İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: 1 ... 259 260 [261] 262 263 ... 274
3901
YORGUNUMMM‏



Selam Huseyin Bey
inanın yüregimin yorgunluğunu size anlatamam cok yorgunum yüreğimin ortası çok ezikkkkkkkkkk
çoookkkkkkkkkk yoruldummmm artık derin bir nefes almak istiyorum oğlum beni çok yoruyoooo basardığımızda sanırım derin bir nefes alıp dinlenmek istiyorummm tek kalmak ve derin bir nefes almak istiyorummmm yüreğimin ortasını hissetmiyorum artık
oğlum beni çok yoruyooooooo ama basaracağım bu son nokta
 
taabi bu arada belli bir süreci tamamlamış olmalıyım ki allahu zülcelal başkalarına yardım etmem içinde beni görevlendiriyoooo hazırım ki beni buluyorlar aynı anda dün  bir karşımda göz yaslarını tutamazken diğeri telefonda cok ağlıyarak benden yardım istiyorlardı inşallah onlara yardımcı olabilmek için vesile görevimi yerine getiririm
 
neyse size yazacak halim inanın kiiiiiiiiiii yokkkkkk

28 Mayıs 2009


3902
KALBİM AĞRIYO‏



SELAM HÜSEYİN BEY
 
butun bunlar yasanırken sanırım gercekten cok yoruldum inanın kalbim ağrıyo hele su sınava 8 gün kaldı allahtan herseyin hayırlısını diliyorum
çok yorgunummmmmmm ama buna değiyoooooooooooooooooooooooooooooo yada değecekkkkkk ilerde mükafatını görürüm inşalah bu dunyada olmasa ahirette


22 Mayıs 2009

3903
SON HAMLELELER‏


Merhaba Hüseyin BEY,
 
 
sanırım artık son rövarjları oynuyorum.
 
KESİNLİKLE OĞLUMLA İLGLİ SINAVI BASARACAĞIM beni çok zorluyo inanılmaz hemde ama basaracağım , geçmişimden ötürü bana kızgın evlenmediğim için, bir baba veremediğim için, aile olamadığımız için ne yapsam hep bağrıyo cağrıyo beni üzüyo yemek diyo önüne koyuyorum yemiyooo yanında duramıyorum bile çünkü beni hemen eleştiriyo yada canımı yakıyooo bunu isteyerek yapmıyo Büyüdükten sonra ne varsa içinde kuztuğunu görüyorum küçükken gücünün yetmediği hersey için sanki simdş sıra bende gel bakalım hesap ver der gibiiiiiiiiiiiiiii. Odama zor kaçıyorum bazen orayada geliyo ve başlıyo şikayet etmeye bazen nefes alamıyorummmm sanki inanın şu sınav bitsinnnn akşama hemen Konyaya kaçacağım daha fazla dayanamayacağım sanırım herseyi  üst üste ve buyuk bir hızla yasıyorum. Biliyorum gececek kini gectiği zaman yada öfkesi geçmişi benimle hesaplaşınca rahatlayacak ama ben sanırım bunun bedelini ağır ödüyorum kalbim ağrıyooo sıkışıyoooo uyuyamıyorum yemek yapamıyorum bir yandan da onu SBS ye hazırlamaya çalışıyorummmm hemde cok caba harcıyorum. Sanki bu son hendek oğlumun gecmişle ilgili fırtınalarıda diner ve huzrlu bir şekilde bana anne der intikam almayı bırakır bizi bir aile kabul ederseeeee o zaman mutlu olabileceimmmm
 
AZ KALDIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIII
 
SABIRRRR onunla ilgili imtehanımı vermeliyim gecmiin bedelini kefaretini ödüyorummmm  cünkü bu yolda TEKKKİMMMMM  o yuzden bu da benim imtehanım

21 Mayıs 2009

3904
RÜTUŞLAR‏



Merhaba Hüseyin bey,
 
inşallhah bu hafta sonu görüşebiliriz.
 
malumunuz annemle ilgili mesele ve oğlumunda aynı yapıda olması beni gercekten geriyoooo.
Sanki hersey onların üzerine kurulmuş ve benim onlardan başka hayatım olmamalı eskiden olsa belki buna tahamül ederdim ama inanın artık edemiyorum ya beni kabulenecekler  bir birey olduğumu bir hayatımın bir secimimn ve bana karışmıycaklar yorum yapmayıp saldırmıyacaklar yad  da yada
 
KARIŞMIYORUZ DİYORLAR ELEŞTİRİLERDEN HAYATIM BOYUNCA RAHAT EDEMEDİM HİÇ DE ÖZGÜR DEĞİLİM EVİME GELEN GİDENE BİLE KARIŞIYO ANNEM HERSEYİME
 
HALA HERSEYİ GİZLİ YAPMAK ZORUNDAYIM VAR MI BÖYLE Bİ SEY YAAAAAA
ANNE OLMA HAKKI ONA TÜM DUNYAMI YÖNETME MADDİ VE MANEVİ RUHANİ İLAHİ HAKKINI VERMİYOOO
KURDUĞUM DUNYAMA MÜDAHALE ETİRMEME YOLUNU BANA ÖĞRETİRMİSİNİZ ?
 
SAYGILAR

15 Mayıs 2009


3905
ANNEMMMM‏




Merhaba Hüseyin Bey,
 
ne kadar uğrassanızda gecmişinizden kurtulmaya , yeni sayfa acmaya cabalamaya hayatta hep mutlaka birileri gelip sizin  bembeya zolarak actığınız örtüyüüü kırıp dokupup kırletmek yada bozmak isteyen birileri çıkacaktır.
 
Ama insan çok iradeli ve güçlü olup kurduğu canını dişine takıp kurduğu hayatı kimsenin yok etmesine izin vermemelidir.
Ki genelde bunu yapan en yakınınızdaki ANNENİZDİR sizi yaptığınız her hata için hala yargılayan hala suçlayan asla affetmeyeceğini söyleyen ilk fırsatta canınızı acıtmak için fırsat kollayın ANNENİZZZZZZZ ALLAH BİLE SİZİ AFFETSE AMA SİZİ ASLA HATANIZDAN DOLAYI AFFETMEYEN ANNENİZZZZZ
 
AMA BUNA İZİN VERMEYECEĞİMMMM KİMSENİN NEDE ANNEMİN ESKİ HATALAROMDAN DOLAYI BENİ ÜZMESİNE KIRMASINA İZİN VERMEYECEĞİM BEN PİŞMANIMMM HİÇBİR SEYİ İSTEYEREK VE BİLEREK YAPMADIM Kİİİ AMA O NE YAPTIĞIM EVLİLİĞİ NE İFLASIMI NEDE BASKA BİR SEYİ AFFETMİYOOO KAZANDIĞIM MANEVİYATIIII GÖRMÜYOOOOOOOOOOOOOO
 
 
 
17 YASINDAYKEN ALLAHIN YOLUNDA GİDERKEN SOHBET HOCASI OLMAK ,İÇİN İLİM YOLUNDA İLERLERKEN BENİ DUNYALIK İLİM İÇİN MAKAM MEVKİ İÇİN BENİ O YOLDAN ALAN O DEĞİL MİYDİİİİİ EVET 17 DEN 35 KADAR 17 YIL BOYUNCA O DA BENDE BEDEL ÖDEMEDİK Mİ AMA O HALA ANLAMIYORRRRR
 
