Gönderen Konu: Devlet, her çocuğa ruh sağlığı yerinde anne baba sağlamakla yükümlüdür!...  (Okunma sayısı 16948 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
-   - Siz bir psikolog olarak eşcinselliği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Psikolog www.huseyinkacin.com

Eşcinsel  kimliğin oluşumu, kişinin kendisi ile ilgili olarak ödipal dönemde yaptığı bir tanımdır.Bu tanıma göre çocuk gelecekte dürtülerini kendi cinsi ile yaşamaya karar vermiştir.Dürtüleri kendi cinsine yöneldiği için onlara aşık olmakta ve cinsel sevgi kendi cinsiyetinden kişiler ile yaşanmaktadır.Biseksüellik ise, zevk alabiliyorsa,cinsiyet ayırmadan cinsellik yaşamaya çalışan bir tutumdur.Karakterin daha bebeksi oluştuğunu,kişinin cinsel nesneleri meme gibi bir haz nesnesi olarak algıladığını,kimliğin gevşek bir biçimde bölgede yoğun olarak kaldığını gösterir.

Erkek eşcinselliği ödipal çatışmanın çözüm yollarından birisidir.Erkek çocuk annesinin oluşturduğu çekimden dürtüleri babasına veya sorun babanın eksikliğinden kaynaklanıyorsa,kendi cinsine yönelterek kurtulmayı seçer.Ödipal ortamda çocuk için annesinin çekimini baş edilemez yapan sebepler şunlar olabilir:

Anne çocuğa fazla düşkündür ve onun dış dünyaya yönelmenin engelleme eğilimleri yüksektir.Çocuk dürtülerini anneden çekemeyeceğini hissettikçe babasından korkusu artar ve son çare olarak dürtülerini erkeklere yönlendirir.Dürtüsel sevgi nesnesi olarak kendi cinsini seçmeye karar verir.Böylece dürtülerini annesinden çekebilmiş olur.

Anne aile sisteminde çok güçlüdür,sistemi o yönetmektedir.Çocuk omnipotansı anneden çekip babaya aktarmamaktandır .Babaya şefkat duyguları fazladır,baba ile arzulanan yakınlık ancak dürtüsel yatırım ile mümkün olmaktadır.Annenin omnipotan olması,çocuğun onu ilahlaştırmasına ve aralarında kategorik bir fark oluşturmasına  yol açmaktadır.Bu durumda çocuğun dürtülerini annesinden tutması onun kendisine tahakküm etmesini kabullenmesine de yol açacaktır;o zaman çocuk ?mazoşist?bir çözüme yöneltecektir,sapkın bir yapı geliştirecektir.Diğer bir çözüm ise eşcinsel bir seçim yapmak ve şefkatle sevilen babayı dürtü nesnesi yapmaktır.Böylece çocuk sapkın olmaktansa eşcinsel ve sevebilen olmayı becermiş olur.Eşcinsel kişilik yapılanması itibarı ile bir sevgi ilişkisini,mazoşist ise bir tahakküm ilişkisini işaret eder.Eşcinsellik daha gelişkin bir kişilik örgütlenmesidir.Baba ortamda yoktur.Babanın fizik olarak ortamda bulunmaması,çocuğun annesini ve kendisini tanımlayabilmesi zorlaştırır.Anne ile baba ayrılmış olabilirler ve çocuk babayı görmüyor olabilir,baba çok fazla seyahatlere gidiyor olabilir.?Çocuk annesinin en yakını mıdır (eşi midir ) çocuğu mudur??anne bu tanımı kendisi net olarak yapamıyorsa,bu tanımı doğru yapabilmek için çocuğun babaya ihtiyacı fazla olur.Çocuk,kendisinin ?annesinin kocası mı yoksa onun oğlu mu ??olduğu sorusuna,dürtülerini uzaktaki babaya veya erkek cinsine yönlendirerek cevap bulmaya kayar.Annenin kendi cinsini seven oğlu olur.Böylece annenin çekiminden kurtulabilmek için çocuk eşcinsel olmaya karar verir.

Baba çok korkulan bir imgedir.Babanın öfkesinden duyulan korku,çocuğun annesine yönelebilecek dürtülerini bir an önce babasına yönlendirerek tehlikeden kurtulma arayışına sokar.Dürtülerin babaya kaymış olması garantili bir çözüm oluşturur.Böylece çocuk babası  ile rakip olacağına,onu sevgili olmaya karar vermiş olur ve onun dürtüsel sevgi nesnesi olarak onun gücünden de yararlanmış olur.Ayrıca çoğu zaman babadan çok korkulan bir ortamda,anne çok ezilmiş yenilmiş ve arka plana çekilmiş olabilir.Annenin yaşadığı ortamda çok değersizleştirilmiş olması çocuk annenin çekiciliğinin azalmasına da yol açabilir.

