16
Eşcinsellik - Hayatlardan parçalar, hayata mektuplar (ziyaretçi karalama defteri) / Ynt: RIZASI YOK: EŞCİNSELLİKTEN KURTULMAK İÇİN: HER GÜN BİRAZ DAHA YAKIN
« : 22 Aralık 2023, 10:10:49 ös »
BEŞİNCİ TERAPİ
19/12/2023
Bu sefer galiba biraz dağınık bir yazı yazacağım çünkü hem düşüncelerimi ve terapi notlarımı hem de Hüseyin hocaya ilişkin naçizane değerlendirmelerimi ve terapi sürecine yeni başlayanlara yönelik tavsiyelerimi aynı yazıda belli bir düzen içinde yazmak kolay olmayacak.
Öncelikle terapi sürecin yeni başlayanlara bazı tavsiyerde bulunmak isterim:
1- Terapide konuşmak istediğiniz konuları önceden not alıp terapi esnasında notlarınıza bakabilirsiniz. Ben önceden not alır ancak terapideyken telefonu açıp bakmaya çekinirdim. Bu konuda Hüseyin hocadan çekinmem çok mantıksızmış. Terapist olsaydım danışanımın terapi konularını telefonuna önceden not etmiş olmasına memnun olurdum.
2- Terapideyken ses kaydı alıp terapi sonrasında bu kayıtları dinlemek ve önemli noktaları not almak çok mühim çünkü terapi esnasında dikkatimiz dağılabiliyor veya Hüseyin hoca konuşurken başka meseleleri düşünebiliyoruz. Kaçırdığımız noktaları kayıtları dinlerken yakalayabiliriz. Kurduğumuz veya Hüseyin hoacanın kurduğu bazı cümleleri yazarken aklımıza başka düşünceler gelebilir ve bu düşünceleri bir sonraki terapide paylaşabiliriz.
3- Her terapi sonrasında yazı yazmalıyız. Yazı yazmanın bilinçdışındaki gizli içeriği gün yüzüne çıkarmak gibi bir işlevi var. Yazı yazmak öyle bir ayna ki ona bakınca içimizi görüyoruz. İçimizi (bilinç) görüyoruz demek az kalır, içimizin de içini (bilinçdışı) görüyoruz. “Yazmak yüzde elli şifadır.” diyor Hüseyin hoacanın sevmediği bir psikiyatrist –hocanın psikoloji camiasından hemen hemen hiç kimseyi sevmemesini yazının sonunda inceleyeceğim. Ben yazmanın çok faydasını gördüm.
Ben lise birdeyken bizim sınıftaki bir kız yazmaya üşendiği için günlüklerini ses kaydı şeklinde tutardı. Muhteşem bir yöntem değil mi? Hele ki günümüzde ses kaydını yazıya döken uygulamaların varlığı düşünüldüğünde hiç de yabana atılacak bir fikir değil.
4- Hüseyin hocadan faydalanmak gerekiyor. Çünkü hoca; kadın, erkek, ilişki, eşcinsellik konularını gerçekten iyi biliyor ve bildiğini kısa-öz cümlelerle ifade edebiliyor. Hüseyin hocadan faydalanmanın yolu kendini çekinmeden ona açmaktan geçiyor. Hatta yapabildiklerimizden ziyade yapamadıklarımızı anlatmak daha önemli. Eksik kaldığım ve yapamadığım konuları konuşmanın beni Hüseyin hocaya daha çok yaklaştırdığını ve terapinin daha verimli geçmesini sağladığını keşfettim.
*
Çapa’daki ofisinizin önüne geldiğimde karnıma bıçaklar saplanıyormuş gibi hissettim. Buraya isteyerek geliyordum, buraya geleceğim günü iple çekiyordum, iki hafta geçmek bilmiyordu ancak yine de ayaklarım geri geri gidiyordu çünkü zihnimin hangi karanlık noktasına yolculuk yapacağımızı bilmiyordum. Saat 12:15’ti. Buraya girecek ve yaklaşık beş saat sonra bu kapıdan çıkacaktım.
Telefondan ses kaydedicisini açtım ve terapiye başladık. Geçen terapide kadın konusundan bahsederken birkaç cümle söyleyip konuyu kapatmıştım. Kadınların bana yönelik bir ilgisi olmadığını söylemiştim. Aslında vardı ancak o an aklıma gelmemişti. Hafifçe gülümsemiştiniz. O gülümsemenin, “Bir gün burada kadın konusunda elbette konuşacaksın, süreci tersine çeviremezsin.” anlamına geldiğini bu hafta fark ettim.
Kadın konusundan önceki konuştuklarımızı anlatmakla başlayabilirim. Aktifi kendime pasif yapma fantazilerime devam ettiğimi söyledim. Doğru yolda gittiğimi söylediniz: “Pasifi hayal edince pasifle aranda duygusal bağ oluşuyor. Onu sahipleneceğim, kadınım olacak diye düşünüyorsun. Bu düşünceler eşcinselliği kuvvetlendiriyor. Aktif aktife fantazilerde duygusal bağ yok, erkeksilik var. Erkeksilik eşcinselliği zayıflatıyor.”
Bekirle kurmuş olduğum derin duygusal bağın iyileşmemin bir göstergesi olduğunu söylediniz. Çünkü, “Erkek erkeğe duygusal tatmin yaşadıkça fantazilere ihtiyaç kalmıyor. Normalde bir erkek bir erkeğe karşı cinsel ilgi hissetmez. Kim hisseder? Duygusal tatmin yaşayamayanlar.” Yüzde seksen iyileştiğimi söylediğinizde başlangıçta inanamadım. İnanmadığımı fark etmiş olmalısınız ki bu düşüncenizi terapide defalarca tekrar ettiniz. Hatta terapiyi, “Unutma, yüzde seksen!” diyerek bitirdiniz. İyileştiğimi düşünüyordunuz çünkü derin bağlar kurmaya başlamış ve aseksüelleşmiştim. Bu iki konuyu ayrı ayrı inceleyelim.
