Gönderen Konu: KELEBEK  (Okunma sayısı 4611 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
KELEBEK
« : 17 Şubat 2011, 02:14:08 öö »
I. OTURUM
   
   BEN ve SEN'İN  SÖYLEŞİLERİ

   Niye gülüyorum? Hiç tanımıyorsun da sanki tanımaya çalışıyorsun gibi. Kızlarla dostluk kurmayı sevmem. Nedeni ise her zaman yenileceğimi bildiğim için. Niye yenileceğim dersen? Bir bayanı ezilir büzülürken görürsem dayanamam. Acıma değil daha değişik bilmiyorum. O duygu aşk değil, acıma değil, değil, değil... Bir bayan yıkarsa beni o taraftan yıkar. Fazla insanlarla da dostluk kurmam. Varoluştan gelen birşey sevmem dostluk kurmayı. İbrahim'le dost olmam çocukluktan beri arkadaş olmam. Seni bilmiyorum sen karambolden düştün herhalde? Allah'ın lütfu da olabilir. Diğer insanlar gibi olmadığın için de olabilir. Bilmiyorum. Mucize diyebilirsin kesinlikle olmayacak birşeydi. Bir saniye biraz tabanlara inelim. Bana göre eski benin yapmış olduğu hatalardan dolayı da olabilir. O zamanlar eski ben sana sırlarımı söylemekle hata ettiği için sana yakın olmayı mecbur hissettim. (Duraklamalar olduğu için söylenenleri yazmamam uyarısında bulunuyor daha sonra ise önemli yerleri yazabileceğimi belirtiyor) Hipnoz ayağına da denilebilir. Eski bene göre hatalı bir davranış fakat şimdi isterse cümle alem bilsin. Şu sözünü de unutmuyorum; başkalarına yaşamayıp kendini yaşamak.   
- Eski ben'den ne koptu?
- Başkalarının en ufak sözünü dahi dikkate alma.
- Şüphe ne?
- İnsanlara karşı var sana dahi var.
- Şu an şühpelerin ne?
- Daha sonra ederim.
- Diyelimki tanımadığın biri bir fincan çay ikram ediyor.
- Benle düştüğü (paylaştığı) birşeyler yok. Daha önce öyle birşey yapmış değil ki yapmışsa bile daha önce beni alıştırarak bir ayak yapacağı için ikinci üçüncü sefer de yapıyor.
  Dedem ekin biçmeye çağırmış ve eşim de gidiyor. Babam ve biraderim başında olmadığı için eşime zarar verirler mi? İftira atarlar. Bu basit olanı. Dağda taşta denk getirirler yaparlar birşey. Bu büyük. Babam eşin köye gidip yardım etsin dediği için babamın o lafından sonra kıramadım. İstemesem dahi tamam diyorum.
-  Nasıl bir duygu? 
- Hüzün kaplıyor her yerimi ama yine de kıramıyorum. Aynı özellik baba da var.
- Bir fincan çay.
- Menfaat bekleyebilir (küçük). Kini varsa ele güne rezil eder içine boktan birşey koyar(büyük).
- Ortak tek şüphe ne?
- Ufaklıktan birileri, çevremdekiler yalan söyleyip... Beş yaşındaki çocuk profesör gibi. Babamdan kaynaklanmıyor her zaman tamam oğlum yaparım derdi.
- Kim?
- Beş yaşına inince hatırladığım tek şey donuma işediğim harbiden doğru. Hastaneye götürdüler. Küçük kardeş kıskançlığı olduğunu sen söylediğin için biliyorum.
- Onların ilgisini çekmek olabilir mi?
- Ufak kız kardeşe ilgi vardı. Onların ilgisini çekmeyi başarmıştım. Hastaneye götürdüler. Annem bir sefer dahi dövmedi. Babam istersen altına sıç dedi. Ertesi gün bir daha işer misin sen? Ertesi gün zankkadan kesilde ne hikmetse. İlgiyi çekmeyi başardım.
  Hatasız olmak isteği. En büyük hata; ilişkilerinde boktan bir hata yapan birinin bunu övgü ile anlatması. Eşime ihanet etmek. Kurban bayramının dördüncü günü.
  Annenin sözünü dinlemeyince kesinlikle boktanlık oluyor.
 Baba niye burada değil? Bizi sevmiyor mu? Annemin anlattığına göre babam başka karılarla içermiş, karılarla dans edermiş. Siktir et ne yaparsa yapsın derdim. Onyedi onsekiz yaşlarında babam "oğlum sana bir kız buldum evlen gel buraya" dedi. Beni düşünmeseydi niye
düşünsün? Eğer ki başka karılarla ilişkisi varsa niye yanına çağırsın?
Esnek davranmaya başladım ve baba sen bilirsin demeye başladım.
   Önceleri babadan müthiş şüphe ederdim. Diğerleri önemli değildi. Onyedi onsekiz yaşlarından sonra babaya olan şüphe kalktı ve babanın-ailenin dışında başkalarına yoğunlaştı. İnsanlardan şüphe etmemin sebebi babam mı oluyor? Şüphe kalıplaşmış fakat baba birden rayına oturunca şüphe silinemiyor ve bütün insanlara dağıtıyorum. Babaya inat olduğu için diğerlerinin şüphelerini göremedim. Aşkın gözü kördür.

