İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: 1 ... 211 212 [213] 214 215 ... 273
3181
Selam Hüseyin Bey,

İnşallah iyisiniz,

Cumartesi 3 ten sonra müsait bir görüşme zamanı var mı diye sormuştum Size. Yoksa müsait mi olmayacaksınız? Eğer kısa hikayemi okuduktan sonra birlikte çalışmak istemeyebileceğinizi düşündüyseniz, buna saygı duyarım,

Kolaylıklar, teşekkürler,

23 Aralık 2011

3182
Hüseyin Bey,

Kısaca yazabileceklerim şunlar:

Benden 3 yaş büyük bir abim var. Annem ve babam bana göre sağlıklı ilişki içinde bir çift. Istanbulda yaşadım. 12-13 yaşıma gelene kadar babam çok sık seyahat ettiğinden evde az olurdu. Annem le çok yakın ilişki içindeydik. Abim daha kendi köşesinde bir çocuktu ve fazla hareketliydi. Annemi bu hareketle yorardı. İstanbul da başka akrabag mız olmadığından annem babam da evde az bulunduğundan bizimle arkadaş gibi olmuştu. Ben de söz dinleyen ve sakin bir çocuk olarak anneme destek oldum olabildiğimce. En azından zorluk çıkarmıyordum. Kendi içime kapanıkça bir çocuktum. Ama çok içe dönük de diyemem. babamla hatırlayabildiğim ilk temaslarım sanırım 5-6 yaşlarındaydı, ve o zaman içimde tuhaf cinselimsi denebilecek duygular hissettiğimi hatırlıyorum. O yaştaki hislerin şehveti andırmadığını, ancak yumuşak bir duygusallık çerçevesinde cinselimsi hisler olduğunu söyleyebilirim. aşırı uslu ve ev işlerine yardım eden bir çocuk olduğum için yakın akrabagların "kız gibi maşallah" lafları kulağımda. ilkokula başladığımda genelde kızlarla oynardım. yakın arkadaşlarım kızlar oldu. Erkekçe oyunlar ve hareketler sözler tarzım olmadı. kızlara kız oldukları için özendiğimi hatırlıyorum. kız çocuğu olmak istediğimi de. Erkek olmak zordu çünkü, sanki uyulması gereken bir takım kurallar vardı erkek olmak için, hal ve hareketler. Ben ise kendimi bunlara zorlama isteği duymuyordum içimde. Başkalarına cinselliğimi kanıtlamak için sarfedilecek luzumsuz bir efordu benim için. İlkokulda en yakın 3 arkadaşımın 2 si kızdı. ve ilkokulda da "kız" diye dalga geçildiğimi hatırlıyorum. ilkokulda abimin yönlendirmesi ile evde kimse yokken cinsel taciz diyemeyeceğim ancak cinsellik içerikli birşeyler yaşadım. Ne olduğunu anlayamamıştım ama rahatsız olmuştum. Daha sonra anladım tabii. ortaokul ve lise hayatım boyunca da okul arkadaşlarımın en iyileri kızlar oldu. erkeklere karşı içimde cinsel dürtüler uyanmaya başlamıştı. anlamlandırmaya çalışmıyor, sadece hissediyordum. bu kavramdan haberdar değildim. ortaokul ve lisedeki erkek arkadaşlarımla kendimi cinsel fantaziler hayal ederken bulabiliyordum. tüm ortaokul ve lise hayatımda da cinselliğimle alay edildi. fazla efemine bulundum ve "gay" "top" gibi laflara maruz kaldım. üniversiteye başlayana kadar aklımda bu dürtüleri eyleme geçirmek gibi bir arzum yoktu. üniversite hazırlık ve 1. sınıfta birkaç kişi ile cinsel deneyim yaşadım. ancak şimdi çok net ayrımsıyorum ki isteğim duygusallıktı. birlikte olduğum kişilerle hüsran yaşadım çünkü karşı taraf cinsellik ararken sanırım benim aradığım şefkat idi. şu ana kadar iki kız arkadaşım da oldu. cinsel anlamda çok az bayandan hoşlanıyorum. genelde yaşça büyük (40-50 arası) bayanlardan hoşlanabiliyorum. cinsel ilişkide bulunduğum erkeklerin de yaşları büyüktü. ilk deneyimim 60 küsür yaşlarında biriyleydi daha sonra 40-50 aralarında kişilerle birlikte deneyimlerim oldu. genelde depresif bir dönemdi o iki yıl. içimde anlayamadığım fırtınaların koptuğu üniversitede başarımın düştüğü yıllar. bir gün bu içsel fırtınalardan çok boğulup Moda da yürüdüğüm bir akşamüstü içimdeki bu mutsuzluk ve tatminsizlikten çıkış yolu ararken ezan sesini duydum. Hemen yanımdaki camiye insanların huşu içinde gidişlerini görünce hayatımdaki eksikliğin o güne kadar sadece lafta kalmış bir müslümanlık olduğunu düşündüm. cemaate katıldım. o günden sonra hayatım değişti. Allah ile irtibatlanıp kendimi O'nun isteklerine uydurmaya çalıştım. Çok şükür ki bugün de bu yolda devam ediyorum. Huzurun, şefkatin, mutluluğun O'nun kollarında olduğunu anladım. Şu anda yüksek lisansın 2. senesi bitmekte ve son 5-6 yıldır kimse ile tabii cinsel bir ilişkim olmadı. İslam a ciddi yönelişimden sonra uzun süre içimdeki dürtüleri güçlüce bastırdım. kafamda herhangi bir fantazi kurma yahut yaşama isteğim kalmadı. Ancak gün içinde yaşadığım istem dışı birtakım hislenmeler şu son birkaç haftadır yoğunlaşınca artık bu işte uzmanlaşmış birinin vesilesiyle Allah'ın yardımıyla bu "sorun" umdan kurtulmaya karar verdim. İnternette yaptığım araştırmalarda İslamî yaklaşıma sahip birini aradım. Kimi nötr terapistler yahut eşcinselliği bastırmamayı savunanlara denk geldim, ancak Sitenizi görünce ve videonuzu izleyince Sizden istifade edebileceğimi sandım. İslami boyutu olan bir programa katılmıştınız, eşcinselliği kabullenilmesi gereken bir durum değil, şifalanması gereken bir hal olarak alıyordunuz, ve web sitenizde benim de sevdiğim semazençnet in dost siteler arasında olması güzeldi. açıkçası bu yeni yıl için hedefim kendi hızımda bu süreci yaşayıp olabildiğince sağlıklı bir erkek olmak. hızlı bir şekilde babamın kopyası yahut başka bir erkeğin kopyası olarak içime "yamama" bir erkekliği kabul etmek değil amacım, toplumsal erkek klişelerini yaşamaya çalışıp etrafa erkeklik satmak hiç değil; ancak amacım içimde kendi doğamda bana verilmiş olan erkeği bulup tanımak, beni o erkek olmaktan alı koyan duygusal psikolojik fiziksel sebepleri Sizin ışığınızla tanıyıp farkında olmak ve inşallah onları şifalandırmak. 1 yıl bu süreç için hiç de fean bir süre değil, Size de güvenebileceğimi sanıyorum, ancak şimdilik kafamdaki tek soru işaretim ekonomik sebeplerden ancak ayda 1 lik bir görüşmeyi kaldıracak oluşumun terapiyi etkisiz kılıp kılmayacağı...bunu da sanırım deneyerek görmek gerekecek...

Çok teşekkür eder, saygılarımı sunarım,

19 Aralık 2011

3183
Tekrar selam Hüseyin Bey,

İyi olduğunuzu umuyorum,

Dün telefonda konuşmuştuk saat 18 civarında, bugün işim olduğundan randevu alamadım Sizden ama mesela Cuma hangi saatler uygunsunuz? görüşme 1 saat mi sürüyor? bir de ekonomik sebeplerden ayda 1 uygun olacak bana ve Siz de "hiç yoktan tabii iyidir" dediniz ama samimiyetle tekrar sormak istiyorum, daha evvel böyle ayda 1 çalıştıklarınız oldu mu (daha terapi başından itibaren),  ben kendi köşemde bir sürece gireceğim ve inşallah bu yeni yıl boyunca kendime zaman verdim, yani yeni yıl sonuna kadar kendimde bu anlamda değişiklik olmasını umuyorum. dolayısı ile sürecimi yaşarım ama Siz ayda 1 ile takip etmekte zorlanır mısınız? sonuçta birçok kişi ile aynı anda çalışıyorsunuz... ve sisteminiz terapi mi oluyor acaba? yakın zamanda çok sevdiğim kuzenimi kaybedince depresifleşmiş ve .........  de psikiyatriye gitmiştim 1 görüşmeliğine, 10 mg lık citales diye hafif bir ilaç yazdı Hanım psikiyatr ve "sende çözümlenmemiş şeyler buluyorum, klinik terapi öneririm burda yapma şansımız yok" dedi, Sİzin sistem klinik terapi mi olmuş oluyor acaba?

Teşekkürler, kolaylıklar,

18 Aralık 2011

3185
  Eskiden haftalar hatta aylar süren davranış döngüleri, giderek hızlandı ve bunları tanımak ve tartışmak giderek daha az zaman almaya başlandı. Bazen dört veya beş görüşmede bile bunlar ele alınabiliyordu. Tedavinin üçüncü ve dördüncü yıllarında bu döngüler daha da yoğunlaştı ve hızlandı. Aynı zamanda görüşmelerde yeni içerikler ortaya çıkıyordu. İlk başta bunlar öylesine örtüktü ki terapistin yeni bir içerik olduğunu anlaması ancak tedavinin son birkaç aynı geriye dönük olarak irdelemesiyle mümkün oluyordu. Bayan F, neredeyse vahşi denebilecek ilkel saldırgan arzularını ifade etmeye başladı: Örneğin rüyasında, bir huzurevinde, kurumun yöneticisiyle birlik olup yaşlı hastalara gaz veriyordu ve hastalar ölmekteyken, başka bir yerde onların akrabalarıyla hararetli ve içren görüşmelerde bulunuyor, bir yandan da, o sırada gerçekleşmekte olan kitle katliamını neşeyle düşündürüyordu.
 

  Bu sırada Bayan F bu canavarca rüyaları ve fantezilerine karşın terapistin kendisini hala kabul edip etmeyeceğinden duyduğu endişeleri dile getirmeye başladı. Yıllar içinde yitirmiş olduğu, kendilerine karşı hiçbir şey hissetmediği eski arkadaşlarını anımsamaya başladı. Onlarla ilgili duyguları yeniden canlanıyordu. İlk kez, geçmişteki ilişkileri bozulduğu için üzüntü hissetmeye ve yakınlık için özlem duymaya başlamıştı. Bazı anlarda, insanlara yönelik düşmanca tutumundan dolayı dehşete kapılıyordu.
 

   Bir görüşmede, Bayan F çok anlayışlı ve yüreklendirici davranan ancak kendisinin ciddi şekilde ihmal ettiği bir kadın arkadaşından uzun uzadıya söz etmeye başladı. Ona mektup yazmaya karar vermişti. Soğuk davrandığını itiraf edece ve affetmesini rica edecekti. Bu gelişme psikoterapisti şaşırtmıştı. Bayan F’nin sömürücü davranışları ve uzun süredir diğer insanlara yönelik vurdumduymazlığını göz önüne alarak, kuşkuya kapılmıştı; ancak görüşmenin sonuna doğru kuşkularından vazgeçti. İlk fırsatta bu konuyu gündeme getirmeye karar verdi ve bir sonraki hafta, Bayan F’nin eski arkadaşına yönelik tutumunun nasıl derinden değiştiğini ancak geriye bakarak fark edebildiğini söyledi. Bayan F düşünceli bir ifadeyle terapistin, kendisinin insanlara her zamanki tepki tarzına koşullanarak, onu ümitsiz vaka gibi görüp görmediğini sordu. Ayrıca, kendisindeki değişikliğin ‘yalnızca bu an için geçerli’ olabileceği konusunda terapisti uyardı. Bu, hem değişikliğin farkında olduğunu, hem de bunun geçici bir değişiklik olmasından duyduğu kaygıyı yansıtıyordu.
 

  Hasta, kendisi içinde gizli kalmış temel bir insancıllıkla, kişiliğinin, yaşamının büyük bir bölümüne egemen olan despot ve sadist yönü arasında yeni bir bölüne keşfetmiş gibiydi. Tedavinin altıncı yılında, insanlarla ilişkileri, terapiste yönelik ilgi ve sevgi duygularının gelişmesine paralel olarak değişmişti. Artık aktarımda dürüst davranıyordu. İçindeki sadist düşmen tarafından, kendi yaşamı dâhil, diğerleriyle iyi ilişkiler kurma potansiyelini yıkmaya zorlandığını fark ettikçe, kendine zarar verici davranışları da giderek yok oldu.
 

İkinci vaka, otuz yaşlarında bir iş adamı olan Bay G. Bay G, depresyon, kaygı ve bastırılmış eşcinsellik semptomlarından oluşan karışık bir nevrozun bulunduğu takıntılı -zorlantılı bir kişilikti. Bay G, uzun süredir günlük yaşamından v eşinden hoşnut olmadığı ve eşi ve iki küçük çocuğuyla ilişkilerinde sorunlar ve kronik depresyon duyguları yaşadığı için psikanalitik tedaviye alınmıştı. Ailesi, dostları ve iş arkadaşları, onu soğuk ve uzak bir insan olarak görüyordu. Kendisi, daha dışadönük olma çabalarına karşın, çekingen, beceriksiz, katı ve mükemmeliyetçi biri olduğunun farkındaydı. Bay G masturbasyon sırasında eşcinsel fanteziler üretiyordu ve rüyalarının belirgin içeriği de sıklıkla eşcinseldi. Hiç eşcinsel bir deneyim yaşamamıştı ve eşcinsel olabileceği düşüncesi onu dehşete düşürüyordu. Yavaş yavaş, tedaviye başvurma nedeninin aslında eşcinsellikle ilgili çatışmalarını yenmek ve eşiyle olan cinsel ilişkisini düzeltmek olduğu açığa çıktı. Büyük bir şirkette yönetici konumunda olan Bay G, emrinde çalışanlara sert davranmaktan ve kendi patronlarından eleştiri almaktan korkuyordu.
 

Bay G, katı, dindar ve çok çalışkan bir ana-babanın tek çocuğuydu. Çocukluğunda ana-babası ona küçük işler yüklüyor ve kendi eşyalarını düzenli tutmasını bekliyorlardı. Her şeyin bir yeri vardı ve mutlaka her şey yerli yerinde olmalıydı. Evdeki baskın figür açıkça anneydi. Henüz küçük bir çocukken annesi keman dersleri almasında ısrar etmişti. Bu derslerden nefret etmişti ve hala müzik konusunda ikircikliydi. Buna karşın, kendini müzikle ifade edebilme kapasitesi hoşuna gidiyordu ve giderek daha az çalmakla birlikte, oldukça iyi bir müzisyendi. Müzik konusu açıldığında biraz daha canlandığını hissediyorum.
 

İyi bir öğrenciydi, ancak sınıf arkadaşları tarafından sevilmediğini hissediyordu ve yanında kendini rahat hissettiği pek az arkadaşı vardı. Lisede arada sırada kızlarla çıkmaya başlamıştı, ama bunlar hep konserlerle sınırlıydı. Üniversitenin son yılında, sonradan evleneceği kızla çıkmaya başlamıştı. Baştan itibaren ona verdiği cinsel karşılıkla ilişkin kuşkuları ve bunlara eşlik eden suçluluk duyguları kendisini rahatsız etmekle birlikte, kızın istekliliği ve uzak durmasına rağmen kendisiyle kalmak istemesi, sonunda evlilik konusunda Bay G’yi ikna etmişti. Eşcinsel mastürbasyon fantezileri erken ergenlikte başlamıştı ve bunların mutlak bir sır olarak kalması için çok titizleniyordu. Evliliğinin erkeklere yönelik cinsel ilgisini yenmesine yardımcı olacağını ümit etmiş, ancak bu gerçekleşmemişti.
 

Tedavi başladığında, Bay G’nin görüşmelerdeki davranışı, ucu babaya dayanan güçlü otorite figürlerine karşı yüzeyde uysallık, ancak altta yatan bir isyankârlığı yansıtıyordu. Hemen her görüşmeye, evde yaptığı marangozluk işlerini monoton bir ifadeyle anlatarak başlıyordu. Yavaş yavaş bu yoldan serbest çağrışım yöntemiyle bilinçdışı dalga geçtiği ortaya çıktı. Bu örüntünün bilinçdışı anlamlarının yorumlanması, giderek çözümlenmesini sağladı ve aktarım, baba imgesi olarak bana güçlü bağımlı arzuların gelişmesi yönüne kaydı.
 

 Ergenliğinden beri mücadele ettiği güçlü eşcinsel arzuları aktarımda belirgin hale geldi ve iyi, koruyucu erkeklerle eşcinsel ilişkilerden oluşan mastürbasyon fantezileri yoğunlaştı. Buna yönelik eşcinsel arzularından duyduğu korkunun yorumlanmasıyla, bu konularda daha rahat konuşabilmeye başladı. Aynı zamanda, beni babanın öfkeli dayatıcı davranışları ile annenin katı, talepkar mükemmeliyetçiliğini yoğunlaştıran sadistik bir ana-baba imgesi olarak algılamaya başlamıştı ve bana karşı yoğun bir korku geliştirdi.
 

 Hep-veren ve koruyucu, anaç bir babaya olan bağımlı özlemleriyle, bu tehdit edici baba-anne imgesinden duyduğu korku, sık yineleyen bir döngü oluşturmuştu. Cinsel fantezilerindeki teslimiyetçiliğin bu sadistik baba-anne imgesine karşı altta yatan öfkeye karşı bir savunma olduğu şeklinde yorumlanmasından sonra bu döngü kırıldı.
 

   Artık, aktarımdaki ilişki baskın olarak anneye ilişkindi: beni soğuk ve talepkar olarak algılıyordu. Bunları annesinin temizlik ve çalışma konularındaki talepleriyle ve oğlunun cinsel itkilerine yönelik kuşku ve yasalarıyla ilişkili özelliklerdi. Tedavinin ikinci yılında, birkaç ay içinde gelişen bir duraklama ortaya çıktı. Tedavideki bu duraklama, Bay G’nin işinde ve toplumsal yaşamında belirginleşen mazoşistik eğilimlerini yansıtıyordu. Mazoşistik eğilimler ise, daha derin bir düzeyde babayla olan oidipal rekabetle yoğunlaşmış anneye yönelik olarak oral saldırganlığa karşı bir savunmaydı.
 

   Cinsel itkilerinden duyduğu dehşet yeni bir döngü yarattı ve eşcinsel duygularının, hem anneye karşı kabul edilemez heteroseksüel itkileri, hem de anneden babaya yer değiştirmiş cinsel duyguları içerdiği açığa çıktı. Babaya yer değiştirmiş olan bu duyguların, eşcinsel olmak fantezide hadım edilmek anlamına geldiği için, reddedilmesi gerekiyordu. Benimle olan ilişkisinde, yıllardır patronlarıyla ilişkilerinde bulunmaya ve güçlükle denetleyebildiği öfke patlamaları göstermeye başlamıştı.


  Bu görüşmeler, beni denetlemek ve bana işkence etmek şeklindeki bir dizi sadist fantezinin başlangıcı oldu. Benim karımla olan cinsel ilişkilerimi bozma fantezileri, birincil-sahne olaylarının doğrudan ifadesi şekline dönüştü. Bay G’nin analizinin dördüncü yılında ortaya çıkan, işteki rakipleri üzerinde zafer kazanmaktan duyduğu korkular, kendi sadistik itkilerinden duyduğu korkularla bağlantılıydı. Üçüncü yılın ikinci yarısında, büyük oranda ortadan kalkmış olan aktarım dirençleri yeniden ortaya çıktı. Hasta yeniden serbest çağrışımda bulunmayı veya yorumları dinlemeyi reddederek ‘edilgen direniş’ göstermeye başladı.

 Bu dirençlerin derinlemesine çalışılması, babasıyla ilişkili birçok anı ve fantezinin çıkmasını sağladı. Bunlarda babası, hastanın nefret ettiği işleri yaptırmaya çalışıyordu. Ayrıca, bilinçli öfke duyguları ve babasının denetiminden kaçmış olduğu için açık bir zafer duygusu da açığa çıktı. Eşcinsel fantezileri artık tümüyle diğer erkeklere boyun eğdirme ve onları denetlemeye yönelmişti. Aynı zamanda, cinsel yaşamı iyiye gidiyordu ve karısıyla ilişki sırasında ilk kez, sadistik fanteziler kurmadan da cinsel saldırganlık gösterebilmişti. Cinsel olarak arzulanan anneyi temsil ettikleri için ve baba tarafından intikam amacıyla yok edilme korkusu nedeniyle, kadınlara karşı hissettiği güvensizlik analizin son önemli konusu haline geldi. Bu, hastanın karısıyla olan cinsel yaşantısındaki tutumunun yanı sıra, genelde kadınlara ve ahlaka karşı tutumunu da köklü bir şekilde gözden geçirmesini sağladı. Bu değişim, sonuçta kendi içinde bir cinsel özgürlüğe ulaşmasına neden oldu.

  Analizin son altı yılında, eşcinsel fantezileri neredeyse tümüyle ortadan kalktı ve karısıyla doyum sağlama kapasitesi ve ona olan cinsel ilgisi normal belirtiler gösterdi. Yaşamında ilk kez işinde iyi çalışmaya ve işinden gerçekten zevk almaya başladı. Annesinin cinsellikle ilgili her şeyi yasaklayıcı tutumunu uzun süredir karısına yansıtmaktaydı, ama artık bunu yapmıyordu.


http://www.metiskitap.com/Metis/Catalog/Book/4406

3186
mrb nasılsınız hocam. ben idare eder. bugün size yazmaya karar verdim. ne yazacağım konusunda aklımda net bir şey yok. ailevi durumumla ilgili herhangi bir gelişme olmadı. ve ben hala canım sıkkın. bu sıkkınlık bendeki duyguları depreştirmeye başladı. canım sıkkın aslında bu aralar. sizle konuşmamız iyi idi. baya da moral toplamıştım ama işte günler geçtikçe morallerde azalma oluyor. bugün pek bir şey yapmadım okul işleri sonra eve geldim. öğlen yemeğini arkadaşlarla dışarıda yedik. iyi geçti. yine size anlattığım kızın durumunu, onu tanıyan arkadaşa sordum.o da başka birine sormuş. kızın hayatında kimse yokmuş. açıkcası bu haber beni hem umutlandırdı hem de moral verdi az da olsa. şimdi tanışma faslını bekliyorum bu cumartesiye kadar beklemem gerek ve ben sabırsızlanıyorum. hayırlısı olur hakkımda inşallah ve kurtuluşuma vesile olur inş.
 
sizle konuştuğumuz konuyu düşündüm. annemin geçmişte de bana karşı buna benzer bir şeyleri var mı diye. ama bulamadım. hatırladığım şeyler genelde bana attığı  ve hafızamdan silinmeyen dayaklar. dövdüğünde kötü döverdi. hala hatırlarım. ama bunun dışında duygusal yönde bir istismarı olmadı eski de tabi. geçen yıl anlattığım ilaç, öteberi dışında.
okul işte iyi sayılır gidip geliyoruz.

2 gündür moralim çok bozuktu. bu süre zarfında bende yoğun bir cinsel istek uyandı ilk gün bu isteği p. sitelerde filmlere bakarak geçirdim.2. gün ise kadınlara karşı tuhaf ama azgın bir istek oluştu. kafamda sanki şimşek gibi çakan kadın vücutları. ilkkez bu kadar yoğun bir duygu yaşadım. sonra söndü. bugün öyle bir duygu yok. sakin sayılırım, ama hafif bir hüzün var nedenini bilmiyorum. o yüzden odama çekildim ve yazmaya karar verdim.
 
sonra neden erkekler bana çekici geliyor tarzında düşünmeye başladım. aslında bu çekicilik duygusu kızlara yönelik olmalı dedim. erkekler bana esrarengiz, merak edilen canlılar olarak görünüyor. tabi hepsi değil. kızlardan da bazıları hariç sıradan varlıklar olarak geliyor. sonra süşünüyorumda hemcinslerimin hepsinin bir tarzı var kendilerinne göre, hepsi kendince güçlü. sonra kendimi onlar arasında bir yere koymak istiyorum ama nereye. kızlar tarafında da deilim. araf gibi bir yerdeyim.erkeklerde beni etkileyen işte güçlü olmaları, kendilerine göre bir tarzlarının olması. ya neden ben öyle değilim diyorum. yapısal olarak erkeğim herşeyim ile. ama onlarda hissettiğim o merak edici duygu neden ben de yok. tabi dediğim gibi her erkek için deği bu. beni etkileyenler genelde.
 
zor bir süreçten geçiyorum tabi bi süreçte hatalarım yaptığım oluyor öözellikle masturbasyon ve p. filmler. bunlar benim sığınağım gibi. kendimi kötü hissetiğim de bunlara sarılyorum. ve arkasından gelen pişmanlıklar. bu konuda iradem güçlü değil yeterince çüünkü hep aynı hataları tekrarllıyorum. umudum var yine de. sitenizde bunu yenenler var ve ben neden olmayım.. ama bir türlü bendeki bu iki hatayı düzeltme yönünde bir çaba yok. aslnda var ama sağlam değil. güçsüz hissediyorum bu konuda kendimi. ne yapacağımı bilmiyorum, nasıl uzaklaşacağımı da. bu konu üzerinde düşünmek artık can sıkıcı, hep aynı sorulara verilen aynı yanıtlar. artık düşünmek istemiyorum bunu. neden sıkıntılı anlarımda bu iki şey hemen beni kendine çekiyor. bir tarafta din olgusu diğer tarafta günahlar kendi içimde çatışmalar yaşıyorum, yoruyor beni gerçekten. ama yine de aynı hataya düşüyorum. kısır döngü bu başka bir şey değil. ya serbest bırakıcam bastırılmış cinsel duygularımı ya da dine sarılıcam. ama biliyorum ki bende bir yerlerde kısa devre var orayı eşeleyip bulmadıkça ve düzeltmedikçe ne kadar dine sarılsam da boş.kısacası üzgünüm...

21 Şubat 2012

 

3187
En basit ifadeyle, sınır
durumdaki bir kişinin bütün işleyişi şemanın sağ tarafındaki duygulardan kaçmak üzerine
kuruludur. Bunun anlamı, sınırdaki kişinin hayattaki misyonu terk depresyonu duygularından
kurtulmak ve ödüllendirici birimi sürekli olarak aktif tutmaktır.
 
http://www.mastersonkongresi.com/masterson-gunleri/2-masterson-gunleri/bildiriler/26-mgiitr5judithpearsonsinirdakendilikbozuklugu>
 
Hüseyin Bey;
yani benim anladığım WORU dan kaçıp
sürekli RORU talep etmek.
 
Olay bu yani sürekli ödüllendirilmek için yaşamak.
Bu teori de benim bütün hayatımı açıklamaya yetiyor.
 
Ödül almak için , kendim için değil, kiminle ilişkide bulunduysam onların arzuları için yaşayarak ödül alma beklentisi.
 
Eee şimdi ne yapayım yani????
Bu böyleyse böyledir. Yapacak bişey yok.
 
Benim dünyam böyle kurulmuş. Ben bundan memnunum.
Terapiye merapiye de gerek yok
 
İşi gücü olmayan bi ton adam ( Masterson ve benzerleri) bütün ömürleri bu abuk sabuk şeyler için mi harcamışlar.
Kafayı sıyırmışsınız yaw sizin başka işiniz mi yok?
Bırakın bu tür işleri. Titreyip kendinize gelebilirdiniz.
Kısaca diyorum ki
 
"Hayat boş pompala çoş"


24 Şubat 2012

3188
PROF DR ZEKİ MÜREN - DIŞİŞLERİ BAKANI BÜLENT ERSOY

Kamber Çakır
Bülent Ersoy, Zeki Müren olayları - artık olay değil olgudur bu - bize bu ülkede erkek-kadın rolleri ve rolleri veren toplumsal taban içinde çeşitli sorunların olduğunu açık eder. Yine bize bu süreçte yargılayıp yıkıcılık yapmayı değil analiz etmeyi salık verir.

Huseyin Kaçın
çocuklarının bülent ersoy, zeki müren, devran çağlar, fatih ürek, kuşum aydın gibi olmasını istemeyen yüce türk milleti ne kadar yücedir... yüce türk milleti'nin zeki müren'i sanat güneşi bülent ersoy'u divasıdır. yüce türk milleti'nin kaç yüzü var?


Kamber Çakır
Belki de roller üzerinde artık daha ciddi düşünmenin zamanı gelmiştir. İki aşırı uçta garabetlerden belki de yeniden rolleri rasyonelize ederek kurtulabiliriz.

Kamber Çakır
Size eleştirileri de sürekli yayınlamanız, sitenize almanız oldukça erdemli bir davranış. Karşı tarafın sürekli hermenötik hatalar yapması manidar.

Huseyin Kaçın
yüce türk milleti zeki müren'den bülent ersoy'dan bir işadamı bir siyasetçi bir akademisyen yaratamaz mıydı? zeki müren'in bülent ersoy'un öğretmenleri mezarlarında nur içinde yatarlerken cennette hangi sırça köşklerde yaşayacaklarını mı hayal etmektedirler? sahnelerde zeki müren'i bülent ersoy'u ayakta alkışladıkça saklamaya çalıştığımız hangi yüzümüzdür?


Kamber Çakır
Umarım kadın-erkek rollerinin Tükiye'de tartışılması medeni bir formda ve nitelikli, akademik bir seviyede geçer. Zamanı şimdi galiba. SALDIRILAR NİTELİKSİZ, ERDEMSİZ VE LÜZUMSUZ. Kadın-erkek rollerinde bu kadar travmalar varken niteliksiz, erdemsiz ve lüzumsuz tartışmalar niye!!!! Erdemli, niteliki, akademik tartışmalarla sürüp gider umarım. Bu konu çok önemli.

3189
SAYGIDEĞER HOCAM SİZE GÖNÜLDEN BİR MERHABA DİYORUM. HOCAM SİZİNLE YAPTIĞIM TELEFON KONUŞMASINDAN SONRA O KADAR FARKLILAŞTI Kİ HAYATIM BEN BİLE İNANAMIYORUM BU GELDİĞİM NOKTAYA. HOCAM O GÜN SİZİNLE BİR KIZLA İLGİLİ KONUŞMUŞTUK SİTEDEN AYARLADIM VS. DİYE. O KIZLA SİZİNLE TELEFONLA GÖRÜŞTÜKTEN SONRA ÇARŞIDA BULUŞTUM. FENA DEĞİLDİ AMA İLGİNÇ OLAN SİZE TELEFONDA BAHSETTİĞİM O CİNSEL PROBLEMİM ONUN YANINDA KAYBOLUVERDİ YANİ HERHANGİ BİR SERTLEŞME PROBLEMİM OLMADI. BUNA ÇOK SEVİNMİŞTİM O GÜN. SONRA KIZLA GÖRÜŞMEYE DEVAM ETTİM BU SÜRE İÇERİSİNDE YAKINLAŞMALARIMIZ OLDU VE BUNLARIN HİÇBİRİNDE BİR PROBLEM YAŞAMADIM. SONRA KIZ ARTIK HAYALİME GİRİYORDU (UTANARAK BELİRTİYORUM MASTURBASYON) ARTIK ONU DÜŞÜNEREK SERTLEŞTİRİYORDUM. EN SON 14 ŞUBAT MALUM SEVGİLİLER GÜNÜNDE BANA UNUTULMAZ BİR GECE YAŞATTI VE BU GECEDEN BAŞARIYLA AYRILDIM BUNA O KADAR ÇOK SEVİNİYORUM Kİ KENDİME OLAN İNANCIMI VE DE GÜVENİMİ BİR KEZ DAHA PERÇİNLEMİŞ OLDU. O GÜNDEN SONRA DA TAMAMEN MASTURBASYON YAPARKEN (Kİ HAFTADA BELKİ BİR) O GECEYİ DÜŞÜNÜYORUM. YANİ ÖZETLE HOCAM O KIZDAN SONRA ARTIK HAYALİMİ EŞCİNSEL İLİŞKİLERİM DEĞİL YENİ HAYATIMIN YENİ İLİŞKİLERİ SÜSLÜYOR VE DE SÜSLEYECEK..İNİŞ VE ÇIKIŞLARINI YAZ DEMİŞTİNİZ HOCAM BANA. SİZİNLE O TELEFON KONUŞMAMIN ARDINDAN ALLAHIMA BİN ŞÜKÜR Kİ HİÇ İNİŞ YAŞAMADIM EN RAHATI DA NEYMİŞ HOCAM BİLİYOR MUSUNUZ SUÇLULUK DUYGUSU YAŞAMADAN YADA PİŞMANLIK DUYGUSU YAŞAMADAN İLİŞKİ YAŞAMAKMIŞ. BEN SAYENİZDE HAYATIMIN EN AMA EN GÜZEL GÜNLERİNİ YAŞIYORUM. VE BANA RESMEN HAYAL GİBİ GÖRÜNEN EVLİLİK DÜŞÜNCESİ DE ARTIK UFKUMDA GÖRÜNMEYE BAŞLADI BELKİ BİRAZ DAHA ZAMAN SONRA ALLAHIN İZNİYLE HAYIRLI BİR EVLİLİK... ŞİMDİLİK DİYECEKLERİM BUNLAR ALLAH SİZE DERT VERMESİN.. ALLAH SİZDEN RAZI OLSUN HOCAM İYİ AKŞAMLAR

23 Şubat 2012

3191
27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.

http://www.youtube.com/watch?v=u1iMl9dDm-o&feature=related  tıklayınız


http://www.youtube.com/watch?v=tYzUWd-BFag&feature=related tıklayınız


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#

3192
Heinz Kohut  ‘Kendiliğin Çözümlenmesi’

 Bay A.’nın eşcinsel eğilimleri beni üzerinde büyük bir etki oluşturmamış, dürtülerde belirgin bir gerilemeye de neden olmamıştı. Ancak başta da belirttiğimiz gibi, hastayı analize yönlendiren ya da en azından analize yönelik güdülemesinde bir odak noktası oluştan da, bu eşcinsel eğilimlerdi. Ergenliğinde arkadaşlarıyla tutuştuğu, oyun niteliğindeki, biraz da cinsellikle karışık olan güreşleri ve atletik erkek gereksinimlerin olduğu vücut geliştirme dergilerine düşkünlüğü saymazsak, eşcinsel eğilimlerinin davranışa hiç dökülmediğini söyleyebiliriz- bütün eşcinsel uğraşları fantezilerden ibaretti; bunlar masturbasyonla bitiyordu. Fantezilerinde aklından güçlü ve kusursuz bir fiziğe sahip erkekleri geçiriyor, bu erkekler üzerinde mutlak ve yarı sadistik bir denetim kurduğunu düşlüyor, kendisi zayıf olduğu halde güçlü adamı esir alabildiği, çaresiz bıraktığı durumlar yaratıyordu. Ara sıra, böyle bir erkeğe masturbasyon yapıp onun gücünü sağdığı düşüncesi ile bir zafer duygusu yaşayıp orgazma ulaştığı da oluyordu.

 Klinik olarak, hastanın eşcinsel fantezileri, psikopatolojisinin diğer taraflarında belirgin düzelmeler olmadan uzun süre önce ortadan kalkıp, yalnızca zorlama dönemlerinde ortaya çıkmaya başladılar. Bunların yerini daha sonra fantezilerin anıları aldı, ancak bu anılar hastaya cinsellikle ilgili herhangi bir şey çağrıştırmıyordu; zaten kendisi de bunlara eşcinsellik ‘korkuları’ diyor, yani bunları yalnızca tekrar ortaya çıkıp kendisini tedirgin etmelerinden duyduğu bir korku olarak yaşıyordu. Sonunda bu ‘korkular’ da hemen hemen tamamen kayboldu.

 Hastanın eksikliklerini cinselliğe dökmesi, temel ruhsal yapısındaki bir zayıflığa bağlıydı; orta düzeydeki bu zayıflık, ruhsal yapısının yansızlaştırma gücünde bozulmaya yol açıyordu. Yansızlaştırmadaki yetersizlik, hastanın narsistik yatırım yaptığı nesnelerle ilişkisinde, şu alanları cinselliğe dökmesine neden olmuştu: (a) ideal (oidipal) baba imagosunun (saplanıp kaldığı ve –üstbeninin idealleştirmesi sağlam olmadığı için –gereksinim duyduğu baba imagosunun) cinselliğe dökülmesi; (b) aşırı yatırım yapmış olduğu büyüklenmeci kendiliğinin (saplanıp kaldığı ve – bilinç ya da bilinç öncesi düzeyinde güvenli bir yatırım yapmış olduğu bir kendilik imgesi olmadığı için gereksinim duyduğu büyüklemeci kendiliğinin) ayna imgesinin cinselliğe dökülmesi; (c) ideal değerlere ve sağlam bir kendilik saygısına duyduğu gereksinimin, ayrıca kendilik saygısının edinildiği ruhsal süreçlerin (içselleştirmenin) cinselliğe dökülmesi.

 O halde, hastanın eşcinsel fantezileri, narsistik bozukluğunun cinselliğe dökülmüş bir anlatım biçimi olarak anlaşılabilir; bu anlamda, işlevleri analistin kuramsal formülasyonlardan farklı olarak, hazzın peşinde olduklarından ne narsistik gerilimlerden kaçış sağladıklarından, anlamlı bir iç görüye ve ilerlemeye engel oluyorlardı. Hastanın kendisine ilişkin olarak öğrendiklerini kendine mal edebilmesi için, önce gerilime belli bir dayanma gücü geliştirmesi gerekliydi. Yine de narsistik gerilimleri cinselliğe döküşünün kökü çok derinde olmadığından ve sonuç olarak cinselleştirmenin belirtileri psikopatolojinin farkına varmasını – narsistik bozukluğun diğer yanlarına göre daha çok sağladıklarından, cinsel fantezilerin anlamının doğrudan yorumlanması pek zararlı olmayabilirdi.

 Böylece, analizin daha sonraki aşamalarında, hastanın (i) (a) değerlerinin ve hedeflerinin çeşitli baba figürlerince (özellikle analistçe) onaylanması yolundaki ısrarlı talebi ile (b) daha önceki, fiziksel olarak güçlü erkekleri elde etme fantezileri arasında; (ii) (a) tepkisel büyüklenmeciliği, küstahça ve üstünlük taslayan tavırları ile (b) daha önce alçakgönüllü ve efendi tavırları olan genç erkeklerin kendisinde cinsel arzu uyandırmış olması arasında koşutluklar kuruldu. Bir de (iii) geriye dönük olarak, kendisini orgazma ulaştıran cinsel fantezilerin (güçlü, yakışıklı erkekleri ele geçirme, kendisine boyun eğdirme, sonra da onlara masturbasyon yaparak güçlerini süzüp alma fantezileri: fiziksel mükemmellik miagolarından güç elde etme, fantezisini kurduğu bu imagoların gücünü süzme) ruhsal eksikliğinin ve edinmesi gereken ruhsal işlevlerin cinselliğe dökülmüş bir anlatımı olduğu yorumu yapıldı. Hastanın istikrarlı, idealleştirmesi sağlam değerlerden oluşmuş bir dizgesi olmadığından, kendilik saygısını ayarlayacak önemli bir iç kaynaktan da yoksun kalmış oluyordu; o da cinsel fantezilerinde bu iç idealin yerine o idealin dışarıdaki öncüsünün, güçlü, atletik bir erkeğin cinselliğe dökülmüş imgesini koymuştu. Aynı nedenle, kendilik saygısını güçlendirmek için, hedeflerine ve standartlarına uygun yaşamanın yerine, fantezilerde dışarıdaki ideal nesnenin gücünü ve mükemmelliğini elinden alıp kendisine mal ederek yaşadığı- cinselliğe dökülmüş- zafer duygusunu koymuştu. Fantezilerinde gücü, mükemmelliği kendisine mal ederek, narsistik dengesini geçici bir süre için sağlamış oluyordu. 4..
 Bununla birlikte, bu tür vakalarda cinsel fantezilerin içeriğinin doğrudan yorumlanmasının genelde uygun bir yaklaşım olmadığını vurgulamak isterim. Böyle hastalara, öncelikle, eksikliklerinin ve gereksinimlerinin cinselliğe dökülmesinin ruhsal ekonomide bir işlevi olduğunun, yani cinselliğe dökülmenin yoğun narsistik gerilimleri boşaltmanın bir yolu olduğunun gösterilmesi gerekir. Hatta cinsel fantezilerin içeriğini daha sonra, cinselliğe dökülmemiş alanların incelenmesinden elde edilen iç görüyü desteklemek için geriye dönük olarak kullanırken bile dikkatle, incelikle ilerlemek gereklidir; çünkü hasta, gerilimi savmaya yarayan (bağımlılığa benzeyen) bir alışkanlığın üstesinden gelmiştir; analistin, çatışmaları cinselliğe dökme eğilimini uyandırdığını, kendisini kışkırttığını hissedebilir.

(4..: Burada bilinçdışı bir oral seks fantezisinin var olduğunu farz etmek yanlış olmaz sanırım: büyüksel nitelikteki meniyi yutmanın, başarılamamış olan içselleştirme ve yapı oluşturmayı temsil ettiği bir fantezi. Ancak analizde böyle bir fantezi bilinç düzeyinde hiç ortaya çıkmadı- belki de, hasta ağır duygusal baskı altındayken bile, etkin biçimde (sadistçe) üstün olması ve denetimi elinde tutma durumu, edilgen (mazohistçe) psikolojik çözümlemelere baskın çıktığından. )

Bu alanda kesin bir kural konamaz. Eş duyumlu bir analist, becerisi ve deneyiminin kılavuzluğunda karar vermek zorundadır: (1) eksikliklerini ve gereksinimlerini cinselliğe dökmekten kaçınmayı daha yeni becermiş olan; cinselliğe dökülmemiş iç görülerin yardımıyla ve ruhsal yapı oluşturarak, narsistik dengesini sağlamanın yeni, daha güvenilir biçimlerine doğru ilerlemekte olan bir hastayı bu tür yorumlamalarla sıkıntıya sokmaktan kaçınmalı mı; yoksa (2) daha sağlam kurulmuş bir denge, kişilik bozukluğunun önceki, cinselliğe dökülmüş belirtilerinin geriye dönük olarak incelenmesi yoluyla iç görülerin genişlemesine izin verir mi? Böyle geriye dönük bir inceleme, sapık cinsel hazzın sağladığı, gerileme niteliğindeki kaçışları anlaşılmaya uygun bir bağlama çekerek hastanın gerileme eğilimleri üzerindeki denetimini arttıracaktır.

 Narsistik bozukluklardaki idealleştirmeler, ideal ebeveyn imajinasyonunun gelişimindeki arkaik ve geçiş niteliği taşıyan aşamalardan da türemiş olabilir, nispeten olgun aşamalardan da. Yalnız her iki durumda da, özgül patojenik saplanma, ideal ebeveyn imagosunun dönüştürülerek içselleştirilmesinin tamamlanmasından önce, yeni ideal bir üst ben geri dönüşsüz olarak oluşturulmadan önce gerçekleştirmiştir. Aktarın nevrozlarında karşılaştırılan idealleştirmeler ise, oidipal dönemin sonunda edinilmiş olan ruhsal yapılardan, ruhsal gelişimin daha sonraki evrelerinden türer.

Heinz Kohut’un ‘Kendiliğin Çözümlenmesi’ İsimli kitabından alıntılanmıştır.

http://www.metiskitap.com/Catalog/Book/4401


3193
                                                  Bizim meslek neymiş?

 Her an, her geçen gün, her olay, her yeni insan, dünyada artık gerçekten gördüğüm yani artık sadece bakmadığım gördüğüm her şey benim için bir anlam, bir deneyim, bir güç sınaması, bir öğrenme fırsatı belki de. Çok uğraştırıyor beni, çok sıkılıyorum bazen, ama ancak böyle daha da iyileşeceğime inanıyorum.
  Biliyorum ki, gittikçe derinleşiyor, gittikçe karmaşık hale getiriyorum her şeyi, ama bir yandan da bir şeyleri bilmenin artık bir adım önde olmanın verdiği bir rahatlık, bir güven var. Mezun olduğumda aynı mesleği yapacağız hocam. Şimdiden okulda alıştırmasını yaptık, 2 danışanım var. Korkuyordum biraz, kendi sürecimi onlara yansıtır mıyım farkında olmadan diye, hiç de öyle olmadı. Bana kalırsa çok rahat 3 oturum yaptım, ‘kibar danışman’ sendromunu çoktan aşmıştım. Neticede bu işte henüz deneyimim olmadığına göre, karşımdaki insanları da o ben profesyonelim, her şeyi ben bilirim diyen psikolog veya psikolojik danışmanlar gibi davranıp germenin bir anlamı yoktu. Ben sosyetik bir semtte, şıkır şıkır giyinmiş bir psikoloğa gitseydim hiç rahat hissetmezdim kendimi ve içimden şunu geçirirdim, senin tuzun kuru tabii ki. Ama şimdi kendi danışmalarımda şunu hissettiriyorum, ben de senin geçtiğin yoldan geçtim, zaten danışanlarım da öğrenci olduğuna göre, neden bunu hissettirmeyeyim ki.
  Psikologluk, psikolojik danışmanlık iyi laf üretmek demekmiş. Çok süslü, anlaşılmayan cümleler falan değil, anlaşılır, düzgün kurulmuş ifadeler kullanmak lazım ki, karşımızdaki insanlar demek istediğimizi anlasın. İlkokulda, lisede okunulan kitaplarla kaldılarsa bizim mesleği seçecekler vay hallerine. Gerektiğinde şarkıcıdan, modacıdan, yazardan, şuradan buradan örnek vermek gerekiyor, dolabımda ne kadar çok kıyafet olursa, o kadar çok şey giyme şansım vardır. Bu da buna benziyor. Ama işte bu okul sistemi beni yeterince kısıtlıyor ve kısıtlayacak sanırsam da. Yani böyle beni bir çerçeveye sığdırmaya çalışıyorlar, onu deme, bunu deme, aman zarar verme. Tabi ki bu işin kuralları olabilir, ama ne zarar verebilirim ki, ne söylediğimi bildikten sonra. Ödümüzü koparıyorlar zarar vereceğiz diye, sonra danışan anlatırken, hadi düşün ay şunu desem mi ay bunu desem mi? Ardından da seanslar kontrol edilince, neden süreçten koptun diye eleştiriyi alan biz oluyoruz. Bir hocam demişti ki, ilk seansta komşu teyze kadar sohbet edebiliyorsan benim için bu yeterlidir. Yani bu neticede karşılıklı konuşma işi iken, neden bazen bu duvarlarla, ciddi ol, gülme, ağlama, bacak bacak üstüne atma gibi şeylerle engelleniyoruz ki.
 Acaba bu engellenmeler, psikolojik danışmanları, psikologları mükemmel görme, onların o pek de farkında olmadıkları narsisizmlerini gittikçe kaşıyor mu? Cevap tabii ki evet, bugüne kadar kendilerine dair hiçbir şey düşünmemiş, benim yapım bu, herkesin kişiliği var diyerek işin içinden sıyrılmış, ne aileleriyle, ne kötü geçen çocukluklarıyla, ne de kendileri ile barışabilmiş bir sürü bu mesleği yapan insan var. Ama bir yandan da siz her şeyi biliyorsunuz, siz çok güzel çocuk yetiştirirsiniz gibi sözde motive edici cümlelerle karşılaşınca, halleri ne oluyor acaba. Danışanın ilk seansa getirdiği portakalı almayı düşündürtüyorlar bize. Her şeyi bir kenara bıraktığınızda bir insan, nezaketen bir portakal getirmişse, etik olarak almak olmaz, kural böyle gibi bir saçma sapan yapay bir cümle kurduğunuzda karşınıza gelen insan evladı ne diye düşünecek, ne kaba adam veya kadın, sanki onu zehirleyeceğim. Siz olsanız böyle düşünmez misiniz, hediyeyi, selamı geri çevirmek var mıdır? Ne çok samimi, ne çok soğuk bir ilişki bu evet olması gereken şeyler var, ama biz de bize gelen insanlar da önce ‘insan’. Ne kadar farkındayız bunun. Kendimizin insaniyetini ne kadar farkına varıyoruz, yaptıklarımızı sadece kural diye mi yapıyoruz, ya da sevap diye yapıp günah diye mi yapmıyoruz? İnsanların mahrem şeylerini dinlerken, en özel anlarını, kimseye itiraf edemediklerini dinlerken aklımızdan geçiyor mu bunlar. Danışanlar nasıl tanımlanır, kendine güveni yok, takıntıları var, çok bencil, empatisi az. Bırakın bunları bir tarafa, nasıl bir insan hiç düşündünüz mü? Aa, ama olur mu profesyonel ilişki kurmamız gerekiyor. İnsaniyet olursa profesyonel ilişki olmaz sanki. Anladığını düşünüyor mu bu mesleği yapanlar danışanlarını, o empati dedikleri duymaktan bu kadar bıktığımız kelimeyi hakikaten yapabiliyorlar mı?
  Bu yazıyı o profesyonel insanlar okuduğunda verecekleri tepkiyi tahmine edebiliyorum, 3 danışmanlık yapmış tasladığı ukalalığa bak. Bir de buradan benim önyargılı biri olduğumu çıkabilirler, önyargı değil bu gördüğüm şeyleri söylüyorum. Herkes hocalarından aldığı yüksek notu düşünürken ben 4 yıl da çok farklı gözle baktım onlara. Herkes psikoloğa gidip yaşam koçu vari tavsiyeler almayı tercih ederken, ben acı çekerek öğrenmeyi, hayatın zorluğunu kabul ederek başa çıkmayı tercih ettim. Danışanlarıma da hep böyle yapacağım. İnsan olan bir danışman olacağım, olmayanların açtığı derin boşluğu 1 kırıntı kapatmak adına.
 

3194
Medya / Ynt: Eşcinsellik Hastalıktır ama Suç Değil!
« : 15 Şubat 2012, 03:07:12 öö »
Avukat Hüseyin Hatemi:

Evlilik önlenmeli Eşcinsellik suç sayılmamalı ama buna giderilmesi gereken bir travma, doğal ruhi bozukluk gibi bakılmalı. Toplum, eşcinselliğin sevgiyle giderilmesinde yardımcı olmalı. En kötüsü de evlat edinme ve sperm bankası yoluyla gelecek nesilleri de tahrip etmek... Eşcinsel evlilik Türkiye’de kesinlikle önlenmeli.

3195


‎"Sevgiliye yaranmak" adına veya "karısına hâlâ âşık görünmek" için kaçınılmaz fırsat olarak gören erkekten gelen hediye ancak aptal kadınları tatmin eder.


İklim Bayraktar

http://www.turkhaberler.net/sevgililer-gunune-ozel-makale,1018.html

Sayfa: 1 ... 211 212 [213] 214 215 ... 273