YARABBB SEN ONUDA BENİDE AFFET VE ONUN BUNU ANLAMSI İÇİN BANA YARDIM ETTTTTTTTTT
 
BUTUN BUNLAR NEDEN YASANDI HALA ANLAMIYOR MUUUUU
 
BENİ RAHAT BIRAK ARTIK ANNNEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEE
HAYATIMA DAHA FAZLA MÜDAHALEETMEEEEEEE BENİ ARTIK DAHA FAZLA ÜZMEEEEEEEE VE BEN SENİN TUTSAĞIN DEĞİLİM ARTIKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKKK YETERRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRRR
BIRAK YOLUMA GİDEYİMMMM
 
FAZLA ALLAHA ASIĞI OLDUĞUMİÇİN YİNE SİTEM EDİYORSUN ANNE AMA BU SEFER 17 DEĞİLİM 35 İM VE BANA ARTIK MÜDAHALE EDİP BULDUĞUM İLAHİ AŞKTAN BENİ ALIKOYAMIYACAKSIN ANNEM DAHİİİİİ OLSANNNNNNNNNN BU SEFER İZİN VERMİYECEĞİMMMMMMMM SANAAAAAAAAAAAAAAAA

12 Mayıs 2009

3906
Din & Felsefe / Ynt: Açıl Susam Açıl
« : 08 Haziran 2009, 05:47:45 öö »
KÖŞEGEN

HALK İÇİNDE MUTEBER BİR NESNE YOK DEVLET GİBİ



Devlet, toplum sözleşmesi olan milletçe onaylanmış anayasa ile meşruluk kazanmış bir halk idaresi biçimi olarak işlemektedir teorik ve olanaklarca da pratik olarak ülkemizde Cumhuriyet adı ile ‘Laik Demokratik Sosyal Hukuk Devleti’ çeşnisi ile. Bu biçimi ile devlet tabanında halk olan üç tepeli bir piramidi andırır, hukuksal örneklenmesi Avrupa kültürü olduğundan teslis akidesini çağrıştıracak baba oğul kutsal ruh havasındaki TBMM Hükümet ve Yargısı ile.

Toplum kendi tarihsel geleneği ile ‘devlet ana- devlet baba’ odaklı bir devlet algısı ile reelin aksine kendinden geçinen bir devlet değil kendini geçindiren bir devlet bakışına sahip olagelmiştir; yöneten irade ile kimlik bağı olan topluluk ganimet ile zimmîlerden alınan ziyade vergi nedenleriyle devletten verdiği vergiden ziyade hizmet almaya alışmış olmalı ki; vergi dışından hariçten kaynak üreten devletin veliliğini umar durumdadır. Gelenekte de mevcut siyasal iktidarlar topladıkları kamu kaynaklarını kendi siyasal kimliklerini paylaşanlara ganimet gibi dağıttıkları görüldüğünden iktidarı paylaşamayan sosyal gruplar zimmî durumunda kala gelmiştir. Bu husus demokratik ve sosyal devlet olmakla çelişik olduğu herkesin malumudur da oysa.

Devletin halk tarafından anam babam sağ olsun havasında ziyade itibar görmesinde eli maşalı ve sopalı olagelmesinin halkta oluşturduğu yıldırılmışlığın yanında devletin halkın iktidara ermiş gurubu lehine sağladığı bu beslemeci yanı da etkilidir. Kepçeyi –iktidarı eline geçiren- öldüm deyip beslenmesi karşısında öteki sosyal grupların temsil örgütü diğer siyasal patilerin siyaseti ‘ver biraz da biz ölelim’ biçiminde olduğunu da izlemek olanaklıdır geçmiş sürekte. ‘al kardeşim bal kardeşim ben yoruldum al sen oyna kardeşim’ ilkokul tekerlemesi ile büyüyen paylaşımcı yetişkinler ancak kendileri bitap düşünce diğerine han-ı yağma’yı terk ede geldiği ve arada eli silahlıların da sofra düzenini değiştirdiği söylense kalın çizgilerle de olsa gerçeğe çok uzak düşmeyecektir.

Devletin bu işleyişinin kerhen onanmış mevcut anayasa olan toplumsal sözleşmeye uygun olmadığını bildiği halde kolektif vaziyeti idare etme konsensüsüne aykırı bir sosyal tez ile ortaya çıkan ‘adalet ve kalkınma’ ülküsünü ‘ak’ bir kimlikle sağlama hareketi beklide en demokratik ve en sosyal siyasal gurubunu oluşturmuştur halk çoğunluğunda yakın tarihte. Devletin vatandaş adına bir komisyonla iş görme olduğunu, yani vatandaşın kamu hizmeti diye tanımlanan işlerini hizmet satın alma yolu ile devlet dediği ve siyasi partiler eli ile yürüyen taşeronlara yaptırdığını ve bunun karşılığında onlara emeğinden bir pay olarak vergi ödediğini ifade etmek gerekir kaba bir tanımlama ile yine. Açık pazar serbest piyasa ekonomisi denebilecek demokratik rekabet ortamı denebilecek siyasal çok partililik içerisinde ikinci kez halktan devleti yönetme ihalesini alan bir halk teşkilatının işinde diğerlerinden daha yetkin görüldüğünü düşünmek bu örneklem açısından yanlış olmaz.

Halk hakkını ancak kendi içinden gelen insanları ilişki süreğinde aklığını gördüğü kişilere vekâlet ile takip ve koruma yetkisi verdiği zaman muteber bir devlete ereceğini, değilse hakkından fazlasını kısa vadede ona başkasına haksızlık ile temin edecek kişileri muteber görmekle uzun vadeli olarak bindiği dalı kestiğini ve sıhhatsiz bir toplum yapısının oluşmasına katkı sağladığını bilmesi gerekir. Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi. hu

3907
Din & Felsefe / Ynt: Açıl Susam Açıl
« : 08 Haziran 2009, 05:45:03 öö »
Kendi taşınla vurulmak üzerine…
 
Kötülüğe karşı kendimizi iğdiş ederek sevmek zorunda olduklarımızın
kötülüklerini iç ettik. Kendimizden kuşkulandık kötüyü gördüğümüzde, ‘nasıl
kötülük olduğunu düşünürsün bu kişide ki sana karşı nasıl da özgeci’ dedik;
‘ne kötü kalpliymişsin’ dedik kendimize kendimiz haksız olarak şerli insan
ve cinlerin bize üflediği vesvese ile. Kötülüğe edeceğimizi ettik
kendimize;kurşunu iblise sıkacağına ruhuma sıktım demek ki bu ayartı ile.
Aynadır dediler çünkü bana insan insana, aynadakini öldürmek için kendime
ateş etmem gerektiğini sandım bu yüzden. Oysa ki mümin mümine ayna idi ve
benim gördüğüm, insanın henüz mümin olmayan yanları idi; inancımı vurdum.
 
Pazarlamacılar vardı ve bana benim ihtiyacımı satıyorlardı beni
kazıklayarak; Allah’ı. Pazarlamacılara kızdım ve ihtiyacıma küstüm; aç kodum
ruhumu Allah’a. Beni secdeye vardırıp kıçıma parmak atma niyetindekiler bana
secdeyi anlattı, beni icbara varıncaya: Secdeye küstüm. Tacizcileri Allah’ın
adamı ve bana yaptıklarını ilahi ceza sandım; söylemlerine bakarak. Dayak
cennetten çıkarılmıştı kovularak oysa; hocanın vurduğu yerden kan çıkardı
oysaki; hunhardı.
 