- Aşık olunan baba, aşık olan oğul
- Nefret mi sevgi mi? Babamın dışında kimse önemli değildi. Nefret ettiğim zamanda önemliydi babam. Fıstık gibi genç olarak görmek, çocuk gözüyle bakmamak (9,12 yaş).
- En nefret ettiğin kim?
- Sultan... babam bırak oğlum deyince... Önce annenin ilgisini isterim Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar. Bazı şeyleri unutarak hafızaya örttüm. Kardeş (*), eş, hala, teyze, amca, dayı bir noktadan sonra baba da satar fakat ana satmaz.  İlgi ve sevgi olarak önce dayılar, sonra teyzeler gelir. Dedemin oğulları olduğu için amcalar sevilmez ve aptaldırlar.
- Güven duygusu oluşsa.
- Bir de onu yenebilsem.
- Ne olacak?
- Niye istemeyeyim ki? İsterim güvenmeyi. Dur bakalım halledelim de öyle geçelim.
- Seni sen yapan?
- Bir dedem, iki babam pardon iki ben. Beni niye diye soracak olursan. Ufakken insanda  düşünme duygusu(?) yoktur. Babanın bir açıklama yapması gerekirdi. Ben olarak yanlış  yorumladığım için beni ben yapan ben oluyorum.
- Neyi yanlış yorumladın?
- İşte babamı. Doğruları yanlış olarak yorumladık, açıklama olmadığı için. Belki babanın gözüyle bakacaktım hayata. Şimdi kendi gözümle bakıyorum. Babadan hiçbir şey beklemiyorum.
- Babanın gözüyle bakılsaydı?
- 1- Eve güvenmezdim
  2- Karı kız ayağı olurdu
  3- İçkici, kumarcı, berduş olurdum
  4- İstediğimi yaptırırdım
- Babadan ne beklemiyorsun?
- Maddi konuda yardım.
- Kişiliğinin belirleyici unsurları neler?
- l. Dedenin dışlaması. Deve boduğu derdi. Siktir et dedeyi. Köyün ağasıydı. Anneye çektirdikleri için öfke var. Biradere de çektirmiş.
 2. Babayı yanlış yorumlama
 3. Küçük yaşlarda planlar yapma. Çok süper zekiydim.
 4. Sen diyorsun ya sende tiyatro oynama yeteneği var. Bu bende sekiz dokuz yaşından beri var.
- Biraz önce seni sen yapanları söylerken dededenin ardıdan baba dedin sonra geri aldın. Baba niye sıkıştı oraya?
- Belki hala bilinçaltında eski kalıntılar, yanlış görmeler duruyor. Niye diye sorma? Psikoloji bildiğim için öyle cevap verdim. Psikoloji bilmeseydim şeyi dahi bulamazdım. Babaya yanlış baktığımı dahi bilemezdim.
- Ne oldu da bildin?
- Paranoid kişiliği açıkladın ki açıklamasaydın ben hala babamın üzerine yıkardım.
- Şimdi?
- Yüzde yetmiş bende açıklama yapmadığı için yüzde otuzu babada. Daha önce yüzde yüz dedede. Babada suç var niye bırakıp gidiyor. Ama hayat şatlarından olduğu için onda suç yok.
- Yüzde yetmişi sende görmek ne getiriyor?
- Kabullenebilirim. Pişman da değilim. Şu an memnunum.
Çoğu insanları kıramama özelliği yapmacık görünme için mi yoksa kötü bilmesinler diye mi?
  Yalnızlık... Kesinlikle ormanlık araziyi severim, bayılırım. Bir şelalenin yanında evim olsun isterse kimseler olmasın. Güvenmediğim için yalnız başına olmak istemiyorum. Yalnız başına olmak istediğim için güvenmiyorum. Neden dersen? Özgür hareket etmeyi seven bir insanım. Çok dostum olursa kıramayacağım için özgürce hareket edemem. Yalan söylemek istediğim zaman çok süper yalan söylerim.
Sabır taşınca özgürlük adına .... 'ye bile rest çekilir. Bir olay anlatayım başka hiç birşey anlatmayacağım.
  Vergi yatırmaya gitmiştim. Herifin birine vergi nereye yatırılır diye sordum ve adam bula bula beni buldun soracak dedi. Milletin içinde silahımı çektim:
- Sen yaşamaktan bıkmışsın, urası demen daha kolaydı, istersen işini bitireyim dedim.
- Orası dedi birden.
  Çok istediğim birşeyler yıkılıyorsa yalan söylerim. Fakat anama yutturamam. Çünkü son beş yıldır tecrübe kazandı. On-Onbeş arasında yuttu, onbeşten sonra yutmadı. Gerçekler çıktığı için.

   Ben'e dair nasıl şüpheler barındırdığını sorunca patlayacak gibi oldu. Dışarı çıkmak istediğini söyledi. Kendini iyi hissederse yine geleceğini söyledi. Fakat daha sonra koğuşta onun yanında buldum kendimi. Bir an önce uykunun kurtarıcılığına sığınmak istiyordu. Uyudu.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
Ynt: KELEBEK
« Yanıtla #1 : 17 Şubat 2011, 02:15:03 öö »
II. OTURUM
 