Artık iyice emin oldum ki her eşcinsel yalnızdır ve ilişki iyileştirir. Bir eşcinselin en çok ihtiyacı olan şeyin sahici bağlar kurmak olduğunu bildiğiniz için tüm yöntemleriniz eşcinselin ilişki kurmasını engelleyen duvarları yıkmak üzerine kurulu. Danışanınızla telefonunuzu paylaşıyorsunuz, onunla yemeğe gitmekten, namaz kılmaktan, bir akşam vakti kırk dakika konuşmaktan çekinmiyorsunuz çünkü sağlam kurulan terapötik bağın gerçek hayatta kurulacak bağlara öncü olabileceğini biliyorsunuz. Eşcinsellik bir yalnızlık hastalığı ve bu hastalığın çözümü bağ kurmaktan geçiyor.
Mensup olduğum camiada eşcinsel olduğunu bildiğim birçok insan var. Bu arkadaşlar her zaman için camianın en neşelileri ve en girişkenleridir. Hepsi evlendi ve hepsinin çocukları var. Uzaktan gayet mutlu gözüküyorlar. Ben onların olumlu ruh hali içinde olmalarına hayret ederdim. Benim gibi çökkün ruh halinde olmalı, karamasarlaştıkça insanlardan uzaklaşmalı, insanlardan uzaklaştıkça karamsar olmalılardı. Onlarsa etraflarındaki herkesle iyi ilişki kurar, iyi ilişkiler kurdukça olumlu ruh halinde olurlardı. Galiba böyle böyle kendilerini iyileştirdiler. Ne kadar iyileştiklerini bilemem ancak eşcinselliklerini makul bir noktaya kadar gerilettikleri kesin.
Aseksüelleşmemi iyileşme belirtisi olarak gördünüz çünkü kuramınıza göre iyileşme sürecindeyken pasifler aktifleşiyor, aktifler pasifleşiyor, aktif-pasifler (ap) aseksüelleşiyordu. Böylece aktif-pasif olduğumu da öğrenmiş oldum. İçten içe biliyordum da kendime konduramıyordum. Kendimden daha erkeksi birine karşı cinsel ilgi hissettiğimde ona karşı pasif olma isteğimi hızlı bir şekilde bilinçdışına itiyordum. O istek zihnimin katmanlarında dönüşüme uğruyor ve pasif olma isteğim aktif olma isteğine evriliyordu ve ilk isteğin ne olduğu konusunu hiç düşünmüyordum.
*
Hayatımda bir kadının olmamasının bir sorun olduğunu ve hayatımda kadına yer açmam gerektiğini söylediniz. Ben bugüne dek kadınlar yokmuş gibi yaşadım. Benim ulaşmak isteyip de ulaşamadıklarıma kolayca ulaştıkları için onlara karşı öfke doluydum, onları kıskanıyordum ve onları rakip olarak görüyordum. Bu kötücül düşünceleri her zaman yaptığım gibi dinin arkasına gizlemiştim. Sorsan haremlik-selamlığa dikkat ettiğim için onlarla muhatap olmuyordum ancak gerçek başkaydı. Şimdi en azından dünya üzerinde var olduklarını, bir yer kapladıklarını kabul ettim. Kime ulaşıp ulaşamadıklarıyla ilgilenmiyorum. Onlardan nefret etmiyorum çünkü erkeklere olan cinsel ilgim yok olmaya yüz tutunca kadınlar benim için rakip olmaktan çıktılar.
*
Bana ilgi gösteren kadınların olduğunu dile getirdiğimde şunları söylediniz: “Bir kadın senden hoşlanmışsa sen fark etmesen de sendeki erkekliği görmüş, sendeki potansiyeli fark etmiş demektir. Senin kadını reddetmen demek erkekliğini reddetmen demek. O kadın senin göremediğin, kullanamadığın potansiyel erkekliği görüyor. Kadınların sana ilgi göstermesi erkeksi enerji yaymaya başladığını gösteriyor.”
*
Ben sahnesi dünya olan bir pornonun içinde yaşıyormuşum. Tüm dünyaya pornografik bir gözle bakıyormuşum. Eğer ilişki yaşamış olsaydım bu paragrafın ilk cümlesini, “Ben dünyayı çıplaklar kampı olarak algılıyormuşum.” şeklinde kurardım. Oysa ben sadece izleyiciydim. İnsanlar yaşıyor bense izliyordum. İzlediklerimi de olduğu gibi algılamıyor, kendi çarpık bakışımla yorumluyordum. Tüm dünya bir cinsellik sahnesiydi ben de o sahnenin ortasında yapayalnız kalmış bir rahiptim. Görüyor ama dokunamıyor, biliyor ama yaşayamıyordum.
*
Ofisinizin kapısından içeri ilk kez girdiğim 21 Ekim tarihinden beri en çok bu terapiden verim aldım. Bunun sebebi çekinmeden duygu ve düşüncelerimi ifade etmemdi. “Kadın meselesini halen halledemedim.” deyip “iyi çocuk” rolünden çıkınca terapi bambaşka bir boyuta evrildi. Sizden birçok tavsiye aldım. Sizin de terapiden keyif aldığınızı hissettim çünkü terapi esnasında siz de bana kendinizi açtınız hatta birkaç kişi ve kuruma yönelik öfkenizi ifade ettiniz. Terapi bittikten sonra bekleme odasına geçtim. Duygusal ilişkisi büyük bir hayal kırıklığıyla sona eren bir danışanınızla dertleştim. Onu yargılamadım, “koşulsuz kabul” ilkesine uygun davrandım, onu dinledim ve onunla bağ kurdum. Onun acısını yüreğimde hissettim. Bu hafta hem yardım alan hem de yardım eden konumunda olmak bana çok iyi geldi. Uçak yolculuğu esnasında terapi kaydını dinlerken satır satır not aldım. Bir saatlik terapiden en yüksek verimi elde ettiğimi düşünüyorum.
*
“Eşcinselliğin en kötü tarafı bir kadının sana katacaklarından mahrum kalıyorsun. Her başarılı erkeğin arkasında muhakak ki bir kadın vardır. Erkek ilişkisi tüketiyor, öldürüyor; kadın ilişkisi güçlendiriyor.”