Beni ayartıp cennetten çıkaran yılanın ağzındaki iblisti onların
sözleri;haset gözü idi gözleri. Başarı ve kemali kendimizden uzak tuttuk ki
o hasetlerin şerrine paratoner olmayalım diye. Korsan kılıcıydı onların
belindeki; haramzadeydiler hepsi. İblisin ajanıydılar onlar, yeşil urbalı
olmaları ayartıydı sadece. Batıl batıldır ayan, hak suretinde görüneninden
aman.
 
Kendi çaresizliğimiz ve hacetimiz gereğiyle kendilerine mecbur olduklarımız
iblise mağlup oluyorlardı bir yanları ile; bir yanları ile seviyorlardı bizi
fıtratlarındaki itkiyle. Bu sevgiye mecbur olduğumuzdan güvenlik ayarlarını
düşürdük kalbimizin, illetli sevgi girebilsin diye; saf sevginin olmadığı
yerde. İblis bu çitten her gün gelip emdi ineğimizin memesini bir yılan
gibi. Çalındık iblis ve avenesince;paylaştık hayatımızı onunla ve
askerleriyle. Etmediğini koymadı bize iblis; amerikanın sömürdüğü esir ırak
milletine ettiğince.
 
Tacizciler zalimdi, iyi niyetli ve aciz de olsalar; hasta ve cahil de
olsalar zalimdiler. Bizim onlara borcumuz yok ve onları ayartan da biz
olmadık; bir emanettik ellerinde; İlahi mevhibe. İşbirliği yaptılar hırsız
ile;kendilerini hırsızlara yem ettikleri gibi ettiler emanetlerindeki bizi
de. Hırsız iblis bilir kanın tadını;asalaktır o insanın şah damarı üzerinde
kene. Allah’ın yakınlığını çalar insandan hasetçe, Allah onu kovdu ya
yakınlığından. Allah sıcaklığını çalar insanın kanından.
 
İblise ve avenesine merhamet öğretildi bize;Allah’a rağmen. Çünkü
öğretmenlerimiz iblisin işbirlikçisiydi;elimize düşerlerse hasbelkader bir
gün hesap döner de, kötülüğe karşı özürlü kılmak için bizi iğdiş etmişlerdi.
Kendimize karşı dolduruşa getirildik, batıla öfkemiz ile çektiğimiz kılıcı
batırdık özümüze. Tacize mahkum ve mecbur değiliz; yılan dilinin attığı
zehire. Yılanı öldürmek nebevi buyruk, gördüğümüz yerde. İblis ile lades
çektik yaratılış ceminde; ‘aklımda’ demeli kişi onu gördüğünde Euzübesmele
ile, ladeslenmemeli. Hasettir iblis, iblisten korkutulduk ve ona zarar
vermekten. Hem iblisi hem Allah’ı razı etmenin derdine düşürüldük; koalisyon
müşrikliği öğretisinde.
 
Karanlıkta Sirac-ı Münir olan Nur’umuzu fotoğraf makinesi flaşı gibi
kullanıyoruz, kandil gibi kullanmak yerine. El yordamıyla gidiyoruz, iblis
dehlizlerinde; arada flaş gibi nur gözümüz açılıyor ve yerimizi görüyorsak
da;yumuyoruz gözümüzü gerçeğe, kafamızdaki kurguların hayaline
dalıyoruz:korkağız diye. ‘la havfun aleyhim ve la hüm yahzenun’ muştusu bizi
kesmiyor galiba. Şeytandan korkup da sonunu sayan, ölür gider yar koynuna
giremez. Allah’ı terk ettik, Allah düşmanlarından korkup: Araf’ta kaldık,
Allah ordusuna girmek için cesaretimiz yoktu; iblis ordusuna girmek için
kinimiz. Ne helale yarar olduk ne harama. Allah şirk’i bağışlamıyor, gözü
dışarıda olanı. ‘mâzâğal basar’ övülen: Harem’e gir, gör kendini. hu

3908
Psikoloji / Ynt: İntihar
« : 08 Haziran 2009, 05:43:45 öö »
İnsanlar sahip oldukları kötü hisleri bastırmak yerine onları ortaya çıkarıp, çözüm aramaları gerekir. Zaten en büyük sorun var olan bir sorunu yokmuş gibi üstünü örtmeye kalkışmakla, yani bastırıp yok saymakla başlıyor. Neden bütün psikologlar hastalarına hep çocukluğunu soruyor çünkü bütün sorunlar geçmişte yaşanılanlarla alakalıdır. Ve biz o zamandan bu zamana bastırdığımız tüm duyguları/bastırdığımızı sandığımız tüm duyguları aslında daha da kötüsü içimizde büyütüyoruz. İntihara kalkıştım çünkü içimdekiyle dışımın farklı olmasından sıkılmıştım. Ya içimdeki olmalıydım ya da dışımdaki içimdekine benzemeliydi. İkisi de olamıyordum. Araftaydım.
Doktor değilim psikolog da değilim ama onca okuduğum şey sonucu içimdekiyle dışımdakini denkleştiremediysemde birbirine yakınlaştırabildim çok şükür. Nasıl mı? Okumaya başlayarak ve sonrasında anlamaya çalışarak. En büyük sorunlardan biri de anlaşılamamazlık duygusu. En kalabalıklarda kendini en yabancı/yabani hissetme duygusu kadar sinir bozucu bir durumu yaşamak ölümü daha da arzulatıyor insana. Bu arada, ölüme bu kadar arzuluyken ölümü tanımak içinde ölümü okumak gerekir. Tanımadığın ölümü arzulamak tanıyınca çok daha farklı pencereden bakmana sebep oluyor. Ölüm diye bir şey yok. Zaten ölüyüz. Ölüm olmayan bir şey değil onu tatmayı bekliyoruz sadece. Elmayı herkes bilir ama elmadan bir ısırık alınca ancak o zaman tadını anlayabiliriz.Biz ölümü tatmaya geldik. Kuran-ı Kerim'de de böyle yazıyor. "Her canlı ölümü tadacaktır." Belki de biz öldük ve yaşadıklarımızı izliyoruz. Tıpkı bir film izler gibi. Kendi filmimizi. Ve filmin sonunda bir bakmışsınız ki onca kalabalık ve siz yine yalnızsınız. Yine herkes konuşuyor ama siz anlamıyor ve siz yine anlaşılmıyorsunuz. Ahh insanı delirten anlaşılmazlık!
Anlamak ve anlaşılmak ümidiyle...