   BABA ve OĞUL'UN SÖYLEŞİLERİ
   
   Geleneksel olarak söz büyüklerin olduğu için önce baba başlamış oldu ve:
- Seni gerçek hayata sokmamışlar dedi. Onun için insanları tanımıyorsun. Bir yandan iyi niyetli davranmaya çalışıyorsun bir yandan da tanımadığın için hep tuhaf duruma düşüyorsun. Gerçek hayatı tanımadığın için göremiyorsun. Paranoid bir yan var sanki paranoid de değil belki.
- Şu anda
- Kendime hayali bir dünya yaratmaya çalışıyorum. Ömrümün kalan süresini "tanrı" olarak sürdüreceğim. Böyle bir fantazi, paranoid bir deneme. Her açıdan, herşey aslında benim emrimde ve ben yönetiyorum dünyayı. Fakat kimse bundan haberdar değil kimseye de söylemiyorum. Onlar benim yönettiğimi bilmiyorlar, öyle yaşıyorlar. Aslında herşeyi ben yönetiyorum bunun aksini kimse ispat edemez. Çünkü ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar sonuç olarak ben buna inanıyorum. İnandığım için de ikna edilemem. Paranoidlere aksine yönelik bir kabulü benimsetemezsin.
- Ne açıdan.
- Her açıdan yani diyemezsinki sen "tanrı" değilsin. İnanmış olarak ispatlamaya çalışıyor ve herşeye dair açıklamalarda bulunabiliyor.
Benim açımdan bakınca doğru olanla yanlış olanı ayırd edebilme yetimin kaybolduğunu görüyorum. Gerçekle karşılaştığım durumlarda
nasıl davranacağımı bilmiyorum.
- Hayatın kendisi ile karşılaştın ve aldatılmalara, ilişkilerin sahtekarlığına karşı nasıl savunmalarda bulunacaksın?
- ...Öyle olunca da tuhaflaşıyorsun. Doğru olan ne yanlış olan ne? Genel olarak küçükken de kararsızlık vardı. (Gerçek hayattan alıntı yaparak bir yaşantısını oğul ile paylaşmış oldu.) Gerçek hayatta nasıl karar verileceğini, kime nasıl davranacağımı bilmiyorum. Hepsi kayıp olduğu için her verdiğim karar doğru da olabilir, her verdiğim karar yanlış da olabilir. Hayatın dışında olanlara dair bilgim olmadığı için böyle bir fantazi geliştiriyorum. Olağanüstü bir savunmayla kendime ait pembemsi bir dünya yaratıyorum. Fakat ego'm  biraz güçlü olduğu için inanmıyorum ve paranoyaya kaymamış oluyorum.
- Kaysa.
- Dağılır, hayatla bağlar kopar ve gerçekten paranoid olunabilir.
- Kırılmanın olması için ne yaşanması gerekli.
- Kendi benliğime yönelik çok şiddetli bir travma yaşamam gerekir ki
- Tanrı olmadığını anladığında
- Tanrı olmadığımı zaten biliyorum. Onun için paranoyaya kaymıyorum. Anlatabiliyor muyum? Bildiğim için zaten paranoyaya kaymıyorum bilsem kayarım (dil sürçmesi). Bilsem kayarım dedim. Bak ne dedim. Bildiğim için kaymıyorum diyorum sonra da bilsem kayarım diyorum. Hayatı gerçek anlamda bilmiyorum aslında bilsem de bilmesem de tanrı olduğuma inanıyorum. Tanrı olmadığımı bilsem kayarım aslında tanrı olmadığımı bilmiyorum.
- Tanrılığına zarar gelmesini istemiyorsun. Sanki biliyormuş gibi. Tanrı'ya bağımlı olmak tanrı'yı da "tanrılar"laştırmak anlamına gelir.
- Öyle işte... Kendine hayali bir dünya yaratıp herşey farklıymış gibi, insanları bildiğini zannediyorsun. Benim ps...... kimliğimle gerçek hayattaki kimliğim ayrı... O hayali dünyada varlığını bedensel olarak yok edip tamamen ruhsal bir varlık haline gelip tanrılaşarak seni insan yapan niteliklerden ve niceliklerden uzaklaşmak.
- Beden ölümlü olduğu için ölümlü olandan sıyrılıp ölümsüz olduğuna inandığın ruha sığınmak... Bedensel olarak yaşananları umursamayarak ruhsal yaşantılara yönelmek...
- İnsan olmaktan kortuğum için tanrı olmaya çalışarak insan niteliklerini ve niceliklerini yitirmek.
- İnsan gibi nasıl yaşanır?
- Bilmiyorum ki bu sorunun cevabı bende yok. Terapi odasında biliyorum belki de orada tanrı olduğum için biliyorumdur. Dışarıda bilmiyorum.
- Eğer bunalıma girilecekse  bunalımlı yaşantıların  paranoid düşüncelere göre belirlenmesi gerekir ki en büyük olana yönelerek tanrılığıma inanmalıyım yani depresyon, melankoli, mani, şizoid, histerik, obsessif vb saçmalıklarla küçülmemek yani büyüdükçe büyüyerek tanrı olduğuna inanmak.