Bu durumdan birisi veya bir kaçı bir arada bulunduğunda,erkek çocuk pipisinin kesilmesi veya aile dışına  atılmak,sapkın olmak yerine sevgi nesnesini değiştirerek durumuna çözüm bulmuş olur.Bu çözüm karşı cins yerine kendi cinsini cinsel sevgi nesnesi yapmak olur.Elbette üç-beş yaş arası bir çocuk eşcinsel olmanın gelecekte onun hayatını nasıl etkileyebileceğini bilemez.Buna anne babasının nasıl bir tepki verebileceğini düşünemez.Ona göre dürtülerini annesi yerine babasına kaydırıyordur,babası da sevilmeyecek birisi değildir.Annenin sevilecek memeleri varsa,babanın da meme yerine geçecek pipisi vardır.Gerçekten eşcinsel erkeklerde penise duyulan büyük ilgi dikkat çekicidir.Neredeyse,?anne memesi?ile ?babanın penisi?arasında bir seçim yapılmış ve erkek çocuk ?babanın penisi?ni tercih etmiştir.

Kız çocukların eşcinsel seçimi erkeklerinki kadar sık değildir.Kadın eşcinselliğine daha seyrek rastlanır.Kadın eşcinselliğinde babanın kız çocuk için yeterince çekim oluşturamadığına ve kız çocuğunun dürtülerinin babaya yönelemediğini,annede kaldığını görürüz.Aslında çocuk annenin sisteminde kalmıştır.Bunun sebebi babanın fiziksel veya psikoloji yokluğu olabileceği gibi,annenin çocukla fazla bütünleşmesi de olabilir.Kız çocuğu kendisinin pipisiz olduğunu keşfettiğinde,babası ile veya pipisi olanlara tamamlanma ihtiyacı yüksektir.Genellikle erkekleri yücelten,kendi cinsini ve kendini beğenmeyen,eksik bulan bir eğilimi vardır.Annenin aile ortamına katkıları ve babanın silikliği  bu eğilimleri dengelediğinde,kadın eşcinselliği için zemin oluşur.Kız çocuğun annesini ile dokuz ay içerisinde,bütünleşme dönemini bitirmeden veya omnipotansını annesine aktardığı sırada kaybetmesi de gelecekte kadınların sevgi ve dürtü nesnesi yapma arzusu oluşturulabilir.Bu durumda deneyimlenmiş ve öğrenilmiş tek ilişki bütünleşme ilişkisidir ve o da kendi cinsi ile yaşanmıştır.Birbirine  benziyor olmak bütünleşmeyi kolaylaştırır.