3909
Genel Tartışma / GİZLİ BULUŞMALAR
« : 08 Haziran 2009, 05:42:04 öö »
Selim ger gün kullandığı kral yolundan geçerken iken mahallede bulunan eski bir mescit ile yeni yapılan bir cami (bir birlerine yakınlar) yeraltından bir koridor ile birbirlerine bağlamış olarak görür. Aslında koridor eski mescidin koridoruna benziyor fakat daha uzun gibi duruyor ve söylentilere göre koridorun sonundan yeni yapılan camiye giriliyor. Sanırım ilkokul ikinci veya üçüncü sınıfta olduğu vakitle eşdeğer yaştadır bu esnada. Bu koridorun bir kapısı ortaokul zamanında kaldığı yurda çıkıyor. Eline nereden sıkıştırıldığını bilmediği kirli çamaşırlar var. Biri ona bu rolü vermiş gibi oynamaya başlıyor.  Bu koridor oldukça kalabalık, insanların kimisi camide namaz kılmak için telaş içinde kimisi de yurtta verilecek seminer hazırlıkları için telaşlanıyor. Selim’in görevi ise elindeki kirli çamaşırları temizlemek diye ilham olunmuş ve onları yıkayabileceği bir yer arıyor. Selim kaybolmuş gibi etrafta dolanırken aslında aynı zamanda hedefine yönelik hareket etmektedir. Çamaşırhaneye giden bodrum katını kullanmak istiyor fakat çamaşırhaneye ulaşmak için önce yemekhaneden de geçmesi gerekmektedir. Kimse yemek haneye bu saatte girmesin diye bir kişi katın merdivenlerinin sonunda beklemektedir, bekleyen kişi Selim’in arkadaşıdır. Selim arkadaşına samimiyetin verdiği rahatlıkla yaklaşır ve
-   Çamaşırhaneye gideceğim, şunları yıkamam lazım der.
-   Bu taraftan gitme, bak yukarıda eski bir koridor var oradaki ilk kapıdan git der.
Selim önce arkadaşının kendisine koyduğu bu kurala kızıyor. Fakat bu kadar telaşlı dolaşan insanların içinde arkadaşının onu sorgulamamasına da seviniyor. Arkadaşı “ne işin var şimdi çamaşırlarla git seminere hazırlık yap“ da diyebilirdi. Bodrum katın merdivenlerinden geri yukarıya çıkıyor. Zemin katın üstündeki ilk katın merdivenlerini çıkınca eski bir kapı gözüküyor. Kahve renkli kapının üstüne sanki hiç boya çalınmamış, orijinal tahta renginin üstüne geçen yıllar yıpranma izleri bırakmış.
Kapıyı aralıyor fakat içerisi görülemeyecek kadar karanlık, bu karanlıktan içine sızan ürpertiye rağmen içeriye doğru adımını atıyor. Odanın zeminde tahtadan olduğu için hafif bir gıcırtı sesi içeride yankılanıyor. Bu yankının netliğine bakılırsa burası terkedilmiş bir oda olmalı. Dış kapı aralıklı olmasına rağmen dışarıdaki beyaz ışık içeriye beyaz olarak değil loş bir ışık renginde sızıyor. Bu görememenin verdiği korku ile diğer duyu organlarına dağılan yeti artıyor. Burnuna tanıdık kokular, yıllardır yıkanmamış eski halı kokusu, tahtaların üstüne yapışmış toprak kokusu geliyor. Yavaşça kokulara yaklaşıyor hem zihninde hem de fiziken. Kokuların kaynağını arayan bir canlı gibi usulca nesnelere yaklaşıyor. Yaklaştıkça tanıdıklaşan bu kokular üzerine Selim’deki korku yerini, vücudunu harekete geçiren merak duygusuna bırakıyor. Adım attıkça gıcırdayan tahta sesleri anıları içinde anlam buluyor ve hafızasında kontrol edebileceği, hatırlıya bileceği bir yakınlık oluşturuyor. Tam ileriye doğru bir adım daha attığında vücudundan önde giden eli bir kapıya değiyor ve ayağının altındaki zemin de titremeye başlıyor. Birden heyecanlanıyor ve olduğu yerde duruyor, sanki derin bir nefes alsa verse her şey kibritten yapılan bir iskeleye üflendiğinde dağılır gibi yıkılacak. Onu bu kadar ürküten fiziksel olayların hassaslığı mıdır yoksa birden hafızasında netleşen bu mekâna ait bazı anılar mıdır emin değiliz. Fakat bu korku ve duraksama aynı zamanda zihindeki hatıraların sıra sıra gelişi odanın içinde hafif bir loşlukta ışık doğurur. Çok kapalı bir tonda ateş renginden daha kapalı ve az yayılan bir ışık ile oda aydınlanmaya başlar. Yıpranmış eski resimlerin bir senaryoya uyarlanıp anılarla ilgili bir filme de işlendiğinde kişide uyandıran his gibi, bir his kaplıyor Selim’i. Kendi kendine konuşmaya başlıyor bu hissin ışığında;
—anılarım içinden ben mi seçiyorum bunları, keşke böyle bir yeteneğimiz olsaydı da ben de bilincimin bulanık kalan kısmına bir kez dokunabilseydim. Dün günün geç saatlerine kadar kitap okuma keyfi içindeyken birden (nesne ilişkileri teorisinde) nefret ettiklerim ve kıskandıklarımın ne kadar fazla olduğunu düşünüyordum. Aynı zamanda somatik yakınmalarımın sebebini bu nefretlerimi ve kıskançlıklarımı bastırmaktan kaynaklandığını söylüyordum kendime. Şu halime bak anılarım içinde bir sanatçı varmış da ben göremiyormuşum.“
Selim’in kendi kendine konuşmasına göre hala kendi içindeki analizi bitmemişti. Fakat bu sefer yücelttiği şeylerin vesile ile beslediği iyiler ve kötüler kaynaşacaktır.
   İlk önce kokunun tanıdıklığı sonra odanın zemini içindeki tahtanın gıcırtı seslerinin ve ardından bu karanlık oda içindeki bir kapıya daha dokunuşu ile canlanan tene ait hisleri, geriye kalan görme duyusunun aydınlığına yavaş yavaş hizmet ediyorlardı. Selim’in dört duyu organı da kendi serbestlikleri içinde yadsınan anıların tekrar aydınlanabilmesi için sembolik olarak Selim’in gözlerini aydınlatmaya çalışıyorlar. Selim kapıya bu sefer kuvvetlice dokunur ve ayakları altında titreyen tahtaların gıcırtısından bu sefer ürkmez. Oda biraz daha aydınlanmaya başlar. Bu sefer daha da tanıdıklaşan odanın içinde rahatça derin bir nefes alır ve az önce ki korkusuna karşılık nefesini rahatça bırakır. Tam karşısındaki duvara aslı duran, kırmız renklerin daha baskın olduğu ve mavi desenlerle işlenmiş bir halıyı görür.
-   Bu bizim evdeki halı.
Evlerindeki halının bu duvar ne işi olduğunu bilmiyor bununla beraber onun bu duvarda olması ona bir rahatlık veriyor. Kapı iyice aralandığında hemen karşısında uzun zamandır bakılmamış bir bahçeye yansıyan ay ışığı var. Hafif bir rüzgârla kapı tekrar kapanıyor. Kapıyı daha bir merakla araladığında bu sefer bir eli kapının tokmağında diğer eli ile odanın içine uzattığı bedenini dengeliyor. Aşağıya baktığında odanın zemini tahrip olmuş ve ahır görünür hala gelmiş..
—bu odayı da biliyorum evet bu ahırda eskiden inekler, tosunlar vardı. Şimdi ise bomboş kalmış, içinde sarı samanların kurumuş, renkleri solmuş, neredeyse toprak olmuş artıkları kalmış.
Kendi ile konuşmasının ardından oda biraz daha aydınlanır. Selim ellerine baktığında kirli çamaşırları göremeyince pek de şaşırmaz, artık içinde bu odaları keşfetme tutkusu belirmiştir. Evin içi düşük voltajlı bir sarı ampulün loşluğuna ulaşır.
—   Bu evi tanıyorum henüz ben sekiz aylık iken bu evde kırk gün kalmışım. Daha sonraları hemen hemen her seneye yaz aylarında gelirdik. Ananem vefat edince bu evi yıkmışlardı. Dede yadigârı bu ahşap ev ananemin evi. Dedem kendi elleri ile inşa etmiş bu evi ananemde onun anısına ara sıra restore etmiş fakat yıkıp yenisini yapmak istememiş. Sanırım teyzemler yıktırmıştı bu evi ve yerine tuğlalardan bir katlı ev yaptıracaklardı. Beni en çok etkileyen doğa ile olan bu evin kendi doğasında da kuralları olması ve büyük tavanıydı sanrım. İstanbul gibi bir şehrin içinde beton duvarlarının hâkimiyetinin bol olduğu bir semtten geldiğimiz için bu evin gerek kurallarının gerek mimarisinin eski insanların doğallığına has olması bende hep bu evde gizemli bir şeyler varmış gibi bir his uyandırıyordu. Şehirdeki evimizde misafir odasının yasaklığı burada yiyecek odasında vardı. İçinde ceviz, un, buğday, tarhana, bal, bisküvi, gibi hemen hemen temel gıda odası olan ve buzdolabı bulunmayan bu odaya girmemiz teyzelerimin anlattıkları iyi saatte olsunlar hikâyeleri ile yasaklanmıştı. Bazı zamanlar çocuk inadı sebebi ile yemediğimiz yemeklerden sonra geceleri uyuyamaz o daya girmeye çalışırdık, kuzenlerle.