- Tanrı olmayı deniyorum
- Psikoz sana gelmeden sen ona gitmelisin yöntemi bir çözüm olarak önerilebilir mi?
........................
- Korkumu söylüyordum. Psikoz sana gelmeden gittiğin zaman dağılabilirsin. İstek anlamına da geliyor. Gideyim, dağılayım ve tanrı olayım ki o zaman asıl tanrı olmuş olacağım. Şu anda nevrotik düzeyde bir tanrıcılık...
- Kaygılı bir tanrı
-  Mantığım kabul etmediği için "sen tanrı değilsin" diyor ama oraya gidince psikoza kaçmış olacağım ve korkum biterek tanrı olacağım. Orada tanrılık nasıl yapılır bilmiyorum. Bir ara şey demiştim bilmem hatırlıyor musun? Ben (sürekli olarak kullanılan ben ifadesi diğerlerinden farklı  vurgulanarak söyleniyor) Tanrı'yı yaratsaydım tanrı bu hayattan memnun olmazdı. Tanrı kullarını zor olan bir hayat için yarattı
- Kendin hüsnün hublar şeklinde peyda eyledin
  Çeşm-i aşıktan dönüp sonra temaşa eyledin   (La Edri)
  (Ey Tanrım! Kendi güzelliğini sevgililer şeklinde ortaya çıkardın ve sonra döndün aşığın gözünden onları seyrettin.)
- Yani herşeyi tanrı yapıyor fakat yapılanlardan etkilenmiyor. Birisine gazab ettiğinde herşey kontrolü altında... Şu masayı o tarafa çekebilirsin fakat masa memnun olmayabilir. Fakat tanrı eylemlerinden hiçbir şekilde etkilenmiyor. Anlatabiliyor muyum?
-  Acaba.
-  Öyle değil mi? Herşey senin hakimiyetin altında anlatabiliyor muyum? Acıyı çeken ben niye böyle birşey yaşamak zorunda kalsın. Onun için diyorum ki ben tanrı'yı yaratsaydım tanrı hayatından memnun olmazdı.
- Gizli bir hazine idi bilinmek istedi.
- Bilinmesini istediği için yarattı fakat ben acı çekiyorum. Hayata mahkum ediyor anlatabiliyor muyum? Hiç yaratmayabilirdi. Sen diyelim ki birileri seni tanısınlar, varlığını kabul etsinler diye hayatlarını yönetiyorsun fakat senin keyfin için, sen bilinmek istediğin için ben acı çekiyorum ve yaşamaya da mahkumum.
-     " 1- De: O Allah tek birdir;
        2- Allah; o (eksiksiz), Samed'dir;
              3- Doğurmadı ve doğurulmadı;
          4- Ona bir denk de olmadı" 112&01-04
   Tanrı, ikincisi olmayan, hep bir, evvel ve ahir, ortaktan münezzeh, yegane bir, her şey kendisinin ve her dileğin mercii, hiç eksiksiz, herkesin ve herşeyin ulaşmayı arzu ettiği şanlı, ulu olan bir Tanrı olarak tanrı gibi tanrı olmayı isteyenlere fırsat vermeyince tanrılaşmak isteyenler asıl tanrı'yı inkar ederek  başkalaşıyorlar yani paranoidleşme sürecinde yaşıyorlar.
- Bir nevi öyle oluyor. Ben yaratsaydım, ben bilinmek isteseydim ve O'nu böyle bir hayata mahkum etseydim bundan memnun olmazdı.
- tanrı gibi tanrı olmak için uğraşıyorsun ve herşey kayıp gidiyor elinden ve asıl tanrı'ya isyan ediyorsun.
- Aslında bütün bunlar entellektüalizasyon . Ben babam gibi olmak istiyorum ve babam gibi olamadım anlatabiliyor muyum? Babam bana yaklaşmadı, sahip olmadı ve onun babalık kimliğini, insan olma kimliğini alamadım. Model alamadım, vermediği için ona öfke var. Nazi kamplarındaki yahudiler saldırgan tarafla özdeşim kurarak diğer yahudilere işkencelerde bulunmuşlardır. Nazi kamplarındaki yahudiler gibi babamla özdeşim kurmak istiyorum. Fakat vermedi, yapamadı ve ona öfkem var. Ben baba olsaydım ve o da oğul olsaydı, o bu hayattan memnun olmazdı. Onun rahatlığı ile söyleyebiliyorum. Yoksa tanrı ile ilgili böyle söylemlerin günah olduğunu biliyorum. Ayrıca bunun bir entellektüalizasyon olduğunu da biliyorum.   
    Kimliğim yok. Onun verdiği kimliği ben reddettim ve başka bir isim aldım. Gerçek oğul ismini verdi fakat başka bir isim aldım. Onun istediği gerçek, sadık, doğru oğuldan ayrıldım. O beni yarattı ve bana kendi özelliklerini vermedi.

