI


  Kitabımız böyle bir bölümün konuşmasında bu konudaki sınıflamalar ve isimlendirmedeki karışıklığa biraz olsun bir açıklık getirme amacını taşımaktadır. Bu güne kadar yapılmış olanların bir kısım patolojinin kaynaklandığı içgüdüleri esas alırken bir kısmı da cinsel obje tercihlerine göre yapılmıştı.
  Psikoanalitik teorinin sadece sebeplere göre bir sınıflamayı öngörmesi bugün için yeterli bulunmamış ve yapısal unsurların da çevre faktörleri gibi dikkate alınmasının gerektiği kanaati hasıl olmuştur.
  Cinsel davranış patolojilerinde ön planda içgüdülere önem verilmesi akla daha yakın gelmektedir. Bu sebeple sınıflamanın çoğu içgüdülerin,
a.   Uyarılım tipine,
b.    İçgüdünün uygulama biçimine,
c.   Uyarının şiddetine,
d.   Uyarının yöneldiği objeye,
göre yapılmaktadır. Bu şekilde bir sınıflama sonucunda çok sayıda cinsel davranış bozukluğu ortaya çıkmakta ve gerçekte içgüdünün vasfı aynı kalmasına rağmen değişik reaksiyon biçimleri belirmiş olmaktadır. Aynı içgüdü, aynı kişide çok farklı bir cinsel davranış değişimine yol açmaktadır.
  Normal bir yetişkinde cinsel davranış şekli genital organların rol aldığı bir cinsel yaklaşım şeklinde olur ve genelde aynı yaşta karşı cinsten bir insan seçilir.
  Sadist bir homoseksüelde ise bu içgüdü ağrı vermeye yönelik kendi cinsinden seçilmiş bir insana karşı uygulanan ve bir tarafın cinsel organlarını kullanmadığı bir harekete dönüşmüştür. Burada artık tercihli de olsa normal bir cinsellikten bahsedilemez.
  Cinsel davranış bozukluklarında genelde kabul edilmiş olan iki deyim kullanılır, bunlardan biri ‘perversion’ normalden sapma, ikincisi ‘paraphilas’ normalden farklı haz arama anlamına gelir. Bugün daha çok bu parafili sözcüğü kullanılmaktadır.
  Ancak kitabımızın buraya kadar olan bölümlerinde anlatmaya çalıştığımız gibi biz daha çok ‘perversion’ sözcüğünü tercih ediyor ve bu cinsellik sergileme farklılıklarının bir kişisel tercih olmaktan çok bir biyolojik kader olduğuna inanıyoruz.
  Daha sonraki bahislerimizde çok teferruatlı bir şekilde anlatılacak olan bu bozuklukların kısa bir sözlüğünü göreceksiniz:

HOMOSEKSÜALİTE
  Aynı cinsten olanların birbirine ilgi duyması ve cinsellik yapmalarıdır. ‘Homos’ Yunanca aslından erkek anlamına gelen bir kelimedir. ‘Sexus’ ise Latin asıllıdır ve cinsellik anlamındadır. Türkçedeki karşılığı ‘erseverlik’ olarak verilmiştir.

HETEROSEKSÜALİTE
  Karşı cinslerin birbirine olan duygulanımıdır. Bu kelimenin ’heteros’ kısmı cinsi, ‘sexus’ u ise Latince aslından cinselliği ifade etmektedir.

SADİSM
  Türlü obje üzerinde uygulanan eziyet edici ve tahrip edici davranışlardan cinsel bir haz duyma halidir.
  Fransızca asıllı bir deyimdir. Donatien Alphonse François de Sade aldı bir kişinin davranışlarına izafeten kullanılır. Bu kişinin kendi pervert duyum ve davranışlarının kendi dilinden ifade edilmesidir.


MASOHİSM
  Normalde ağır ve azap verici durum ve uyarılardan haz alma anlamındadır. Leopold von Sacher-Masoch adlı Avusturyalı bir şaire atfen kullanılır. Yazar sürekli olarak bu konuları işlemiştir.

SODOMİ
  Anüs-makat yoluyla yapılan cinsel birleşim anlamına gelir. Çok eski yıllarda Sodom adlı bir şehrin hikâyesini anımsatır. ‘Bible’ İncilde bu şehir insanlarının çoğunluğunun homoseksüel bir davranış içine girmeleri sonucu Tanrının bu şehri cezalandırdığını ve yakarak hem şehri hem nu günahkâr insanları ortadan kaldırdığını bildirir bir efsanedir.

BUGGERY
  Sodomi ile eş anlama gelen bir kelimedir. Fransızca asıllıdır. Kelimenin ilk çıkışının ‘bougre’ olduğu ve Bulgar anlamına geldiği söylenir. Anal yoldan cinsel birleşimi ilk uygulayan kişinin bu kimse olduğu kabul edilir, elbette ki bir rivayetten ibarettir.

FETİŞİZM
  Seksüel bir anlamı ve amacı olmayan bir objenin bir cinsel haz doyumu için kullanılmasıdır. Portekizce aslındandır. Bu dilde ‘feitico’ cazip ve sihirli anlamına gelir. Latince kökenli bir başka ‘factitus’ kelimesi de fetişizm için orijin olarak kabul edilmektedir, bu kelimenin anlamı ise suni el yapımı olarak bilinmektedir.

SKOPTOFİLİ
  Diğer insanların cinsel davranış ve sevişmelerini seyretmekten zevk alma halidir. Yunan asıllıdır, ‘skopein’. ‘philos’ sözcüğü ise sevme anlamındadır.

VOYERİSM
  Diğer insanların cinsel davranış ve sevişmelerini seyretmekten zevk alma halidir.

FELLASYO
  Ağız ve cinsel organların birbirine teması şeklinde bir perversiondur. Latince aslından alınmıştır. ‘fellare’ emme anlamına gelir ve ağzın cinsel organlara yapıştırılarak emilmesi şeklinde uygulanır.

EKSHİBİSYONİSM
  Latince aslından gelme bir kelimeden üretilmiştir. Cinsel organların başka kişilere veya toplum önünde sergilenmesi ve gösterilmesi anlamına gelir. Latinceden ‘exhibire’ göstermek, sergilemek, teşhir etmek.

FROTTERİSM
  Başka kişilere dokunma, sürtünme ve bundan bir cinsel haz alma anlamına gelir. Kelimenin aslı Fransızcadır, ovalama anlamına gelir. Bu lisanda bu kelimenin cinsel bir patolojiyi ihsas etmek yerine cilalama, makinelerin bir çeşit perdah yapması anlamında kullanıldığı unutulmamalıdır.




KOPROFİLİ
  Kirli ve pis şeylerin yenmesi anlamındadır. Tam karşılığı büyük abdestini yiyen kimseler için kullanılır. Bir kısım zekâ gerileri, şizofrenler ve bunaklarda görülen bir davranış bozukluğudur. Bu son örneklerde bu davranışın cinsel bir yönü yoktur.

  Bütün bu sayılan patolojilerin gerçek bir seksüel davranış bozukluğu olarak kabul edilebilmesi için buluğ ve sonrasında da devam etmeleri ve sanki gerçek bir cinsel davranış gibi varlıklarını uzun yıllar devam ettirmeleridir. Zamanla normal davranış biçimlerine dönüşmüş ve silinmiş olan bu gelişim süreçlerinin kişinin ilk gelişim süreçlerinde görülmüş olması bir perversion ve hastalık değildir.
  Kişinin normal bir ana ve babadan tevarus etmiş olduğu bir içgüdünün yerini bireyde değişmiş olması düşünülemez. Ancak bu içgüdünün devreye girme ve hedef seçmesindeki kusurların bu anormal davranışları oluşturduğuna inanılır.
  Bir içgüdünün temelinden ve kalıcı olarak nasıl değiştiğini bu gün için açıklamak çok zordur. Çocuklarda erken gelişmiş kayıplar, ana-baba kaybı, şiddetli emosyonel travmalar, tacizler, ağır cezalandırmalar şartlı reflekslerin normal gibi oluşmasına imkan vermez ve değişik davranış biçimleri oluşabilir.


http://www.islamilimleri.com/AnaSayfa/35/PsikolojiveEgitimPsikolojisi/3PsikiyatriA.%20Ziyalar.pdf


https://www.kitapyurdu.com/kitap/cinsel-davranis-bozukluklari/343282.html&manufacturer_id=22467


1000
Medya / GİZLİ EŞCİNSELLİK, KADINLARDA TRAVMA YARATIYOR...
« : 04 Haziran 2012, 11:04:59 öö »
GİZLİ EŞCİNSELLİK, KADINLARDA TRAVMA YARATIYOR...