“Kadından ne alıyorsan onu hiçbir erkek veremez. Erkekten dostluk anlamında ne alıyorsan onu da hiçbir kadın veremez.” Evlendikten sonra erkek arkadaşlarını hayatından tamanen çıkartan erkeklerin kadınsılaştığını gözlemliyorum. Erkeklerin birlikte vakit geçirerek birbirinin erkekliğini onaylaması gerekiyor. Erkeklerden beş vakit namazı camide, cemaatle, omuz omuza ve neredeyse askeri nizamda eda etmelerinin istenmesi boşuna değil.
*
Mastürbasyon yaparken kadın fantazisi kurmamı istediniz. Ya ilişkinin başından sonuna dek partnerim kadın olacak veyahut bir aktif bana oral yaparken kadın devreye girecekti. Böylece erkeksi enerjim artacak, kadınlar bana daha çok meyledecek ve bir kadınla en azımdan çay kahve içme imkanım doğacaktı.
Dediğinizi uyguladım. Mastürbasyonlarda artık hep kadın var, hiç erkek yok. Bunu yapabilmem için kendimi zayıf noktamdan vurmam gerekti. Cüsssece benden oldukça küçük, on sekiz-yirmi yaşında, kişiliksiz, aciz bir kadını hayal ettim –bir eskort muydu acaba? Onun üzerinde hakimiyet kurma ve onu aşağılama isteği beni cezbetti. Yapabileceğimi düşündüm ve yaptım. Ancak doğru mu yaptım bilmiyorum çünkü sado-mazoşist fantaziler eşcinselliği kuvvetlendiriyor. Kârım mı fazla olur zararım mı bilemedim. Sonra,”Hele işin içine bir kadın girsin de sado-mazoşist kısmı bir şekilde hallederiz.” diye düşünüp bahsettiğim fanteziyi gerçekleştirdim. Kişilikli bir kadınla ilişki yaşadığımı hayal edemiyorum. Ele geçirebileceğim zayıf kadınlar ilgimi çekiyor ve saado-mazoşist fantazilerimi tetikliyor. Burada şu soru akla geliyor: “Kadınlarla gerçek ilişki kurnayıp günübirlik ilişkiler kuran veya fahişelerle ilişki kuran erkeklerin bir kısmı gizli eşcinsel midir?” Çünkü özgüveni düşük olduğu için eşsinsel erkek, kadınlara yaklaşamıyor. Fahişe, kadınlığını reddetmiş bir kadın değil midir? Çünkü cinsel ilişkiyi bir erkekle değil aslında bir para kaynağıyla gerçekleştirmektedir. İncelik, zerafet, çekingenlik gibi kadınsı özelliklerden yoksundur. Eşcinsel erkek, erkekliğini reddetmiş bir erkekle ilişki kurarken sözde düşcinsel erkek, kadınlığını reddetmiş bir kadınla ilişki kuruyor. Birbirlerine epeyce yakınlar sanki? Gizli eşcinsel olmasalar bile ciddi anlamda özgüven sorunu yaşadıklarını düşünüyorum. Aklıma Zahid Efendi’nin (kaddesallahu sırrahu): “Bir kadını idare edemeyen erkeğe ben erkek mi derim?” sözü geliyor.
Kadın fantezisi kurduktan bir gün sonra korkuknç bir boşluk duygusu yaşadım. Kim olduğumu ve nerede olduğumu bilmiyordum. Cinsel yönelimimi tanımlayamıyordum. Eşcinsel miydim, düzcinsel miydim, biseksüel miydim, kime karşı cinsel kime karşı duygusal ilgi hissediyordum? Tüm bu sorular gün boyunca zihnimi meşgul etti. Gün sonunda nihayet kendimi bir yerde konumlandırabildim: kadınlara ilgi duymaya başlayan ancak henüz biseksüel olmamış, aseksüelleşmiş bir aktif-pasif eşcinseldim. Halen bazı noktalarda kafam karışık. Gece yatarken yukarıdaki yazılardan birinde bahsettiğim narsistlerden birine -savcı olan hariç, onun canı cehenneme- sarılarak uyuduğumu hayal ediyorum. Baskın konumdayım, cinsellik gerçekleşmiyor, en fazla öpüp kokluyorum. Gündüz bir hemcinsimi beğendiğimde onun omzuma yaslandığını veya dizime yattığını hayal ediyorum, devamını düşünmüyorum. Birkaç saniye sonra da unutuyorum. Mastürbasyon yaparken ise sadece kadın düşünüyorum ancak kadınlığından vazgeçmiş kadınlar -belki bir fahişe- geliyor aklıma.
*
“Sadece yüzeysel ilişkiler kurmak, sosyal fobinin bir türüdür.”
*
Namaz kılmak için ofisinizden çıkıp 16:30 gibi geri döndüm. İçeri girdiğimde grup terapisi yeni başlamıştı ve hemen dahil oldum. Sevgilisi için çok fazla fedakarlık yapan bir arkadaşın durumunu konuştuk. Bana fazla fedakarlığın ne anlama geldiğini sordunuz. Aklıma ilk gelen ihtimali söyledim ancak ofisinizden ayrıldıktan sonra iki ihtimali daha düşündüm.
1- Bir insanın başka bir insana haddinden fazla fedakarlık göstermesi tacizdir. Çünkü fedakarlık yakınlıktır ve muhatabımızın bizimle bu kadar yakın olup olmadığını bilmiyoruz. Birisiyle arasındaki fiziksel mesafeyi korumamız gerektiği gibi duygusal mesafeyi de korumamız gerekiyor. Nasıl ki samimi olmadığım birine on santim yaklaşamam, aynı şekilde samimi olmadığım birine pahalı bir araba hediye edemem. İnsanların sınırları vardır ve o sınırları ihlal etmemek gerekir.
2- Fazla yardımsever olan bir insan aslında kendi narsistik isteklerini tatmin etmek istiyor olabilir. Onun yardım etmekteki amacı, “Ben ne kadar iyiliksever bir insanım!” diyebilmektir. Siz de bu meyanda haddinden fazla para veren profesöre tokat atan dilenci hikayesini anlattınız.