-   Eşcinselliği tedavi edilebilir bir cinsel kimlik sorunu olarak gördüğünüzü varsayıyorum. Bu konuda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Hepimiz dünyaya gözlerimizi açtığımızda bize gülümseyen  gözlerle karşılaşırız. Annemizin kucağında Babamızın ocağında hayata tutunmaya çalışırız. Eğitim sürecimiz küçük yaşlardan itibaren aile bünyesinde gerçekleşir. Aile ortamının sıcaklığında nasıl yemek yeneceğinden, ilişkilerimizi nasıl geliştireceğimize değin sosyal kodlarımız belirlenmiş olur. Sosyal ilişkiler kurma becerimizi ailemizin değerleri ile örtüşerek geliştirmiş oluruz.  Ailenin bireyin kişilik ve kimliğinin gelişimindeki etkisi yadsınamayacak kadar büyüktür. Ailelerin bir kuşaktan diğerine geçiş sürecinde çok sayıda sosyo-ekonomik, kültürel, psikolojik  vb değişimlerde otaya çıkmaktadır.  Toplumsal dönüşümlerin temelleri öncelikle aile içinde şekillenmektedir.  Çocuk için anne sevgi baba ise güven kaynağı olmaktadır. Anne babanın kişilik yapısı psikolojik açıdan sağlıklı ise çocuğun psikolojik yapısında  ona göre olumlu gelişim gözlemlenecektir. Eğer ki anne baba duygu ve düşüncelerinde çatışmaları olan bireyler ise çocuk açısından güvensiz bir ortamda yaşamak kaçınılmaz bir yazgı olacaktır.  Sevginin ve güvenin olmadığı bir ortamda çocuğun kişilik yapısında güçlenme olmamaktadır.  Güç dengesi kuramayan çocuğun psikolojik gelişiminde aksamalar ortaya çıkmakta ve çatışmalı bir süreç başlamaktadır.  Anne babasından sevgi ve güven duygusu alamayan çocuklar  bilinçaltı cinsel dürtülerinde anne yada babasına  cinsel imgeler taşımaktadırlar. Psikoterapi süreçlerinin ilerleyen aşamalarında eşcinsel bireylerin yüzleşmelerinde, terapi aynasında görünen, uzak, ilgisiz yada  tersi  aşırı korumacı   ebeveynlerin çocuk için gerekli duygusal ihtiyaçları karşılayamadıkları gözlemlenmektedir. Suçluluk duyguları ve kaygılarla hayata tutunmaya çalışan çocuk kendi içinde kendisi ile savaşmaktadır.  Çocuklukta barışı olmayan bu savaşı gençlik çağına kadar çocuk hep keybetmektedir.  Ergenlik döneminde cinsel kimlik kazanma sürecinde kendisi ile çatışması yoğun olarak süren eşcinsel bireyler  başka erkekleri kendilerinden daha güçlü görerek onlara duygusal yatırımlar ve aktarımlar geliştirmektedirler.  Çocukken karşılanmayan duygusal ihtiyaçlar  bedensel tatmin arayışlarına yönelmektedir.  Anne sevgisi ve Baba güveni alamamış eşcinsel birey ruhsal çatışmalarını dindirmek için Güç  kazanmaya çalışmaktadır.  Kendisini suçlu ve değersiz hisseden  kişi bu gerçekle çatışmasını çözümlemek için bilinçaltı bir süreçle fantezi (hayal) kurgularına sığınmaya başlamaktadır.  Kendisinin güçsüz ruhunu;  güçlü sandığı kendicinsinde aramaktadır.  Güçsüz bir erkek olarak güçlü sandığı erkeklere olan duygusal aktarımları belli bir aşamadan sonra erotikleşmektedir. Fantezi dünyasında kendi içindeki barışı olmayan savaştan kendisini kurtaracak  kahramanını bulan eşcinsel birey zihninde kurguladığı erotik oyunlar oynamanın zevki ile hayatta belki de ilk defa bir umut keşfetmektedir.  Kurtarıcı güç kendisine yıllardır ihtiyaç duyduğu sevgiyi (anlayış)ve güveni (değer) kendisine verecek inancındadır.  Çocuklukta bilinç gelişiminde yaşanan savaş  ergenlik döneminde bilinçaltında fantezi çözümlemelerle bir barışa dönüşmektedir.  Fantezi yöntemi ile elde edilen bu barışın getirdiği psikolojik rahatlama ile bu kurtarıcı gücü ödüllendirmek için ona erotik yatırımlar yapılmaktadır. Eşcinsel ilişkiler kurma dönemi bu süreçte başlamaktadır.  Eşcinsel ilişkilerde cinsel arzular anksiyete giderme boyutunda olmaktadır. Eşcinselliğin kimliğin yarattığı bunalım ve arayış döneminde tutkular ve arzular  tutunarak, duygusal ihtiyaçları gidermek için aşkla başlayan ilişkiler genellikle cinsel birleşme odaklı cinsellikle sınırlanmaktadır.  Zamanla aşk mağduru olan eşcinsel bireyler ;    bu fantezi (hayal) kurtarıcı gücün sahteliği gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalıp  depresif duyguların etkisine girerek sıkıntılı, gergin bir süreç yaşamaktadırlar. Bu ruhsal kavşakta eşcinsel birey bilinçli olarak ya iyileşme arayışı sürecine girecek yada bilinçaltı fantezi çözümlemesinde bu sorunu duygusal arayışlarını baskılayıp sadece cinsel arayışlara indirgeyecektir.  Birinci şıkkı seçen kişiler için başlangıçta heyecanlı fakat daha sonra zor bir süreç başlayacaktır. Kaygılınarak, utanarak  ve belki bir umut diyerek ama umutsuzca bir psikolog kapısını çalmak gerekecektir.   İlk terapide yoğun kaygıları nedeniyle psikologla göz teması kurmaktan kaçınan danışan, sürecini yani yıllardır içinde sakladığı sırrını çekinerek ve sıkılarak dili döndüğünce anlatmaya  çalışmaktadır. Zaman zaman gözyaşlarının eşlik ettiği sürecin sonlarına doğru bir rahatlama ortaya çıkmaktadır.  Terapi odasında güven duygusu oluşmuşsa iyileşme sürecine ilk adımlar atılmış olmaktadır.  Çocuklukta yaşanan duygusal yada cinsel travmalar psikologa iyileşme umudu ile anlatılmaktadır. Eşcinsel danışan büyük sırlarını içinde sakladığı ruh kutusunu açar. Yalnızlığını ve sırrını paylaşabileceği terapi limanına sığınmıştır.  Artık onun istek ve irade gemisi  fırtınası ne zaman çıkacağı hiç bilinmeyen bilinçaltı-bilinç okyanusunda yol almaya başlamıştır. Umulan iyi bir yolculuk olması ve  güvenli kimlik adasına çıkmaktır.


-   Hiç tedavi ettiğiniz ve heteroseksüele dönüştürdüğünüz bir eşcinsel oldu mu?

Eşcinsel tedavi sürecinde iyileşmiş bir danışanımızın kendi sürecini yansıttığı yazısı ile cevap vermiş olalım:

Tam olarak 3 ay terapi gördükten sonra geldiğim nokta müthiş bir yer şimdiye kadar hiç hayal edemeyeceğim yere geldim ve o kadar büyük cesaret geldi kendime ki psikoloğuma artık kendi ayaklarımın üstünde durmayı dememek istediğimi de söyledim ve inşaallah bunu da başaracağım belki hemen koşamayacağım ama zamanla onu da başaracağım geldiğim nokta da şunları sıralayabilirim belki yaşanlar bunları kabul etmeyecekler ama bu kadar kısa bir sürede bu seviyeye gelmek belki inandırıcı gelmiyor olabilir ama kesinlikle istedikten sonra başarılamayacak hiç bir şey yok mesela artık gay sitelerine girme isteğim '0', gay pornosu seyretme isteğim '0' gaylarla msn de konuşma isteğim '0' evet doğru bunları yapma isteğim hiç ama hiç gelmiyor içimden, ama daha düşünce saldırıları ve daha önce yaşanılmış şeyler fantezi olarak geliyor aklıma onunda oranı %25 ama onları kontrol edebiliyorum ve bu düşünceleri def edebiliyorum bunu da şuna benzetiyorum hani çok yakın birisini kaybedersiniz yakın günlerde acısı hemen geçmez ama 1 ve ya 2 yıl sonra acısı ilk günkü den çok daha az olur inanıyorum ki bu da öyle olacak bunları düşünmeye düşünmeye düşüncelerin ve yaşanılanların hepsi silinmeyecek ama en alt raflarda kalarak unutulacak. Bunun için Allah'a binlerce kez şükürler olsun ve tabii ki Hüseyin Kaçın' dan da Allah razı olsun. Artık diyebilirim ki ben eşcinsel değilim zaten kabul de etmiyordum ama artık değilim bu sadece yaşadığım bir kabustu ve uyandım artık çok şükür.Terapilere gelince ilk önce tedirginliğim hep cinsellik ile yaşadıklarımın tekrar psikolog tarafından deşilecek olması canımı sıkıyordu bu da şuna benzetiyorum yemek yerken iğrenç bir şeyden söz edilse nasıl insanın iştahı kapanır midesi bulanır öyle bir şey bu da iyileşmek içi terapiye gidiyorsunuz ama terapide yaşanılan cinsellikler deşilince tabi ki insan sıkılır zaten bunları yaşamamak için gidiliyor bunların deşilmesi ile tekrar yaşanılmış oluyor sanal da olsa ama hüseyin beyle girdiğim hiç bir terapide cinsellikle ilgili konuşmalarımız oldu ama hiç bir zaman hüseyin bey yaşanılan cinselliğin derinliklerine inmedi zaten cinsellikte yani gay cinselliğinde nelerin yapıldığı da belli değil mi yapılanlar aynı ama kişiler değişiyor sadece yüzeysel olarak konuştuk bunları aslında eşcinsellikle konuşulacak olan zaten yaşanılan yanlış ilişkiler de değil zaten kişini kendi gücü nü keşfetmesi eşcinsellik kişinin kendi gücünü kullanamaması ile alakalı bütün olarak terapilerin tümünde bunlara yatırım yaptık beraber. İlk önce özgüven sonra bağımlılık ve bağlılık sonra benlik daha sonra kendini cezalandırmama bunları işlemekle kişinin kendi gücü keşfetmesi amaçlıyor bu güç yakalandığında ise zaten kişini sırtı bir daha yere gelmez Allah'ın izni ile. Bu terapilere tamamı ile eşcinsellik terapisi demek te yanlış aslında çünkü bütün bunlar ile birlikte sadece eşcinsellik tamir edilmiyor aynı zaman da kişisel olarak ta gelişiyor insan hayatın her safhasında kendini gösteriyor bu gelişmeler çünkü yaşadığın an ve mekanlarda oluyorsunuz. Yaşadığım ve anlayabildiğim için kendime bor biliyorum bunları söylemeyi eşcinsellik genetik değildir sadece gelişim sırasında kaybedilen gücü başkalarında aramaktır ve kesinlikle kişinin inancına ve azmine bağlı olarak ta tedavi edilebilen psikolojik bir hastalıktır tedavide en çok görev danışana düşüyor her şey onun inancına ve azmine bağlı psikolog ise yol gösterici, yolda yanlış bir sapağa giren çocuğun elinden tutup doğru yolu gösteren kişi.Hocam emeğiniz, gösterdiğiniz alakadan ve anlayışınızdan dolayı çok teşekkür ederim Allah sizden ve sizin gibilerden razı olsun...

3 haftadır terapi görmeden ayaklarımın üstünde Allah a çok şükür bir aksilik yaşamadan yoluma devam ediyorum bu 3 hafta içerisinde de bayağı bir yol aldım kendimce artık çok minumumlara düştü eşcinsel düşünceler o kadar mutluyum ki anlatamam bir de terapilere girmeden yani yalnız başıma devam edebilemem çok önemliydi benim için çok şükür ki şu ana kadar bir aksilik yok evet durmak yok yola devam diyorum
saygılarımla
 
17 Nisan 2010

-   Eşcinsellik kimine göre İslam'da yasak, sınırlı bir gruba göre değil. Kimine göreyse, tıpkı alkol kullanmak, yalan söylemek gibi bir günah ve kişinin kendisini bağlar. Sizce hangisi doğru?

Eşcinsel terapi sürecinde  konuya dini bir bakış açısı sunulmaz. Psikolojik gelişim süreçleri açısından iyileşme arayışında bulunan kişiye yaklaşılır. Dini kavramlar bu süreçte irdelenmez. Eşcinsel bireylerin iyileşme sürecinde konuya dini açıdan yaklaşmaları istenmez çünkü eşcinsel eğilimleri olan kişiler bu olaya  lut kavmi, haram, cehennemde yanmak  düşünceleri ile yaklaşırlarsa bu düşünceler sadece eşcinselleşme sürecini hızlandırır ve kalıcı hale getirir.  Din adamlarının eşcinsellik konusundaki yaklaşımları eksik ve yetersizdir. Ayrıca eşcinselliğe çözüm getirmek yerine tam tersine ? dindar eşcinseller ? kavramını kabullendirmektedir. Eşcinsel yönelimi olan kişiye ? sabır ? telkini vermek ve bu duyguların varsa ? günaha girmeden hayatını sürdür, kadına ilgin yoksa evlenme sabret cennette karşığını alcaksın  ? gibi telkinler bulunmak ?dindar eşcinseller ? kavramını pekiştirmektedir. Dini bakış açısı sadece eşcinsel gelişim sürecinde koruyu bir etki yaratabilir fakat asla iyileştirici bir sürece yönlendirmez. Eşcinsel eğilimleri yada yaşamı olan birey bu durumdan rahatsızlık duyuyorsa çözüm eşcinsel tedavi  konusunda deneyimli bir psikologla terapi görüşmesine başlamasıdır.