Bu gizli odadan hala korkuyor olma ki selim o tarafa doğru fazla bakmıyor. Göz ucu ile hatırladıklarını sayıklıyor. Dış kapı meğer bir zaman tünelinden geriye doğru açılan bir kapıymış. Selim’i koridorun tam ortasına götürmüş. Evin merkezinde duruyor ve etrafına bakınırken bu evin asla yok olmayacağını anıları içinde her zaman var olacağını düşünüyor. Bundan sonra dileği zaman bu hatıraların içinde gezinebilir. Bütün bu kendinden emin duygularına rağmen ayrılmak için hareket ettiğinde ayaklarının ağırlaştığını hisseder. Gözyaşları hiç bu kadar ilham gibi birden ve dürtüselce süzülür müydü? Tesadüfî olarak bu anıların içinde kaybettiği kendini bulmuşken sevineceğine her ruhuna sirayet eden bu hüzün nedendir. Mutluluğun verdiği hafifliğin, güvenin yerine birden bire boğazına düğümlenen bir hüzün geçiyor. Selimin dokunduğu nesneler eğer canlanıp ona dokunsa idiler hıçkırmak daha kolay olacak, sanırım. Kimse yoktu odaların içinde, selim kendi dünyasının merkezinde ve bu evin içinde merkezde bulunan koridor da tek başına ayakta duruyor. İnsanlar neredeydi, hiç kimse yoktu, ne teyzeleri ne kuzenleri. Bu odaların içindeki bütün anıların içinde onlarda vardı. Ötekiler nerede? Nesnelerin seslerinin, kokularının, dokunması ile hissettiği o duyuların vesile ise gördükleri gerçek miydi yoksa algılamak istediğini hâlâ yadsıyor muydu?
-   ya oda içinde birileri varda ben onları yadsıdıysam tıpkı onların beni görmezlikten geldikleri gibi. Hayır, bu imkânsız bu kadar da çaresiz olamam sanırım. Belki de histerik bir sevgi-ilgi açlığı yaşıyor veya şizofrenik bir yalnızlık dünyasında kendimi parçalamaya devam ediyorum.
Yürümeye kalkışıyor ama sanki birileri ayaklarından tutuyor, bir ağırlık var sırtında dizleri bükülüyor. Havanın yoğunluğu artmış her yer nemlenmiş, elbiseler vücuduna yapışmaya başlıyor. Nefes alması zorlaşıyor, bu daralma hissinden kurtulmak için yavaşça geriye doğru bir adım atıyor. Geriye doğru giderken anılarına bakıyor sanki güzel bir tablonun içinde kendisini görüyor. Bir adım daha geriye doğru gidince sırtı bir yere çarpıyor. Eliyle yokladığında bunun bir divan olduğunu anlıyor.
-   Evet, tam burada bir divan vardı. Onu nasıl göremedim. Bu ananemin yattığı divan.
Oldukça büyük olan divanda genelde ananesi yatıyordu. Geçmişte bu divanda Selim ve iki kuzeni birlikte yatabiliyorlardı. Bazı zamanlarda Selim ananesinin yanına yatmak için ısrar ediyordu. Onun ısrarı yatarken ananesinin hikâyelerini dinlemek ve anane hikâyeleri anlatırken yaptığı taklitlerde değişen yüz mimiklerini seyredebilmek.
-   O beni severken, saçlarımı okşarken ben ondan hikâye anlatmasını isterdim, o da tabi yavrum der başlardı eskilerin meşhur hikâyelerini anlatmaya. Yaşlılığın verdiği kısık ve titrek sesine yüz hatlarındaki çizgiler eşlik ederdi. Sanki o değil yüzündeki parçalar konuşurdu. Onları izlemek televizyon izlemekten daha keyifli gelirdi. Bir müddet sonra uyku ağırlaşır gözlerim kapanır ve sesi ile uyumayı sürdürürdüm. Keşke biraz vaktim daha olsa da bu divana yatabilsem.
Selim gitmesi gerektiğine inanıyordu. İri yorganın üstüne eline uzattığında şaşırdı kaldı. Yorgan hala sıcacıktı. Yorganın içindeki yün miktarından dır diye düşünecekken beyaz kılıflı yorganın nefes alış verişindeki yavaşlıkla hareket ettiğini gördü.
-   Hayret onca ses yapmam rağmen bu dev divanda yatan kişi nasıl olurda uyanmamıştı. Kaç tane kapı açtım kaç kapıyı gürültülü bir şekilde kapattım. Bazen yüksek sesle kendimle konuştum, bazen ağladım hıçkırık sessizliğinde ama duymamış demek ki. Şaşılacak bir şey kim olsa uyanırdı bu kadar gürültüye.
Çıkardığı sesler sanki sembolik olarak ortaya atılmış bir iç seslerden kaynaklanan davranışlardı aslında. Selim odaya girdiğinden beri sessiz ve hep sükûnet içinde etrafı seyretmiş bazen fısıltı niteliğinde sesler çıkartmıştı. Korku ve yalnızlığının yanılgısında o kadar seslere odaklanmış olmalı ki burada yatan kişinin onu duymadığını düşünüyordu.
-   Koyunyünlerinin bolca kullanıldığı bu yorgan sanırım ona pek sıcak gelmiş olma. Bir kuzunun annesinin sıcaklığında uyuması gibi hiç rahatsız olmadı.
Bir adım daha geriye gidiyor Selim, yatan kişiden korkacağına nedense bir merak var içinde. Onun kim olduğunu öğrenmek istiyor ama karanlık ve loş ışık buna şimdilik izin vermiyor. Işık duvara yansıyor ve duvardaki kırmızı halı sanki ışığı emiyor ememediklerini yatan kişinin yüzüne yansıtıyordu.
-   Ağzı bir miktar açık kalmış der tebessümle, sanırım normal hayatında pek konuşamayan bu kişi rüya esnasında sönen savunmaları vesilesi ile tüm gece ağzını açık tutarak hayatın sıkıcılığına karşılık rahat bir nefes alma ortamı yaratıyor. Burnu da tıkanmış olabilir.
Birden yatan kişinin başındaki beyaz başörtüsünü görünce kadın olduğuna kanaat getirir. Fakat yüzü hala net değildir. Yavaşça belirmesine rağmen sabırsızlık içinde geriye doğru bir adım daha atar. Selim’in vücudu yatan kadının yüz hizasından bir adım daha geridedir. Ayaklarındaki ağırlı birden çözülüverir. Aniden gelen bunaltı hissi ile daralan kalbi aniden ferahlar ve hafifler. Evin içindeki loş ışık biraz daha net olarak kadının yüzünü aydınlatır. Sanki birisi elinde bir mum ile kadının başucunda durmuş gibi yüzü görülür olur. Artık ışığın her damlası kadının o güzel yüzüne ve Selim’in çocuk bedenine yansır. Bu aydınlıkla Selim bedenine hâkim olamaz kadın onu kendisine doğru çekiyordur, sanki onun koşulsuzca yayılan sevgisidir bu aydınlığı ve çekimi doğuran. İki-üç yarım adımı koşarcasına gidiyor. Elleri ile omzunu dürtüyor. Divanın üstüne hiç düşünmeden zıplamasına rağmen hala uyanmamıştır. Dürtüldükçe uyanan sadece divandaki kadın değil Selimde bir umuda doğru uyanmakta içinde gizli kalmış yanlarını açığa çıkartmanın mutluluğunu yaşamaktadır.
-   Sanki yıllardı bu divanda beni bekliyormuş gibi uyuyor. Bu hatıralarımın içinde nasıl olurda unuturum onu. Doğrusu unutan ben değilim galiba. Ama bu bir yüzleşme ise şimdi olmalı.
Son bir kez daha seslice bağırıyor.
—anne! Uyan anne! Selim ‘in annesi divanda donuk donuk bakıyor. Uyanmasına mı sevinmeli cevapsız bakışlarına mı sevinmeli. Selim hiç bir şey söylemiyor o da annesinin yeni narkozdan çıkmış gibi baygın, anlamsız, donuk bakışlarına cevaben tebessüm ediyor. Selim annesinden kendisini yeniden dirilte bilecek bir cümle istiyor. Donuk bakışlarından sıyrılmaya başlayan annesinin gözleri hareket ediyor artık ama sanki Selim’in şimdiye kadar hissettikleri annesine ilham oluyor. Annesine bir meleği izler gibi bakan Selim bekliyor… bu sefer ilk cümle anneden çıkıyor
— oğlum, sen neden geldin buraya diyor ama devam edemiyor. Selim duymak istediklerini yine duyamayacak olmanın karamsarlığı ile divandan ayrılmaya yeltenirken, annesi tekrar konuşur ve ellerinden tutarak Selim’i kendisine çeker
—   Dur oğlum, inan bana seni bir daha terk etmeyeceğim. Bundan sonra hep birlikte olabileceğiz, korkma yalnız değilsin. Diyor annesi. Bunlar selim in istediklerinden fazla cümleler ve kelimelerin anne tarafından sarf edilişi selim’in dileğinden daha fazla duygu yüklüdür. Selim başını annesinin göğsüne yaslamış gözyaşlarını artık annesinin kalbine dökmüştür. Annesinin bu olgun ve Selim’e onu anladığını hissettiren kendinden emin ses tonu ile kurduğu iki cümle bastırılan yalnızlıkla parçalanmış kalbinin yeniden kaynaşmasına yetiyor. Kalbinde sorguladığı kıskançlıklar, erimeye başlıyor. Anne yatağından doğruluyor ve Selim’le vedalaşmak için son kes kucaklaşıyorlar. Bunun veda olduğunu anlayan Selim üzülmemesine şaşıyor fakat kalbinde bu sıcaklığı taşıyabileceğine inanmaya başlıyor.
Selim divandan iniyor, annesine baktığında tekrar uyuduğunu görüyor. Ciğerlerinin arzusu ile bu atmosferi son kez teneffüs edip kanına karıştırmak istercesine derin bir nefes alıp dış kapıyı aralıyor. İleriye doğru sakin adımlarda gidiyor ve tekrar aynı koridora çıkıyor. İnsanlara baktığın da herkes bir telaş içinde seminer için hazırlık yapmaktadır. Elindeki kirli çamaşırları nereye koyduğunu hatırlamıyor.
—biran önce seminere yetişmeliyim, ya da gerek yok bugün dışarıya çıkıp baharın tadını çıkartmayı denemeliyim…
Dışarıya çıktığında elindeki elbiselerin kuruması için asıldığını görür.