3- Bazı çocukların –özellikle de ilk çocuklar- ailesinden sevgi alabilmek için sürekli çaba harcaması gerekir. Bu çocuklara “koşulsuz sevgi” gösterilmez. Oyuncaklarını topladıkça, yerleri süpürdükçe, ebeveynine yardım ettikçe sevgi görürler ve bu sebeple “fedakarlık şeması” geliştirirler. Sevgi görebilmek için yetişkin olduklarında da kendilerinden ödün vermeye devam ederler. Birisine yardım etmelerinin amacı gerçekten yardım etmek değil sevgi dilenmektir. Yazılı olmayan psikoloji kanunları gereğince bu aşırı fedakar insanlar ilişkilerinde genellikle sevgi ve emek sömürücüsü insanlara denk gelirler. Ömürleri boyunca kıymetlerinin bilinmediğinden şikayet ederler ancak bu şikayetin içindeki gizli fedakarlık övüncünden ötürü onların şikayet etmekten haz aldığını dahi hissedebiliriz.
Baranla lisede gittiğimiz dershanede tanışmış, aynı okulu kazandığımız için üniversitede de arkadaşlığımız devam etmişti. Çok sosyal bir insandı, çok geniş bir çevresi vardı. Henüz akıllı telefonlar yaygın değilken dahi sürekli birileriyle konuşur veya mesajlaşırdı. Eşcinsel olduğuna emindim ama bu konuyu hiç konuşmadık. Klasik bir sosyal eşcinseldi, korku ve kaygılarıyla arasına yüzlerce insandan oluşan bir duvar örmüştü. Onunla aramda belli bir mesafe varken arkadaşlığımız iyi gidiyordu. Ne zaman ki ona haddinden fazla yaklaşmaya başladım o vakit benden uzaklaşmaya başladı. Bana karşı tahammül edilemez davranışlar sergiliyordu mesela onu evine ziyarete gittiğimde dolabını düzeltmeye başlıyordu. Bu tavırlarına daha fazla dayanamayıp nihayet iletişimi kestim. Birkaç kez benimle konuşmaya çalıştı ama yüz vermedim. Ona karşı öfke doluydum. Küstükten sekiz ay sonra arayıp konuşmamız lazım dedim. Karanfil Sokak’ta buluştuk, Dikimevi’ne dek yürüdük. Yol boyunca beni öfkelendiren tüm hareketlerini anlatıp ondan hesap sordum, “Neden yaptın?” dedim. Hiçbir cevap veremedi. O günden sonra iki üç yılda bir benimle iletişime geçiyordu ancak onda uzun süreli arkadaşlıklar ve derin bağlar kurma yeteneğinin olmadığını bildiğim için onun bu tür davranışlarını fazla umursamıyordun. Birkaç yıl önce beni tekrar aradı. Adana’daki ofisinde buluştuk. Tahmin edilebileceği üzere devamı gelmedi. Ancak bu buluşma vesilesiyle bir geçmiş zaman muhasebesine giriştim. 19 yaşındaki Ömer’e soracak olsanız bu konuda yüzde yüz haklı olduğunu söylerdi ancak 28 yaşındaki Ömer yüzde elli haklı olduğuna hükmediyordu çünkü onun fazla sosyal olduğunu, az sayıda insanla derinlikli ilişkiler kurmak yerine çok sayıda insanla yüzeysel ilişkiler kurmayı tercih ettiğini bile bile ona fazla yaklaşmış, onun sınırlarını ihlal etmiştim.
*
Her eşcinsel yalnızdır ve bağ kurmak iyileştirir. Eşcinsellerin hiçbir sağlıklı bağı yok. Çoğunluğu annesiyle duygusal düzeyde karı koca hayatı yaşıyor, babasından nefret ediyor, erkeklerin dünyasına giremiyor, kadınların dünyasına “zararsız erkek” sıfatıyla girebiliyor ancak hiçbir zaman gerçek bir kadınmış gibi muamale görmüyor, sevgili bulmak için bazı sitelere giriyor ama kendini et pazarında buluyor... Köksüz çiçeğin kuruması gibi bağsız eşcinsel de günden güne ölüyor.
*
Fiziksel bağışıklık sistemine sahip olduğumuz gibi ruhsal bağışıklık sistemine de sahibiz. Bu sayede insanların çoğunluğu büyük travmaları dahi profesyonel yardım almadan atlatabiliyor. Son zamanlarda ruhsal bağışıklık sistemimin epey faal olduğunu hissediyorum. Eşcinsellik kalesini kuşatmışım da onu top ateşine tutuyormuşum gibime geliyor. Saatlerce yazıyorum çünkü yazdıkça iyileşiyorum. İnsanın kendi meşru isteklerine kulak vermesi gerekiyor. Birkaç ay önce bedensel olarak hareket etmeye ihtiyacım olmalıydı ki günde iki saat yürüyordum, şimdiyse ruhsal olarak hareket etmeye ihtiyacım olduğundan yorulana dek yazıyorum.
*
Bu sitede hikayesini okuduğum herkes en az bir konuda takılıp kalmış ve o konuyu/konuları aşmak için epeyce çaba harcamıştı. Ben de kadın konusuna takılıp kaldım. Çok yavaş ilerliyorum. “Şu anda tek sorun hayatında bir kadının olmaması.”
*
Ailemle ilişkimin nasıl olduğunu sormuştunuz. Kendileriyle fazla görüşmediğimi, ayda bir kez eve gittiğimi, onların da beni fazla aramayıp kendi halime bıraktığını söylemiştim. Babama duyduğum öfkeyi dile getirmek aklıma gelmemişti. Ona karşı çok öfkeliyim. Yanlış yönlendirmeleriyle hayatımı ve kariyerimi uçurumun eşiğine getirdi. Onun tavsiyelerini dinlemeyi bırakınca hayatım yoluna girdi. Onun sözünü dinlemiş olsaydım şu an Osmaniyede oturup hiçbir zaman kazanamayacağım kaymakamlık sınavına çalışıyor olurdum. Onu dinlememenin bedelini bana ağır ödetti. En zor zamanlarımda psikolojik şiddet uyguladı. Çalışmadığım için para kazanamadığım dönemde onun gelirine olan muhtaçlığımı kötüye kullandı. O evden başka gidecek yerim yoktu, o evde ise asık bir yüz ve acı sözler beni bekliyordu. Kötü günümde yanımda olmadığı gibi iyi günümde de yanımda değildi. Sınav sonucunu öğrendiğim akşam ve evden ayrılacağım akşam bana bağırdı. Onu affetmiyor ve mümkün olduğunca onunla iletişim kurmamaya çalışıyorum.