Eşcinselliği genetik olarak taşıyanların yanı sıra, çocuklukta psikolojik gelişim döneminde cinsel sapma yaşayarak, kendi cinsine ilgi duyma sürecine giren erkekler de var. Buradan yola çıkarak, eş cinselliği genetik ve psikolojik kaynaklı olarak, iki farklı boyutta görebiliyoruz. Toplumumuzda eşcinselliği yaşama şeklini de ikiye ayırabiliriz. Bir kısım eşcinsel erkek, bu cinsel seçimlerini yaşamlarına olduğu gibi yansıtırlarken, bir kısım erkek de, gerek geleneksel aile yapısının etkisi, gerekse toplumun baskısı nedeniyle, eşcinselliklerini gizleme yoluna gidiyorlar. Bu gizli eşcinsellerin bir kısmı, evlenmeyi hiç seçmez iken, bir kısmı da eşcinselliklerinin çevre ve toplum tarafından hiç anlaşılmaması için evlenmeyi seçebiliyorlar. Eşcinsel bir erkeğin evlenmesi ile birlikte, hem kendi içinde, hem de evliliğinde büyük sorunlar çıkabiliyor. Hele ki, karısı bu durumu anladıysa, hayat her iki taraf için de işkenceye dönebiliyor. Sizlere psikotarepi seanslarında, eşinin eşcinselliği ile ilgili duygularını paylaşan, kadınların ifadelerini aktarmak istiyorum.

 

“Kocamı Sevgilisiyle Yakaladım,Sevgilisi Erkekti”: Bunu söyleyen kadın yedi yıllık bir evliliğe sahipti. Eşiyle flört ederek evlendiğini ama hiçbir zaman aralarında derin bir tutku olmadığını anlatıyordu. Bir çocukları vardı.  Gün boyunca yardımcımı aramış ve çok acil seans istediğini söylemişti. Terapi odasına girdiğinde ise, bitkin bir hali vardı. Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüş, konuşmaya bile dermanı olmayan bir ses tonuyla fısıldar gibi kelimeler ağzından dökülüyordu. “ Sabah işe gittim,bir iki saat sonra evde bir şey unuttuğumu hatırladım ve eve döndüm. Anahtarla kapıyı açtığımda, holde eşimin ayakkabılarını gördüm ancak hemen yanında bir çift erkek ayakkabısı daha vardı. Önce hiçbir anlam veremedim. Açıkçası aklıma hiç bir şey gelmedi. Antrede yürümeye başladığımda, yatak odasından sesler geldiğini duydum. Hala aklıma bir şey gelmiyordu. Ta ki kapıyı açıp, eşimi bir erkekler sevişirken görene kadar”.

Bu kadıncağız, boşanmak istiyordu ama eşi boşanmaya asla yanaşmıyor, bunun böyle devam edeceğini, ancak evliliğini de bitirmek istemediğini söylüyordu. Şimdilerde boşandılar, ama danışanımın erkeklere ve hayata karşı müthiş güvensiz. Üstelik kendisine olan özgüvenini de yitirmiş durumda.

 

“Sevgilim,Erkek Bir Sevgilisi Olduğunu Söyledi”: Bu durumu yaşayan genç kız, kulaklarına inanamadığını söylemişti. Altı aydır birlikte olduğu erkek arkadaşı, ona bir başka sevgilisi daha olduğunu ama o sevgilisinin bir erkek olduğunu söylemişti. İlişkide dürüstlük adına bunu açıkladığını da ifade eden bu genç erkek, ona aşık olan genç kızın bütün iç dünyasını bir anda küle çevirmişti. Genç kız, sevgilisini çok sevdiğini ama bu ilişkiyi de daha fazla yürütemeyeceğini söyleyerek, ayrılmayı tercih etmişti.

 

“Başka Çarem Yok, Evliliğim Devam Ediyor”: Panik bozukluk ya da halk arasında panik atak diye bilinen psikolojik rahatsızlıktan dolayı terapi almaya gelen bir kadının sorununun altından, eşinin eşcinsel olduğu çıkmıştı. Üç çocuk annesi ve ekonomik özgürlüğü olmayan  bu kadıncağız, çaresizlik yüzünden evliliğini sürdürdüğünü ancak çok uzun yıllardır eşiyle hiçbir iletişimlerinin olmadığını anlatmıştı. Eşinin soyun devamı için çocuk yaptığını, zaten erkek çocukları doğduktan sonra da, bir daha ona dokunmadığını hıçkırıklara boğularak anlatmıştı.

 

GİZLİ EŞCİNSELLERİN EŞLERİ, KENDİLERİNE OLAN GÜVENLERİNİ YİTİRİYORLAR

Evlilik ya da flört, her iki tarafında cinsel kimliği ve kişiliği açısından, özgüvenlerini pekiştirdikleri bir süreçtir. Erkek eşi ya da sevgilisi tarafından ne kadar beğeniliyor, onaylanıyor ve ilgi görüyorsa, o kadar kendine güvenir. Kadın için de aynı duygu durumu söz konusudur. Kocası tarafından güzel bulunan, kişilik özellikleri beğenilen, arzu edilen, istenen kadınların kendilerine güvenleri artar. Bu insan yapısının çok doğal bir tepkisidir.

Meslek yaşamımda görüyorum ki, eşleri ya da sevgilileri eş cinsel olan kadınların kendilerine güvenleri oldukça yıpranmakta. Sorunu karşı tarafa iade etmeden önce, uzun bir süre kendilerini sorguluyorlar; “Acaba neyim eksikti? Demek ki ona bir kadın olarak çekici gelmiyorum? Beni seksi ve güzel bulmuyor?” gibi çelişkiler içinde boğuşup duruyorlar. Kadın için psikolojik bir travma (şok) yaratan bu durumda, kadınların pek çoğu, evliliği ya da ilişkiyi bitiriyor. Ekonomik özgürlüğü olmayan, gidecek yeri olmayan kadınlar ise,  bir işkenceden farksız olan hayatlarına devam ediyorlar etmesine de, ruhlarındaki fırtınayı bir tek onlar biliyor...


Dünya ruh sağlığı örgütü, son yıllarda eşcinselliği “hastalık” olmaktan çıkardı. Eşcinsellik, kişinin “seçimi”dir. Her insanın özel yaşamı, kendisine aittir. Ancak gizli eşcinsellerin evlenmeleri ve eşlerinin bu durumu öğrenmeleri, kadınların ruh sağlığına zarar veriyor. Bunu da göz ardı etmemek gerek diye düşünüyorum.

1001
http://www.youtube.com/watch?v=w2TvYLuahO8&list=UUIe19S-aZ6TQNiC1Tsfjviw&index=1 tıklayınız


Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91

Mayıs 2012'de Psikolog Hüseyin Kaçın ile yapılmış Eşcinsellik ve Eşcinsel Tedavi ile ilgili Helin Avşar röportajını dinlemek için aşağıdaki bağlantıya tıklayın


http://www.youtube.com/watch?v=w2TvYLuahO8 linki tıklayınız

http://www.youtube.com/watch?v=KHvjPKiNXEY linki tıklayınız


www.escinselterapi.net

helinavsar2@gmail.com

Dinlemek için tıklayın 1. Kısım: Helin Avşar - Hüseyin Kaçın Röportajı - Mayıs 2012