    ( denilebilir mi ki, tanrının dışında tanrılaştırdıklarımızda tanrısal niceliklerin ve niteliklerin bulunmaması gerçeği ile karşılaşınca yaşanan kırgınlıklar büyük olur).

   Ben onun kadar olmak istiyorum. Piç bir oğul kimliği. Baba mıyım oğul muyum belli değil. Baba olmak istiyorum fakat değil olduğum içindir söylediklerimi söyleyebiliyorum. Yoksa Allah ile bir hesaplaşmam yok sonuçta olan şudur; babanın varlığını inkar edemezsin ya! ben varsam babam da vardır. Mesela Allah bilinmek istediği için, keyfi için varoldum ve acı çekiyorum. Niye onun keyfi için acı çekeyim ki diye düşünce var ya, onu düşünürken şey diye düşünüyorum bir yandan da; kafir ol, inanma ve böyle bir sorunun olmasın. Hayır böyle olmasını istemiyorum. Onun varlığını kabul ediyorum ve onunla cebelleşiyorum.
- Tanrı'nın yaratırken insana kendisinden bir nefha üflemesinden olsa gerektir ki insan bir noktadan sonra tanrı gibi olmaya yöneliyor.....................................................................................
- Yok olmak yani ölmek. Yok olmana da izin vermiyor ve ölümünü de o tayin ediyor. İki hafta önce panik bozukluğunu çok iyi anlamış oldum. Sıkıntı, kalp çarpıntısı, delirecekmiş gibi olma hali vb o anda kavradım ki o günlerde ölmek istiyorum. A... A... Bey yıkıldı yani yine bir baba yıkılmış oldu. Baba kendi başının çaresine bak diyerek oğulu reddetti.
- Geçmişteki gibi yeni baba imgesi  reddetti.
- Buna ben zemin hazırladım. Zekisin dedikçe ilgilenmedim ve babayı red edecek pozisyona getirmiş oldum. Baba olarak bir Y.... Bey ve İ....... Bey var. Bakalım onlara ne yapacağım. Mesela, İ....... Beyden terapi bitmeden bir noktada bırakarak kaçtım. Bitsin dedim ve bitirdim. Anlatabiliyor muyum? Asıl sorun da bu oluyor. Benim gerçek Allah'la bir hesaplaşmam yok. Asıl meselem içimdeki tanrımla hesaplaşmak yani kelebek olmak.
- Bir günlüğüne de olsa o keyfi yaşayarak kelebek gibi olmak.
-Fakat kozalarımızdan vakitsiz çıkıyoruz. Kozadan çıkıp kelebek olacakken kozayı erkenden yırtarak çıkmak. Ne kelebek ne de kozanın içindeki böceksin. Tanrı da benim böcek de benim.
- Sabır
- Sabırla ilgili değil. Geçiş sürecinde metamorfoz deniyor ya kozadan çıkarken travma yaşadığım son dönemde hiçbir şey benim elimde değildi. Baba manyak bir baba, anne psikotik bir anne. Çık çıkabiliyorsan kozadan. Bir kozaya kaçıyorum bir dışarı. Bir kelebeğim bir tanrıyım yani baba gibiyim anne gibiyim aynı zamanda anne tarafımda var. Ne olduğum belli değil. Bana kelebek de denilebilir böcek de denilebilir anlatabiliyor muyum? Kozanın dışarıdan bir el tarafından yırtılması olunca bir gün sonra kendim çıkacakken bir gün önceden travma yaşıyorum. Ondokuzuncu gün veya daha erkenden yumurtayı kır bakalım ortaya çıkacak olan ne olduğu belli olmayan bir canlı olacaktır. Aynı zamanda o yavru yaşıyor olacak ve kötü olanda onun ölmüyor olması, o kimlikle yaşamaya mahkum edilmesi...
- Terapist onun kozayı yırtıp çıkacağını görüyor mu?
- Görüyor tabii ki canım. Önce ortamı kozalaştırıyor, kucağına alıyor, seviyor, güven verici bir ortam hazırlıyor ve sen yeniden bir süre sonra kelebek olup kozayı yırtmaya başlıyorsun. Oedipal döneme geçiş yaparak bir nevi terapistinle çatışmaya giriyorsun. Bilinçli olarak yapmıyorsun anlatabiliyor muyum? Dışarıdan çevre belirliyor, senin kozanı birisi yırtıyor ve sen çırılçıplak olarak ortada kalıyorsun. Terapist yeniden başlıyor.
   Ben ve ben'in dışındaki hayatı bilmek. Ben kozada yaşamak istiyorum yani güvenli bir ortamda yaşamak istiyorum. Onun içinde paranoid bir yan var. Herşeyden şüphelenerek, her an zarar görebilirim endişesi ile  güvensiz olarak yaşamak. Herşey dönüp dolaşıp metamorfozda kalıyor. Ne öylesin ne de böylesin.
-  Tanrı inanmak veya inanmamak açısından seçme şansı veriyor ve sınava tabi tutuyor.
- Şunu demiyor ki " Ey kullarım! İnanmak yada inanmamak özgürlüğüne sahipsiniz. İnanmayanlar ölüp gidecek, inananlar ise cennete gidecek ". Ya benim varlığımı kabul edeceksiniz yada kabul edeceksiniz diyor. Şunu yapsın ki dünyada da ahirette de hep mutlu yaşatsın. Hiç imtihana tabi tutmasın
- Anne-Baba olarak otoritelerimiz yeri gelmiştir dışlamışlardır, yeri gelmiştir oyunlara dalıp eve geç kalınca içeri almamışlardır. Ceza yöntemiyle terbiye etmeyi denemişlerdir. Ama ben bu yaştan sonra anne-baba'ya geniş ufuklu bakınca yanlışlarından dolayı suçlayamıyorum. Çünkü o yanlışlarının arkasında sahiplenme isteklerinin olduğunu görüyorum. Kendileri ile bütünleşmemizi beklediklerini görüyorum. Bu beklentiye yönelik eylemlerin arkasında iyi bir niyet olduğunu düşündüğüm için onları suçlayamıyorum.
- Ben babamı olduğu gibi kabullendim fakat o beni olduğum gibi kabullenmedi. Benim gibi ol dedi. Ben de ona sen olduğun gibi ol ben sana karışmıyorum sen de benim gibi ol. (Yine dilim sürçtü) Sen olduğun gibi ol dedim sonra sende benim gibi ol. Sen de kul ol yada seni yaratmış olayım.
- Olduğu gibi kabul edince seni değiştiremiyor.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
Ynt: KELEBEK
« Yanıtla #2 : 17 Şubat 2011, 02:15:59 öö »
III. OTURUM