19/12/2023
Bu sefer galiba biraz dağınık bir yazı yazacağım çünkü hem düşüncelerimi ve terapi notlarımı hem de Hüseyin hocaya ilişkin naçizane değerlendirmelerimi ve terapi sürecine yeni başlayanlara yönelik tavsiyelerimi aynı yazıda belli bir düzen içinde yazmak kolay olmayacak.
Öncelikle terapi sürecin yeni başlayanlara bazı tavsiyerde bulunmak isterim:
1- Terapide konuşmak istediğiniz konuları önceden not alıp terapi esnasında notlarınıza bakabilirsiniz. Ben önceden not alır ancak terapideyken telefonu açıp bakmaya çekinirdim. Bu konuda Hüseyin hocadan çekinmem çok mantıksızmış. Terapist olsaydım danışanımın terapi konularını telefonuna önceden not etmiş olmasına memnun olurdum.
2- Terapideyken ses kaydı alıp terapi sonrasında bu kayıtları dinlemek ve önemli noktaları not almak çok mühim çünkü terapi esnasında dikkatimiz dağılabiliyor veya Hüseyin hoca konuşurken başka meseleleri düşünebiliyoruz. Kaçırdığımız noktaları kayıtları dinlerken yakalayabiliriz. Kurduğumuz veya Hüseyin hoacanın kurduğu bazı cümleleri yazarken aklımıza başka düşünceler gelebilir ve bu düşünceleri bir sonraki terapide paylaşabiliriz.
3- Her terapi sonrasında yazı yazmalıyız. Yazı yazmanın bilinçdışındaki gizli içeriği gün yüzüne çıkarmak gibi bir işlevi var. Yazı yazmak öyle bir ayna ki ona bakınca içimizi görüyoruz. İçimizi (bilinç) görüyoruz demek az kalır, içimizin de içini (bilinçdışı) görüyoruz. “Yazmak yüzde elli şifadır.” diyor Hüseyin hoacanın sevmediği bir psikiyatrist –hocanın psikoloji camiasından hemen hemen hiç kimseyi sevmemesini yazının sonunda inceleyeceğim. Ben yazmanın çok faydasını gördüm.
Ben lise birdeyken bizim sınıftaki bir kız yazmaya üşendiği için günlüklerini ses kaydı şeklinde tutardı. Muhteşem bir yöntem değil mi? Hele ki günümüzde ses kaydını yazıya döken uygulamaların varlığı düşünüldüğünde hiç de yabana atılacak bir fikir değil.
4- Hüseyin hocadan faydalanmak gerekiyor. Çünkü hoca; kadın, erkek, ilişki, eşcinsellik konularını gerçekten iyi biliyor ve bildiğini kısa-öz cümlelerle ifade edebiliyor. Hüseyin hocadan faydalanmanın yolu kendini çekinmeden ona açmaktan geçiyor. Hatta yapabildiklerimizden ziyade yapamadıklarımızı anlatmak daha önemli. Eksik kaldığım ve yapamadığım konuları konuşmanın beni Hüseyin hocaya daha çok yaklaştırdığını ve terapinin daha verimli geçmesini sağladığını keşfettim.
*
Çapa’daki ofisinizin önüne geldiğimde karnıma bıçaklar saplanıyormuş gibi hissettim. Buraya isteyerek geliyordum, buraya geleceğim günü iple çekiyordum, iki hafta geçmek bilmiyordu ancak yine de ayaklarım geri geri gidiyordu çünkü zihnimin hangi karanlık noktasına yolculuk yapacağımızı bilmiyordum. Saat 12:15’ti. Buraya girecek ve yaklaşık beş saat sonra bu kapıdan çıkacaktım.
Telefondan ses kaydedicisini açtım ve terapiye başladık. Geçen terapide kadın konusundan bahsederken birkaç cümle söyleyip konuyu kapatmıştım. Kadınların bana yönelik bir ilgisi olmadığını söylemiştim. Aslında vardı ancak o an aklıma gelmemişti. Hafifçe gülümsemiştiniz. O gülümsemenin, “Bir gün burada kadın konusunda elbette konuşacaksın, süreci tersine çeviremezsin.” anlamına geldiğini bu hafta fark ettim.
Kadın konusundan önceki konuştuklarımızı anlatmakla başlayabilirim. Aktifi kendime pasif yapma fantazilerime devam ettiğimi söyledim. Doğru yolda gittiğimi söylediniz: “Pasifi hayal edince pasifle aranda duygusal bağ oluşuyor. Onu sahipleneceğim, kadınım olacak diye düşünüyorsun. Bu düşünceler eşcinselliği kuvvetlendiriyor. Aktif aktife fantazilerde duygusal bağ yok, erkeksilik var. Erkeksilik eşcinselliği zayıflatıyor.”
Bekirle kurmuş olduğum derin duygusal bağın iyileşmemin bir göstergesi olduğunu söylediniz. Çünkü, “Erkek erkeğe duygusal tatmin yaşadıkça fantazilere ihtiyaç kalmıyor. Normalde bir erkek bir erkeğe karşı cinsel ilgi hissetmez. Kim hisseder? Duygusal tatmin yaşayamayanlar.” Yüzde seksen iyileştiğimi söylediğinizde başlangıçta inanamadım. İnanmadığımı fark etmiş olmalısınız ki bu düşüncenizi terapide defalarca tekrar ettiniz. Hatta terapiyi, “Unutma, yüzde seksen!” diyerek bitirdiniz. İyileştiğimi düşünüyordunuz çünkü derin bağlar kurmaya başlamış ve aseksüelleşmiştim. Bu iki konuyu ayrı ayrı inceleyelim.