Helin  Avşar: İlk önce bir isim soyad alalım tekrardan sizden
Hüseyin Kaçın:  Psikolog Hüseyin Kaçın.
Helin  Avşar: İlk önce ne iş yaptığınızı öğrenelim tam olarak
Hüseyin Kaçın: Yıllar öncesinde çocuk psikoloğu olarak çalışmaya başladık 2000li yıllarda sonra çocuklardaki problemlerin aslında anne babanın probleminden... çocukluk problemlerinin kökeninin annenin psikolojisine ya da babanın psikolojisinden  kaynakladığını görünce evlilik terapisine ya da aile terapisine girdik bi deneyim kazanmış olduk. Sonra normal depresyon panik atak için terapiye gelen bazı  erkek vakalarda taciz tecavüz durumları söz konusu 
Helin  Avşar: ondan sonra
Hüseyin Kaçın: Ortaya çıktı 2000li yıllarda. 2007de de 29 yaşında evli 5 yaşında çocuğu olan biri bize mail attı. eşcinsel olduğunu 15 yıldır bu eğilimini yenemediğini ve yardımcı olabilir misiniz diye mail attı. Biz de deneyelim demiş olduk. Ordan olumlu sonuç alınca haftada düzenli terapilerle 3 ay sonra olumlu bi sonuç ortaya çıktı ve biz bu konuya önem vermeye başladık
Helin  Avşar: Önem vermeye başladınız. Peki, ben ilk önce şunu sormak istiyorum size. Herkesin sorduğu bi soru bu, eşcinsellik doğuştan mı yoksa sonradan da olunabiliyor mu?
Hüseyin Kaçın: Biz eşcinseliiğin doğuştan değil, psikolojik olduğunu savunuyoruz. Bu konuda anne baba hataları olabilir. Çok ilgisiz bi baba olabilir aşırı koruyucu bi anne olabilir ya da doğru bi oranda zaten eşcinsellerin %10 %20 civarlarında taciz tecavüz 5 yaşında 10 yaşında17 yaşında bile tecavüze uğramış  kişiler var. Bi çocuk tacize ya da tecavüze uğradığında tramva yaşamış oluyor. Genelde büyükler içe kapanık utangaç çocukları seçiyorlar. İçe kapanık utangaç çocuklar  da büyük bir korku yaşıyor ve tacizci ya da tecavüzcü, bu çocuğa bunu  tekrar yapıcaz diyor, eğer dinlemezsen beni seni annene babana söylerim diyor diye bu çocuğu tehdit ediyor. Bu çocuk da korktuğu için ikincisi de üçüncüsü de arkası da  geliyor. Ondan sonra zaten bu çocuk 5 6 7 8 10lu yaşlardaysa bi oyun gibi algılıyor çocuk bunu  ergenlik dönemi söz konusu olmadığı için. Ondan sonra bi oyun oynamak gibi bi şey değişik bi şey ama ergenlik döneminde  normalde biyolojik gelişimi ortaya çıktığında bu taciz tecavüz maduru çocuklar  kızlara ilgi duymadıklarını görüyorlar ve kendilerini olayları yaşadıktan sonra da dikkat dağınıklığı korkular kendine güvensizilik yoğun olarak yaşadıkları için kendilerini güçsüz hissediyorlar özgüveni eksik kalıyor  ve ilk önce güçlü gördüğü erkek sınıfta sınıftaki erkek arkadaşına veya bir erkek öğretmenine hayranlık duymaya başlıyor. Sonra da duygusal yatırım yapıyor daha sonra da onun ilgisini keşke  hep beninmle ilgilense saçımı okşasa onunla hep beraber olsak  onunla hep gezsek gibi hep ilgisini çekmek istiyor.  Çekemediğinde yada çektiğinde belli bi noktadan sonra da diyelim ki 8.sınıfta lise1de bu duygular doğla akışında o tramvanın da etkisiyle erotikleşmeye başlıyor.
Helin Avşar: Hıı hıı...
Hüseyin Kaçın: Çünkü kızlara hiç gitmiyor ben eşcinselmiyim değil miyim çatışması yaşanıyor. Bu lise hayatı boyunca bu çatışma yoğun olarak yaşanabilir. 20-25li yaşlarda da ben eşcinselim etrafta da bu doğuştandır işte dünya sağlık örgütü listeden çıkarıldı bilmem ne. Eşcinsel derneklerinde bunun işet doğuşltan oldğuna yönelik etkilerin de sanal alemde araştırmalar yapılıyor...
Helin  Avşar: Siz doğuştan kesinlikle değildir diyorsunuz di mi?
Hüseyin Kaçın: Sadece şöyle çift cinsiyet  organı var onun dışında fizyolojik bi  alt yapısı yoksa ...
Helin  Avşar: Öyle de öyle de hastalarınız var mı? Gelip terapi olanlar var mı öyle çift cinsiyetli
Hüseyin Kaçın: öyle bi şey
Helin Avşar: sadece..
Hüseyin Kaçın: Bize gelenler  psikolojik olarak bu duyumundan rahatsız olan iyileşme arayışına giriyor
Helin  Avşar: Şunu söyleyebilir miyim, bunu söylemeleri ve size gelmeleri çok yardımcı oluyor. Öünkü çoğu bazıları saklıyorlar yani ya da utanıyorlar. Atıyorum bunun böyle bi şey olmadığını ...
Hüseyin Kaçın: işte mesela bizeilk telefon açmak için bile iki ay açım mi açmiyim mi diye iki ay kendi içinde çatışıp utanıp sıkılarak da korkarak da arıyor soran gelme süresi diyelim....
Helin Avşar:Uzuyor
Hüseyin Kaçın: Uzuyor  veya geldiğinde gerçek ismini söylemiyor. İşte başka bi isim söylüyor (hafif güldü) veya... neydi? İlk geldiğinde  işte diyelim ki
Helin Avşar: Çekiniyor
Hüseyin Kaçın: göz teması kurmuyor utanıyor ama sonra güven ortamı olulşursa zaten süreçte... yani ilk terapi denenmiş oluyor. Çıkışta ailesiyle ya da kendisi karar veriyor eğer burda terapi odasında bi iyileşme umudu onda oluşmuşsa zaten ikinci terapi 3. Terapi arkasından geliyor.
Helin Avşar: peki,szi anneler babalarla da iletişime geçiyorsunuız di mi?
Hüseyin Kaçın:şöyle bi sınıflandırmamız var bize terapiye gelenler bi 30 yaş ve üstü evli bekar kitleler onlar idyelim ki en erken 3 ay ya da 6 ay içerisinde bi sonuç alınabilioyr çünkü yaş itibariyle herşey denenmiş olması bakımından bi de 20-25 yaş arası muhafazakar yönü olup üniversite öğrencisi muhafazar yönü var ama bu tür eğilimleri de var. Öyle bi kitle...
Helin Avşar:onu sorucaktım daha çok muhafazakar kesimden mi...
Hüseyin Kaçın: daha çok diye bi şey yok