ABDURRAHMAN ALUC
oedipusseyri@yahoo.com

3910
Şiir / NAZAR - Hüseyin Kaçın
« : 08 Haziran 2009, 05:15:36 öö »
NAZAR 

gözlerime gözlerin ekilmiş/
kurak yaz güneşlerinde/
bir yudum su gibi/
adın kavrulmuş dilimde

bir kuş olmuşsun ellerimde/
aşkın yuvasına konmuşsun /
dileklerin dua olmuş
karanlık gecelere küsmüş
hep kimsesiz ağlamışsın
elveda derken göklere uçmuşsun /
yaprak dökerken ağaçlar
kanadın kırılmış
gözlerimde hep bensiz vurulmuşsun

14 eylül

3911
Şiir / MEVSİM - Hüseyin Kaçın
« : 08 Haziran 2009, 05:15:05 öö »
mevsim

Aç pencereni bak göklere
Yağmur yağıyorsa
Hüzün kokar ceketim

Mevsimler kavga ediyorsa
Bulutlar ağlıyorsa
Sen kokar rüyalarım

Çiçekler küsmüşse hayata
Aynalar kırılıyorsa
Bahar kokar ruhum

Gecenin göğsünde aşk
Çocuklar oynuyorsa
Masal kokar yarınlar

Ağaçlar sarıya aşina olmuşsa
Kadınlar yol gözlüyorsa
Ölümdür kapımızı çalan

20 eylül 01 00

3912
Din & Felsefe / Ynt: RÜYA: HZ MEVLANA
« : 06 Haziran 2009, 01:11:01 öö »
merhaba,
 
bu maili tüylerim diken diken olarak okudum. Benim de başımdan geçmiş bir rüya ve gerçekleşmesi olayı geldi aklıma. gerçi eskiden rüyamda ne görürsem çıkardı. böyle bir dönem yaşadım, uzun süre.. sonra,burada okuyunca aklıma gelen rüyayı gördüm bir gün..arabada ailemle piknikten dönüyoruz.ne oluyorsa araba bir uçurumdan takla atarak yuvarlanmaya başlıyo.arabada bizi görüyorum, herkes iyi ama yuvarlanıyoruz uçurumdan aşağı. rüyanın sonunu hatırlamıyorum, uyanıyorum..ve her pazar olduğu gibi o gün de pikniğe gidiyoruz. kalktığımda rüyamı ailemle paylaşıyorum. kaza yaptık rüyamda diyorum. tabii rüyamda öyle gördüm diye iptal edilecek değil piknik.gidiyoruz.yiyoruz,içiyoruz,babamlar alkol de alıyo her haftaki gibi.dönüş yolunda giderken,karşı taraftan gelen şehirlerarası çalışan büyük bir kamyonla yanyana geçişirken çarpışıyoruz.sürtünerek yanımızdan geçiyor.biz kurtulduk diyoruz, ama kamyon çarpma sırasında ön lastiğimizi parçalamış fren tutmuyo, araba durmuyo.babam şoka girmiş.frene basıyo sadece.ama araba durmuyo.yanında ben oturuyorum. 'baba durdur' diyorum beni duymuyor bile,ama durduramıyor da. yan tarafıma bakıyorum. rüyamda gördüğüm uçurumu görüyorum.babam şokta, fren çalışmıyor,araba durmuyor ve biz uçuruma doğru gidiyoruz. rüyam geliyor aklıma. içimden dualar ediyorum. birden direksiyona atıyorum elimi ,ters yöne çeviriyorum. allahtan araba biraz yavaşlamış durumda. derken el frenini çekiyorum. ve araba uçurumun tam kenarında duruyor. o anda bu söylediklerimi nasıl yapabildim bilmiyorum.şuan yazarken bile tekrar yaşadım o günü resmen. o zamanlar araba kullanmaya meraklıydım,babam öğretirdi piknikte,sonra tek başıma kullandırırdı.ehliyet almaktı isteğim. aradan seneler geçti ve benim hala ehliyetim yok:) bu rüyadan ve olaydan sonra da Allaha yalvardım..bu rüyaları al benden diye. gösterme diye. vefat edecek kişileri görüyordum rüyamda. ama sevdiğim insanların ölümlerini görme düşüncesi korkuttu beni. rüyamda görüp de bişey yapamamanın ne kadar kötü bişey olabileceğini düşündüm.her seferinde direksiyonu kıramayabilirim. engel olabilecekken, bi sebeple olamayabilirim korkusuyla ve onun vicdan azabıyla yaşama korkusuyla yalvardım Allaha rüyalarımı alsın diye. aldı çok şükür. şimdi rüyalarımı hatırlamıyorum. gün içerisinde bazı olaylar oldukça ben bunu rüyamda görmüştüm diyorum yine ama eskisi kadar değil. eskiden saniye saniye hatırlardım, aynen de olurdu.. neyse,işte böyle..seninle paylaşmak istedim...:)

FUNDA

3913
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91
Aile ve Evlilik Terapisti

KADIN ve AŞK

Hz Havva zekası ve ruhuyla hayata dokunan ilk insandır. İyi ki eli o yasak ağaca uzanmıştır. İyi ki Hz Adem'in aklını çelmiştir. Böylece hayatın sırrını açığa çıkarmıştır. Aşk ve cinselliği cennetten hediye olarak dünyaya taşımakla görevlendirilmiştir. Allah hayata dair tüm oluşumların nüvelerini kadında gizlemiştir. Bu anlamda kadın hayatın kendisidir. Yüreğinde Hz Havva'ya şükran duygusu beslemeyen insan yücelik mertebesine erişemeyecektir. Kadını yüceltmeyen erkek asla yücelemeyecektir.


http://www.youtube.com/watch?v=K9MC30t7Uhc&list=UUIe19S-aZ6TQNiC1Tsfjviw&index=2

tıklayınız


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#

RÜYA

Dört kişilik çekirdek bir aile, küçük çocukları ile beraber yaz tatiline çıkarlar. Ailenin en küçük ferdi olan erkek çocuk on aylıktır. Kız çocuk ise iki buçuk yaşındadır.  Deniz kenarında geçen onbeş gün çabuk geçmiştir. Tatilin son günlerinden dönüş hazırlıkları başlamıştır. Dönmeden önceki gün son hazırlıklar başlamıştır. Baba sabah erken kalkıp gazete almak için dışarı çıkmıştır. Gazete büfesinin önünde beyaz pardösülü, beyaz eşarplı bir kadın elini açar fakat hiç konuşmaz. Baba şaşırır ve kadına biraz beklemesini, gazete aldıktan sonra para vereceğini söyler. Gazete aldıktan sonra bozdurmuş olduğu bütün parayı kadına verir ve kadın uzaklaşır. Baba arkasını dönüp bakar, kadın yoldan gelen hiç kimseden başka para istemez ve birden yok olur. Baba bu olaya karşın hiçbir şey belli etmeden otele geri döner ve ailesini restoranda beklemeye başlar. Eğlenceli bir günün ardından gece olur. Kaldıkları süit iki odadan oluşmaktadır. Baba bir odada kız çocukla, anne ise diğer odada erkek çocukla uyumaktadır. Baba uyumadan önce dua edip gözlerini kapatır.