Artık iyice emin oldum ki her eşcinsel yalnızdır ve ilişki iyileştirir. Bir eşcinselin en çok ihtiyacı olan şeyin sahici bağlar kurmak olduğunu bildiğiniz için tüm yöntemleriniz eşcinselin ilişki kurmasını engelleyen duvarları yıkmak üzerine kurulu. Danışanınızla telefonunuzu paylaşıyorsunuz, onunla yemeğe gitmekten, namaz kılmaktan, bir akşam vakti kırk dakika konuşmaktan çekinmiyorsunuz çünkü sağlam kurulan terapötik bağın gerçek hayatta kurulacak bağlara öncü olabileceğini biliyorsunuz. Eşcinsellik bir yalnızlık hastalığı ve bu hastalığın çözümü bağ kurmaktan geçiyor.
Mensup olduğum camiada eşcinsel olduğunu bildiğim birçok insan var. Bu arkadaşlar her zaman için camianın en neşelileri ve en girişkenleridir. Hepsi evlendi ve hepsinin çocukları var. Uzaktan gayet mutlu gözüküyorlar. Ben onların olumlu ruh hali içinde olmalarına hayret ederdim. Benim gibi çökkün ruh halinde olmalı, karamasarlaştıkça insanlardan uzaklaşmalı, insanlardan uzaklaştıkça karamsar olmalılardı. Onlarsa etraflarındaki herkesle iyi ilişki kurar, iyi ilişkiler kurdukça olumlu ruh halinde olurlardı. Galiba böyle böyle kendilerini iyileştirdiler. Ne kadar iyileştiklerini bilemem ancak eşcinselliklerini makul bir noktaya kadar gerilettikleri kesin.
Aseksüelleşmemi iyileşme belirtisi olarak gördünüz çünkü kuramınıza göre iyileşme sürecindeyken pasifler aktifleşiyor, aktifler pasifleşiyor, aktif-pasifler (ap) aseksüelleşiyordu. Böylece aktif-pasif olduğumu da öğrenmiş oldum. İçten içe biliyordum da kendime konduramıyordum. Kendimden daha erkeksi birine karşı cinsel ilgi hissettiğimde ona karşı pasif olma isteğimi hızlı bir şekilde bilinçdışına itiyordum. O istek zihnimin katmanlarında dönüşüme uğruyor ve pasif olma isteğim aktif olma isteğine evriliyordu ve ilk isteğin ne olduğu konusunu hiç düşünmüyordum.
*
Hayatımda bir kadının olmamasının bir sorun olduğunu ve hayatımda kadına yer açmam gerektiğini söylediniz. Ben bugüne dek kadınlar yokmuş gibi yaşadım. Benim ulaşmak isteyip de ulaşamadıklarıma kolayca ulaştıkları için onlara karşı öfke doluydum, onları kıskanıyordum ve onları rakip olarak görüyordum. Bu kötücül düşünceleri her zaman yaptığım gibi dinin arkasına gizlemiştim. Sorsan haremlik-selamlığa dikkat ettiğim için onlarla muhatap olmuyordum ancak gerçek başkaydı. Şimdi en azından dünya üzerinde var olduklarını, bir yer kapladıklarını kabul ettim. Kime ulaşıp ulaşamadıklarıyla ilgilenmiyorum. Onlardan nefret etmiyorum çünkü erkeklere olan cinsel ilgim yok olmaya yüz tutunca kadınlar benim için rakip olmaktan çıktılar.
*
Bana ilgi gösteren kadınların olduğunu dile getirdiğimde şunları söylediniz: “Bir kadın senden hoşlanmışsa sen fark etmesen de sendeki erkekliği görmüş, sendeki potansiyeli fark etmiş demektir. Senin kadını reddetmen demek erkekliğini reddetmen demek. O kadın senin göremediğin, kullanamadığın potansiyel erkekliği görüyor. Kadınların sana ilgi göstermesi erkeksi enerji yaymaya başladığını gösteriyor.”
*
Ben sahnesi dünya olan bir pornonun içinde yaşıyormuşum. Tüm dünyaya pornografik bir gözle bakıyormuşum. Eğer ilişki yaşamış olsaydım bu paragrafın ilk cümlesini, “Ben dünyayı çıplaklar kampı olarak algılıyormuşum.” şeklinde kurardım. Oysa ben sadece izleyiciydim. İnsanlar yaşıyor bense izliyordum. İzlediklerimi de olduğu gibi algılamıyor, kendi çarpık bakışımla yorumluyordum. Tüm dünya bir cinsellik sahnesiydi ben de o sahnenin ortasında yapayalnız kalmış bir rahiptim. Görüyor ama dokunamıyor, biliyor ama yaşayamıyordum.
*
Ofisinizin kapısından içeri ilk kez girdiğim 21 Ekim tarihinden beri en çok bu terapiden verim aldım. Bunun sebebi çekinmeden duygu ve düşüncelerimi ifade etmemdi. “Kadın meselesini halen halledemedim.” deyip “iyi çocuk” rolünden çıkınca terapi bambaşka bir boyuta evrildi. Sizden birçok tavsiye aldım. Sizin de terapiden keyif aldığınızı hissettim çünkü terapi esnasında siz de bana kendinizi açtınız hatta birkaç kişi ve kuruma yönelik öfkenizi ifade ettiniz. Terapi bittikten sonra bekleme odasına geçtim. Duygusal ilişkisi büyük bir hayal kırıklığıyla sona eren bir danışanınızla dertleştim. Onu yargılamadım, “koşulsuz kabul” ilkesine uygun davrandım, onu dinledim ve onunla bağ kurdum. Onun acısını yüreğimde hissettim. Bu hafta hem yardım alan hem de yardım eden konumunda olmak bana çok iyi geldi. Uçak yolculuğu esnasında terapi kaydını dinlerken satır satır not aldım. Bir saatlik terapiden en yüksek verimi elde ettiğimi düşünüyorum.
*
“Eşcinselliğin en kötü tarafı bir kadının sana katacaklarından mahrum kalıyorsun. Her başarılı erkeğin arkasında muhakak ki bir kadın vardır. Erkek ilişkisi tüketiyor, öldürüyor; kadın ilişkisi güçlendiriyor.”
“Kadından ne alıyorsan onu hiçbir erkek veremez. Erkekten dostluk anlamında ne alıyorsan onu da hiçbir kadın veremez.” Evlendikten sonra erkek arkadaşlarını hayatından tamanen çıkartan erkeklerin kadınsılaştığını gözlemliyorum. Erkeklerin birlikte vakit geçirerek birbirinin erkekliğini onaylaması gerekiyor. Erkeklerden beş vakit namazı camide, cemaatle, omuz omuza ve neredeyse askeri nizamda eda etmelerinin istenmesi boşuna değil.
*
Mastürbasyon yaparken kadın fantazisi kurmamı istediniz. Ya ilişkinin başından sonuna dek partnerim kadın olacak veyahut bir aktif bana oral yaparken kadın devreye girecekti. Böylece erkeksi enerjim artacak, kadınlar bana daha çok meyledecek ve bir kadınla en azımdan çay kahve içme imkanım doğacaktı.
Dediğinizi uyguladım. Mastürbasyonlarda artık hep kadın var, hiç erkek yok. Bunu yapabilmem için kendimi zayıf noktamdan vurmam gerekti. Cüsssece benden oldukça küçük, on sekiz-yirmi yaşında, kişiliksiz, aciz bir kadını hayal ettim –bir eskort muydu acaba? Onun üzerinde hakimiyet kurma ve onu aşağılama isteği beni cezbetti. Yapabileceğimi düşündüm ve yaptım. Ancak doğru mu yaptım bilmiyorum çünkü sado-mazoşist fantaziler eşcinselliği kuvvetlendiriyor. Kârım mı fazla olur zararım mı bilemedim. Sonra,”Hele işin içine bir kadın girsin de sado-mazoşist kısmı bir şekilde hallederiz.” diye düşünüp bahsettiğim fanteziyi gerçekleştirdim. Kişilikli bir kadınla ilişki yaşadığımı hayal edemiyorum. Ele geçirebileceğim zayıf kadınlar ilgimi çekiyor ve saado-mazoşist fantazilerimi tetikliyor. Burada şu soru akla geliyor: “Kadınlarla gerçek ilişki kurnayıp günübirlik ilişkiler kuran veya fahişelerle ilişki kuran erkeklerin bir kısmı gizli eşcinsel midir?” Çünkü özgüveni düşük olduğu için eşsinsel erkek, kadınlara yaklaşamıyor. Fahişe, kadınlığını reddetmiş bir kadın değil midir? Çünkü cinsel ilişkiyi bir erkekle değil aslında bir para kaynağıyla gerçekleştirmektedir. İncelik, zerafet, çekingenlik gibi kadınsı özelliklerden yoksundur. Eşcinsel erkek, erkekliğini reddetmiş bir erkekle ilişki kurarken sözde düşcinsel erkek, kadınlığını reddetmiş bir kadınla ilişki kuruyor. Birbirlerine epeyce yakınlar sanki? Gizli eşcinsel olmasalar bile ciddi anlamda özgüven sorunu yaşadıklarını düşünüyorum. Aklıma Zahid Efendi’nin (kaddesallahu sırrahu): “Bir kadını idare edemeyen erkeğe ben erkek mi derim?” sözü geliyor.
Kadın fantezisi kurduktan bir gün sonra korkuknç bir boşluk duygusu yaşadım. Kim olduğumu ve nerede olduğumu bilmiyordum. Cinsel yönelimimi tanımlayamıyordum. Eşcinsel miydim, düzcinsel miydim, biseksüel miydim, kime karşı cinsel kime karşı duygusal ilgi hissediyordum? Tüm bu sorular gün boyunca zihnimi meşgul etti. Gün sonunda nihayet kendimi bir yerde konumlandırabildim: kadınlara ilgi duymaya başlayan ancak henüz biseksüel olmamış, aseksüelleşmiş bir aktif-pasif eşcinseldim. Halen bazı noktalarda kafam karışık. Gece yatarken yukarıdaki yazılardan birinde bahsettiğim narsistlerden birine -savcı olan hariç, onun canı cehenneme- sarılarak uyuduğumu hayal ediyorum. Baskın konumdayım, cinsellik gerçekleşmiyor, en fazla öpüp kokluyorum. Gündüz bir hemcinsimi beğendiğimde onun omzuma yaslandığını veya dizime yattığını hayal ediyorum, devamını düşünmüyorum. Birkaç saniye sonra da unutuyorum. Mastürbasyon yaparken ise sadece kadın düşünüyorum ancak kadınlığından vazgeçmiş kadınlar -belki bir fahişe- geliyor aklıma.
*
“Sadece yüzeysel ilişkiler kurmak, sosyal fobinin bir türüdür.”
*
Namaz kılmak için ofisinizden çıkıp 16:30 gibi geri döndüm. İçeri girdiğimde grup terapisi yeni başlamıştı ve hemen dahil oldum. Sevgilisi için çok fazla fedakarlık yapan bir arkadaşın durumunu konuştuk. Bana fazla fedakarlığın ne anlama geldiğini sordunuz. Aklıma ilk gelen ihtimali söyledim ancak ofisinizden ayrıldıktan sonra iki ihtimali daha düşündüm.
1- Bir insanın başka bir insana haddinden fazla fedakarlık göstermesi tacizdir. Çünkü fedakarlık yakınlıktır ve muhatabımızın bizimle bu kadar yakın olup olmadığını bilmiyoruz. Birisiyle arasındaki fiziksel mesafeyi korumamız gerektiği gibi duygusal mesafeyi de korumamız gerekiyor. Nasıl ki samimi olmadığım birine on santim yaklaşamam, aynı şekilde samimi olmadığım birine pahalı bir araba hediye edemem. İnsanların sınırları vardır ve o sınırları ihlal etmemek gerekir.
2- Fazla yardımsever olan bir insan aslında kendi narsistik isteklerini tatmin etmek istiyor olabilir. Onun yardım etmekteki amacı, “Ben ne kadar iyiliksever bir insanım!” diyebilmektir. Siz de bu meyanda haddinden fazla para veren profesöre tokat atan dilenci hikayesini anlattınız.