   BEN'İN BEN'LE SÖYLEŞİLERİ

   Beni bende demen bende değilem
   Bir ben vardır bende benden içeru

   ( SAHNE I BABA ve OĞUL  DIŞ DÜNYADA
   SANKİ YALNIZ MIŞ GİBİ BERABER )

   Baba ve oğul güneşli bir havanın bunaltıcılığına aldırmadan yoldalar yani evin dışındalar. Baba oğul'un dış dünyada ayakları yere sağlam basarak yürüyüp yürüyemeyeceğini gözlemliyor, oğul'un elinde tutmuyor, oğul sanki yalnız mış gibi dış dünyanın içinde fakat yine de beraberler. Ne baba yalnız ne de oğul yalnız; sanki yalnız mış gibiler.
   Oğul'un karşısında bir yabancı ve o yabancıya karşı oğul kendini savunuyor. Baba orada varolmasından dolayı oğul'u savunur durumda. Baba oğul'un birşeyleri başarabileceğine dair  güven arayışında. Oğul babanın başka oğullar aramasını asla kabullenemiyor.  Baba ve oğul güneşli havanın bunaltıcılığına aldırmadan eve doğru yürüyorlar. Baba güven ve güvensizlik arasında med cezir.

   ( SAHNE II BABA ve OĞUL İÇ DÜNYALARINDA ÇATIŞMA )

   Baba oğul'u arada bir güvenmek açısından yokluyor. Oğul umursamaz görünümler sergilemekte. Beş yaşındaki oğul herşeyin ama herşeyin tanrı dışında farkında. Baba'ya güven arayışında olduğu için sürekli olarak saçma da olsa konuşuyor. Beş yaşındaki çocuk ne ise oğul da öyle bir psikoloji ile dans ediyor. Güven, sadece güven arayışı. Oyuncak değil, park değil, elma şekeri değil, para hiç değil sadece güven. Doğrular öyledir ki arada bir çocukların yani oğulların bakışlarında asılıdırlar. Babalar asla oğulların bakışlarında asılı olan doğruları görmek istemezler. Oğul babanın yanlışlara sürüklendiğini görüyor ve bakışlarında asılı olan doğruları anlatmak istiyor. Fakat korkunun kıskacında kıvranarak susmaktan yana bir tavır sergiliyor. Susuyor hep susacakken birden isyan ederek sözleri ile olmasa bile gözyaşları ile sesleniyor. Baba bir anlık bile olsa sarsılıyor. Baba ve oğul sanki arkadaş mış gibi konuşmaya başlıyorlar. Baba birden oğul'un aynalığında benliği ile yüzleşiyor.
Baba oğul'un çocukluk arkadaşını bile kıskanıyor. Baba oğul'a güvenmek ile güvenmemek arasında med cezir. Daha başka şeylerde baba tarafında yaşantılanıyorlar. Oğul belki bir anlamda oyun oynuyor fakat babanın oyun oynamak gibi bir şansı yok yani babanın sorumlulukları var. Gecenin karanlığında baba sorumlulukları adına oğul'dan ayrılıyor.
   
   Karanlığın aydınlığında oğul birden babanın babası gibi davranma eğilimleri ile karşılaşır. Baba babası gibi olmak istediğinden istemese de babası gibi davranmaktadır. Baba eski günlerde babasının beklediği gibi oğul'un yalnız baba ile olmasını beklemektedir. Oğul babanın başka oğullar aramasını asla kabullenemiyor. Oğul için baba ne ise baba içinde oğul öyle olmalı. Başka oğullar asla kabullenilebilir değil. Oğul'un bakışlarına asılan doğrular yanlış olabilir mi? Belki bir yandan ise asla ve asla... 

   ( SAHNE III  GECE ve BEN YALNIZ )

   Gecenin bir yarısında oğul gecenin karanlığında yalnız olarak yürüyor. Eski bir sokak arkadaşı ile karşışaşıyorlar. Derin konuların derinliğinde bir anlık yürüyorlar. Yusuf'un kör kuyusundaymış gibi.

   Ayrılıyorlar ve oğul yine yalnız olarak yürüyor. Ne baba ne anne ne kardeş ne de arkadaş oğul yalnız. Oğul bedensel çevresindeki herkesin varlığında herşeye rağmen yalnız olduğunu idrak ederek sarsıldı. Sessiz dalgalanmaların etkisiyle haykırarak:

   Tanrıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııım.




   ( SAHNE IV TANRI ve BEN )

   Siyah bir gecede siyah bir taşın üzerinde siyah bir karıncanın tanrı'ya ulaşmak adına yürümesi gibi yürümek. Sanrısal görünümlerin arasında ara sıra bir burak bir de cebrail görüntüleri. Tanrı'nın kainat köşkünün kapısında sanki yalnız mış gibi. Sürgün edildikten sonra geri dönen kişi asla terketmiş değildir. Tanrım ben geldim, kapıyı aç der gibi. Sanki benden başka hiç kimse ama hiç kimseler yokmuş gibi. Kıyamet sahnesini andırır gerçek üstücülük yönelimli
bir tablo gibi ve sıra bende olduğu için tanrı'nın karşısında ben. Terleme, kalp çarpıntısı, sanki ölecek miş gibi panik tepkiler fakat artık ölmek diye bir yazgı var değil. Tanrı ve sadece sanki ben. Gurur demekse gururlu olmak, bencillik demekse bencil olmak, sarhoş demekse sarhoş olmak, günah demekse günahkar olmak fakat asla ve asla yalan değil. Kutlu olan aydan aydınlık peygamber der ki zina ola ki olabilir, içki ola ki  olabilir fakat yalan asla ve asla ola ki olamaz. Şaka bile olsa gerçek dışı yalan ola ki olamaz.