►MP3 olarak indirmek için tıklayın►

Hüseyin Kaçın: 20-25 yaşında olup muhafazakar yönü olan genelde terapiye geliyor.  Muhafazar yönü olmayan nadirdir. Bir de20 yaş altı annesi ablası abisi ya da babasıyla gelen bi kitle var. Onların en krtikik noktaları şu, en zayıf halka bu kitledir ne anlamda çocuğun problemi bizegöre yani çocuğun psikolojik bi sorunu varsa bu aslında annenin de bir kişilik bunalımı psikolojik sorunu olduğunun göstergesi ya da karı-koca ilişkisinde de problem var
Helin Avşar: Ne gibi problemler oluyor mesela, çok mu kavga etmeleri çok mu...
Hüseyin Kaçın: Aile kavgaları uyumsuzlukları ...
Helin Avşar: Çocukla ilgilenmiyorlar...
Hüseyin Kaçın: Kadının mağdur olması erkeğin ailesini kadını benimsememesi kadını dışlaması gibi olabilir veya karı-koca arasındaki  uyumsuzluklar duygusal tatminsizlikler vs. orda da işte zayıf halka anne babalarda şimdi çocuğum eşcinsel diye geliniyor  ama bi terapi çocuğu konuştuk sonra anneyi alıyoruz sonra babayı alıyoruz sonra anne baba çocugu alıyoruz ama sonra evlililik problemlerine iş gitmeye başlaycınca  orda aileler genelde terapiyi bırakabiliyorlar ve bu konuya girmiyorlar burdan ne çıkartıyoruz aileler bu sorunla yüzleşmke istemiyorlar .güçsüz bir aile yapısı olduğunu gösterir.
Helin Avşar: Yani... daha çok ya da demin de söylediğniz gibi tacize uğramış çocuklar bu konularda başka...
Hüseyin Kaçın: Bir kitle yani atıyorum dörtte bir dörtte iki taciz tecavüz diğer kısımda aşırı sert baba  otoritesi ilgisiz alkolik bi baba olabilir  annenin aşırı korumacılığı olabilir veya mesela bizim tezimize göre eşinden duygusal beklentisinin karşılığını alamayan kadınlar genelde  veya kocası diyelimki polis gece mesaiye kalıyor evde yok diyelim anne 3 yaşında çocuguyla beraber yatıyor bence kız ya da erkek fark etmez hiçbir anne çocuğuyla yatmamalı
Helin Avşar: Evet
Hüseyin Kaçın: haaa, 3 yaşında yatıyor ama bu 7de de devam ediyor 10da da devam ediyor 15 yaşına girip annesiyle yatmaya devam edenler var . burada şöyle bi ayrım verebilirim. Ensest konusuna girersek baba-kız olayında ensest açığa cıkabılıyor
Helin Avşar: Tamam.
Hüseyin Kaçın:  Ha burada kız, benim lezbiyenlerden aldığım deneyime  göre toplumda eşcinsellik daha yaygın eşcinselliğe göre lezbiyenlik daha az lezbiyenlerin daha ağır bi tramva yaşamaları gerekiyor genelde de ensest bir durum söz konusu baba tacizi çıkabiliyor işin içinden kız çocugu bize göre orda savunmasız yani babaya (... anlamadım) sonra onu birine...
Helin Avşar: Daha az açığa cıkıyor di mi çünkü kız tarafından ...
Hüseyin Kaçın: Hayır hayır... kız çocugu, şimdi baba onu... ensest eğilimi varsa babanın kız çocuğu trapiye geldiğinde savunmasız  kalıyor
Hüseyin Kaçın: Tabii bunu sonra saklıyorsun, annen bilmiyor , kimse bilmiyor sadece baba kız arasında yaşanıyor. Efendim erkek çocuklarının anneyle yatmalarından  anne-oğul ensest vakalarının çıkmaması ya da daha az çıkmasının sebebi erkek çocukları anneyle cinsel birliktelği kabul edemedikleri için bence. Yani erkek çocugunun böyle bir fantaziyi içselleştirse toplumda anne-oğul ilişkileri de çok yaygın olabilir ama erkek çocuğunun çocuk psikoloji açısından anneyle ilişkiyi duygusal bağıntıyla sadece yoğunlaşıyor. Anne-oğul birbirlerini çok seviyorlar veya diyelim ki atıyorum 30 yaşında  adam hala annesinin yanında kalıyor
Helin Avşar: Evet
Hüseyin Kaçın: O duygusal boyutu na erişiyor ama erotikleşmiyor. Ama kız çocuklarında diyelimki baba karşısında kızlar savunmasız erkek çocukları yani yatmamalı yatsa bile erkek cocugu bunu erotıklestırmıyor . anlatabiliyor muyum?
Helin Avşar: Anladım. Biraz karışık ( güldü)
Hüseyin Kaçın: Türk toplumunda kapalı bi toplum...
Helin Avşar: Evet ama bunlar biliniyor yani...
Hüseyin Kaçın: bilenler biliyor veya duymak isteyenler duyuyor.
Helin Avşar: eveeet, peki şu ana kadar duydugunuz en en böyle çarpıcı hikaye neydi size gelen
Hüseyin Kaçın: Baba tacizi
Helin Avşar: Baba tacizi?
Hüseyin Kaçın: Erkeklerde de abi.
Helin Avşar: Böyle bi hikayeniz var mı yani,sizin de  inanamadığınız oalbilir
Hüseyin Kaçın: Baba tacizi
Helin Avşar: İşte anlatırsanız işte babası taciz etmiş ondan sonra ...
Hüseyin Kaçın: Baba alkol alıyor alkol aldıgında kız cocugunu 5 yaşında 6 yaşında işte taciz ediyor. Yani ayrıntıya gerek var mı? (güldü)
Helin Avşar: Yani  var mı? (gülüyor)
Hüseyin Kaçın: Anne evde yokken evde yalnızken bu konuda filmler falan gündeme geldi
Helin Avşar: Bunları çok duyuyoruz yani evet..
Hüseyin Kaçın: Erkek cocuklarının da anne baba değil de abiler söz konusu veya akrabalar dayı
Helin Avşar: Amca?
Hüseyin Kaçın: Amca gibi yani erkek cocuklarının...
Helin Avşar: Peki niyeböyle bi şey yapıyo dayı amca onu anlamıyorum ondaki psikolojik bozuklugu anlmaya çalışıyorum  yani...
Hüseyin Kaçın: O da aslında dışlanmış ee ne diyelim yani o da mağdur çocukken mağdur edilmiş ergenlik kişilk bozukluğu ya da bunalımı noktasına geliyor psikolojisi yada ergenlik deönminde işte bu dürtüleri  cinsel ilgileri erkek çocuguna yöneliyor yani dikkat ederseniz toplumda  bi n.ç davası oluyor kız çocuguna tecavüz söz konusu oldgunda yani tecavüzün kız erkek çocugu olmaz burda yanlıs anlasılmasın  ama kız cocugna tecavuz edildiğinde bu duyulabiliyor kız cocukları bunu bi şekilde belli edebiliyor  her acıdan yakalanma ihtimali var bi de kız cocuguna tecavüz edenleri toplumda şte gündem yaratıyor ama dikkat ederseniz erkek çocukları  söz konusu oldugunda  yani bütün medyada da duyulabiliyor ya da bu konunun üzerine gidilmiyor
Helin Avşar: Ben çok acayip bi hikaye okumsutum ee işte babası hem oğluna hem kızına tecavüz ediyo ondan sonra anne de bunu biliyor saklıyor ondan sonra kızından çocugu oluyor ve o çocuga tecavüz ediyor.
Hüseyin Kaçın: Evet oldu bunlar.
Helin Avşar: İnanamamıştım yani böyle bi hikaye...
Hüseyin Kaçın: En son edirne uzunköprüde heralde kızından çocuğu olmuş.
Helin Avşar: Tabii tabii
Hüseyin Kaçın: Baba 18 yıl almıstı heralde.
Helin Avşar: Evet böyle hikayeleri duyuyoruz  sizin bu psiko terapide atıyorum bi kişi üzeründe %kaç  başarınız oluyor yani ...
Hüseyin Kaçın: Burada bir terapiyi denemesi gerekiyor kişinin kişinin bu konuda rahatsızlıgı yoksa bi iyileşme arayışı yoksa zaten böyle bi şey söz konusu değil terapinin işe yaraması söz konusu değil ama kişi bu eğilimlerinden rahatsızlık duyuyorsa bi iyileşme arayışına giriyor ama bu konuda çok yeterli bilgi olmadığı için orda bi kendi içinde çatışma yaşıyor
Helin Avşar: Peki anneler babalar size neler soruyor  genelde. Size gelen anne babalar ?
Hüseyin Kaçın: Mesela bi tane örnek verebilirim 7 yaşından 10 yaşına kadar çocugu dikkati dagınık diye psikiyatriste gidiliyor, dikkat ilaçları kullanıyor dikkat eğitimi alıyor ama 10 yaşında çocuk dayısının kendisine diyelim taciz tecavüz ettiğini sonra komşusuyla yoğun olarak cinsel birlikteliği yaşadıklarını söylüyor. Ondan sonra anne babalar abii bunu kaldıramıyor büüyk şok yaşıyorlar bu gerçekle anne babalar genelde çok yüzleşmiyorlar yüzleşmek istemiyorlar en ağlamanayan baba birden ağlayabiliyor  en ağlamayan anne ağlıyor ama anne babanın ağladığında terapi bitmiş gibi bi şey oluyor yani anne babanın güçlü olması lazım. Tabii ki bunu kimse kaldıramaz...
Helin Avşar: Ee peki ne öneriyorsunuz anne babaya mesela böyle bi  durumda ?
Hüseyin Kaçın: Öyle bi durum yaşanmış ama bu çocuklar yani taciz tecavüz mağduru bu çocuklar genelde taciz eden kişi  içe kapanık sessiz sakin çocukları seçiyor. Haa içekapanıklık... kimse doğuştan içine kapanık doğmaz. Bi çocugun hep yanlıslarını vurgulamak , hata yanlış öyle mi yapılır böyle mi yapılır aptal gerizzekalı ... hep yanlış yanlış... öyleyap böyle yap talimat verirseniz çocuk içe kapanık olur utangaç olur  veya erkek toplumunda abla ya da abilerin yarısından fazlası utangaçtır neden? Abla ya da abileri olmak şeydir yarı anne-baba niteliğindedir diyelim.
Helin Avşar: Evet.
Hüseyin Kaçın: Bu utangac cocuklar o tarzda yetişip. Özellikle bunu seçiyorlar zaten yani gözüne kestiriyor bi takip aşaması var sonra buraya geliyor utangaç olduğu içi hayır deme becerisi yok
Helin Avşar: Peki anne nasıl anlayacak oğlunda böyle eğilim var mı?
Hüseyin Kaçın: Mesela dün bir telefon geldi bir ilden, yenge aradı bizi orda yaygın olarak duymuşlar 7yaşındaki çocukta mesela  1ay önce tokat yeme yok yoğun olarak tokat yemeye başlayabilir  dalıp dalıp gitmeler olabilir yani psikolojisinde değişiklik olması lazım. Atıyorum öğretmeni bu çocuga ne oldu diye sorabilir yani öğretmenden ... yani tacizci tecavüzcü değil yani çocukta psikolojik değişimler var mı ona bakacaksınız . çocuk, benim depresyonum var sıkıntım var... ya böyle bi çocuk bunu zaten söyleyemez.
Helin Avşar: Sessizleşiyorlar.
Hüseyin Kaçın: Sessizleşiyorlar, dalıp dalıp gidiyorlar işte tırnak yeme olabilir. Yani davranışlarında değişiklik olucak
Helin Avşar: Peki, şimdi yavaş yavaş hikayelere geçelim . Şimdi biz burda 1,2,3,4,5 kişiyiz (kişileri sayıyor sesli)ama hiç biri kendi ismiyle konuşmayacak.

►MP3 olarak indirmek için tıklayın►

1002
                   Yıllarca küçücük yüreğimde taşıdığım koskocaman bir yük.... ne mi bu yük??
          İlk başlarda çocukken hani ne bileyim  hayat toz pembeydi işte..hiçbir şeyin farkında değildim ki!!...babası hayatta olmasına rağmen bir yetim olarak bir erkek bana sevgi gösteriyor...benimle ilgileniyor..buda ister istemez hoşuma gidiyor..hem akrabamız hem üst kat komşumuzun oğlu..bana ne kötülük yapabilir ki diyorum küçük aklımla..sonra asıl niyetini gerçekleştirmeye doğru gidiyor..bir gün cinsel ilişkiye girsek nasıl olur diyor..ben ise daha 10 yaşında bir çocuk olarak bilmem olabilir diyorum...Allahım o an bu cevabı vereceğime felç olsaydım da dilim tutulsaydı...kalbim o an dursaydı da bunu söyleyemeseydim...bu cevabımın siyanür içmek gibi köprüden atlamak gibi kendini asmak gibi..hatta daha kötü bir şey olduğunu nereden bilebilirdim..bilemedim işte sonuç olarak...tam 2 yıl devam etti bu istismar...sonra nasıl mı bitti??taşındık o cehennemden...neden mi kimseye söylemedim??çünkü korktum..peki büyüyünce neden mi bir şey yapmadım???çünkü utandım...
        Ortalarda ergenlik yılları hani...hayatımın kabusa dönüştüğü yıllar..bende bir değişiklik var..arkadaşlarım kızlardan bahsederken ben sadece bakıyorum..ne yani bir erkek olarak erkeklere mi ilgi duyuyorum??..malesef acı gerçek bu..olamaz Allahım..nasıl olur bu?...ne olmasını bekliyordun aptal kafam?..çocukken 2 yıl yaşadıkların aya marsa mı gitti sanıyorsun...hayır hiçbir yere gitmedi..dünyada tam da  yanı başımda..gündüzlerimde..gecelerimde..okulumda..evimde..koltuğumda yatağımda..köyümde şehrimde..aklımda kalbimde..tüm hücrelerim hatta tüm atomlarımda..kısacası her zerremde...
        Sonraları 20li yaşlar..gençlik yılları yani..kurtulma çabaları..kim elimden tutacak peki??kime açabilirim sırrımı?...kime güvenebilirim??ne o??koskaca Türkiyede sadece 3 kişi mi?bunlarda çok pahalı ve çok mu ulaşılamaz??ama bi dakka bi kişi var evet Allahım bir kişi varmış elimden tutacak...adı Psikolog Hüseyin Kaçın..peki güvenebilir miyim ona gerçekten?evet araştırdım güvenebilirim..
        Daha sonraları terapi dönemleri...Allahım evet kurtulmaya doğru hızla ilerliyorum...ilk defa bir insan beni dinliyor bana değer veriyor...Rabbim dermansız dert vermezsin ki Sen zaten...yeter ki o dermanı keşfedebilelim..veremde bir zamanlar çok canlar almadı mı?şimdi ise bir aşılık canı yok mu??..evet Allahım dermansız bir dert varsa o da ümidi yitirmektir sanırım..aylar geçiyor..tedavi olan şey hayatımın kendisi..Hüseyin Kaçın kararı tam isabet...hayatım tekrar toz pembe..
        Daha da sonraları yine kış geri geliyor...terapilere ara vermek..işte bu şuna benziyor..yarayı açıp rüzgara bırakmak gibi...bir sonuca bağlamadan yarıda bırakmak insanı çok daha fazla yıpratıyor...bu dönemim ızdıraplarla dolu bir dönem...eskisinden çok daha kötüyüm..dibe doğru çöküyorum...sonum belli oldu yavaş yavaş..psikiyatri bölümü acil servisi...deli olmakla akıllı olmak bu kadar birbirine yakın mıydı ki?...kafayı yemekle yememek arasında incecik bir köprüdeyim..kendimi kaybetmiş vaziyetteyim..çevredeki herşeyi kırmak parçalamak..insanlar da dahil..sonra ne mi?sonra 3.kattaki pencereden kendimi aşağı atmak...hayır sakin ol..kendine hakim ol..Allahım bir destek..elimden tutacak biri..yardım et Allahım..evet onu arayabilirim..Hüseyin Hocam var ya benim...hemen çeviriyorum numarayı...her zaman olduğu gibi anında açılıyor telefonum..hocam benim mert..hocam yardım edin nolur...kafayı yemek üzereyim..hemen gelin istanbuldan ankaraya..alın beni burdan....sakin ol mert...bir sakinleştirici yap çık ordan..sonra konuşuruz...tamam hocam..sesi Hızır gibi yetişti işte..onun sesini duymak uçurumdan yuvarlanırken ortada uzanan bir ele tutunmak gibiydi...ardından daha yeni doktor olmuş bir kaç acemi bağırıyor..mert kapat o telefonu bizimle konuş..kapatmak zorunda kalıyorum..dua etmekten başka ne yapabilirim..Allahım ben Sana inanıyorum ve Sana sığınıyorum..yardım et bana...beni kimseye muhtaç etme..yardım et..ben Senin kulun değil miyim?ben Seni çok seviyorum..biliyorum ki Sen beni daha çok seviyorsun...ve o an içimde bir ses yükseliyor..MERAK ETME MERT BUNLARIN HEPSİ GELİP GEÇİCİ....VE O AN üstümdeki bütün yük uçup gidiyor...bir Hızır sesi ardından O nun asıl sesi...Allahım Sen Sana sığınanı zayi eder misin hiç?HAŞA..HAŞA VE KELLA...

1003

Birinci hikayeyi yazmadan evvel sitedeki diğer hikayelere bakmamıştım. Yazıp siteye yükledikten sonra hepsini inceledim. Aman Allahım! Biz bu insanlarla aynı şeyleri yaşamış, aynı şeyleri düşünmüş, aynı şeyleri hissetmişiz. Bir çoğu benim duygularımı benden daha iyi ifade etmiş. Hepimizin ailesi birbirinden klonlanmış sanki. Silik veya aşırı otoriter, kendinden nefret ettiren bir baba tipi, baskın bir anne veya abla figürü.. Çocukken aynı muamelelere maruz kalmışız. Sürekli aşağılanmışız, takdir edilmemişiz, alay edilmişiz vs.. Okudukça kendi durumuma dair bir şeyler daha iyi dank etmeye başladı. Küçükken büyük kuzenlerim beni kız gezmelerine götürürlerdi. Orada erkek yaşıtım olmazdı ve ben mecburen onların konuşmalarını dinlerdim. Beni yanında bulunduranlar hep kadın olduğu için benim kadınsı yönlerimi överlerdi ve o yönümü ön plana çıkartırlardı. Oysa bir erkeğin erkeksi şekilde pohpohlanmaya ihtiyacı vardır. "Aslanım, kaplanım, koçum benim" sözlerine ihtiyacı vardır. Bir de genel olarak şu tespiti yaptım: Bir erkek için 'iyi bir erkek' olmak, iyi bir insan olmaktan çok daha önemlidir. Bir erkeğe "sen iyi bir insan değilsin" dediğinizde belki sizi affeder ama "sen iyi bir erkek değilsin" derseniz sizi affetmez.
Hikayelerdeki diğerlerinin benimle aynı şeyleri hissettiğini, yaşadığını farkedince mutlu oldum. Kendimi garip, tuhaf birisi olarak görmekten bir nebze vazgeçtim. Birebir aynı şeyler:
*Sokaktaki çocuklar top oynarken ben onları vahşi ve kaba yaratıklar olarak algılardım. Onlara benden güçlü oldukları için bir yandan öfke duyar, diğer yandan da hayran kalırdım. Kişi kendi zıddına aşık olurmuş.
*Kavga ederken bir yerim sakatlanacak diye o kadar korkardım ki, küçükken futbol oynayan güçlü erkek figürü, bu sefer kavga ederken benim gözümde güçlüydü. Hem güçlü, hem sempatik, hem de alabildigince itici.
*Özel birisi olduğumu ve insanların sonunda bunu fark edeceğini düşünürdüm. Insanların fark ettiği tek şey ne kadar dengesiz olduğum oldu.
Bir de hikayenin birisinde yazan kişi, hormon testi yaptırdığından ve hormonlarının normal bir erkekten bile daha düzenli çıktığından bahsediyordu. Hormon testi meselesini zihnimde kapatmıştım ama bunu okuyunca tekrar gündemime aldım. Hormonlarımda bir sorun varsa bu yönü de tedavi etmek lazım.
İkinci terapiden sonra sanaldaki eşcinsel dünyasının içine daldım biraz. Baktım gördüm inceledim ve bu dünyayı kesinlikle benimsemedim. Ahlaki açıdan zaten benimsemem ama nefsâni açıdan da midem almadı. Bir erkeğin bir erkeğe "canım, tatlım" diye hitap etmesini aklım, mantığım, bünyem ve midem kaldırmadı. Ben onlar gibi değildim. Bunu görünce mutlu oldum.
Çok tuhaf insanlarla muhattap oldum bu sanal alemde. Adam eşcinsel paylaşımlar yapıyor, eşcinsellerle o tarz sohbetler yapıyor, artık eşcinselliği normalleştirmiş. Profilindeki bilgiler kısmına bakıyorum, "İsrail'i kökten yok etmek için çalışıyor" yazıyor.
-?İsrail'in en büyük silahını yaygınlaştırarak İsrail'i nasıl yok etmeyi düşünüyorsun??
?-Edecem?.
-?En büyük mücahit nefsini yenendir. İsrail önemsiz.?
Cevap yok.. Ne cevap verebilir ki? Adam yaptığının yanlış olduğunun kendisi de farkında ama nefsini yenemiyor.
Bir başkası.. Aktif eşcinsel olduğunu ve halinden şikayetçi olduğunu söylüyor. Bir yandan da gay sayfalarına yazarak sex arkadaşı arıyor. 19 yaşındaymış, Silivri'de oturuyormuş. Tedavi hakkında bilgi veriyorum, "Ya ben tek başıma yapamam sen yardım edersen olur" diyor. Artık maddi anlamda mı destek istedi yoksa başka bir şey mi bilmiyorum ama bunu duyunca kızıyorum: "Silivri İstanbul'un neresinde kalıyor bilmiyorum ama herhalde Mecidiyeköy'den Hatay kadar uzak değildir." diyorum, bir daha cevap gelmiyor. Bu arada gay sayfalarında sevgili aramaya da devam ediyor.


Daha başkaları, "ama benim durumumla senin durumun bir değil" diye ajitasyon yapıyor. Bahanelerin ardına sığınmak ne kadar da kolay. Oysa benim de gitmemek için onlarca bahanem var ve ben hiç kimseye bunları söyleme gereği bile hissetmedim. Çünkü benim hedefim belli, zorluğu her ne olursa olsun bunu aşmaya kararlıyım. Zaten hedefe kitlendiğiniz zaman, beyin o engelleri algılamıyor bile. İnsanlar tembelliklerine üşengeçliklerine bin bir türlü bahane uyduruyorlar. Bu şekilde vicdanlarını rahatlatıyorlar. Önceki karakterim olsa, bunları ne pahasına olursa olsun çekmeye kurtarmaya çalışırdım ama şimdi önlerine seçenekleri koyuyorum ve çekiliyorum bir kenara. Çünkü hayattan edindiğim en büyük tecrübe şu; "kendisi için uğraşmayan insan insan için uğraşmayacaksın." Aksi takdirde yıprandığınla kalıyorsun.
Boş bir dünya. Sohbet ettiğime değen iki insan olmuştu. Birisi Hüseyin Bey?in danışanı Gökkuşak, diğeri CİSED?de terapi görmüş ve iyileşmiş olan Alp. Gökkuşak?ı ben erkek ve eşcinsel sanıyordum. ?Ne kadar süredir terapi görüyorsun?? soruma ?1,5 seneden beri? diye cevap verince bayağı gözüm korkmuştu. Meğerse onun durumu farklıymış ve psikoloji okuduğu için onunki biraz da mesleki konuşmaya dönüyormuş.


Bir önceki hikayemde bahsettiğim kızın babasıyla tanıştım ve samimi olduk. Çalıştığım yere gelip gidiyor. Bizim evin önünde bir kaç tane erik ağacı var. Ondan bahsettiğimde benden erik istedi. Fırsat bu fırsat dedim, "tamam yarın getireyim" dedim. O gün önemli bir işim çıktığı için eve vardığımda saat gece yarısını geçmişti. Ama erik toplamalıydım. Gecenin 01.00'inde aldım elime feneri ve ağaca çıkıp bir sepet kadar erik topladım. Yarısını bir poşete koydum, ertesi gün işyerine getirdim. Erikler hemen arkamda duruyordu. Kızın babası işyerine o gün yine geldi. "Abi ben akşam işten çıkınca eve kadar gidip gelecem, senin erikleri o zaman getirir evine bırakırım. Sen bana telefon numaranı ver, geleceğim zaman evi tarif edersin" dedim ve numarasını aldım. Akşam işten çıkınca da evine gittim. Kapıya kadar gelen birisini içeri davet etmemek ayıp olurdu tabii. Davet etti, içeriye girdim ve birer kahve içtik muhabbetledik. Kız yoktu. Öğrendim ki şehir dışında üniversite okuyormuş. Benden üç yaş büyük olduğunu öğrendim ve ürktüm. Ama 'olsun'du. Pes etmek yok. Ben olduğum yaştan büyük gösteriyorum, o da olduğu yaştan küçük görünüyor. Ruhen de olgun birisi olduğumu düşünüyorum. Yani şu anda basbayağı platoniğim. Okul tatil olunca gelecek ve en azından şansımı deneyeceğim... Evden çıkacağım zaman peder türlü entrikalarla eriğin parasını bana vermeye kalktı ama müthiş bir direniş örneği sergileyerek bu saldırıları her seferinde kahramanca püskürttüm ve oradan tüydüm.
Bu olaydan iki gün sonra İstanbul'a gidecektim. Vakit geldiğinde sepetin diğer yarısındaki eriği de bir poşete koyup uçağa atladım. Neticede 3. terapi için tekrar İstanbul'daydım. Alışmışım artık bu şehire.. Eskisi gibi ürkütmüyor beni.
Hüseyin Bey'in ofisine geldim. Bu sefer daha büyük bir adım atacakmışım gibi hissediyordum. Salonda erikleri teslim ettim. Biraz bekledikten sonra odaya girdik.
Girer girmez;
-?Helin Avşar?ı tanıyor musun?? diye sordu.
-?Tanıyorum. Ne oldu ki??
-?Geçen gün geldi, beş tane danışanımla beraber bizimle röportaj yaptı. Eğer Fatih Altaylı?nın onayından geçerse yarın Habertürk?te yayınlanacak.?
Sevindim.