 Gözlerini kapatması ile açması adeta aynı anda olur. Kendisini yatağın üzerinde odaya kuş bakışı olarak baktığını fark eder. Korkar. O anda aşağıya uzanır ve kız çocuğunu kucağına alır. Telaşa kapılır dua etmeye başlar. Tam o sırada odanın ortasında güneş gibi göz kamaştıran bir ışık kütlesinin olduğunu fark eder. Korkarak diğer odadaki karısının ve oğlunun yanına gider. Onlara uzanmaya çalışır. Işık kütlesi anne ve oğlun üzerinde dönmeye başlar. Işık kütlesi seslenir. Korkma, bir şey yok. Merak etme onları onlar bizimle der. Küçük bir gezintiye çıkıp geleceğiz, gel benimle diye seslenir. Baba endişeli ve meraklı bir şekilde kızına sarılır ve ışık kütlesine uzanır. Bir anda yaz akşamının bunaltıcı havası yok olur. Sakin huzur dolu aydınlık bir yere getirmiştir ışık kütlesi onları. Yeşil kubbesi olan eski bir mezara benzeyen. Baba, ışık kütlesine sorar burası neresi diye. Işık cevap vermez. Baba ışığı takip etmeye devam eder. Bahçe girişinde bulunan sarıklı mezar taşarlının arasından geçerek içeri girerler. Büyük bir sandukanın önüne gelirler. Işık kütlesinden ses gelir. Kızını artık bırakmalısını, gidecekleri yere onun gelemeyeceğini söyler. Baba kızını bırakmak istemez. O anda sandukanın üzerinden bir merdiven yükselir. Babaya abdest alması gerektiğini söylerler. Baba abdest alır ve merdivenleri çıkmaya başlar.  Bir süre merdiven çıktıktan sonra birinci kata gelirler. Büyük bir kapıdan içeri girerler arkası dönük kahverengi sarıklı insanların namaza durduklarını görür. Bizim daha yukarı çıkacağız der ışık kütlesi babaya. Bir süre daha merdiven çıktıktan sonra ikinci kata gelirler. İkinci katta yeşil sarıklı insanların namaza durduklarını görür baba. Sorar ışığa burası mı diye ışık hayır burası da değil der biz daha yukarı çıkacağız der. Bir süre daha merdiven çıkarlar. Üçüncü katta beyaz sarıklı insanlar görür baba. Burası da olmadığını anlar ve daha yukarı çıkmaya devam eder. Dördüncü kata geldiklerinde ışık babaya döner burası der. Baba sorar neresi burası diye. Işık cevap verir burası Mevlana hazretlerinin türbesi der. Peygamber efendimiz ve Mevlana hazretleri burada onlarla birlikte namaz kılacaksın der ışık kütlesi babaya. Baba sevinç ve korkuyu hisseder içinde. Namazın ardından kızı merak eder baba. Kızıma götürün beni der. Bir anda otel odasında bulur kendisini ve kızını. Yatağının boş olduğunu görür baba. Yine yatağa kuş bakışı olarak baktığını fark eder ve büyük bir şiddetle yatağa düşer. Yatağın çıkarttığı sese küçük kız uyanır ve ağlamaya başlar. Işık kütlesi hala odadır. Baba ışık kütlesini takip eder. Işık anne ve oğlun odasına gider ve üzerinde dönmeye başlar. Baba, anneyi uyandırır ışığı görüp görmediğini sorar. Anne telaşa kapılır ve görmediğini söyler. Baba ışığa uzandıkça ışık uzaklaşır. Baba ışığın peşinden gider. Işık odanın balkonuna çıkmıştır artık. Baba hızlanır ve ışığa doğru hareket eder. Işık balkondan denizin üzerine düşer ve uzaklaşmaya devam eder ve kaybolur.
 Baba gördüklerinden bahsetmez ama çok korkmuştur. O gece uyumadan valizleri toparlar anne ve baba. Sabah erkenden otelden ayrılırlar. Evlerine dönmek üzere yola çıkan aile, bir semtin içinden geçerken semt pazarını görürler. Anne pazardan meyve almak ister ve dururlar. Anne yanına sadece bir meyve alacak kadar para alarak pazaryerine gider. Anne bir miktar meyve aldıktan sonra parayı satıcıya uzatacakken yanına bir dilenci gelir. Masmavi gözleriyle anneye bakarken, anne pazarda olduğunu unutmuş o anda. Ve parayı dilencinin eline vererek avucunu kapatmış dilencinin. Anne elini dilencinin elinden çekerken dilenci gülümsemiş ve bir anda yok olmuş. Anne korkuya kapılmış ve koşarak abralarına geri dönmüş. Baba meraklı bir şekilde ne olduğunu sormuş ve anne ağlamaya başlamış. Baba ve anne iki gündür yaşadıklarını olaylar karşısında ne yapacaklarını bilememişler.  Bir süre dinlendikten sonra yola devam etmişler. Aile tek yönlü bir yolda araçlarıyla ilerlerken karşılarına büyük bir kamyon çıkmış. Anne ani bir refleks ile küçük kızı camdan dışarı atmış ve araba kamyonun altına giriş büyük bir hızla.  Araba paramparça olmuş kırılmayan bir cam, yamulmayan bir kaporta parçası kalmamış. Anne sıkıştığı yerden kendi çabalarıyla çıkmış. Eşini kurtarmak için büyük çaba sarf ettikten sonra onu da çıkartmış. Dışarı fırlattığı kızını armaya başlamış fakat bulamamış. On aylık erkek çocuğu enkaz içerisinde aramaya başlamış. Küçük çocuğu cam yığınları arasından çıkartmış. Baba şoka girmiş ve bayılmış. Annenin yanına yaşlı bir amca gelmiş. Camdan fırlattığı çocuğunu getirmiş ve kaza enkazına kimseyi sokma ve dokundurma diye tembih ettikten sonra gitmiş. Mucize eseri paramparça olmuş araçtan aile ek bir çizik bile almadan kurtulmuş. Görenler büyük şaşkınlık yaşamış.
Aradan aylar geçtikten sonra baba işi gereği Konya civarlarına gitmek zorunda kalmış. Aklından hiç çıkmayan rüyasını araştırmak istemiş ve Mevlana hazretlerinin türbesini ziyaret etmeye gitmiş. Türbeden içeri girdiği andan itibaren ağlamaya başlamış. Her şey rüyasında gördükleri ile birebir aynı imiş. Büyük sandukanın önüne geldiğinde kendinden geçmiş…   Saatler sonra kendine geldiğinde rüyasında gördüğü her şeyin cevabını alarak uyanmış. Birinci katta gördükleri kahverengi sarıklı insanların Mevlana hazretlerinin türbesinin girişinde bulunan mezardaki kişiler olduğunu ve her kati insanların kimler olduğunu öğrenmiş… Kendinden geçtiği süre içerisinde yaşadıklarını ve hissettiklerini hiç kimseye anlatmadan oteline geri dönmüş.
Baba; gördüğü rüya, yaptıkları kaza ve diğer olaylar aile içinde kalarak bir daha konuşulmamıştır.   