« Son Düzenleme: 20 Mart 2017, 10:34:17 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle

Günümüzde pek çok ailede fonksiyon bozukluğu vardır. Bu ailelerde aşırı stres, çok az anlamlı iletişim, duygularla başa çıkamama, birbirine destek eksikliği, gereksiz, yıkıcı tenkit, cesaret kırıcı bir ortam, bireylerde olumlu yönde gelişememe ve büyüyememe sorunları bulunur. Ev emin, güvenli bir alandan ziyade bir savaş alanı duygusunu verir. Fonksiyon bozukluğu olan bir ailede yaşadığımızın işareti eve gitmekten nefret etmek veya korkmaktır. Genellikle aile bireyleri arasında bölünmeler, güçsüz gruplaşmalar, birçok sır ve sırtından bıçaklama görülür. Ailenin her bireyi yaşamını sürdürmek için sağlıksız savunmalar öğrenir ve bu ailelerin çocukları bu hatalı eğitimi kendi ilişkilerine taşırlar. Bu şekilde başlangıçta fonksiyon bozukluğu olan bir aileden fonksiyon bozukluğu olan birkaç aile oluşur. Fonksiyon bozukluğu olan aileler fonksiyon bozukluğu olan bireyler üretir, bu bireyler de kendilerine fonksiyon bozukluğu olan aileler kurarlar.

Eşcinsel ya da Lezbiyen eğilimleri olan gençlerin aile dinamiklerine baktığımızda; ailenin iç dinamik yapısında anne-baba'nın kadın-erkek kimliklerinde yetersizlikler yada dengesizlikler gözlemlenmektedir. Aslında eşcinsel yada lezbiyen birey bu ailenin yapısındaki dengesiz yapı ile içsel olarak çatışmaktadır. Bilinçaltı süreçlerinde  "ben sizin gibi değilim, sizden değilim" dercesine anne babasına direnç göstermektedir. Bu açıdan baktığımızda eşcinsel-lezbiyen birey ruhsal anlamda sağlıksız aile içerisinde, psikolojik açıdan iyileşmeye en yakın kişidir. Ama ailenin iç yapısı genelde onu sorunlu olarak algılamaktadır. Eşcinsel Terapi gözlemlerimize göre kendi eşcinsel-lezbiyen eğilimlerini bilinçaltında bastırmış, bu anlamda gençlik ve yetişkinlik sürecinde yüzleşmelerden kaçınmış kişilerin kurdukları aile sisteminde çocuklarından birinde bu eğilimler açığa çıkmaktadır.

Fonksiyon bozukluğu ailelerin sonucu olarak eşcinsel yada lezbiyen yaşamı seçen bireylerin, evlilik yada birlikte yaşam adı altında devlet desteği sonucunda  başkalarının çocuklarına yetiştirme adı altında el koymaları insanlık suçudur. Biyolojik olarak penis ve vaginanın birleşiminden üremiş çocukların penis-penis yada vagina-vagina ilişkisi altında yetişmeleri psikolojik açıdan kesinlikle sakıncalıdır. Psikoloji'nin en temel teorilerinden erkek çocuklarda oedipus kompleksi, kız çocukların elektra kompleksi engellenecektir. Erkek gibi kadın baba (lezbiyen); Kadın gibi erkek anne (eşcinsel) rol modellerinin çocukları hangi cinsel kimlik süreçlerine sürükleyeceği tamamen belirsiz dipsiz bir kuyudur. Ayrıca eşcinsel tedavi süreçlerinde karşılaştığımız danışanların ilişkilerinden edindiğimiz deneyimlere göre eşcinsel erkeklerin ilişkilerindeki duygu yoğunluğu genelde kalıcı olmamaktadır. Birlikte yaşam sürecinde erotik yaşam arttıkça süreç içinde duygusal çatışmalar ortaya çıkmakta ve artmaktadır. Erotik tatminin ötesinde eşcinsel ilişkiler genelde narsist ve borderline karakterlerin psikolojik bir iktidar oyunu olarak yaşanmaktadır. Eşcinsel ilişkideki bilinç/bilinçaltı psikolojik tatmin anlamını yitirdiğinde eşcinsel ilişki ya sadece erotik bir ilişki düzleminde devam etmektedir ya da ilişki kıskançlıkla sonuçlanarak kısa sürede bitmektedir. Eşcinsel ilişkiler genelde en fazla 1 yada 2 yıl sürmektedir. Eşcinsel bireylerin bir kısmında abi, kuzen yada komşu taciz ve tecavüzü söz konusudur.