   Bir yalanı yutarsanız, peşinden gelen her şeyi de yutmak
zorunda kalırsınız. EMERSON, "İngiliz Özellikleri"
 
   Aslında oğullar annelerin memelerinde dudakları ile doğruları ararken yanlışlar ve doğrular arasında genelde yanlışlar oğulların dudaklarına yapışıyor. Aslında oğullar babaları tanrılar'laştırarak doğruları araken yanlışlar ve doğrular arasında genelde yanlışlar oğulların tapınmalarına yapışıyor. Aslında oğul olan ergenler aşkın ihanetlerinde doğruları ararken yanlışlar ve doğrular arasında genelde yanlışlar ergenlerin şehvet terlemelerine yapışıyor. Tanrı gibi olarak tanrı ile buluşmamak adına yalan, yalan, yalan, yalan, yalan anlayacağınız hep yalan. Tanrı sanki yalan mış gibi anne tanrı mış gibi baba tanrı mış gibi eşin tanrı mış gibi yapmak adına yalan yaşamak...
   
   Tarihin bindörtyüzyıl öncesinde, adaletin abidesi olan kutlu önder devletle ilgili toplumsal sorunlarda karar verirken ayrıca çocuklara da danışmaktan uzak değilmiş. Ego-santrik düşüncenin eksenindeki çocuk aslında yanlışlara yapışmadığı sürece doğrularla sevişmektedir. Çocuk zihninde duygusal ve bilgisel açıdan "tanrı" kavramı şekillenmediği için  "tanrı gibi" yaşamaktadır. Belki de ilişip yapışan bir sudan oluşturulan bedene üflenen ruhun yeni yaratılmışlığından olsa gerek ki çocuk bir anlamda "tanrı gibi" yaşamaktadır. Fakat bir gün meyvalı bir ağacın yakınında  yılan görünümlü iblis'in kışkırtmaları. Tanrı gibi olan yaşantılar tanrılarla lekenlemek istenir gibidir. Adem ve Havva'nın yanında iblis ve buğday tanesi. Tanrı gibi olan yaşantılar tanrılarla lekelenir ve tanrı gibi olanlar çırılçıplak... Sürgün edilen benlikler tanrı gibi yaşanan yaşantılardan uzak bir yerlerde yaşamaktadırlar. S
                                                                            ü
                                                                                    r
                                                                                      g
                                                                                        ü
                                                                                          nlerin ardından gelip giden her yaşantıda sürgün.
 
   Hayat lanetli, felek lanetli, kader lanetli, alıyazı  lanetli peki
bunların hepsi doğru diyelim ya...
Sen,
      sen,
            sen?

   Hayatı yalanlaştırıyor olmak asla tanrı'yı da yalanlaştırıyor olmak demek değildir. Tanrı daima tanrıdır. Sen genelde ne zamanlar sen olabiliyorsun? 



   ( SAHNE V SECDE EDECEK BİR ADAM )


   Serinliklerin  dalgalanmalarında perdenin gerisinde bir adam var gibi bir yandan da yok gibi... Uyku arasında benliğinizin miracına erişmek gibi. Tanrı ve sanki yalnız ben varmış gibi. Aslına bakarsanız ben yok gibi tanrı var ve var gibi her yerde var.

   Söz de bir anlamda yalan gibidir. Aslına bakarsanız söylenen tüm sözler yok gibidir. Ben, sen, o, biz, siz, onlar hepsi yok gibi fakat var olan bir var ki
   Tanrı
                  Tanrı
                           Tanrı
                                    Tanrı
                                             Tanrı
                                                      Tanrı
                                                               Tanrı
                                                                        Tanrı
                                                                                  Tanrı
                                                                                           Tanrı
                                                                                                     Tanrı
                                                                                                 TANRIM                               










psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
Ynt: KELEBEK
« Yanıtla #3 : 17 Şubat 2011, 02:16:53 öö »
IV. OTURUM


   BEN ve EŞ'İN GELECEKLERİNE DAİR ÇÖZÜMLEMELERİ

   ( SAHNE I BEN YOLDA )

   Tanrının metafizik vahiy kırıntısı diye nitelendirdiğimiz benliğe yönelik mesajlar içeren ayetlerini algılayabilmek tanrısal bir lisanı çözümleyebilmekten başka ne olabilir ki? İnsanın insanla iletişimindeki lisanı, insanı anlamak açısından yetersizdir. Böyle olunca da insanın tanrı ile olan iletişiminde görüntüler arasındaki nedensel bağlantıları soyut açıdan anlamlandırabilmesi gerekir ki bu açıdan bakıldığında " Düşünmez misiniz? " uyarısı mutlak bir gerek şarttır.

   " V e Adem'e bütün isimleri öğretti, sonra o (alem)leri-yani: bu isimlerin müsemmalarını, yani delalet ettikleri şahısları- meleklere gösterip éhaydi, davanızda sadıksanız, bana şunları isimleriyle haber verin!" buyurdu. " 02&31

   Ben, bir cuma günün kutluluğunda kendisini bekleyen süprizleri merak ederek yürüyor. Tanrı'nın vahiy kırıntısı ayetlerinin geliş sancılarını hisseder gibi oluyor.

   Yaşlı bir kadının yanına oturuyor. Siyah başörtüsü, mavi bir elbise ve çanta. Yaşlı kadı soruyor:
- Evladım bu otobüs filan yere gider mi?
- Evet
- Memleket neresi? Evli misin? sorularını umarsamaz mış gibi bir halet-i ruhiye içinde ama yine de gereken cevapları veriyor.

   Birden anlaması gerekeni anlama uyanıklığında bulunuyor. Ben, eşle buluşmaya giderken yaşlı kadının aslında metafizik bir uyarıcı olduğunu anlıyor. Yaşlı kadın:
- Aman evladım tanımadığın biri ile evlenme. Oğlumun eşi o kadar kötü ki onunla evleneceğine bir çobanın kızı ile evlense idi daha hayırlı olurdu. Çocuğunu yetiştirmesini bilmez, yemek yapmaz, neyi nerde giyeceğini bilmez. Aman evladım sen,  sen ol evleneceğin kızı tanımadan evlenme!...

   Yaşlı kadınla beraber durakta iniyorlar. Ben, yaşlı kadını binmesi gereken otobüse kadar götürüyor. Yaşlı kadın:
- Oğlum! Allah ne muradın versin? Allah razı olsun?

   Ben, metafizik uyarılmanın farkında olarak dört beyaz, bir kırmızı gülü pazarlık yapmadan satın aldı. Daha sonra eşle buluştular. Ben ve eş babanın yanına gitmek üzere otobüse bindiler.
Ben, konuşmamayı yeğliyor. Eş bu durumdan doğal olarak sıkılıyor.
Otobüsten inerken beklenmedik bir olay oluyor ve eş'in eli kapıda sıkışıyor. Eş doğal olarak gergin fakat bunun aslında metafizik bir uyarılma olduğunun henüz bilincinde değil. Ben, yaşlı kadın vasıtasıyla  metafizik olarak uyarılmanın sevincini yaşamaktan dolayı gayet memnun. 

   ( SAHNE II BEN ve EŞ BABANIN YANINDA )
 
   Ben, eş'i baba ile tanıştırıyor. Bilirsiniz ki ilk tanışmalarda bir gerginlik yaşanır. Babanın yerinde bir müdahalesi ile bu durum ortadan kalkıyor. Baba, ben'le eş'i baş başa bırakıyor.

- Eğer ki  geleceğim adına bir şeyler yapacaksam yanımda birisinin bulanarak beni bütünlemesi şart. Çünkü yapacağım atılımlar bir anlamda kesin olarak ben ve eş adına olacak. Yanımda beni destekleyecek ve bana mutlak güvenmeye cesaret edebilecek bir eş arıyorum. Eş, böyle bir eş olabilecekse ancak eş olarak kabul edilebilir. Yoksa kaprislerini, kişiliğinin tedavi edilmesi gereken yönlerini, histerik-narsisistik tapınmalarını ve benzerlerini dayatacaksa eğer eş, eş olarak eşlik edemeyecektir ve yanlış yapılmış bir seçim olacaktır. Anlatabiliyor muym?

   Ben'in gayet emin tavırlar sergilemesi eş'i sarsıyor. Bir anlamda agresif çatışmaları ile yüzleşiyor. Fakat tanrı'ya inanmak gibi bir inancı varsa eğer tanrı'nın kendisine gönderdiği işaretleri anlamak gibi bir yükümlülüğü de varolmaktadır.  Beraber yaşadıkları zaman göreceli olarak ilerliyor. Eş, kararsız mış görünümündeki bir kararlılıkla:
- Evet diyor.

   ( SAHNE III BEN, EŞ ve YOL  )   

Yolda yürürken eş:
- Sizin kadar dövmek istediğim bir insana rastlamadım dedi. Fakat bu ifadenin ne gibi bir anlamı içerdiğini bilmeden. Psiloloji, insanın kendi sırlarının kapısını açacak en güzel anahtarlardan biri. Yeri gelmişken söylemekten çekinmeden söylemiş olalım ki tasavvuf anahtarı artık paslaşmış bir anahtardır. Bu paslaşan anahtarı temizlemeden, insanın kendi sırlarının kapısını açması mümkün değildir.

   Günün ikinci metafizik uyarılması da yapılıyor. Dört beyaz gül arasından kırmızı gül yere düşüyor. Eğer ki ben ve eş bütünleşeceklerse
ateş olan kırmızı gülün yakıcılığından sıyrılarak saadet olan beyaz güller gibi olacaklar. Ben, eş'e seslenirken:
- Beyaz gül diyecek

















I. ARA DÖNEM

   Ben,  bayram sabahında namaza giden bir çocuk gibi ülkenin en huzurlu ibadet mekanına gecenin karanlığında esen rahmet meltemlerine sığınarak yürüyor. Sanki onu görmeyi uman biri ile karşılacak mış gibi. Sabah namazına duracakken beklenen şahıs hafiften gülümseyerek yanına yaklaştı ve kucaklaştılar. Tanrı'nın metafizik bir ödül göndereceğinin işaretini görmemek kör olmak demektir. Yeni bir metafizik uyarılma:

   Sen peygamber değilsin, sırların bundan ötesini asla anlatmayacaksın. Sen sukuneti sahipleneceksin. Anlatmayacaksın fakat anlayan anlayabildiği kadar anlayacak.