3914
Merhaba,
Ben dün bisey yaptım.Hani yan komsum olan eltim vardı  ya..Onunla konustum.Ne düsünüyosam uygun bi dille yüzüne söyledim.Onun da söylemesini rica ettim.Ve barış çubugunu uzattım.Neden yaptım derseniz;
 
Bikac nedeni var.Öncelikle sizden sonra ne kadar yalnız oldugumu farkettim.Konusmak için yakınımda hiçkimsenin olmadıgını farkettim.Hoş onunla çok derin bir dostlugumuzun olması cok zor.Farklı dünya görüsüne sahibiz.Ama hiç yoktansa işte iki lafedecek biri olsun diye.
2.sebep ise onu her gördügümde gerildigimi rahatsızoldugumu farkettim.Bu da beni gereksiz yere kasıyor.Bundan kurtulmak istedim.
3. neden ise,artık içimde hiçbiseyi biriktirerek ruhuma zarar vermek istemememdi..
 
İşte böyle...

02 Haziran 2009


3915
 
Merhaba,

Kitabı bitirdim.bende garip duygulara neden oldu.Bugüne kadar inandıgım şeyler birbirine karıstı.Aslında sizinle birebir kesin görüsmeliyim.
Kafam karıstı.
Bi kitap buna neden olabilir mi?Sanırım aslında bunun nedeni kendi içimdeki arayıslar.
Öncelikle kafamda su belirdi:Ben bugüne kadar Allaha olan inancımı hep kurallar cercevesinde yerine getirmiştim.
Ama şimdi okuduktan sonra gördümki asıl innaç anlamadıgın bi dilde yazıları okumak degil,inancını yüreginde hissetmekmiş.
Şimdi bu iyi de bu durum bende okumaya karsı ters etki yarattı.Canım şimdi atıyorum Yasin vs. okumak istemiyo.
Şöyleki anlamını bilmedigim biseyi sıgınmak için yada ne biliyim iyi bir kul olmak için okumak biraz anlamsız geliyo.
kendimi sorguluyorum uzun zamndır.Bunun bi sonu var mı?Yada acaba ben bi geciş döneminde miyim.
Kitabın bi yerinde insanın böyle bi dönemden gectigi devam yada geriye dönüş yapacagını karar verdigi bi durum varmıs.Tam olarak anlatamıyorum kafamdakileri..
Ama içimde bi huzursuzluga neden oldu.İçim sıkılıyo.Birazda bugüne  kadar olan kafamdakilerde bi yıkılma oldu,tam emin degilim durumumdan ama ...
Sanırım kafam karıstı biraz.Ve de korktum..Acaba ben gercekten öncelikle Allah için ibadet yapan biri olabilir miyim?Düsüncesi bile ürkütüyor beni.
 
Sizce ben gercekten içsel bi yolculuga cıkmış olabilir miyim?Bunu en iyi siz analiz edersiniz diye düsünüyorum.
Yoksa bu tamamen okuduklarımdan esinlendigim bi hayal gücüm mü?Peki bu içimdeki huzursuzluk niye?
Bu konuda lütfen yorum yapın.Ciddi merak ediyorum..

24 Nisan 2009

Sayfa: 1 ... 259 260 [261] 262 263 ... 274