3- Bazı çocukların –özellikle de ilk çocuklar- ailesinden sevgi alabilmek için sürekli çaba harcaması gerekir. Bu çocuklara “koşulsuz sevgi” gösterilmez. Oyuncaklarını topladıkça, yerleri süpürdükçe, ebeveynine yardım ettikçe sevgi görürler ve bu sebeple “fedakarlık şeması” geliştirirler. Sevgi görebilmek için yetişkin olduklarında da kendilerinden ödün vermeye devam ederler. Birisine yardım etmelerinin amacı gerçekten yardım etmek değil sevgi dilenmektir. Yazılı olmayan psikoloji kanunları gereğince bu aşırı fedakar insanlar ilişkilerinde genellikle sevgi ve emek sömürücüsü insanlara denk gelirler. Ömürleri boyunca kıymetlerinin bilinmediğinden şikayet ederler ancak bu şikayetin içindeki gizli fedakarlık övüncünden ötürü onların şikayet etmekten haz aldığını dahi hissedebiliriz.
Baranla lisede gittiğimiz dershanede tanışmış, aynı okulu kazandığımız için üniversitede de arkadaşlığımız devam etmişti. Çok sosyal bir insandı, çok geniş bir çevresi vardı. Henüz akıllı telefonlar yaygın değilken dahi sürekli birileriyle konuşur veya mesajlaşırdı. Eşcinsel olduğuna emindim ama bu konuyu hiç konuşmadık. Klasik bir sosyal eşcinseldi, korku ve kaygılarıyla arasına yüzlerce insandan oluşan bir duvar örmüştü. Onunla aramda belli bir mesafe varken arkadaşlığımız iyi gidiyordu. Ne zaman ki ona haddinden fazla yaklaşmaya başladım o vakit benden uzaklaşmaya başladı. Bana karşı tahammül edilemez davranışlar sergiliyordu mesela onu evine ziyarete gittiğimde dolabını düzeltmeye başlıyordu. Bu tavırlarına daha fazla dayanamayıp nihayet iletişimi kestim. Birkaç kez benimle konuşmaya çalıştı ama yüz vermedim. Ona karşı öfke doluydum. Küstükten sekiz ay sonra arayıp konuşmamız lazım dedim. Karanfil Sokak’ta buluştuk, Dikimevi’ne dek yürüdük. Yol boyunca beni öfkelendiren tüm hareketlerini anlatıp ondan hesap sordum, “Neden yaptın?” dedim. Hiçbir cevap veremedi. O günden sonra iki üç yılda bir benimle iletişime geçiyordu ancak onda uzun süreli arkadaşlıklar ve derin bağlar kurma yeteneğinin olmadığını bildiğim için onun bu tür davranışlarını fazla umursamıyordun. Birkaç yıl önce beni tekrar aradı. Adana’daki ofisinde buluştuk. Tahmin edilebileceği üzere devamı gelmedi. Ancak bu buluşma vesilesiyle bir geçmiş zaman muhasebesine giriştim. 19 yaşındaki Ömer’e soracak olsanız bu konuda yüzde yüz haklı olduğunu söylerdi ancak 28 yaşındaki Ömer yüzde elli haklı olduğuna hükmediyordu çünkü onun fazla sosyal olduğunu, az sayıda insanla derinlikli ilişkiler kurmak yerine çok sayıda insanla yüzeysel ilişkiler kurmayı tercih ettiğini bile bile ona fazla yaklaşmış, onun sınırlarını ihlal etmiştim.
*
Her eşcinsel yalnızdır ve bağ kurmak iyileştirir. Eşcinsellerin hiçbir sağlıklı bağı yok. Çoğunluğu annesiyle duygusal düzeyde karı koca hayatı yaşıyor, babasından nefret ediyor, erkeklerin dünyasına giremiyor, kadınların dünyasına “zararsız erkek” sıfatıyla girebiliyor ancak hiçbir zaman gerçek bir kadınmış gibi muamale görmüyor, sevgili bulmak için bazı sitelere giriyor ama kendini et pazarında buluyor... Köksüz çiçeğin kuruması gibi bağsız eşcinsel de günden güne ölüyor.
*
Fiziksel bağışıklık sistemine sahip olduğumuz gibi ruhsal bağışıklık sistemine de sahibiz. Bu sayede insanların çoğunluğu büyük travmaları dahi profesyonel yardım almadan atlatabiliyor. Son zamanlarda ruhsal bağışıklık sistemimin epey faal olduğunu hissediyorum. Eşcinsellik kalesini kuşatmışım da onu top ateşine tutuyormuşum gibime geliyor. Saatlerce yazıyorum çünkü yazdıkça iyileşiyorum. İnsanın kendi meşru isteklerine kulak vermesi gerekiyor. Birkaç ay önce bedensel olarak hareket etmeye ihtiyacım olmalıydı ki günde iki saat yürüyordum, şimdiyse ruhsal olarak hareket etmeye ihtiyacım olduğundan yorulana dek yazıyorum.
*
Bu sitede hikayesini okuduğum herkes en az bir konuda takılıp kalmış ve o konuyu/konuları aşmak için epeyce çaba harcamıştı. Ben de kadın konusuna takılıp kaldım. Çok yavaş ilerliyorum. “Şu anda tek sorun hayatında bir kadının olmaması.”
*
Ailemle ilişkimin nasıl olduğunu sormuştunuz. Kendileriyle fazla görüşmediğimi, ayda bir kez eve gittiğimi, onların da beni fazla aramayıp kendi halime bıraktığını söylemiştim. Babama duyduğum öfkeyi dile getirmek aklıma gelmemişti. Ona karşı çok öfkeliyim. Yanlış yönlendirmeleriyle hayatımı ve kariyerimi uçurumun eşiğine getirdi. Onun tavsiyelerini dinlemeyi bırakınca hayatım yoluna girdi. Onun sözünü dinlemiş olsaydım şu an Osmaniyede oturup hiçbir zaman kazanamayacağım kaymakamlık sınavına çalışıyor olurdum. Onu dinlememenin bedelini bana ağır ödetti. En zor zamanlarımda psikolojik şiddet uyguladı. Çalışmadığım için para kazanamadığım dönemde onun gelirine olan muhtaçlığımı kötüye kullandı. O evden başka gidecek yerim yoktu, o evde ise asık bir yüz ve acı sözler beni bekliyordu. Kötü günümde yanımda olmadığı gibi iyi günümde de yanımda değildi. Sınav sonucunu öğrendiğim akşam ve evden ayrılacağım akşam bana bağırdı. Onu affetmiyor ve mümkün olduğunca onunla iletişim kurmamaya çalışıyorum.