Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
LGBT diye yazılır…




Siz değerli okurların huzuruna çıkarken konu seçiminde inanılmaz titizleniyorum. Zira gün kısıtlı, yer sınırlı, kelimeler sayılı.

Bu nedenle seçtiğim konuların amaca hizmet eden konular olmasına çok dikkat ediyorum.

Bu mantıkla yaptığım çalışmalarımda yakın gelecekte olacakları öngörerek LGBT konusunu acilen kaleme alma gereği duydum.

Çünkü bu konuda çok ciddi bir tehdit var ve bu tehdit sadece ülkemiz için geçerli değil tüm dünya için de geçerli.

Perşembe Yazım...

Konuyla ilgili bir önceki yazımda meseleye bir giriş yapmış ve şu an milyonların tepki gösterdiği bu tehdidin esasen yaklaşık yarım asırdır süregelen bir oyunun devamı olduğunu örnekleriyle anlatmıştım.

Bu yazımda önemli vurgulardan biri de eskiden toplumumuzda en büyük tepkiyi gören bir kelimenin harf oyunlarıyla nasıl normalleştirildiği, toplumun nasıl uyutulduğu ile ilgili yazdıklarımdı.

Bu yöntem en bildik, en ince ve en eski psikolojik harp yöntemlerinden biriydi.

Tepkileri kelime oyunlarıyla yumuşatmak.

Bu oyunu bozmak için ricam yazıyı okurken LGBT yerine benim yazmaktan haya ettiğim o kelimeyi, yani İ..E kelimesini yerine koyarak okumanız.

Çünkü böyle okuduğumuz takdirde nereden nereye savrulduğumuzu çok daha iyi görebileceğiz.

Tepkisiz kalamayız...

Önceki yazım tahmin ettiğimden çok daha fazla kişi tarafından okundu ve tahmin ettiğimden çok daha fazla kişi tarafından da olumlu tepki aldı.

Meğer tehdidi tek gören biz değilmişiz.

Meğer meseleye tek tepki veren de biz değilmişiz.

Bu öylesine gurur verici, öylesine bir umut ki ülkem adına. Anlatamam.

Zira bu tür meselelerle tek başına baş etmek neredeyse imkânsız.

Bu işte bir olmamalı birlik olmalıyız.

Çünkü bu iş ekip işi.

Çünkü bu işte karşınıza çok iyi organize olmuş bir ekip çıkarılmış.

Hatta bu ekip bir değil, birden fazla.

Gelin bu ekipleri inceleyelim.

Kripto Ekip...

Bu ekibin içinde koca koca siyasiler, kelli felli akademisyenler, anlı şanlı gazeteciler ve bir o kadar da proje uyduruk sanatçılar var.

Bugünler için yetiştirilmiş bu ekibin görevi her fırsatta konuyu gündeme taşımak, LGBT'yi normalleştirmek, LGBT'yi sevdirmek ve LGBT'yi toplumda yaymak.

Ali Poyrazoğlu denen kişinin yönetmenliğini yaptığı oyun bu konuya iyi bir örnek, bu konuda kapıyı aralayan bir çıkıştı.

Son zamanlarda her yerde bu konunun patlak vermesinin nedenini, bu konuda yaşananları bu tespitle örtüştürün.

Gelin yaşadıklarımızı bir hatırlayalım...

İstanbul'un göbeğinde, en ünlü semti Şişli'de, Kanyon AVM'nde LGBT yalanıyla üçüncü tuvaletin açılmasını tesadüf mü zannediyorsunuz?

Tepkiler sonucu kapatılan bu tuvalette geri adım atıldı mı zannediyorsunuz?

Hiç şüpheniz olmasın ilk fırsatta o kilit kırılacak ve o tuvalet tekrar açılacaktır.

Alt yapı oluşturuldu, zihinlere kar suyu kaçırıldı. Esasen operasyon amacına ulaştı.

Siz tuvaleti zincirleseniz de zihinlerde kırılan zinciri asla kapatamazsınız.

Destekçi Ekip...

En önemli ekiplerden biridir. Kimi görevi, kimi cinsel tercihi gereği bu işe bir şekilde müdahil olurlar.

Sanatçı(!) Ali Sunal giydiği tişörtteki gökkuşağı renklerini işaret ederek verdiği pozla çok tartışıldı.

CHP'li İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu aylık belediye dergisinin kapağına bastırdığı gökkuşağı renkleri taşıyan gençle çok eleştirildi.

CHP'li İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer her fırsatta LGBT'liler ile kameralar karşısına geçip gökkuşağı bayraklarıyla poz verdi, yetmedi belediye binasının duvarlarını gökkuşağına renklerine boyattı.

CHP'li Mahmut Tanal LGBT'nin tüm etkinliklerine koşarak gitti ve en ön saflarda yer alarak LGBT'lilerden daha heyecanlı pozlar verdi.

Daha dün, karne günü, Silivri Kavaklı İlköğretim okulunda Ahter Nur isimli öğretmenin(!) LGBT bayrağı önünde o minicik yavrulara poz verdirdi.

Örnekler kıyamet gibi ve bu örnekler son altı ay içinde çok ciddi oranda arttı.

Sizce bu insanlar ne anlatmak istedi dersiniz?

Mandacı Ekip...

Bu konuyu sırf ayrışmak, farklı olmak veya sürü içinde kalmak zihniyetiyle anlamadan bilmeden savunanlar var.

Üstelik bu insanların isimlerinin başında koca koca unvanlar var, ama gelin görün ki dünyadan bir haberler.

Bu kül yutmam deyip de mangalı boynunda gezdiren tayfanın muhtemelen başka bir şey bilmedikleri için konu ile ilgili söylemleri hep aynı şeyler;

"Cinsel özgürlük"

"Size ne insanların cinsel hayatından!"

"Herkesin yaşam tarzına saygı göstermelisiniz."

"Siz önce tarikatlardaki çocuk tecavüzcülerine bakın."

"İnsanların özel hayatı sizi ilgilendirmez."

"Gökkuşağından da bir anlam çıkardınız ya helal olsun sizlere."

"LGBT renkleri 7 renk burada 6 renk kullanılmış, bunu bilmeyecek kadar kara cahilsiniz."

Daha neler neler....

Dinle...

Yav be aklı evveller!

Yav be batı yalakaları!

Bu yaşananların özgürlükle ne alakası var. Burada planlı programlı adım adım işlenen bir tehdit, adım adım ilerleyen bir tehlikeden bahsediyoruz, burada bir özendirme, toplumu yönlendirme var diyoruz ancak sen hala at gözlüğünle olayları yumuşatmanın, farklı yerlere çekmenin derdindesin.

"Bırakınız çocuğunuz kendi cinsiyetini kendi seçsin" ne demek ya...

Senin evladın, senin oğlun yok mu?

Senin umursamadığın, evlat yerine koymadığın o ülke değerini senin adına biz korumaya çalışıyoruz.

Hiçbir şey bilmiyorsan bari ayak bağı olma.

Mesele bildiğin gibi değil, mesele Kılıçdaroğlu'nun anlattığı gibi değil, mesele Kılıçdaroğlu'nun çarpıttığı gibi değil,

Mesele hayat memat meselesi, mesele çok ciddi.

İçime kurt düştü, siz şimdi Kılıçdaroğlu'nun dediğinden de bi habersinizdir eminim, en iyisi ben onu da anlatayım;

Bir televizyon programına konuk olan Kılıçdaroğlu'na soruyor sunucu;

Sunucu: "LGBT'i Türk Aile yapısını bozuyor mu?

Kılıçdaroğlu: "Hayır efendim ilgisi yok, ilgisi yok yani, niye aile yapısını bozsun"

Evet aynen böyle söyledi Atatürk'ün kurduğu partinin başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu.

Okulda misyonerlik faaliyeti, Hristiyanlık propagandası yapılıyor diye Amerika'nın onca tepkisine rağmen Bursa Amerikan Kız kolejini kapatan Atatürk mezarından kalksa bu sözlere neler derdi, neler yapardı?

İnanın hayalini dahi kuramıyorum, olacakları düşünemiyorum.

Sonuç....

Uzun lafın kısası tehlike büyük, tehdit büyük.

Acilen fert olarak, kurumlar olarak ve hepsinden önemlisi devlet olarak her türlü hukuki, kanuni tedbiri almalıyız.

Hem de acilen.

Yoksa "oğlum çiçek açtı" diyenler artar.

https://www.star.com.tr/yazar/lgbt-diye-lir-yazi-1793121/
2

Sapıklar ve sapkınlar kol geziyor…

Askerlik mesleğime başladığımda ülkemin düştüğü durumu görünce; ucu nereye dayanırsa dayansın, sonu neye varırsa varsın, bu milletin istiklaliyle, bu milletin istikbaliyle, bu milletin ekmeğiyle oynayanlarla sonuna kadar savaşacağıma yemin ettim.


Meslek yaşantım dahil hayatımı bu savaşa, bu mücadeleye adadım.

Emekliye ayrıldım ama mücadeleyi asla bırakmadım.

Çünkü ettiğim yemin son nefese kadar geçerli.

Geçtiğimiz günlerde bu yeminimi revize ettim ve Allah huzurunda tekrar yemin ettim.

Bundan böyle bu milletin cinsiyetiyle oynayanlarla da savaşacağım.

LGBT Diye Yazılır...

Bu savaşın ilk hamlesi olarak geçtiğimiz günlerde LGBT denilen illeti konu eden iki yazı kaleme aldım.

İlgilenenler yazıları star gazetesi internet sitesinde bulabilirler.

Bu konuyu kaleme almaya niyetlendiğimde yakın çevrem, "konu sıkıntılı linç yersin" diyerek beni uyardı.

FETÖ ile mücadele ettiğim dönemlerde bu tür saldırılara alışkın olduğum için cirimleri kadar yer yakarlar, yola devam dedim.

"Entel danteller, liboşlar, batı uşakları, kül yutmam deyip mangalı boynunda gezdirenler saldıracak hazırlıklı ol!" dediler.

Topu gelsin, biz buradayız dedim.

Topunuz Gelin....

Geri adım atan onlar gibi namert olsun dedik ve yazıları yazdık.

Denilen kadar olmasa da saldıran soytarılar, soysuzlar oldu.

Umurum değil, topu yok hükmünde.

Ama bunun yanında çok olumlu tepkiler de aldım.

Yazılarımı okuyanlar hayretler içinde okudular, ben de onların bana yazdıklarını.

Öyle şeyler okudum, öyle şeyler dinledim ki inanamazsınız...

Okuduktan sonra çaresizlik ve acı içinde haykırıyorsunuz...

Yav Nereye Gidiyoruz....

Ben insanlarımızı kibar bir dille uyarmak için yazılarımı LGBT konulu genel bir başlık altında kaleme almıştım.

Oysa; yazılarıma verilen tepkilerde sevinerek gördüm ki milletimizin geniş bir kesimi işi çözmüş ve biz kibarca yaklaşsak da onlar konuyu gay, lezbiyen, cinsiyetsizlik gibi alt başlıklara dönüştürerek savaşı başlatmış.

Bu işin iyi tarafı, ancak bir de kötü tarafı var ki söz konusu sapkınlıklar özellikle gençler arasında kangrene, gay, lezbiyen, cinsiyetsizlik gibi sapkın akımlar gençler arasında moda akıma dönüşmüş.

Veliden Al Haberi...

Öğrendiğim bir başka acı gerçek odur ki bu iş ortaokul seviyesine kadar inmiş durumda.

Velilerle yaptığım sohbette birçok anne baba, ortaokul, lise üniversite öğrencileri arasında bu tür sapkın fikirlerin giderek yaygınlaştığını söylüyor ve büyük bir endişeyle bu işe kim dur diyecek diye dert yanıyorlar.

Yakın bir dostumun başından geçenler bu konudaki endişelerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Şöyle anlattı dostum;

"Geçenlerde epeydir görmediğimiz bir aile dostumuzu ziyarete gittik. Elimizde büyüyen ortaokul çağındaki kızlarını gördüğümüzde maşallah kocaman genç kız olmuşsun diye takıldık. O kızımız anne babasının yanında bize dönerek tebessüm etti ve cinsiyetim konusunda henüz karar vermedim, erkek mi olacağım, kadın mı ileride bakacağım dedi."

Düşünebiliyor musunuz söyleneni...

Bu söylemden çok daha garip ve tehlikeli olan neydi biliyor musunuz?

Bu kızımızın hiç çekinmeden anne babasının yanında konuşması ve anne babanın da bu söylenenlere hiç tepki vermemesi.

Evet, acı gerçek bu.

Türkiye'de LGBT'yi özendiren ve normalleştiren propagandaların sonucunda cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan gençlerin sayısı günden güne artıyor, ülkenin geleceği renkleniyor(!).

Bu İşin Dibi Neresi...

Daha tüm bunları hazmedememişken bu duyduğumuza rahmet okutan bir gelişme de İstanbul Üniversitesinde yaşandı.

Yeni Şafak ve Aydınlık Gazetelerine konu olan habere göre kendini doktor olarak tanımlayan bir grup üniversite sapkını; henüz ergenliğini tamamlamamış 22 çocukta ergenlik durdurucu hormonlar kullanmış, 18 yaşından küçük 7 çocuğa cinsiyet değiştirme, memelerin alınması, büyütülmesi, sesin ve yüzün kadınlaştırılması gibi geriye dönüşü mümkün olmayan ameliyatlar yapmışlar.

Öylesine Sinsiler ki...

İstanbul Üniversitesi'nin akademik kadrosunda yer alan doktorlar(!) işi gücü bırakmışlar ve gençlerin cinsiyeti üzerine, "Cinsiyet Disforisi Olan Ergenlere Endokrinolojik Yaklaşım" ve "Türkiye'de Üçüncü Basamak Bir Merkezde Pediatrik Endokrinoloji Bölümü Deneyimi" adı altında bir makale kaleme almışlar.

Makale mart ayında yayınlanmış.

Batı destekli söz konusu proje makaleye sessiz sedasız imza atan doktorlar; 15-16 yaşlarındaki henüz reşit olmayan bu çocukları kanunsuz bir şekilde cinsiyet değiştirme ameliyatlarına alarak hayatlarını karartmışlar.

Üstelik işin dehşet tarafı bu işin geri dönüşü de yok.

Düştüğü bu tuzağa ve yaşadığı sapkınlığa uyanıp intihar eden çocuklarımız var.

Umurunda mı doktor kılıklı bu sapkınların.

Asla...

Peki Ne Yapmalı?

Benim buradan acilen tavsiyem; tüm veliler, okullar, ilgili resmi kuruluşlar, medya ve hepsinden önemlisi Aile, Adalet ve Sağlık Bakanlıkları konuya süratle el atmalı ve sorumluların vakit kaybetmeden meslekten menedilerek, kanun önünde hesap vermeleri sağlanmalıdır.

Ayrıca hepsinden önemlisi, bu ortamın doğmasında çok büyük etkileri olan proje televizyon kanallarının yayın lisansları ülke güvenliği nedeniyle acilen iptal edilmelidir.

Bu televizyon kanallarının kimler olduklarını, amaçlarının ne olduğunu ve genç beyinleri nasıl yıkadıklarını sonraki yazılarımda kaleme alacağım.

https://www.star.com.tr/yazar/sapiklar-ve-sapkinlar-kol-geziyor-yazi-1805563/
3

Coşkun BAŞBUĞ

LGBT denen sapkınlık

Yıl 1981...

İngiltere'de "Culture Club" adında bir proje pop gurubu kuruldu.


Grupta öne çıkan isim solist "Boy George"

"Karma Chameleon" isimli şarkısıyla dünya müzik listelerini alt üst eden solist Boy George bir an da tüm dünya gençliğinin sembolü oldu.

Gelelim meselenin özüne.

Culture Club küresel çete tarafından kurulan proje bir guruptu ve görevi de dünya gençliğinde eşcinsel ilişkiyi, çift cinsiyeti, çift cinsiyetli giyim tarzını moda etmek, bu akımı yaymaktı.

Görevini de fazlasıyla yaptı.

Yıl 1984...

Türkiye'de bir tiyatro oyunu sergilendi.

Oyunun adı "Oğlum Çiçek Açtı" yönetmeni ise Ali Poyrazoğlu idi.

Oyunda oğlu eşcinsel olan babanın hikayesi anlatılıyordu.

Sakın yanlış anlamayın oyun dram değil tam tersi komedi türüydü.

Oyunda eşcinsel kişinin durumu çiçek açmayla bağdaştırılıyordu, oğlu eşcinsel olan babanın durumu da sevimleştirilerek anlatılıyordu.

Ancak tüm bu güzellemelere rağmen tezgâh tutmadı.

O zamanki ahlaki temellerimiz Anadolu insanını korumuştu.

Avrupa'da ise durum tam tersiydi.

Küreselin başarısı beklenenden büyük oldu.

Oyun Tuttu...

Akımın etkisinde kalan on binlerce Avrupalı genç, modayı takip ettiğini zannederek Boy George gibi giyinmeye başladı.

Gençler, giyim tarzlarıyla yaşadıkları toplumda kendilerini bu yaratık kız mı erkek mi diye sorgulatmaya başladılar.

Sorgu sapıklığı getirdi ve eşcinsellik Avrupa'da hızla yayılmaya başladı.

Gözünü kan ve para bürümüş bu yapının hedefi dünyayı ele geçirerek tek devletli, tek bayraklı, tek dilli, tek dinli ve tek cinsiyetli bir yapıya dönüştürmekti.

Küresel Saldırı...

Bu dönüşümü sağlamak amacıyla son günlerde tüm dünyada cinsiyet üzerinden büyük bir saldırı başlatıldı.

Operasyona ilk yapılması gerekenlerle başlandı.

Öncelikle tüm dünyada sempatiyle karşılanacak, her kesimde kabul görecek bir operasyon simgesinin belirlenmesi gerekiyordu.

Simge belirlendi.

"Gökkuşağı"

İkinci yapılması gereken, zamanı geldiğinde kullanmak üzere topluma mal ettirilmiş sanatçı, sporcu, siyasetçi, akademisyen türü proje isimlerin bir bir sahaya sürülmesidir.

Onlarda öyle yaptı ve sırası gelen böylesi ünlü isimleri bir bir sahaya sürdüler.

Bu LGBT'de nereden çıktı...

Bir diğer önemli konuda, isme tepki verecek ülkelerde ismin değiştirilmesiydi.

Bu ülke Türkiye'den başkası değildi.

Burada yazmaktan bile haya edeceğim dört harfli kelime ile yola çıkmak tam anlamıyla fiyasko olurdu.

Onlarda bu tehdidi gördüler ve sapıklığın adını değiştirerek, toplumun her kesiminden kabul görecek bir isimle yola çıkmaya karar verdiler.

LGBT...

Anadolu bu yeni ismi kısa sürede benimsedi ve çok sevdi.

Düne kadar kızara bozara söylemekten utandığımız kelime bugün günlük hayatta kadının kızın, büyüğün küçüğün, çocuğun diline pelesenk olmuş kelimeye dönüştü.

Gerçekten güzel yumuşatıldı ve topluma da güzel yedirildi

Operasyon başlıyor...

Operasyon başladı ve dört bir koldan saldırmaya başladılar.

Söylemler kulağa hoş geliyordu.

"Cinsel özgürlük"

Hikâye böyle başladı ve ardından insanlara eşcinsellik dayatması geldi.

Özellikle genç beyinlere, o körpecik akıllara eşcinselliğin son derece doğal bir tercih olduğu enjekte edilmeye başlandı.

Anne, babalara "çocuklarınıza baskı yapmayın, bırakın onlar kendi cinsel kimliklerini kendileri seçsin." aklı verilmeye başlandı.

Verilen akla bakar mısınız, şaka gibi değil mi...

Yav be müptezel, be aşağılık mahlukat! Dünyanın neresinde görülmüş henüz iki yaşındaki çocuğa "Hadi yavrum seç bakalım cinsiyetini" diye sorulduğu.

Bugün Avrupa'da birçok ülkede, özellikle de Almanya'da ilkokulların tuvaletlerine üçüncü cins tuvaletler açıldı.

Kendinizi bir an için o çocuğun yerine koysanıza! Nasıl kavram karmaşası yaşarsınız.

Yine operasyon kapsamında eşcinsel evliliklerin önü açıldı.

Bugün ülkemizde bile erkeğin cinsiyle evlendiği düzmece düğün görüntüleri sosyal medyaya servis edildi.

Amerika...

Ülkemizde sevdalısı bol olduğu için örneği bu ülkeden veriyorum.

ABD'de 20 eyalet dışında tüm eyaletlerde eşcinsel evlilik yasallaştırıldı.

LGBT'liler artık sadece sokaklarda değil, okullarda ve kiliselerde dahi çocukların karşısına rol model olarak çıkarılıyor.

Okul müfredatlarına kadar inen 'lezbiyen, gay, transseksüel' kavramları çocuklarda anlam kargaşasına sebep olurken çoğu okulda yıl sonu etkinliklerinde ya da özel günlerde programlara adına "drag queen" denilen travestiler küçük çocukların karşısına çıkarılıyor.

Hemen her gün çocuklarının ruh ve beden sağlığını önemseyen aileler tarafından sokaklarda protesto eylemleri düzenleniyor.

LGBT destekçilerinin 'onur' yürüyüşü adı altında sergilediği sapkın gösteriler de gerilimi tırmandırmaya devam ediyor.

Geçtiğimiz günlerde LGBT'lilerin yürüyüşünü protesto eden bir Amerikalı tutuklandı.

Buraya kadar dünyada yaşanan gelişmeleri anlattım. Cumartesi yazı günümde ise aynı konuyu Anadolu açısından ele alacağım.


https://www.star.com.tr/yazar/lgbt-denen-sapkinlik-yazi-1792646/
4
Aslında ben baba tarafındayım.

O çok kızdığınız, çocuğumun bu durumuna sebep olan bir baba gibi hissediyorum.

Oğlum Üniversite 1.sınif öğrencisi olduğunda çok sevinmiştik, başarı yüzdesi çok çok iyiydi.

Ortaokulda da, lisede de, üniversite sınavında da..

Puanı ile nereyi yazarsa alabilecek durumdaydı.

Baba şu bölümü istiyorum diyince biz daha garanti bir meslek olsun diye farklı bir bölümü istedik.O ama ben lise de dahi burayı istiyordum...diyince bir şey demedik, yazdı ve kazandı.Onu aracımla İstanbul'a götürürken hem mutlu hem gururluydum elbette.

Sonra, bu yıl ki bayram tatiline gelip 2 hafta gibi kaldı yanımızda.

3 veya 4 gün sonra bana, baba bir şey diyeceğim ama kızmayacaksın dedi.

Söyle dedim.

Ama söz ver kızmayacaksın dedi..
Tamam dedim.

Kulağını gösterdi, minik bir küpe vardı kulağında.

Görünce şok oldum ama kızmadım ona.Babannenlerin yanına giderken takma üzülürler dedim, tamam dedi.

Geri üniversiteye gideceği günden bir akşam önce annesine, babam ve seninle bir şey konuşacağım dedi.

Eşim bana söyleyince konuşalım dedim.

Söyle oğlum diyince önce söylemekten vazgeçti, sonra önemli bir şey olduğunu hissedince ısrar ettim.

Tamam...dedi.

Öncelikle beni seviyor musunuz? dedi.

Eşim ve ben de tabiki de dedik.

Ben intihar etmeyi düşünüyorum dedi, şok olduk..eşim dondu kaldı.

Ama ben henüz söylemek istedigini söylemedigini hissettim.Bu bir ön adımdı gibi.

Devam et...dedim.

Ben erkeklerden hoşlanıyorum, halk tabiriyle gey'im yani Lgbt liyim...dedi.

Eşim arkasını bana döndü, gözlerinden yaşlar akarak ne yapacaz diye işaret etti bana.

Sakin ol gibi el işareti yaptım eşime.

Oğlum ardından bize; şimdi beni seviyor musunuz...dedi.

Tereddütsüz tabiki dedik ama şok olmuştuk.

Oğlumu yanıma çağırdım ona sarıldım, sarılınca ağladı.

Sonra ona bir doktora, psikoloğa gidelim dedim.

Kızdı, bunun çaresi yok, Dünya Sağlık Örgütü dahi bunu söylüyor, ne yapacaksınız; 40 gün horoz eti mi yedireceksiniz bana...dedi.Bizim hiçbir şeyden haberimiz yokken.

Ben bunu kabullendim, ortaokul da da, lise de de vardı, ben iki yıl dua ettim ama düzelen hiçbir şey olmadı, şimdi duaya da inanıyor muyum, bilmiyorum gibi ortada konuştu.

Ona, dünya sağlık örgütü ve lgbt lobisi ile ilgili doğru bilgiler vermeyebilirler tarzında, benimde çok bilgim olmayan şeyler söyledim..savunmaya geçti.

Uçağa götürürken onu, bir parkta durdum..

Biraz yürüdüm onunla..

Kimse duymasın, düzelince yüzü kızarmasın diye...bu saatten sonra bir kişi dahi bunu bilmeyecek...şöyle ederim, böyle ederim...vs diyip..tehdit ettim onu..

İstanbul da ablam vardı, söyleyemedim, hiç kimseye söyleyemedim.

İstanbul da bir hekim tanıdığım vardı ona açtım konuyu.

Bir araştırıp dönerim size dedi.


Sağolsun Prof. Dr. Zeki Bayraktar Hocayı buldu, Zeki hoca;

Gelsin bir dinleyelim genci, olmazsa Hüseyin Kaçın'a da yönlendirebilirim...dedi.

Hüseyin hoca'ya ulaşınca o da Zeki Bayraktar'a önce gidin, inadını biraz kırar..dedi.

Zeki Bayraktar'a gittik.

Zeki hoca çocuk ve aynı zamanda benimle 1 saate yakın konuştu.

Bu benim işim değil, ben bilgi veririm, psikologların işi deyince, önerebileceğiniz biri var mı...dedim.

Hüseyin Kaçın...ismini verdi.

Oradan çıktık, çocuk mutlu degildi tabii..

Onun kabul etmediği şeyleri söylemişti Zeki hoca.

Doğuştan gelmediğini o kadar güzell anlatmıştı ki Zeki hoca..çocuk afalladı.

Arabaya gidince sinirlendiğini, kabardığını hissedebiliyordum.

Bana, baba beni kitabını satmak isteyen bir ürolağa mı getirdin gibi bir savunma yaptı.

Bende ona, kitabını satmak isteyen bir konumda olduğunu düşünüyormusun, buna sence ihtiyacı var mı, karşılıksız 1 saat konuştu bizimle...dedim..doğru dedi, sustu.

Sonra Hüseyin hocaya ulaştık, oğlumla beraber gittik.

Önce oğlumu aldı, uzunca bir süre konuştu.Sesleri yüksek geliyordu, endişelendim.

Belli bir süre sonra Hüseyin hoca beni de aldı odaya.

Oğlumun ona inanmış hali o kadar hoşuma gitmişti ki..
Benim nasıl bir baba olmam gerektiğini, oğluma güvenmem gerektiğini..ve daha bir çok şey.

Bende Hüseyin hocayı sevmiştim.Oğluma psikoloji bölümü okuduğu için hafta sonları buraya gelip vakit geçirebilirsin..dedi.Sanırım oraya alışıp adım atabilmesini sağlamak içindi.

Mutlu bir şekilde terapilere geleceği konusunda anlaşıp çıktık.

Yolda giderken oğlum bana, o pisikoloğun adı nedir diye sordu.Bende söyledim.Ama araştırma dedim.

Gece araştırdı..Otelde beraber kalıyorduk.Sabah 4.5 gibi uyudu.Bende öyle.

Bir sıkıntı olduğunu hissediyordum..

Ertesi gün kahvaltı için onu çağırdım..geldi..kabarmış halini biliyorum.

Aynı o şekilde, baba ben o psikoloğa gitmicém...dedi.

O anksiyete pisikoloğu değil, dönüşüm pisikoloğu, beni kandırdın dedi.

Bende ona, seni kandırmadım, Zeki hoca verdi ismini, sende ordaydın dedim.

Zeki hoca başka bir isim söylemişti galiba...dedi

Bende ona, Zeki hocanın soyadını biliyor musun...dedim..Bayraktar...dedi.

Araştırmış çokça.

Bende ona Zeki hocanın yazıp kaşelediği üzerinde Hüseyin hocanın ismi olan kağıdı gösterdim, bak aynı isim değil mi dedim..ikna oldu..Ben kesin o değil demedim ama o adama gitmeyeceğim...vs dedi.

2.5 saat araba ile tur atarak konuştuk.

Ben senin bir erkek olduğunu kişilik karmaşası yaşadığını, gelişimini henüz tamamlamadığını ve terapilerle düzeleceğini düşünüyorum..dedim.

Bana sordun mu, ben düzelmek istiyor muyum...dedi.

Benim için, annen için de olsa denemek istemez misin, bize bu şansı ver...dedim.

O psikolog hariç istediğinize gidebilirim...dedi.

Bende, hayır ben o psikoloğa gitmeni istiyorum...dedim.

Okuldaki hocalarıma soracam o psikoloğu dedi.

Hüseyin hoca okuldaki hocasının ismini verdi...git sor dedim.

Ondan da vazgeçti..Biliyor ne cevabı alacağını, gerçeklerden kaçıyor, durumunu kabullenmiş, ben buyum diyor.

Bu dünyada annem ve babam beni kabullensin diğer hiç kimse benim için önemli değil...dedi.

Biraz üzerine gidince bana Siktir git...dedi.Ömrüm boyunca ondan duymadığım tarzda konuşmaya başladı.Aracın kapısını vurarak indi..Çok çok farklı bir çocuktu karşımdaki.Ben o yürürken sakin bir şekilde gel dedim ona..iki, üç, dört defa dedim.

Neden, ne konuşacağız..dedi.

Sadece yanımda otursan yeterli, istemiyorsan konuşmayız...dedim.

Sonra sakinleşti, söylediklerine pişman oldu..

Aslinda baba ben o psikoloğa gitmek istemiştim ama karşısındaki insanları dinleyince vazgeçtim..dedi.

Ben müziği çok seviyorum, müzik olmadan benim hayatım yok gibi..dedi.

Sonra bana, en sevdiğim şarkıyı biliyor musun diye sordu..Bende bir hafta önce demiştin Sezen Aksu..diyince en azından sanatçıyı hatırlıyorsun dedi.Bende ona şarkıyı da hatırlıyorum...'Yalnızlık senfonisi' diyince şaşırdı.

Sonra bana, biliyor musun baba aslinda ben seni seviyorum..dedi.

Ona aldığım tableti verdim..

Araçtan inerken sakın bana sarılmayı düşünme...dedi.

Bende ona, yarın yola çıkacağım, bir şey olursa bana ve daha görüşemezsek sarılmadığına üzülmeyecek misin..dedim, sarıldı bana.


Terapi..tedavi veya iyi olacaksın...gibi hiçbir cümleyi kabul etmiyor, bambaşka bir insana dönüşüyor.

Zorla getirmeninde faydası olur mu, bilmiyorum.

Şuan her şeyin başındayım..O ise kabullenmiş ama mutsuz..Geceleri uyuyamıyor ve bize beni böyle kabullenmediğinizden öldürüyorsunuz beni, geceleri uyuyamıyorum..diyor.

Ama bize söylemeden öncede uyuyamıyor, beni anksiyete için psikoloğa gidecem..diyordu.

İstediği onu bu haliyle kabullenmemiz.

Bizde sen bizim oğlumuzsun ve bu değişmeyecek..diyoruz.

O kadar büyük ve zorlu bir savaş ki;

Zeki hocanın dediği gibi LGBT lobileri ve aileler arasında bir savaş.

" Çocuğu en çok seven kazanacak ve tabiki siz anne baba olduğunuzdan çocuğunuzu gerçekte sizin kadar seven olmayacak.
Siz kazanacaksınız"

Oğlum diyorki, 97 kişi olmaz diyor, siz 3 kişiye inanıyorsunuz..

Bende ona;

Bilsem ki kansersin ve dünyanın tüm doktorları çare yok diyor ama 1 doktor çare var diyor.

Ben gider o bir doktoru bulmaya çalışırım.

Ve...bulduğuma da inanıyorum.

Sadece çocuğu doktoruna ulaştıramıyorum.

Eminim ki yazdıklarım sizlere de tanıdık geliyordur.

Çocuğu nasıl ikna etmem gerekiyor?

Devlet Her Çocuğa Ruh Sağlığı Yerinde Anne Baba Sağlamakla Yükümlüdür.

https://www.youtube.com/watch?v=gTB2GnB_Af4&list=PLZQ0do4E84cf6ZdvyN0AXfnqxQYARJiJX


Prof. Dr. Zeki Bayraktar Eşcinsel, Hermafrodit, İnterseks, Benim Ailem 6 Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=WlfxquELya8&list=PLAABaL9f17rX11VATx98ruU7_iIuzgOZK&index=16





5
17/05/24 20:53
Bu hafta boyunca final ödevleri ve sunumlarla o kadar uğraştım ki terapiden sonra yazı yazmaya vakit bulamadım. Ayrıca telefonum arızalı olduğu için yine ikinci terapi kaydı da gitti o yüzden yazma motivasyonum da olmadı. Yine de konuştuklarımızı unutmamak için not almıştım, onları gün sırasına göre değil konu bütünlüğünü dikkate alarak paylaşıyorum.

15/05/24 00:32
Bugüne Kadar Yazdıklarıma Umumî Bir Bakış ve İkinci Terapi- (It's a blessing and a curse.)

Bu terapide hoca kendi annesinin çok baskın babasının daha geride olduğundan bahsetti. Tahsil için ancak annesi yaşadıkları şehirde olmayan bir bölüm olması şartıyla şehir dışına gitmesine izin verdiği için İstanbul'da Psikoloji okumuş. Hoca bana ilk terapide aile evinden gitmediğin için şu an buradasın demişti. Otoriter anneden belli ki kaçmak gerekiyordu.
Terapiden çıkarken hoca 18 yaşındayken yazdığı bir şiiri gösterdi. Bekleme odasında yarım saat kadar kaldıktan sonra tekrar hocanın yanına döndüm. Hoca benden bir cevap bekliyordu. İlk önce şiirdeki hislere karşımdaki adamın sahip olamayacağı ihtimalini düşündüğümü söyledim. Bunların zamanla dönüştüğünü iddia ettim. Fakat şu an anladığım şey şu: Hüseyin Hoca'nın 18 yaşındaki hisleri şu an kendini başka yollarla ifade etme imkânı bulmuş. Terapide benim üslubum nasıl demişti. Ateşli demiştim. O da öfkesinden, öfkeyi dışavurum şeklinden bahsetti. Maksadının bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek olduğunu söyledi. Ben de anladım ki; obsesyonlarımı yenersem hocanın da üzerinde durduğu gibi hem "blessing" hem de "curse" olarak isimlendirebileceğim nevrotik kişiliğim benim için bir avantaja dönüşüp prodüktif biri hâline gelebilirim. Hoca kendi gerçekliğimi göremediğimi söylemişti. Hakikaten öyle. Bana boyundan büyük hayallerin mi var demek istedi, yoksa hayallerini başarabilirsin mi demek istedi, bunu dahi anlayamadım. Şeyh Nazım Efendi bu zamanın insanının en bilmediği şey kendi demişti. Doğru. Ne yapabileceğim ne yapamayacağım konusunda ya fazla nikbin ya da aşırı bedbinim. Ama obsesiflerde kendini takdir etme yoksa belli ki bedbinlik hâkim.

13/05/24 23:37
İkinci terapiye kadar obsesyonlarımla bir şeyler yapıyorum zannediyordum fakat obsesyonlarıma rağmen ben hâlâ bir şeyler yapabiliyormuşum. Bu yanlış düşüncem önceki yazılarımda belli oluyor muydu bilmiyorum ama ikinci terapide hoca obsesyonları yenip nevrotik kişiliğimden de faydalanarak üretici olabileceğimi söyledi. Nietzsche, Kafka ve Kürk Mantolu Madonna'daki Raif Efendi'den bahsetti uzunca. Kum saatini ters çevirip obsesyonlarım yok olmaya başladığında çalışma arzum, hedeflerim de kaybolacak gibi hissediyordum. Fakat anladım ki önümdeki engel obsesyonlarımmış. Hocanın deyişiyle onlar yüzünden kendi gerçekliğimi çarpıtıyormuşum. Fakat ben kendimi aynada olduğumdan küçük mü görüyorum yoksa büyük mü görüyorum bunun farkında değilim. Değersizlik duygumun farkındayım ama bazen kendimle iyi hissettiğimde de bana sanki bu açığı kapatmak için superiority kompleksine kapılıyormuşum gibi geliyor. Kendimle alakalı bir şeyi beğenmem, mutlu olmam sanki suçmuş gibi. Hüseyin Hoca obsesifler en çok kendilerini takdir etmekte zorlanırlar dedi. Katıldım ama düşündüğümde kendimi takdir edecek bir şey bulamıyorum ki.

13/05/24 23:02
Hüseyin Hoca'ya terapide iki sefer sağlıksız düşüncelerimi fark edemiyorum demiştim. Aslında yazdıklarımı okusam bu fazlasıyla yeterli olacakmış. Okurken bu ben değilim dedim hep. En çok dikkatimi çeken şeylerden biri zihnim hâlâ ya siyah ya beyaz düşünüyor. En son paylaştığım yazıda evliya zannedilmek istemiyorum dedikten önce her şeye ve herkese nefret kusmuş, öfke ve haset tüm bedenimi kaplamış. Hiç hissetmediğim hisleri sanki hissetmiş gibi yazmışım. Sunum yaparken arkadaşımdan nefret etmedim ya da tek başıma yapmak istemedim. Fakat oraya öyle aktarmışım. Zihnimdeki güçlü erkek algısının çarpıklığından kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Beyaz kuğu ve siyah kuğu zıtlığını mutlak algılamışım. Oysa siyah kuğu sahnedeyken arkada iki kuğunun da gölgesi görünüyordu. Ben beyaz kuğuya dair ne varsa yok etme arzusuna düşmüşüm belli ki.

15/05/24 15:34
Bugün okulda üç arkadaşımla sunumum vardı. Gece sadece 3 saat uyumuştum. Bu hafta final ödevlerini yetiştirmeye çalışmaktan uyuyacak vakit bile bulamadım. Ama bugünkü sunum tüm uykusuzluğuma değdi. Üniversiteye başladığımdan beri yaptığım ödevlerin, sunumların arasında beni ilk tatmin eden sunumum oldu. Kürsüde gerçekten mükemmeldim. Hiç kasıntı ya da gergin değildim. Defalarca insanları güldüren espri yaptım. Bir kız arkadaşım gülerek bugün herkese yargı dağıttın artık gece gözüne uyku girer dedi. Gerçekten öyleydi. Bazı anlarda fazla ofansiftim. Fakat günün sonunda şu an yatağıma uzandım ve mükemmel olmanın, kendi kendimi tatmin edebilmenin tadını çıkarıyorum.

17/05/24 21:08
Gerçekten düşünüyorum da insanlar ne der, bunu dersem nasıl karşılanır demeden yaşamak çok güzel. Çarşamba günü sunumda bu hissi tattım.

17/05/24 21:11
Terapide uzunca konuştuğumuz bir mesele de babamın bana karşı pasif-agresif olan tavrıydı.
13/05/24 23:11
Babam benim hakkımda yüzüme tek kötü laf etmez. Gider anneme anlatır, annem de bana söyler ve beni deli eder. Hüseyin Hoca bu döngüyü yıktığımda 6 ay içinde çok büyük değişimler görebileceğimi söyledi. Babamın yüzüne doğrudan konuşacağım artık ve onun da böyle yapmasını sağlayacağım. Hüseyin Hoca babanla kavga etmen bile kazandırır ama anne hiçbir şey kazandırmaz dedi. Erkek olmak için babayı yıkıp geçmek lazım, bunu anladım. Babamın benim artık genç bir erkek olduğumu fark etmesi gerekiyor. Fakat beni hâlâ küçük oğlu gibi sevmeye devam ediyor.

14/04/24 01:20
Anne babam hakkında ne yazacağımı düşünürken hüngür hüngür ağlamaya başladım az önce. Hüseyin Hoca ilk terapide evlatlık çocuklar çoğunlukla büyüdüklerinde ailelerinden kopuyorlar, yalnızca onlara karşı büyüttükleri için bir saygı kalıyor demişti. İşte tam o aşamaya geldiğimi fark ettim. Başka bir ile gitsem onları aradığım zaman konuşacak bir şeyim bile yok. Onlara karşı düşünüyorum, içimde sevgi var mı diye. Bağırarak ağlayasım geliyor. Çünkü çok uzun zaman önce koptum onlardan ben.

17/05/24 21:13
Şu an baktığımda mutlak bir kopma olduğunu söyleyemem. Ama kopmak istediğim, artık kendi ayakları üstünde duran biri olmak istediğim kesin.

17/05/24 21:17
Terapiden sonra emin oldum ki ben homoseksüel değilim. Obsesifim. Obsesyonlarımla, sapkın fikirlerimle heteroseksüel kimliğime zarar veriyorum. Burada sapkın fikir derken kastettiğim şey grup seks fantezileri. Daha önceki yazılarımda fazlaca yer tutan Emir'den bahsedeceğim şimdi.

13/05/24 22:54
Emir'i aslında ben objeleştiriyorum. Bir sigara, deri ceket, bot, asker künyesi benim için neyse Emir de o. Maskülen figür ve sembollere alakam son 6 ayda artmıştı diyebilirim. Telefon ana ekranımda bir süre Türk bayrağının önünde bir Türk askeri vardı. Çekmecemde kısa tesbihler vardı. Sigara ile olan maceramı da uzunca anlattım zaten. Emir'i de yakın zamanda düşünmeye başlamıştım. Hocaya anlattığım fantezide önce Emir bana oral seks yapıyor, sonra ben onun sevgilisiyle seks yapıyordum. Hoca bunun homoseksüel fanteziden çok daha tehlikeli olduğunu söyledi. Önce Emir'le egomu tatmin ediyorum, sonra benim de hoşlandığım ama onun sevgilisine gidiyorum. Kafamda onun sevgilisi var, benim yok. O zaman o benden daha erkek gibi basit çıkarımlarda bulunuyorum. Hoca bunun grup seks ya da sadist- mazoşist ilişkilere yol açabileceğini söyledi. Aslına bakarsanız böyle sapkın fantezilerim çok çok az. Artık erkekliğe de objeleştirerek erkekliğe sahip olma dürtüsü de yok olmaya başladı. Erkek olmak için sigara içmem lazım gibi bir yanılgıya düşmeyeceğim. Obsesyonlarımı yenmek, heteroseksüel kimliğimin yaralarını sarmak için bunlara ihtiyacım yok. Tıpkı yakın zamanda oyuncaklarımı atıp o yükten kurtulduğum gibi şimdi bunları da terk ediyorum. Çakma değil sahici olmak için.
6
39. Seans (17.05.2023)

Terapilere basladigimdan beri sürekli aynı şeyleri konuşup duruyoruz ve ben Hk'nın verdiği ödevleri yapmamak için sürekli bahaneler üretiyorum.
7
28.03.2024
DÖRDÜNCÜ TERAPİ SEANSI
İlk seanstan daha gergin olduğumu belirterek seansa başladım. Çünkü 3 ve 4. Terapi arasında çok fazla gey porno izleyip mastürbasyon yaptım. Hocanın tepkisi yine olabilir oldu, suçluluk duymadığın sürece yap dedi, anala dökme yani cinsel ilişkiye girmeden sorun yok istediğin kadar fantezi kur dedi(porno izlemeden gey fantezi kurmak sorun değil, gey porno izlemek biraz sıkıntı). Sonra bana nasıl pornolar izlediğimi sordu. Seansta şu şekilde belirttim: para karşılığı normalde hetero olup gey olanlar, yani "straight being gay for first time" yani aslında sadece para karşılığı değil. Bu kategorideki videolar normal gey porno starların oynadığı pornolardan daha çok zevk veriyor bana. Aslında bu kategori içinde de spesifik olarak izlediğim tür o kişinin hetero olup pasif rolüne girmesi, hetero olup aktif rolünde geylik yapılanı izlemiyorum. Beni tahrik eden şeyin ne olduğunu soruyor hoca ve devamında "bir erkek erkekliğini mi kaybediyor" diyor. Aslında cevap evet galiba. Daha önce de belirttiğim üzere aktif bir yönelimdeyim ve maskulen erkekler çekici geliyor, yaşadığım ilişkilerde de ilişki sırasında aklımda olan düşünce domine ettiğim düşüncesiydi. Yani "ondan üstün olduğumu onu sikerek, ona aktif olarak, onu domine ederek kanıtlıyorum." Bu kategoride ise hetero pasif olunca domine duygusunu alıyorum. Yani aslında bendeki eşittir şekli, maksimum erkeklik oluyor. Şöyle de bir şey ekliyim: Tabiki vücut olarak ne kadar erkeksi duruyorsa(kaslı vb) o kadar iyi ama birisinin hetero olduğunu bilmek gey olduğunu bilmekten daha çok zevk veriyor. Hetero=benden farklı olan=erkeklik=ondan üstün olmalıyım= ben erkek olamadım o zaman hetero pasif geylik yapsın= onu domine ettim= ondan daha güçlü ve daha iyiyim. Not: terapi yazısını terapiden 1.5 ay sonra yazıyorum. şu an burda biraz şehvetli yazdım bu durumu ve eşittir mantığı kurduğum kısımlar terapiden önceki mantığım, şimdi biraz daha farklı ama temelde yine aynı sadece o kadar şehvetli değil(bunu sonraki yazılarda belirtirim zaten). Bu konu biraz uzadı ama terapide hocanın üzerinde durmadığı(kendi kafasında önceki vakalardan direkt bir şablon olduğu için lafımı göz ardı etti muhtemelen) şöyle bir şey söyledim: gey porno bana daha HEYECANLI VE AKSİYONLU hissettiriyor. Aslında burda ben üzerine düşündüm de ben galiba İLLEGALLİĞİ seviyorum. Yani sadece domine etme, erkeksilik vs den ziyade kültürümüzde ve toplumda hatta dinimizde geyliğin illegal olması bana daha aksiyonlu ve heyecanlı geliyor. Ekstra eklersek hetero-gay porno daha aksiyonlu çünkü iki geyin geylik yapması illegalin legal hali ama bir heteronun geylik yapması demek: geylik zaten illegal, heteronun geylik yapması da illegal o zaman x2 illegal ve bu da daha çok zevk veriyor. Mesela terapiye gelenler de aslında eşcinsel ama dışardaki aynı standartlardaki escinselden daha çok duygu uyandırıyorlar. Yani terapideki biriyle bir şey yaşasam dışardakinden daha çok zevk verir çünkü ikimiz de terapi alıyoruz bunu yapmak daha illegal olur. Bı de mesela public denilen(halka açık yerlerde) daha çok tahrik oluyorum erkeklerden. Eşcinselliğin DOPAMİNİNDEN ziyade eşcinselliğin ADRENALİNİNİ seviyorum. Bu illegaliteyi sadece eşcinsellik bazında soylemiyorum, bazen param olduğu halde markette 5 liralık bir şeyi çal diyen bir dürtü var içimde. Toplumda sapıklık olan şeyler yanlış olduğunu bildigim davranışlar da daha çekici geliyor. Her zaman uslu bir okul çocuğu olarak büyüyüp, etliye sütlüye karışmadığım için muhtemelen içimdeki o yönün hepsi erotize oluyor. Benim tezim bu şahsen.
"Hetero erkekleri mi kıskanıyorsun, onlar gibi değilim mi diyorsun?" evet öyle diyorum.
Bu, erkeğin erkekliğini kaybetmesi durumu benim ezik ve kurban psikolojim yüzünden kendimi yalnız hissetmememi sağlıyor, yani onun tarafında değilsem o benim tarafımda olsun. Diyormuşum galiba. Doğru bir çıkarım diyebilirim
Eşcinsellikten kurtulmaya direnç gösterdiğim için porno izlediğimi iddia ettim. "Eşcinsel oluşunun sorumlusu olarak aileni suçluyorsun, eğer iyilesirsen onları hak etmedikleri şekilde ödüllendirmiş olursun, onlar senin iyileşmeni hak etmiyor diye düşünüyorsun" yani kendimle beraber onları da cezalandırıyor olabilirim. Ben de bunu reddedip yani ailemden ziyade; iyileşmiş gibi hissettiğim dönemlerde de kendimden farklı biri olduğumu ama hetero gibi de hissetmediğimi, sanki özüm değişmemiş, üzerime bir yalanlar perdesi çekmişim de kendim de dahil olmak üzere herkesi kandırıyormuş gibi hissettiğimi söyledim. Sonra sanki biri tutup maskemi düşürebilirmis gibi geliyor dedim. Bunlar SİZİN obsesyonlarınız ve yanlış çıkarımlarınız dedi (daha önce de diyen olmuş demek:) "iyileşince eşcinselliğe dair verin kalmıyor, arşive kaldırılmış dosya gibi oluyor." Sonra terapideki herkesin muhtemelen duyduğu o baş tacı örnek geliyor: 7 ayda 70 kişiyle beraber olup şu an iyileşmiş olan kişi örneği(abi idolümsun, benim de bazen üzerimde böyle bir doyumsuzluk ve içimde bunu yapacak kadar derin bir boşluk oluyor🙂🙃)
Sonra eşcinsellik en büyük imtihan Allah diye bir güç varsa, adaleti varsa bunu takdir etmek zorunda vs diye biraz dini yönden aslında yüce insanlar olduğumuzu belirtiyor. Bu dini kısım benim için terapiye gelen herkesten daha farklı, ben açıkçası işin içine din girince soğuyorum. Çünkü manevi ve soyut bir şey. Bazıları Hk'ya dindar diye geliyor da benim gelme sebebim adamın çok tecrübesi olması. Dini yönü güçlü kişiler çok kolay manipüle edilebiliyor bence, mesela yukardaki imtihan vs kısmında dine bağlı biri terapiden sonra hüngür hüngür ağlayabilirdi ve omuzundan kocaman bir yük kalkmış gibi hissedebilirdi. Hatta terapiye giden birisinin yazısını okumuştum da HK ile karşılaşmış diye hamd, şükür, Allah, kitap vs diye baya din dolu hatta medresede yazılmış gibi bir yazı yazmıştı. Sonra danışanlardan obsesyonun kralı bir abi(yazısı var forumda terapi beni bozdu diye) çocuğun bu dini yönü yüzünden çocuğun düşüncelerini umursamıyordu. Benim açımdan öyle bir yazı yazması beni rahatsız etmedi, demek istediğim dine bağlı kişiler böyle şeylerden benden daha kolay etkileniyor sanırım. Dini yönüm o kadar güçlü olmasa da ben bile bir tık evet gerçekten adil olurdu dedim. Ama benim durumumda biraz daha havada kalıyor bunlar. Daha çok somut şeylerle ilerlemeyi seviyorum. Terapide beni zorlayan şey aslında bu, iyileşip iyileşmeme vs bunların hepsi bilinç ve bilinçdışı soyut kavramlar bu yüzden bende panik yaratıyor. Kavrayamadığım bir şey olduğu için. "Ne olduğunu anlamadan" iyileşirim umarım:)
Neden uzun zamandır yazı yazmadığımı hatırladım, yazı yazmak çok meşakatliymiş. Bu kadar kelime ve daha ses kaydının 5. Dakikasına geldim. Burda diğer terapilerden farklı olarak sadece Hk konuşmadı, biraz daha ben konuşan taraftım. Üzerine düşünülebilecek malzeme çıktı sanırım. Neyse devam...
"Analiz yapma! sen escinsellikte sonuca odaklanmışsın, sürece odaklan" evet sonuca biraz fazla odaklanıyorum sadece eşcinsellik nezdinde değil genel olarak yaptığım her şeyde sonuca odaklanıyorum. Tabi bu da hayatı aslında anlamsız kılıyor, bunu yapmadığım sayılı şeylerden biri dizi izlemek oluyor sanırım. Hatta dizi olarak da örnek verirsem bir "aile, arkadaş, sıcak ortam teması" işleyen diziler ekstra hoşuma gidiyor ve hiç bitmesin istiyorum. Bkz: FRİENDS, MODERN FAMİLY, FAMİLY GUY. bunun sebebini düşünmeye gerek yok zaten, açıp hayat hikayemi okuyabilirsiniz. Sürece odaklanmak daha mantıklı olan da yap yapabilirsen. Escinsellikte sonuca daha hızlı varmak istiyorum çünkü yaşım çok ilerlemeden bu konunun kapanmasını istiyorum. 22 yaşıma giriyorum, baktığın zaman büyük bir yaş değil. Terapiye gelen daha yaşlı kişiler de var buna sözüm yok ama bir gençlik aşkı yaşamak, bir üniversite aşkı yaşamak güzel olurdu. Ayrıca tamamen soyut bir şey olduğu için terapinin ne zaman biteceği belli değil ya 10 yıl sürerse terapim. Beni bu yoruyor nerede olduğumu görmenin bir yolu olmuyor. Hoca iyiye gidiyorsun diyip ben kötüye gidiyor gibi hissedebilirim. O yüzden bu bilinmezlik ne kadar kısa sürerse o kadar iyi. HK yazıyı okuyunca bu kısımda drama Queen gibi davrandığımı düşünüp geç yaşında aşkı bulanlarin örneklerini falan verip ya da başka bir şeye odaklan gibisinden şeyler söyleyecektir. Çok da bir şeyleri umursayarak yazmıyorum şu an. Neyse sadece basit bir hayal işte...
Terapide canımı sıkan şöyle bir şey söylüyorum: Eşcinsellik yüzünden iki hayat yaşıyormuş ya da iki kişiymis gibi hissediyorum(Hk direkt obsesyonların diyip kestirip attı, düşünme bunları dedi). Çok can sıkıcı bir durum ve açıkçası kabul edilse bile can sıkan bir durum. Yani mesela bir arkadaşımla konuşuyorum, o benden etkilenmiyor(yani varsayıyorum) ama ben onu sikmeyi düşünüyorum, bir yandan bu eşcinsel durtuye karşı duran ikinci kişi de var arkadaşından etkilenme falan diyor. Bu sadece bir örnekti. Mesela homofobik bir ortamda ben de homofobik davranmak zorundayım, bilin bakalım kim köstebek, kimin 2. Bir hayatı var. Bilin bakalım kimin 2. Hayatı yüzünden asıl hayatı yalan dolan üzerine kurulu oluyor. Mesela terapiye gittiğimde bile oda arkadaşlarıma kütüphaneye gidiyorum vs gibi bir yalan uydurmak zorunda oluyorum. Ya da yalan söylemek istemezsem de işim var diyorum ve bu sefer de bir şey sakladığım belli oluyor. Zaten terapiye başlamadan öncesinde bütün orjinal hayatım yalan dolan üzerine kuruldu 2. Hayatı ele vermemek için. Temelde ikisi tek hayat da ne demek istediğim anlasılmistir bence. İnsanlar beni kimseyle el ele bile tutuşmamış bakir biri sanıyor, pisuvar köşelerinde erkeklerle sevişip erkek siktiğimi bilmiyorlar. Bilmeseler de olur zaten. Çoğu insanın beni bağlayan bir şeyi yok da ben bunları ilerde eşim falan olursa diye diyorum. Mesela sevgilim olduğunda ilk defa onu öptüğümü söylemeliyim çünkü ilk olmadığını söylersem ilkin bir erkek olduğunu izah etmeliyim, ya da yine bir yalan uydururum. Ya da en başta yalan söyleyip ilk derim. Bu kısmı okuyucuya bırakıyorum, sizce kuru obsesyon mu yoksa haklılık payım var mı(obsesyon olduğunu kabul ediyorum, şu an bu konuyu terapiyi gerçekleştirirken ki kadar umursamıyorum. Daha iyi kabul ediyorum durumu, yani yapacak bir şey yok olduysa oldu amk).
"Erkeklerin arasına ben escinselim diye düşünerek girmeyeceksin, erkeklerin arasına erkeğim diyerek gireceksin" GERGİN kullanıcı adlı dişçi abinin yazısında da vardı bu kısım yazıyı okurken hak vermiştim GERGİN abiye. Biraz da bu otomatik bir düşünce oluyor. Tersini söyleyince de iç sesisinizde boğulmaya başlıyorsunuz. Erkeğim farklı değilim diyorsunuz, iç sesin onlar terapiye gitmiyor ama diyor. Kapa çeneni boş yapma diyorsunuz, iç sesin şurdaki yakışıklı olanı çok fena sikmek istiyorsun diyor. Yani biraz zor oluyor girdiğin ortama farklı değilim düşüncesiyle girmek. Bazı ortamlarda aklıma gelmiyor, genelde eğlenceli ortamlarda düşünmüyorum sanırım bunu. Genelde full erkek olan ortamda veya full kız olan ortamda ben geyim dusuncesiyle giriyorum. Kız erkek karışık ortamlarda ise ben de GERGİN abi gibi kendimi diğer erkeklerle kıyaslıyorum, o acaba kızlardan hoşlandı mı, ben haric herkes kızları arzuluyor mu vs vs seri kontrolsüz bir bakıma da bilinçdışı bir şekilde bunlar zihne akıyor. Yeri gelmişken TERAPİDE EN NEFRET ETTİĞİM ŞEY; BİR ŞEYİN ÇÖZÜMÜNÜN YAPMA, ETME OLMASI OLUYOR. Ortama ben geyim diye girme, tamam ama bunu diyince de içinde bir kaos başlıyor. Yani bir şeylerin çözümü sadece ya düşünme ya da yapma, etme şeklinde olması bu işi çok zorlaştırıyor. Sayın HK umarım bunu bir eleştiri olarak kabul edersiniz: geyliğin sebepleri, sonuçları ve sorunlar üzerine iyi çalışmışsınız ama bence çözüm kısmı bir tık havada kalıyor. Söylediğiniz şeyleri yapılabilir egzersiz veya uygulamalarla desteklemeniz lazım. Sadece "düşünme!" "etmeden!" ziyade bu düşünceler geldiğinde ne yapabilirim ya da bunu nasıl yonetebilirim için elle tutulur bir şey ile desteklenmesi lazım. Çünkü düşünme diyince bu sefer düşünmeme üzerine düşünme eforu harcanmaya başlanıyor. "Gey olduğunu düşünme, gey degilsin, erkeksin, gey degilsin"(şu an geyliği düşünmemeye çalışarak geyliği düşünüyorum). Mesela ilk seanstaki mastürbasyon ve porno konusundaki "ayakta çek, ayna karşısında kendini izle"  uygulaması ya da "kendine tarz yarat saçınla başınla uğraş" uygulaması kaliteli uygulamalardı. Bunun bence artısı, bunu yapınca kendimiz de direkt gelişimimizi görüyoruz. Mesela ben bunları yaptığımda yakışıklı hissetmeye başladım kendimi, dış görünüş vs konusundaki obsesyonlarım azaldı. Ama mesela bu konuda bana sadece "kendine çirkin demiyceksin" deseydiniz muhtemelen azalsa bile kendime çirkin demeye devam ederdim. Demek istediğim soyutu somuta indirgeyecek bir şeyler bulabilirseniz güzel olur. Mesela ortamlara ben geyim diye girme kısmında benim yaptığım şey kendime "diğerlerinden farkın yok, erkeklik dış görünüş değil, senden daha iyi gözüküyor olabilir sorun değil, erotize etme, gey degilsin" gibi şeyler söylemek. Ama bunların karşıt düşünceleri de otomatik yüklenip o kişiden etkilenmeye hatta bazen ereksiyon yaşamaya başlayınca en fazla nefes egzersizi yapıp paniği yönetmeye çalışıyorum, bazen hiçbir etkisi olmuyor ve nefesime odaklanamayacak kadar cinsel çekim ve panik altında oluyorum. Bu noktadan sonra tahmin edeceğiniz üzere teslimiyet geliyor ve istenilmeyen bir şey olabiliyor. O zaman hiçbir şey yapmayayım diyorum yine olmuyor bu sefer direkt teslim olduğum senaryo en başından yaşanıyor. Neyse siktir et. Artık şey yapıyorum yazıyı yazdıktan sonra analiz yapmayı küfürlü bir cümleyle kesiyorum(yatırım tavsiyesi değildir)
Hoca bana "seni niye seviyorum sence" diye sordu. Bilmiyorum dedim. "Kişiliğin ve karakterin olarak aslında tertemiz adamsın" dedi. Şu an yazarken gülme isteği geliyor, o kadar da temiz ve iyi değilim bence😅. Yukarda bahsettiğim illegalliği sevme huyu, daha bahsetmediğim kin tutan tarafım, narsistliğim(bunu Hk dedi, narsistsin diye), sadistliğim(yine Hk), obsesyonum, biraz kıskançlığım ve bağımlı kişiliğimi göz önünde bulundurunca tertemiz olmuyorum. Gerçi adam özünde dedi şimdi. Bunlar escinselliğin getirdikleri. Baktığın zaman da kendimden başkasına kötülüğüm olmuyor, başkasına kötülüğüm sadece escinsellik yüzünden oluyor. Ondan da onların haberi olmuyor zaten. Yani gerçekten başkalarına karşı iyi bir insanım, tanısanız seversiniz, herkes niye bu kadar neşeli ve enerjiksin der. İnsanların hayatındaki sevgi pıtırcığıyım. Şu tatlılığa bak, yicem kendimi(en son borderline ya da bipolar teşhisi alacam). Dedikodu: benim deliliğimi kaldırabilecegini duşündüğüm tatlı bir kızdan hafif hoşlanmaya başlamıştım, kızla konuşmaya çalışıyordum hiç pas ya da sinyal gibi bir şey vermiyordu. Meğerse sevgilisi varmış, mutlulardı. Sevgilisiyle samimiyetini gördükten sonra hoslantım gitti(tam hoslantı mıydı onu da bilmiyorum) yaşandı ve bitti saygısızca(şarkı sözü hocam, bir anlam yüklemeyin. HK ya terapide beni depresif manyak sanmasın diye açıklama gereği duydum.) Bu olayı yazma sebebim tamamen alakasız, kendi tatlığımdan bahsedince aklıma geldi yazdım.
Uyurken dokundugum arkadaşıma itiraf edip affedilmek istiyorum, diyorum. HK gerek yok diyor. Bu arada yazı yazma ve ses kaydı alma olayını tam şu noktada kavradım. Şu anki ben ses kaydını dinlerken amma da drama yapmışım diyor. Şu an böyle bir isteğim yok mesela. Bu aklımda bile yoktu. Diğer terapiden önce bunun suclulugunu duyuyormusum demek. Suçluluk duyma(dövüş kulübümüzün ilk kuralı). Biraz da kendi kendimi motive ettim yazı yazarken, normalde depresif yazıyordum diye mi etki etmiyordu acaba(noluyor lan iyileşiyor muyum)
"Depresyon, şizofreni, bipolar, panik atak bunların iyileşmesi imkansızdır, bak kelimelerimi özenle seçiyorum, imkansızdır. Bir tek eşcinsellerin iyilestigini gördüm, imkansızı başarıyorlar" diyor Hk. Sonrasında "ben Adana'da gey olsaydım, kalkıp da Hüseyin kaçın diye birine gelmezdim" diyor😅 terapiye gelmenin takdir edilesi bir şey olduğunu söylüyor.
"Panikleme, kaygı üretme, sürekli çabalıyorsun çabalıyorsun çabalıyorsun. Gerek yok, bir şeylere sikimden aşşa kasım paşa diyebilmen gerekiyor" burayı açıklama gereği duymuyorum.
"Duygularınla hareket ediyorsun, mantığını kullan, duygusal kararlar verme" dışarıya karşı kimseye kotulugum dokunmuyor demiştim, bu biraz onunla ilgili. Kendime sert davrandığım gibi çevreme sert davranmıyorum(gerektiğinde), duygusal hareket ediyorum. Ya da başıma bir şey geldiğinde mantıklı düşünmek yerine duygusal düşünüp işleri daha da karmaşıklaştırıyorum. Örneğin biri bir şaka yaptığında şöyle senaryolar olabilir: 1-duygularımla düşünerek aslında beni incitmek için söylenmemiş bir şeyi kendim için kötü bir şeye dönüştürürüm ve üzülüp obsesyonlarımı devreye sokarım. 2- duygularımla düşünerek düzgün tepki vermek yerine darılırım ya da trip atarım(ki en kötüsü, çünkü erkek adam trip atmaz). 3- mantığımla düşünerek şakanın şaka olduğunu bilip alınganlık yapmak yerine ben de başka şaka yapıp erkek olmaya devam ederim. 4- mantığımla düşünerek şakayı beğenmediysem, kırıcı bir şeyse bunu dile getirir, öfkelenir ortaya düzgün tepki koyarım. Bunlar sadece en basit örnekti. Genel olarak olaylara kattığım aşırı duygu obsesyonu besliyor diyebiliriz. Gerek yok.
Son olarak terapiyi toparlarken akılda kalması gerekenler: suçluk duyma, kendini sev, kendinle yalnız kalmayı öğren, panikleme, kendine sürekli kaygı üretme, analiz yapıp hayatını kasma, siktir et demeyi bil ve esas ders olarak duygularınla değil mantığınla hareket et.
8
Herkese günaydın burası birden aklıma geldi içimden geçeni açıkça söyliyim mi belki bir çoğunuzun canı yanacak bu sözleri okuduğunda evlilik gerçekten insanı kurtrıyor çocuklar da önceden şunu derdim evlenmeden ve çocuk yapmadan insan mutlu olabilir ama şu an öyle düşünmüyorum insanı gerçekten ayakta tutan bir eş ve çocuk bunu okuyanlar belki ilk başta bana tepki gösterebilir bana kızabilir olsun ben gerçeği söylemek istiyorum gerçekler acıdır ama insanın kendine getirir istediğiniz kadar onunla bununla gezin tozun fanteziler yaşayın aşk yaşayın sonu yok hiçbir yere varmayacak isterseniz iki erkek bir arada yaşayın aynı evi paylaşın ortak bir yol olmuyor bu çünkü fıtratımıza uygun değil fıtratımıza ters lütfen kendinize bir iyilik yapın ve bu eşcinsellikten kurtulun bunun için çaba sarf edin tüm çareleri arayın dua edin psikologlara gidin terapi yapın ama bir şeyler yapın  Kuru kuruya oturduğunuz yerden bundan kurtulamayacağınızı bilin Allah hepinizi bu beladan kurtarsın kendinizi gerçekleştirmiş bir birey olarak bir gün umarım ömrünüzü tamamlarsınız yoksa ölene kadar sırtınıza Bu yükü taşıyacaksınız
9
Selamunaleykum Huseyin bey,

Size röportaj hakkina yazmak istedim.

Linda hanima röportaji gönderdim ancak olumlu dönüs yapmadi bana. Ben yazida yanlis bir sey gormedigimi soyledim cunku Dr. Nicolosinin kitaplarini ve yazilarinin icerigini biliyorum. Ancak kendisi dusuncelerinizin Dr. Nicolosinin dusunceleriyle tamamen uyusmadigini soyledi. Anlayamadim.

Tekrar okuyacagini soyledi ancak haftalar gecmesine ragmen donus yapmadi.

Haber vermek istedim.
Bekletrigimiz icin hakkinizi helal edin.

Hayirlisi olsun
10
Selamunaleykum Sayin Hüseyin Kaçin Bey,
Umariz iyisinizdir.

Size bu maili Joseph Nicolosi'nin esi, Linda Ames Nicolosi araciligi ile yaziyorum.

Onunla, vefat eden esinin yazilarini tercüme konusunda beraber çalisiyoruz.

sitesinde yayimlamak isteriz. Bu konuda görüslerinizi almak isteriz. Sayin Nicolosinin bakis açisini paylasan ve açikça dile getiren nadir kisilerdensiniz.Sizden bahsetme firsatim oldu ona. Sizinle ilgili bir yazili röportaj yapip, http://josephnicolosi.com📷Joseph Nicolosi - Reparative Therapy®If gay doesn't define you You Don't Have to be http://Gayjosephnicolosi.com

Bu teklifi kabul ederseniz, röportaj su sekilde gerçeklesecek: onun bana gönderdigi sorulari size gönderecegim. Ve vaktiniz olunca yazili olarak cevaplarsiniz çok seviniriz. Yani acelemiz yok bu konuda. Siz ne zaman cevap vermek isterseniz, biz sabirli davraniriz.
Simdiden çok tesekkür ediyoruz size.
Allah yardimciniz olsun.
Semra
Sayfa: [1] 2 3 ... 10