Lezbiyen ilişkilerde ise vagina-vagina oyununda penis eksikliği nedeniyle erotik temalardan ziyade bireyler duygu yoğun bir yaşam sürmektedir. Fakat erkek rolündeki kişi partnerini aşırı sahiplenmektedir. Kadın rolündeki partnerin aynı zamanda erkeklerden etkilenmeye açık bir kişiliği de bulunabilmektedir. Lezbiyen ilişkilerde kadın rolündeki lezbiyen bireyler aslında biseksüel bir kişilik yapısı sergilemektedirler. Lezbiyen ilişkiler genelde 1.5 / 5 yıl sürebilmektedir. Lezbiyenlerin bir kısmında genelde baba tacizi durumları yaşanmaktadır.


Devlet denilen otoritenin koruyuculuğunda olan çocukların, sonu karanlık olan bir macera içine sokularak harcanması; devletin güçsüzlüğü ve yetersizliğine işarettir. Devlet kendisine emanet edilen çocukların yükünü  sırtından böyle kolay çözümlerle atarken aslında kendi kuyusunu kazarak, geleceğini yok etmektedir. Eşcinsel yada lezbiyen ilişkilerde asla tek eşlilik söz konusu olmayacağı için, çocukların zihinsel ve psikolojik gelişimleri her aşamada olumsuz etkilenecektir. Modern zamanlarda ortaya çıkan bu tarz sorunlar devlet denilen sistemin aksaklıklarından ortaya çıkmaktadır. Adaletsiz devlet, adaletsiz çözümler üretir.

Devletin Adaleti vatandaş olarak yaptığımız hataları hiç affetmeden yerine göre en yüksek şekilde cezalandırırken; bu durumla doğru orantılı olarak yaptığımız doğrular ise asla ödüllendirmemektedir. Kötünün cezalandırıldığı oranda doğru vatandaş olmanın ödüllendirilmediği toplumsal koşullarda sosyal fobik bir halk olarak yaşamak mecburiyetindeyiz. Korkulara esir olmuş bir halk özgürlük düşleri kuramaz. Bu sosyolojik sorun varlığını sürdürdüğü sürece insanlar depresyon, panik atak, kişilik bunalımları ve bozuklukları gibi psikolojik sorunlarla yaşamak zorundadırlar. Bir yerden sonra psikiyatristlerin ve psikologların terapi çabaları nafiledir. Devlet vatandaşlarını öncelikle ödüllendirmelidir. Ödülün olduğu yerde güven ve güç vardır. Güven duygusu ve kişilik gücü yerinde bireyler devleti hak ettiği yere taşır. Korkunun ve cezanın olduğu yerde esaret vardır. Özgürlük geleceğe umutla bakabilenlerindir. Her anne baba çocuğunu her anlamda okula gönderirken devlete güvenerek gözü arkada kalmadan teslim edebilmelidir. Bu noktadan sonra kendisine emanet edilen çocukların kaderini nasıl çizerek yönlendirdiği ile bağlantılı olarak başarı da başarısızlıkta devletindir.


Devlet, her çocuğa ruh sağlığı yerinde anne baba sağlamakla yükümlü olması gerekir.

Hollanda'daki temaslarını sürdüren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, biyolojik ailesinden alınarak Hollandalı lezbiyen bir çifte verilen dokuz yaşındaki Yunus'un son durumuyla ilgili açıklamalarda bulundu.

Lahey'deki Başbakanlık Resmi Konutu'ndaki ikili görüşmelerinin ardından Hollanda Başbakanı Mark Rutte ile ortak basın toplantısı düzenleyen Erdoğan, Hollanda-Türkiye arasında krize neden olan koruyucu aile konusunun iki ülke bakanlıkları arasında yapılacak anlaşmalarla çözülebileceğini dile getirdi. Ancak Hollanda Başbakanı, bu konunun bakanlıklar arasında konuşulmasına karşı olduğunu açıkladı. Rutte, "Bu Hollanda'nın meselesi" dedi.

ERDOĞAN'DAN KAÇMIŞLARDI
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ geçtiğimiz ay, altı aylıkken yere düşürüldüğü gerekçesiyle ailesinden alınarak söz konusu lezbiyen çifte verilen Yunus için Yurtdışı Türkler Başkanlığı’na yeni dava açılması talimatı vermişti.

Hollanda basını da eşcinsel çiftin, Başbakan Erdoğan’ın Hollanda’ya yapacağı gezi sırasında kendilerine baskının artmasından endişe ettikleri için geçtiğimiz günlerde kaldıkları evden taşınarak saklanmaya başladıklarını iddia etmişti.

http://www.hurriyet.com.tr/hollanda-basbakanindan-erdogana-koruyucu-aile-reddi-22869467

« Son Düzenleme: 17 Temmuz 2018, 08:38:35 öö Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
Hollanda Türkleri Eşcinselliğe Özendirmek için Türk Derneklere Para Veriyor