 Terapiye başladık. Kağıda küçük notlar almıştım. Sormak istediğim bir kaç soru vardı. Yazmayınca her seferinde unutuyorum.
-?Ben hiç normal bir erkek olmadığım için ölçüyü bilmiyorum. Acaba bir erkek için başka bir erkek ot, ağaç, taş, toprak nev'inden bir şey ifade etmez mi, yoksa ufacık da olsa bir nefis kabarması olur mu??
-?Bir erkeği yakışıklı bulabilirsin ama onunla ilgili cinsel fantazi kurmazsın. Normal bir erkeğin ölçüsü budur.?
Aslında bu soruyu daha önce de sormuştum ama o zaman doyurucu bir cevap alamamıştım. Bu sefer tatmin oldum. Aklıma en çok takılan soruyu sordum sonra:
-?Dinde bir kadını hayal etmek günah diye biliyoruz. Ama kadını hayal etmeyince de duygular düşünceler erkekten tarafa kayıyor. Bu ise daha büyük bir günah. Bunun bir orta yolu yok mudur?
-?Günah olan başkasının karısını kızını hayal etmektir. Ama hoşlandığın özellikleri yüklediğin bir kadın profili oluşturursun kafanda ve onu hayal edersin. Bu günah değildir. O da mı olmadı? O zaman hayali bir kadının sadece belden
aşağısını düşünürsün, sadece vajinanın hayalini kurarak mastürbasyon yaparsın. Öyle veya böyle, bir erkeğin mutlaka vajina hayali kurarak erkekliğini beslemesi gerekir. Yoksa penis kuyusuna düşersin ve oradan da mümkün değil kurtulamazsın! Çırpındıkça daha da batarsın."
"Penis kuyusu!" Tuttum bu tabiri! Bizlere "kadın" figürünün aklımızın ucundan dahi geçmesinin haram olduğunu öğrettiler. Doğru anlatılmadığı için zihnimde 'kadın'ı seytanlaştırmıştım. Artık cinselliğe dair bir şey bulduğum kadınlara karşı müthiş bir öfke duyuyordum. Onlara tiksinerek bakmaya başlamıştım. Kadın demek anne, abla, kardeş, hala, teyze, nine demekti. Bu tanımların dışına çıkan kadın şeytandı. Öte yandan erkek figürü masum.. Ne de olsa onunla ilgili dinde çok fazla birşey söylenmemiş.

Al işte! Penis kuyusuna düşmüştüm. Kurtulmak için çırpınıyordum ama hâlâ aynı yanlışta devam ettiğim için gittikçe batıyordum. Ama artık bu yanlıştan döndüm.
Bu terapide kafamdaki güçlü erkek imajınının bir versiyonunu yerle bir ettik. Bu güçlü erkekler, muhabbetlerinde kız, kavga ve futbol dışına çıkmayan ve kendini on plana çıkaran, "o kızla yattım, bu kızla kalktım, kavgada şöyle vurdum, böyle indirdim" diye konuşan erkeklerdi. Yaptılarını hiç bir şekilde tasvip etmiyordum ama bir yandan da "vay be! O kadar kızı kendisine nasıl hayran bırakmış?" diye onu gözümde büyütüp yüceltiyordum ve onun gibi popular olmak istiyordum. Bunun ilk şartının da o kişi tarafından ilgi görmek olduğunu düşünüyordum. X kişi onlarca kızı tavladığı için çok değerli, ama ben X'e bu yaptığının yanlış olduğunu anlatıp bu durumdan vazgeçireceğim, X benim sözümü dinleyip onca kızı bırakacak, hepsinden vazgeçecek veya sadece bir tanesiyle olacak ve bu durumda ben değerli olacağım. Çünkü bir nev'i o kadar kızı bırakıp sözümü dinleyerek beni tercih etmiş olacak. İşte bu erkek profili benim gözümde ulaşılmazdı.
Hüseyin Bey'e bunu anlattım ve bu erkeklerin aslında ne kadar kof olduğunu anlattı:

-"Normal bir erkek tek eşlidir. Bakma sen; bizim dindarlar dini anlatırken konuyu hemen İslam'ın birden fazla evlenmeye izin verdiğinden, dörde kadar yolu olduğundan filan bahsederler. Bu çok adicedir. Bildiğin sahtekarlıktır. Bunun şartlarından, zorluklarından hiç bahsedilmez. Bir erkek eğer her önüne gelen kızla yatıyorsa sorunludur. Bunu övünerek anlatan erkeklere hiç tereddüt etmeden 'sen çocukluğunda hiç tacize uğradın mı?' diye sorabilirsin."
 Düşündüm de, sürekli bu konuda konuşan erkekler sanki bir şeyler ispatlamaya çalışıyorlar. Ya başka hiç bir konudan anlamadıkları için, ya da bu şekilde kendilerinde olmayan bir şeyi varmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Bu durumun normal olmadığının farkına vardım. Daha önce hayranlıkla izlediğim o erkeklere artık acıyarak bakıyorum.


Şu hormon testi meselesini sordum. "Gerek yok ama için rahat edecekse yaptır." dedi. Belki de benim buna ihtiyacım vardır. Yani içimin rahat etmesine.. Hormon testine, takviyesine filan değil de, doktorun test sonuçlarını önüme koyup; "Bak gördün mü? Sen normal bir erkekten bile daha güçlü, daha düzenli, daha sağlıklısın. Sen normal bir erkekten bile daha erkeksin." demesine ihtiyacım vardır.
Parkinson hastası bir adam! Elleri öyle titriyor ki, titremekten hiç bir şey yapamıyor. Doktorlar bu hastayı beyin ameliyatı yapıyorlar ve bu ameliyattan sonra hastanın titremesi tamamen geçiyor. Ama sonra yapılan bu beyin ameliyatının tamamen sahte olduğu ortaya çıkıyor. Doktorlar hastanın kafasında küçük bir yer açmışlar ve hiç bir müdahale yapmadan burayı kapatmışlar. Hasta da "ben tedavi oldum" düşüncesiyle iyileşmiş.


Benim hetereseksuel erkeklere zaafım var. Gerçi eşcinsel olduğunu söyleyen ve bana o şekilde yaklaşan hiç bir erkekle karşılaşmamıştım ama karşılaşsam da ondan uzak dururdum. Bunu biliyorum. Çünkü ben düzenli bir hayatı olanlara ve güçlü olanlara özeniyordum. Eşcinsel olduğunu söyleyen erkek bir nev?i güçsüzlüğünü itiraf etmiş oluyordu. Çok önceleri bu gücün bana sahip olduğunu hayal ederdim. Yani fantazilerimde onu aktif, kendimi pasif konuma oturturdum. Sonraları bunu gururuma yedirememeye başladım ve kendimi tam tersini düşünmeye zorladım. Bunda başarılı da olmuştum. Kızla ilişki yolunu zaten daha şiddetli bir şekilde kapatmıştım, pasif eşcinsellik yolunu da kapattım, , geriye bir tek aktif eşcinsellik yolu kalmıştı. Yani, yine kontrolü altına girmek istediğim bir güç var ama bu sefer o bana değil, ben ona sahip oluyorum. (Pasiflikten aktifliğe bu şekilde geçiş yapılabiliyorsa, demek ki homoseksüellikten hetereseksüelliğe de bu yolla geçiş yapılabilir. Ki, terapilere başladıktan sonra ben erkekle ilişki yolunu kapattım, kadınla ilişki yolunu açtım. Ve büyük mesafe kat ettim)
Hüseyin Bey sitedeki kendi yazısında eşcinselliğin başlangıcını "kurtarıcıyı ödüllendirme" olarak tanımlıyordu. Yani eşcinsel adayı babasından, çevresinden göremediği ilgiyi alakayı hayalindeki erkekten görüyordu ve bir süre sonra kendisini sıkıntılardan çekip kurtaran bu erkeği cinselliğiyle ödüllendirmek istiyordu. Bende tam bu şekilde olmadı. Ben, bu kurtarıcıyla fiziksel olarak ne kadar yakınlaşırsam o kadar samimi olacağız, ne kadar samimi olursak da derdimi o kadar iyi paylaşacağız diye bir mantık yürütmüştüm. Başlangıç bu şekildeydi. Daha sonraları ben ona sahip oluyordum ve onun gücünden, erkekliğinden faydalanıyordum. Daha doğrusu onun erkekliğini emerek kendi erkekliğime güç katmış oluyordum. Hetereseksüellere aşık olma nedenim de galiba bu. Bir de ben ilgi duyduğum erkekleri sevgililerinden kıskanmazdım. Hatta araları bozulursa hakkaniyetli tavsiyelerde bulunarak ara arabuluculuk yapardım. Ama herhangi başka bir erkekle samimi olmalarını istemezdim. Farkında olmadan aralarını bozmaya çalışırdım. Bunun nedenini hâlâ anlayabilmiş değilim. Tuhaf bir psikoloji.

1004
Hüseyin KAÇIN / ALNI NASIRLAŞMIŞ BİR BABANIN OĞLUYUM
« : 22 Mayıs 2012, 07:29:29 ös »
ALNI NASIRLAŞMIŞ BİR BABANIN OĞLUYUM

Hüseyin KAÇIN

Ninnilerin masalların yalanların
Seni dinlemiyorum anne
Kavga ile büyüdükçe ellerim
Dişimi tırnağıma takıyorum
Öfkemi sokaklara kusuyorum

Kuru ekmekle beslenmiş
Ayakları çıplak nasırlı elleri
Yürekleri yumruk gibi sıkılmış
Çocukların şarkısıdır bu hayat

Sokaklar emzirdikçe
Acılar büyüttü bizi
Alnımızın terinde yıkandık
Kimseye boyun eğmedik
Eşkiya sevgilerimiz helaldi
Anamızın ak sütü kadar

Bir babanın nasırlaşmış alnında
Secde eden çocuklardık

27 Nisan 2012
01:55

1005


  Yalnız ve sessiz bir gece. Tıpkı bir şarkıda söylendiği gibi. Ne zaman yalnız kalsam düşünüyorum uzun zamandır. Kafamın içinde bir psikologla konuşuyorum, kendi kendime sorular soruyorum. Sormazsam uzaklaşıyorum kendimden. Bu da beni kendime yabancılaştırıyor. Kendimi yeni tanıyor gibiyim. Bir ben varmışım ama kendimi o kadar güzel kandırmışım ki, hep bir tarafımı görmüşüm. Hep o narsist, kendimi beğenmiş, ilişkilerimde erkeklerin suçlu olduğu ya da hayatımda hep bir şeyleri birilerinden beklediğim tarafımla bir ilişkim olmuş. Bir tek o varmış. Ama şimdi öğrendim de o görmediğim hep yok saydığım tarafım beni çok yanlış seçimlere sürüklemiş. Yanlışı, tecrübesizlik kokan her şeyi koklaya koklaya bulmuş ve üzerine atlamışım, koşa koşa gitmişim. Hep burnumun dikine gittim. Tuhaf bir gururu var bunun bende. Ve artık şunu çok net söyleyebilirim. Yaşadığım birçok şeyin sorumlusu benim, sonuçları ağır olsa da iyki yaşadım.
  Koleksiyonumla, kayıplarımla, deneyimlerimle, terapi seanslarımla, narsistliğimle duruyorum ayakta. Evet ben de Allah’ın kolay kanan bir kulu olarak çok havalanıyorum bazen. Eskiden köleydim, bir anda o güce kapılıp efendi olabiliyorum. Neyse ki direkten çabuk dönüyorum her zamanki gibi. Ve o eski günlere, eski kişiliğe dönmek çok kolay geliyor bazen. Evet artık bunu kabul etmeliyim, kolay olan oydu. Sorumluluktan uzak, farkındalıktan uzak, oyunlarla yaşanılan zamanlar. Şimdi işler değişti, çırılçıplağım en başta. Mahrem şeylerimi bilen birisi var, okuyanlar var, en önemlisi ben bunları duydum kendi sesimden hem de. Bunun acısı olduğu kadar bana verdiği bir güç ve güven de var. Hep merak ederdim bu nasıl oluyormuş diye. İşte kendini ne kadar didik didik etmeye başlarsan o kadar iyileşmeye gidiyorsun demekmiş. Bu tehlikeli bir oyun ama. Maalesef ki beni bazı pimpirikli gerçekçi olmayan düşüncelere götürdü. Yok ben nasıl çalışacağım, yok ben nasıl bana uymayan insanlara çalışacağım, yok ben uyum sağlayamam, yok o böyle mi, şu şöyle mi. Bu cümleler geliyor aklıma. Cin olmadan adam çarpmanın hevesine kapılıyorum. Dur bakalım nereye gidiyorsun da diyorum kendime. İnsan kendinden kaçamıyor. Çok denedim ama 1,5 sene bana kaçmamayı öğretti. Kaçmadıkça bir şeyler yoluna girdi. Terapiyi kafama göre bıraktığım zamanlarda yaptığım hiçbir şey yoktu. Terapiden aldığım güçle kalkışıyorum yeni işlere. Yapamasam da deniyorum, uğraşıyorum. Oturarak bir … öğrenememişim bu güne kadar. Şimdi etrafımdakilere bakıyorum, sözde bir zamanlar en yakın diye gördüğüm insana bakıyorum. Kendinden kaçtığınızı sanıyorsunuz, koşuyorsunuz ama koşu bandında gibisiniz. Hiçbir yere varmıyorsunuz. Hiç alçakgönüllülük yapamayacağım. Sizi geçtim. Henüz istediğim yere gelmedim ama sizden çook öndeyim. Onun için danışman yamağı olarak yaptığım danışmalarda insanların saygısını kazandım. Bana bir şey katmadı bu oturumlar cümlesindense, bunun aksini söylüyorlar. Yalom’un dediği gibi iki insan olma dengesini kurmak zor o odada. Ama Tanrı değil, insan olduğunuzu ne kadar kabul ederseniz, karşınızdaki insana da o kadar insan olarak yaklaşırsınız. E tabi iyi danışman iyi psikolog olmanın yolu önce danışan olmaktan geçer. Bunu hep söylüyorum. Herkes çok güzel kafa sallıyor da. Kimsenin ne buna yeltendiği, ne de cesaret ettiği var. Biz harikayız ne de olsa. Biz değişimler yaratıyor, çığır açıyoruz. Etik kurallarımız var. Ama namus kendimiz için geçerli değil. Biz namussuz olabiliriz. O serbest.
  Terapiye gitmeye karar verdiğim zamanki ben ve şimdiki ben. Birbirine o kadar yabancı ki. Anlatması çok zor. İkisi de tek vücutta. Ama zihnim, kişiliğim nasıl bir hareketteyse bütün bu değişimi, farklılığı yaşıyorum ben. Tek başımayım. Artık kimseden de beni anlasın, anlaşılmak istiyorumu beklemiyorum. Ben kendimi anladım mı. Hala uğraşıyorum. Düşüyorum, kalkıyorum, eziliyorum, bunalıyorum, daralıyorum, her şeyi bırakasım geliyor. Zaman zaman bırakıyorum da. Sonra hadi kalk diyorum kendime. Bunu o yollardan geçmeden yapamazsınız. Şimdi yaşı benden küçük olanlara öyle diyorum içimden. O bize öğretilen sen daha dur cümlesini direk söylemiyorum. Dolaylı yollardan dolandırıp söylüyorum. Söyleme ihtiyacı duyuyorum. Acınızı tamamlamadan, çekmeye devam etmeden olgunlaşamazsınız. Bunları 6 ay önce başkasının yazdığı olarak okusam anlamayacaktım. Şimdi ise kendi öyküm olarak yazıyorum.

Sayfa: 1 ... 65 66 [67] 68 69 ... 89