Türkiye kökenli Hollandalı yazar Yavuz Nufel, 15 Mart’ta Haber A’de yayınlanan Deşifre programında, Hollanda devletinin Türkler için Danışma Kurulu Vakfı’nı (İOT) ‘eşcinselliği Türkler arasında özendirmek’ için yüksek meblağda para verdiğini açıkladı. Nufel’in açıklaması geniş yankı buldu.
Programda Hollanda’daki Türk ailelerin ellerinden alınan Türk çocukların Hollanda devleti tarafından eşcinsellere verilmesi ve Türk çocuklarının asimilasyonu sonucu Hollanda ile Türkiye arasında oluşan kriz değerlendirildi. Programda konuşan Yavuz Nufel, Hollanda devletinin ‘eşcinselliği Türkler arasında özendirmek’ için Türkler için Danışma Kurulu Vakfı’na (İOT) ve Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği’ne (HTİB) astronomik düzeyde para verdiğini anlattı. Nufel, ayrıca Hollanda’da arasında 22 bin’e aşkın kendisini anlatamayan eşcinsel Türk olduğunu açıklayan HTİB müdür Mustafa Ayrancı’yı yerden yere vurdu ve Ayrancı’nın bu projelerde para (sübvansiyon) aldığını hatırlattı. Mustafa Ayrancı’nın müdür olduğu HTİB’te her yıl parası Amsterdam belediyesi tarafından ödenmek üzere eşcinsel evlilik törenleri yapılıyor. Ayrancı’nın ayrıca Hollanda istihbarat örgütüne çalıştığı iddia edilmektedir.
Hollanda’da belli Türk öz-örgüt, dernek, vakıf ve yayınların özel olarak Hollanda devleti tarafından desteklendiğini anlatan Yavuz Nufel, İOT’yi yönetenlerin ‘töre cinayetleri’ni istismar ederek bunun üzerinden Hollanda devletinden sübvansiyon kopartarak para kazandıklarını anlattı. Hollanda’da 5 bin Türk çocuğun yüzde 50’sinin eşcinsellerin elinde olduğunu ve Hollanda nüfusunun yüzde 30’unun eşcinsel olduğunu iddia eden Nufel, eşcinsellere karşı olduğunu vurguladı. Nufel ayrıca 6 yıl olayı Hollanda gündemine taşımak için çalıştığını ve olayın gündemde olmasının onun ürünü olduğunu iddia etti. Program konuğu psikiyatr uzman Doğan Şahin eşcinselliğin kesinlikle özendirmeyle olmadığını ifade ederek, Hollanda nüfusunun yüzde 30’unun eşcinsel olduğu yönde Nufel’in savunduğu fikirlerin çok ciddi bir mübalağa olduğunu ve Nufel’in abarttığını vurguladı.
Bu sözlerin ardından gazeteciliği tartışma konusu olan Nufel’in açıklamaları şaşırtıcı karşılandı. Yavuz Nufel’in eski bir Halkın Kurtuluşu örgütü militanı olarak 80’li yıllarda Hollanda’ya siyasi sığınmacı olarak iltica etmişti. Hollanda’ya geldikten sonra Türkiye’deki aşırı sol siyasi söylemleri terk edip Türkiye hükümetinin Hollanda’da desteklediği lobiye katıldı. Nufel, silahlı Halkın Kurtuluşu örgütünün Hollanda’daki derneği Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu’ndan (DİDF) ayrıldıktan sonra ‘dönek solcu’ olarak adlandırıldı. 
Programa katılan konuklar, Hollanda’da Türk çocukların eşcinsellere verilmesinin bir haksızlık olduğu ve Hollanda devletinin lezbiyen bir çifte verdiği küçük Yunus’un derhal kurtarılması gerektiği genel görüşü hâkim oldu.


http://www.gundem.be/tr/belcika/hollanda-turkleri-escinsellige-ozendirmek-icin-turk-derneklere-para-veriyor
« Son Düzenleme: 13 Mart 2017, 09:37:04 öö Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
ÖĞRENCİLER İLE BİRLİKTE KONFERANS VEREN PSİKOLOG KAÇIN “ ÖĞRENCİLERİN DERS DIŞINDA SOSYAL VE KÜLTÜREL ETKİNLİKLERDE ZAMAN GEÇİREREK SOSYALLEŞMELERİNİN İLERİKİ YAŞAMLARINA DA OLUMLU KATKI SAĞLAYACAKTIR”

 

                     Trakya Üniversitesi Edirne Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Halkla İlişkiler ve Tanıtım Programı Uygulamaları çerçevesinde düzenlenen etkinlikte Psikolog Kaçın, psikolojik danışma merkezine müracaat eden danışan öğrenciler ile birlikte üniversite öğrencilerine "özgürlük şoku"nu anlattı.

         Dün(28.04.15) T.Ü. Devlet Konservatuar Salonunda gerçekleşen konferansa,  Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Hüseyin Sarıoğlu, Trakya Üniversitesi Edirne Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Müdürü Doç Dr. Cengiz Dane, hocalar ve öğrenciler katıldı.

       Konuşmasına Özgecan Aslan olayı ile başlayan Hüseyin Kaçın, olayın hukukçular tarafından sadece idam cezasının geri getirilmesi açısında değerlendirildiğini aslında taciz ve tecavüz başlıklı toplumsal sorunların psikologlar tarafından da  geniş kapsamlı olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.

Üniversite hayatı özgür bir ortamı sağlarken, gençlik çağı açısından kimlik arayışı dönemine denk gelen bu süreç, öğrenciler açısından özgürlük şoku yaratabilmektedir. Bu şok disipline edilemediğinde öğrenciler yetenek ve kabiliyetlerinin gelişimi açısından sağlıklı hedefler koymakta zorlanabilmektedirler.
Devlet, her çocuğa ruh sağlığı yerinde anne baba sağlamakla yükümlüdür!... Herkes özgür olamaz. Özgürlük bir bilgi, irade ve bilinçle kişinin kendisini terbiye etmesi ile kazanılacak bir yetidir. Korkunun ve cezanın olduğu yerde esaret vardır. Özgürlük geleceğe umutla bakabilenlerindir. Ruh sağlığı yerinde anne ve babaların yetiştirdiği çocuklar, gençlik ve yetişkinliklerinde özgürlüğe adım atabilmektedirler. “insanın özgürlüğü; istediği her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır…”

      Üniversite öğrencisinin ailesiyle bağımlılık düzeyindeki duygusal bağlarını koparması gerektiğini ve İstanbul'da ailesi olan öğrencilerin her hafta sonu İstanbul'a gitmemesi gerektiğini belirten Kaçın “Benim önerim burada kalmanız. Arkadaşlık ilişkilerinize yatırım yapmanız. Sadece arkadaşlık yetmez, herkesin doğasında spora, sanata, resime yatkınlık vardır. Öğrencilerin ders dışında da sosyal ve kültürel etkinliklerle zaman geçirerek sosyalleşmelerinin ileriki yaşamlarına da olumlu katkılar sağlayacaktır. Bunlara yatırım yapmamız gerekiyor. Sağlıklı anne-babalar sağlıklı ve iyi bireyler yetiştirir. Ancak ruh sağlığı yerinde bireyler özgür olabilir “ dedi.             

     Daha sonra Trakya Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Merkezine gelerek psikologla görüşen öğrenciler Efe Türedi, Yunus Emre Büyüktarla, Gamze Özçelik, Sultan Çelebi ve Hazal Cömert özgürlük sorunlarını ve bunları nasıl aştıklarını anlattı. İlk olarak söz alan Sultan Çelebi İki Büyük Gücün Çatışması olarak adlandırdığı baba-kız ilişkisine dair konuşmasında “Hayatım takıntılarla başladı. İlk olarak topuklu ayakkabıları sevdim. Takıntılarımla babama karşı güçlü olduğumu, benim de onun gibi isteklerimin olabileceğini kanıtlamak istedim. Bu güç savaşının beni erkeksileştirdiğini fark edemedim. Aldığım tedavi sayesinde topuklu ayakkabılarımın kadınlığımı topluma göstermek için giydiğimi anladım.” Daha sonra söz alan Efe Türedi Sosyal açıdan kendini eksik hissettiğini bunun yerine derslerindeki başarısıyla övünerek kendini kanıtlamaya çalıştığını ifade etti.
     
      Psikoloji okumak istediğini belirterek söze başlayan Hazal Cömert “ Görev insanı olunca yapmanız gereken hataları zamanında yapmıyorsunuz, daha sonra bu hatalar daha acı, daha sorunlu ve sizlerden bir parça kopararak başınızdan geçiyor.” dedi.  Daha sonra söz alan Yunus Emre Büyüktarla “Toplum psikologa gidenleri olağandışı insanlar olarak görüyor” diyerek yaşadığı sorunlardan söz etti. Gamze Özdemir KPPS stresi ve okul hayatında yaşadığı hayal kırıklıkları için psikolojik yardım aldığından bahsetti. Son olarak söz alan Adem Sadak “ Yaşadığımız bunaltılar sonucu elimizde boşluklar kalıyor. Hedeflerimizin olduğu teraziye biz yaşadığımız problemleri de koyuyoruz. O zaman geriye sadece elimizde bir boşluk kalıyor. Boş olan kısım aslında bizim içinde bulunduğumuz kısım.”

     Konferansın sonunda öğrencilere tavsiyelerde bulunan Kaçın, yapmaları gerekenleri 3 maddede özetledi: ‘Üniversite öğrencileri ailesiyle bağlarını kopartmalı ve arkadaşlık ilişkileri için okuduğu şehirde kalmalı’, ‘her öğrencinin belli özellikleri vardır, bunları keşfetmeli ve bunlara yönelmeli’, ‘Üniversitedeki öğretmenlerle sıkı ilişkiler kurmalı ve onların bilgilerinden yararlanmalıdır’.

     Program sonunda Proje Sorumluları Esma Göktaş ve Bahar Sari tarafından Kaçın’a Teşekkür Belgesi ve meyve tabağı takdim edildi.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.

http://www.youtube.com/user/escinselterapi tıklayınız

http://www.youtube.com/watch?v=knzoJyzDmHk&list=PL5_aloC9kt80W7zQzxSTLc1hxYKcryN0j tıklayınız

Konuk: Psikolog Hüseyin KAÇIN
Konu : Kadına dair her şey....
19 Aralık 2012
Çarşamba 12:30


http://www.youtube.com/watch?v=1KHCfOMHkiQ

26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle